12 ?ubat 2012, 06:04
DÖNEKLERİN İNATLA SOL DÜŞMANLIĞININ SEBEBİ NE ?
Zülal Kalkandelen'le
DÖNEKLERIN INATLA SOL DÜSMANLIGININ SEBEBI NE ? Zülal Kalkandelen'le Idris Küçükömer’in tezleri ve Ikinci Cumhuriyetçiligin temelleri üzerine…Fotograflar: Ali Ufuk ArikanGerek görsel gerekse yazili medyada uzun yillar çalismis, su anda da Cumhuriyet gazetesinde sanat ve siyaset yazilarina devam eden Zülal Kalkandelen ile son kitabi “Idris Küçükömer’in tezleri: Ikinci Cumhuriyetçiligin Temelleri” üzerine konustuk.Gazeteci/Yazar Zülal Kalkandelen, uzun yillardir gerek görsel gerekse yazili medyada faaliyet gösteren bir isim. Bundan önce yayinlanmis 3 kitabi bulunuyor.Kalkandelen ile Cumhuriyet Kitaplari'ndan çikan 4. ve son kitabi “Idris Küçükömer’in tezleri: Ikinci Cumhuriyetçiligin Temelleri”üzerine sohbet ettik.soL: Uzun yillardir medyada televizyon programi yapimciligi, gazetecilik, köse yazarligi gibi çesitli alanlarda çalisiyorsunuz.Ilk olarak sizi tanimayan okuyucularimiz için kendinizi kisaca tanitir misiniz?
Zülal Kalkandelen: Ankara Üniversitesi Iletisim Fakültesi Gazetecilik bölümü mezunuyum. Yüksek lisansimi Mülkiye'de Siyaset Bilimi bölümünde yaptim. Cumhuriyet gazetesinde pazar günleri“Dünyali Yazilar” baslikli kösemde genellikle siyaset ve daha çok Amerika odakli yazilar yaziyorum. Onun disinda müzik yazilarim da ayni gazetenin kültür sayfasinda yayinlaniyor. Siyaset disinda müzik, en heyecan duydugum alan. Uzun yillardir müzik yazilarimi topladigim aktif bir blogum var. Yayinevlerine disaridan çeviriler de yaptim ama son yillarda çeviriden çok editörlük üzerinde yogunlastim. Bu son çikanla birlikte yayimlanmis 4 kitabim var.Bunlarin öncesinde daha çok görsel medyada çalistim, NTV, Kanal E, CNBC-e bünyesinde programlar yaptim. Görsel medya dönemi benim açimdan oldukça ders verici oldu. Medyada dönen iliskilerin perde arkasini görme firsatim oldu. Pek de bana göre degildi açikçasi; çünkü hep birilerine yaranmaniz gerekiyor ve ne yaparsaniz yapin birinin adami olmadiginiz sürece her zaman tehlikedesiniz. Nitekim öyle de oldu; isten çikartildim. O dönem çok sayida insan isini kaybettigi için, en azindan 1 yil boyunca kimsenin medyada is bulma sansi yoktu. Bir süre yurtdisinda yasamak hep istedigim bir seydi. O sirada ABD’ye gittim ve uzun süre New York'ta yasadim. O yillar benim açimdan çok verimliydi, ilk 3 kitabimi o dönemde yazdim. 11 Eylül'den sonra Cumhuriyet’e New York yazilari yazmaya basladim. Demokratik Parti ve Cumhuriyetçi Parti kongrelerini gazete adina izledim. Ayni dönemde bazi dergilere New York'tan haber yaziyor, röportajlar yapiyordum. Giderek yurtdisinda kalma sürecim uzadi ve bana iyi bir ders, önemli bir hayat deneyimi oldu. Çünkü ABD’yi yasayarak tanimak, Türkiye’ye disaridan bakmak insanin ufkunu açiyor.“Idris Küçükömer’in tezleri: Ikinci Cumhuriyetçiligin Temelleri” isimli yeni kitabiniz Cumhuriyet Kitaplari’ndan çikti, bu sizin 4. kitabiniz. Yeni diyorum ama aslinda yüksek lisans teziniz ve üzerinden epey zaman geçmis bir çalisma. Buna ragmen güncelliginden bir sey kaybetmedigini de görüyoruz. Neden bunca yil sonra bu çalismayi kitap haline getirmeyi düsündünüz?Sizin de söylediginiz gibi güncelliginden hiçbir sey yitirmedi. Ilk basta yayimlamayi düsünerek yapmamistim bu çalismayi, ancak yillar içinde üzerinden geçtim, eklemeler çikarmalar yaptim ve sonunda baktim ki aslinda tartismalar bugün de ayni eksende dönüyor. Dogrusu üç kitap yayinladiktan sonra biraz kirginligim da vardi yayin dünyasina ama sonunda çevremdeki insanlarin tesvik etmesiyle de kitap haline getirmeye karar verdim.Siz sosyalist degil diyorsunuz, ama aslinda 2. Cumhuriyetçiler kendilerini solda görüyor, kavramlar çok karismis durumda. "Liberal" solcular AKP’yi destekliyor ve bunu mantikli buluyorlar. Küçükömer onlara çanak içinde bir görüsler bütünü sunmus, içinden seçip seçip kullaniyorlar.Kitabiniz çiktiktan sonra bir sitem yazisi da yazdiniz aslinda...Sitemim de var evet. Yani “yazsam ne olacak ki, zaten arada kaynayacak” gibi bir düsünceye saplandigimi belirtmem gerek. Hâlâ da o konuda ayni düsünüyorum. Ancak çevremdekilerin destegi herhalde biraz cesaret verdi.Ikinci Cumhuriyet tartismasi yeni degil aslinda. Ancak bugün Ikinci Cumhuriyet'in tartisilmaktan ziyade uygulandigina sahit oluyoruz.Tabii, son asamasina geldi belki de. Ben hep söylüyorum, Türkiye'de karsi devrim 1923’te Cumhuriyet’in kurulusundan itibaren basladi. Bunca yildir çesitli sekillerde de araliksiz devam etti. Ancak belki de ilk kez, son 10 yildir diyelim, iktidar partisi tarafindan bu yolda bu kadar radikal kararlar alindigini görüyoruz.Kitabinizda Küçükömer’in tezlerini inceleyerek cevaplar üretiyorsunuz. Aslinda birçogu bugün sosyalist hareket tarafindan ciddiye alinir olmaktan çikmis tezlerin asil tehlikeli yaninin, bugün kendine 2. Cumhuriyetçi diyen kesimde biraktigi etkinin, onlara verdigi ilham oldugu söylenebilir mi?Evet, Küçükömer’i asil 2. Cumhuriyetçiler kullaniyor. Bu tezler yillardir onlara ilham verir duruma gelmis. Siz sosyalist degil diyorsunuz, ama aslinda 2. Cumhuriyetçiler kendilerini solda görüyor, kavramlar çok karismis durumda. "Liberal" solcular AKP’yi destekliyor ve bunu mantikli buluyorlar. Küçükömer onlara çanak içinde bir görüsler bütünü sunmus, içinden seçip seçip kullaniyorlar.Peki, Küçükömer’in tezleri ile liberal 2. Cumhuriyetçilerin söylemleri arasindaki en önemli örtüsmeler hangi basliklarda?Bu tezleri burada bütünüyle ayrintili konusmamiza olanak yok ama söyle söylemek lazim; Küçükömer bütün felsefesini, Osmanli’dan beri süregeldigini iddia ettigi, asker-sivil bürokrat kesime karsi olmak üzerine kuruyor. Buradan hareketle de Batici-laik kesim ile Dogucu-Islamci ayrimina gidiyor, sablonunu da bunun üzerine yerlestirip tüm Osmanli-Türkiye tarihini ona göre degerlendiriyor. Çözümlemelerinde Marksist bakis açisini da kullaniyor ama asil degerlendirme kistaslari söyle: Özetle diyor ki; bu Batici-laik bürokratlar halki temsil etmediklerinden halkin sorunlarini çözemezler. "Sag" dedigi bu grup, çikari için iktidari elinde tutmasa, mevcut düzenin temelden reddini saglayacak bir olusum olacak.Bunlarin karsisina yeniçeri, esnaf, ulema birliginden gelen Dogucu-Islamci grubu koyuyor ve bunlarin halk cephesine dayandigini söylüyor, bu gruba da "sol" diyor. Bu noktada 2. Cumhuriyetçilerin asker ve sivil bürokrasiye karsi tavirlari Küçükömer'in çizgisiyle örtüsüyor. 1923'te kurulan Cumhuriyet'i, üretim güçlerinde ve iliskilerinde degisme yaratmadigini söyleyerek elestirir Küçükömer. Cumhuriyet'in kazanimlarina karsi olmak noktasinda tamamen hemfikirler. Yapilan devrimlerin tabandan gelen bir istegi yansitmadigini, yukardan dayatildigini söyleyerek karsi çikarlar. Küçükömer de mesela laikligin "kültür mirasinin toptan reddi ile küçük burjuva ideolojisi araciligiyla" yaratildigini savunur. Ona göre Dogucu-Islamci grup halka dayanmaktadir ve o halkin genetiginde muhafazakarlik vardir. Hem Küçükömer'in hem de 2. Cumhuriyetçilerin göremedigi en önemli sey, 1923'te ilan edilen Cumhuriyet'le bu topraklara yüzyillarca sonra gelen Aydinlanma. Onun farkina varamayacak kadar tarafli bir yaklasimlari var. Bütün bu noktalarda önemli örtüsmeler göze çarpiyor.Küçükömer ve 2. Cumhuriyetçilerin lafzi düzeyde oldukça benzer söylemleri olmasina ragmen, nihai bir toplum projesi açisindan amaçladiklarinin oldukça fakli olduklari ortada. Küçükömer’in tezleri, katilalim veya katilmayalim, sosyalist hareketin nasil gelisebilecegi kaygisiyla öne sürülmüs tezlerdi, Ikinci Cumhuriyetçilerin ise böyle bir dertlerinin olmadigi açik… Siz bu aradaki farka dair ne düsünüyorsunuz, nerede ayrisiyorlar?Küçükömer bir bilim adami olarak yaklasmis olaylara ve kendi görüsleri dogrultusunda bir inceleme yapmis. Bana göre yanlislari oldugu gibi dogru tespitleri de var. Ancak bazi yerlerde son derece isabetsiz çikarsamalarda bulundugu için yanlis sonuçlara variyor. Örnegin Küçükömer antiemperyalist ve kapitalizme karsi. Ancak olaya sematik bakarak; “asker-sivil bürokratlarin yaptigi isler kapitalizmin normal gelisim sürecini, üretim güçlerinin gelisimini de engellemistir. Kurtulus Savasi emperyalist degildir. Türkiye hiçbir zaman Batililasamayacak" sonucuna variyor. Ona göre bu durum “batidaki gibi siniflarin olusmasina da engel olmustur."Fakat 2. Cumhuriyetçiler daha yüzeysel ve anakronik bir bakis açisiyla yaklasiyorlar olaylara. Ne sosyalist ne de antiemperyalist hiçbir çikis duymuyoruz onlardan. Aksine küresellesmeyle, kapitalizmle barisik bir söylem kullaniyorlar. En önemli ayrim burada. 2. Cumhuriyetçilik düsüncesi, küresel kapitalist hareketle uyumlu, onun uydusu olmayi içine sindirmis.2. Cumhuriyetçiligin fikir babalarindan sayilan Mehmet Altan, malum son günlerde pek dertli. Pazar günü de Rusen Çakir’a röportaj vermis. Altan röportajda “AKP’nin 2. Cumhuriyeti hayata geçirmekte oldugunu düsünüyor musunuz?” sorusuna su yaniti veriyor: “2. Cumhuriyet dedigimiz sey, halka ayar vermeyecek ve hukuka göre hareket eden bir devlet ile birbirine ayar vermeyecek temel hak ve özgürlüklere saygili bireylerden olusan bir toplumdur. Bugün yapilansa, ‘sistemi nasilsa ele geçirdik o yüzden eski sistem devam etsin’ anlayisidir” Buradan bakinca iktidar olma sürecinde AKP’ye destegini esirgemeyen bu isimlerin içine düstügü bugünkü durumu ve elestirilerini nasil degerlendiriyorsunuz?Mehmet Altan, bugüne kadar AKP’ye hep destek verdi, ancak isini kaybedince o da, tüm liberallerin yaptigi gibi basladi gazetelere beyanatlar vermeye... Ancak sizin de sorunuzda söylediginiz gibi açmazlari ortada tabii. Bir kere en bastaki çeliskileri, dini temel referans olarak kullanan bir partinin Türkiye’ye özgürlük getirecegine inanmalari oldu. Oysa bunun dünyada örnegi bulunmuyor. Önceleri AB’ye girilmesi için gereken adimlari attigi bahanesiyle desteklediler AKP’yi, sonra malum süreçler yasandi. Mehmet Altan bu destegi yakin zamana kadar sürdüren isimlerden birisi. Ama bu zamana kadar Türkiye'de her sey yolunda miydi ki sustu? Türkiye’de hukukun üstünlügü mü vardi, adalet mi vardi? Neden bu zamana kadar elestirmedi? Neden is çigirindan çikip, Amerika'da Avrupa'da gazeteler Türkiye'deki hukuk disi uygulamalari yazana kadar bekledi? Burada yasiyor, görmüyor muydu hukukun, özgürlüklerin, haklarin yillardir nasil katledildigini?Bu elestiriler sizce samimi ve kalici mi, yoksa AKP’nin küçük bir jest yapmasi ile tekrar eski iktidar asigi rollerine döneceklerini düsünüyor musunuz?Bence kisiye göre degisebilir bu durum. Bu saatten sonra ne yaparlar bilemiyorum. Sözleri ve hareketleri birbirini tutmadigi için öngörüde de bulunamiyorum açikçasi. Tabii onlar açisindan bu noktadan sonra ciddi bir tavir degisikligi de çok kolay degil. Düsünsenize bunca zaman sonra “biz yanlis yapmisiz...” demelerinin pek olanakli oldugunu sanmiyorum. Dolayisiyla durduklari yerde durmaya devam edeceklerdir. En iyi ihtimalle susarlar. Belki Mehmet Altan gibi arada isini kaybeden olursa patlayanlar çikabilir.
Kitaba dönersek; Cumhuriyet devrimlerinin bir ilerleme oldugu muhakkak. Ancak o zamanki Kemalist kadrolarin sermaye ile aralarina mesafe koymadigi oranda, sermayenin güncel olarak aldigi yönelim itibariyle, Cumhuriyet’in bugünkü gibi bir geriye dönüs hamlesiyle karsilasma olasiligini bünyesinde barindirdigi söylenebilir. Tipki Cumhuriyet kadrolarinin örnek aldigi Fransiz Devrimi'nde oldugu gibi... Kitapta bu kisma hiç deginilmemis. Bu konuda ne demek istersiniz?Ben hiç yanlis yapilmamistir noktasinda degilim; elbette aksayan yönler de olmustur ve sonuçta Kemalist devrim sosyalist bir devrim degildir. Devrimin üretim güçlerinin siyaset sahnesinde etkinlestirilmesi bakimindan yetersiz kaldigi, üretim iliskilerinin siniflar bazinda daha saglikli ilerlemesini saglayamadigi dogrudur. Mesela büyümeye ragmen kisi basina düsen gelir artmis degildir ve bazen kendi içinde çelisen isler yapilmak zorunda da kalinmistir. Ama devrim kosullari içinde, yeni bir ulus devlet yaratma sürecinde, o zamanki iç ve dis kosullar da düsünüldügünde, yapilabilen en rasyonel is yapilmistir diye düsünüyorum. Aslinda Atatürk’ün o zamanki kararlarina bakarsaniz, son derece pragmatist bir uygulamalar bütünüdür. Sermaye ile mesafe diyorsunuz ama zaten sermaye birikimi yoktu ki o yillarda. Devletin tam bagimsiz olmasi için önce ekonomik bagimsizligini saglamasi sart. Savastan yeni çikmis, sanayisi gelismemis, yoksul bir ülkede devlet eliyle özel sektör yaratilmaya çalisilmis. Kendine özgü kosullari olan, Bati'nin geçirdigi devrimleri geçirmemis, Sanayi Devrimi'ni yasamamis bir toplum sonuçta. Uygulamalar ve sonuçlari da farkli.Uzun yillardir medyada çalisan biri olarak siz bile kitabinizi yeterince duyuramamaktan sikâyetçisiniz. Tepkinizi “Çünkü arkamda bir holding medyasi ve cemaat yok” diyerek dile getiriyorsunuz. soL yazari Kaan Arslanoglu da yeni kitabi ile ilgili yazarken bu noktaya dikkat çekmis, sizinle benzer elestirileri dile getirmisti. Bu konuda ne söylemek istersiniz, sizce tüm güçlüklerine ragmen, bu “gizli” sansür duvari nasil asilabilir?Ben o yazimi yazdiktan sonra benim gibi düsünen, hisseden yazarlardan çok sayida ileti aldim. Aslinda o yaziyi sadece kisisel bir kaygiyla yazmadim, konuyu benim gibi olanlarin adina da dile getirmek istedim. Çünkü çok sayida insan yaziyor, çiziyor fakat kitaplari hiç gündeme gelmiyor. Holding medyasi denen bir güç var, onlar kendi içlerinde birbirlerini destekliyorlar. Bizim gibi onun disinda kalan insanlar bir türlü göz önüne gelemiyor. Bu durumun bir isyaniydi aslinda o yazim. Ne yapmak gerektigini de çok bilmiyorum açikçasi, o yaziyi o nedenle yazdim ve içtenlikle insanlara sordum ne yapmak gerekir diye...Çünkü görsel ve yazili medyada bir hâkimiyet var, hep ayni isimler gündemde, onlarin kitaplari ön planda, herkes onlarin kitaplari hakkinda yaziyor, sayfa sayfa röportajlari çikiyor. Bunun yaninda cemaat denen bir gerçek var, onlara yakin bir ismin kitabi çikiyor, herkes onu aliyor, onu okuyor. Hak etmedikleri ölçüde ilgi görüyor ve en önemlisi daha etkili oluyorlar. Tek tarafli görüsler hakim oluyor toplumda. Bu duvarin nasil asilabilecegini ben de bilmiyorum. Ama benim o yazimdaki sitemim, daha çok kitapta savundugum fikirlere yakin olabilecegini düsündüklerimeydi...Günümüzde, eskiye kiyasla hukuki olarak sansür getirme uygulamasi azaldiysa da, belki daha tehlikeli olan medyanin otosansürü söz konusu. Bu durum kendini “ilgi sansürü” olarak gösteriyor. Ve demin bahsettiginiz çemberin disinda kalan kisilerin çalismalari görmezden gelinerek baska türlü bir sansür uygulamasina gidiliyor, ne dersiniz?Çok gündemde oldugunu düsündügüm konular için, verimli tartismalara vesile olmasi amaciyla yazmistim bu kitabimi. Açikçasi ülkenin siyasi tarihinde bu kadar tartisilan ve gündemdeki bir konu oldugu için, olumlu ya da olumsuz anlamda bir elestiri olur diye beklemistim ancak kimse bir sey demeyince ona sasirdim. Odatv o yazimi almis kullanmis, herhalde oradan görenler çok oldu. Bir ara kitabimi kitapçilarda bulmak da zordu, büyük kitapçilarin raflarina dahi giremiyor kitabiniz...Bu görmezden gelme son dönemde yeni bir yöntem olarak uygulaniyor. Eskiden olumsuz da olsa farkli düsünceler hakkinda yazilabiliyordu. Artik ondan vazgeçtiler, hiçbir sey yazmiyorlar, tamamen yok sayiyorlar.Son olarak eklemek istediginiz bir sey var mi?Bir noktaya deginmek istiyorum. Bir süredir 2. Cumhuriyetçiler ve "liberal" sol, kapitalizmin küresellesmesi sürecinde “ulus devletler yok oluyor” diye bir söylemi dile getiriyor. Bu noktada, yukarida 2. Cumhuriyetçilerin çeliskilerinden bahsettik, önemli bir ek daha yapmak istiyorum.Küresellesme, ABD sermayesinin önündeki tüm engeller ortadan kalksin, ekonomik, siyasi, kültürel alanlarda bu sermayeye hareket imkani saglasin diye ortaya atildi. Bunun karsisinda yerel çikari savunan herkese de “ulusalci” damgasi yapistirilarak, hepsine birden fasizan bir anlam yüklendi."Ulusal" olanin karsisinda kalanlar da özgürlük savunucusu "liberal sol" olarak lanse edildi. Oysa ben onlarin tamamen uluslararasi sermayenin çikarlarini savunduklarina inaniyorum. Küresel sermaye bu propaganda esliginde mikro milliyetçilikleri körükleyerek olabildigince küçük devletler yaratma gayretine giristi; çünkü devletler küçüldükçe uluslararasi sermaye karsisinda direnme güçleri düsecektir. Iste siz buna itiraz ettiginizde, söylemlerinizin sovenlikle hiçbir alakasi olmasa da, sosyalist de olsaniz, sadece içinde yasadiginiz ülkenin çikarlarini savundugunuz için, irkçi veya fasist damgasi yiyebiliyorsunuz. Bu, emperyalizmin 21. yüzyildaki yeni taktigi...Bu noktada kilit kavram emperyalizm ve ona karsi aldiginiz tavir degil mi?Evet, emperyalizm karsitligini agzina almayan solcu olamaz. Ama bugün hiçbir sekilde emperyalizme direnmeyen, aksine onunla bütünlesmeyi düstur edinmis insanlar kendilerine solcu diyorlar. Iste Küçükömer’in sol-sag meselesi gibi burada da kavramlar birbirine geçirilmis durumda. Solculuk adina AKP’yi destekliyorlar,özgürlük savunuculugu adina gericilige prim veriyorlar, ülkede ne varsa satilip uluslararasi sermayeye pazarlanmasini alkisliyorlar. Bugün gelinen nokta maalesef bu. Bundan sonra nasil gidecek hep birlikte görecegiz...(soL-Haber Merkezi)
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 1056 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|