Karakter boyutu :
09 Mart 2013, 19:39
Kadın bilimle iç içe olabilir mi?Kadının bilim alanından var olma mücadelesi
Kadin bilimle iç içe olabilir mi? - Fatma Demir & Mehtap Metinoglu Bilim söylendigi gibi tarafsiz veya cinsiyet üstü bir alan degil. Kadina verilen toplumsal roller bilim alaninda da yillardir kendisini gösteriyor. Birçok alanda kadin akademisyen sayisi oldukça az çünkü bilim hala erkeklerin tekelinde Tarih birçok bilim kadininin, erkek egemen bilim dünyasinda görmezlikten gelinmesi, çalismalarinin ciddiye alinmamasi veya çevrelerindeki erkekler tarafindan sahiplenilmesi gibi örneklerle dolu. Tarihteki birçok basarinin altinda, isimlerini bile duymadigimiz birçok bilim kadininin imzasi bulunuyor. Bu durum bugün hala degismedi. Bugün kosullar daha iyi gibi görünse de kadinlarin bilimsel alanlardaki sayisi erkeklere oranla çok daha az. Erkek egemen toplumun benimsetmeye çalistigi, kadin üzerinde dogumundan itibaren kurdugu baski erkeklerin kadinlardan daha zeki olmasi gibi yaygin ve yanlis bir yaklasimin toplumsal cinsiyetçi yanini ortaya koyuyor. Eve itilen, çalismalari ciddiye alinmayan, bilimsel kariyerinin zirvesinde bebek dogurarak çalismalarina ara vermek zorunda kalan, döndügünde de artik bakmasi gereken bir çocugun sorumlulugu ile hayat boyu emek gösterdigi isine daha az verimle devam eden birçok kadin bilim insani var. Üstelik esi de akademisyen olan ailelerde ise esin bu durumdan hiç etkilenmedigi görülüyor. Kadin, eve gelince takip etmesi gereken bilimsel yayinlar dururken, tek basina yemek, temizlik gibi ev isleriyle ugrasmak zorunda kaliyor. Bazen geç saatlere kadar laboratuarda kalmasi gerekirken “Eve dönüste basima bir sey gelir mi?” korkusuyla çalismalarini aksatan kadinlar var. Kendisi bir fikri sunmadan önce günlerce çalisirken, daha az nitelikteki bilgiyle kendi fikrini kabul ettiren erkek arkadaslari var. Örnekler çogaltilabilir. Tarihte yasanmis hikâyelere bakildiginda bugün kadinin bilimdeki yeri ve kadinin çabalariyla toplumsal cinsiyet rollerinin nasil yikilmaya çalistigi daha iyi görülebilir. Kadinin bilim alanindan var olma mücadelesi Bugün Einstein, Newton veya Watson ve Crick’i hepimiz biliriz. Ancak Marie Curie disinda adini duydugumuz bilim kadini çok azdir. Kadinlarin bilim dünyasindaki mücadelesinde bilinen en eski örneklerden biri Hypatia. Iskenderiyeli Hypatia (M.S. 370-415) tarihteki ilk kadin matematikçi ve astronomdur. Bilime, bilim insanlarina uzun yillar ev sahipligi yapmis Iskenderiye, Hristiyanlik dininin yayilmasiyla putperestligin merkezi olarak görülmeye baslar ve bilim insanlarina tehditler yagar. Böyle bir ortamda tirmandirilan gerginlikler sonucunda Hypatia, kizgin bir kalabalik tarafindan istiridye kabugu ile derisi yüzülerek, sokakta sürüklenerek öldürülür. Devaminda durum degismemistir. Örnegin erkeklere ait bilim dünyasina girmek için büyük çabalar harcayan Fransiz matematikçi, fizikçi ve yazar Emili du Châtelet (1706-1749) hala Voltaire’in sevgilisi/metresi olarak anilmaktadir. Emilie isyanini Prusya Krali Büyük Frederick’e su sözlerle dile getirir:
Birlikte anildigi kisi, arkadasi filozof Voltaire ise Emilie’yi övmek adina sarf ettigi sözlerle adeta zamanin erkek egemen zihniyetinin baskinligini yansitir: “Tek eksigi kadin olmak olan büyük bir adam. (a great man whose only fault was being a woman.)” Yine bir bilim kadini fizikçi Lise Meitner (1878-1968) Berlin Üniversitesi’nde derslere katilmak için dersin hocasindan izin istemek durumunda kalir. Dersi veren ise ünlü bilim insani fizikçi Max Planck. Planck, “Doganin, kadinin meslegini anne ve ev kadini olarak gösterdigini ve dogal kanunlarin ihmal edilmesinin ciddi zararlara yol açacagini” belirtir ve bir kadinin derslere katilmasina karsi direnir. Daha sonra Meitner’in basarisini görür ve asistani olarak onu yanina alir. Ancak Planck’in cinsiyetçi ve baskici tavri degismez. Meitner’in erkeklerle ayni laboratuarda çalismasina izin vermeyerek onu bodrumda geçici bir atölyede tek basina çalistirir. Karsiliginda da herhangi bir maddi yardim sunmaz. Meitner, kendisine gelir saglamak için bilimsel makaleler yazar. Ancak 1900’lerin Almanya’sinda bilim alaninda kadinlarin yayin yapmasi yasaktir. Bu nedenle yayinlarini Max Planck’in ismiyle çikarir. Daha sonra Meitner, Keiser-Wilhelm Enstitüsü’nde kendisine maas ödenmeden Otto Hahn ile birlikte çalismaya baslar. Bu çalisma sonucunda yeni bir elementi kesfeder ancak bütün övgüleri, ödülleri Otto Hahn alir. Sonunda Berlin Üniversitesi’nin ilk kadin profesörü olarak ise basladiginda aldigi maas erkek profesörlerden çok daha az olur. Deneylerinin devaminda atomun parçalanmasini yani fisyon olayini bulur. Bunun üzerine 1943 yilinda ABD’nin yürüttügü atom bombasi projesine davet edilir. Ancak Meitner, bilime yaptigi bu katkilari askeri amaçlar için kullanmayacagini belirterek bu daveti kabul etmez. Yapilan bu kesfin mükâfati yine Otto Hahn’a 1946 yilinda Nobel Kimya Ödülü olarak döner. Meitner ancak 1997 yilina gelindiginde hatirlanir ve bulunan yeni bir elemente onun anisina “Meitnerium” (Mt) adi verilir. Çift Nobelli Marie Curie ise bilim dünyasinin belki de en çok taninan bilim kadini. Radyoaktivite üzerine çalismalari bugün tip, bilgisayar teknolojileri gibi pek çok alanda kullaniliyor. Curie, çalismalari yüzünden uzun yillar maruz kaldigi radyasyon nedeniyle kan kanserine yakalanarak hayata veda eder. Kadinlarin henüz oy kullanma hakkinin bile olmadigi, Fransiz Bilimler Akademisi’ne kabullerinin reddedildigi bir dönemde 1903’te Nobel Fizik Ödülü, 1911’de Nobel Kimya Ödülü’nü alarak Nobel ödülü alan ilk kadin ve iki kez alan ilk bilim insani olarak tarihe geçer. Bilimin halka ait oldugunu savunur ve çalismalarini patentlemeyi reddeder. Unutulan diger bir bilim kadini da DNA yapisinin asil bulusçusu Rosalind Franklin. Franklin’in çalisma alani kati maddeleri X isinlari kirinim yöntemini kullanarak gözlemlemekti. Bu sekilde DNA’nin yapisi hakkinda kesin öncelemelerde bulundu. Sonralari bu çalismayla Nobel Ödülü alacak James Watson ve Francis Crick, Franklin’in çalismalarini kullanarak hiç deney yapmadan DNA’nin yapisini bulduklarini ilan etti. Ödülü Franklin’in aslinda çalisma arkadasi olan ancak sürekli hocasiymis gibi gösterilen Wilkins ile paylasti. Franklin uzun süre maruz kaldigi X-isinlari nedeniyle 38 yasinda ölürken Nobel’i alan erkekler hayatlari boyunca bu kesif sayesinde birçok bilimsel çalismada yer aldi. Sonralari evrime getirdigi irkçi bakis açisi ile tartismalari üzerinde toplayan Watson, bugün hala Genom Projesi’nin en önemli isimlerinden biri olarak çalisiyor. Tarimda böcekleri öldürmek için bir zamanlar yogun biçimde kullanilan DDT’nin (çok zehirli bir böcek öldürücü) zararli etkilerini ortaya koyan Rachel Karson da yine bilim alaninda mücadele vermis bir kadin. Rachel, bilgisini halkin ve doganin yarari için kullanan bir bilimci. Sirketlerden aldigi tehditlere ragmen bu kimyasalin zararlarini halka anlatmaktan vazgeçmedi ve yazdigi “Sessiz Ilkbahar” kitabiyla toplumda çevre bilincini gelistirdi. Bilim camiasina kabul Bilimsel alanda birçok ülkenin kendi olusturdugu topluluklar var. Kadinlar, uzun ve köklü geçmislere sahip bu topluluklarin hiçbirine 1960’lara kadar bilim insani olarak kabul edilmedi. Örnegin Ingiltere’nin kurulus tarihi 1660 yilina dayanan Kraliyet Toplulugu (Royal Society) 1945 yilina kadar kadinlarin kuruma üye olmasina izin vermedi. Sadece 1918 yilinda 30 yasinin üzerindeki kadinlarin oy kullanmalarina izin verildi. 1667’de toplantilardan birine katilmak isteyen ilk kadin Margaret Cavendish ise bütün erkek üyeler tarafindan protesto edildi. Bunun üzerine Margaret, üyelerin bu tutumunu alaya aldi ve kadinlarin bilim insanlarinin üye olduklari derneklerden dislanmalarini elestirdi. Baska ülkelerde de bilim kadinlarina karsi benzer yaklasimlar sergilendi. Bilim kadinlarina, Amerikan Bilimler Akademisi’nin 1925’de, Rusya Ulusal Akademisi’nin 1939’da, Fransa Bilimler Akademisi’nin ise ancak 1962’de kapilari açildi. Artik bilim insanlari var Bilimin erkeklerin egemenliginde oldugunun bir diger kaniti ise bilimle ugrasan kisilerin “bilim adami” olarak adlandirilmasi. Son yillarda kadin mücadeleleriyle yaratilan farkindalik sayesinde bilimsel dergilerin çogunda bu tabir kaldirildi. Ancak basta, alaninda basarili olarak lanse edilen kadinlar da dahil birçok bilim insani söylemlerinde degisiklik ihtiyaci hissetmiyor. Cerrahpasa Tip Fakültesi eski ögretim üyesi Prof. Ahmet Rasim Küçükusta da bu insanlardan biri. Küçükusta “Bilimle ugrasan çok az kadin oldugu için ‘kulak tirmalayici’ bilim kadini ifadesinin kullanilmasina gerek olmadigi”ni savunuyor. Sözlerini desteklemek için söyledikleri ise Küçükusta’nin erkek egemen bakis açisini daha iyi yansitacak nitelikte: “Sadece ülkemizde degil tüm dünyada çok az sayida bilim kadini var. Mesela, fizikte, kimyada veya tipta Nobel almis kaç kadin vardir dersiniz? Ya da müzikte, edebiyatta, sosyolojide sivrilmis, deha, virtüöz seviyesine erismis kisilere bakarsaniz, bunlarin içinde de parmakla sayilacak kadar az kadin çikar.” Küçükusta, onun cinsinden olanlar yüzünden, kadinlarin önlerine konulan engellere ragmen bilim yaparak hak ettikleri ödüllerin çevrelerindeki hocalari, kocalari, arkadaslari tarafindan sahiplenildiginin farkinda olmasa gerek. Erkek egemen matematik agirlikli bölümler Bilim söylendigi gibi tarafsiz veya cinsiyet üstü degil. Bilim ve felsefe alaninin önemli isimlerinden Francis Bacon “Doga disil, bilim erildir” diyerek kendisinin ve döneminin kadina bakis açisini özetliyor. Bugün kadinlar açisindan durumun daha iyi oldugu söyleniyor. Ancak hala birçok bilim alaninda kadin sayisi oldukça az. Bu alanlarin basinda matematik agirlikli bölümler geliyor. ABD’li arastirmacilar ünlü bilim dergisi PNAS‘ta (Proceedings of the National Academy of Sciences) yayimladiklari bir makalede bu durumun sebeplerini sorguluyor. Çalismalarinda bu durum üç baslik altinda inceleniyor: Bilimsel dergilere gönderilen makalelerin kabulü, arastirma için hükümetten ya da üniversiteden talep edilen kaynaklarin kabulü ve ise alim süreçlerinde yasanan cinsiyetçi yaklasimlar. ABD’li arastirmacilar, tezlerini bugüne kadar yapilan ayrimciligin kanitlarini ortaya koyarak savunuyor. Arastirmacilar, bilimsel dergilere gönderilen çalismalarin, yazarinin kadin olmasina bagli olarak dergiye kabul oranlarini inceliyor. Sonuç olarak çalisma sahibinin kadin olmasinin, bilimsel dergi editörlerinin, editörün kadin veya erkek olmasi fark etmeksizin, yayini kabul etme ihtimalini düsürdügünü görüyor. Arastirmalari için bütçe talep eden veya doktora sonrasi arastirmaci olarak üniversitelere basvuran kadinlarin ise kabul edilebilmeleri için erkeklere göre çok daha fazla yayini olmasi isteniyor. Toplumsal cinsiyet rolleri, ergenlik çaginda kadinlarin aldigi kararlari etkiliyor. Bu etki nedeniyle de matematik agirlikli alanlarda kadin sayisi azaliyor. Matematik agirlikli alanlar, çalisma saatleri ve yasam tarzi açisindan cinsiyet rollerinin daha çok etkili oldugu alanlar. Kadinlar ergen yaslarda gelecekte çocuk, ev, yasli bakimi gibi üstlenecekleri roller nedeniyle bilinçli veya bilinçsiz bir sekilde bu bölümlerden uzaklasiyor. ABD’de bulunan üniversitelerde kadin ögretim üyelerinin dogurmalari engellenerek isten uzaklasmalarinin önüne geçiliyor. Bu nedenle erkek ögretim üyelerinin çocuk sayisi kadinlara göre çok daha fazla. Erkekler bu isleyisten etkilenmiyor ve birçok alanda çok daha sansli oluyor. Bilim alaninda “Cam tavan etkisi” TEPAV Arastirmacilari Damla Özdemir ve Dr. Zeynep Esra Tanyildiz tarafindan “Türkiye’de Bilim Kadini Olmak; Bilimsel Isgücünde Kadin ve Cam Tavan” baslikli degerlendirme notlarinda yine bu durumlarin Türkiye ayagi ele aliniyor. Degerlendirmede, is dünyasinda hiyerarsik bir yapida çalisanlardan bir grubun, cinsiyet, etnik köken, din gibi çesitli ayrimci unsurlar nedeniyle belli bir pozisyonun üstüne terfi edememesi durumu olarak tanimlanan “cam tavan etkisi” nin Türkiye’de akademik alanlarda kadinlar için önemli bir engel olusturdugu belirtiliyor. Son on yilda alt akademik pozisyonlarda düzelme olurken üst pozisyonlarda bu esitsizligin devam ettigi ifade ediliyor. Çalismaya göre, profesör statüsünde çalisanlarin %72’sini erkekler olustururken ancak %28’ini kadinlar olusturuyor. 55 yas ve üstü kadin arastirmaci orani düsük. Bu, akademik dünyada geçmisten kalan bir erkek egemen yapinin varligini gösteriyor. Bu durumun sebepleri arasinda kadinlara uygulanan engel mekanizmalarinin yani sira toplumsal cinsiyetin tetikledigi kadinlarin üst mevkilere yükselemeyecegi anlayisi da etkili. America’nin Princeton Üniversitesi’nde yapilan bir çalismada ise bugün bile akademide kadina yapilan ayrimcilik açikça gözler önüne seriliyor. Çalismada Amerika’nin saygin üniversitelerinde çalisan 100’ün üzerinde profesöre is basvuru formlari gönderiliyor. Profesörlerden formlari ise alinabilirlik ve adaya teklif edecekleri maaslar yönünde degerlendirmeleri isteniyor. Ancak ayni basvuru formlari kimi profesöre erkek adiyla kimine ise kadin adiyla gönderiliyor. Eger cinsiyete dikkat edilmiyorsa hepsinin ayni adaya ayni yaklasimi göstermesi bekleniyor. Ancak kadin isimli basvurulara açikça daha az puan verildigi ve daha düsük maas teklifi sunuldugu görülüyor. Sendika.Org YazilariChavez'i yol ayriminda yitirdik, iyi bilirdik… -Ali Ergin Demirhan Bundan sonraki mesajlardan aboneliginizi iptal etmek için burayi tiklayin. SenOrg Haberi Ekleyen: Ali Dursun Bu haber 1995 defa okunmuştur.
|
YAZARLAR
VİDEO GALERİ
GÖRELE ' DE HAVA DURUMUARŞİVLEN HABERLERArama |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||