Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
İnsanlar cehennemi
14 Eylül 2011, 16:44

İnsanlar cehennemi

Hayvanlar labaratuarlarda zulüm görüyor

“Yüz binlerce hayvan laboratuvarlarda sistematik zulüm görüyor”

Geçen hafta gazetelerde yer alan bir haber vicdan sahibi her okurun gözlerinin dolmasina neden oldu. Yesil Gazete’de “Insanlar cehennemi” mansetiyle yer alan habere göre Avusturya’da 30 yil boyunca deney hayvani olarak kapali bir yerde hapis hayati yasatilan ve vücutlarina çesitli virüs ve zehirler enjekte edilen sempanzeler, hayatlarinda ilk defa açik havaya çikarildilar.
Sempanzeler ilk kez gördükleri gün isigi karsisindaki saskinlik ve sevinçlerini birbirlerine sarilarak ve çimlerin üzerinde ziplayarak gösterdiler. Dayanabilenler bu dramatik olayin videosunu da seyredebilir.

Bu haberi yayinlayinca aklimiz ister istemez bir kez daha hayvanlarin yasadiklari acilara ve insanlarin hayvanlara uyguladigi eziyete takildi. Bu eziyetin en agir örneklerinden biri deney hayvanlari üzerine uygulaniyor. Insanlarin büyük çogunlugunun tibbin gelismesi için, yani kendi çikarlari ugruna kaçinilmaz gördükleri hayvan deneyleri “insani” mi?

Bu soruyu Türkiye’de hayvan katliamlarina karsi ilk çocuk örgütlenmesinde yer alan ve çocukluk yillarindan beri hayvan haklari konusunda aktivistligine devam eden, Hayvanlarin Yasam Haklarini Koruma Dernegi ve Yeryüzüne Özgürlük Dernegi üyesi Burak Özgüner’e sorduk.

Burak Özgüner bize hayvan deneylerinin iç yüzünü anlatirken, hayvan haklari hareketine dair ilginç degerlendirmelerde de bulundu:



- Avusturya’da 30 yildir kapali bir kafeste hapis tutulan ve gün isigi görmeyen sempanzelerin açik havaya çikartildiktan sonra yasadiklari sevince dair haberi ve videoyu görünce ne hisstettiniz? Bu haberin basinda yer alma biçimi hakkinda bir degerlendirme yapabilir misiniz?

Bu gibi örnekler, yani “emeklilik” halleri yok denecek kadar az. Nihayet kendilerine özgürlük bahsedilen sempanzelerin ne kadar sevindigi, tüm davranislarindan, vücut dillerinden, gözlerinden okunuyordu. Adeta bayram yapiyorlardi. Sevincim kursagimda kaldi diyebilirim, sevinç duygusu da hissedemedim aslinda. Bu video bana, özgürlük hayaliyle yanip tutusan hayvanlarin durumunun vehametini hatirlatti yine, zaten deney görüntülerini izlediginizde aklinizdan çikmasi imkânsiz. Ama endüstriyel kapitalizm, en acikli, en berbat görüntüleri bile insanlara unutturabilecek bir “büyü”ye sahip.

Artik özgür olan sempanzelerle ayni geçmisi paylasan, hatta çok daha beter muamelelere maruz kalan yüzbinlerce hayvan var laboratuvarlarda. Ve bu zulümden haberdar olup da rahatsiz olan insanlarin birçogu, ancak laboratuvar kapilarinda eylem yapabiliyor ya da deneylerde yasanan zulmü teshir edebiliyor. Ama eylem yapilan o kapilarin ardinda her türlü acinin, çaresizligin, tarifsiz duygularin yasandigi bir dünya var. Sistematik olarak zulme maruz kalan, tutsak edilen ve eminim ki bu sempanzelerin kavustugu özgürlügün hayalini günbegün kuran, hiçbir canlinin katlanamayacagi o kosullardan bir an önce kurtulmak isteyen hayvanlar laboratuvarlarda tutuluyor. Bu hayvanlar için “baska” seyleri yapmayi göze alan insanlar da bu hayvanlar gibi olmasa da devletlerin yargi organlarinca haklarinda karar verilip yillarca tutsak ediliyor, politik bir durus olarak seçtikleri vegan/vejetaryen beslenmelerine dikkat edilmiyor. Belki ben de bu hayvanlarin umudunu yitirttigim ya da kurduklari hayallerin gerçeklesmesi için bir sey yapamadigim için, bu haberin videosunu izledigimde kendime kizmaya basladim yeniden. Ne hissettigim konusunda “tam olarak sunu hissettim” diyemiyorum…

Basinin bu haberi verirken, bu hayvanlara bugüne dek ne gibi eziyetler yapildigindan, dünyada bu sempanzelerle ayni geçmise sahip yüzbinlerce hayvanin laboratuvarlarda kesilip biçildiginden, delirtildiklerinden de bahsetmesini isterdim. Birçok ana-akim medya kurulusu, insanlari rahatsiz eder ya da bu konuda düsünmeye sevkeder diye bu tarz haberleri, sadece “mutlu son” haberi olarak servis etmeyi tercih ediyor. Zaten dünyadaki insanlarin birçogu bu deney zulmünden habersizken haberlerin insanlara bu sekilde yansitilmasi da hayvan deneyleri gerçeginin sorgulanmasina engel teskil ediyor bence. Yani, bu tarz haberlerle karsilasan insanlar, tüm deney hayvanlarinin özgürlüge kavustuklarini ya da emekliye ayrildiklarini düsünüyor.

“Asil bu tarz “mutlu son”lar münferit.”

- Bu haber sempanzelerin yasadigi bu agir zulmün sanki münferit bir hadise oldugu izlenimini veriyor. Oysa durumun böyle olmadigini demin belirttiniz. Dünyada hayvan deneylerinin bugünkü durumu ve hayvanlarin laboratuarlarda yasadiklari konusunda ne gibi bilgiler verebilirsiniz?


Kesinlikle münferit olmasi söz konusu degil, hatta deney hayvanlarinin içinde bulundugu durumu düsündügümde bu hayvanlarin halen hayatta olmalari bile sevindiriyor insani. Ama sunu kesinlikle söyleyebilirim; asil bu tarz “mutlu son”lar münferit. Su anda bu mevzudan bahsederken bile yüzlerce hayvan kesilip biçiliyor, dograniyor, çok çok aci veren muamelelere maruz kaliyor, derilerini delik desik eden ya da ortada deri diye bir sey birakmayan maddeler kendilerine tatbik ediliyor, hayvanlar sinir ilaçlari ve uyusturucu maddelerle çildirtiliyor, çesitli uzuvlarin yerleri degistiriliyor…

Silah endüstrisinin tahribat gücü ile ilgili deneylerin en can alici, can yakici uygulamalari bu hayvanlarin üzerlerinde uygulaniyor… Kozmetik deneylerinde, insanlarin güzelligi için piyasaya sunulan birçok ürünün testleri yine bu hayvanlar üzerlerinde yapiliyor: Örnegin bir göz farinin göze nasil etki edebilecegini görmek için tavsanlarin kafalari sabitleniyor, hareket edemeyen tavsanlar periyodik olarak bu testlere maruz birakiliyor ve ne gibi reaksiyonlar verecekleri gözleniyor, bu yüzden tavsanlarin gözleri akiyor, kör oluyor. Örnekleri çogaltabilirim, ama ne kadar anlatsam beyhude, insanlar en iyisi kendileri tanik olsun yasanan zulme. Hayvanlarin çaresizligine, mezalimine, üzerlerinde uygulanan muamelelerin görüntülerine internet ortaminda kolayca ulasabilirler. Bunun için arama motorlarina “vivisection”, “animal experiments” ya da “vivisection cruelty” yazmalari yeterli, internette binlerce video görüntüsü var bu konuda.

Son, genelde hep ayni oluyor, operasyonlarda, kesip biçmeler sirasinda masada kalan ya da akil almaz eziyetlerden bitap düsen hayvanlar dogru çöpü ya da krematoryumu boyluyor. Yani öyle bir “mutlu son” ya da emeklilik durumu söz konusu degil. Zaten “emeklilik” gibi bir durum söz konusu olsa bile, bu zulüm hiçbir sekilde mesrulastirilamaz, zulmün hiçbir türlüsü reva degil yasayan canlilara…

- Hayvan üzerinde yapilan deneyler, yarattigi bütün bu sonuçlara ve bu haberde oldugu gibi insanlarin duygularini harekete geçirmesine ragmen vazgeçilemez seyler olarak kabul ediliyor. Hayvan deneylerine karsi muhalefetin hayvan haklari hareketi içinde bile nispeten zayif olmasini neye bagliyorsunuz?

Insanlar, mevcut sistemin içinde ve yine bu sistemin yarattigi, kendilerine dayattigi ahlâk sayesinde hak ihlallerini, insana, hayvana, dogaya yapilan her türlü ahlâksizligi kendilerince mesrulastirabiliyor ya da görmezden geliyor, kendisinin ve türdeslerinin menfaatlerini kolayca öne çikarip acayip hesaplar yapiyor. Bu ahlâksiz hesaplarin, nelere yol açtigini, açabilecegini; seçimlerinden, tercihlerinden ne gibi acilarin, korkularin yasanacagini umursamiyor. Insanlar kendisini sorgulamiyor ki anlik olarak sorgulasalar bile hemen bir kilif bulup düsünmekten vazgeçiyorlar.

Ben ise öncelik siralamasi yapmayi birakin, insan haklari ihlallerinin dogaya ya da hayvanlara yönelik hak ihlallerinden hiçbir farki oldugunu düsünmüyorum. Aklimiza gelen tüm ayrimciliklarin insanin kendisinin disindakilerle kurdugu hiyerarsik iliskilerden kaynaklandigini, bir kere ayrim yapmaya basladigimizda pesi sira diger ayrimciliklarin onu takip edecegini düsünüyorum… Bu yüzden, ayrimcilik ya da ötekilestirme gibi mevzulari dert edinmis toplumsal muhalefetin tüm kesimlerinin de hayvan haklari ihlallerine tepki vermesi gerektigini düsünüyorum. Birçok muhalif birey, hayvan haklari meselesini “fasulyeden” gördügü için hayvana uygulanan en beter zulüm örnegine bile ses çikarmiyor ya da çikaramiyor birtakim endiselerle; “yoldaslarim beni ‘soft‘ diye damgalar” diye belki de…

Haklarin kullanilabilirliginin yüksek oldugu ülkelerde bu kadar olmasa da Türkiye’deki hayvanseverlerin ya da kendisini hayvan haklari savunucusu diye etiketleyenlerin büyük bir çogunlugu da daha çok gözümüzün önünde cereyan eden hak ihlallerine seslerini çikariyor. Kimisi hayvan haklarini, sadece kedi-köpek hakkina indirgiyor; bazi hayvan derneklerinin hak ihlalleri konusuna öncelik siralamasiyla yaklastigini, mesela kürk konusunun, sokakta hayvan zehirlemeleri devam ederken kendileri için pek de önemli olmadigini basina verdikleri demeçlerden hatirliyorum. Yine hayvanlara duyarli kesimde yer alan insanlarin birçogu, öncelik siralamasi nedeniyle degil ama ilgi alanlarina girmedikleri ya da “dert” olarak görmedikleri, kendilerine dokunmadigi için insan haklari ihlallerine de ses çikarmiyor. Insan haklari ihlallerine ses çikaran birçok muhalif insanin, hayvan haklari ihlallerine ses çikarmadigi gibi…

Zaten hayvan haklari ya da hayvan koruma derneklerinin hayvanlar ya da hak ihlalleriyle mücadele konusunda saglamis olduklari bir fikir birliginden de bahsedemeyiz. Çünkü bu derneklerin çogu, biraz önce dedigim gibi tuhaf öncelik siralamalariyla hareket ediyor. Kimisi sadece sokak hayvanlari ile ilgilenirken, kimisi kisirlastirmayi bir çözüm olarak sunabiliyor; hayvanlara uygulanan diger tahakküm biçimleriyle de çok az da olsa ilgilenenler var. Herkes, disaridan mücadelenin bir ucundan tutuyor gibi gözükse de öyle degil. Birçok ciddi fikir ayrimindan, hatta kafa karisikligindan bahsetmek mümkün.

Bu derneklerden bazilari, cins olan evcil hayvanlara daha çok önem gösteriyor. Yani, hayvani irklarina göre degerlendirebiliyorlar, bir Terrier irkina, sokak köpeginden daha çok ilgi gösterebiliyorlar; genelde “bu irklar, sokakta asla yasayamaz” gibi bir argümanla yaklasilsa da bu, kesinlikle mantiken dogru bir yaklasim degil bana göre. Kürk endüstrisi, deneyler, endüstriyel hayvancilik, hayvanli sirkler gibi konulari ikincil planda görenler var mesela. Neticede canli, canlidir. Duyarliysak ve samimiysek ayrim da yapmamamiz gerekir. Bu ayrima, insan – hayvan ayrimi da dahil tabii…

Burada hemen aklima, Türkiye’de faaliyet gösteren, insan haklari ve insanlara yardim etmek için kurulmus bazi STK’lar geliyor: Filistin’e ya da Somali’ye yardim için seferber olabilirlerken, Türkiye’de cereyan eden hak ihlallerine, açliga, yoksullastirmaya, fasizan söylemlere maruz kalan insanlar için seslerini nedense kolayca çikarmazlar, “yerli” bombadan bedeni parçalanan çocugun “artik olmayan” durumu, onlar için pek de bir sey ifade etmez. Veya yine ayrimcilik için mücadele eden Mazlum-Der gibi kuruluslar, bu cografyadaki toplum yapisini “bozacaklari” gerekçesiyle, hak ihlalinin en siddetlilerine maruz kalan escinsellerin E’sini bile telaffuz etmekten kaçinir. Bizdeki, hayvan koruma camiasindaki de buna benzer bir durum iste…

Hayvan deneyleri ucuza geliyor

- Hayvanlar üzerinde yapilan deneylerin alternatifi yok mu? Bu deneyler tamamen yasaklanirsa ne olur?


Birçok alternatif yöntem var. Ama su anda herhangi bir tibbî uygulama veya yeni üretilen bir ürünün çesitli kurullardan geçip eczane rafina ulasmasi için bu deneyler ön sart olarak kosuluyor. Özellikle tip endüstrisi, bu sektörde çalisan firmalari, istenmeyen sonuçlardan hastalara karsi korumak ya da savunmak için bu deneyleri kanit olarak gösteriyor. Firmalar, ürünlerini piyasaya sürmek için bilmem kaç tane hayvan üzerinde denenmis olmasi ön sartini yerine getirmek için önce hayvanlari kullaniyor, ardindan da ilaçlarin insan üzerinde denenmelerinin vakti gelmis oluyor. Genelde “üçüncü dünya ülkesi” diye tanimlanan devletlerin vatandaslari ya da hükümlüler üzerinde deneniyor yeni yöntemler ve ilaçlar. Tüm bu deneme evreleri geçildikten sonra bile piyasaya sürülen ilacin, ilk olarak hastaya verilisi de deneysel oluyor tabii, bu gibi ilaçlarda asla olumlu kesin bir sonuç beklenmez zaten.

Günümüzdeki teknolojik imkânlarla artik ne hayvan ne de insan üzerindeki deneyler gerekli durumda. Ama maliyet söz konusu tabii. Ve bu maliyet konusu da hayvan deneylerinin etik disiligi konusunda tip endüstrisinin en saglam dayanagi gibi gözüküyor. Ancak hayvan deneylerinin disinda olan, bilinen metotlar denenmedigi sürece bu maliyetin düsmeyecegi de asikâr. Zaten en “pahali” hayvan bile bu yeni yöntemlerin karsisinda ucuz kalmakta. Sonuç olarak, insanlara da hayvanlara da yarari olmayan, demode ama ucuz metotlarin kullanilmasinda israr ediliyor. Hayvanin hastaliklara verecegi reaksiyonla, insaninki farkli; hastaliklar ve hastaliklarin formlari vs. farkli. Bu nedenle bu deneyleri güvenilir de bulmuyorum, bu hayvan deneyleri yüzünden kim bilir kaç insan hayatini kaybediyor?

Bu kanli arastirmalarin yasaklanmasi da bir hayli zor gözüküyor. Devletlerin sorumlu oldugu dünyadaki savaslar nasil engellenemiyorsa hayvan deneylerinin bitirilmesi de çok zor. Çünkü, ilaç endüstrisi, dünyadaki en büyük ekonomilerden biri. Bugün gözünü kirpmadan çesitli hastaliklar yaratilip nasil piyasaya sürülüp bu hastaliklara çare diye çesitli ilaçlar pazardaki yerini aliyor ve insanlar harcanabiliyorsa hayvanlar da bu kanli sektörün kurbani haline gelmis durumda…

- Hayvan deneylerinin disinda da hayvanlar üzerinde agir siddet ve zulüm uygulanan sirkler, yunus parklari, hayvanat bahçeleri de hala varligini koruyor. Dünyada ne kadar hayvanin bu tür bir esaret içinde yasadigi belli mi? Sizce insanlarin bu gibi gösterilerden vazgeçmemesinin bedeli nedir?

Dediginiz yerlerde yüzbinlerce hayvanin her tür yasamsal ihtiyaç ve temel haklardan yoksun bir sekilde tutsak edildigini biliyorum, ancak bu tür istatistikî bilgiler benim için pek bir sey ifade etmiyor açikçasi. Bir canli bile hak ihlaline ugruyorsa bu sorgulanmasi gereken bir durum olmali. Ayrimciligin her türlüsünün altinda yatan seyin, kaynagin da sorgulanmasi gerekiyor. Sizin de bahsettiginiz gibi, insanlarin, hak ihlalleri için “münferit” olaylar demesi kendimizi sorgulamamizin aninda önüne ket vuruyor zaten.

Insanlar, kötü niyetli olmasa bile, hayvanlarin sömürüldügü, haklarinin istismar edildigi yerlere gidiyor; kürk giyebiliyor; kendilerine rahatsizlik verdigi için sokak köpeklerini sikâyet edip barinaklara tiktirabiliyor, et, süt vs. tüketebiliyor… Mesela et yiyen insanlarin çogu kanli mezbaha görüntülerini, hayvanlarin çirpinislarini görünce duygusallasiyor, hatta kimileri agliyor, kimilerinin ise midesi bulaniyor, birtakim duygulari tetikleniyor. Bu insanlarin büyük bir çogunlugu, her zaman ayni sonu paylasan, aciyla, korkuyla, eziyetle alikonulan, çaresizlik duygusuyla yasamaya mahkûm edilen hayvanlara aciyor. Ama ne olursa olsun aliskanliklarin, geleneklerin pençesinden kurtulamiyorlar.

Bu, tipki savas çikaran devletlere sorgusuz sualsiz biat eden vatandaslarin haline benziyor. Savas nedeniyle bombalanan bir ülkede vücudu parçalanip uzuvlari etraftan toplanan bir çocuk için “Aaa, bizim devlet bunu yapmaz, bu diger devletin yalani” deyip kendisini kandirmasina ve bu olayi zihninden silmek istemesine benzemiyor mu? Ya da Islamî veya koser usule göre kesilirken çirpina çirpina can veren hayvanlarin görüntülerini görünce Müslüman ya da Musevi insanlar, “bu, dinî usul degil, dinimiz hayvana aci çektirmemeyi buyurur” deyip hemen kendisini aklamaya çalismiyor mu?

Bilinçlice olsun ya da olmasin, insanlar tüm bu yaptiklariyla hayvanlari ötekilestirmis, onlari, haklari olan bir canlidan ticarî mal statüsüne indirgeyerek ve her kosulda sömürülebilecek varliklar olarak görerek her türlü zulmü hayvanlara reva görmüs oluyor, -çogunlukla da bilinçli olarak-. Bilinçsiz olanlar için pek bir sey söyleyemeyecegim ki illa bir seylerin bilincine varmak için perde arkasinda yasananlari da görmeye gerek yok. Ancak bilinçli olarak hayvansal ürün tüketen ve hayvanlarin sistemli bir sekilde zulme ugradiklari yerlere giderek bu zulme destek olanlar için birçok sey söyleyebilirim, çünkü seçim yapmak kendi ellerinde. Bu insanlari vejetaryenlige ya da veganliga davet etmek gibi bir önerim kesinlikle yok, ama kendilerini sorgulayarak kendilerine ve sisteme karsi ne cevap vereceklerine karar vermelerinin, bu dünya için büyük önem tasidigini belirtmeliyim.

Siddeti ve zulmü olumlayan, kendi estetik begeni ve algilarinin disinda kalan tüm canlilari öteleyen, bu canlilar hakkinda kesin yargilara varip onlari etiketleyerek harcanabilir ve tüketilebilir kilan bu sistemin bir parçasi olmayi bilinçlice isteyenlerin, kendilerine “insan” adi takmis olmalari kendileri için bir seyler ifade etse de benim için hiçbir sey ifade etmiyor. Ancak, bu vurdumduymaz tavir sadece kendilerini etkilemiyor, dolayisiyla bu “insan”lar, kendilerine dayatilan ya da çikarlari geregi benimsemis olduklari bu “ahlâk”i yaratan sistemin ve toplumun içinde, diger canlilarla birlikte yasadigi sürece davranislarindan ve siddeti körükleyen, canlilara zarar veren söylemlerinden sorumlular, istedikleri kadar inkâr etseler de…  Bu inkâr, kendince mesrulastirma, siniflandirma gibi söylemler ve davranislarla, yani doga ve canlilar üzerinde kurduklari bu hiyerarsik iliskiler zinciri nedeniyle bugün neredeyse yasanilmayacak bir dünyanin esigine gelmis durumdayiz.

Her sey birbirine bagli

- Hayvan haklari ihlalleriyle yasanan ekolojik kriz arasinda bir baglanti kuruyor musunuz? Siz bu sorunlarin çözüldügü bir dünya hayalini nasil tarif edersiniz?

Kesinlikle, her sey birbirine bagli. Hayvan haklari ihlalleri ile sadece ekolojik kriz de baglantili degil. Tüm hak ihlallerinin kaynagi ayni. Kadin cinayetleri, salt kadinlik durumundan ötürü kadinlarin taciz ve tecavüze ugramasi, trans bireylerin nefret cinayetlerine kurban gitmesi, insanlarin sokakta yürürken bile ana dillerini konusamamalari; akliniza gelebilecek, son yillarda artan nefret suçlari ve cinayetleri… Hepsinin altinda yatan zihniyete baktiginiz zaman, tamaminin birbirine benzer, birbiriyle örtüsen, hatta ayni oldugunu görebilirsiniz.

Bugün, zorunlu çalisma sisteminin, kapitalizmin yarattigi kistirilmislik duygusundan midir, yoksa insanin sanki genetik olarak aktardigi bir huy mudur, bilinmez, ama herkes herkese, birbirine, etrafina, komsusuna, sokagindaki hayvana, agaca, disini geçirebildigi her seye hükmetme pesinde… Insanlarin bu hale nasil geldiklerini sorgulamasi gerekiyor, “ben böyle rahatim” diyorlarsa da kendi yarattiklari cinnet toplumunda ögütülmeye ya da tahammülsüz bir adamin kursunuyla ölmeye mahkûmlar.

Doga da tipki insanlar, hayvanlar gibi, ayni tahakküm iliskileri sayesinde, alabildigine sömürülüyor bugün. Ama “en görünmez” olarak sömürülüyor; hakkini arayamadigi, tepkisini “görünür” bir sekilde ortaya koyamadigi için. Dinlerin de etkisiyle, insanlar, “doga ve hayvanlar, insanlar için yaratilmistir, insana hizmet etmek için varlar” seklindeki, insanmerkezciligin temellerini olusturan bu zihniyetle birlikte, dogayi, sömürülecek bir açik pazar haline getirdi, sanirim bu saçmalik yüzünden sona dogru yaklasiyoruz, herkes her seyi tüketme derdinde…

Bugün Türkiye’nin dört bir yaninda kurulan, yapilan ve proje halinde olan HES’ler, termik santraller, nükleer santraller ve maden arama çalismalariyla ne hayvanin ne de insanin yasayabilecegi bir doganin kaldigindan bahsetmek mümkün. Yabani hayvanlarin, kirsal bölgelerde yasayan insanlarin yasayabilecegi, beslenebilecegi tek bir delik kalmayacak yakinda. Bunun son örnegini, Erzurum Ispir’de ve Kars’ta yasanan ayi saldirilariyla gördük. Sirketler, saldirmadik, istila ve isgal etmedik yer birakmadi devletin de destegiyle. Ve insanlar, dogayi kendi mallariymis gibi gördügü ve “topragimiz, suyumuz, hayvanimiz” dedigi sürece o bölgede etkili bir yerel direnis de saglanamayacak. Saglandigi anda zaten devlet eliyle bastiriliyor, bunun da son örnegini Gerze’de ve Tortum’da gördük. Dünyanin her yeri bu örneklerle dolu, her gün duyuyoruz ve takip ediyoruz. Ancak, özellikle son dönemde, Türkiye, hak ihlalleri açisindan diger devletlerle yaris halinde. Dogayi, hayvanlari ve insanlarin bu denli harcanabilir ve tüketilebilir kilindigi nadir dönemlerden birinde yasiyoruz.

Bu kadar ekolojik tahribattan sonra, insan da dahil olmak üzere her seyin “tüketilebilirlik” üzerinden tanimlandigi bir dünya, nasil yasanilabilir kilinir, bilemiyorum açikçasi. Medeniyet dedigimiz hadise devam ettigi sürece böyle bir hayal kurabilmek zor bence. Ancak, yakinda gelmesi kaçinilmaz olan malum sonu, geciktirmek de kendi elimizde. Öncelikle kendimizi sorgulamali ve sisteme karsi ne cevap verecegimizi belirlemeliyiz. Dogayi ve hayvanlari mal olarak görmekten, canlilara hükmetmekten, yasama karsi suç islemekten vazgeçmeli insanlar. Insan, hayvan, doga demeden her seyi ögüten, insanlara asiladigi ahlâk anlayisiyla insani bir “canavar”a dönüstüren sistemin içinden kendisini çekip kurtarmali; insanlari öldüren, haklari yok sayan ve kisitlayan “genel ahlâk”i reddetmeliler. Belki tahakkümcü degil, dayanismaci olursak, “öteki”nin, berikinin halinden anlayabiliriz, sosyal yasam da daha yasanilir hale gelebilir belki.

- Sizce hayvan özgürlügü ve hayvan haklari hareketlerinin en önemli gündemi ne olmali?

En önemli gündem, gündemsizlik olmali bence. Gündem dedigimizde, öncelikler çikiyor ortaya. Hayvan haklari konusundaki en önemli eksiklik, söylemin saglam olmayisi, Türkiye’de ortak bir sekilde sagladigimiz bir karsi durus yok. Son derece uzlasmaci mücadele yöntemleriyle hayvan haklarinin korundugu, devlete baski uygulandigi iddia ediliyor. Ama ben böyle bir sey göremiyorum ortada. Devletin sikistirildigi, dilekçelerle bürokratlarin basinin agritildigi dogru, ama devlet sikistirilmaya hiç gelmez. Birtakim önlemler aldigini iddia ederek hayvanseverin sesini susturur, hayvanseverler de bu önlemlerden tatmin olup devleti alkislar, ama devlet, bir anda sakli tuttugu yetkisini kullanip “sorun”u kökünden halleder, öldürür geçer. Sokak hayvanlarinin toplu kiyimi konusunda bunun da örneklerini yasadik; Bandirma’daki devlet barinaginda 200′den fazla köpek, Istanbul Büyüksehir Belediyesi’ne ait Hasdal Barinagi’nda da 50′den fazla yavru köpek bir gecede bogazlandi.

Hiçbir öncelik tanimadan, bütün hak ihlalleriyle esit bir sekilde mücadele edilmeli. Sonuçta, laboratuvarlarda; barinaklarda; sirklerde; mezbahalarda; hayvanat bahçelerinde; entegre hayvan çiftliklerinde; yunus gösteri/terapi merkezlerinde; hayvan dövüstürülen arenalarda; canli hayvan nakliyelerinde; içinde hayvanlarin oldugu çesitli dini ayinlerde, bayramlarda; süt çiftliklerinde; yün endüstrisinde vb. yerlerde hayvanlarin çektigi aci ayni. Sokak hayvanlari sürekli gözümüzün önünde diye daha çok onlarin hakkini savunmak, diger türdeki hayvanlarin haklarini sadece laf üreterek korumaya çalismak ya da bu konularda susmak da basli basina bir ayrimcilik. Bu sig bakis açisina artik bir son verilmesi gerekiyor.

“Devlet, hayvana “çöp” muamelesi yapiyor”

- Hayvanlarin haklarina dair nasil bir gelisme içinizi biraz olsun ferahlatirdi?


Hayvanlar konusunda içim ancak dediginiz gibi “biraz” ferahlayabilir. Çünkü, medeniyet sonlanmadigi ve insanlar siki sikiya bagli olduklari bu tahakküm iliskilerini sorgulamayip bunlara bir son vermedigi, hatta kendilerini bu sekilde ifade ettikleri sürece ne hayvanlarin, ne insanlarin, ne de doganin nefes alabilmesi mümkün.

Mesela devlet, tüm hayvanlarin üzerinden elini çekse büyük ölçüde içim rahatlayabilirdi. Çünkü devlet, hayvana “çöp” muamelesi yapiyor, belediye barinaklarinin içler acisi halini bugün bilmeyen yoktur sanirim. Devletin bu bakis açisi degistirilemeyecegi için, belediye barinaklarinda, müsahade yerlerinde yasanan mezalim hiçbir sekilde son bulmayacak. Hayvanseverlerin en “insanî” yöntem diye Hayvanlari Koruma Kanunu’na zorla soktuklari kisirlastirma uygulamalari nedeniyle bugün neredeyse sokaklarda hayvan kalmadi.

Devlet, ihaleler açarak böcek ilaçlama firmalarini, hayvan toplama, asilama, kisirlastirma uygulamalari konusunda yetkilendirdi. Yeni bir rant kapisi dogmus oldu, herkes memnun, hatta hayvanseverler bile. Ama hayvanlar kan agliyor. Bu firmalarda çalistirilan veteriner hekimlerin çogunun, cerrahî ve klinik deneyimleri neredeyse yok denecek kadar az. Mevzuata dayandirilarak ciddi hak ihlalleri yasaniyor yillardir ve adina “rehabilitasyon” deniyor. Hayvan haklarini koruma iddiasinda olan hiçbir kisi, böyle bir yanlis tanimlamayi, uygulamayi kesinlikle kabul edemez. Bugün sokak hayvanlari, kapsamli bir soykirim yasiyor. Genel saglik durumuna bakmadan, hasta, yasli, yavru demeden hayvanlar sokaklardan binbir eziyetle toplanip kisirlastiriliyor, kesilip biçiliyor. Hayvanlar masada kaliyor, ameliyat sonrasinda tonla komplikasyon (dikis açilmasi, ciddi enfeksiyonlar vb.) yasaniyor. Bu konuda çekilmis gizli çekim görüntülerini herkes kolaylikla izleyebilir internetten.

Yaban hayvanlari açisindan da cinayetler mevzuatla mesrulastiriliyor. Avciligin, yaban hayvanlari için bir “seleksiyon” oldugu yalani devletçe onaylaniyor. Devletçe üretilen vahsi hayvanlar, devletin avlaklarina avcilarin vurmasi için saliniyor. Kürk çiftlikleri, petshoplar, Türkiye sinirlarindan giren hayvanli sirkler vs. için devletin yasalari, zulmü ve katliami sadece mesrulastirmaya yariyor. Hayvan için çikarilan mevzuatin neredeyse hiçbir maddesi, hükmü hayvan menfaatine degil. Ama suç burada devlette degil, çünkü devletin hayvana bakis açisi yillardan beri belli. Bu nedenle uzlasmaci bir tavirla hayvan menfaatine bir karar alinmasini beklemek de safliktan ya da kendini oyalamaktan baska bir sey degil.

Her türlü hayvan endüstrisi ve tahakküm çesidi, niyetler ve kosullar itibariyla mevzuat sayesinde yasaklanamayacagi için geriye tek bir seçenek kaliyor. Uzlasmaci mücadele yöntemlerinin terkedilmesi, kötü kosullarda yasamaya mahkûm edilen hayvanlarin bireysel çabalarla kurtarilarak haklarinin korunmasi ve gerektiginde hayvanlarin koruma altina alinmasi için her türlü bireysel ve kurumsal siddetin ulasamayacagi tesislerin kurulmasi hayvanlar için büyük önem tasiyor. Hayvanlar, zaten devletçe bile taninmis, var olan haklara sahip. Bu haklarin varliginin ya da yoklugunun, esnekliginin tartisilmasi, yasama karsi büyük bir saygisizlik. Dolayisiyla ben bu konudaki pazarlik, uzlasma gibi girisimleri son derece anlamsiz ve gereksiz buluyorum.

“Sadece hayvan menfaati”ni düsünen kisi ve kurumlar, hayvanlar yararina birtakim girisimlerde bulunabilir. Bu nedenle devlet, hayvan konusundan bir an önce elini çekmeli, insan-hayvan çatismasini körüklemeye bir son vermelidir.

Daha fazla bilgi için Yeryüzüne Özgürlük Dernegi manifestosunu, Hayvanlarin Yasam Haklarini Koruma Dernegi tanitim yazisini ve HYHKD sitesinde yer alan videolari inceleyebilirsiniz.

Röportaj: Ümit Sahin  

Kaynak:
Yesil Gazete

__._,_.___

Haberi Ekleyen: Ali Dursun

Bu haber 740 defa okunmuştur.

Paylaş

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Röportaj-Söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi Dedesi rahmetli Mustafa Kul'un bayrağını taşıyor

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı!

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı! Ortadoğu'yu en iyi bilen gazeteci Hüsnü Mahalli, SÖZCÜ'ye konuştu

Cesur,Devrimci ve Çağdaş

Cesur,Devrimci ve Çağdaş TGB Başkanı Çağdaş Cengiz ile röportaj

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü Kılıçdaroğlu provokasyonlar konusunda uyardı

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!..

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!.. Yıldırım Mayruk,Barbaros Şansal ile birlikte ülkeyi terk ediyor!..

GÖRELE ' DE HAVA DURUMU

GIRESUN

RÖPORTAJ

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

ARŞİVLEN HABERLER

Arama
ssssssssssssssssssssssssssssssssssss