YÜZÜ AY GIBI AYDINLIK: MAH-I PEYKER
Bankta oturmus, dudaklarinda tebessüm, oynayan çocuklari seyrediyordu.. Dikkatimi çekmisti..
Adana Erkek Lisesi'nin duvar komsusu Turhan Cemal Beriker Ilkokulu.. Tayinim oraya çiktiginda O, çok önceden emekli olmustu.. Okulun bahçesinde görmüstüm ilk kez onu.. Bankta oturmus, dudaklarinda tebessüm oynayan çocuklari seyrediyordu..
Sonra ögretmenler odasinda gördüm.. Birlikte çalistigi ögretmenler "Hosgeldin Mah-i peyker" diyerek sariliyorlardi.. Bakislarimiz karsilasti..
"Kim bu taze güzel?.. Yeni kuslardan mi?".. diye en yakin arkadasi Canset Oflaz'a sormustu...
Evet meslegini gagasinda tasiyan tazecik bir ögretmendim.. Yirmi dört yasindaydim.. Beyaz gelinligimi, al duvagimi çikardiktan bir hafta sonra o okulda göreve baslamistim.. Arkadaslarim bir aile gibi karsilayip, yüreklerine sardilar.. O okulda candan içten sevgi, yardimlasma, paylasim, büyüklere saygi, küçüklere sevgi vardi.. Mahpeyker Ögretmen de emekli olmasina karsin hiç kopmayan o ailenin bir ferdiydi..
Sonra yakindan tanidim Mahpeyker ögretmeni.. O efsane ögretmeni..
Tüm ögretmen arkadaslarla ailece yaz tatilini geçirdigimiz Kocahasanli Kasabasi'nda o da ev kiralamisti.. O tatil aylarinda harika bir kimlik tanimistim...
Uzun boyluydu, dimdik yürüyordu.. Tokalarla tutturulmus simsiyah ipeksi, bir tutami hep gözlerine düsen saçlari vardi.. Biçimli dudaklari, tok ve emreden ses tonuyla ama nazik, ama kibar ve yumusacik konusurdu.. Elleri, parmaklari hep bakimli ve kirmizi ojeliydi.. Hiç makyaj yapmazdi.. Çok sik giyinirdi.. Uzun biçimli bacaklari, klos etekleri ve ince topuklu ayakkabilariyla nefis dururdu.. Ben tanidigimda Murtaza Yilmaz Dersanesi'nin en tercih edilen ögretmeniydi.. Siki bir ögretmendi, Anadolu Lisesi sinavlarina ögrenci yetistiriyordu..
Erdemli Çamligi'na komsu, Kocahasanli Kasabasi.. O yillarda fistik bahçeleri ve seralarla dolu bakir, el deymemis, yalnizca bize ait muhtesem kiyisiyla, sicacik ince kumlariyla, tertemiz deniziyle nasil da hür ve dogayla basbasaydik.. Tas apartmanlarin biri bile yoktu..
Kasaba, deniz, kiyi yalnizca bizimdi.. Köylüler aklimiza gülerdi, bu sicaga üstelik para verip gelinir miydi?.. Onlar Avgadi Yaylasi'na çikar evlerini bize kiralarlardi.. Gündüz biz bayanlar (çocuklar babalara emanet) Mahpeyker'in baskanliginda denize girerdik.. Onun anlattigi anilariyla konusa konusa açilirdik... Kiyi ve daglari ince serit halinde görene kadar.. Farkedince bir telas, bir telas.. Köpekbaligi korkusu.. Heyecanla attigimiz kulaçlar, yuttugumuz sular, bitkin kiyiya varirdik..
Bir gün bikinisinin ipi kopan Belma'nin sulara karisan bikinisini ne aramistik, dalip dalip çikarak.. Bulamadik, sahile kadar bagir, çagir, samata, satasma.. Sahilde havluya sardik öyle eve döndük..
Sahil, gökyüzü, deniz bizimdi.. Geceleri savanlar, yastiklar alinir sahile inilirdi.. Illa ki mehtapta.. Savanlar serilir, kocaman bir ates yakilir, semaverlerde çay demlenir.. Ince belli bardaklarda o mis çay kokusu ve kasiklarin sakirtisi.. Veee kiran kirana, iddiali "Sessiz Sinema Oyunu".. Mahpeyker baskan olurdu.. Boynundaki düdügü öttürdü mü anlatim biterdi.. Kimse itiraz edemezdi.. O hep hükmedendi, sevgi ve saygi duyulandi..
Gündüz hep birlikte sahile inerken üç yasindaki Ezgi'min elinden tutardi.. Bir müzik sesi duydugunda "da da da" diye iki yana sallanmasina bayilirdi.. Çömelerek, "suna bak kiz, ritmi nasilda yakaliyor" diye alkisla tempo tutardi..
Denize girmeden degil, çiktiktan sonra Nivea Kremi sürerdi.. "Esas yanik tenin yagi emmesi lazim".. Derdi.. Gerçekten muhtesem bir cildi vardi.. Hele yaz aylarinda, brozlasinca..
Sabah erken, günes yeni dogdugunda sahilden Erdemli Çamligi'na gazete almaya giderdik, marslar söyleye söyleye.. Yaris yapardik, islak kumlarda ayak izlerimiz kalirdi.. Mahpeyker bizi izlerdi, karar verirdi kim daha hizli kosuyor diye..
Sonra benden Azeri Türküler ve "Kirmizi Gülün Ali Var" sarkisini isterdi.. Söylerdim.. Denize bakarak dalardi.. O hiç evlenmemisti.. Ama aska, asiga öylesine saygiliydi ki...
Adana'da da evlerimiz yakindi.. O okulun bitisigindeki pembe bloklarda üçüncü katta oturuyordu.. Bizim evimizse çifte firinlara yakin, penceresi yola bakan tek katli bahçeliydi..
Bir gece.. Saat gece yarisi.. Pencereye vuruluyor.. "Tik, tik, tik.." Uyandim.. Esim yanimda, uyandirdim.. Pencereyi açtik.. Mahpeyker Ögretmen.. Mahcup ama nazinin geçecegini bilerek çabuk çabuk konusuyor... "Abdullah Bey kusura bakma.. Vallahi uyuyamadim.. Su problemi bir türlü çözemedim.. Ne olur kusura bakma.. Ama ne yapayim ben ablanizim.." Pencerenin demir parmakliklarinin arasindan kagit kalem uzatiyor... Isiklar yakildi, salona alindi, ben çay demledim.. O gece matematikle sabahladik gülerek, tartisarak.. Sevgi ve de saygiyla..
Arkadaslarla ögretmen odasinda sohbet ederken bir gün sakaci Gülsen Senses "Kizlar Peyker Abla'nin köpegini girdirsek sinava vallahi kazanir ha.." demisti ne gülmüstük.. Ondan sonra köpegini daha bir gülerek oksar olduk..
Yegenlerine çok düskündü.. Ögrencilerine de.. Bizlerin çocuklarina da.. Hepimizin çocuklarini inceden inceye takip ederdi.. Kizim Ezgi için "bu kiz çok zarif olacak, müzik kulagi da, dansi da harika.. Bunu konservatuara gönder" derdi hep.. Onlarin egitimini aldirdim ama hobi olarak.. Simdi kizim Amerika'da hukuk dalinda akademisyen.. Duyunca çooookkk üzülecek..
Peyker Teyzesi'nin zarif parmakli avuçlarinin topraklarla dolacagini duyunca...
O bilge beynin ve sevgi dolu yüreginle, ülkesine, ATATÜRK'ÜME... Duyarli, duygulu, muhtesem CUMHURIYET ÖGRETMENI.. YÜZÜ DE, BEYNI DE AY GIBI AYDINLIK.. ISMIYLE MÜSEMMA... MAH-IPEYKER BAGCIVAN!..
YASAMIN BOYUNCA EN MÜKEMMELDIN.. EN MUHTESEM DUYGU VE KIMLIKLE ÖRGÜLÜYDÜN..
ISIKLAR IÇINDE HUZURLA UYU..
Bu yazı 2798 defa okunmuştur.