“HALKIN SOYTARISI” DARIO FO “TIYATRONUN BÜYÜCÜSÜ”YDÜ[*]
TEMEL DEMIRER
“Burjuvazinin sözcüsü olmaktansa,
proletaryanin köpegi olurum.”[1]
“Tüm bu ipleri elinde tutanlar oyun içinde oyun oynuyorlar. Medya, televizyonlar ve digerleri araciligiyla, bütün güçleriyle halkin kendilerinin sebep oldugu sartlarin içinde yasamayi kabulünü saglamaya çalisiyorlar.”
“Kültüre ve bilgiye dayanan saglam ve dayanikli bir sistem olmazsa ve halkin bilincinde esitlik, özgürlük ve adalet yerlesmemisse her sey yikiliverir gider. Kanunlari istismar eden, yolsuzluk yapan çok kisi var. Belli bir isim vermenin çok faydasi yok. Hepsi böyle. Etrafiniza bakin ilk gördügünüz onlardan biri olacak. Kesin karismistir burada bir yerlere de.”
“Olumlu bir sey var ki o da yapabilecegimizi sonuna kadar yapiyor ve birakmiyoruz. Çok insan görüyorum ki teslim olmuyor ve çözüm bulmak için, yeni yollar bulmak için çalisiyor. Yalnizca varligini sürdürmek degil yeni yaklasimlar da ortaya koymak gerekiyor.”
“Sanati siyasetten, felsefeden, ideolojiden ayirmak çok tehlikeli... Sanat digerlerinden arindirilmis, saf ve temiz kalabilir mi? Sanat kirlidir, bozuktur. Saf ve temiz sanat olamaz; çünkü, sanat yasama kuvvetli baglarla baglidir.”
“Özgürlük. Tüm engellerden ve zincirlerden kurtulmus olmak. Hayatimizdan çalan rezaletlerden, esaretlerden ve ikiyüzlülükten. Yeniden kendi hayatlarimizin sahibi olmak. Iste benim ülkem için tek dilegim bu…” derdi O; yani meta fetisizminin kollarindaki insan(cik)lari, “Basimiz dimdik yürüyoruz; çünkü bogazimiza kadar bok içindeyiz,” saptamasiyla tanimlayan Dario Fo…
* * * * *
Vicdan sahibiydi, muzipti, dahiydi, alayciydi, halkçiydi, “Tiyatronun büyücüsü”ydü…[2]
13 Ekim 2016’da, Milano’da yitirdigimiz Dario Fo, Felice Fo ve Pina Rota Fo çiftinin oglu olarak 24 Mart 1926 Sangiano’da dogdu. Dario Fo, sosyalist fikirlerle anne-babasi araciligiyla tanismisti. Demiryolu istasyon sefi olarak çalisan, amatör aktörlük de yapan babasi Felice Fo ile ailesinin çiftçilik geçmisini bir kitapta anlatan annesi Pina Rota, Ikinci Dünya Savasi yillarinda direnis hareketinde yer almisti.
Fulvio adinda bir erkek kardesi vardir. Kiz kardesi Bianca Fo Garambois de bir yazardir. 1940 yilinda egitimi için Milano’ya tasindi. Brera güzel sanatlar akademisinde okudu. 1952 yilinda Milano’da tiyatro oyunculuguna basladi. Oyun yazari, yönetmen, mim oyuncusu ve tiyatro yöneticisi olmasi yani sira, gösterileri güncel sorunlardan kaynaklandigi için tiyatro karikatürcüsü, toplumsal ajitatör ve radikal palyaço olarak da nitelenmistir. Önceleri küçük kabare ve tiyatrolar için yergili revüler yaziminda bir metin yazarina yardim eden
Dario Fo, 1954’de Italyan tiyatro oyuncusu Franca Rame ile evlendi. (Franca Rame 1973’te, güvenlik güçleriyle baglantili oldugu iddia edilen fasist bir grup tarafindan kaçirilarak iskence ve tecavüze ugramisti.) 29 Mayis 2013 tarihinde esi vefat etti. Jacopo Fo (d. 31 Mart 1955) adinda bir oglu vardi.
1959’da karisiyla birlikte Dario Fo France Rame Toplulugu’nu kurdu. Esi ile birlikte “Canzonissima” adli televizyon programinda sunduklari komik skeçlerle kisa sürede tanindi.
Zamanla siyasal bir ajitprop tiyatrosu gelistirdiler. Çogu kez küfürlü ve açik saçik da olsa oyunlari temelde Commedia dell’Arte gelenegine dayaniyordu ve Fo’nun deyisiyle “resmi olmayan solculuk”la kaynasmisti. Dario Fo ve esi Franca Rame 1968 yilinda Italyan Komünist Partisi’yle baglari olan Yeni Sahne adli bir baska topluluk kurdular.
1970 yilinda ise Halk Tiyatrosu ile fabrika, park, spor alani gibi halkin toplu olarak bulundugu yerleri dolasmaya basladilar. ‘Morte Accidentale di un anarchico/ Bir Anarsistin Kaza Sonucu Ölümü’ ve ‘Non si paga, non si paga/ Ödemiyoruz, Ödeyemeyecegiz!’ gibi oyunlari çok tutuldu.
Dario Fo ve Franca Rame’nin sol görüsleri nedeniyle 1980’de ABD’ye girisine izin verilmezken; bir oyuncu olarak Fo en çok, tek basina bir yetenek gösterisi yaptigi Mistero Buffo’daki rolüyle tanindi.
1997’da ‘Bir Anarsistin Kaza Sonucu Ölümü’yle Nobel Edebiyat Ödülü kazanmisti. Oyunlari çogu zaman skandal olarak nitelendirildi ve sahnede bile tutuklandi. Dario Fo’nun çalismalari, Türkiye, Arjantin, Isveç ve Yugoslavya, Sili, Ingiltere, Hollanda, Polonya, Romanya, Güney Afrika, Güney Kore, Ispanya, Sri Lanka, dahil olmak üzere 30 dile çevirisi yapilmistir.
Dario Fo, oyunlarinin temalarini güncel sorunlara dayandirdigi için “tiyatro karikatürcüsü”, “toplumsal ajitatör” ve “radikal palyaço” olarak nitelendiriliyordu.
Aykiri solcu kimligiyle siyaset dünyasina sert göndermelerinden ötürü Fo, “Koronun disinda kalan solun adami, bayraksiz militan” olarak da aniliyordu.
O, isine olan tutkusunu, “Tiyatro yapmak, dünyanin en güzel isi” sözleriyle ifade ediyordu.
Fo’nun, Türkiye’de taninmasina yol açan ‘Bir Anarsistin Kaza Sonucu Ölümü (1970)’ adli eseri, Istanbul Devlet Tiyatrosu’nda 8 yil sergilenmisti.
Fo’nun yazdigi önemli eserler arasinda ‘Klaksonlar, Borazanlar ve Birtlar (Diger adiyla Yüzsüz)’, ‘Kadin Oyunlari (1981)’, ‘Elizabeth, Neredeyse Kadin, Ödenmeyecek Ödemiyoruz (1974)’ bulunuyordu.
Fo, 1981’de Sonning, 1986’da Obie, 1997’de Nobel Edebiyat, 1997’de ise Italya Kültür ve Sanat Altin Madalyasi ödüllerine layik görülmüstü.[3]
* * * * *
“Dario Fo tiyatrosu ortaçag soytarilarinin günümüzdeki temsilcisi olarak egemen güçleri ironi ve taslamayla hicveden, adaletsizliklere karsi halkin gözünü açan deli tavri ile ön plana çikmaktadir. Oyunlari güldürü yaninda elestirellik içerirken hiçbir zaman bitmis metinler degillerdir. Güncel olaylar metne dahil edilir. Ortaçag’daki soytarinin eylemi sarayin duvarlari ile sinirli olmasina ragmen Fo, yerlesik degerler ve ahlâk elestirilerini kapali bir mekân içinde degil, meydanlarda, alanlarda yapar. Iktidara karsi direnisin ögelerini gündelik yasam içerisinde bulur. Delilik, çilginlik ve gülme elestirellik ile birlesir iktidara karsi bir özgürlük silahi olarak kullanilir. Tiyatrosu çagdas bir soytari tiyatrosudur. Ezilenlerin, yasamin kiyisina atilmislarin, dislananlarin yaninda iktidara karsi sokaktaki insanin tiyatrosunu yapar”di[4] O…
Dario Fo oyun yazarliginda günlük hayatin aksaklik ve komikliklerini, yoksulluk ve pahalilik meselesini, yolsuzluk ve ahlâksizliklari toplumsal baglami ile kendi üslubunda sahneye yasiyor ve büyük begeni topluyordu. Yazdigi oyunlarla mizah, komedi ve ironiyi iç içe kullanarak geleneksel halk tiyatrosunun unsurlarini güncel tiyatronun sahneleme ve anlatma tarzi ile bulusturarak kendine has bir aktarim teknigi yaratan yazar, çalismalarini muhalif halk tiyatrosu gelenegine yasliyordu.[5]
‘2013 Dünya Tiyatrolar Günü Bildirisi’ni yazan usta; tiyatroya dair su notu da düsendi:
“Uzun zaman önce, varliklarina katlanilamayan Commedia dell’Arte oyunculari konusunu iktidar karara bagladi; kovalayip ülkeden çikardi onlari.
Bugün oyuncular ve tiyatro topluluklari sahne, salon ve izleyici bulmakta güçlük çekiyorlar. Bütün neden kriz. O nedenle, iktidar sahipleri inceden inceye alay ederek seslerini duyuranlarin nasil denetlenecegi gibi sorunlarla ugrasmiyorlar artik. Zira oyuncularin ne yeri yurdu var, ne de seslenecekleri halk kitlesi. Rönesans Italya’sinda, tam tersine, iktidardakiler Commedianti’yi köseye kistirmak için hayli çaba harcamak zorundaydilar; çünkü yiginla izleyicisi vardi onlarin.
Commedia dell’Arte oyuncularinin ülkeden büyük çikisinin karsi-reformasyon yüzyilinda gerçeklestigi biliniyor. O dönemde bütün tiyatro mekânlarinin bosaltilmasi emredildi. Özellikle Roma’da oldu bu. Tiyatrolar o kentin kutsalligina zarar vermekle suçlaniyordu. Papa 12’nci Innocent 1697 yilinda burjuvazinin daha tutucu kanadinin ve ruhban sinifi çogunlugunun israrli baskisina boyun ederek Tordinona tiyatrosu’nun yikilmasini buyurdu. Ahlâk bekçileri en çok müstehcen gösterinin orada sahnelendigini iddia ediyorlardi.
Karsi-reformasyon döneminde çabalarini kuzey Italya’da yogunlastirmis olan Kardinal Carlo Borromeo ‘Milano Çocuklari’ dedigi halkin günahkârliktan kurtarilmasini hedef bellemisti kendine. Onun gözünde sanat ile tiyatro arasinda açik bir ayirim vardi: Birincisi ruhsal egitimin en yüksek kademesi, ikincisi ise ulviyete sirt çevirip ego kabartma ugruna bos islerle ugrasmanin disa vurumuydu. Isbirlikçilerine yazdigi bir mektupta görüslerini mealen söyle dile getiriyordu: ‘Bu mesum zararli otun kökünü kazimayi dert edindik. Rezil konusmalar içeren tekstleri yakmak için elimizden geleni ardimiza koymadik. Hepsini insanlarin belleginden silmeye çalistik. Ayni zamanda öyle yazilari baskiya dökerek yaymaya kalkanlarin pesine düstük. Ancak görünüse bakilirsa anlasiliyor ki biz uyanmamisken seytan yepyeni bir kurnazlikla çaba harcamis. Gözle görülen sey kitapta okunana kiyasla ruhun ne kadar derinliklerine nüfuz edebiliyor! Agizdan çikan sözle ve ona uyan hareketle ergenlerin ve gencecik kizlarin zihinlerinde yapilan tahribatin yaninda kitaplardaki ölü sözcükler nedir ki. Bu nedenle, kentlerimizi istenmeyen ruhlardan temizledigimiz gibi tiyatro icracilarindan da kurtarmaliyiz.’
Böylece görülüyor ki günümüzün krizini asmak için de tek umut bizlere karsi büyük bir dislama kampanyasinin düzenlenmesidir. O seferberlik tiyatro sanatini ögrenmek isteyen genç insanlara yönelik olmalidir özellikle. Sonuçta kovulan tiyatro icracilarindan dogacak çagdas commedianti diasporasinin böyle bir baskidan akla hayale gelmedik yararlar saglayarak yepyeni temsiller yaratacaklari kuskusuzdur.”
* * * * *
Bir süre önce Devlet Tiyatrosu’nda oyunlarinin yasaklandigini duyunca, “Sanki ikinci kez Nobel kazanmis gibi oldum” demisti![6]
Dario Fo da popüler kültürün bir parçasi ama onun “popülerligi” son gününe dek sokakta, sokaktakiler gibi yasamaktan, “ötekiyle” bütünlesmekten geliyordu.
Dario Fo, çok iyi bir yazar, bir dramaturg, bir yönetmen oldugu denli, muhtesem bir oyuncuydu da. O ve karisi Franca Rame sahneye çiktilar mi, pireyi deve, deveyi kelebek yaparlar; kelebegin kanat çirpisini umuda, umudu ay isigina, ay isigini bir somun ekmege dönüstürürlerdi: Bir kibrit çöpüyle okyanuslari tutustururlar, bir damla gözyasiyla volkanlari söndürebilirlerdi. Büyücüydüler!
Düslerin mimariydi O....[7]
* * * * *
Ögrencisi, asistani Füsun Demirel’e, “Düslerimi sizinle tamamladim...
Gülmek devrimci bir eylemse eger bunun en âlâsini yasattiniz bana.
Içimin en karardigi, uçurumun en ucuna geldigim anlarda size sarildim ben...”[8] dedirten; anarsist, solcu, ateist sanatçi Dario Fo, komünist direnisçilerin efsanevi sarkisi “Bella Ciao” ile ugurlandi.
Sanatçinin tek oglu Jacopo da babasina su sözlerle veda etti:
“Annem (Franca Rame üç yil önce ölmüstü) ve babam hayatta ne idilirse, sahnede de hep o oldular. Dario ve Franca’yi insanlar bu nedenle, sahici olduklari için sevdi. Ikisi de çok baski görmelerine ragmen hiç bas egmedi. (Dario Fo) Kaybedecekleri bir seyleri olmayan ve iktidarlari olmayan insanlarin, gereginde iktidari ellerine geçirebileceklerini gösterdi.”[9]
Gerçekten de Onun gibileri ölmesi mümkün degildir…
20 Ekim 2016 13:48:21, Ankara.
N O T L A R
[*] Kaldiraç, No:191, Haziran 2017…
[1] Dario Fo.
[2] Aysegül Yüksel, “Tiyatronun Büyücüsü”, Cumhuriyet, 18 Ekim 2016, s.14.
[3] “Nobel Edebiyat Ödülü Kazanan Dario Fo Yasamini Yitirdi”, Cumhuriyet, 14 Ekim 2016, s.14.
[4] Artun Avci, “Toplumsal Elestiri Söylemi Olarak Mizah ve Gülmece”, Birikim Dergisi, No: 166, Subat 2003.
[5] Metin Boran, “Sanatçi, Muhalif ve Devrimci Dario Fo”, Evrensel, 18 Ekim 2016… https://www.evrensel.net/yazi/77716/sanatci-muhalif-ve-devrimci-dario-fo
[6] Devlet Tiyatrolari’nin Anton Çehov, Bertolt Brecht, William Shakespeare ve Dario Fo’nun oyunlarinin sahnelenmesine getirdigi yasak Fo’yu öylesine sasirtti ki. “Türkiye’de yasaklanan dört yazardan hayatta olan tek kisi benim. Bu benim için ikinci bir Nobel ödülü kazanmak” gibi diye yorumda bulundu. (“Dario Fo: Oyunlarim Hâlen Tedirgin Ediyor. Ne Güzel!”, 16 Ekim 2016… http://www.insanokur.org/dario-fo-oyunlarim-halen-tedirgin-ediyor-ne-guzel/)
[7] Zeynep Oral, “Dario Fo’dan... Bob Dylan’a...”, Cumhuriyet, 16 Ekim 2016, s.17.
[8] Füsun Demirel, “Seninle Büyüdüm”, Cumhuriyet, 15 Ekim 2016, s.16.
[9] Nilgün Cerrahoglu, “Fo, Özgürlükte Çitayi Yükseltti”, Cumhuriyet, 16 Ekim 2016, s.10.
Bu yazı 2438 defa okunmuştur.