Ulusalci söylemlerinden ötürü yandas medyanin“fasist” benzetmelerine maruz kalan Kiremitçi, edebiyatçi kimligiyle öne çikmaya devam ediyor.
Tuna Kiremitçi son dönemde en çok tartisilan köse yazarlarindan biri. Ulusalci söylemlerinden ötürü yandas medyanin bazi kalemlerinin “fasist” benzetmelerine de maruz kalan Kiremitçi, diger yandan da edebiyatçi kimligiyle öne çikmaya devam ediyor. Son romani “Selanik’te Sonbahar”, raflarda yerini alali uzun bir zaman geçmesine ragmen halen büyük bir ilgi görüyor.
Konusu özetle; bir ulusun dogmasini engelleyen suikast, o suikasta ugramasa lider olacak bir asker, gerçeklesmesi ölüme bagli bir ask... Etrafindaki topluma ve siyasal gelismelere kayitsiz; yalniz kendi iç dünyasinda kaybolmus veya dünyayi ondan ibaret sayan bir romantik olmadigini gösteriyor “Selanik’te Sonbahar”. Bir bakima, yasadigimiz ancak kabullenmekte veya ifade etmekte zorlandigimiz siyasal gerçekligi, kötü bir rüyayi anlatir gibi ortaya koyuyor bu roman ve büyük bir mesaji da okuyucuya veriyor: “Bu cumhuriyet, o kurdugumuz Cumhuriyet olmaktan çikiyor, gözünüzü açin.”
Kiremitçi’yle hem son romani hem de Türkiye’nin gündemi üzerine bir söylesi gerçeklestirdik.
Romani kaleme almaya baslama sürecini biraz anlatabilir misiniz? “Selanik’te Sonbahar” politik bir roman mi ya da bir ask romani mi, yani eserinizi nasil tarif ediyorsunuz? 90’larin ortalarinda, Tarik Günersel’in deneysel bir kisa metnini okumustum. Mustafa Kemal’i kimsenin hatirlamadigi bir gelecekte geçiyordu. Samsun’a giden gemiye nedense binememis, sonra da çekilmis sahneden. Nedenini merak etmistim. 10 yil sonra da aklima “Osmanli’nin cihansümul rock yildizi Atilla” karakteri geldi. Biraz Abdülcanbaz karakterleri gibi bir adam. Derken bu iki nokta arasinda bir evren olusmaya basladi, ben de mani olmadim.
‘Roman yazanlar romantik ve ironiktir’ Yazdiklariniz için “romantik ironi” tabiri kullaniliyordu. Bu tabiri kabul ediyor musunuz? Hayal, gerçek, ask, romantizm, gerçek, kaygilar... Hepsinin bir harmani mi bu roman? Sahsen risk almaktan yanayim. Her romanda yeni seyler denemeye çalisiyorum. Tutmus bir kitabimi klonlamayi hiç düsünmedim. Bahsettiginiz degerlendirmeyi Profesör Gürsel Aytaç vaktiyle “Yolda Üç Kisi” için yapmisti. Bakin o sahiden romantik ve ironik bir kitaptir. Belki bütün yazdiklarim öyledir, bilemiyorum. Zaten günümüz dünyasinda herhalde ancak romantik ve ironik tipler roman yazar.
Karakterlerin popüler kültürün sik rastlanan insan tiplerinden seçildigini görüyoruz. Sizi böyle bir tercihe götüren sey nedir? Nedense popüler kültüre çocuklugumdan beri merakliyim. Pop ikonlari toplumun hali hakkinda direkt ipuçlari veriyor. Romanin kahramani futbolcu da olabilirdi ama futbolcular içeriksizdir. Bana stadyum konserlerinde mesaj verebilecek biri lazimdi. Bu yüzden onun rock yildizi olmasini istedim.
Bir ulusun kurtulusuna önderlik eden ve ezilen dünya uluslarinin kurtulus mücadelelerine örnek olan Mustafa Kemal’in bir suikasta ugrayip felç kaldigini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine uzun süren bir Amerikan mandasini görüyoruz romanda. Ama ABD’lilerin çekip gitmesinin ardindan yine Osmanli devam ediyor. Bu Osmanli hangi Osmanli acaba? Neo-Osmanli diyebilir miyiz buna?
Bizim Cumhuriyet aydinlanmasini yasamamis, haliyle ulus bilinci kazanmamis halimiz. Disaridan bakinca halleri çok farkli degil. Yine asik oluyorlar, kulüplere gidiyorlar, alisveris yapiyorlar... Ama ilk bakista görünmeyen çok önemli bir eksikleri var. Ulus bilincine sahip degiller. Bu da her seyi degistiriyor.
‘Derdim 1923 mirasinin aktarilmasi’ Ilk romaniniz 2002 yilinda yayimlandi; yani AKP’nin iktidara geldigi yilda. “Selanik’te Sonbahar”da kötü bir rüyayi ortaya koyuyorsunuz. Geride kalan 9 yilin bir kritigini de yapiyor musunuz? Bildigimiz Cumhuriyet 2001 kriziyle fiilen bitti bence. 2002’de basa gelen kadrolar yeni bir Cumhuriyet’in insasina basladilar. Derdim, 1923 mirasinin bu yeni konsepte bir sekilde aktarilmasi. Mustafa Kemal’in ulusal solculugu ekseninde, sahici bir muhalefete...
“Artik Atatürk Cumhuriyeti’nde yasamiyoruz” diyorsunuz. Peki, yasadigimiz yerin adi ne? “Ikinci Cumhuriyet” ya da “Ilimli Islam Cumhuriyeti” tabirleri iyi anlatiyor bence. Küresel sistem, milenyumla beraber Türkiye’ye yeni bir misyon biçti. Bu misyonu gerçeklestirecek kadrolarin iktidara gelmesini destekledi. Bu da o esnada sahneye çikan yeni sermaye sinifi vasitasiyla oldu. Biz seriattan korkuyorduk, gele gele muhafazakâr soslu kapitalizm geldi. Aydinlarin bunun analizini iyi yapmasi lazim.
Roman “Ya Atatürk basaramasaydi ne olurdu?” sorusuna cevap veriyor mu? Bu zor bir varsayim. Ayni sekilde “Kazim Karabekir destek çikmasaydi ne olurdu?” ya da “Ya Ethem orada Ahmet Anzavur’u yenmeseydi?” gibi varsayimlar da yapilabilir. Ama en fazla zeka jimnastigi yapmis oluruz. Romanin illa bir sorusu olacaksa “Atatürk basardi da ne oldu?” olabilir belki. Bugün o mirasin kiymetini biliyor muyuz? Yoksa sistemin istedigi egoist robotlara mi dönüstük?
Hem romanda hem de köse yazilarinizda “Mustafa Kemal”, “ulusal çikarlar”, “ulus bilinci”, “bagimsizlik” gibi kavramlari oldukça yogun bir biçimde kullaniyorsunuz. Neden? Ulusal bilincimizi kaybedersek ayvayi yeriz. O zaman herkes kafayi birbirinin etnik kimligine, dinine, mezhebine takar. Bu da sonun baslangici olur. Batili aydinlara bakin, sagcisi da solcusu da muhafazakâri da bir sekilde ulusalcidir. Dünyaya o pencereden bakarlar. Bu bilinç onlara okulda verilir. Bizim egitim sistemimiz ise tam tersini yapmakla mesgul.
Alisilagelmis bir soru yöneltmek istiyorum. Yeni bir kitap hazirliginiz var mi? Valla, birkaç roman fikri var aklimda. Muhtemelen kisa dogru içlerinden biri kendisini yazdirmaya baslar. Önümüzdeki aylarda da 5 yildir yazdigim köse yazilarindan bir seçki, kitap halinde yayimlanacak.