19 Mart 2013, 01:42
Gladio dün ülkücüleri kullanıyordu bugün islamcıları...
Soner Yalçın ile röportaj
Gladio dün ülkücüleri kullaniyordu bugün islamcilari... Soner Yalçin: ‘Gladio dün ülkücüleri kullaniyordu bugün islamcilari'..soL gazetesinin kontrgerilla üzerine çalisma yapmis kalemlerle yaptigi söylesi dizisinin ilkini okurlarla paylasiyoruz. soL gazetesinden Onur Emre Yagan’in Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerine iliskin çalismalar yapan isimlerle yaptigi söylesi dizisinin ilk konugu Soner Yalçin oldu. Yagan’in soL gazetesinde yayinlanan söylesi dizisinin ilk bölümünü sizlerle paylasiyoruz. Baslarken... Susurluk kazasinin ardindan Derin Devlet, Gladio ya da kontrgerilla olarak adlandirilan yapi çok tartisildi. Türkiye’de islenen faili meçhul cinayetlerin, katliamlarin, köy yakmalarin, iskencelerin arkasinda imzasi olan bu karanlik örgüt ile devlet hesaplastigini iddia etti ama tartismalar bitmedi. AKP iktidariyla birlikte yeniden bir hesaplasma baslatildigi söylendi ve binlerce insan hakli ya da haksiz biçimde derin devlet ve çete üyesi oldugu iddiasiyla cezaevlerine atildi. Fakat Gladio, faaliyetlerine devam etti. Hrant Dink ve azinliklarin temsilcileri klasik kontrgerilla yöntemleriyle öldürüldü. Emniyet ve MIT kaynakli oldugu açiga çikan sahte delillerin üretilmesi, gizli taniklar, yakin zamanda Paris’te Kürt kadin siyasetçilere yapilan suikast, Sinop ve Samsun’daki fasist saldirilar, derin devletle iliskili oldugu söylenen 28 Subat’in yildönümü ve Imrali görüsmeleri Gladio tartismalarini yeniden gündeme tasidi. Kontrgerilla veya Gladio olarak anilan yapilanma üzerine Türkiye’de birçok çalisma yapildi, onlarca kitap yazildi. Biz de bu konuyu takip eden, kitap kaleme alan, yazar ve siyasetçilerle birlikte “Gladio-Derin Devlet” dosyasini masaya yatirdik ve tartismalari güncelledik. Gladio neden kuruldu? Susurluk’ta bir hesaplasma oldu mu? Gladio sürüyor mu? Kim kullaniyor? Ve daha birçok sorunun yanitini aradigimiz söylesi dizimizin ilk bölümü, Soner Yalçin’la basladi. Can Dündar, Akin Birdal, Belma Akçura, Fikri Saglar Ve Merdan Yanardag ile sürdü. Kitaplarinizda daha çok “Gladio” adlandirmasini tercih ediyorsunuz, sizce “derin devlet”, “kontrgerilla” ve “gladio” bir ve ayni seyler midir? Kavram kargasasi var; bu nedenle kafalar çok karisik ve aslinda belki de bilerek karistiriliyor. Bunun en temel nedeni kavramlarla tartismiyor, kisiler üzerinden meseleleri anlamaya ve tartismaya çalisiyoruz. Devlet teorisi bilinmeden “derin devlet” vs. kavranabilir mi? Teoriyi bilirseniz o halde “derin devlet” diye bir ayri yapinin olamayacagini bilirsiniz. Evet “derin devlet” yoktur, devletin kendisi vardir. Karari alan devlettir, uygulayicilari degismektedir. “Uygulayicilar” bazen yoldan çikmaktadir, bunun tipik örnegi de Susurluk Çetesi’dir. Devlet bagimsiz midir? Degildir, kime baglidir NATO’ya. Demek ki devlete kimi zaman karar aldiran bir yapi daha var. Karsimiza o zaman Gladio çikiyor.SONER YALÇIN... Türkiye’de kontrgerilla faaliyetlerini inceledigi birçok yazi ve kitap kaleme aldi. Jitem kurucularindan A. Cem Ersever ile yaptigi görüsmeleri yazdigi “Binbasi Ersever’in Itiraflari”, Susurluk’un en çok tartisilan ismi olan Abdullah Çatli’yi anlattigi “Reis-Gladio’nun Türk Tetikçisi”, Türkiye’nin kanli tarihinde büyük rol sahibi Hiram Abas’i ve Gladio’nun Türkiye’deki tarihini anlattigi “Bay Pipo” çok okunan kitaplar oldu. 2000’li yillardan sonra yazdigi “Efendi-1” ve “Efendi-2” ile “Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor” kitaplarinda Türkiye’nin kurulusundan bugüne süregelen “derin” iliskileri farkli boyutlariyla inceledi.Nedir bu Gladio? Ikinci Dünya Savasi’nda dogdu. Ingilizler düsman isgali altindaki topraklarda direnis hareketi örgütlemek için 1940 yilinda “Özel Harekatlar Idaresi” (SOE) adli gizli bir ordu kurdu. Ayni süreçte ABD’de OSS (Office for Strategic Service) ayni amaçla kuruldu. Iste bu servis ayni zamanda CIA’nin temelidir. Savas bitince Gladio kalkmadi. SOE ve OSS bu kez, basta Bati Avrupa’daki komünist hareketlere karsi kullanilmaya basladi. Ingiltere’de ayrica SBN (Stay Behind of Nets) yani “özel hareket birligi” olusturuldu. Bunlar orduya degil istihbarat örgütlerine bagli çalisiyordu. Ve eyleme mi geçti? Bu gizli ordular, askerler ve asiri sagcilardan olusturuldu. 1949’da NATO’nun kurulmasiyla gizli ordular bir çati altinda birlestirildi. Türkiye 1952’de NATO’ya girince buraya dahil oldu; Seferberlik Tetkik Kurulu kuruldu. Finansmani, teçhizati ABD’den geldi. Bu kurum daha sonra (ihtiyaçla birlikte büyüyerek) adini “Özel Harp Dairesi” olarak degistirdi. Sonraki gelismeleri biliyorsunuz. Gladio’nun ana hedefi Türkiye’nin sola savrulmasini önlemekti. Bunun için sol rüzgarlarin etkili oldugu dönemde 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yapilmasini sagladi. Son olarak sunu eklemeliyim, Türkiye’de yandas medya tarafindan sürekli bir yalan pompalaniyor. Italya’da ve diger ülkelerde Gladio filan açiga çikmadi. Çikarilamadi. Italyan tarihçi A. Giannuli, Gladio’nun ortaya çikmasi için NATO arsivlerine girmenin sart oldugunu söylüyor. Bizim aklievveller ise “derin devleti” hangi kozmik odalarda arayacagini bilemiyor; isin merkezi NATO’dur. Gladio hâlâ görev basindadir. “Derin devlet-Gladio” konusunda bir köken tartismasi var. Sizin az önce anlattiklarinizin aksine; kökenini Osmanli’ya, Teskilat-i Mahsusa’ya dayandiran da var (Basbakan Erdogan örnegin)… Bizdeki tarih anlayisi anlamaya, kavramaya degil alkislamaya ya da mahkum etmeye dayalidir. Kimine göre Ittihatçilar iyi, kimine göre Ittihatçilar kötü, tarihin böyle bir degerlendirmesi olmaz. Bizde tarihçilik “nasil” sorusu üzerinden anlatilir oysa asil soru “neden” sorusu olmalidir. “Nasil” sorusu duyguya yöneliktir, “neden” sorusu ise akla. “Neden” sorusunun bizim ülkemizde olmamasinin sebebi Soguk Savas dönemidir. Bizim okullarimizda, üniversitelerimizde Marks’i olmayan bir sosyal bilimler ögretilmistir. Dogmatizmin sikintilarini çekiyoruz bugün. Öyle ki, Efendi kitaplarimda aslinda Türk devletinin nasil olusturuldugunu anlatmaya çalistim ama bunu bile anlayamayan entelektüel bir sigligimiz var. “Derin Devlet” ve Gladio’nun kökü içeride degil disaridadir, Ittihatçilarla bir ilgisi yoktur. Ittihatçilar’in siyasi yöntem olarak siddeti benimsemeleri ayri bir yazi konusudur. Ama çok meraklilara yardimci kitap olarak Eric Hobsbawm’in “Ilkel Asiler” kitabini önerebilirim. Ergenekon adli yapilanmanin Gladio’nun bir parçasi, bir derin devlet örgütlenmesi oldugunu düsünüyor musunuz? “Cihangir Solculari” (ki bunlar neoliberalizme boyun egmis solculukla artik ilgileri kalmamis kafasiyla degil agziyla konusanlar) okumadan, arastirmadan sadece kafasindaki sablonlarla Ergenekon’u, Balyoz’u dogru degerlendiremediler. Herkesin kafasini karistirdilar. Teorisizliktir aslinda bu sorunun nedeni. Ergenekon-Balyoz’un çetelerle filan ilgisi yok, amaç devleti bütünüyle ele geçirmek ve Yeni Dünya Düzeni’ne uygun yeniden yapilandirmaktir. Hukuki degil siyasidir. Bir de “yesil gladio” meselesi var. Siz de bu adlandirmayi kullaniyorsunuz ama geçmisle bir bagi oldugunu da söylüyorsunuz. Simdilerde ise Kürt siyasetçilerin “Yesil Gladio”, “Yesil Ergenekon” iddialari var. Fakat daha çok “bugünün derin devleti” olarak adlandiriyorlar ve AKP ile iliskilendiriyorlar. Dün “ülkücü” idi kullanilanlar bugün “Müslümanlar”. Her oyuna, her stratejiye uygun piyon bulunuyor ve kullaniliyor. “Yesil Gladio”yu böyle tanimliyorum. 2000’li yillarda gerçeklesen Rahip Santorini, Hrant Dink cinayetleri, Zirve Yayinevi katliami Yesil Gladio isi midir peki? Rahip Santorini, Hrant Dink, Zirve Yayinevi cinayetleri konusunda yanittan çok sorularim var. Ergenekon-Balyoz operasyonlarina bati destegi almak için (ve tabii suçu bu çevrelere atarak) Gladio’nun yaptigi cinayetler midir? Dava dosyalarini okuyan bir gazeteci olarak sunu söyleyebilirim, bu cinayetlerin Ergenekon-Balyoz ile bir iliskisini kuramadim. Ama nedense polisin ve iddia makaminin cinayetleri bu davalara baglamak için büyük bir gayret içinde olmasini anlamli buluyorum. Ayrica polisin büyük ihmalini yazan Nedim Sener gibi gazetecilere, Hanefi Avci gibi emniyet müdürüne de zalimlik yapilmasi kafamdaki kuskularin gitmesine neden oluyor. Bu dosyalar yillar sonra yeniden açilacaktir. Bunlar suikast degil provokasyon eylemleridir. Yani amaç kisiyi ortadan kaldirmak degildir. AKP döneminde Gladio olarak adlandirabilecegimiz bir yapi sürdürülüyor mu? Gladio faaliyettedir. Dün her tasin altinda komünist ariyorlardi, bugün Ergenekoncu ya da ulusalci ariyorlar. Gladio bugün neoliberalizmin bekçiligini yapmaktadir. Karsi çikanlara “terörist damgasi” vurulmaktadir. ABD-Ingiltere merkezli terör yasalarinin çikmasinin sebebi budur, en son terörle ilgili malvarliklarina el koyan yasayi çikardilar. Gladio bugün ideolojik hegemonyasini “Yeni Sag” (Çagdas Muhafazakarlik!) adinda sürdürmektedir. AKP-Cemaat piyondur, tüketim tarihleri geçince kapi önüne konulacaklar. “Eski Devlet”le hesaplasan AKP-Cemaat degildir, Gladio’dur; ABD”dir yani. Soguk Savas dönemine göre yapilandirilan devlet (ve kuskusuz TSK) Yeni Dünya Düzeni’ne uyumda sorun yasadilar ve bu sorunu Ergenekon, Balyoz operasyonlariyla gidermek istiyorlar. “Yeni Gladio” kim tarafindan yönetiliyor sizce? Cemaat ve CIA bu isin bir yerinde duruyor mu? Fethullah Gülen Erzurum’da Komünizmle Mücadele Dernegi kurucusuydu. Bugün Pensilvanya’da yasiyor. 40 yillik bir tarihi süreç aslinda sorunun yaniti degil mi? Gladio; Hiristiyanlar için Opus Dei neyse Müslümanlar için de Cemaat’in o olmasini istiyor. Cemaat’in bu yönü ortaya çikmistir; okullarinin amaci ortaya çikmistir, arkasindaki güç ortaya çikmistir. “AKP ve Cemaat piyondur” dediniz. Geçtigimiz gün Antalya’da da söylemistiniz. ABD “mutlak olarak” hakim ve digerleri denileni yapan basiretsiz kisiler midir? Cemaat ve AKP’nin rolünü küçümsemiyor musunuz bu sözlerle? Antalya’daki konusmamda bizim 11 Eylül’ümüzü, 1973’de sosyalist Allende’nin yikilmasiyla neoliberalizmin Sili’yi bir laboratuvar haline getirdigini, basarili olunca Ingiltere, ABD, Türkiye, Pakistan Sahra alti Afrikasi ve Latin Amarika’ya falan ihraç edildigini anlattim. Ve dedim ki, bu büyük oyunun, iktisadi sistemin bir amaci da, (basari için buna mecbur); toplumsal mücadeleyi küçük küçük parçalara ayirmaktir; çevre hareketi, kadin hareketi, hayvan haklari, etnisite vesaire, hepimizin bir araya gelmesi gerekiyor. Ülkümüz tam bagimsiz Türkiye olmalidir.
Derin devlet söylesileri-2: Akin Birdal ile konustuk
Istanbul’daki evinde bulustugumuz Akin Birdal’la sohbetimiz bir hayli uzun sürdü. 28 Subat ve derin devlet iliskilerini, kendisine yapilan silahli saldiriyi, kontrgerillanin toplum üzerindeki etkilerini ve bu yapilanmaya karsi yürütülen mücadeleyi konustuk. soL gazetesinden Onur Emre Yagan’in Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerine iliskin çalismalar yapan isimlerle yaptigi söylesi dizisinin ikinci konugu Akin Birdal oldu. Yagan’in soL gazetesinde yayinlanan söylesi dizisinin ikinci bölümünü sizlerle paylasiyoruz: Istanbul’daki evinde bulustugumuz Akin Birdal’la sohbetimiz bir hayli uzun sürdü. 28 Subat ve derin devlet iliskilerini, kendisine yapilan silahli saldiriyi, kontrgerillanin toplum üzerindeki etkilerini ve bu yapilanmaya karsi yürütülen mücadeleyi konustuk. Siz 1986-99 yillari arasinda Türkiye’de kontrgerillanin asiri faal oldugu bir zamanda, IHD’nin genel sekreterligi ve genel baskanligi görevlerinde bulundunuz. Türkiye’nin karanlik tarihinin bir döneminin magdurlari ile muhatap oldunuz. Toplum nasil etkilendi bu süreçten? Kuskusuz, diyalektik olarak her olumsuzlugun bir olumlu sonucu oluyor. Toplum bu devletin suçüstü faaliyetini, sabikali halini gördü. Ve bu sorgulanmaya baslandi. Örnegin 1935-38 Dersim katliami, sonra 1 Mayis, Maras, Çorum, Sivas, cezaevi katliamlari bugüne gelelim Roboski...Bunlar toplum tarafindan unutulmadi. Kürtlerin halen sürmekte olan devlete güvensizliginde, o dönemin etkisi oldu mu? Kesinlikle, örnegin bugünkü sürece iliskin de bence en önemli sorun bu. Bakin o kadar çok örnek var ki güven duyulmamasina neden olusturan. Bugün bölgede arkadaslarla da konusuyoruz ve herkes çözümden yana ama güven sorunu var. Insanlar diyor ki “devlet bir adim atsin görelim”. Peki, 90’larin Türkiyesi ile simdiki Türkiye’yi karsilastirdiginizda fark görüyor musunuz? Kuskusuz bazi farklar var. Ama bu farklari getiren iktidar degil, halklarin mücadelesi. Öte yandan degismeyen birçok sey var. Anadilde savunma meselesinde, biz bundan dört yil önce KCK durusmalarina gittigimizde mahkemeler Kürtçe savunmayi “bilinmeyen dil” diye kaydetmisti, o süreç bugüne kadar devam etti. Halen onlarca gazeteci arkadasimiz, binlerce siyasetçi içerde. Bugün halen savunma saldiriya ugruyor. ÇHD’nin genel baskanini, yöneticilerini tutukluyorlar. Iskence azalmis olsa da hak ihlalleri devam ediyor. Nedir bu gizli taniklar mesela; bir soruya karsi 60 tane gizli tanik çikiyor. "Örgüt açiga çikarilmadi" Gladio’nun açiga çiktigi döneme geçelim. Susurluk ve 28 Subat nereye oturuyor bu tabloda? Devletin içinde kanatlar var. Örnegin bugün Silivri’de olan kanat yenildi. diger kanat üstünlük sagladi. Yesil denilen kisi Susurluk’ta da var, 28 Subat’ta da var. Örnegin bizim dava dosyalari incelendigi zaman Semih Tufan Gülaltay’in Cengiz Ersever’le, Yesil’le nasil bulusturuldugu, nerelerde bir araya geldikleri ve bu saldiri planlarini nasil yaptiklarinin belgeleri var. Ben 28 Subat’in yildönümü olmasi vesilesiyle, sizin araciliginizla söyle bir talepte bulunuyorum; 28 Subat dosyasi özellikle bize yönelik saldiri ve Andiç sorusturmasi yeniden açilmalidir. Örgüt açiga çikarilmadi. Sanki birileri gelmisler, kizmislar, vurmuslar gibi sorusturuldu. Mesru bir talep tabii ama hükümet bu davayi da bahane edip gazetecileri falan tutuklamaya baslamasin? Ugradigim haksizlik ve saldiridan ötürü, bunun failleri, ki bana saldiran o yapi bütün Türkiye’nin demokratik kazanimlarina saldiran bir yapidir, açiga çikarilmak isteniyorsa bu dosyanin yeniden sorusturulmasi gerekir. Bu yapinin açiga çikmadigini, AKP döneminde Gladio tipi derin bir yapinin varligini sürdürdügünü mü düsünüyorsunuz? Kuskusuz düsünüyorum. Örnegin 28 Subat, sadece asker boyutuyla sorgulaniyor. Bunun siyasi boyutu var. Basta o günkü cumhurbaskani ve elinde bin kisilik liste oldugunu söyleyenler, Tansu Çiller’den Mehmet Agar’a kadar. Sermaye, isadamlari, medya boyutu; Ertugrul Özkök’ten Zafer Mutlu’ya, “Andiç”tan sonra “alçaklari taniyalim” diyen basyazar ve simdi dokunulmazlik korumasi altina alinan gazeteci. Bunlarla yüzlesilmeden, hesaplasilmadan bu örgüt açiga çikarilamaz. Devleti yönetenler sunu söylüyor, örnegin baris süreci ile ilgili “bu süreç sonuçlandirilmali, silahlar birakilmali aksi takdirde çok kötü olacak”, Bülent Arinç da söyledi bunlari. Demek ki kötüye evirebilecek odaklarin hâlâ oldugunu biliyorlar. Iyi ama onlardan bagimsiz odak mi kaldi ki Türkiye’de, her yeri dinliyorlar, herkes içerde? “Darbe tehdidi”ni kullaniyor olamazlar mi? Bilmiyorum. Bugün yine öyle söylüyorlar, silahlar birakilmali, sinir disina gidilmeli yoksa her sey çok kötü olacak diyorlar. "Ergenekon operasyonu herkese karsi yapiliyor" Bilgisayarlara virüsle dosya yerlestiren bir organizasyon var mesela, Yeni Gladio olarak da adlandiriliyor. Bence haberlesme özgürlügü, kisi güvenligi ve özgürlügüne saldiran her sey suçtur, hangi saikle yapiliyorsa yapilsin. Bunu da yapan bir örgüttür, nasil adlandirirsaniz adlandirin. Çok tartisilan Ergenekon operasyonu, söylendigi gibi bir çeteye karsi mi yapiliyor sizce? Bence herkese karsi yapiliyor. Bütün muhalif güçlere karsi ve böyle bir süreçte de pazarlik gücü olarak kullaniliyor. Örnegin KCK’lileri, gazetecileri içeri attilar, simdi onlari rehine gibi tutuyorlar. "MIT muhatapliktan çikarilmali" Imrali görüsmelerine gelelim. MIT öne çikan muhatap ve bu yapi tarihimizdeki karanlik sayfalarin bas aktörlerinden... Abii MIT’e böyle bir rol biçilmis ama nihai olarak MIT bu isin çözücü aktörü görüntüsünden çikarilmalidir. Muhatabi devlettir ve AKP’dir. Öte yanda Kandil, BDP ve Abdullah Öcalan var. Bunu istihbarat örgütlerinin isi olmaktan çikarmak gerekiyor. Çünkü bütün istihbarat örgütlerinin siciline dair güven sorunu vardir. Bu dava çok büyük bir dava, halklarimizin davasi, o nedenle istihbarat elemanlarina birakilmayacak kadar ciddi bir davadir. Bu nedenle bu süreç çok açik yürütülmeli, kuskuya yer birakilmamali ve iki taraftan açiklanmali; BDP’nin eli güçlü ve yetkili kilinmali. "Bana saldiranlar Hrant’in katillerine örnek gösterildi" Size yönelik silahli saldiriyla ilgili Çevik Bir’i suçlamistiniz, öte yandan Semih Tufan Gülaltay’in Yesil’in ekibinden oldugu söylendi. Karanlikta kalan bir sey var mi bu konuda? Ben “Bati Çalisma Grubu”nu isaret etmistim. Karanlikta kalan seyler var kuskusuz. Örnegin, o saldirida 13 kisi yakalandi. Faili meçhule gidecektik biz ama uluslararasi kamuoyu ve Türkiye demokratik kamuoyunun sahiplenmesiyle failler açiga çikti. Ama ne oldu, sadece siradan bir suikast olarak algilandi ve dava o sekilde seyretti. Oysa 9 ila 17 yil hüküm giyenler arasinda Özel Harp Dairesi’nden, MIT’ten, silahli kuvvetlerden bir de Ülkü Ocaklari’ndan çek-senet mafyasindan birkaç tetikçi vardi. Kendilerini Türk Intikam Tugayi diye adlandiran bir örgüt. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde avukatlarimiza saldiriliyordu. Ben oraya tekerlekli sandalye ile gidiyordum, saniklar savunmaya ve taniklara saldiriyorlardi, bu önlenemiyordu ve suç kaydi yapilmiyordu. Böyle bir cesaretlendirici tavir vardi. Ve nitekim hepsi 2,5 yil sonra çiktilar. Sunu da ekleyeyim, Hrant Dink davasinda katillere bize saldiranlari örnek gösterdiler. Iste bakin 2-3 yil sonra çiktilar, sizi de çikaracagiz dediler. Size saldiri yapanlar cezaevinden çiktiktan sonra sizinle hiç temas kurmaya çalistilar mi? Hayir, çiktilar ve sonra Ergenekon davasi baslamadan yaklasik 3-4 ay önce S.Tufan Gülaltay 14 arkadasiyla birlikte çek-senet davasi nedeniyle gözaltina alindi ve tutuklandilar. Bir rivayete göre (ne kadar dogru bilmiyorum ama) basbakana bir suikast hazirliginda olduklari söylendi. Sonra Ergenekon davasi basladi. "IHD kontrgerillaya karsi bir siginakti" Insan haklarina dönük ihlaller azaldi mi bugün, farkli bir tablo var mi? Yok, hayir. Eger devletin gözetimi altinda bir kisi bile yasam hakkini yitiriyorsa, bu devletin insanlara karsi isledigi bir suçtur. Sayisal olarak toplumsal muhalefet, sinif mücadelesi, isyan daha fazla olursa ona orantili olarak saldiri, iskence de daha fazla olur. Ama tabii bu mücadeleyle geriletilebilir. Bakin simdi “Arap Bahari” diye emperyalist güçler Ortadogu’nun mazlum halklarina kan aglatiyorlar. IHD’nin rolü 90’li yillara göre azaldi mi? Önceden daha fazla etkindi... Bence geçmiste çok etkin olmasinin birinci nedeni, 1980 fasist darbesinin yikintilari üzerine kurulmus olmasi. 1986 yilinda 98 bilim insani, yazar, siyasetçi, emekçiler, tutuklu yakinlari yani herkes, bu yikintidan nasil çikariz arayisi içindeydi. Aydinlarla anne babalarin bu arayisi kesisti. O zaman devletin, kontrgerillanin saldirilarina karsi, insanlarin basvuracagi tek yapiydi IHD, siginakti. Çünkü sosyalist partiler kapatilmis; emek örgütleri kapatilmis; yöneticileri içerde; gazeteler, dergiler faaliyet gösteremiyordu. Ikincisi, 1990 sonrasi cografyamizdaki öncelikleri de belirledik. Ezilenlerden, dislananlardan yanaydik. Bu da tabii karsimiza hemen Kürt halkini çikariyordu. Neden Akin Birdal? Türkiye’de kontrgerilla saldirilarinin arttigi 1990’larin ilk yarisinda ve sonrasinda, kurulusunda yer aldigi Insan Haklari Dernegi’nin genel baskanligini yapti. Çalisma yürüttügü dönem, Türkiye’nin birçok ilinde yasanan faili meçhullerin, yargisiz infazlarin, iskencelerin sorumlularinin takipçisi oldu. 28 Subat döneminde PKK’li Semdin Sakik’a ait oldugu söylenen ifadelere dayanan meshur “Andiç”in, hedef aldigi kisilerden birisiydi. Susurluk kazasindan bir buçuk yil sonra, 12 Mayis 1998’de IHD Genel Merkezi’nde kontrgerillanin silahli saldirisina ugradi ve bu saldiridan yarali olarak kurtuldu. 2007 seçimlerinden sonra milletvekili olarak Parlamento’da da görev yapan Birdal, Türkiye’de kontrgerilla tipi yapilanmalarin toplumda yarattigi tahribati ve nasil çalistiklarini en iyi bilen isimlerden biri.Derin devlet söylesileri-3: Merdan Yanardag ile konustuk
Türkiye’nin dönüsümü, AKP ve Fethullah Gülen hareketi üzerine çok sayida incelemenin sahibi olan Merdan Yanardag, ülkemizde Gladio’nun Cemaat ve AKP tarafindan yeni rejimin kurulusunda etkin bir biçimde kullanildigini düsünüyor. soL gazetesinden Onur Emre Yagan’in Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerine iliskin çalismalar yapan isimlerle yaptigi söylesi dizisinin üçüncü konugu Merdan Yanardag oldu. Yagan’in soL gazetesinde yayinlanan söylesi dizisinin üçüncü bölümünü sizlerle paylasiyoruz: Türkiye’nin dönüsümü, AKP ve Fethullah Gülen hareketi üzerine çok sayida incelemenin sahibi olan Merdan Yanardag, ülkemizde Gladio’nun Cemaat ve AKP tarafindan yeni rejimin kurulusunda etkin bir biçimde kullanildigini düsünüyor. Yanardag, 28 Subat hakkinda genel kabul gören degerlendirmelerin aksine, özgün bir görüse sahip.28 Subat ile baslamak istiyorum. Susurluk’un devami oldugu ve Gladio sorusturmalarina dahil edilmesi gerektigi söyleniyor. Derin devlet isi miydi o muhtira? 28 Subat, Türkiye’de soguk savasin bitirilmesidir bana göre. Medyada çok fazla irticaya karsi mücadele diye algilandi. Bu tamamen yanlis bir degerlendirme. Bana göre temel farklilik su; 28 Subat “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”nin degistirilmesidir. Darbe falan degildir. Darbe görmesek, darbe diye bizi buna inandiracaklar. O dönem Türkiye’nin 50 yillik yönetim senaryosunu degistirdiler. Çünkü Sovyetler Birligi dagildi, Dogu Blogu dagildi ama bir önceki dönemin statükosuna uygun örgütlenmeler devam ediyordu. O dönemde Islamcilarla kontrgerilla komünizme karsi mücadelede ittifak halindeydi. Hatirlarsaniz, 1990’da Italya’da Gladio ortaya çikti ve tasfiye edildi, Ayni dönem Türkiye’de de bu tip tartismalar yasandi. Fakat Türkiye’de böyle bir tasfiye yasanmadi çünkü Türkiye’de kontrgerillayi Kürt hareketine karsi kullanmaya devam ettiler. Faili meçhul cinayetlerde, katliamlarda kullandilar. Ve 28 Subatçilar kontrgerillayi bitirmeye mi karar verdi? 1997’ye kadar gelindiginde artik is çigirindan çikmisti. 21. yüzyilda devleti tasiyacak, bölgesel bir güç olacak Türkiye’nin yeni kadro birikimini buradan olusturmak mümkün degildi. Bunu gördüler. Diger taraftan Islamcilarla kurulan yasak iliski, devleti ele geçirmeye baslamisti. 1990 ile 1997 arasindaki dönemde Varsova Pakti yok, Sovyetler yok, Yugoslavya parçalanmis, sonuçta komünizm diye bir hareket yok, Türkiye’de sol hareket geriye düsmüs, liberal fikirler yayiliyor. Kürt hareketi var etkili ama o da kendisini sosyalist çizgiden uzaklastirmaya baslamis, PKK bayragindan orak çekici çikarmis, kendisini daha ulusalci bir çizgide konumlandirmaya baslamis. Böyle bir dönemde siz, kontrgerillayi ya yenileyeceksiniz ya da tasfiye edeceksiniz. Zaten bunu yaptilar. Türkiye’de soguk savasin bitirilmesi gerekiyordu. 28 Subat’in anlami budur. Kontrgerillayi bitirmek için ne yaptilar? Simdi dikkat edin, 28 Subat’ta polisin elinden agir silahlar alindi. Niye? Bunun irticayla mücadele ile ne alakasi var. Polis içindeki kontrgerilla yapilanmasi tasfiye edildi çünkü. “Özel Harekat” dagitildi. Ibrahim Sahin’in, görevden alindigi ve tutuklandigi dönem, 28 Subat dönemidir. Tam 3600 özel harekatçi karakollara dagitildi. Bunlarin tamami, faili meçhul cinayetleri gerçeklestiren polislerdir. 28 Subat’tan sonra Güneydogu’da faili meçhul cinayet kalmadi. Silopi’de kaybedilen HADEP yöneticileri var mesela... Çok azdir, münferit bazi olaylar var. Benim demek istedigim sistematik olarak yapilmadi sonrasinda. Faili meçhul cinayetler, esas olarak 1991 ile 1997 arasinda yapildi. ‘AKP durmak, Cemaat pedal çevirmek istiyor’ Basbakan uzun tutukluluklardan sikayet ediyor ama halen general tutuklamalari sürüyor. Basbakan’a ragmen isleyen bir mekanizma mi var? AKP çubugu daha fazla büktügü durumda, sert bir kirilmayla karsilasabilecegini düsünüyor. Tayyip Erdogan 27 Mayis gibi bir darbeden korkuyor. Bunu da söyledi zaten “27 Mayis gibi darbe özlemi içinde olanlar var” dedi. Cemaat ise bir geri dönüs esiginin asilmadigini dolayisiyla, eski rejime dönüs halinde bütün kazanimlarini yitireceginden korkuyor. O nedenle pedali sürekli çevirme taraftari, sonuna kadar gidilsin, bütün cumhuriyet kurumlari ele geçirilsin diyor. AKP, makul bir yerde durmak niyetinde. Yeni anayasa, baskanlik rejimi için askerlerle, Kürtlerle bir uzlasma arayisi içinde. Erdogan’in bu çabasi yeni degil. Daha önce de her uzlasma çabasinda, Cemaat’le kavga etti. Basbakan’in dinlenmesi de bu kapismanin bir parçasidir bence. Hiç geregi yokken, general tutuklanmasin derken, general tutukluyorlar. Bu önemli bir isarettir. ‘Semdinli Yeni Gladio’nun ilk eylemlerinden’ Askerler Gladio’yu tasfiye etmek istedi diyorsunuz. Ama arada bir Semdinli var. “Tanirim iyi çocuktur” denilen askerler çikmisti arkasindan. Semdinli’de olan asker degil, Emniyet operasyonudur bence. Ben o astsubaylari tanimiyorum ama bir kontrgerilla operasyonunun bu kadar basit olmasi mantikli degil. Düsünebiliyor musunuz, kitapevini bombalayip, Renault araci da kapiya çekip bekliyorsunuz. Umut Kitapevi bombalandigi zaman, Semdinli’de Ankara’dan istihbarat daireden gelmis üç tane üç yildizli emniyet müdürü vardi. Semdinli, Susurluk ile Ergenekon arasindaki baglayici halka olarak kullanildi. Yeni Gladio’nun ilk eylemlerinden biriydi. Hrant Dink, Rahip Santorini, Zirve Kitapevi katliami da, Semdinli gibi, Yeni Gladio isi mi? Kesinlikle öyle, niye polisler sorusturulmadi? Erhan Tuncel kimin muhbiri; Ramazan Akyürek’in. Resmen Fethullahçi diye kayda geçmis biri. Digerini söyledik, eski kontrgerillaci Resat Altay. Ergenekon sorusturmalari için uygun siyasi, psikolojik bir atmosfer olusturmak için böyle sansasyonel bir eyleme ihtiyaçlari vardi. Bu da emniyet içindeki çetenin, Yeni Gladio’nun isi. Sinop ve Samsun’da BDP’li vekillere yapilan saldirilardan sonra da söylendi; saldirilarin arkasinda Gladio var diye... Ben burada da Yeni Gladio’nun oldugunu düsünüyorum. Kullandiklari Türkçü Milliyetçi Cephe ismi, örnegin daha önce de kullanilanlara benziyor. Daha önceki yöntemlerin aynisini, AKP simdi kendisi için kullaniyor. ‘Bogaziçi’nden gelip çetenin gülü oldu’ Peki, Susurluk bu tabloda nereye oturuyor, bir hesaplasma boyutu var mi? Susurluk, bir önceki kontrgerilla yapisinin tasfiyesinin araciydi. Bir kaza olup olmadigi spekülatif bir tartismadir ama öyle bir kaza olmasaydi bile yapilirdi. Orada adi geçen herkes, bir biçimde dahil edildi buna, Mehmet Agar da dahil. Tansu Çiller hariç… Daha alt kadrolar, Çiller uzlastigi için kurtardi. Çiller aslinda basit bir figür. Bogaziçi Üniversitesi’nden gelip, çetenin gülü olmus. Onu kullandilar, vitrindeydi ve tek basina bir güç degildi. 28 Subat’tan sonra Gladio ortadan kalkti mi peki? Hayir, tam olarak dagitilamadi. AKP iktidariyla birlikte de zaten tam olarak dagitilamamis Gladio, yeniden yapilandirildi. Merkezi, askerden polise kaydirilarak, yeniden yapilandirildi. Gladio’yu tasfiye etmek isteyenler, simdi Silivri’de yatiyorlar. Bu kisiler hem 28 Subat sorusturmasiyla hem Ergenekon sorusturmasiyla tutuklandilar. Ordudaki sagci Kemalistler bunlar. Orduda solcu Kemalistler kalmamisti. Simdi zaten devlette Kemalist kalmadi. Veli Küçük de Gladio’yu tasfiye etmek isteyenler arasinda mi örnegin, o da Silivri’de yatiyor? Hayir degil. Sunu görmek lazim. Veli Küçük ve Ibrahim Sahin gibi kisileri bu davaya inandiricilik kazandirmak için dahil ettiler. Veli Küçük çevresinde bir çete bir yapi vardi. Devlet adina cinayet isleyen irkçi, fasizan bir çeteydi. Iste bu çeteye karsi sorusturmayi genel bir sorusturma haline getirdiler. Dolayisiyla ortada su anda, eger adina Gladio demek gerekiyorsa; AKP ve Cemaat tarafindan yeniden yapilandirilmis bir Gladio var. Ve öncekiyle bir bagi oldugunu düsünmüyorum. Simdi, eski Gladio, yeni Gladio diyoruz ama; toplum eskisini somutlayabiliyordu. Suikast yapan, haraç alan, insan öldüren, adi sani olan bir çeteydi. Simdiki yapi belirsiz galiba bu açidan... Eski Gladio, devletten bagimsiz bir sey degildi. Onlarin sivil kadrolari daha çok siyasi olanlarin içindeydi. MHP’liler isin içindeydi. Bakin Ergenekon’a, içinde MHP’liler yok. Bir tek Engin Alan var. Ama o da asker oldugu için tutuklandi sonradan vekil oldu. Peki, bu sorusturmayi hazirlayan ekibin içinde kim var? Örnegin Resat Altay, kim bu? 16 Mart Katliami’nin bir numarali sorumlusu olarak gösterilen kisi. Peki, Hrant Dink öldürüldügü zaman neredeydi; Trabzon’da Emniyet Müdürü’ydü. Su anda nerde; Emniyet içindeki Fethullahçi yapilanmanin pilot kabininde. Bunlar tesadüf degil. Merdan Yanardag Uzun yillardir gazetecilik yapan Merdan Yanardag, su anda Yurt gazetesinde genel yayin yönetmeni olarak görev yapiyor. Cemaat-AKP ve ABD iliskileri ile bu yapilarin amaçlari üzerine ciddi incelemeler yapan kisilerden birisi olan Yanardag, darbe olarak nitelendirdigi Ergenekon operasyonunun arka planindaki gerçekleri, Fethullah Gülen hareketini ve birinci cumhuriyetin tasfiyesini ele aldigi, “Kusatilan Türkiye- Gülen Hareketinin Perde Arkasi” ve “1. Cumhuriyetin Sonbahari” isimli kitaplari yazdi. Yanardag ayrica, yine dosya konumuzla ilgili olan; AKP’nin misyonunu ve emperyalizm ile “derin” iliskilerini inceledigi “Bir ABD Projesi Olarak AKP/Operasyon Partisi” isimli kitabin da yazari.Derin devlet söylesileri-4: Belma Akçura ile konustuk
Doksanli yillarda derin devletin Kürtleri yaka paça içeri attigini söyleyen Belma Akçura, bu yapinin yeniden Kürtleri hedef aldigini düsünüyor. Akçura; Susurluk, Semdinli ve Ergenekon arasinda bir iliski oldugunu ancak yasanan hukusuzluklarin bu davalara olan inanci azalttigini da belirtiyor. soL gazetesinden Onur Emre Yagan’in Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerine iliskin çalismalar yapan isimlerle yaptigi söylesi dizisinin dördüncü konugu Belma Akçura oldu. Yagan’in soL gazetesinde yayinlanan söylesi dizisinin dördüncü bölümünü sizlerle paylasiyoruz: Doksanli yillarda derin devletin Kürtleri yaka paça içeri attigini söyleyen Belma Akçura, bu yapinin yeniden Kürtleri hedef aldigini düsünüyor. Akçura; Susurluk, Semdinli ve Ergenekon arasinda bir iliski oldugunu ancak yasanan hukusuzluklarin bu davalara olan inanci azalttigini da belirtiyor.Özellikle Susurluk kazasi sonrasinda Türkiye’de çok tartisilmis olan “derin devlet”, “kontrgerilla” ya da “Gladio”yu siz nasil tanimliyorsunuz? Türkiye, yargisiz infazlar, faili meçhul cinayetler, darbeler, çesitli siyasi entrikalarla dolu bir geçmise sahip. Dolayisiyla bütün bu sorunlar çözümsüz kaldikça, “derin devlet” bir muhabbet biçimi olarak “varlik” göstermeye devam edecek bir olgu. Devletin ideolojik durusuna göre sekil alan, tehdit algilamalari degistikçe aktörleri ve magdurlari degisen bir yapi. Osmanli’dan parçalanan topraklar üzerine insa edildik. Türkiye, Türklerden kurulmus bir ülke degil. Çok milletli bir ulus… Yani Türkiye’de bir millet vardi da kendi devletini yaratmadi. Önce devlet kuruldu. O devlet kendi topraklari üzerinde yasayan birçok dilden, dinden, irktan insandan tek bir millet yaratmaya çalisti. Dolayisiyla adina ne derseniz deyin; derin devlet, güç odaklarinin yarattigi “devleti yikacaklar” “rejimi degistirecekler” ve “ülkeyi bölecekler” paranoyasiyla yaratilan tehdit algilamalariyla hep beslendi. Siyasi iktidarlarin “yok” sayarak, unutturarak ya da üzerini örterek güçlendirdigi bir yapi var ortada. Susurluk döneminde konuyla ilgili arastirmalar yaptiniz; derin devletle bir hesaplasma var miydi? O dönemi bu açidan milat kabul edebilir miyiz? Susurluk kazasi sonrasi “derin devlet” ilk kez yargiyla tanisti, Meclis’te sorgulandi ama o kadar. Bu ülkenin henüz kendi tarihiyle, karanlikta biraktigi tarihle yüzlesecek cesareti yoktu, bu nedenle sadece desifre oldular; birbirlerine aba altindan sopa gösterdiler “bak konusursam” diyerek birbirlerini tehdit ettiler. Basin üzerinden birbirlerine mesaj gönderdiler, askerlik anilarini anlatir gibi “derin devlet iliskilerini” anlatmaya kalktilar. “Devlet için yaptik” diyerek, hepimizle yüz göz oldular. Basinin eline kazayi yapan ve bu iliskilerin güya açiga çikmasinda rol oynayan kamyoncuyu verdiler. Yargiyi da yillarca, birkaç özel harekatçi, polis, mafya, isadamiyla oyaladilar… Dolayisiyla bittigini söylemek saflik olur… Bitmediyse ne oldu? Sürdürüldü mü sonra birileri tarafindan? Su an faaliyette mi bu yapi mesela? Örnegin önümüzde Kürt sorunu var. Basbakan “artik silahlari birakin, silahlar degil fikirler konussun, siyaset konussun” diyor. Ama bakiyorsunuz, BDP’li milletvekilleri gittikleri Karadeniz illerinde abluka altina aliniyorlar… Niye? Baristan söz ederken sokaktaki adamin bu kadar militer olmasinin nedeni nedir? Sehitler mi? Bu ülkede askerdeki ogullarinin cenazesini almaya giden aileler “bu devlete bir degil üç oglum da feda olsun” diyen aileler, simdi niye “baris zamani” diyen devleti dinlemiyor? Niye sokaga çikip BDP’lilerin ne söyleyecegini dinlemiyor? Bunlari kim provoke ediyor? Bu sorulara yanit veremiyorsak derin devlet bir kez daha devreye girmis demektir. Derin devlet için yeni bir tehdit algisi mi olusturuldu? Kürt sorunu için bir kez daha devrede. Barisi kimin istemedigi, finansmani, aktörleri degisebilir ama tehdit algilamalari hep ayni. 1990’li yillarda Kürtleri yaka paça cezaevine atan derin devlet, yine Kürt milletvekillerine parmagini uzatmis isaret ediyor; Bunlar ülkeyi bölecekler denilerek… Derin devlet el degistirse bile ayni. Ayni tas, ayni hamam… "Yargi davalara olan inanci yok etti" Toplumun çogunlugu “yeni derin devlet”in Ergenekon olduguna inandirildi,siz de böyle mi düsünüyorsunuz? Ergenekon ve Balyoz, benim için önemli davalardi. Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kadar karanlikta kalmis derin devlet iliskileri ve eylemleri varsa bu iddianamede bunlari görmek mümkündü. Bu davalara Türkiye’nin derin devlet zihniyetinin yargilandigi davalar olarak bakmak gerektigine inandim hep. Ama bunu söylemis olmak bu davalardaki çeliskileri, iddianamelerle saniklarin örtüsmemesini, bazi saniklarin neye dayanarak hâlâ içeride tutuldugunu sorgulamanizi engellememeli. Yani hâlâ eskisi gibi mi düsünüyorsunuz? Yargilama sürecinde yasanan hukuksuzluklar, bu davalara olan inanci zaten yok etti. Ben hep suna inandim; hileyle, düzenbazlikla kazanilmis bir savastansa kaybetmeyi yeglerim. Yikmak istediginiz seyin yerine ne koyacaginizi bilmeniz lazim. Nasil koyacaginizi bilmeniz lazim. Bu davalar derin devleti yikmak, daha demokratik bir ülke olmak içindiyse eger, o zaman birakin bu davalardaki hukuksuzluklari, Hrant Dink cinayeti tek basina zaten bu yapinin hâlâ varligini sürdürdügünü gösteriyor. Bazi yazilariniz ve kitaplarinizdan hatirladigim kadariyla Susurluk- Semdinli-Ergenekon'un bir zincir oldugunu düsünüyorsunuz... Evet, öyle düsünüyorum. Tanidigim bir bürokrat, “derin devlet diye bir sey yok aslinda, derin devlet devletin zihniyetidir” demisti. Aynen öyle düsünüyorum. O zihniyet demokrasiyi, hukuk devleti olmayi istemedigi sürece derin devlet hep varligini sürdürecek. Susurluk olarak, Semdinli olarak, Ergenekon olarak karsimiza çikacak. Hukuk devleti olmayi beceremedigimiz sürece bu yapilanmalari hep konusacagiz. Düsünün 1996’da Susurluk, onu çözemeden 2005’de Semdinli, onu çözemeden, 2007’de Ergenekon ile tanistik… Susurluk’ta asker hiç konusulmadi. Ergenekon, Susurluk’un asker ayagi olarak basladi ama daha büyük bir yapiyi temsil ediyor; daha ideolojik. Susurluk’ta PKK’ya karsi olusturulan bir yapinin menfaat iliskileri ve çetelesmesi, Ergenekon da baskalasti. Ergenekon ülkeyi ve rejimi tehdit ettigi iddiasiyla siyasi iktidara karsi baslatilmis daha genis, daha ideolojik bir yapiya bürünüyor… KCK, Ergenekon, Balyoz, Odatv, Devrimci Karargah gibi davalardaki hukusuzluklar, sizce de muhaliflere dönük bir sindirme amaci tasimiyor mu? Çeteyle iliskisi olmadigi bilinen ve muhalif oldugu için içeri atildigi düsünülen kisiler var. Ergenekon ve Balyoz davalarinin iddianamesinde yer alan iddialarla, o iddialarla yargilanan bazi saniklar örtüsmüyor. Iktidar olmanin gücü bütün dünyada ürkütücüdür. Bunu amacindan saptiracak bir güç haline de dönüstürebilirsiniz. Bir MIT’çi, Ziverbey Köskü’nde aydinlari sorgularken sevmedikleri, hoslarina gitmeyen birçok insani aslinda hiç suçlari yokken nasil aldiklarini anlatmisti. Bunu gücün ve iktidarin verdigi bir zafiyet olarak anlatti. Ergenekon, Balyoz davalarinda da ayni seylerin oldugunu düsünüyorum. Dogru iddialarla baslayan davalardi ama torbanin içerisine alakasiz insanlari da sokmaya kalktilar. Bunlar kamuoyunda sorgulanan, soru isaretleriyle dolu sorusturmalara dönüstügü içindir ki, kamuoyu destegi bulamadi. KCK davasini ise iddianamedeki iddialara baktiginiz andan itibaren, siyasi bir “gözdagi davasi” olarak yorumlamak mümkün. Belma Akçura Istanbul Üniversitesi Iktisat Fakültesi’nde okudugu sirada gazetecilige baslayan Belma Akçura birçok dergi, gazete ve televizyon kanalinda çalisti. Susurluk kazasinin oldugu dönemde çok sayida çalisma yaparak binlerce sayfa belgeyi inceledi. Derin devlet, Kürtler, Istihbarat ve Emniyet örgütlerini konu alan, kitaplari yayimlandi. Susurluk ve sonrasinda yasanan olaylari ve devlet ile kontrgerilla arasindaki iliskileri ele aldigi “Derin Devlet Oldu Devlet” ile Hanefi Avci, Mehmet Eymür ve ismini açiklamadigi bir askerle yaptigi röportajlardan olusan “Teskilatin Adamlari”, konuyla ilgili öne çikan kitaplari oldu. Akçura ayrica, yine derin devlet yapilanmasiyla ilgili olan ve gazeteci Abdi Ipekçi suikastini inceledigi “Agca’nin Derin Iliskileri” isimli kitabin da yazari.
Derin devlet söylesileri - 5: Can Dündar ile konustuk..
Susurluk döneminin kontrgerilla ile hesaplasmak için bir firsat oldugunu fakat israf edildigini düsünen Can Dündar, AKP’nin “derin devleti tasfiye edecegiz” iddiasiyla yola çiktigini ama bu yapinin üzerine hiç gitmedigini söylüyor. soL gazetesinden Onur Emre Yagan’in Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerine iliskin çalismalar yapan isimlerle yaptigi söylesi dizisinin besinci konugu Can Dündar oldu. Yagan’in soL gazetesinde yayinlanan söylesi dizisinin besinci bölümünü sizlerle paylasiyoruz: Ergenekon isimli kitabiniz, Bahçelievler katliaminin anlatilmasiyla basliyor. Türkiye’de kontrgerilla faaliyetleri için bir baslangiç sayilabilir mi bu tarih? Aslinda Türkiye’nin NATO’ya girisiyle; 1950’lerde basladigini düsünüyorum. Çünkü Avrupa’da da örnekleri bulunan bir NATO organizasyonundan söz ediyoruz. Dolayisiyla, Türkiye’nin NATO üyeligiyle Gladio faaliyetinin de basladigini düsünüyorum. 6-7 Eylül’ü de katabilirsiniz, Kibris’i da katabilirsiniz kontrgerilla faaliyetlerine; Bahçelievler katliaminin ise, 1970’lerde Türkiye’de solun yükseldigi dönemlerde, kontrgerillanin sürece nasil müdahil oldugunun göstergesi oldugunu düsünüyorum. Türkiye’de gerçeklesen bütün darbelerin derin devlet isi oldugu gibi bir degerlendirme var. Örnegin, 27 Mayis için de 28 Subat için de ayni sey söyleniyor… Benim yasadiklarimdan ögrendigim, hiçbir seyi tek bir gerekçeye baglamamak. Bütün darbelerin her birinin özgün yanlari var. Hepsinde bence bir dis müdahaleden söz edilebilir. Ordunun yönetim istahi var. Zaten askerin yönetmesini isteyen siviller var. Zaman zaman kamuoyu destegi var. Ama bazi darbelerin önünü açmak için kontrgerillanin, hiç kuskusuz payi oldu. 28 Subat’i özel olarak degerlendirirseniz, “Susurluk’la iliskisi var” der misiniz? En genelden baktiginizda, bütün askeri müdahalelerde ordunun seçilmis olanlara bir güvensizligi oldugu görülür. Bu 27 Mayis, 12 Mart, 12 Eylül için de böyleydi. Cumhuriyete dönük tehditler olustugu algisiyla askerler müdahale ediyorlar. Bu durum, 28 Subat’da hepten görünür oldu. Susurluk, Türkiye’nin aydinlanmasi ve kontrgerillanin tasfiyesi yönünde önemli bir yol kazasiydi, çeteler açisindan. Ancak ne yazik ki israf edilmis bir gelismeydi. Önemli ipuçlari sundu bize ancak orada özellikle hükümetin tasfiyesini isteyen çevrelerin olayi kendi koltugunun altina aldigini düsünüyorum. O ugras öyle heba oldu ve bir yandan 28 Subat’a hizmet eder bir seye dönüstü, ne yazik ki. Susurluk döneminde birçok isim sorusturuldu. Ama mesela, sizin de Ergenekon isimli kitapta “Çiller Özel Bürosu” diye adlandirdiginiz çetenin önemli isimlerinden Çiller sorusturulmadi… Ben orada önemli pazarliklarin döndügünü düsünüyorum. Belli insanlar dokunulmazlik elde etti bu süreçte. Daha çok tetikçi seviyesinde insanlarla ugrasildi. Ben, Türkiye’nin Susurluk meselesini inatla karanlikta tutmasina hayret edenlerdenim. Bu hükümet de, “bütün kirli çamasirlari ortaya çikaracagiz, derin devleti tasfiye edecegiz” iddiasiyla yola çikmasina ragmen, hiç üzerine gitmedi. Tabii derin devlet dosya tutmayi seven, kendini korumayi bilen geliskin bir yapilanma. “Derin devlet yapilanmasinin tasfiyesi” denilen süreçten, derin devlet kendini gizleyerek ayakta çikmayi basardi diye düsünüyorum. Derin devlet sürüyor diyorsunuz… Nasil bir sey var karsimizda, geçmisten farki ne? Siz Ergenekon isimli kitabinizda 700 kisilik bir çeteden bahsediyorsunuz. Simdi de var mi böle bir sayi? Bunu söyle düsünmek lazim; dönem tehdidi neyse, ona göre organize olan bir yapilanmadan söz ediyoruz. Soguk Savas döneminde komünizme karsi bir örgütlenme demek lazim; Kibris’ta Rum çetecilere karsi Türk çetecilerin örgütlenmesinde görev aliyor; 6-7 Eylül’de kamuoyunu azinliklara karsi kiskirtma rolü aliyor; 70’lerde yükselen sol hareketi bastirmak görevi aliyor; 90’larda köylerin yakilmasinda, PKK’ya destek sagladigi düsünülen isadamlarinin öldürülmesinde görev aliyor. Peki, bugünün kosullarinda görevi ve tehdit algisi nedir? Iste onu çözmek lazim. Ben, dogrusu, bu yeni baris sürecinden endiseliyim. Çünkü tarihte gördügümüz, barisla çok barisik olmayan bir yapilanma. Dolayisiyla bu sürece nasil bir refleks verir. Bu süreci baltalar mi, bunlara bakmak lazim. Son dönem Güneydogu’da üstlendigi islevi düsünürsek, bu yapilanmanin orada söndürülemedigini, üzerine gidilemedigini görürüz.Celal Kazdagli ile birlikte 1997 yilinda kaleme aldigi “Ergenekon” isimli kitapta, Türkiye’de kontrgerillanin isledigi suçlari ve bu yapilanmanin basindaki devlet görevlilerini isim isim anlatti. Kitabinin içerigi ve ismi dolayisiyla Ergenekon davasinda tanik olarak dinlendi ve “Benim gördügüm Ergenekon, ne yazik ki bugünkü yargilama ile ilgisi olmayan bir yapiydi” seklinde ifadede bulundu. Can Dündar, Susurluk süreci ve sonrasindaki kontrgerilla faaliyetlerini yakindan izleyen gazetecilerden...‘Öcalan’in bahsettigi yapiya Gladio dememek lazim’ “Yesil Gladio” ya da “Yeni Gladio” olarak adlandiriliyor yeni yapi. Örnegin, Imrali tutanaklarinda da kullaniliyor bu adlandirma… Benim inceledigim arastirdigim yapilanma, bundan farkli bir sey. Yani Öcalan’in söyledigi Gladio yapilanmasi, bunlar yeni örgütlenmeler ve buna Gladio dememek gerektigini düsünüyorum. Evet, birtakim derin güçler var, Emniyet içinde, Istihbarat içinde yapilanmalar var. Ama ben bunun NATO içinde tohumlari atilan kontrgerilla yapilanmasinin bir uzantisi oldugu kanaatinde degilim. Bunlar konjonktürel bazi bilek güresleri ve Emniyet’e, yargiya, Istihbarat’a hakim olma savaslari. Bir tür cemaat içi hesaplasmalar. Tabii, derin devlet için de öyle denilebilir ama derin devletin refleksleri farkli ve orada asil bir türlü aydinlatilmayan faili meçhul cinayetten, topraga gömülmüs silahtan, görevlendirilmis birçok sivil insandan söz ediyoruz. Bunlar henüz aydinlatilmadigi için, simdiki yapiyi öncekiyle iliskilendirmek bana çok saglikli gelmiyor. Dolayisiyla siz, Sinop-Samsun saldirilarinda da Yeni Gladio yoktur diyorsunuz, dogru mu? Bilemiyorum, orada bir örgütlü olay oldugu belli ama Türkiye’yi biraz bilen herkes bunun bir parti bünyesinde de rahatlikla örgütlenebilecegini düsünür. Ama mesela Hrant Dink cinayetinde, devletin bütün kollariyla seferber oldugunu çok net görürüz. Emniyeti’yle, Jandarma’siyla, Istihbarat’i ve özellikle yargisiyla, bütün devletin örtbas çabasini görüyoruz. Bu olay en net sekliyle yeni yapilanmaya iliskin bir sey söylüyor. Bu mesela büyük organizasyon, bir partiyle örgütleyemeyeceginiz bir olay. Bölgeye gelen üç milletvekilinin üstüne 500 kisiyi salmak çok büyük bir sorun degil ama bir açik cinayeti, failler bu kadar ortadayken, bütün kanitlar, belgeler, taniklar ortadayken gizleyebilmek hakikaten çok ciddi bir örgütlenme gerektiriyor. Hrant Dink cinayetindeki bazi polislerin, örnegin Resat Altay ve Ramazan Akyürek’in de isin içinde olmasi ve Cemaat ile bilinen iliskileri Yesil Gladio tanimini da güçlendiriyor… Tabii, mutlaka dirsek temaslari vardir. Bir kismi daha önceki yapilanmalarin içinde de yer almis insanlar yeni iktidarla yeni postlar elde etmistir ama ben henüz asil ana yapinin tasfiye edilmedigini düsündügüm için, bunu onun uzantisi gibi görmek bana çok saglikli gelmiyor. Ergenekon davasi lunapark aynasina çevrildi’ Ergenekon, eski kontrgerillanin uzantisi mi peki? Ben Ergenekon diye zaten kontrgerilla dedigimle ayni seyden bahsediyorum. Ama bugünkü Ergenekon davasi, bir hayli çarpitilmis bir resimdir. Bir tür lunapark aynasina çevrildi o is. Ergenekon operasyonunun bir çete oldugu topluma anlatildi. Bugünden baktiginizda öyle miydi? Yoksa sonradan mi degisti? Bizim kitabimizda bahsettigimiz Ergenekon’un burada ancak kirintisini görürsünüz. Böyle bir yapiyi tasfiye etmeye niyetli olan bir iktidar, elbette 1970’lerin, faili meçhul cinayetlerin üzerine giderdi. O kadar geri gidemiyorsa, 1980 darbesini ciddi arastirirdi, hadi o kadar geri gidemiyorsa 90’larin yakilan köylerini, öldürülen isadamlarinin faillerini bulurdu. Bunlarin hiçbirinin olmadigi, sadece AKP’ye dönük darbe çabalarinin sorusturuldugu bir durusmayi biz nasil kontrgerilla sorusturmasi diye algilayabiliriz ki. Emniyet’in, MIT’in birçok davada açiga çikan hukuksuz uygulamalari var örnegin. Kontrgerilla yöntemlerine uygun uygulamalar bunlar. Bu isler kendi kendine olmuyorsa kim yönetiyor, kim karar veriyor bu islere? Bizim algiladigimiz anlamda devlet yapilanmasinin geleneksel refleksleri var. Bahsettiginiz örnekler de bu reflekslere uygun. Her nasil olursa olsun, kendisine göre bir tehdit algisi belirledigi zaman, hukuk falan gözetmeden bu tehdidi çözmeye dönük harekete geçiyor. Bunun için gizli bir yapilanmaya da gerek yok. MIT müstesari meselesinde çok net gördük. Mesela Kürt sorununda devletin bir kanadi isin barisla, PKK’yla görüserek degil kora kor silahli mücadeleyle çözülecegine inaniyor. Burada tek bir fail aramak bana çok mantikli gelmiyor. Geçmiste birbirinin dosyasini tutanlar, örgütlenmenin içinde yer almaya çalisanlar, dagda vurusanlardan tutun da, MGK’da görev alanlara kadar bir koca alt yapi örgütlenmesi diyelim. Bunu kazimaya kalktiginizda, bayagi bir çaba sarf etmeniz lazim. Ama ben bugünkü hükümette öyle bir çaba görmüyorum. Demek ki bir uzlasmaya variliyor. Sen bu kadar girip, üst raflara çikarsan bende de senin dosyalarin açilir gibi bir sey döndügünden kuskulaniyorum.Derin devlet söylesileri - 6: Fikri Saglar ile konustuk..
Susurluk kazasiyla devlet tarafindan yönetilen bir çetenin ortaya çiktigini ve bunun yargi tarafindan tescil edildigini söyleyen Fikri Saglar, Türkiye’nin kendisi için degil, baskalarinin çikarlari için yönetildigini savunuyor. soL gazetesinden Onur Emre Yagan’in Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerine iliskin çalismalar yapan isimlerle yaptigi söylesi dizisinin altinci konugu Fikri Saglar oldu. Yagan’in soL gazetesinde yayinlanan söylesi dizisinin altinci bölümünü paylasiyoruz: TBMM Susurluk Komisyonu’nda çalisma yapip derin devleti arastirdiniz. “Susurluk” devlete ragmen is yapan bir çete miydi? Susurluk devlete ragmen bir çete degildi. Aslinda, daha önceden de derin devlet olarak adlandirdigimiz yapinin, özellikle Kürt sorununun çözümü dogrultusunda faaliyette bulunan insanlara karsi mücadele etmek adina olusturduklari bir çete. Bu çete tamamen bir politika sonucunda devletin içerisindeki bazi insanlarin iradeleriyle olusturulmus, dolayisiyla “bu çeteyi kim kurdu, böyle bir çete yoktur” denemez. Bugün bile o çetenin üyelerinden birisi olarak Mehmet Agar halen aldigi cezayi çekmekte. Aslinda belki biraz geriye gitmek lazim. Türkiye’de demokrasi oyunu var. Halkin seçmis oldugu siyasi yönetimler ülkeyi yönetiyormus gibi görünürler ama asil yöneticiler asker, bürokrat devlet görevlileridir. Bu devlet görevlileri, devletin içinde var olan kurum ve kuruluslarin bazilarini hukuk tanimaz bir halde birakirlar ve o kurumlarin gücünü kullanarak da yapmak istediklerini yaparlar. Konjonktürel olaylara karsi da refleks gösterirler. Buna uygun ellerinde silahli bir güç de vardir. Iste NATO’yla birlikte kontrgerilla adi da verilen ve her NATO ülkesinde farkli isimlerle tanimlanan yapilar bunlar. Örnegin Kibris çikarmasindan önce orada gösterdikleri faaliyetler, komünizme karsi gösterilen mücadele, ASALA ve en sonda PKK’ya karsi var olan devletin mücadelesi. Susurluk Çetesi’ni ortaya çikaran o kazada arabadan savrulan belgeler bu çetenin varligini açikça ortaya çikardi. Komisyon çalismasi o dönem için amacina ulasmisti diyebiliyor musunuz? Meclis arastirma komisyonlarinin ticari ve devlet sirlarina ulasmasi mümkün degildir. Yaptirim gücü yoktur, dolayisiyla komisyonlar hiçbir netice alamazlar. “Devlet sirri” kavrami da Türkiye’de önemli bir gizleme örtüsüdür. Bu nedenle bu yapilar her türlü gayri mesru faaliyeti rahatlikla sürdürebilecek firsati bulmaktadirlar. Mehmet Agar, Tansu Çiller gibi kisilerin üzerine neden gidemediniz? “Devlet sirri” nedeniyle mi? Siz bugün Balyoz Davasi ya da Ergenekon Davasi’yla üzerine gidildigini mi saniyorsunuz. Sadece birkaç insani dört yildir tutukluyorsunuz. Çünkü devlet 12 Eylül darbesinin getirdigi anayasayla yönetiliyor. O hukuk düzeninden baska, darbe anlayisinin kurdugu bir parlamenter sistem var. O yüzden dün niye bunu yapmadiniz sorusunu sorarken bugün yapilmadigini görmek de lazim. Bu düzen hala devam ediyor. Susurluk düzeni devam ediyor diyorsunuz? Tamamen ayni mi ya da ne tür farklar var? Bugünün bir farki siyasi irade sanki bu tür karanlik islerin üzerine gidiyormus gibi görünüyor. Meclis komisyonlarina baktigin zaman sadece bugünkü siyasi irade kendisini magdur eden konularla ilgili çalisiyor. 2007 seçimlerini 27 Nisan e-muhtirasinin üzerine bindirerek “Bana darbe yapildi, cumhurbaskani bile seçtirmediler” diyen Basbakan, sonra kendisine muhtira veren insani kurtararak isi kapatmistir. Bugünün yönetiminin digerlerinden çok farkli olmadigini ama görüntüde farkliymis gibi bir algi yaratmaya çalistigini düsünüyorum. ‘Türkiye’nin yönetimine baskalari müdahale ediyor’ Siz de, Gladio’nun hala devam ettigini düsünüyor musunuz? Devam ediyor. Yani Basbakan’in söyledigi dogruysa bunu oy için yapmiyorsa, “benim evimde böcekler çikti” lafi dogruysa hala devam ediyor demektir. Basbakani kim dinler? Varligini kimin korumasi altinda, nasil devam ettiriyor? Devletin içerisinde siyasi yöneticilerin, halkin temsilcilerinin bir sey yapmayacaklarini düsünen yapilar var. Türkiye’de tarafsiz ve bagimsiz bir yargi olmadigi için bu yapi varligini devam ettiriyor. Ve öyle bir sey ki, darbe tesebbüsü içinde bulundugunu bildigimiz ya da Susurluk raporu içinde yer aldigini gördügümüz ve insan öldürdügünü bildigimiz kisiler bilinçli olarak bugün magdur duruma getirildiler. Ergenekon Davasi’nin içine basin mensuplari, üniversite rektörleri, muhalefet yapan insanlar aktarildi. Bu anlayis sürdügü süre içerisinde o yapi varligini sürdürecektir. Mehmet Agar’in yaptiklari bellidir ama nasil hüküm giydigi, hapishane için yer seçildigi, özel bir muamele yapildigini görüyorsunuz. Bugünkü hükümet yapiyor. Hani bugünkü hükümet Susurluk’a, darbelere, insan öldürmeye karsiydi. Dolayisiyla devletin bir zamanlar olusturdugu bir anlayisi sergiliyor. ABD veya Cemaat bu derin yapilanmanin bir yerinde duruyor mu? Türkiye siyaseti dogrudan dogruya halkin talep ettigi dogrultuda ülkeyi yönetmiyor. Bugünkü kosullarda dünyada tam bagimsizlik söz konusu degildir. Türkiye’de de bu durum bu iktidarla daha fazla gelisti. Türkiye ciddi bir sekilde kendi çikarlarinin disinda baskalarinin çikarlari için de siyaset yapiyor. Suriye, Irak politikalari bunu gösteriyor. Özellikle Suriye meselesinde Türkiye Patriotlari getirerek Suriye’ye karsi kendisini NATO’ya korutmaya basladi. Suriye saldirgan bir konumda degil ama zorla biz Suriye’nin hedefi konumuna geldik. Iran’la dosttunuz ama Kürecik radarlari sonrasinda Iran’la da düsman haline geldiniz. Bu Türkiye’nin baskalarinin çikarlari dogrultusunda yönetildiginin somut göstergesidir. Bu belli bir zaman sonra ciddi bir sikintiya döner. Bu sikintiya neden olanlar Türkiye’nin yönetiminde etkin konumdadir demektir. O nedenle evet, Türkiye’nin yönetimine baskalari müdahale ediyor. ‘Ergenekon davasi umdugum gibi olmadi’ Ergenekon, Balyoz, Odatv gibi davalarin Susurluk’un devami oldugu dogru muydu? Ben Ergenekon Davasi’ni özellikle bu nedenle son derece önemsiyordum. Susurluk’un devami olarak, daha dogrusu darbe yapan, insanlari öldüren yapilarin ortaya çikacagini ve onlarla hesaplasilacagini düsünüyordum ama böyle bir sey olmadi. Olmadigi gibi bugün Türkiye’de insanlarin yüzde altmisindan fazlasinin Türkiye’de adil bir yargilama olmadigini düsünmesi tescil edildi. Sinop ve Samsun olaylarinda birileri Gladio’yu devreye mi soktu? Tabii, simdi eger yasadisi bir örgütlenme resmi olarak devletin içinde tutuluyorsa devleti ele geçirmis olan güç bu siyasi irade de olabilir, o irade bu gücü istedigi gibi kullanabilir. Bugünkü hükümet de hem kullaniyor hem de baskalarinin kendisine karsi kullandigini söylüyor. MIT Müstesari’yla ilgili Türkiye’de geçen olaylara baktigin zaman bunun basit bir yargi anlasmazligi olmadigini, arkasinda da baska bir yapinin oldugunu görüyorsun. Bu, derin iliskileri olan yapilarin devam ettiginin göstergesidir. Basbakan son günlerde uzun tutukluluk sürelerinden de sikayet ediyor ama buna ragmen tutuklamalar devam ediyor... Türkiye ile ilgili 2008’den bugüne kadar, dünyanin birçok önemli kurumu çikardigi raporlarda adil yargilama olmadigini, tutuklamalarin tamamen sablonlastigini ve masumiyet karinesinin ortadan kalktigini açikça belirtiyor. Uzun tutuklulukla ilgili Basbakan’in 2012’den beri söyledigi sözlerin, “yanlis yaptik yahu” diye bir yanlistan dönmek adina söylendigine inanmiyorum. Bunu sunun için yaptigini düsünüyorum; kafasindaki tek hedef 2014’deki cumhurbaskanligi seçimi. Nasil baskanlik sistemine geçerim ve baskan olabilirim. Onun için her tarafa sirin görünmeye çalisiyor. Diger taraftan baris süreci var. Bu sürecin basarili olabilmesi için de yaptiklarinin toplum tarafindan affedilmesi gerekiyor. Bu tek noktada olmaz, o nedenle generallerin affedilmesini saglayarak böylelikle herkesi memnun eden bir basbakan olmaya çalisiyor. Yoksa adalete inandigindan, herkesin basbakani oldugundan dolayi oldugunu zannetmiyorum. Son olarak sunu sormak istiyorum. Gladio, kontrgerilla faaliyetleri ya da bugün Emniyet’in hukuk disi yollarla insanlarin yargilanmasina neden olmasi toplumu nasil etkiliyor? Bunlarin sonunda siyasi otoriteye, hukuka, devletin kurumlarina olan güven yok oluyor. Insanlar devlete güven duymayinca, adaletin gelmeyecegi inanci yerlesince umutlarini yitirirler ve bunun karsiliginda iki türlü hareket ederler. Ya bos verip devam ederler, onlari istediginiz gibi sömürürsünüz ya da yeter deyip ayaklanirlar, toplumsal patlama olur. Bunlardan birisi yakinda karsimiza çikabilir. Arap Bahari gibi bir “Türkiye Bahari” da yasanabilir. *** Fikri Saglar, Susurluk kazasinin ardindan TBMM’de olusturulan arastirma komisyonunda yer alan, dönemin CHP milletvekili Fikri Saglar Susurluk Çetesi’yle ilgili olarak onlarca kisiyi dinledi ve konuyla ilgili birçok incelemede bulundu. “Üçüncü Susurluk Raporu” olarak bilinen komisyon raporunun hazirlanmasinda görev aldi. Susurluk kazasinin gerçeklestigi 1996 yili ile 2012 yili arasindaki derin devlet iliskilerini konu edinen “Kod Adi: Susurluk” isimli kitabin da iki yazarindan birisi.'Derin devlet' ve halk..Metin Çulhaoglu 1990’li yillarin ikinci yarisinda birkaç kez Sivas’a gitmistim. Sivas’taki solcu-sosyalist çevrelerin önemlice bir bölümünün 1993 yilinda yasanan Madimak olayina iliskin degerlendirmeleri bana sasirtici gelmisti. Bu arkadaslar nedense “dinci gericilik” diye bir olgudan hemen hiç söz etmiyor, Madimak olayini da “derin devlete” bagliyorlardi. “Derin devlet”, “derin güçler”, “Susurluk çetesi”, Gladyo, kontrgerilla, Ergenekon vb vb… “Yoktur” demek elbette olmaz; ama vardir diye de tutup her tür toplumsal olayi bunlarla mi açiklayacagiz? Yani, bu ülkede dinci gerici ve/ya da soven milliyetçi kesimler olmadigini, olsa bile bunlarin her eylemini “derin güçlerin” tezgâhladigini mi düsünecegiz? Madimak olayiysa, otelin önünde biriken kalabalik bir yana, Cafer Erçakmak’in ve merdivenden inmekte olan Aziz Nesin’i itip kakan itfaiyecilerin “derin devletin adamlari” olduklarina ya da olay sirasinda “derin devlet” tarafindan tahrik edildiklerine mi inanacagiz? Isterseniz, “Vurun Kahpeye”yi yeniden yazalim; o tarihlerde Gladyo olamayacagina göre Haci Fettah Efendi’yi de “derin devletçi” ya da en azindan yüz yildir var oldugu söylenen Ergenekon örgütü üyesi yapalim... Oldu olacak, “dinci gericilik” denilen olguyu “laikçi Kemalist seçkinlerin” gerçek hayatta hiçbir karsiligi olmayan paranoyasindan ibaret sayalim. *** Farazi bir örnekle devam edelim. Diyelim, “derin devletle” hiçbir iliskisi olmayan “saglam” dört kisi, baska hiç kimseye bir sey söylemeden AKP ile MHP’ye toplam yüzde 85 oy çikan bir “derin Anadolu” kentine gidip bu kentin çarsisinda bildiri dagitmaya basladi. Diyelim bu kisiler 10 dakika içinde çevredeki esnafin saldirisina ugradi. Gene “derin devlet” mi diyecegiz? “Derin devletin” harekete geçme süresinin birkaç dakika oldugu ya da esnaftan kisiler arasinda “derin devletçiler bulundugu” gibisinden açiklamalara mi basvuracagiz? *** “Derin devlet” tartismalarinin sirazesinden çikmasi ve giderek kahvehane muhabbetine dönüsmesi, bu arada “derin devletten” her zaman her yerde var olan bir heyula yaratilmasi pek çok açidan sakincalidir. En basta, gerçekten fail ve müdahil oldugu durumlarda bile mutlaka belirli sinifsal çikarlar adina hareket eden, yani kendisi de bir araç olan yapilanmalara bagimsizlik ve mutlak güç yakistirdigi için sakincalidir. Tarihsel süreçleri komplo teorileriyle açiklayan, bu süreçlerin öznelerini de salt “derin güçler” olarak tanimlayan bir mantigin en azindan sola hiç bulasmamis olmasi gerekir. Ikincisi, “derin devletin” her yerde hazir ve nazir bir güç olarak bu ölçüde abartilmasinin, toplumsal formasyondaki asil egemen gücü (toplumsal sinifi) ve bu sinifin egemenliginin dayanak noktalari arasinda yer alan siyasal-ideolojik olusumlari aklayici yani da vardir. Öyle ya, isin içinde ne burjuvazi var, ne de bu sinifin egemenligini sürdürmesinin temel dayanaklari arasinda yer alan, çesitli mekanizmalarla beslenen ve göreve hazir tutulan toplum kesimleri; sadece “derin devlet” var ve o da kafasina göre ne isterse yapiyor ve yaptirtiyor… Üçüncüsü, “derin devlet” heyulasi, sol açisindan sakincali ve naif bir popülizmi davet eder. Bu asiri “safça” popülizme göre, tanim geregi “barisçi”, “hosgörülü” ve “sakin” sayilan halki “tahrik eden” birtakim karanlik güçler vardir ve halk bu tahriklerle kendi asal özelliklerini unutup galeyana gelmektedir… *** Son tutanak sizmasi olayinda Zaman gazetesi adresi “derin güçler” olarak veriyordu. Önümüzdeki dönem pek çok gelismeye, “sok olaylara”, “gündeme bomba gibi düsen” konulara gebedir. Her ne olursa olsun, simdiden haber verelim: Hepsinin ardinda “derin güçler” bulunacaktir! “Derin güç” tanimi fazla “anonim” kaçarsa, olagan süpheliler de bellidir. Olmadi “Yesil” kod adli Mahmut Yildirim’in yasadigi söylenir, öbür taraf da “Bahoz Erdal kod adli Suriye uyruklu Fehman Hüseyin”le (bir sahistan her söz edildiginde bu uzunlukta bir künye verilmesi garip bir durum) idare edilir…EFENDILER...TSK’NIN TRUVA ATI GENERAL SIMDI AKP MILLETVEKILI * Sirin Ünal: Imam Hatip mezunu Genelkurmay Baskani olur Asagida gazeteci Ahmet Takan tarafindan yazilan iddialar gerçek ise,TRUVA ATI tanimi emekli general Sirin Ünal’a yarasacak bir tanimdir.Gazeteci Takan bu haber yazisiyla TSK’nin ve Türk Devletinin içerden de nasil vuruldugunu anlatiyor. Naci Kaptan 28.02.2013
AKP’nin (emekli asker) Milletvekili hakkinda sok iddialar.. AKP Milletvekili emekli Tümgeneral Sirin Ünal hakkinda sok iddialar… Ümit Yalim 28 Subat tiyatrosunun bilinmeyen perdesini araladi… Ahmet TAKAN ahmethtakan@gmail.com Bugün 28 Subat’in 16’nci yilindayiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kirilma noktalarindan birinin gerçekleri hâlâ gün yüzüne çikabilmis degil. At izinin it izine karistigi uzun süreçte dalga dalga operasyonlar devam ediyor ama sonuçta ne var?.. Karartma.. Karartma.. Karartma.. Bu satirlardan sonra, noktasina ve de virgülüne dokunmadan yer verecegim açiklama karsisinda sok olacaksiniz. Eski Milli Savunma Bakanligi Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalim, 28 Subat tiyatrosunun sir perdesini aralayacak çok önemli bir açiklama yapti. Darbe ve muhtiralarin arkasindaki (güya) gerçekleri ortaya çikarmak üzere kurulan Meclis Darbeleri Arastirma Komisyonu’nun AKP’li üyesi emekli Tümgeneral Sirin Ünal hakkinda Ümit Yalim’in anlattiklarini ve daha fazlasini hayretler içinde okuyacaksiniz. 28 Subat 1997 tarihli tiyatronun belki de küçük bir sahnesinin aydinlatilmasi için aynen yer veriyorum; “Tayyip Erdogan’a 28 Subat ile ilgili olarak bazi sorular yönelttik ve Erdogan’in 28 Subat’in neresinde oldugu sorusunu kamuoyunun gündemine getirdik. Erdogan’a, Istanbul Belediye Baskani oldugu dönemde; Çevik Bir, Istanbul MIT Bölge Baskanligi ve Ali Kalkanci ile olan iliskilerini sorduk. Erdogan’a, Basbakanlik döneminde Sincan’da yürütülen tank birliginin bagli oldugu generali neden ödüllendirdigini de sorduk. Ancak, Erdogan sorularimizin hiçbirisine cevap vermedi, veremedi. Sükut ikrardan gelir. Böylece sorularimizin cevabinin ‘evet’ oldugu ortaya çikti. Meclis Darbeleri Arastirma Komisyonu, birçok konuda arastirma yapti. Komisyon Baskani AKP’li Nimet Bas, Alt Komisyon Baskan Vekili ise AKP Istanbul Milletvekili Sirin Ünal’di. Bas-Ünal ikilisi, 28 Subat sürecinde psikolojik harekat maksadiyla görevlendirildigi söylenen Ali Kalkanci’yi komisyona davet etmedi. Tayyip Erdogan’in, Ali Kalkanci’nin arkadasi oldugunu söyleyen Emire Kalkanci da komisyona davet edilmedi. Deniz Baykal komisyona, Çevik Bir ile hiçbir yerde ve hiçbir zaman görüsmedigini beyan etti. Ancak, Tayyip Erdogan, Çevik Bir ile ilgili sorularin hiçbirisine cevap veremedi. Tayyip Erdogan’in 28 Subat’in neresinde oldugunu çok iyi bilen Bas-Ünal ikilisi, komisyonda hiç ilgisi olmayan kisilerin dinlenmesini saglayarak hedef saptirdilar ve gerçeklerin ortaya çikmasini engellediler. Peki, alt komisyon baskani AKP’li Sirin Ünal kimdir? Sirin Ünal, Genelkurmay Baskanligi Karargahi’nda, 2008-2010 yillari arasinda, Komuta Kontrol Daire Baskani olarak, Hava Pilot Tümgeneral rütbesi ile görev yapti. Ünal, Silahli Kuvvetlerde koyu bir AKP karsiti olarak taninan ve Tayyip Erdogan’i çok agir ve sert dille elestiren bir generaldi. *** Ünal’in ilk icraati, Yunan askeri helikopterinin, 31 Aralik 2008 tarihinde yaptigi hava sahasi ihlalini, Genelkurmay internet sitesinden kaldirmakla basladi. Yunanistan Genelkurmay Baskani ve Kara Kuvvetleri Komutani, Didim açiklarindaki Bulamaç Adasi’na helikopterle giderek adadaki Yunan askerlerini ziyaret etmisti. Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olan Bulamaç Adasi’nin Yunan isgali altinda oldugu ortaya çikiyordu. Ünal, AKP’nin foyasi meydana çikmasin diye, Disisleri Bakanligi’nda görevli Büyükelçi Haydar Berk ile görüserek haberi siteden kaldirdi. Ancak haber, Yorgo Kirbaki’nin imzasiyla 03 Ocak 2009 tarihli Hürriyet gazetesinde yayimlandi. *** Devletin Anadolu Ajansi tarafindan da 05 Ocak 2009 tarihinde Yunanistan Cumhurbaskani’nin Didim açiklarindaki Esek Adasi’na giderek denize haç atma töreni yaptigi haberi veriliyordu. Türk Adasi olan Esek Adasi’nin da Yunan isgali altinda oldugu ortaya çikiyor ancak kamuoyu tarafindan algilanamiyordu. *** Sirin Ünal’in ikinci icraati; Aktütün karakoluna PKK’li teröristler tarafindan yapilan saldiri sonrasinda yasandi. Ünal, saldiri sonrasinda Ankara’ya dönen Genelkurmay Baskani ve Kuvvet Komutanlari hakkinda çetele tutmus ve komutanlarin uçaga binis saatleri ile Ankara’ya inis saatlerini ceride haline getirmisti. Ünal’in hazirladigi ceride, Taraf Gazetesi’nde, Baransu’nun imzasiyla, noktasina ve virgülüne kadar ayni sekilde mansetten yayimlandi. Bilgisayar’dan iki suret renkli çikti alan Ünal, ceridenin bir suretini gösterebildi, ancak ikinci suretinin nerede oldugunu açiklayamadi. Ünal’in elinde bulunan ikinci suret nasil olmussa Baransu’ya ulasmis ve Taraf’a manset olmustu. *** Ünal’in üçüncü ve en ilginç icraati; anlasmalara aykiri bir sekilde Amerikan Silahli Kuvvetleri’ne destek vermesi idi. Ünal, emrindeki subaylar üzerinde baski kurarak, Amerikan Büyükelçiligi’nin, ikili anlasmalara aykiri taleplerinin süratle karsilanmasini sagliyordu. Ankara üzerinde uçarken, teknik ariza gerekçesiyle inis izni isteyen Amerikan uçaklari, Ankara yerine Adana/Incirlik Üssüne iniyordu. Amerika, Sirin Ünal sayesinde, Adana Incirlik Üssü’nü Sam Amca’nin çiftligine çevirmisti. Sirin Ünal, Amerika’ya ve AKP’ye olan hizmetlerinin karsiligini almis ve AKP milletvekili yapilarak ödüllendirilmisti. Büyükelçi Haydar Berk de NATO Daimi Temsilcisi sifatiyla Brüksel’e atanarak ödüllendirildi. Sirin Ünal’in, Silahli Kuvvetlerde görev yaptigi dönemde, terfi etmesine engel olarak gördügü havaci general arkadaslari ve komutanlari, ne hikmetse Balyoz Davasi’nda tutuklanip, yargilanarak agir cezalar aldilar. Ünal, Silahli Kuvvetlerin içinde Truva Ati gibiydi. Simdi de AKP’nin içinde Truva Ati gibi görev yaparsa hiç sasmamak lazim.” (Yalim’in nefes kesen açiklamasina yarin devam edecegim…) *1* YENIÇAG 28 Subat 2013
AKP Millet vekili Sirin Ünal’i daha iyi tanimaniz için 28 Agustos 2012 tarihli Star Gazetesinde yapmis oldugu söylesiyi paylasiyorum ; Naci Kaptan Sirin Ünal: Imam Hatip mezunu Genelkurmay Baskani olur Ünal son yas krizini nasil degerlendiriyor? Türkiye’de imam hatip mezunu bir genelkurmay baskani olabilir mi? Askeri okullar milli egitim bakanligina baglanacak mi? Artik Türkiye’de bir daha darbe yapilamaz denilebilinir mi? Emekli Tümgeneral AK Parti Istanbul Milletvekili Sirin Ünal bu sorulara ve diger sorulara su sekilde cevaplar vererek açiklamalar yapti; Elif Çakir: Nasil bir egitim aliyorsunuz peki askerken nasil telkinlerle bir anlayis aliyorsunuz? Sirin Ünal: Bizim egitim aldigimiz dönemle simdiki dönem arasinda yaklasik 30-40 sene var fakat ayni. Simdi askerin egitimini iyi düzenlerseniz, askeri milletle barisik, milletin egitimi ve kültürü, inanciyla barisik sekilde egitirseniz asker darbe yapmaz. Bir kanal farkli olursa burada çatisma çikiyor, ideolojik olarak subay ve astsubaylari egitirken alni secdeye gidecek insanlari hor görecek sekilde egitirseniz sonuç buraya geliyor. Elif Çakir: Orada egitimlerde nasil telkinler veriliyor? Sirin Ünal: Mesela Laikligi iyi bir sekilde tarif etmek lazim, ABD´ye ben kursa gittigimde orasida mesela laik bir ülke oraya gittim baktim ABD´li subaylarin terhis günü var öyle bir coskulu kutluyorlar ki kimse utanmiyor, çekinmiyorlar. Orada bir kilise vardi herkes kendi saatinde gidiyor ibadetini yapip gidiyordu. Orada toplumu bir sekilde birbirini anlayacak hale getirmisler. Elif Çakir: Ne tür düzenlemeler yapmak lazim ki bu dedigimiz seviyeye sivil, asker iliskileri gelsin? Sirin Ünal: Bu devrim tarihi dersi konusunu laiklik algilamasi konusunu yeni bastan düzenlemek lazim. Kaldirmak degilde toplumu anlayacak sekilde düzenlenmesi gerek. Bizim zamanimizda biz gizli gizli oruç tutardik mesela, bu tür yasayan insanlarla askerlerin barisik hale getirilmesi lazim. Bu belli bir süreç içerisinde zamanla yapilacak isler. Elif Çakir: Müfredatin degismesiyle beraber bu mümkün olabilir mi? Sirin Ünal: Sadece sunu degistirirsek olur demeyelim egitim bilimcilere birakalim konuyu bunlar zamanla olacak seyler. Bir tane komutanimiz beni aradi geçenlerde, ´Ben orduevine gidiyorum orada bana namaz kilacak yer yok´ diyor. Böyle ufak tefek eksikler var iste, bunlar giderildigi zaman bizim insanimiz sikinti çekmeyecektir. Elif Çakir: Tevhid-i Tedrisat Kanunu´ndan mahrum askeri okullar, diger okullarda bu kanun var. Askeri okullarin Milli Egitim´e bagli olmamasindan dolayi kaynaklaniyor olabilir mi sorunlar? Sirin Ünal: Bu konuya hiç bu yönüyle bakmadim fakat askeri okullar Savunma Bakanligi´na da, Milli Egitim Bakanligi´na da bagli olsa tek bir çati altinda Basbakanimiza bagli. Elif Çakir: Siz siyasete girdiniz belli ki rahatsizlik duydunuz, TSK her 10 yilda bir darbe yapma yetenegine sahip bir kurum sizde simdi Darbeleri Arastirma Komisyonu´ndasiniz bunu siz mi istediniz? Sirin Ünal: Emekli olduktan sonra herkesin bir demokratik hakki var, emekli olan astsubaylarin ve generallerin de bu hakki var onlar da bu hakkini kullanarak siyaset yapabilirler. Üstün yetenekli çocuklarin kesfi, egitilmesi için bir komisyon kuruldu ben orada da gönüllü olarak görev aldim. Elif Çakir: Türkiye´de darbe tehditi bitmis diyebilirmiyiz? Sirin Ünal: Darbe tehditi bitmis diyemeyiz, darbelerin ve askeri muhtiralarin altinda yatan sey siyasi ve ideloji görüs ayriliklari. Halkin seçtigi iktidar askerin görüsünden ayri bir sekilde ülkeyi yönetir. Siz subay ve astsubaylari millet ile baristirmadiginiz taktirde darbe tehditi herzaman var ona göre adim atabiliriz, ona göre adim atmaliyiz. Toplumun milli deger ve manevi degerleriyle barisik subay, astsubaylar yetistirmemiz gerekiyor. Bazi isler hemen olmuyor, demokrasi, demokratik süreç, toplumun benimsemesi bunlar zaman alicak süreçler. Suanda bir Almanya´da, Fransa´da, Ingiltere´de ki subayin siyasete bakis açisiyla bizimkisi bir degil. Bizim demokrasi anlayisimiz bu ülkelerin 100 yil gerisinde. Bence demokrasimiz 2. dünya savasindan sonra NATO´ya girisimizden sonra bunlarin neticesinde ancak bu kadar gelebildi. Bu is belli bir süreç içerisinde, egitimle, kültürün olgunlasmasiyla düzelecek diye düsünüyorum. Siz belli bir kültürden gelen subaylari bir gecede emekli edemezsiniz, yok edemezsiniz. Elif Çakir: Sunu diyebilirmiyiz, Askeri Kanunlar ve Iç Tüzük´ün degistirilmesi bunlarin bir asamasi olabilir mi? Sirin Ünal: Bir kere en üst düzeyde Anayasa yapma faaliyeti var suanda, Anayasa çikinca devletin bir sekli, semali çizilmesi lazim. Daha sonra hangi kanunlarin degistirilmesi gerek bunlarin yapilmasi lazim. TSK, komutanlar, kuvvet komutanlari Milli Savunma Bakanligi´na baglansinda Anayasa´yi bence Bati ülkelerine göre bir Anayasa yapacaksiniz sonra kanunlarinizi degistireceksiniz ve insan egitimine buradan devam edeceksiniz. Ispanya´nin demokratiklesme sürecinde bize benziyorlar, General Franco döneminden sonra her kuvvet komutanliginin bakanligi olusturulmus düsünebiliyormusunuz? 1977 ille 1989 arasinda sosyalist partinin bir bakanini kitabini okudum. Ispanya´nin nasil demokratiklestigini anlatan güzel bir kitap. Tepe noktasinda olan Ispanyol Silahli Kuvvetleri´nin demokratik sekilde Milli Savunma Bakanligi´nin otoritesine nasil baglandigini anlatiyor, Genelkurmay Baskanligi sadece Milli Savunma Bakanligi´na bagli, dolayisiyla tüm silahli kuvvetlerinin uyum saglamasi Ispanya´da çözülmüs. Elif Çakir: Askeri okula girerken tüm ailenin arastirilmasi konusu degistirilebilir mi? Sirin Ünal: Arastirilabilir simdi er farkli subay farkli ve subay farkli astsubay farkli. Burada senin annen kapali, senin babanin sakali var diye çocugu geri çevirmeyeceksin sorun iste burada zaten. Eskiden kurmay subay adaylari hem kendi haklari hem esleri hakkinda nitelik belgeleri dolduruyordu, her iki belgeye esi ve kendi hatta yeri geldiginde çocuklarinin bile belgeleri aliniyordu simdi çikardigimiz kanunla artik sadece kisi kendisi dolduruyor bu formu. Elif Çakir: Bunu bir adim daha ileri götürmeyi düsündünüz mü yani Imam Hatip okuyan birisi askeri okula girebilir mi? Sirin Ünal: Simdi birtane cami hocamiz bana yesil pasaportunu çikarip gösteriyor, ´Benim oglumu Harp Okulu´na almiyorlar´ diyor. Bunu artik çözmemiz lazim, Hacca giden, namaz kilan bu ülkenin düsmani degil bu ülkenin sahibidir. Imam Hatip liselerimiz de diger kurumlarimiz gibi Türkiye Cumhuriyetimizin resmi kurumudur. Düz liseden mezun olan kardesimizle Imam Hatip lisesinden mezun olan kardesimiz arasinda hiç bir fark kimse gütmemeli. Elif Çakir: Günün birinde Imam Hatip mezunlarina askeri akademiler açilabilir mi ve Imam Hatip mezunu bir Genelkurmay Baskani olabilir mi bu ülkede? Sirin Ünal: Evet bunlar olabilir neden olmasin, benim arkadasim var hem Imam Hatip mezunu hemde askeri okul okumus ve rütbeli. Kim yetenekliyse, kim hak ediyorsa o olsun ayrimcilik yapilmamasi gerekiyor´ diyerek açiklamalarini sonlandirdilar. *2* *1* http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=25920
Ihanet...Özgür Hüseyin AkisBu liste sayfalarca uzunlukta olabilir. Basladigi andan itibaren de devam eder gider. Ihanet eden kisinin kendi hakli sebeplerini yaratmasina da yol açar. Insan karsisindakine bilerek hainlik yapiyorsa karsiligini hayatindaki ilerleyen süreçler de mutlaka olumsuz olarak görür. Bir de istemeden o sonuca götürecegini düsünmeden atilan adimlar olur, 90 yil sonra da olsa bile yine hüsranla sonuçlanir. Yapilan hata, gerçek dostlarinin tavsiyelerini dinlemeden hareket edip sahte dostluklarda hayatina sekil verip bunu da kendine özgü bir davranis olarak görmeye baslarsan, yaninda olan seni kötülüklere karsi korumaya çalisanlar ile kötü niyetlileri dengeleyerek yenilgiye mahkum olursun. Anadolu topraklari isgal edildiginde Mustafa Kemal ve ekibi düsmanin düsmaninin dost olabilecegini düsünerek yola çikarlar; Sovyetler Birligi silah, para ve asker anlaminda yardim edecegini belirtir. 1921 yili içinde Sovyetler Birligi’nden 33275 tüfek, 58 milyon tüfek mermisi, 327 makineli tüfek, 54 top, 130 bin top mermisi, 1500 kiliç, 20 bin gaz maskesi ve iki destroyerden olusan destek alindi. Osmanlinin artik nefesinin tükendigini görerek, dipten bir kalkismanin zorunluluguyla stratejilerini belirler. “14 Agustos 1920’de Türk heyetiyle görüsmesinde Lenin, mazlum milletlere yardimin Sovyet hükümetinin esas prensiplerine dayandigini, emperyalistlere ve bilhassa Ingiltere’ye karsi metanetle savasa devam eden Türk milleti hakkinda pek samimi hisler beslediklerini, yardimdan geri durmayacaklarini, bütün Islam aleminin esaret boyundurugundan kurtulmasinin kendileri için bir siyaset ilkesi oldugunu belirtmisti.” 1. Paylasim savasinin sonlarina dogru çarlik Rusya’nin yikilip yerine SSCB’nin kurulmasi bölgedeki dengelerin degismesine kartlarin yeniden karilmasina sebep olur. Iki kutuplu dünyanin baslayacagini gösteren bu köklü degisikler, Anadolu’yu isgal etmeye kalkisan Emperyalist güçler karsisinda, Anadolu halklarinin yaninda yer alan SSCB’yi buluyordu. Kurtulus Savasi’nin basariya ulasmasindan sonra, Kemalist kadrolar, Batiyi disarida birakmayacak bir dis politika izlemeyi tercih ettiler. Kurtulus Savasi’nda en büyük destegi aldigi Sovyetler Birligi’nin kendi kurulus sürecini tamamlama gayretleri, yeni kurulan Cumhuriyetin dengeci dis politikalarinin hakli sebeplerinden olmustur.1.Cumhuriyetin kuruldugu ilk yillarda siyasi kurucu kadrolar, bagimsizligin, ekonomik olarak güçlenmekten geçtigini düsünerek Izmir Iktisat Kongresi’yle birlik de yabanci sermaye ye ülkenin kapilarini açmislardir. Bunun nedenleri yok mudur, genç Cumhuriyetin kurucu kadrolari Osmanli devletinin üzerine kurulan Cumhuriyetin sanayilesme, isgücü eksikligi, bir de üstüne tarimin ülke ekonomisinde basrolde olmasi sermaye birikimini mecbur kiliyordu. Birinci kalkinma plani bu gelgitlerin ortasinda devreye girmistir. O zaman ilkinin uygulandigi sürece göz atalim… Genç Cumhuriyetin sermayesi ile yabanci sermayeyi yan yana getirmek, ticari iliskiler gelistirmek izlenen ekonomik politikalar isiginda tutarli. O zaman bir yerden baslanmaliydi Lozan Anlasmasi ile Osmanlidan kalan dis borçlarin bir kismini ödemeyi taahhüt eden genç Cumhuriyet tarimin gelismesine yönelik adimlar atmali, çiftçiyi bilgilendirmeli, egitim müfredatina tarimla ilgili dersler eklemeli, hayvan hastaliklarina karsi halki bilgilendirmeliydi. Ekonomik olarak desteklenmeli; kurmaliydi Ziraat Bankasi’ni, açmaliydi un ve seker fabrikalarini, çiftçiden ürettigi ürünün yüzde onunu almayi taahhüt etmeliydi. Tarim, ekonomideki payi düsünüldügünde ekonomik olarak ülkeyi ayakta tutmanin bir araciydi. O yüzden ilginin bu alanda yogunlasip desteklenmesinde hiçbir problem yok.1929 yilina kadar izlenen sermayeyi olusturmaya yönelik ekonomik politikalar, dünyadan sermayedarlarin aç gözlülüklerinin yaratmis oldugu ekonomik krizle birlikte devletin ekonomideki agirliginin artirilmasina, yerli sermayenin yabanci sermaye karsisinda korunmasini da gerektirmistir. 1930 yilinda CHP devletçilik ilkesini programina eklemis, kisilerin sermaye girisimlerini engellemeyi düsünmeden kontrollü büyümeyi hedeflemistir. Ayni dönemde ikinci kalkinma plani devreye girer. Ikinci kalkinma plani ilkinin basarisini egale etmek için daha cesur adimlar atar, Seker fabrikalari, demir-çelik fabrikalari kurulmaya baslar. Ikinci kalkinma planinin uygulanmaya basladigi dönemde Dünya’da savas rüzgârlari esmeye baslar. Bu sartlar göz önüne alinarak, Ülkenin de savasa girme olasiligi düsünülerek atilan cesur adimlar gerilemeye baslar. Cumhuriyetin bir de son 10 yilina bakalim: 2001 Ekonomik krizinin ardindan izlenen ekonomik modeli; Devletin küçülmesi, sermayenin elinin iyice rahatlatilmasi diye kisaca tarif edersek yanlis olmaz sanirim. Devletin elindeki kurumlarin özellestirmeye baslanmasi ile yabanci sermayeye kapilarin sonuna kadar açilmasi, krizden kurtulusun reçetesi olarak karsimiza çikartildi. Bu sürecin ardindan yapilan seçimlerde tek basina iktidara gelmeyi basaran AKP iktidari, Kemal Dervis modeli dedigimiz ekonomik politikalarin üzerine ekleyerek yoluna devam etmistir. Bankalar, büyük sanayi kuruluslari yerli ve yabanci sermayeye satilarak devletin ekonomideki yeri kontrol noktasina getirildi.
Tabloda da görüldügü gibi AKP dönemin de merkeziyetçi ekonominin son kirintilari da yok ediliyor. Yerli ve yabanci sermaye kutsal ittifaki ,1. Cumhuriyetin kurulus felsefesinden ve yapisindan iyice uzaklasiyor ve arkasindan su döküyor. Isteyerek veya istemeyerek Türkiye’de sermaye birikim süreçleri, siyasete yansimalari 1. Cumhuriyetin çöküsünü hizlandiriyor. Devlet destegiyle kurulmaya çalisilan sermaye cumhuriyetin pimini çekiyor. AKP’de cisimlesen bu süreç sonun baslangici oluyor. Kaynaklar: http://www.yarinlar.net/sayi-19-ekim-2008/turkiye-nin-burjuva-demokratik... Tevfik ÇAVDAR: Bilanço
VATANI PAZARLAMAKLA MÜKELLEF OLMAK * ANAHTAR TESLIMI SATILIK TÜRKIYE...
VATANI PAZARLAMAKLA MÜKELLEF OLMAK 2002 AKP Iktidara geldi ; 2005 Kürsüde Türkiye Cumhuriyeti Devleti Basbakani Tayyip Erdogan konusuyor; “Ben vatanimi adeta pazarlamakla mükellefim.” Pazarlamak; Bir mal ve hizmetin satisiyla ilgili faaliyetlerin bütünü, demektir. Mükellef sözcügüyse; yükümlü, üzerine düsen görevi yerine getirmeye mecbur olan, anlamina gelir. Özetçe söylersek ; Tayyip; “ben vatanimi adeta satmakla mükellefim, ben vatanimi adeta satma görevini yerine getirmeye mecbur olan kisiyim” diyor. Ifadenin Özeti ; “Ben vatani satmakla görevliyim“ olur…
Maliye Bakani Kemal Unakitan ise sunlari söyledi ; SÜMERBANK “Yakinda, Sümerbank tarihten siliniyor. Elinde bir sey kalmadigi gibi,ismini de kaldiriyoruz.” PETKIM ”Ülkenin isgal altina girdigini söylüyorlar. Gelsinler isgal etsinler!” TEKEL ‘‘Babalar gibi satariz…” SEKA “Stratejik yer imis. Ne stratejisi?Önemli olan müsteri bulmak. Müsteri gece gelsin, pijamayla çikarim karsilarina. Seviyorum bu isleri arkadas.” SEKER FABRIKALARI “Kâr edeni de, zarar edeni de, hepsini satacagiz!” TÜPRAS “Parayi veren düdügü çalar. TÜPRAS’i Ruslara satar misin, diyorlar. Satarim arkadas…” LIMANLAR “Ne banka birakacagiz, ne fabrika, ne de isletme. Liman da birakmayacagiz. Hepsini satacagiz…” Yil 2012 ; Limanlar,rafineriler Tüpras-Petkim,agir sanayi demir çelik tesisleri,stratejik önemde Türk Telekom,Ulusal ekonomiye lokomotif olan fabrikalar,Seka,Tekel,akarsular,madenler ve hiç bir ülkede olmadigi kadar yüksek oranda Bankalarin nerede ise tümü satildi ki bu oran %72 dir .Gelismis ülkelerde ise en fazla %15 dir.Bankalari denetleyemeyen bir Devlet,ulusal ekonomisini de kontrol altina alamaz.Elde kalmis olan Ziraat ve Halk bankalari ise satisa konmak üzeredir.Köprüler ve yollar ise satistadir.Demiryollarinin satisi planlanmaktadir.Ayrica Satilmis olan büyük tarim alanlari vardir.Yakinda akarsular ile yeralti sulari da çiftçiye,köylüye para ile verilecektir.Kuyulara su saati takilacaktir. Özetle Türkiye’nin Milli varliklarinin kökü kurutulacaktir. Naci KAPTAN 26.02.2013
ANAHTAR TESLIMI SATILIK TÜRKIYE Orhan Özkaya Cumhuriyet degerlerinin yikima ugratildigi son günlerde TSK ya yapilan yeni bir çökertme hareketiyle, ordunun en büyük alt yapi kaynagi orta ögrenim kurumlarinin binalari Hazineye devredildi. Bu devirler sürerken bir de ordu evlerinin elden çikarilmasi gündeme tasindi. Böyle bir satisi baslatabilmek için önce kamu tesislerinin satis öncesi döküm çalismasinin yapilmasi baslatiliyor. Hangi kamu kurumunun elinde, hangi tesisin oldugu çalismasi yapilacak. Bu çalismaya askeri sosyal tesislerde dâhil ediliyor. Bu tesislerin satisi için her hangi bir yasal düzenlemenin gerekmedigi belirtilmekte. En ünlü sosyal tesislerin arasinda Fenerbahçe Ordu Evi, Antalya’daki Karpuzkaldiran Ordu Evi tesisleri, Izmir Alsancak ve Konak, Ankara Sihhiye, Gazi Ordu Evleri yer aliyor. Bu satislarin hazirlanmasi amaciyla, önce Maliye kendi sosyal tesislerini satisa çikartarak oltayi, hedefe yerlestirdikleri askeri tesislere yöneltecekler. Ana amaç ; askerin ülke olaylarini, gidisi söylesi konusu yapmasinin, toplanmasinin, bir araya gelmesinin önünü kesmek…
Ordunun Atatürkçü yapisi tasfiye ediliyor Özellikle Kuleli Askeri Lisesi basta olmak üzere diger tarihi okullarin binalarinin Hazineye devri için anlasma imzalandigi açiklamasi, ulusalci medya ve basina düsünce, ancak o zaman halk ögreniyor. Oysa bu okullarda halkin çocuklari parasiz egitim alarak subay olma yolunda ilerleyebiliyordu. Yapilan anlasma kapsaminda, Izmir Narlidere Istihkâm Okulu, Istanbul Tuzla Piyade Okulu, Ankara Etimesgut Zirhli Birlikler Okulu ve Ankara Mamak Muhabere Okulu da Hazineye devrediliyor. Askeri okullara alinmayan IHL çikislilar simdi dönüsümün altin çocuklari olarak bas taci yapilacak. Bu duruma Genel Kurmayin sessiz kalmasi da, akil tutulmasi degil de nedir ? Irtica ve bölücülük tehlike olmaktan çikarilmis, PKK ile savasan pasalar Silivri, Hasdal ve Hadimköy’ e tikilmis, yeni anayasayla ülke bölünmenin esigine getirilmis ve karsidevrim karanlik kozasini örmeye devam ediyor. Bugüne kadar orduya sizmak için olmadik yola basvurup girebilenler, irticai faaliyetlerde bulunmaktan disiplin suçuyla ihraç edilirken bu kez, altin nesil statüsüyle temel unsur olarak mi görülecek ? Bütün liselerin de IHL halini alacagi ortada iken… Askeri hastaneler de devrildi Bu devirler tamamlanmadan hemen sira askeri hastanelere geliyor. Milli Savunma Bakani, askeri hastanelerin Saglik Bakanliginin sistemine baglanacagini açiklayarak gelecek sürecin isaretlerini veriyor. En büyük istah kabartan da GATA, Gülhane ve Izmir’deki askeri hastaneler. Bütün bu kurumlarin arazilerine deger biçilemeyecek kadar kiymetli olmalari onlara ilgiyi arttiriyor. Ancak bu taslarla çok sayida kus da vuruluyor. Bu açiklamalari medya ve yazili basin ilgili taraflarin açiklamalarini yayinlayarak kamuoyuna duyurdu. Issizlik, bütçe açiklari, esnafin yangin yerine dönen is yerleri ve eriyen çarsilardaki iflâslari, Suriye politikalari nedeniyle Güneydeki esnafin ve halkin yasadiklari perdelenmeye çalisiliyor. Iste bu durumda askerle ugrasmak ve orduyu çökertmek ABD’nin arkasina saklanarak ve yine onun projelerini uygulamaktan baska bir sey degildir.
Bu tasinmazlar Arap Krallarini heveslendiriyor Atatürk’ün bin bir emekle halkla birlikte kurdugu ve onun vergileriyle kamu mali halini alan bu varliklar, zenginlikler, Milli Emlak ve Cumhuriyet degerleri, askerin elinden alinarak ve büyük bir ihtimalle yabanci sirketlere, özellikle Arap Seyhlerine, Krallara, Emirlerine Yeni Ihale Yasasi ayricaliklariyla birer birer teslim edilecek. Artik Ortadogu’nun petrol zengini Suudi ve Katar gibi ülkelerinden sicak para akisi kesilmis durumda. Bu nedenle, orman alanlarini, 2B adi altinda yandas konut kooperatiflerine, arazi mafyasina, taseron yüklenicilere, yerli isbirlikçilerin ortagi oldugu yabanci sirketlere satacaklar. TCDD, bor madenleri elden çikarilmak üzere… Kurtulus Savasi kahramanlarina saygi Kuleli Askeri Lisesi, Fevzi Çakmak, Kazim Karabekir gibi Atatürk’ün silah arkadaslarini mezun etmis, son olarak da Alpaslan Türkes, Cemal Gürsel, Ilker Basbug ve Büyükanit’a kucak açmis yüce bir ocaktir. 1845 yilinda kurulan Bursa Isiklar Lisesinden Hüseyin Kivrikoglu, Kemal Yavuz ve Çetin Dogan gibi Atatürkçüler mezun olmustur. Iste, Atatürkçü askerlerin kaynakligini yapan, Atatürk devrimlerinin temel kaleleri olan bu okullar kaldiriliyor. Ilimli Islam dönüsümüne destek olmak, askerin görevi olmamali. Kurtulus Savasi kahramanlarinin ve Atatürkçü subaylarin yetistigi bu ocak, öyle rant ve orduyu çökertme hesaplariyla tasfiye edilecek kadar zayif olamaz. Askerlik subeleri teker teker kapatiliyor Milli Savunma Bakani ve Milli Egitim Bakani arasinda 27.04.2012 tarihinde yapilan anlasmayla 112 askerlik subesi Milli Egitim Bakanligina devredildi. Yapilan açiklamada nüfusu küçülen ilçelerdeki bu subelerin kapatilip, Milli Egitime devredildigi açiklandi. Nüfusu büyüyen il ve ilçelerde yeni subeler açilacagi belirtildi. Aslinda, bundan bile maksadin nerelere dogru gittigini anlamamak için çok saf olmak gerekir. Vicdani ret söylemlerinin gündemde oldugu, parali askerligin tüm partilerce desteklendigi bir ortamda, askerligin tasfiyeye dogru kaydirildigini anlamamak için çok ilgisiz olmak gerekir. Böyle giderse sira Ordu Evlerine gelecegi kesindir. Çünkü kentlerin en güzel ve degerli arazilerinde kurulu olan bu yerler rantçilarin istahini kabartmakla kalmiyor. Askerin konaklama ve dinlence olanaklarina darbe indirebilmenin en kolay yerleri. Karsi çikilmazsa, direnme gösterilmezse olacagi budur. Ama Türk halki kendisie yapilan bu haksizliklari, kötülükleri ve ihanetleri asla unutmayacaktir. Bir gün mutlaka dogrularak ayaga kalkip ve hiç kimsenin hesap edemeyecegi tokadi ve darbeyi indiriverir. Yakin tarihin sayfalari bu örneklerle doludur. Hani nerede kislalarin kapilarina asilan Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye pankartlari ? Komutanlarin teslim olmasi Ordunun teslim oldugu anlamina gelmez. Bunu bütün dünya bilmelidir. Çünkü bu Ordu, Atatürk’ ün Ordusudur. Ne Türk Ordusu ve ne de Türk halki emperyalizmin postallari altinda kalmaz. Bankalar zaten gitti Yürütülmekte olan özellestirmelerle, tüm halkin mali kamu varliklari yabancilarin eline anahtar teslimi kelepir fiyatina sunuluyor. Suudi Kralina yasal olmayan imar düzenlemesiyle verilen Sevda Tepesinden sonra, Istanbul’daki Cumhuriyetin liseleri, ögretim kurumlarinin satisi ; Haydarpasa Garinin Araplara pazarlamasi bitirildi. Akbank, Denizbank, Halk Bank, Ziraat ve kalanlar satilarak bankacilik sisteminin %72 si asilarak yabancilara devredildi. Dünyanin en büyük çelik devlerinden Erdemir ve Isdemir’in sahibi ve Sümerbank’i da bünyesinde tasiyan Oyakbank da, satis için Morgan Stanleyden onay alarak devredildi. Türkiye, vücudunun her yerine sirtlanlarin saldirdigi, parçalar kopardigi yarali bir aslana dönüstürülmüs ; aci çekiyor, sancilar içinde yerde sendeliyor. Bu bir ekonomik tercih olamaz, bunun adi yok olustur.
Güneydogu da koptu kopacak Sanki Diyarbakir da ayri bir yönetim baskaldirmis gidiyor. Ikiz Yasalarin uygulanmasini ; Batmani, GAP’i ve bölgenin zenginliklerini talep ediyor. ABD nin Ermenistan ve Kürdistan haritalarini resmilestirme denemeleri, Pontus, Süryani ve Rum soykirim yalanlarini toprak istemlerine dönüstürmek, ülkemizin liflerine kadar parçalanmak istendiginin göstergesi. Ermeni soykirim yalanlarini AB ülkelerinin yasalastirmasi ve Fransa’yla birlikte çok sayida emperyalist ülkenin, Soykirim yalandir demeyi cezaya tabi tutmasi, saldirinin boyutunu açikliyor. Oysa Fransa, Cezayir’de uyguladigi soykirim yaninda, yakin bir tarihte Fildisi Sahilleri Cumhuriyetinde, yanlislikla iki uçaginin bombalanmasi sonucunda, Fildisi Cumhuriyetinin Hava Kuvvetlerini yerle bir etmis, ayrica topraklari Fransiz çiftçiler tarafindan ellerinden alinan Fildisi halkinin üstüne bomba yagdirmis, Fransa’ya “Bizi sömürdügünüz yeter artik!” diyen baskanlarini yikarken, esini yerlerde sürükleyerek linç ettiler. Bütün bunlar olurken BM nin ise dili tutuldu. ABD, Kuzey Irakta sözde Kürt Devletini kurdurup, kendi çikarlari için koruyor. Biz de batakligi kurutmak için izin bekliyoruz. Kibris’ta da tuzaklari dagitamiyor ve ipleri tutan elleri hâlâ kiramiyoruz. Oysa Amerika, Irakta bitiyor. Türkiye anahtar teslimi satiliyor mu ? Halkimizin tirnaklariyla yarattigi ve Türkiye devletinin kurulus temellerini olusturan kamu kaynaklari elden kayip gidiyor. Ülkenin kaleleri ve tersaneleri yabancilar tarafindan dolarla isgal ediliyor. Dünyanin en büyük devleri arasina giren ve her biri birer Türkiye demek olan KIT ler gitti. Dünya siralamasinda besinci büyüklükte olan Telekom, Ermeni isbirlikçisi Hariri’ ye tartismali sekilde satildi. Tekel, limanlar, demir çelik tesisleri, akla gelenlerin hepsi satildi. Aslinda tek basina Telekom bile, Türkiye demek. 21 bin hatlik santralle,19 bin sabit, 80 bin ankesörlü telefona,750 bin ADSL, 250 bin TT NET, 100 bin km F/O kabloya, 850 isyerine, 3000 Telekom bayisine, %40 Avea hissesine ve 35 milyon km. uzunlugundaki bakir kablo sebekesiyle yeralti sebekelerine, binlerce gayrimenkule sahip. Sadece Istanbul’da 300 malzeme ve kablo deposu vardi. Yeralti kazi ruhsat bedelleri, kamulastirma bedelleriyle personel egitim giderleri ele alindiginda ilk maliyeti 200 milyar dolar. (Baskent Iktisatçilar Dernegi Raporu) Oysa satis, 6,5 milyar dolara yapildi ve taksitleri de hazirdi. Halkin bütün birikimleri yok edildi. Telekom, 04.02.1024 tarihinde Atatürk tarafindan çikartilan, 406 sayili Telgraf ve Telefon Kanununda yapilan degisiklikler sonucunda, Teftis Kurullari kaldirilip, denetimden uzak tutularak satildi. Kasasinda ilk taksiti olan, 1 milyar dolar nakit bulundugu savlarina henüz bir yanit alinamadan, bir kaç aylik kârinin dahi 10-12 milyar dolar civarinda oldugu ve hangi vergileri ödeyip ödemeyecegi sorulari kafalara takili olarak elden çikti. Bütün bu kayiplar karsisinda, önceki Cumhurbaskani bile, “Bunlar özellestirme degil, yabancilastirma” diye isyan etti ve endiseye kapilarak, DDK dan rapor istedigi saklanamayan bir gerçek. Raporda, yabancilara satilan ülke varliklari 1200 sayfayi buluyordu. Sonuç Satilan milyarlarca dolarlik zenginlikleri halkimiz sokakta bulmadi ? Bireyler kendi babalarinin malini dahi bu kadar sorumsuzca, hafife alarak, Unakitan gibi gece yarisi pijamali giysilerle satamaz. Halkin öz varliklarini satmak suçtur. Sirketler iflâs ederse, yeniden kurulabilir ; ülkeler iflâs ederse, yeniden kurulmalari kan ve gözyasi demektir. Bu ülkenin anahtarlarinin ellerinde oldugunu sananlar, yanilgi içinde olduklarini yakinda anlayacaklardir. Türk halki, ülkenin varliklarinin ticari meta gibi anahtar teslimi satilmasina izin vermeyecek ve tam bagimsiz Kemalist bir yönetimi yeniden kuracaktir. Orhan Özkaya
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 3330 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|