Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
19 Eylül 2011, 06:43

"Bilim akademileri özgür olmalıdır"

Özerk Üniversite

"Bilim akademileri özgür olmalidir"

 

Hükümetin Türkiye Bilimler Akademisi'ni (TÜBA) yeniden yapilandirmaya yönelik yayinladigi kararnamenin ardindan, TÜBA üyeleri de dahil Türkiyeli bir dizi arastirmacidan, gelismelere dair görüslerini soL ile paylasmalarini rica ettik.

Geçtigimiz ay hükümetin Türkiye Bilimler Akademisi'ni (TÜBA) yeniden yapilandirmaya yönelik yayinladigi kararnamenin ardindan, çesitli çevrelerden tepkiler gelmisti. TÜBA üyeleri dahil Türkiyeli bir dizi arastirmacidan, gelismelere dair görüslerini soL ile paylasmalarini rica ettik. Ilk olarak, IÜ Arkeoloji bölümü ögretim üyesi ve TÜBA üyesi Mehmet Özdogan'in yanitlarini yayinliyoruz.

1 – 27 Agustos 2011 tarihli Kanun Hükmünde Kararname ile AKP'nin TÜBA'ya müdahalede bulunmasini nasil degerlendiriyorsunuz?
Maalesef çok talihsiz bir karar; bu karardan su anda geri dönülse bile, yapmis oldugu etki kurumu, ülkemizin bilim dünyasindaki yerini zedelemis, bilim insanlari da zamanlarini hiç geregi olmayan tartismalara ayirma durumunda kalmislardir. Bir ülkenin en üst düzey bilim kurumunu yok etmenin ya da sarsmanin hiç kimseye yarari olmayacagi açik bir gerçektir. Bu nedenle, bilim akademilerinin ne anlama geldigi arastirilmadan, yanlis bilgilendirme ile yönlendirilmis, anlamadigimiz bir neden ile aceleye getirilmis bir karar oldugu düsüncesindeyiz. Zaten Sayin Bakan da bilimi sinirlama gibi bir amaçlari olmadigini açik olarak bildirmistir. Ancak bu sürece neresinden bakarsak bakalim, bir kurumun görüsü alinmadan, kurumun yetkililerine danisilmadan, böylesine yapisal bir degisiklik getirecek bir kararin alinmasi hiçbir sekilde kabul edilemez. Bu her seyden önce “bilim akademisi” tanimiyla uyusmayan bir uygulamadir. Bu nedenle saniyorum önce bilim akademisinin ne anlama geldiginin açik bir sekilde tanimlanmasi gerekir.

Bilim akademilerini diger kurumlardan ayiran en önemli özellik, bilim insanlarinin özgür ve bagimsiz yönetiminde olmasidir. Tarihsel süreç içinde baktigimizda, akademilerin ortaya çikisindan itibaren belirleyici özelligi yönetim erkinden bagimsiz yapilanmasidir. Bu tanim yalnizca akademilerin yönetim biçimini degil, çok daha temelde akademiyi olusturan bilim insanlarinin seçimini de kapsar. Kuskusuz dünyadaki bütün akademilerin üye seçiminde her zaman sorunlar ortaya çikmistir. Ancak hiçbir akademide bu sorunun, bir siyasal erkin atamasiyla çözümlenmesi yoluna gidilmemistir. Bilim akademisinde atama, degil akademinin üçte ikisinin atanmasiyla, tek bir üyenin bile atamayla gelmesi, atanan bilim insanini küçük düsürecegi gibi, akademinin de akademi özelligini ortadan kaldirir.

Yukarida belirttigimiz durum, 27 Agustos tarihli kanun hükmündeki kararnamenin hiçbir ön çalisma yapmadan çikartilmis oldugunu göstermektedir. Siyasi iktidar yaklasimlari dogrultusunda bir akademi özlemi çekiyor olsa bile, olusturacagi kurum dünyanin hiçbir yerinde kabul edilmeyecegi için, zaten beklentilerini karsilamayacaktir. Böyle bir karardan ancak bilim insanlarinin bir araya geldigi bir devlet kurumu ortaya çikabilir. Kendine verilen görevi yerine getirmeye çalisan, devlete belli konularda görüs veren ve hatta uygulama yapan, beklentilerle uyumlu olmayan bir görüsün dile getirilemeyecegi ve dolayisiyla atanmislarin devletin bir memuru niteligine girdigi bir topluluk olusur; ama bu akademi olmaz.

Eger akademinin sorunlarinin çözümüne katkida bulunulmak isteniyorsa, bunun akademiye sorulmasi ve hangi çözüm yoluna gidilecekse gidilsin bu çözümün akademi tanim ve kavramina ters düsmemesi gerekir.

Bir yanlis yapilmistir ve halen bu yanlisin, yanlis bilgilendirmeden kaynaklandigi düsüncesine inanmak geregi duymaktayiz. En kisa zamanda bu yanlistan geri dönülecegini beklemenin da hakkimiz oldugu inancindayiz.

Hükümetin bugüne kadar üniversitelere yönelik politikalari konusunda iyimser yaklasimlar sergileyen kesimler bulunmaktaydi. Bu son adim bilim camiasinda AKP'nin politikalari ile ilgili bir netlik saglamis olabilir mi?

Her siyasi iktidarin belirli bir görüsü vardir; bu demokrasinin bir geregidir. Ancak öyle alanlar vardir ki, bunlar siyasallastirilamaz. Siyasallastirildiginda bir süre sonra çöker ve söz konusu görüse de hizmet edemez, zarar verir. Üniversiteler, özgür bilimin, bilimsel düsüncenin, yaraticiligin ve egitimin temel taslaridir. Bu sistem esasen YÖK’le zedelenmis ve üniversitelerin yalnizca yönetimine degil, egitim sistemine de müdahale edilmistir. Bunun ne kadar yanlis bir uygulama oldugu 30 yildir hemen hemen herkes tarafindan sürekli olarak dile getirilmis, muhalefette olan siyasi gruplar da iktidara geldiklerinde YÖK’ü kaldiracaklarini belirtmislerdir. Ancak gene de, her siyasi iktidar YÖK’ü elinde tutmanin kisa erimli getirilerinin tuzagina düsmüs ve bu nedenle 30 yil önce yapilmis olan hata günümüze kadar süregelmistir. Bir sistemin temeli yanlis olunca, bundan dogru bir seyin çikmasi olasi degildir; yanlis, baska yanlislari da getirecektir. Bu nedenle YÖK’e yönelik sorunuzun, yalnizca AKP hükümetinin tavri olarak degil, 30 yil önce yapilmis bir hatanin sürdürülmesi olarak ele alinmasinin daha dogru olacagi düsüncesindeyim. Ancak bu sorunun yukarida “akademi” için belirtmis oldugumuz gibi, “üniversite” kavraminin ne anlama geldigi baglaminda ele alinmasinin en dogru yaklasim olacagi kuskusuzdur.

Üniversiteler bir ülkenin orta ve uzun erimli olarak gelecegini belirleyen, yeni kusaklarin yetistirildigi kurumlardir. Üniversitelerin eristigi düzey, ülkenin dünya içinde alacagi yeri belirler. Bunun göstergesi yalnizca üniversitelerdeki bilim insanlarinin sayisallastirilmis atif endekslerine göre kaçinci sirada oldugu degil, yeni düsünce, kuram ve farkli bakis açilarini ortaya çikartip çikarmadiklariyla belirlenir. Dolayisiyla üniversitelerin ögretim kurumlari olarak degil, egitim kurumlari olarak görülmesi gerekir ve bu ancak siyasi iktidarin her türlü müdahalesinden uzak olarak gerçeklesebilir. Maalesef üniversiteleri belirli bir siyasi görüs dogrultusunda yapilandirma istemi agirlik kazanmakta ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulus yillarindan bu yana çagdaslasma dogrultusundaki kazanimlari giderek yok olmaktadir.

Temel Bilimler alanini tamamen terkeden TÜBITAK'in baskanligina özel sektördeki kurucu ve danismanlik görevleriyle taninan birinin atanmasini nasil degerlendiriyorsunuz?

TÜBITAK, temel bilimlerde nitelikli ve kapsamli uygulamalari baslatmak, gelistirmek, sürdürmek ve ortaya çikan sonuçlari ülkemize kazandirmak amaciyla kurulmustur. Kurulusundan itibaren kuskusuz, TÜBITAK’ta üretilen bilgi, gelistirilen deneyimin ülkemizin sanayisi ve ekonomisine katkida bulunmasi beklenmekteydi. Dar bir açidan bakildiginda bu üniversitelerden de beklenir. TÜBITAK’in temeli, bilimin sanayi ya da ekonomiye katkida bulunabilmesi için, temel bilimleri saglam bir altlik olarak gelistirebilmesine dayanmaktaydi. Temel bilimlere agirlik verilmedigi takdirde, baskalarinin ürettigi bilginin aktarilarak uygulanmasiyla yetinilmek zorundadir. Temel bilimler ise, yeni kuramlar, yeni arayislari olusturur, sinar, sonuçta da bunlarin ancak bazilari ülkenin, bilimin gelisimine katki yapacak sonuçlari verir. Dolayisiyla temel bilimler, sisteme bir yük olarak görüldügünde yapilacak uygulama taklitçilikten öte geçemez.

Son birkaç ay içinde yönetimin yaptigi en vahim hatalardan biri, Feza Gürsey Arastirma Enstitüsü’nü ortadan kaldirmak olmustur. Bu yukarida sözünü ettigimiz yanlis uygulamanin çok ciddi bir yansimasidir. Feza Gürsey gibi arastirma enstitüleri, TÜBITAK’in kurulus yillarinda önemli arastirmalara, bilim projelerine olanak saglamis ve bu sayede genç bir bilimci kusagi yetisebilmistir. Sistemin bu arastirma enstitülerini yük olarak görerek ortadan kaldirmasi, ülkemizi hak etmedigi bir sekilde bilim üretmede geriye götürmüs, bunlarin arasinda son kalan enstitünün de bu yaz aylari içinde ortadan kaldirilmasi, bu konudaki kaygilari daha da arttirmistir. Bu bir anlamda Türkiye’nin “yeni bir sey üretme” misyonundan vazgeçtigi ve baskalarinin buluslarinin uygulayicisi yoluna girdigi anlamini tasimaktadir. Saniyorum ülkemiz geldigi düzey bunu hak etmemektedir.

TÜBITAK yönetiminin özel sektörle olan iliskisini de bu baglamda degerlendirmek gerekir. Yukarida degindigimiz gibi, TÜBITAK gibi kurumlar ve hatta üniversitelerin, devlet kurumlarina, özel tesebbüse, toplumun her kesimine hizmet sunmasi gereklidir. Ancak TÜBITAK özelinde tek amacin bu olmamasi, ana yaklasimin temel bilimlere agirlik vermesi, bilimi ve bilimcileri gelistirmesi esas olmalidir. Zaten bunun gerçeklesmesi özel tesebbüsün kullanacagi olanaklari da ortaya çikaracaktir.

Yasanan gelismeler sonucunda yeniden, iktidardan ve piyasa iliskilerinden bagimsiz bir bilimler akademisi kurulabilir mi? TÜBA üyelerinin bu konudaki yaklasimlari hakkinda bilgi verebilir misiniz?

Yukarida deginildigi gibi, yapilan yanlistan bir geri dönüs olacagi inancini tüm iyi niyetimle korumaktayim. Eger bu konuda yaniliyorsam, ortaya çikan kurum bir akademi olamayacagi için, TÜBA üyelerinin büyük bir çogunlugunun da düsündügü gibi, devlet kurulusu niteligine dönüsen bu yeni yapilanmanin içinde kalmanin bir anlami olmayacagi, kendime ve bilim anlayisima olan saygimi da yitirmeme yol açacagi görüsündeyim. Her kosul altinda Türkiye’nin birikimi, gerçek anlamda bir bilimler akademisine sahip olmayi gerektirir. Eger TÜBA bu niteligini yitirirse hiç kusku yok ki, bilime inanan, bilimin erdemini gören bilimciler bagimsiz bir yapilanmada bir araya geleceklerdir. Türkiye’de bu niteliklere sahip bilimcilerin olusturacagi yeni bir yapilanma da, hiç kimse kusku duymasin ki, bilim dünyasinda hemen kabul görecek ve taninacaktir. Umalim ki, bu yola gitmek zorunda kalinmaz.

Tesekkür ederiz.

(soL -Bilim)

Haberi Ekleyen: Ali Dursun

Bu haber 734 defa okunmuştur.

Paylaş

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Röportaj-Söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi Dedesi rahmetli Mustafa Kul'un bayrağını taşıyor

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı!

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı! Ortadoğu'yu en iyi bilen gazeteci Hüsnü Mahalli, SÖZCÜ'ye konuştu

Cesur,Devrimci ve Çağdaş

Cesur,Devrimci ve Çağdaş TGB Başkanı Çağdaş Cengiz ile röportaj

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü Kılıçdaroğlu provokasyonlar konusunda uyardı

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!..

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!.. Yıldırım Mayruk,Barbaros Şansal ile birlikte ülkeyi terk ediyor!..

GÖRELE ' DE HAVA DURUMU

GIRESUN

RÖPORTAJ

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

ARŞİVLEN HABERLER

Arama
ssssssssssssssssssssssssssssssssssss