13 Ocak 2011, 13:13
Dereler ve isyanlar kitabı üzerine...
Dereler ve isyanlar kitabı üzerine...
Dereler ve isyanlar kitabi üzerine... Türkiye’nin son dönemde en fazla tartistigi konulardan HES’lerle ilgili merak edilenlerin derli toplu yer aldigi ilk kitap gazeteci Mahmut Hamsici’nin “Dereler ve Isyanlar”i. Kitabi hazirlamak için Türkiye’yi karis karis dolasan Hamsici Kastamonu’ dan Giresun ve Artvin’e, Mugla’dan Rize’ye HES canavarina karsi direnislere taniklik etti. Mahmut Hamsici kitabin öyküsünü ve kitapta öyküsünü anlattigi derelerin isyanlarini Sendika.Org’a anlatti…
Dereler ve Isyanlar kitabinda HES meselesini nasil bir yöntemle ele aldin? Basindan beri benim asil amacim HES yapilan ya da yapimi planlanan bölgelere gidip oralarda projelerin nasil yasama geçirildigini, baslanan projelerin o yörenin insanlari için ne tür problemler yarattigini ve HES’lere karsi gelisen toplumsal hareketleri belgelemekti. Yani yapmak istedigim bir saha çalismasiydi. Ana akim medyaya da bilgi akisi oluyor ama bu, buzdaginin görünen yüzü. Örnegin HES’lerle ilgili bugün Anadolu’da en büyük yikim Artvin’in Murgul ilçesinde yasaniyor ama medya Murgul’la hiç ilgilenmiyor. Hem medyanin her yöreden haber geçmesi mümkün degil hem de burada bazi kirmizi çizgiler var. Örnegin birçok büyük basin kurulusu Sabanci grubunun Erzurum’daki HES projeleriyle çok fazla olumsuz haber yapmak istemez. Ya da HES yatirimlari olan Çalik grubunun ATV’sinde, Sabah’inda pek HES haberi göremezsiniz. Bir yandan da bütün bu çalismayi su ve su havzalarinin ticarilestirilmesi perspektifiyle yapmak ve daginik bilgileri belli bir bütünlükte sunmak istedim. Bunu yaptiktan sonra kamuoyunun HES’lerle ilgili genel anlamda merak ettigi bilimsel bilgileri de arastirarak, okuyarak ve röportajlar yaparak toparlamaya çalistim. Böylece kitapta bir yandan saha notlari akarken aralardaki Tabiat Bilgisi bölümleriyle bu bilimsel bilgiler aktariliyor. Kitabi hazirlarken “Sadece HES magdurlariyla degil hükümetten isimlerle ve HES’çi sirketlerle de görüsmeyi talep ettim ama olumlu cevap alamadim” demissin. Bu kaygi niye?
Bu kitabi açikçasi taraf tutarak yazdim ama bu objektif olmaya ya da karsi tarafin görüslerini de almaya engel degil. Karsi tarafla görüsmeye çalistim. Çevre ve Orman Bakani’yla dahi görüsmeyi talep ettim. Cevap gelseydi kitaba koyacaktim. Gittigim yerlerde de HES’leri savunan insanlarla görüsmek istedim. Insanlarin neden HES’leri savunabileceginin bilinmesinin önemli oldugunu düsündüm. Kimi yerlerde insanlar HES’çi ve HES karsiti olarak bölünmüs durumda. Bazi yerlerde konusanlar oldu ama çogunluk konusmamayi tercih etti. Peki ayni yerde yasayan insanlar nasil oluyor da HES’çi ve HES karsiti olarak ikiye bölünüyorlar?
Birçok yerde çikar iliskileri nedeniyle insanlar HES’leri savunuyor. Insanlara kimi yerde rüsvet verilmis kimi yerde bazi taseron isler devredilmis. Bir de tabii hükümetin propagandasindan etkilenip “Ülkem için iyi olacaksa devletime suyumuz feda olsun” diyen insanlar var. Böylece kimi yerlerde bu insanlarla HES’lere karsi çikan insanlar arasinda ayrismalar yasaniyor. Bugün kardesin kardese selam vermedigi köyler var. Bir de ayni yörede yasayip HES’lerden daha az etkilenecek insanlarin meseleye yaklasimiyla daha fazla etkileneceklerin yaklasimi da farkli olabiliyor. Örnegin Erzurum Ispir Aksu Vadisi’nde topraklari HES’in kurulacagi alanin üst tarafinda yasayan köylüler alt tarafta yasayan köylüler kadar HES’lere tepkili degiller.
Bu bahsettigin isbirlikleri nasil yürütülüyor? Bunlardan bir örnek verir misin?
Sirketler bir vadiye girdiklerinde ilk önce oranin imtiyaz sahiplerini, kanaat önderlerini, muhtarlarini yanlarina çekmek istiyor. Basarabildikleri yerler oluyor basaramadiklari yerler. Örnegin Rize Salarha Vadisi’nde bir sirketin ÇED süreci kapsaminda halki bilgilendirme toplantisina gitmistim. Sirketle muhtarlik arasinda 25 bin dolarlik bir rüsvet protokolü imzalanmis. Muhtar da herkesi ikna etmis. Sadece bir kisi, Kazim Delal orada tek basina HES’lere karsi mücadele veriyor. Toplantida söz aldiginda muhtarin adamlari Kazim Amca’nin üzerine yürüdüler ama neyse ki sonunda büyük bir kavga çikmadi. Bu yöntem bazi yerlerde tuttugu için sirketler bunu bilinçli olarak kullaniyorlar. Gittikleri yerdeki insanlari bölerek oradan büyük bir tepki çikmasi ihtimalini azaltmis oluyorlar. Bu durumun üstünde simdiye kadar medya pek durmadi ama sirketlerin bu stratejisinin küçük yerlerdeki toplumsal barisi zedeleyen bir islevi oluyor. Bununla ilgili henüz çok büyük çatismalar yasanmadi ama yasanmasi an meselesi. Sirketler bu tehlikenin farkinda olduklari halde bu ayriliklari körüklüyorlar.
Ama bir yandan da HES karsiti mücadelelerin insanlari birlestirici bir yani yok mu?
Dogru, kesinlikle var. Ortadaki tüm hükümet propagandalarina ve isbirliklerine ragmen birçok yörede halk bir arada mücadele veriyor hatta bu mücadele yillardir ayni cografyada yasayip ortak yasam alanlari olmamis insanlari da bir araya getiriyor. Bir örnek vereyim. Düzce ve Sakarya’da Aksu Deresi üzerine yapilmak istenen HES’lere karsi yörede farkli etnik kökenden köylüler ilk kez bir araya gelmis durumda. Burada hem Karadeniz’in farkli yerlerinden gelenler hem de Çerkesler yaklasik 100 yil önce köylerini kurmuslar ama tüm bu zamanda birakalim ortak evlilikleri, ortak dostluklari aralarinda bugüne kadar hiçbir iletisim kurulmamis. Simdi bu insanlar kendi yasamlariyla ilgili bir sorun karsisinda ilk kez birlikte mücadele veriyorlar. Birbirlerini taniyorlar, karsilikli ön yargilarindan kurtuluyorlar.
Peki bu ortak hareket etmenin getirdigi birlestiricilik sag görüsten olan insanlari da kapsiyor mu?
Kesinlikle kapsiyor. Açikçasi bugün Anadolu’nun birçok yerinde HES’lere karsi mücadele verenler bugüne kadar sag partilere oy vermis insanlar. Ama neoliberalizmin yasam alanlarina yönelik bu vahsi saldirisi karsisinda politik alana dair algilari da degisebiliyor. Örnegin Loç Vadisi’nde bugüne kadar hep sag partilere oy vermis bazi insanlar eylem süreçlerinde ilk kez Kürt yurttaslarla ya da solcularla bir araya geldiler.
Loçlular Istanbul’da Cumartesi Anneleri’nin eylemine de katilmislardi…
Evet, bütün bu süreç insanlari degistiriyor. Bu arada bütün hak mücadelesi örneklerinde gördügümüz bir sey var. Tipki Tekel direnisinde Trabzonlularla Diyarbakirlilarin birlikte mücadelesinde gördügümüz gibi HES karsiti mücadele de bu topraklarda yeniden kardeslesme açisindan önemli bir zemin sunuyor.
Bir tarafta yeniden kardeslesme bir yanda toplumsal barisin bozulmasi. Hangisi daha agir basacak sence?
Bu sorunun cevabi HES karsiti hareketlerin siyasi olarak önümüzdeki dönemde nasil bir karakter kazanacagina bagli. Solun buradaki islevi çok önemli. Hâlihazirdaki hükümet-sirketler ve isbirlikçiler cephesine karsi tüm halk kesimlerinin bir araya getirilip birliginin saglanmasi çok önemli.
Dünyadaki çevre hareketlerine bakip örnek alabilecegimiz yerler var mi?
Avrupa’daki çevre hareketleri daha çok STK’lar üzerinden yürüyen ve kapitalizmi çok fazla sorgulamayan hareketler. Bugün Türkiye’deki çevre hareketlerinin asil esinlenmesi gereken cografyalar Bolivya, Hindistan gibi sistem karsiti toplumsal hareketlerin var oldugu yerler. Zaten önümüzdeki dönem taban hareketleri ile STK’cilik arasindaki ayrim derinlesecek.
Mecliste bekleyen Tabiati ve Biyoçesitliligi Koruma Yasa Tasarisi’nda STK’lara daha çok rol verilmesi, onlarin sürece katilmasi hedefleniyor. STK diye bahsettikleri de Avrupa Birligi için çevre alaninda proje hazirlamis STK’lar. Bunlarin, hareketleri sisteme entegre etmek, pasiflestirmek gibi bir islevi olacak. Bu STK’larin yapilariyla ilgili bir örnek vereyim. Erzurum Ispir Aksu Vadisi’nde Borusan çok büyük bir doga kirimi yaparak HES insaatlarini sürdürüyor. Bu sirket TEMA Vakfi’nin en büyük sponsorlarindan. Ama TEMA Vakfi ayni zamanda HES karsiti STK’lardan biri olarak biliniyor. Oradaki köylüler basta yanlarinda olan TEMA’yi bu iliskiyi ögrendikten sonra vadilerinden kovmuslar.
Kitapta kadinlar sürekli göz önünde. En açik ve kararli konusan, eylemlerde en önde duran, nöbet tutan kadinlar olmus. Bunun nedeni ne olabilir?
Ilk akla gelen neden; evin temizligi, yemek yapilmasi, yaslilarin, çocuklarin, hastalarin bakimi gibi faaliyetlerin hepsinin kadinlarin üzerinde olmasi. Dolayisiyla su, kadinlarin hayatinda çok daha kritik bir yerde duruyor. Bir nedeni de daha önce bahsettigim isbirlikçiliklerinin erkekler üzerinden yürümesi. Muhtarlar erkek, esnaflar erkek, köyün önde gelenleri erkek. Bu durum kadinlari daha pazarliksiz hale getiriyor. Görüstügüm erkekler sivri cümleler kurmamaya dikkat ediyorlardi ama kadinlar küfür etmekten bile çekinmiyordu. Jandarmalarla, HES’çi sirketlerle fiili olarak karsi karsiya gelindiginde de öne ilk atilanlar, degnekleri, yumurtalari çikaranlar kadinlar oluyor.
Kitabin bir yerinde kadinlarin camilerde erkeklere bilgilendirme toplantisi yaptigindan bahsetmissin…
Bu örnege Artvin Ardanuç’ta rastladim. Derelerin Kardesligi Platformu’nun yürütme kurulu üyesi olan Kamile Kaya ve arkadaslari geçen yil tüm köy camilerini dolasmis. Orada evler çok daginik. “Insanlari nerede topluca yakalayabiliriz” diye düsünmüsler, akillarina camilere gitmek gelmis. Imamlarla görüsmüsler, onlar da kabul etmis. Toplantilar cami hoparlörlerinden duyurulmus. Kis boyunca her cuma bir namazdan önce bir namazdan sonra olmak üzere iki camiye gidip projektör cihazlarini kurup insanlara HES’leri anlatmislar. Kamile ilk kez böyle bir sey yaptiklari için ilk toplantida çok heyecanliymis. Tam namaz baslamak üzereyken “Ben keseyim siz namaz kilacaksiniz” demis. Cemaatse “Yok, yok, sen anlat, biz sonra da kilariz namazi” demis. Mesele o kadar mesru ki, basi açik bir kadin ki sosyalist görüste biridir, camiye girip bunu yapabiliyor. Aslinda bu durum sosyalistlerin bu ülkede halkin inançlariyla hiçbir sorunu bulunmadigini gösteren bir örnek.
Geçmis dönemin çevre hareketleriyle bugünkü HES karsiti hareketler arasinda ne tür farkliliklar var?
Çevre hakki hareketleri Türkiye’de asil olarak 1980’li yillarda ortaya çikti. Bunlar o dönem kentli orta siniflarin duyarliliklarina dayanan hareketlerdi. Bergama örnegi bu hareketler açisindan baska bir dönemin isaretçisi oldu. Bergama bir çevre hakki hareketiydi ama sorunu dogrudan yasayan köylülerin kendi yasam alanlarini savunmak için ortaya çikardiklari bir hareketti. Bergamali köylüler 80’lerdeki hareketlerden farkli olarak hem ezilenlerin bir taban hareketeydi hem de politik olarak da sistemle hesaplasmaktan kaçinmiyordu. Bugünkü HES karsiti hareketler de bence bu izlegi takip eden öz savunma hareketleri. Bunun yaninda hala o 80’lerdeki anlayisla hareket eden bir takim STK’lar da yok degil ama dedigim gibi önümüzdeki dönem kurtaricilik misyonuyla, disaridan bir gözle halka yaklasan örgütlerle taban hareketleri arasindaki ayrimlar daha da netlesecek.
Kitapta HES karsiti mücadelede gençler çok görünmüyorlar, bunun nedeni ne olabilir?
Bizim de ilgimizi çekti bu durum, gençlerin olduklari yerler var ama az. Bunun nedeniyle ilgili fikir vermesi açisindan Artvin Murgul örnegini verebilirim. Murgul’un kendine has bir özelligi var, zamaninda bakirla var olmus ve sosyal devletin nimetlerinden faydalanmis bir kasaba. Bütün özellestirme, piyasalastirma saldirisindan sonra hayalet kasabaya dönüsmüs. Isyerleri kapanmis, güvencesiz çalisma sistemi yerlesmis, küçük esnaflik yok olmus, ciddi oranda göç yasanmis. HES’lerin 2000’li yillarda yapilmaya baslanmasiyla birlikte Murgullular is imkâni çiktigini ve eski güzel günlere döneceklerini düsünerek HES’lere basta ‘evet’ demisler. Baska yerlerde de gördüm, gençler bu projelerle is sahibi olacaklarini düsünerek karsi çikmamislar. Bu da HES’lerin yumusak karni. Ama HES insaati bittikten sonra bir santralde ortalama yedi sekiz kisi çalisiyor ve bunlarin çogu vasifli eleman olarak disaridan getiriliyor. Yani ortada uzun vadeli bir is olanagi da yok. Tabii bahsettigimiz durumun baska bir nedeni de bu yöre sakinlerinin zaten daha çok yaslilardan olusmasi.
HES doga katliaminin yaninda göçü de zorluyor diyebilir miyiz?
Kitabin degindigi konulardan biri de bu. HES’ler çok ciddi bir doga tahribati yaratacak ama baska birçok sosyal probleme de neden olacak. Anadolu’da birçok yerde tarlalar dere kenarindan suyun alinip ark yöntemiyle topraga verilmesiyle sulaniyor. HES’ler, orada tarim ve hayvancilikla ugrasan insanlarin tamamen geçim kaynaklarini kaybetmeleri ve mülksüzlesmeleri anlamina geliyor. Göçten baska bir sanslari olmayacak o insanlarin. Bu göç hareketi kentlerde de birçok sorunu beraberinde getirecek.
Tersten de köylerine geri dönmek isteyen insanlarin da böyle bir sansi kalmayacak gibi…
Tam da bu yüzden HES karsiti hareketler içinde inanilmaz bir emekli ve emekliligi yaklasmis insan kitlesi var. Gençken çalismak için sehirlere göç etmisler ve yillarca emekli olduklarinda köye dönme hayaliyle yasamislar. ‘Köyümde sürekli yasamasam bile en azindan yilin yarisini orada geçiririm’ diye düsünenler var. HES’ler, insanlarin dönmek istedikleri köylerindeki dogal yasami yok edecek. Bundan dolayi bugün kirsal kesimde baska hiçbir toplumsal muhalefet hareketinde göremeyeceginiz kadar bir emekli aktivist kitlesi var.
HES sirketlerinin agizlarina pelesenk ettigi bir laf var. “Çevreciler ortaligi karistiriyor” diyorlar. Kimdir bu çevreciler?
Basbakan Rize Ikizdere’de Sanko’nun HES’inin açilisinda bir konusma yapti. “Bir takim çevreci tipler insanlari kandiriyor” dedi. Bu kitap biraz da bunun nasil büyük bir yalan oldugunu anlatiyor. Anadolu’da mücadele eden insanlar çevreciler filan degil dogrudan yerel halkin kendisi. Bu hareketler bir takim insanlarin oraya giderek olusturdugu hareketler degil taban hareketleri.
Loç Vadisi’nde bir mühendis eylem yapan köylülere destek için disaridan gelenlerle ilgili sivil polislik yapar gibi rapor yazmis. Bir mühendisin bu süreçte durmasi gereken yer neresi?
Mühendislere bu konuda ne yapmalari gerektigini söylemek açikçasi beni asar.
HES meselesi zaten mühendisler içinde de tartisma yaratmis durumda. Kimi mühendisler isin ortasini bulmaya çalisiyor ama meseleye su ve su havzalarinin ticarilestirilmesi açisindan bakarsan ortasi yok. Ya savunacaksin ya da karsi çikacaksin. Birçok yerde mühendislerden projelerin halkla iliskiler uzmani gibi çalismalari isteniyor. Birçok yerde halki bilgilendirme toplantilarinda mühendisler çikip köylüleri ikna etmeye çalisiyor. Loç Vadisi’nde bir mühendis referandumdan önce “Simdilik sabrediyoruz, esas referandumdan sonra görüsecegiz” diyerek köylüleri tehdit etmis. Orada bu hareketi yapacak en son insan mühendis olmali. Ama tabii ki bunun yaninda HES’lere karsi mücadelenin kent ayaginda yer alan birçok mühendis de var.
Gezdigin yerlerde TMMOB’nin tavrini nasil gördün? Akademisyenlerin projelere yaklasimi nasil?
Açikçasi yerellerdeki hareketlerde TMMOB’nin çok etkisi yoktu. Daha çok TMMOB üyesi, belli bir politik bakisi olan mühendislerin çabalarini gördüm.
Mühendislerin yaptigi tartismalar akademisyenler arasinda da yapiliyor. Dogrudan sirketlerle birlikte çalisan akademisyenler var. Sirketlerle çikar iliskisine girip bilirkisi raporlarinda HES’lere olur veren akademisyenler var. ÇED raporlarini hazirlayan firma sahipleri ve yöneticileri arasinda da birçok eski akademisyen var. Tabii bunlarin karsisinda HES karsiti hareketleri bilim cephesinden besleyen ve müthis bir azimle vadileri dolasan, köylülerle birlikte mücadele veren Beyza Hoca (Üstün), Fuat Ercan, Gaye Yilmaz gibi akademisyenler de var.
Kentlerde düzenlenen panellerin etkisizliginin karsisinda kirsal kesimde panel düzenlemenin mücadele açisindan önemli etkisi oldugu görülüyor.
Büyük kentlerde nitelikli bilgiye ulasim bir yandan çok daha kolay ama bilgi ona asil ihtiyaç duyanlarla her zaman bulusmayabiliyor. Tasrada ise olanaklar çok daha az ve orada önemli bir konuda panel yapmak bir sürü insanin aydinlanmasina ve hatta bir mücadelenin dogmasina dahi vesile olabiliyor. Bir de tabii ki tasrada bilim insanlarinin ve belli konularin uzmanlarinin sözlerine büyük önem veriliyor. Amasya ve Tokat’taki Yesilirmak Çevre Platformu’nun etkisi ilk olarak böyle dogmus. Akademisyenlerin katildigi genis kapsamli iki panelle etkili bir kamuoyu yaratmislar.
Örgütlenme metotlarindan bahsedelim… Her platformun neredeyse bir internet sitesi var. Sosyal paylasim sitelerini de sikça kullaniyorlar. Bu hareketler iletisim alanini da mücadele için etkin olarak kullaniyorlar.
Bu yeni toplumsal hareketlerin iletisimle kurdugu çok hayirli bir iliski var. Internetle iliski iki farkli amaç için kullaniliyor. Hem örgütlenmek hem de haber duyurulari için kullaniliyor. Sosyal paylasim sitelerini çok etkin kullaniyorlar. Facebook sanildigi gibi sadece kentli orta ve üst siniflarin kullandigi bir araç degil. Mesela Trabzon’da Solakli Vadisi’ndeki örgütlenmenin temelinde Facebook kullanimi var. Burasi büyük bir vadi. HES’e karsi olan insanlar birbirlerini sitede kurulan bir grup vasitasiyla buluyor, sonra da bir araya gelip bir dernek kurmaya karar veriyorlar. Bu hareketler kendi alternatif medyalarini yaratiyorlar. Bunu da dogrudan kendi ihtiyaç ve olanaklari dahilinde yapiyorlar. Kendi haberlerini kendileri yaziyorlar. Kimi kez küçük dijital kameralarla kimi kez cep telefonlariyla tüm gelismelerin fotograflarini, videolarini çekip bloglarinda, sitelerinde yayinliyorlar. Internet sayesinde farkli cografyalardaki mücadelelerin birbirinden haberdar olmasi kolaylasiyor. Ana akim medyaya karsi yeni bir halk medyasi anlayisi doguyor.
Haber degeri anlayislari ana akim medyadan farkli.
Kendi yasamlariyla ilgili her sey haber degeri tasiyor, makul olani da bu. Illa eylemlerde kavga çikmasina, büyük bir hukuki gelisme olmasina ya da önemli bir sanatçinin vadilerine gelmesine gerek yok…
Siirler, sarkilar da çok dikkat çekici. Kentteki eylemci algisiyla oradaki eylemci algisi da farkli sanirim. Daha insancil ve içten bir durum mu söz konusu?
Bunlar meselenin insanlar için ne kadar hayati oldugunu gösteriyor. Oradaki birçok insan hayatlarinda ilk kez HES’ler nedeniyle eylemlere katiliyorlar. Bu tepkisellik hayatlarindaki tüm alanlara yansiyor. Mesela Findikli’da yerel sanatçi Veysel Amca’yla tanismistim. Simdiye kadar hep ask türküleri yazmis ama HES’lere o kadar tepkili ki oturup bir de derelerini sattirmayacaklarina dair bir sarki yazmis. En çok bilinen örnek de Yuvarlakçayli kadinlarin Salvar rap grubu.
Mücadelelerde genelde hukuki mücadele dogrudan eylemin önünde gidiyor gibi…
Sirketler hukuk alaninin arkasindan dolanmasini çok iyi biliyor. ÇED süreçleriyle ilgili kazanimlar kisa süreli oluyor. Buna ek olarak hukuk alanindaki mücadeleyi kisitlayici yeni gelismeler de yasaniyor. Yeni Anayasayla birlikte idari mahkemelerin elinden yerindelik denetimi yetkisinin alinmasi HES’lerle ilgili kazanilan davalarin sayisini azaltacak. Bunun disinda yenilenebilir enerji yasasindaki degisiklikle Milli Parklar, SIT alanlari gibi alanlarda HES’lerin yapimi kolaylasiyor. Bütün bu gelismeler önümüzdeki dönem fiili halk mücadelelerini daha fazla gerekli kilacak.
Sirketlerin fiili halk mücadeleleri karsisinda tavri sence nasil olur?
Bahsettigim yasa taslaginda koruma planlarinin yapilmasi özel kuruluslara, koruma görevinin de özel güvenlik birimlerine verilmesi planlaniyor. Bu çok tehlikeli bir gelisme. Önümüzdeki dönemde bu hareketlerin karsisina devletin güvenlik güçleri kadar sirketlerin özel güvenlik güçlerinin de çikacagini tahmin etmek zor degil. Zaten bunun ilk örnekleri de görüldü. Giresun Çanakçi’da sirketin güvenlik güçleri geçen yil bir saldirida köylüleri hastanelik etti.
HES’çi sirketlerden epey bahsettik. Peki, bu sirketlerin sermaye yapilari hakkinda ne söylemek istersin?
HES alani sirketlere çok hizli bir sermaye birikim imkâni sundugu için burada geleneksel büyük sermaye gruplari disinda AKP döneminde palazlanmaya baslayan yandas sermaye gruplarini da görmek mümkün. Hem Çalik, Kiler, SANKO gibi gruplarin hem de Anadolu merkezli küçük yandas sermaye gruplarinin bu alanda çok önemli yatirimlari var. Burada bir seyi özellikle vurgulamak gerekiyor. Tabii ki projelerde yabanci sirketlerin de payi var ve HES borsasi içinde yabanci sirketlerin sürece sonradan daha fazla dahil olmalari da bekleniyor ama buna ragmen önemli pay yerli sermayede ve bunlarin arasinda ufak yerel sirketlerin önemli payi var. Düsünün ki Hakan Sükür’ün veya Trabzonspor’un bile HES yatirimlari var. Bu durum meseleyi yabanci sermayenin istilasina baglayan söylemi havada birakiyor. Kapitalizmi sorgulayan bir mücadele tarzi ve söylem kendisini dayatiyor.
Son olarak kitabin kapagiyla ilgili bir seyler söylemek ister misin?
Kapagi Erkal Tülek ve Davut Kanmaz hazirladi. Hem kitabin içerigini yansitan hem de estetik açidan da nitelikli bir is çikarmak istediler ve ortaya okurlarin çok begendigi bir çizim çikti. Bir tarafta içinde tüm HES’çi cepheyi anlatan ögeleriyle yikici dozer kepçesi var. Diger taraftaysa ona kafa tutan, insana ve dogaya dair her seyi içinde barindiran Artvin Geyigi var.
Son olarak eklemek istediklerin var mi?
Bu kitabin en önemli amaçlarindan biri de farkli mücadelelerin birbirlerinin deneyimlerini paylasmalarina ve ortak mücadele etmelerine vesile olmasi. Umarim buna bir katki saglar.
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 1066 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|