Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Terör arayacaksanız iddianamede arayın
25 Aralyk 2011, 19:23

Terör arayacaksanız iddianamede arayın

Hukuk mücadelesi daha yeni başladı...

Terör arayacaksaniz iddianamede arayin

 
 
9 Aralik’ta görülen Ankara’nin Hopa davasi durusmasinda mahpuslari bir avukatlar ordusu savundu.Aylardir bu davaya hazirlanan avukatlardan Ayhan Erdogan ve Kazim Erkut Güzel ile konustuk.On üç saat süren durusmanin ertesinde sordugumuz sorulara,avukatlardan sasirtici bir enerji ile yanit aldik.Güzel,hukuk mücadelesinin yeni basladigini ifade ederken,Erdogan, üstüne basa basa,bir sonraki durusma için de salon disindaki ilgi ve kararliligi bekledigini söylüyordu.
Öncelikle Ankara’nin davasiyla ilgili genel kisa bir degerlendirme alabilir miyiz? Hukukçular gözüyle bu dava ne anlama geliyor?


Av. Kazim Erkut Güzel


Erkut Güzel: AKP döneminin yargilama süreci denince, ilk akla gelen özel yetkili savcilik ve mahkmelerin uzun tutukluluk süreçleridir herhalde. 6 ay önce cadi avina benzeyen yöntemlerle sokaktan, evlerinden gözaltina alinan ve tutuklanip, F tipinde tutulan müvekkillerimiz hakkinda zor da olsa bir "yargilama" sürecinin içine girmek, bir yil ve fazla tutuklu kalip en ufak bir yargilama sürecine girmeyen diger davalari da düsünürsek umut verici bir süreçti.

Ayhan Erdogan: Sol örgütlenmelerin özellikle sokakta eylem yapan ve iktidari protesto eden, özelinde iktidari genelinde sistemi elestiren sol muhalefeti susturmak, sindirmek amaciyla hazirlanmis bir iddianame oldugunu söyleyebilirim. Bu iddianamenin genel hedefi bu ama özelinde öncelikle Ögrenci Kolektifleri ve Halkevleri üzerinden bir faaliyete yol açabilecek öncül bir dava olma niteliginde.

Arkasi gelir mi diyorsunuz?

A.E: Onu hissettiriyor bana. Çünkü burada Ögrenci Kolektifleri’ni gizli örgüt sayma egilimini hissediyorum. Ögrenci Kolektifleri’nden rahatsiz olmus iktidar belli ki. Zaten basbakan hapsirinca emniyet grip oluyor. Hopa’yla baslayan daha sonra Ögrenci Kolektifleri’nin yumurta eylemleri ve gençligin öne çikmasi basbakani rahatsiz etti. Gençligi üniversitelerde susturmak istiyorlar. Halkevleri de hedefleri. Halkevleri’nin yerine Deniz Feneri’ni ikame ettiler. Danistay’dan bu yetki alinarak Bakanlar Kurulu kamu yararina dernek statüsünü belirlemek için yetkilendirildi. Bu yetkiyi alir almaz da ilk isleri Halkevleri’nin kamu yararina dernek statüsünü sonlandirmak oldu. Onun da gerekçesini olusturdular. Bu statü için bir gelir, o gelirin belli bir yüzdesini harcamasi sarti getirildi. Bu özellikle yapilan, stratejik bir is. Böyle bir plan yürütüyorlar. Yerine de gelirlerinin yarisini ceplerine yarisini da nereye gönderdikleri belli olmayan Deniz Feneri’ni kamu yararina dernek olarak getiriyorlar.

Hopa halki onlari çok korkuttu

Peki neden Hopa’dan basladi?

A.E.: Hopa halki Türkiye’ye “uyanin” dedi. Hopa halki “Bu ülke nereye gidiyor? Dogamiz gidiyor, suyumuz gidiyor çayimiz gidiyor ormanlarimiz gidiyor, insanlarimiz gidiyor. Bu ülkeyi nereye götürüyorsunuz? Bu ülke sahipsiz degil burada biz yasiyoruz” deyip kendi yasadiklari ülkeye sahip çikmakla ilgili ne yapilmasi gerektigini gösterdi. Bu onlari çok korkuttu. Çünkü bunu padisahin sarayina dayanma olarak gördüler. ‘Kim ola ki bu saraya dayana’ diye baktilar ve iste bunlarin bir listesi yapildi. Tahmini söylüyorum, su an emniyet içindeki o teskilat bir siralama yapti. Sendikalar içerisinde KESK’i, kitle örgütlenmelerinde Halkevleri’ni, gençlik üzerinde Ögrenci Kolektifleri’ni aldi. Bu baslangiç menüsü olarak görüldü. Çünkü iddianameye baktiginizda TKP, ÖDP, ESP, SDP Türkiye’nin sosyalist partilerinin hepsi sadece basin açiklamasina davet ettikleri için terör örgütü üyeligi ile suçlaniyor. Yani aslinda yasal sosyalist partileri de siraya dizdiklerini onlarin da sirada olduklarini yaziyorlar. Yani bu sol düsünce üzerine sosyalist düsünce üzerine estirilen en büyük terördür. Terör ararsaniz burada arayacaksiniz. Latince kökeniyle kelimenin kendi anlamiyla bir terör estirmedir. Iddianamenin hukuki olarak içerigi, politik dayanaklari, hukuki olarak delilleri hiçbirinin ceza normlari içerisinde yeri yok. Çok kötü hazirlanmis bence.

Özel yetkili mahkemeler siyasidir

Savunmalariniz, savunma degil, elestiri gibiydi. Neden böyle bir yol seçtiniz? Sizce mahkeme salonu siyaset yapmanin yeri midir?

E.G: Savunmalarin, savunmadan çok elestiri olmasinin temel sebebi suçun olmamasidir. Suç isnadina yani iddiasina karsi savunma yapilir. Bir insanin ölümüne dair fikrini söylemek isteyen insanlar "terörist" olarak nitelendirilirse, savunma degil yapilan isin saçma oldugunu elestirme hakkinizin basladigi noktaya gelmis olursunuz. Eskiden DGM olan simdinin özel yetkili savcilik ve mahkemeleri dogalari geregi siyasidir. Ankara-Hopa davasinda oldugu gibi muhalif seslere tahammülsüzlügün iddianamesi savcilikça kaleme alinmis ve mahkeme de bu iddianameyi kabul etmisse salonda artik siyaset vardir. Hükümetin özgürlükleri yok eden siyaseti tartismaya açilir ve mahkum edilen aslinda özgürlükler karsiti hükümet adimlaridir.

A.E: Mahkeme salonu siyasetin tam da yeridir artik. Çünkü yargilamalarin hiçbirinin hukuki oldugunu düsünmüyorum. Yani Özel Yetkili Mahkemeler’in yaptigi artik agirlikla bir ceza yargilamasini konu eden klasik olarak bir suç tipinin kusurlu bir hareketle ihlaline dayali bir yargilama faaliyeti degil. Bunlar, insanlarin düsünce hayatiyla ilgilenerek onlarin düsünce ve iktidara karsi olan kabullenmedikleri iktidar politikalarini benimsetme ve ona karsi çikanlari susturma araci olarak kullaniliyor. Ben genel olarak savunmalarimin ceza hukuku normlari içerisinde kalmasi çabasini gösteren bir avukatim. Ama idianame o kadar politik ve solu susturma, solun üzerine çökme anlayisiyla hazirlanmis ki burda ister istemez politik bir dil kullanacaksiniz. Üstelik bu daha baslangiç dilimizdir. Çocuklarin tutuklanmasiyla iliskili bölüm agirlikta oldugu için politik dili biraz daha yumusak tuttuk. Parasiz egitim diyen iki üniversite genci için bir ceza avukati hangi ceza hukuku normuna göre bir savunma yapacaktir? Bizim Hopa davasinda çocuklarin suçlandigi iddianamede yazanlar sunlar; Mamak halkina yol istemisler, yok otobüsler yasliymis tehlikeliymis, halk için yeni otobüs istemisler, yok otobüs biletleri pahaliymis, ucuz otobüs bileti olsun demisler. Saglik istemisler. Harçlarin kaldirilmasini istemisler. Simdi siz bunu örgüt üyeligine bir delil olarak sunuyosunuz. Simdi Allah askina, savunmayi ne üzerine insa edeceksiniz. Artik kapitalistler, sosyalist düsünceyi mahkemelerde savunur hale getirmesinin ayibini yasiyor.

Sira diger muhaliflerin savunusunu yapmakta

Durusma salonunu anlatabilir misiniz bize? Içeride hava nasildi?

E.G.: Öncelikle durusma salonu bu dava için küçüktü. Katilima açik bir durusma için yetersiz izleyici ve avukat yerleri ile yargilama yapmak savunmayi kisitlamaktadir. Mahkeme baskani yogun katilimdan kaynakli olarak biraz bunaldi diyebilirim. Zaten ortada abes bir suçlamanin oldugu bir durusma sürecinde tüm müvekkiller rahatlikla savunmalarini dile getirdiler. Her ne kadar görevsizlik talebimiz, yani yargilamanin özel yetkili olmayan mahkemelerde yapilmasi talebimiz reddedilse de tüm müvekkillerin tahliye edilmesi mutluluk verici idi. Simdi de haksiz yere tutuklanip sirf muhalif oldugu için cezalandirilan diger yurttaslarin savunusunu yapmak, tüm vicdan sahibi basina, avukatlara ve ilericilere düsmektedir.

A.E.: Bir kere hava yoktu. Ben ilk önce kendimle ilgili birsey söyleyeyim, ceketim dahil, bütün vücudum su altinda durmus gibiydim. Içeride ailelerin tümünün gelmis olmasi, CHP’li ve BDP’li milletvekillerinin gelmis olmasi, demokratik kitle örgütlerinin ve sendikalarin yetkililerinin olmasi, basinin olaganüstü ilgisi... Basina mütesekkirim bu konuda. Yani bu, ‘siddete hayir semsiyesinin’ terör örgütü üyeligine delil gösterebilme cesaretlerini kirdi. Orada artik isin vardigi noktayi farketmislerdi.

Ama dava günü ana haberlerde vs. çikmadi. Daha çok sosyal medyada yer aldi.

A.E.: Evet ama medya bir sekilde iktidarla kapismadan bunu hissettirdi. Bu kadar verebilirlerdi, özgürlükleri bu kadardi. Bunu kabul etmek gerekir. Aslinda çünkü sonuç olarak Türkiye’de basin sermaye gruplarinin elinde. Dolayisiyla buradaki basin da bu kadar özgür olabilirdi. O oranti ile iyi verildigini düsünüyorum.

Bu da aslinda dava için mücadele verenlerin çabasiyla oldu degil mi?

A.E.: Elbette öyle. Basin zaten o gücü görmeseydi, buna kalkismazdi. Basin kendiliginden hiçbir sey yapmaz. Disariya bu kadar yansiyani hiç görmezlik edemezdi. Ben içerideki havada ailelerin sabirsizliklarini, telaslarini ve gerginliklerini çok fazla hissettim. O elektrik bize kadar yansidi. Çocuklarin ilk salona geldiklerinde, bizim zaten görevsizlik karariyla ilgili konusmamizin bir önemli tarafi vardi. Çocuklar ilk defa mahkemeye çikiyorlardi. Hayatlarinda ilk defa cezaevine girmislerdi. Üstelik hiçbir sekilde suç sayilacak birsey yapmadiklarinin inanciyla baslarina bu gelince... Çocuklarin o panigini bizim ilk savunmamizin yendigini düsünüyorum. Yani bir mahkeme karsisinda hakliliklarini açik bir dille savunulmasi. Onlar da yaptiklarini çok dogru bir sekilde anlattilar. Yaptiklari da oydu zaten. O çocuklarin sosyal zekalari bunun suç olmadigini anlayacak durumda zaten. Çünkü ortada suç yoktu fakat herkeste “ne olacak” gerilimi vardi. Avukat arkadaslarda da vardi. Bende hat safhadaydi.

Yükünüz de agirdi?

A.E.: Evet, çünkü savcinin çok acimasiz oldugunu düsünüyorum. Onu çok masum bulmuyorum. Buradan böyle bir iddianame düzenlenemez. Iddianameyi hukuken de önümüzdeki günlerde isleyecegiz.

Hava elektrikli bir havaydi yani onu söyleyeyim. Ta ki tahliye kararini duyuncaya kadar herkes yel gibiydi yani. On üç saat herkesin üzerindeki gerginligi hissediyordum. Herkesin yüz hatlari gerilmis bir vaziyetteydi.

Bu tarz davalarda bir avukatin yaptigi basit bir propaganda midir?

A.E.: Yok, savunmadir. Simdi siz iddianameyi bu kadar politik hazirlarsaniz, iddianameye karsi hazirlayacagimiz sözler de dolayisiyla, politik olur. Siz iddianameyi kapitalizmi savunma, sosyalizmin halktan yana olmasini suç saymak üzerine kurarsaniz, avukatin da söylecegi seyler ister istemez yoksul halki savunmanin suç olmadigi, sosyalizmin halkin lehine bir sistem oldugu, sömürünün bir ayip oldugu olur.

E.G.: Bir savunman avukat mesru tüm olanak, olgu, konulara girmek özgürlügüne sahiptir. Örnegin bu durusma da Economist dergisinin Türkiye yargisi için kullandigi tanim ve verileri kullandik, yine kendisi de hukukçu olan Ece Temelkuran’in yazilarina atiflar yapilarak savunmalar yaptik. Bu mahkeme baskanina göre propaganda gibi görünebilir. Ama ülkemizdeki yargilama sistemi ortadadir. Tüm dünyadaki siyasi tutukluluk oraninin üçte biri ülkemizde ise bu artik propaganda degil gerçektir.

Siz bir avukatlar ordusu olarak oradaydiniz. Bunun nasil bir etkisi olmustur sizce kararda?

E.G.: Avukat sayisi bu tür davalarda hep önemli olmustur. Hukukçularin yargiya olan elestirisinin somut örnegidir. Tüm destek veren meslektaslarimiza tesekkürü de yineleriz buradan. Durusmaya Istanbul, Ankara ve diger barolardan temsilciler ve baro baskanlari da izleyici olarak katilmislardir. Bugün faal avukatlar haksizliga karsi duracaklarini bu dava ile yine göstermis oldular

Ilgiyi devam ettirmek gerekli

A.E.: Bunun getirdigi olumlu hava davanin basinda hissedildi. Ama bu davada hala tehlike geçmemistir. Tahliye isin sonu degildir. Davada bütün sol örgütlerin basin açiklamasina çagrilari terör örgütü üyeligi olarak kabul edildigi için Halkevleri’nden sonra tüm bu tür çagrilarin bir toplu dava haline getirilme ihtimali bulunmaktadir. Dolayisiyla bugün süratle bu davada bu ilgiyi devam ettirmek gerekmektedir.

Erdogan’in Hopa’yi isaret etmesi, Demirel’in Fatsa’yi isaret etmesi gibiydi

Disaridaki ilgiyi bekliyoruz dediniz, acaba bir sonraki durusma için de ayni ortam gerçeklesir mi dersiniz?

A.E.: Bu kadar yogun olmasa bile gerçeklesmesini beklerim. Neden beklerim? Herkesin farketmesi gereken bir husus var. Bu bir zaman Demirel’in Fatsa’yi isaret etmesi gibi bir seydi. Demirel Fatsa’yi isaret etti ve ondan sonra sol operasyonlar nasil olduysa, Tayyip Erdogan’in Hopa’yi isaret etmesi de tarihsel olarak benzer bir sürece isaret etmektedir. Ben çok da açiktan burda sunu söyleyebilirim. Iddianamede adi geçen sol, siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri basin açiklamalarini bir örgüte delil gösteren kisiler hakkinda tazminat davasi açabilirler. Bu isin pesini birakmamalilar. Çünkü bu su anlama gelecek. Hiç bir üye bundan sonra onlarin çagrilari ile basin açiklamasi gibi anayasal bir hakki, düsünce özgürlügünün ifade edildigini içeren bir hakkin kullanilmasinin güvencesini veremeyebilir. Yani iste terör diye demeye çalistigim sey bu. Toplumsal terör diye bahsettigim aslinda Türkiye’de toplumsal düsünce üzerinde terör estirilmektedir ve malesef devlet içinde bir yapilanmaya isaret etmektedir bu.

AKP’nin yargiyi “eline geçirdigi” bir ortamda hukuki mücadelenin anlami nedir sizin için?

E.G.: Asil hukuk mücadelesi baskinin en yüksek oldugu bu günlerde degerlidir. Zira hukukçularin aydin olma, halkin haklarini olabildigince savunma ve geri kazanma mücadelesinin ihtiyaç duyuldugu bir dönemde yasamaktayiz. Hopa sürecinde tutuklanan Hopa halkindan 7 kisi halen Arhavi cezaevinde ve Hopa savciligi tutuklamayi cezalandirma yöntemi olarak sürdürmeye devam etmektedir.*2 hafta önce herhangi bir olaya dayanmadan 12 kisi tutuklandi, her gün baska bir özel yetkili savcilik emirlerine dayanan operasyonlarla uyanmaktayiz. Asil hukuk mücadelesi simdi baslamaktadir. AKP’nin hukukunun, AKP karsitlarini yok etme hukuku oldugunu yani zorbaligin hukuk kurumlarinca gerçeklestirilmekten baskaca bir yöntem olmadiginin halka anlatilmasinin en dogrudan yolu bu olcaktir.

A.E.: Eskiden mahkemeye giderim, mahkemede hakkimi ararim, diye bir duygu vardi. Bu özel görevli mahkemelerle birlikte o duyguyu kaybetti insanlar. Yani sunu söyleyemiyorum artik “Ya mahkemeye gideriz. Berlin’de hakimler var gibi Ankara’da hakimler var.” Mahkemeye gitmek tek basina bir sonuç almak için yeterli degil. O mahkemenin kapisina dayanmadiginiz sürece hakliliginizi haykirmadiginiz sürece mahkemede sadece hukuki savunma yapan iki tane becerikli avukatin sonuç almasini kimse beklemesin artik Türkiye’de. Hukuk yoluyla demokratik haklarin ve kagit üzerinde yazili haklarin dahi kullanilmasinin mümkün olmadigi bir süreçteyiz. Özelikle bu özel görevli mahkemlerin bulundugu yerlerde sorusturmanin yürümesi, tutukluluk halleri, yargilama biçimleri hukuktan umudumuzun kesildigi bir süreci göstermektedir. Tehlikeli bir süreçtir.

Iddianamede AKP karsitligi suç olarak gösteriliyor. Suç mudur AKP karsitligi?

E.G.: Tabii ki degil. Örnegin HES karsiti olmak, dogayi korumak, sahip çikmak suç degildir. Aksine anayasal bir haktir. Ve 1980 darbe anayasasi bile dogayi savunmayi devlet ve her bir vatandasin hakki olarak düzenlemistir. Parsiz egitim, parasiz saglik hakki aynen Anayasa’da yer olmaktadir. Halkevleri’nin bu konulardaki kampanyalarina baktigimizda Anayasa’ya atif yapildigi görürsünüz.

A.E.: Eger siz savciyi ve yargiyi istediginiz gibi sekillendirdiyseniz, suç saydiysaniz, mesele degildir ama genel hukuk kavrami içerisinde AKP karsitligi tabii ki suç degildir. Savci elinden gelse Marx’i getirip yargilayacak. Kaldirilmis Ceza Kanunu’nun yasakli yayinlarla ilgili maddesini hala uygulatmaya çalisiyor savci. Ben orada da söyledim. “Istiklal Mahkemesi kararlarina götürün” dedim. Bu mantikla herseyi suç haline getirmeniz mümkün. En çiplak hali ‘parasiz egitim’, en çiplak hali bizim Hopa davasindaki çocuklarin hali. Ne yapmislar? Sadece parasiz egitim, parasiz saglik, ucuz bir ulasim istemisler. Bu mantikla hersey olabilir ama hukuk mantigiyla baktiginizda AKP karsitligi suç degildir.

Karsitliklar zenginliklerdir. Bu lafi politikacilar da zaman zaman kullanir. Gevrek gevrek, agizlarini yayarak kullanirlar. Bunun en güzel biçimi Marx’la Proudhon arasindaki tartismalardir. Eger Proudhon ‘Sefaletin felsefesi’ni yazmasaydi, Marks’in ‘Felsefenin sefaleti’ diye bir eseri olmazdi. Karsitliklar zenginliklerdir sözü ancak felsefi ve bilimsel zenginligi olan insanlar açisindan geçerlidir. Dikkat edin, düsünceden nasibini almamis insanlarin, karsitliklar zenginliklerdir diye agizlarini yayarak, tebessüm ederek, zaten inanmadiklarini da belli ederek, eglencesine söyledikleri gibi degil, gerçekten de karsitliklar zenginlikleri ifade eder.

Eger atismalar olmasaydi, Hegel ve Marx’in iliskisini, Marks’la Proudhon iliskisini ya da tarihsel olarak materyalizmle metafaizik arasindaki iliski ya da yaratilis felsefesi ile evrim teorisi içersindeki karsilikli zenginlik olmasaydi bilimsel gelismelerimiz, bugünün düsün hayati bu kadar geliskin olmazdi.

Arzu Becerik savunmasinda “Herkes son Osmanli Padisahi Tayyip Erdogan diye pankart tasimak zorunda degildir” diyordu. Davada bu söz ne anlama geliyordu?

E.G.: Arzu hanim açik olarak bu hükümetin kendisinden olmayana, kendisine biat etmeyene düsman olarak yaklasiminin örnegini vermistir. Verdigi örnekteki insan ödül bile almaktadir belki ama ayni mitinde basbakani protesto eden üniversite ögrencileri gözaltina alinmistir. Örnekleri çogaltmak mümkün. AKP hukukunun bir örnegidir. Bu nedenle yer verilmistir.

A.E.: Tayyip Erdogan’i çok sevenler olabilir. Yani Hitler’in de seveni çoktu. Ayni seydir. Bakin mesela bu da suç degil. Ama karsiti da olabilir. Yani ben Tayyip Erdogan’i padisah olarak degil, bagimsiz yarginin, tarafsiz ve bagimsiz bir hakim karsisinda daha evvel isledigi suçlarla ilgili yargilanirken görmek isterim. Ama bu ülkede son Osmanli padisahi Tayyip diyenler yargilanmiyor, Tayyip’e karsi çikanlar, padisaha karsi çikmis gibi yargilaniyor.

Eklemek istediginiz birseyler var mi?

A.E.: Türk yargisi hakkinda eskisi kadar iyimser degilim. Ben 12 Eylül fasist cuntasinin siki yönetimlerini de biliyordum ama kisaca su tarifi yapmak istiyorum. Bunu önümüzdeki celsede mahkeme heyetine de ifade edecegim. Her dönem o dönemin iktisadi yasami, demokratik haklari veya dönüsümleri ile beraber, yargisi ile birlikte anilir. Bazen yargidaki o faaliyetler öyle öne çikar ki sizin basarili isleriniz bile basarili olmaktan çikabilir. Veya görünmez hale gelebilir. Padisahligin kaldirilmasi, halifeligin kaldirilmasi, meclis, kadin haklari vs. gibi çok mükemmel isleri içeriyor ama Istiklal Mahkemeleri gibi bir mahkemeniz var. Istiklal Mahkemeleri’nin faailyetinin hiç bir zaman için yargilama faaliyeti adi altinda yürütmeniz mümkün degil. O bir siyasal infaz sistemidir. Dolayisiyla döneme damgasini vuran, bu iddiayi dile getiren Istiklal Mahkemeleri’dir.Yani Istiklal Mahkemeleri sizin yaptiginiz islerin üstünü örtüverir. Ya da daha ilerisinde Menderes dönemi çok partili sisteme geçis anlaminda önemlidir ama onu da bir Tahkikat Komüsyonu vardir. Tahkikat Komüsyonlari’na mahkeme gibi yetki vermistir. Temyiz yargilama ve infaz o da bütün muhaliflerin, simdikilerin yaptigina çok benzerdir. Aslinda Menderes dönemi ile simdinin süyasal süreçleri benziyor. Araçlari farklilasmis gibi gözüküyor ama yöntemleri benziyor. Tahkikat Komüsyonlari vastasiyla halkin ensesinde boza pisirerek bütün muhalefeti temizledi. 27 Mayis dönemi geldi. O konuda farkli düsünebilirim. 27 Mayis’i 12 Mart 12 Eylül’le eslestirmem. Ben 27 Mayis’in anlamini baska türlü degerlendiririm. Ama o 27 Mayis, Yassiada Mahkemeleri gibi bir mahkeme uydurdu. Yani Yassiada yargilamalari rezalettir. Hukuki hiç bir yönü olmayan, hiçbir adil duyguyu içermeyen, tümüyle hasimi yok eden bir yargilama biçimdir. 12 Eylül fasist cuntasinin sikiyönetimleri var, 12 Eylül zaten berbat birsey oldugu için mahkemesi ile baktiginizda orada garip bir durum var, yönetimi mahkemesinden kötü tek sistem o. Dolayisiyla bu dönemleri bu mahkemelerle aniyorsunuz.

Bunu da ikinci 12 Eylül diye adlandirabiliriz. Ben daha evvel de böyle ifade etmistim. Özellikle liberal ekonominin insasinin tamamlanmasi ve liberal iktidarin artik toplumsal düzeyde ifadesi olmasi nedeniyle, darbe anlamindaki anayasa degisikligi, ikinci 12 Eylül dönemi olusmustur. Bununla beraber de topluma dayatilan yeni yapilanma, eskiyi tasfiye ederken, muhaliflerini de tasfiye ediyor. Burada sikiyönetim mahkemelerinden daha kötü konumda özel yetkili mahkemeleri insa ediyor. Bizim hayatimiz kisa oldugu için hayatimizi kapsayabilir ama bunlar tarih içerisinde kisa dönemlerdir. Ben bayagi dönemler gördüm. Önce peygamber ilan edilip de sonra asilirken sokakta bir kisinin olmadigi dönemleri de gördük. Onun için hiç kimse padisahlik gazina falan gelmemeli. Herkes bu toplumda kalici hukuk ve demokratik iliskileri insa edebilecegi bir süreci öngörmelidir.

Bu dönem de özel yetkili mahkemeleri ile tarihte yerini alacak. Tarih sorumlularin kim oldugunu daha iyi yargilar. Simdi ben birsey söylemeyeyim. Söylersem basima is alirim. Bir hukukçu olarak hukuktan korkmak gibi bir sey var mi?

Sendika.Org

* Bu söylesi yapildiginda henüz Hopa’dan tahliye haberi gelmemisti

Haberi Ekleyen: Ali Dursun

Bu haber 731 defa okunmuştur.

Paylaş

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Röportaj-Söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi Dedesi rahmetli Mustafa Kul'un bayrağını taşıyor

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı!

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı! Ortadoğu'yu en iyi bilen gazeteci Hüsnü Mahalli, SÖZCÜ'ye konuştu

Cesur,Devrimci ve Çağdaş

Cesur,Devrimci ve Çağdaş TGB Başkanı Çağdaş Cengiz ile röportaj

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü Kılıçdaroğlu provokasyonlar konusunda uyardı

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!..

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!.. Yıldırım Mayruk,Barbaros Şansal ile birlikte ülkeyi terk ediyor!..

GÖRELE ' DE HAVA DURUMU

GIRESUN

RÖPORTAJ

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

ARŞİVLEN HABERLER

Arama
ssssssssssssssssssssssssssssssssssss