Türkiye,AKP Iktidarindan Nasil Kurtulur? Prof. Dr. Korkut Boratav
Prof. Dr. Korkut Boratav, bu ülkenin yetistirdigi, dünyada ve Türkiye’de bütün olumsuz gelismelere ragmen, devrimci ve sosyalist isçi sinifi hareketine sadik kalan, dürüst, akilli ve yigit bir Marksist iktisatçidir. Prof. Dr. Boratav, http://sendika8.org internet sayfasinda yayinlanan “2016’da AKP’nin Fay Hatlari” baslikli son makalesinde AKP iktidarindan kurtulusun yollarini göstermektedir.
Bu son makalesinde “Kürt Sorunu”, “Baskanlik Sistemi ve Yeni Anayasa tartismalarini” ve AKP iktidarina karsi olusabilecek bir “Anti-fasist Cephe” yi AKP iktidarinin “fay hatlari” olarak tanimlayan Boratav, Anti-fasist Cepheyi ise “Sosyalist bir çekirdegin” etrafinda “demokrat” olanlarin birlesebilecegi bir platform olarak tanimliyor. Ona göre “Anti-fasist cephe” içinde sosyalistlerle birlikte “Liberaller”, “Sosyal demokratlar”, laiklikten ve bagimsizliktan yana olan antiemperyalist “Cumhuriyetçiler” de yer alabilirler. Ancak Prof. Dr. Boratav, bu makalesinde yanilmaktadir!
Prof. Dr. Boratav’in yanildigi birinci nokta, kendisinin “Kürt Sorunu” olarak adlandirdigi, aslinda bir “terör sorunu” olan bu sorunda AKP puan kaybetmiyor, aksine kazaniyor. Çünkü AKP, son bes yilda “Açilim” politikalariyla güçlenmesine bizzat kendisinin neden oldugu PKK ile simdilik savasir görünüyor. AKP'ye puan kazandiran bu mücadelede de gerekli ve kaçinilmazdir.
Prof. Dr. Boratav’in yanildigi ikinci nokta, AKP iktidarina karsi CHP yönetimindeki sosyal demokratlarin, liberallerin, ulusalcilarin ve sosyalistlerin birlikte “Anti-fasist” bir cephe kurulabilecekleri hayalidir. Henüz gerçek olmayan böyle bir cephenin de AKP iktidari için bir kirilma noktasi, bir “fay hatti” olmasi da zaten imkânsizdir.
Sayin Boratav’in “Anti-fasist” cephe konusundaki en önemli yanilgisi, bu cephede CHP yönetiminde olan sosyal demokratlarin, liberallerin, ulusalcilarin ve çesit çesit sosyalistlerin öyle kolayca bir araya gelebileceklerine inanmasidir. Çünkü ülkemizde bu ideoloji ve düsünce akimlari arasinda öylesine uzlasmaz ve asilamaz bazi farkliliklar ve çeliskiler var ki bunlari bir araya getirmek hemen hemen imkânsizdir! Nasil olacak ta Avrupa sosyal demokratlarin tamamen kuyruguna takilan, ABD ve F. Gülen hareketi ile son yillarda yakin isbirligi yapan CHP yönetimi ile ulusalcilar birlikte çalisacaklar? Hele liberallere ne demeli? Onlar degil miydi “Yetmez ama evet” ile AKP’yi 12 Eylül 2010 referandumunda destekleyerek bugünkü gücüne kavusmasini saglayanlar? Ayrica sosyalistler bu ülkede Masallah kirk parça! Prof. Dr. Boratav hangi sosyalistlerle bu cepheyi kurabilecegini, hatta onlarin böyle bir cepheye öncülük yapabilecegine inaniyor acaba? Kürtçülügü savunan sosyalistler de var; PKK’ya arka çikan sosyalistler de var; eski Sovyet sosyalizmini aynen Türkiye’de insa etmek isteyen sosyalist veya komünistler de var! Hepsi birlikte kirk tilki gibi, ayni ülkede siyaset yapiyorlar ama hiç birinin kuyrugu birbirine degmiyor!
Sayin Boratav’a göre ”Türkiye’de fasizme biçimsel geçisin en kritik adimi, baskanlik sistemine” geçistir. Bu da çok açik bir yanilgidir. Bir defa ülkemizde RT Erdogan’in Cumhurbaskani seçildigi Agustos 2014’ten beri “Yari Baskanlik” sistemi zaten fiilen uygulanmaktadir. Ancak buna ragmen bugün Türkiye’de tam anlamiyla fasist bir rejimin oldugu söylenemez. Kaldi ki AKP’nin girisimiyle baslayan “Yeni Anayasa” ve “Baskanlik” sistemi tartismalari da yeni degildir. Bilindigi gibi 2011 yilinda “Yeni” anayasa yazmak amaciyla mecliste kurulan “Anayasa Uzlasma Komisyonu” 2013 yilinda basarisizliga ugrayarak dagilmistir. Ayrica seçmen; 12 Haziran 20 11, 7 Haziran 2015 ve 1 Kasim 2015 genel seçimlerin hepsinde de AKP’ye iktidar olma görevi yükledigi halde tek basina yeni bir anayasa yapma yetkisini tanimamistir.
Prof. Dr. Korkut Boratav’in yanilgisinin ana kaynagi; Türkiye’deki son siyasi durum ile ilgili bu analizini, DÜNYA çapindaki güçler dengesi yerine Türkiye içindeki yerli güçler dengesine dayandirmasidir. Çünkü bugün Türkiye’deki olup biten siyasi olaylarin ana öznesi, belirleyicisi, son tahlilde karar vericisi yerli güçlerden çok yabanci emperyalist güçlerdir. Elbette emperyalizm ülkemize dogrudan degil, dolayli olarak, taseronlari veya isbirlikçileri üzerinden müdahale etmektedir.
Dolayisi ile Türkiye’deki siyasi olaylara dünyaya egemen olan emperyalizmin rolü penceresinden bakmak gerekir. Çünkü ülkemiz söz yerindeyse dünyanin merkezi olan, petrol ve dogal gazin, suyun çok zengin oldugu, deniz ulasimi bakimindan üç kitanin birlestigi, Iran Körfezi, Süveys Kanali vs. gibi stratejik deniz ticaretinin bulundugu bir cografyada yer almaktadir. Kisaca ülkemizin stratejik konumu özeldir, istisnadir. Bu yüzden emperyalizm ülkemiz Türkiye’yi 100 yildir rahat birakmamaktadir. Emperyalizmin son dönemdeki projesi ise, Ortadogu’da Irak, Suriye, Türkiye ve Iran’daki ulus devletleri parçalayarak, bu ulus devletleri zayiflatmak ve bu bölgede kendi çikarlarini koruyan ikinci bir Israil Devleti gibi bir Kürt devleti kurdurmaktir. Ortadogu ve Türkiye’deki hemen hemen en önemli siyasi olay ve gelisimlerin emperyalizmin bu amaciyla bir biçimde iliskisi oldugu ve olacagi her zaman akilda tutulmalidir.
Türkiye siyasetine bu açidan bakildiginda bir defa AKP’nin ta kendisi, onun kurulusu, iktidara gelisi, iktidarda 13 yildir tutulusu vs. emperyalist bir projedir. Bu gerçek anlasilmadan ülkemizde AKP iktidarina son vermek çok zordur. Öte yandan emperyalizm, ayni zamanda ana muhalefet partisi olan CHP yönetimini de 2013 yili Kasim ayindaki Kiliçdaroglu’nun ABD ziyaretinden beri yanina almistir. Bilindigi gibi CHP Genel Baskani Sayin Kiliçdaroglu, CHP yönetiminden olusan bir heyetle zamanin ABD Ankara Büyük elçisi Ricciardone’nin ikna etmesi sonucu 2013 Kasim ayinda ABD’ye gitmis, orada çesitli temaslarda bulunmus, F. Gülen heyeti ile de görüserek yurda dönmüstür. Ülkemizdeki sosyal demokratlarin bu ABD ziyaretinden sonra Türkiye’de zamanin Basbakani ve hükümetine karsi 17 ve 25 Aralik 2013’te yolsuzluk operasyonlari ve ayni zamanda yogun bir “tape” savasi baslatilmistir. Ancak bütün bu yolsuzluk ve hirsizlik suçlamalarina ragmen zamanin Basbakani RT Erdogan kendisini ve hükümetini ustalikla savunarak suçlamalari simdilik savmayi basarmistir.
Kisaca Türkiye siyasetinin görünmeyen fakat güçlü öznesi emperyalizmdir. Nasil emperyalizm PKK terör örgütünü Türkiye’ye ve hatta bazen de Iran’a karsi “yipratici” ve “kanatici” bir güç olarak kullaniyorsa, tipki onun gibi AKP ve RT Erdogan’i da emperyalizm, Türkiye’deki ekonomi ve siyaseti tam kontrol altina almak için de kullanmaktadir. O halde Türkiye’deki siyasi kutuplasma veya cephelesme sadece AKP’ye göre düsünülemez! Çünkü AKP, arkada azmettirici olan emperyalizmin Türkiye’deki birçok tetikçisinden sadece birisidir. Türkiye’nin ana düsmani emperyalizmdir! Emperyalizmin Türk halkina karsi kullandigi araç sadece AKP yönetimi degildir. PKK terör örgütü, 30 yildan beri emperyalizmin hizmetinde Türkiye’yi, ordusunu ve ekonomisini yipratmaya devam etmektedir. PKK’nin legal temsilcisi HDP, hatta ana muhalefet partisi olan CHP yönetimi ve “Türk milliyetçisi” olarak geçinen meclisteki diger muhalefet partisi MHP yönetimi bile, kritik anlarda AKP’ye destek vererek, büyük ölçüde emperyalist politikalardan yana durus sergilemektedirler.
Türkiye’deki parlamenter demokrasi, 12 Eylül 1980 fasist askeri darbesinin yasalariyla tamamen yozlasmis; bu sekilde Türk siyaseti çok az ellerde tekellesmistir. Tekellesen Türk siyasetini de emperyalist güçler, Ankara’daki Büyük Elçilikleri, devlet Baskanlari veya diger politikacilari üzerinden ortak zirve toplantilari, ikili görüsmeler vs. gibi siyasi mekanizmalarla Türkiye’de mecliste temsil edilen siyasi parti liderlerini etki ve denetim altina alabilmektedirler.
AKP 13 yildir iktidardadir ve en azindan 4 yil daha iktidarda kalacaktir. 2019 yilinda seçimle AKP’nin iktidardan düsmesi çok zordur; çünkü geçmis ve gelecekteki seçimlerin saibeli olmasi bir yana, seçimler hiçbir zaman bütün siyasi partiler için esit kosullarda yapilmamistir ve gelecekte de yapilmayacaktir. % 10 seçim baraji, meclisteki partilerin aldigi hazine yardimlari, büyük ve holdingci sermayenin bu partileri finanse etmesi, holdingci havuz medyasinin tek tarafli olarak hükümet partisini ve en çok mecliste temsil edilen siyasi partileri desteklemesi vs. gibi faktörler, ülkemizde artik seçimle iktidarin degisemeyeceginin en açik kanitidir. Kisaca AKP, seçimlerde mutlak üstündür, seçimle iktidardan gitmez!
Türkiye’de ordu, geçmiste birçok askeri darbeler yapmistir. Bu darbelerin 27 Mayis 1960 darbesi hariç hemen hepsi emperyalizme ve Türkiye’deki isbirlikçi egemen gerici güçlere yaramistir. Artik TSK komutanlarinin bunca kötü deneyimler, baski, karalama, kumpas davalar, tasidigi ve tasiyacagi riskler bakimindan bir askeri darbeyle AKP’yi devirme ihtimali de hemen hemen hiç yoktur!
Halkin demokratik ve anayasal gösteri ve protesto hakkini kullanarak AKP hükümetini yipratip düsürmesi de artik çok zayif bir ihtimaldir. Türkiye çapinda “Hükümet Istifa” sloganlariyla tahminen 7-8 milyon yurttasin katildigi 2013 Haziran “Gezi” direnisinin hüsranla biten sonu, bu yolun da AKP’den kurtulmak için kapali oldugunu göstermektedir. 13 yilda devletin ve toplumun önemli güç odaklarini kontrolü altina alan AKP, tam anlamiyla halkin demokratik haklarina karsi adeta bir baski mekanizmasi kurmustur. Bagimsiz olmasi gereken yargiyi büyük ölçüde kendisine baglayan ve güçlü bir polis örgütünü arkasina alan AKP iktidari, Haziran direnisinde 7 kisinin ölümüne, 9 bin kisinin yaralanmasina ve yüzlercesinin tutuklanmasina neden olarak ne derece gaddar oldugunu göstermistir.
AKP ve onun halen lideri konumundaki Cumhurbaskani RT Erdogan; geçmis yillardaki bütün basarisizliklara ragmen “yeni” anayasa ve “Baskanlik” sistemi konularinda halen israr etmektedirler. Çünkü Türkiye’de baskanlik sisteminin gerçeklesmesi demek, RT Erdogan’in sultanliginin ilani demektir. Ama bu baskanlik sisteminden son tahlilde en kazançli çikacak olan yine de de emperyalizm olacaktir. Çünkü emperyalizm; simdiye kadar Türk siyasetini 12 Eylülden miras kalan bozuk demokrasi sayesinde sadece meclisteki üç dört siyasi lideri kendine baglamakla kontrol ederken, Baskanlik sisteminin uygulanmasiyla bu kontrol artik sadece ve tamamen Baskan olan TEK bir kisiyi baglamakla kolaylasacaktir.
Anlasilan Türkiye’de emperyalizme baskanlik sistemi de yetmiyor! “Yeni” anayasa ile emperyalizm, taseronlari olan meclisteki siyasi partiler üzerinden Türkiye Cumhuriyeti devletine “ulus” karakteri veren “Türk Ulusu” kavramini tasfiye etmeye, “Özerklik” veya “Yerinden Yönetim” gibi yönetim unsurlarini da “yeni” anayasaya sokarak devletin birlesik merkezi yapisini bozmaya çalismaktadir.
Sonuç olarak Türkiye; Prof. Dr. Korkut Boratav’in önerdigi gibi AKP’ye karsi bir “Anti-fasist” cephede degil, emperyalizm ve yerli isbirlikçilerine karsi ANTIEMPERYALIST bir cephede birlesmelidir. Bu cephede bütün vatanseverler yer alacaktir. Karsi tarafta ise emperyalizm ve onun yerli isbirlikçileri olan basta AKP yönetimi olmak üzere, CHP ve MHP yönetimleri, PKK ve onun legal örgütü olan HDP de vardir!
Ancak bu cephelesmedeki ana sorun; antiemperyalist bu cephenin hangi siyasi partinin girisimiyle ve kimin öncülügünde kurulacagi ve hangi sosyal siniflara dayanacagi konusudur. Elbette teorik olarak bir gerçegi pesinen söyleyebiliriz: Antiemperyalist milli cephede; vatansever olan ve isçi sinifi, köylüler, esnaf, aydinlar vs. gibi sinif ve kesimlerin üyesi olan her kisi, her türlü meslek odasi ve is sahibi yer alabilecektir. Bu antiemperyalist cephede yer alan bütün vatanseverlerin destekledigi bir siyasi ortamda; isçi sinifinin demokratik ve kitlesel katilimli, basarili bir GENEL GREVI, çok kisa zamanda AKP’nin IKTIDARDAKI SONUNU getirecektir!
Fakat en basta isçi sinifinin böyle bir cephede yer alabilmesi için, öncelikle Türk-Is’in sermayenin kontrolünden, DISK ve KESK ’in de bölücü Kürtçü siyasetten mutlaka kurtarilmis olmasi sarttir. Peki, bu görevi kim üstlenecek? Iste bütün mesele de burada dügümlenmektedir! Gerçek sosyalistler kadrolasip bir siyasi parti kurmadan bu sorunlarin hiç biri çözülemez!
Bu yazı 3472 defa okunmuştur.