02 Mayys 2013, 00:21
Uyandırılan Hizbullah
Hizbul-Kontra'nın ortaya çıkışı...
Uyandirilan Hizbullah Bölüm -1 / Hizbul-Kontra’nin ortaya çikisi..Son birkaç yilda adini özellikle Kürt illerinde daha çok duyurmaya baslayan Hizbullah'in, AKP döneminde iyice palazlandigi, görünür hale geldigi biliniyor. Peki tarihi karanlik iliskiler ve korkunç cinayetlerle dolu bu gerici örgüt bu günlere nasil geldi? Dün neydi, bugün ne? soL gazetesi yazdi... *12 Eylül solculari ezerken, ortaya çikip camilerde örgütlendi. Kürt Hareketi’ne ve ilericilere karsi onlarca cinayet isleyerek savasti. * Kurbanlarina domuz bagiyla iskence edip topraga gömen cinayet sebekesi AKP döneminde palazlandi ve gericilik bayragini istiyor. * Kapitalizmin sinirlari içerisinde yürütülen kavgalarin taraflari barisinca, sistemin kadim düsmanlari akla gelir. Tarihsel düsmani suçlamak, kendini yalayarak temizleme yöntemidir. Nisan ayinin ilk haftasi, Diyarbakir Dicle Üniversitesi’nde Hizbullah taraftarlari ve BDP’li ögrenciler arasinda baslayan ve sonrasinda yayilan çatismalar, Türkiye kamuoyunda herhangi bir ögrenci kavgasindan daha fazla önemsendi. Bu önemsemenin önemli bir nedeni, içinden geçtigimiz “baris süreci” kuskusuz. Türkiye’de, 30 yildir süren savasin bitirilebilecegi olasiligina odaklanmis ve bu açidan herhangi bir elestiriyi yahut gerilimi savas yanliligiyla suçlama refleksi güçlenmis liberaller veya “sarilmaci sol” kesimler, muazzam bir panik hali yasadi. “Kim baslatti”, “kim baris istemiyor”, “savas isteyenler nerede” arayislari ve tespitleri yapildi. Sonra, kavganin taraflari baris istediklerini, olaylari kendilerinin baslatmadiklarini, Islami degerleri hep beraber önemsediklerini söyledi. Baska güçlerin çatismayi baslattigi ve provokasyon oldugu anlatildi. Hatta akil almaz bir biçimde, Hizbullah temsilcisi, “Aleviler ve Türk solculari”ni suçladi. Bu iddia akil almaz, zira Diyarbakir’daki “Aleviler” ve “Türk solculari” hakkinda fikri olan akilli biri bunu söylemezdi. Ama gel gör ki, kapitalizmin sinirlari içerisinde yürütülen kavgalarin taraflari barisinca, sistemin kadim düsmanlari akla gelir. Tarihsel düsmani suçlamak, kendini yalayarak temizleme yöntemidir ayni zamanda. Velhasil, kavgalar baska üniversitelere yayilsa da, Dicle’de simdilik durdu. (Simdilik diyorum çünkü; gelismelerin ortaya çikaracagi siyasi bosluklarin ve firsatlarin, Kürt siyasetçilerinin “din”i, etkili bir siyasi argüman olarak kullanmasinin yarattigi toplumsal alginin, Hizbullah’in mevcut halinin ve iddialarinin ve elbette; bir güç arayisi, güç ve akil organizasyonu olan siyasetin dogasinin buna müsaade etmeyecegini düsünüyorum. Meselenin bu kismina, dizinin son bölümünde deginebilecegimizi umuyorum.) KAYGILAR YERSIZ MI? Son birkaç yilda, birçok defa, Diyarbakir, Batman ve diger Kürt sehirlerinde bulundum. Diyarbakir merkezinde yasayanlarin yolunun mutlaka geçtigi semtler var. Ofis, Suriçi ve Kosuyolu bunlardan birkaçi. Diyarbakir gibi, köylerden ve diger illerden göç alarak büyüyen Batman’in 400 bin olan merkez nüfusu da zamaninin bir kismini Diyarbakir Caddesi veya Yilmaz Güney Sinemasi etrafinda geçirir. Hem Ofis ya da Suriçi hem de Diyarbakir Caddesi geç saate kadar hareketlidir. Ofis’teki Sanat Sokagi’nda gece yarisina kadar oturup çay içebilirsiniz. Normal olan da budur kuskusuz. Bunlari sunun izin yaziyorum, simdi gece yarilarina kadar yogun olan Diyarbakir sokaklarinda, 90’li yillarin ilk yarisinda, gündüz saat 5’ten sonra, Jitem ve Hizbullahçilardan baska insan görülmedigini anlatir Diyarbakirlilar. Batman’da, Hizbullah’in devlet kontrolünde, güpegündüz, saat mefhumunu dikkate almadan isledigi cinayetler hafizalarda hâlâ taze. Lafin kisasi, Hizbullah saldirilari nedeniyle bölge insaninin endise etmesinin nesnel, tarihsel gerekçeleri var. Bu nedenle “kaygilar temelsiz” demek dogru olmaz. Bu yazilani anlamak için, Türkiye Hiz-bullahi’nin kirli tarihini ve Kürtler arasinda Hizbul-Kontra olarak anilan örgütü bilmek gerekir. Arkasindan vurulan satirla, enseye sikilan tek kursunla, güpegündüz katledilen Kürt devrimcilerini, domuz bagiyla baglanip gömülen ve üzerine beton dökülen insanlari hatirlamak gerekir. Hizbullah’i Silvan’dan, Sason’dan, Nusaybin’den, Cizre’den dinlemek gerekir. Arapça bir kelime olan Hizbullah, “Allahin partisi” anlamina geliyor. Isim “hizb” ve “Allah” kelimelerinden türetilmistir. Bu ismi kullanan iki örgüt var; birisi Lübnan’da, digeri ise Türkiye’de. Türkiye Hizbullahi 1990’li yillarin basinda taninmaya basladi. Halk arasinda “sofikler” (sahte sofiler), “Hizbul-Kontra” ve “Hizbul-Vahset” olarak da anilan bu örgütün kurulusu, 1979 yilina dayaniyor. Örgütün çekirdegi 1970’li yillarin sonunda Batman’da ve Diyarbakir’da bulunan iki kitabevinde olusturuldu. Ikra ve Vahdet isimli bu kitabevlerinde bir araya gelip “dini sohbetler” yapan kisilerin arasinda, devlet tarafindan öldürülen örgüt lideri Hüseyin Velioglu da var. Velioglu, 1980’de geldigi Diyarbakir’da bulunan Vahdet Kitabevi toplantilarinin neticesinde; aralarinda Hizbullah’in önemli isimlerinden Edip Gümüs, Fidan Güngör, Abdulvahap Ekinci’nin de bulundugu bir grupla örgütün temellerini atti. (Kitabevinin sahibi olan A. Ekinci, daha sonra Saadet Partisi’nde üst düzey sorumluluklar aldi. Yargitay, 2011 yilinda müebbet hapis cezasini onayladiginda, devletin göz yummasiyla Hollanda’ya kaçmisti.) Nevzat Çiçek, Islam ve Kürt sorunu iliskisine degindigi ve bölgedeki Islami örgütlenmeleri anlattigi, Pusi ve Sarik isimli kitabinda bu toplanti kararini söyle özetliyor: “Silah zoru ile mevcut rejime direnmek veya iktidari devirip yerine Islami bir devlet düzeni kurmak’ fikrinin teoriden pratige geçirilmesi karari alindi.” ILIMCILER VE MENZILCILER Vahdet Kitabevi’nde toplantilara katilan Hizbullahçilardan Fidan Güngör, 1981 yilinda bir ayrisma emaresi olarak kabul edilen Menzil Kitabevi’ni kurdu. Hüseyin Velioglu ise 1982 yilinda Ilim Kitabevi’ni açti. Güngör ve Velioglu arasindaki ayriligin nedeninin, liderlik çekismesi ve siddete, silahli eylemlere dönük yaklasim farkliliklari oldugu sikça yazilir, söylenir. Ilim ve Menzil grubu olarak anilan Hizbullahçilar 1987 yilina kadar kitabevlerinde düzenledikleri toplantilarda ve etkili olduklari camilerde örgütlenmelerini sürdürdü. Iki grup arasindaki tartismalar, 1987 yilinda gün yüzüne çikmaya basladi ve örgütün ikinci adami olarak kabul edilen Fidan Güngör 1989 yilinda, Istanbul sorumlusu Hasan Sengül ile birlikte örgütten ayrilarak “Menzil Grubu”nu kurdu. Bu iki grup arasindaki siyasi ayrimi Nevzat Çiçek, Pusi ve Sarik’ta söyle anlatiyor: “Görüs ayriliklarinin temelinde ise silahli mücadelenin zamani ve metoduyla ilgili fikirler yatiyordu. “Islamci örgütler ekseriyetle, Peygamberin yasadigi dönem olan ‘Asr-i Saadet’i kendilerine kistas olarak alirlar. Bilindigi üzere bu dönem Mekke ve Medine dönemi olarak ikiye ayrilir. Birinci dönem, teblig asamasi; ikinci dönem ise devletlesme ve cihat asamasidir. Bu asamada Menzil grubu, su anda Mekke döneminin yasandigini; bu nedenle devlet kurma ve kurtarilmis bölge ilan etme asamasina gelinmedigini düsünüyorlardi. Bu nedenle teblige agirlik verilmeliydi, daha sonra silahli mücadeleye geçilmeliydi. “Ilim grubu ise Müslümanlarin yeterli potansiyelinin oldugunu, Medine döneminin basladigini ve kurtarilmis bölgeler olusturulmasi gerektigini düsünüyorlardi.” Ilim ve Menzil olarak iki hizbi olusan örgüt, 1990 yilina kadar kadro yetistirme çalismalarini sürdürdü. Sonradan Hizbul-Kontra olarak anilacak olan Ilimciler, 1990 yilindan hemen sonra PKK ve Menzilcilere yaptigi saldirilarla adini duyurmaya basladi. Baska bazi iddialar olsa da, Hizbullah’in Jitem’in kontrolüne geçmesi ve “Hizbul-Kontra”adini almasi bu tarihlere rastliyor. Hüseyin Velioglu, 1952 Batman Gercüs dogumlu ve asil ismi Hüseyin Durmaz. Bu ismi 1978 yilnda degistiriyor. Batman’da bulundugu dönemde, anti komünist Milli Türk Talebe Birligi (MTTB) ve Milli Selamet Partisi’nin gençlik kolu olan Akincilar Dernegi içerisinde faaliyet yürüttü. (Abdullah Gül, Tayyip Erdogan, Mehmet Ali Sahin, Besir Atalay, Bülent Arinç ve birçok AKP’li de ayni dönem MTTB içindeydi.) Velioglu, devletin örgütü tasfiye etmeye karar vermesinden sonra, 17 Ocak 2000'de, Beykoz’da bir villada öldürüldü. Lübnan Hizbullahi “Türkiye Hizbullahi” ya da “Hizbul-Kontra” olarak anilan örgütün, Lübnan’daki Hizbullah ile isim benzerligi disinda pek bir ortakligi yok. Ikisi de Iran Devrimi’nin etkisi altinda kaldi ve kurulus tarihleri yakin. Lübnan’da faaliyet yürüten Hizbullah, askeri ve sivil kanadi bulunan, Sii inancini benimsemis bir siyasi hareket ve bazi tartismalarla birlikte, 1982 yili kurulus tarihi olarak kabul ediliyor. Lübnan Hizbullahi, Israil’i isgal ettigi Güney Lübnan’dan çikarmak amaciyla kuruldu. Kuruldugu dönem, Hizbullah’in en önemli esin kaynagi Iran Devrimi’ydi ve bu hareket, devrimi Ortadogu’daki diger ülkelere de yaymayi hedefliyordu. Bulundugu bölgedeki Sii nüfus tarafindan ciddi bir sempatiye mazhar olan Lübnan Hizbullahi’nin seriat istedigi dogru olmakla birlikte bu hareket, Israil karsiti mücadelesi, ABD-Israil isbirligi ve Ortadogu’da emperyalist müdahalelere karsi yürüttügü mücadeleyle, emperyalizm karsiti bir kimlik edindi. Onur Emre Yagan -soL Gazetesi
Uyandirilan Hizbullah: Bölüm -2 / Devlet kontrolünde katliam..
Abdestli cinayet örgütü.. * Hizbullah 1990’li yillar boyunca devlet kontrolünde cinayetler isledi. Devlet açisindan, kontrgerilla faaliyetlerinde kullanilacak, suçlarin üzerine atilabilecegi ve istendiginde tasfiye edilecek bir örgüttü. PKK ve devlet arasinda 1990’li yillarin hemen basinda yürüyen savas, iki tarafin birbirini tam olarak tanidigi, askeri ve siyasi alandaki üstünlügün henüz kimse tarafindan elde edilemedigi bir döneme rastlar. Bu dönemde devlet tarafindan, “gerilla mücadelesine karsi gayri-nizami harp” olarak adlandirilan kontrgerilla saldirilari da etkili biçimde devreye sokulmustu. Henüz varligi kabul edilmeyen Jitem, Kürt cografyasinda PKK itirafçilarini da kullanarak katliamlara baslamis ve PKK açisindan da siyasi-askeri alanda yeni bir dönem baslamisti. Kürt hareketine karsi kullanilmaya baslananlardan biri de Hizbullah’ti. Hizbullah’in ayri hareket eden iki kanadi, Ilimciler ve Menzilciler arasindaki ciddi görüs ayriliklarindan biri de PKK’ye yaklasimlariyla ilgiliydi. Hüseyin Velioglu liderligindeki Ilimciler, PKK ile savasmayi ve böylece bölgede daha etkili bir güç haline gelmeyi savunuyordu. Ilimcilere göre pragmatik bir yol izlenmeli ve önce PKK bitirilmeli sonra devletle savasilmaliydi. Dolayisiyla PKK’ye karsi savasirken, devletle isbirligi yapilabilirdi. Menzilciler ise PKK ile savasma fikrine karsi çikiyordu. Menzilciler ve PKK arasinda sonradan bazi anlasmalar yapilmis ve bir iliski kurulmus olsa da, Hizbul-Kontra, devlet gözetiminde iki tarafa da saldirmaya basladi. ÖNCE KIM SALDIRDI? Hizbul-Kontra’nin yöneticilerinden Cemal Tutar ve Mehmet Varol’un savunmalari, Hüseyin Yilmaz (simdi Hüda-Par Baskani) tarafindan 2010 yilinda kitaplastirildi. “Hizbullah Ana Davasi-Savunmalar” isimli kitapta, Hizbullahçilarin isledigi cinayetler reddedilmezken, saldirilarin PKK tarafindan baslatildigi iddia ediliyor. Devlet tarafindan kullanilma iddiasi da kabul edilmiyor. 4 Ocak 2011’de serbest birakildiktan sonra yurtdisina kaçan Hizbullah’in üst düzey yöneticilerinden Cemal Tutar, savunmasinda cinayetlerle ilgili sunlari söylüyor, “Vurduklarimiz genelde; PKK militanlari, arkadaslarimizin vurulmasinda yardim yataklik edenler, milisler, siyasi cephede ileri gelenler, Islam’in mukaddesatina ve Müslüman sahsiyetlere hakaret eden yazarlardir. Arada PKK’li olmayan bazi Kürtçüler gitmisse de bunlar istisnadir. Bunlar yanlislikla vurulmustur.” DEVLET HIZBULLAH’I UYUTTU PKK ise, Hizbullah’in devlet gözetiminde Kürt yurtseverlerine saldirmasi nedeniyle misilleme yaptiklarini söylüyordu. Ilk cinayeti kimin islediginin bir açidan hiçbir önemi yok. Hizbullah militanlarinin güpegündüz, devlet gözetiminde cinayet islemesi ve yakalanmamasi bölgedeki herkesin malumuydu. Hizbullah cinayetlerinin arastirilmasi ve örgüte yönelik operasyonlarin artmasinin, devletin Kürt savasinda bir dönemi kapatmasiyla ayni döneme denk gelmesi tesadüf olamaz. Hüseyin Velioglu, Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildikten yaklasik bir yil sonra öldürüldü. Beykoz’da sikistirildigi villada çatismaya giren Velioglu’nun öldürülmesini, tüm ülke canli yayinla dört saat boyunca izledi. Devlet, topluma “terörle her alanda mücadele ediyoruz” mesaji vermis, PKK’den sonra Hizbullah’i da bitirdigini söylemisti. Böylece, hem bir taseronla sözlesmesini yenilemek üzere iptal etmis hem de üzerindeki kiri tamamen bu taserona boca etmis ve kendini temize çikarmisti. HIZBUL-KONTRA SALDIRILARI Hizbullah hakkinda hazirlanan iddianamede belirtilen resmi rakamlara göre, 1992-1994 yillari arasinda Diyarbakir’da 169, Batman’da 190, Silvan’da 82 olmak üzere toplam 526 kisi Hizbullah tarafindan öldürüldü. Oysa bu rakamin daha fazla oldugu tahmin edilebilir. Örnek olarak sadece, Hizbullah ve PKK arasinda ikiye bölünmüs olan- Silvan’da ölenler verilebilir. Pusi ve Sarik adli kitabin yazari Nevzat Çiçek, bu konuda bir Hizbullah itirafçisina dayanarak su bilgileri veriyor, “Kendi tarihini anlatan Hizbullah (Hizbullah’in liderlerinden, ‘dayi’ lakapli Isa Altsoy’a ait olan, Kendi Dilinden Hizbullah’in Mücadele Tarihi isimli kitaba atfen. E.Y) ölen kisilerin sayisinin 400 oldugunu söylerken, bu Hizbullah militani sirf Silvan’da ölenlerin sayisinin 800’ü buldugunu belirtmektedir.” Sayilar daha fazla da olabilir, binlerce faili meçhulun yasandigi dönemde Jitem izi, Hizbullah izine karismisti. Hizbullah’in Jitem’den farkli ve ayird edici özelligi ise cinayet tarzi olarak hafizalarda yer etti. Sokakta yürüyen kisiye arkadan yaklasarak satirla vurmak, yahut tabancayla enseye sikilan tek kursun... Kullandiklari bir diger yöntem ise uzun süreli iskenceler ve esirlerini domuz bagiyla yerin altinda tutmalariydi. Hizbul-Kontra’nin isledigi cinayetlerin kapsami bir hayli genisti. Bölgede öne çikan PKK’liler, solcular, Kürt Hareketi’ne yakin olan din adamlari, Menzilciler, cinayetlerini elestiren kendi üyeleri ve devlet kimi hedef gösteriyorsa o. Hizbullah üyesi olan ve sonrasinda örgütü elestirdigi söylenen Konca Kuris, 1998 yilinda kaçirilmis ve cesedi 2000 yilinda Beykoz’daki villadan çikarilmisti. Günlerce iskence gören ve bu iskenceleri kayda alinan Kuris’in öldürülmesini Hizbullah sahiplenmis ve “seri hükümlere göre öldürdük” demisti. Kendi cephelerinde isledikleri bir diger cinayetin ise Menzilcilerin lideri Fidan Güngör’ün kaçirilmasi oldugu saniliyor. Güngör, 11 Eylül 1994’te sivil polis oldugu söylenen kisilerce kaçirilmis ve bir daha haber alinamamisti. Güngör’ün Ilimciler tarafindan öldürülmeye çalisildigi bilindigi için, bu cinayetin sorumlusu da Hizbul-Kontra olarak gösterildi. Örgütün bilinen bir diger cinayeti ise Gülen Cemaati üyesi ve Zehra Vakfi’nin yöneticilerinden Izzettin Yildirim’in öldürülmesiydi. MEHMET SINCAR VE GAFFAR OKKAN CINAYETLERI DEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar ve Diyarbakir Emniyet Müdürü Gaffar Okkan cinayetlerinin sorumlusunun da Hizbullah oldugu basinda çokça yazildi. Gaffar Okkan, Hizbullah lideri Hüseyin Velioglu’nun öldürülmesinden bir yil bir hafta sonra, 24 Ocak 2001’de öldürüldü. Hizbullah’i asacak bir profesyonellikte oldugu belirtilen bu suikastin sorumlulari bulunamadi ve adres olarak Hizbullah gösterildi. Mehmet Sincar, 4 Eylül 1993 yilinda, bir faili meçhul cinayeti arastirmak için gittigi Batman’da öldürüldü. Dönemin Hükümet Sözcüsü Yildirim Aktuna, birkaç gün sonra sorumlunun Hizbullah oldugunu iddia etmisti. Bu iki cinayetin sorumlulugunun da Hizbullah’a yüklendigi savi ise, Aktuna’nin iddiasindan daha fazla inandirici. Leyla Zana’nin yasaminin anlatildigi “Yemin Gecesi” isimli kitabin yazari Faruk Bildirici, Sincar’in öldürüldügü günü söyle anlatiyor: “Ilk gün sorun yoktu. Iki ayri heyet halinde mahalleleri dolasirken polisin kendilerini korumak için etrafta dolastigini hissediyorlardi. Kaldiklari otel de siki bir denetim altindaydi... Ertesi sabah odalarindan çiktiklarinda, her nedense etrafta tek bir polis bile yoktu. Sehir içinde dolasirken de onlari koruyan kimse olmadigini fark ettiler.” Devaminda, Hatip Dicle’nin arkadaslarina söyledigi “Devlet bizi kontraya teslim etti” sözleri var. Buradan da anlasiliyor ki, tetigi çeken kim olursa olsun, devlet kontrolündeydi. MIT ajani: Komandolar egitiyor Devlet ve Hizbullah arasindaki iliskiye dair çok sayida taniklik ve açiklama bulunabilir. Hizbullah tarafindan yapilan saldirilarin, devlet tarafindan üstü örtülüyordu. Dönemin Içisleri Bakani Ismet Sezgin 1993 yilinda yaptigi bir açiklamada, “Hizbullah’in PKK’ye karsi örgütlendigini” söylemis, OHAL Bölge Valisi Ünal Erkan ise Milliyet gazetesinde “PKK çökertilmedikçe Hizbullah tipi ‘militan’ örgütleri çözmeye niyetleri olmadigini” açiklamisti. Hizbullah’in devlet tarafindan kullanildigi ve korundugunu açiklayan bir diger örnek ise bir MIT ajaninin açiklamasindan anlasilabilir. Hizbullah içinde yer alan I.A. adli ajan, Hizbullahçilarin nerede egitildigi sorusuna, “Özellikle Batman, Nusaybin ve Silvan’da üs kurmuslar. Kiziltepe’de egitim merkezleri var. Egitimciler, Bolu, Kayseri, Isparta ve Ankara’daki komando taburlarindan geliyorlar. Diyarbakir Çevik Kuvvet Merkezi, Kiziltepe Orduevi, Batman MIT binasi da bunlarin merkezi” cevabini vermisti. (Evrensel gazetesi, 23 Ocak 2000) Alaattin Çakici’nin dostu ANAP Milletvekili Eyüp Asik ise durumu özetliyordu: “Güneydogu’da terörle mücadelede devletin en etkili üç silahi vardi. Özel tim, koruculuk ve Hizbullah.” Son taniklik ise Hizbullah’in öldürdügü Sadik Bilgin’den. Altmis yasinda olan Bilgin, öldürülmeden önce, 5 Temmuz 1992 tarihinde Özgür Gündem gazetesine konusmustu: “Gözalti süresinde askiya alindim, çirilçiplak soyularak üzerime soguk su sikildi. Polis ‘Sizin isim ve adreslerinizi Hizbullahçilara verdik. Onlar sizi öldürecek’ dedi.” Sadik Bilgin, 4 Mart 1993 tarihinde Hizbullah militanlari tarafindan öldürüldü. Onur Emre Yagan -soL Gazetesi Uyandirilan Hizbullah: Bölüm-3 / Mustazaftan Muktedire...
Son birkaç yilda adini özellikle Kürt illerinde daha çok duyurmaya baslayan Hizbullah'in, AKP döneminde iyice palazlandigi, görünür hale geldigi biliniyor. Peki tarihi karanlik iliskiler ve korkunç cinayetlerle dolu bu gerici örgüt bu günlere nasil geldi? Dün neydi, bugün ne? soL gazetesi yazdi... Abdestli cinayet örgütü * Isi bitince uykuya yatirilan örgüt, cehalet ülkeye hakim olurken yeniden uyandirildi. AKP ve Hizbullah isbirligi iki tarafi da büyüttü. Bölgede yaptigi büyük mitinglerle siyasi bir güç haline gelen Hizbullah, Islam bayragini istiyor. Devlet tarafindan, Kürt hareketine ve ilerici kesimlere karsi paramiliter bir güç olarak kullanilan Hizbullah’in lider kadrosu, 1990’li yillarin sonunda tasfiye edildi. Örgüt lideri Hüseyin Velioglu’nun öldürülmesi, Susurluk ve 28 Subat sonrasinda baslayan; sivrilen uçlarin törpülenmesi operasyonunun devami olarak görülebilir. Devlet muhalif kesimlere dönük saldirilarinda kullandigi kontrgerilla odaklarini, hem artik ihtiyaç duymadigi hem de kontrol disina çikma egilimi gösterdikleri için ortadan kaldiriyordu. Hizbullah’a yönelik ünlü Beykoz operasyonu da Abdullah Öcalan’in yakalanmasinin sonrasinda gerçeklesti. Devlet bu operasyonu göstere göstere yapmis ve sonrasinda birçok bilgi desifre edilmisti. 17 Ocak 2000’de yapilan operasyonda Velioglu öldürülmüs, yönetici kadroda bulunan Cemal Tutar ve Edip Gümüs sag olarak yakalanmisti. Devlet örgütsel yapisini ve iliskilerini bildigi için, Hizbullah’a yönelik operasyonlar fazla zaman almadi. Polis, örgütün hücre evlerine pes pese baskinlar düzenleyerek, birçok Hizbullah üyesini gözaltina aldi. Hücre evlerinde yapilan kazilarda ise kafasina çivi çakilmis, domuz bagi denilen yöntemle baglanarak topraga gömülmüs cesetler bulundu. Ele geçirilen çok sayida cd ve belgede örgütün arsivi, örgütlenme semasi, hedefindeki isimler, cami raporlari, mali tablolar ve baska bilgiler açiga çikarildi. Velioglu’nun akibetiyle ilgili, Emniyet Genel Müdürlügü eski Istihbarat Daire Baskani Bülent Orakoglu’nun görüsü öldürülmedigi yönünde: “Ölü olarak ele geçirildigi iddia edilen Velioglu’nun yüzü taninmayacak sekilde, kursun izleri vardi. Yanindaki iki kisiye ise hiçbir sey olmuyor. Siyrik bile yok.”HIZBULLAH’I DEVLET MI KURMUSTU? Bir dönem Petrol-Is genel baskanligi yapan Münir Ceylan’in; sendikanin Batman sube baskanligi seçiminde, Kürt Hareketi’nin adayina karsi aday olup kazanamayan Hüseyin Velioglu hakkinda, eskiden beri devletin kontrolünde oldugu seklinde bir iddiasi var. Bu iddia baska bazi bilgilerle de desteklenebilir. Örnegin Velioglu’nun 1970’li yillarin sonunda gittigi Batman’da bulunan, dönemin kontrgerilla çatisi olan Özel Harp Dairesi’nden General Temel Cingöz’le iliskisinin oldugu söyleniyor. Cingöz ve Velioglu’nu yan yana gördügünü söyleyenlerden biri de Bülent Orakoglu. Hizbul-Kontra liderinin, devletin ajani olarak örgütü kurup kurmadigi tartismasi önemli olmakla birlikte, gerçek su ki, örgüt devlet tarafindan yillarca kullanilmis ve ihtiyaç disi kaldiginda tasfiye edilmisti. Beykoz’daki villaya yapilan operasyon ve sonrasindaki süreç, Hizbullah açisindan bir dönemin kapandiginin isaretiydi. Bu durum örgütün disarida kalan ve sonradan saliverilen üye ve yöneticileri tarafindan da kabul edildi. Bu kabulle birlikte Hizbullah, hedeflerinden vazgeçmeden, kendisini yeni bir döneme hazirlamaya basladi. YENIDEN YAPILANMA VE MUSTAZAFLAR Beykoz operasyonundan sonraki üç yil, yani 2000 ve 2003 arasi, Hizbullah’in sessizlik dönemi olarak kabul ediliyor. Bu dönemde disarida kalan kadrolarin bir kismi 2002 yilindan sonra, bölgedeki AKP’li belediyelerde veya devlet kurumlarinda kendine yer bulmus, çogu da AKP üyesi olarak siyaset yapmaya baslamisti. Neyse buna gelecegiz, simdi Mustazaflara bakalim. “Mustazaf” Farsça bir kelime ve “ezilmis”, “güçten düsürülmüs”, “mazlum” anlamlarina geliyor. Hizbullahçilarin bu ismi kendilerine yakistirmalarinin, devletin gadrine ugradiklarini düsünmeleriyle bir ilgisi olsa gerek. Hizbullah’in AKP iktidariyla birlikte kurdugu tek dernek 2003 yilinda kurulan Mustazaf-Der degil, sadece Diyarbakir’da faal olan yaklasik 900 dernegin hatiri sayilir bir kismi Hizbullahçilara ait. Bunun disinda bütün Güneydogu illerinde ve Istanbul, Adana, Gaziantep, Van gibi büyük sehirlerde de onlarca dernekleri var. Bu derneklerde Islam konulu toplantilar yapiyor, kendilerine basvuranlarin sorunlarini seriata göre çözüyor, yoksullara gida yardimi yapiyor, çocuklari kendi dershanelerinde egitiyorlar. AKP’nin uygulamalariyla ne kadar benzer degil mi? Radyolari, yerel televiyon kanallari, gazeteleri, kitabevleri var. Dogruhaber isimli haftalik gazeteleri bes yildir çikiyor ve tiraji 50 bin civarinda seyrediyor. Bu yöntemler ve araçlar sayesinde, geçtigimiz 10 yilda siyasi bir güç haline geldiler. Bazi yerlerde seçim kazanabilecekleri veya milletvekili çikarabilecekleri de yabana atilir bir iddia degil. Geçtigimiz yil Hizbullah ile iliskili oldugu gerekçesiyle kapatilan Mustazaf-Der’den sonra kurulan Hür Dava Partisi (Hüda Par), bir sonraki seçimde kendi güçleriyle ortaya çikacaklarini belirtiyor. SOKAGA ÇIKIS Hazirlik, kadrolasma ve örgütlenme döneminden sonra güç biriktiren örgüt, haliyle siyaset alanina girip yeniden rol istemeye basladi. Yüzlerce dernegin bir araya getirildigi “Peygamber Sevdalilari Platformu”, 2006 yilinda Danimarka’da ortaya çikan Hz.Muhammed karikatürleri sonrasinda, Hizbullah’in sokaga çikarildigi 130 bin kisilik bir miting yapti. Eylemler her yil Kutlu Dogum Haftasi etkinlikleri kapsaminda Diyarbakir merkezli büyük mitingler olarak devam ettirildi.Etkin pismanlik hükümlerinden faydalanan ve disari çikarak dernek çalismalarina katilan 2000’in üzerinde Hizbullah üyesi oldugu basinda yer aldi.Bütün ülke üzerinde dinin etkisi artarken gözden irak kalmaya çalisan ve hem iktidarin hem de Kürt Hareketi’nin örgütlenmesine göz yumdugu Hizbullah, “silahlarini gömdüler” teranesiyle birlikte siyasi bir güç haline gelmisti. Yeniden yapilanma dönemlerinde yaptiklari günah çikarmalarla; eskiden “Kürdistan Kafirler Partisi” dedikleri PKK’ye, “biz de sizin gibi oyuna getirildik, kavga etmeyelim” diyerek baris çubugu uzatiyor denildigi sirada, Dicle Üniversitesi’nde ortaya çiktilar. Kürt Hareketi’nin kalesi denilen bir yerde Kürt ögrencileri biçaklayan, milletvekiline saldirmaya cüret eden bir örgüt, bazi hesaplari yapmis ve bazi iddialara sahip demektir. Bana sorarsaniz, tersinin olmasi beklenemezdi. Iki basli ejderha, kanatli at veya denizkizi görme olasiliginiz, silahli saldiriyi veya siddeti birakmis ama seriat isteyen; örgütsel gücünü artirmis, toplumsal ve siyasal kosullari lehine çevirmis, Hizbullah tipi bir örgüt görme olasiliginizdan daha fazladir. AKP ile palazlandilar Basbakan Erdogan her ne kadar, “benim partimi böyle bir örgütle iliskilendirmek densizliktir, namertliktir” dese de, Hizbullah’in AKP ile birlikte siçrama yaptigi ve birbirlerini desteklediklerini gösteren çok sayida veri var. Örnegin, Hizbullah üyeliginden idam istemiyle yargilanirken 5 ay sonra serbest birakilan Abdurrahman Tetik, 2004 yilinda Siirt Belediye Baskani Mervan Gül’ün yardimcisi oldu. Gül, Siirt milletvekiliyken istifa edip Tayyip Erdogan’a basbakanlik yolunu açan ve daha sonra yolsuzluk yaptigi için yurtdisina kaçan bir AKP’li. AKP Batman milletvekilleri, 2010 yilinda Mustazaf-Der’i ziyaret edip destek verdiklerinde “Hizbullah’a yakin diyorlar ama biz onu bilemeyiz, yasal bir dernek sonuçta” demisti. Ve zaten bu ziyaretlerden bir süre sonra Hizbullah liderleri serbest birakilmis, örgüt de 2011 seçiminde AKP’yi desteklemisti. Bir diger örnek, AKP’li eski Bakan Abdulkadir Aksu’dan; 29 Mart 2009 yerel seçimlerinin hemen öncesinde, sivil toplum örgütleriyle yaptigi toplantiya Hizbullah’in Ihya-Der ve Mustazaf-Der’ini de çagirmis destek istemisti. Bunlar, AKP-Hizbullah baglantisini gösteren birkaç örnek sadece. Elbette bu iliskiden AKP de faydalandi, 2007 , 2009 ve 2011 seçimlerinde Hizbullah’in AKP’yi destekledigi, bölgede yasayan herkesin bildigi bir gerçek. Hizbullah’in hazirladigi seçim filmlerinde, Tayyip Erdogan’in konusmalarinin kullanildigini Subat 2012’de Fethullahçi Önder Aytaç da yazmisti. Nihayetinde bu iliskilerin sonucu olarak, onlarca insanin katili ve örgütün yöneticisi olan kisiler 2011 yilinda serbest birakildi ve yurt disina gitmelerine göz yumuldu. Hizbullah davasindan su anda cezaevinde olan kimse yok. Kürt hareketinin hiç mi suçu yok? PKK ve Kürt hareketi için Öcalan’in yakalanmasi önemli bir moment. PKK, 1999 yili itibariyle, önce Kemalizmi, sonra da AKP iktidara gelince Islam’i “anlamaya” çalisan ve ideolojik kodlarini degistirmis bir harekete evrildi. Kürt hareketi 10 yildan uzun bir zamandir ideolojik-siyasi yapisini, iktidar ile iliskilerine ve siyasi konjonktüre göre degistiriyor. Ancak siyaset, eylemin ortaya sadece bir sonuç çikarmasina izin vermiyor. Kürt hareketinin, Türkiye toplumunun AKP tarafindan dine bagimli hale getirilmesine direnç göstermek yerine, o alandaki üstünlügü ele geçirmeye çalismasi, bunun için gerilla cenazelerinde mevlit okutmak, mitinglerde bolca Islam’a gönderme yapmak, sivil cuma namazlari kilmak, seçmenlerini Kutlu Dogum etkinliklerine gitmeye tesvik etmek gibi yöntemler izlemesi, ortaya Altan Tan’i çikarmissa, emin olun Hizbullah’in güçlenmesine de olanak sunmustur. Ne yazik ki, Kürt ilericiligi açisindan her iki sonucun da faydali oldugu söylenemez. Hizbullah’in bölgede kartlar yeniden karilirken yerinde oturmasini artik kimse beklemesin, Islam referansli siyaset yapilacaksa görev dogal olarak onlarindir. Hizbullah’in kendisine siyaset yapmaya izin vermeye yanasmayan bir Kürt hareketiyle çatismaya devam edecegini tahmin etmek de zor degil. Üstelik su anda Kürt siyasetçilerin müttefiki gibi görünmeye çalisan AKP, tarihsel olarak Hizbullah’in müttefiki olmaktan da ötedir. Onur Emre Yagan -soL Gazetesi
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 1992 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|