Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
İyi solcuyla kötü solcunun farkı
08 Mart 2013, 07:15

İyi solcuyla kötü solcunun farkı

Kötü Latin Amerika solunun iyi bir örneği

Iyi solcuyla kötü solcunun farki

 
 

Michael A. Lebowitz’in, Türkçe Monthly Review Dergisi'nde yer alan "Venezüella: Kötü Latin Amerika solunun iyi bir örnegi” baslikli yazisini aynen yayinliyoruz.

Adil ücret, adil is günü! Isçiler ve yurttaslar için kapitalizm dahilinde yürüttükleri mücadeleler sayesinde toplumsal emegin yarattigi faydalarin belirli bir bölümünü güvence altina almak genellikle mümkün olabilmisti. Ne var kapitalist küresellesmenin ve neo-liberal devlet politikalarinin saldirilari, geçmis mücadeleler içinde elde edilmis olan tüm bu kazanimlari gasp etti ve bu zaferlerin geçici oldugunu görüp de sasiranlara verilen yanit “baska bir alternatif yok” klisesi oldu.

Ancak, kapitalist saldirinin yarattigi tahribatin belirginlik kazanmasiyla birlikte, özellikle Latin Amerika’daki muhalefet yükselise geçti. Reklamcilar ve kendini begenmisler, sizi bu konuda uyarmistik diyorlar; Latin Amerika, 1980′lerden itibaren reçetesi kesilen neo-liberal tedavilerin vaat ettigi gelecek güzel günlerin tersine, (Jorge G. Castaneda’nin sözleriyle) “kalici korkunç yoksullugu, esitsizligi, yüksek oranda issizligi, rekabetin mevcut olmayisini ve sagliksiz altyapiyi tecrübe etti.” (“Latin America’s Left Turn,” [Latin Amerika'nin Sola Dönüsü"] Foreign Affairs, Mayis/Haziran 2006). Sol, (kâhinlerin “dogru çikan” kehanetleri uyarinca) geri döndü.

Bu durum, umudun da geri dönmesi anlamina geliyor. Dünyanin dört bir yanindaki emekçi insanlar bugünlerde bir alternatifin mevcut oldugunun, daha iyi bir dünyanin mümkün oldugunun ispatini görmek için gözlerini Latin Amerika’ya dikmis durumdalar.

Peki ama gözlerini Latin Amerika’ya dikmekte haklilar mi? Burada gerçek bir alternatif mi ortaya çikiyor, yoksa bütün olup bitenler basit bir biçimde kapitalist küresellesmeyle girilen örtük sözlesmede daha iyi sartlar elde etmek için yapilan bir pazarliktan mi ibaret? Latin Amerika kapitalizmden kopuyor mu yoksa adalet için mi mücadele ediyor?

IYI VE KÖTÜ SOL

Bütün sollarin ayni olmadigini elbette biliyoruz. Aslinda bu durum türlü çesitli yorumcular arasinda da hiç degismeyen bir tema niteligini tasiyor. Bazilari, Latin Amerika’yi, Fidel Castro, Hugo Chavez ve Evo Morales’i “etobur” olarak adlandiran (Washington Post, Agustos 6, 2006) Alvaro Vargas Llosa’nin yaptigi gibi, rejimsel uygulamalara dayali olarak siniflandirirken, birçoklari için sadece bir Iyi Sol bir de Kötü Sol mevcut. Castaneda’ya göre ortak noktalari, (makro ekonomik ortodoksiden, servet üretiminden, uluslararasi isbirliginden ve devletin etkinlestirilmesinden olustugu varsayilan karsi paket üzerinde) “sosyal iyilestirmeler”, “esitlikçi servet dagilimi”, “egemenlik” ve “demokrasi” gibi vurgulara sahip olmalari. Kötü solu kötü yapansa, esasinda, tek kelime ile tanimlaniyor: “Popülizm.”

Latin Amerika aydinlari, popülizm terimini duyduklari anda hemen çileden çikarlar. Bunun nedeni kismen bu terimin halki, kitleleri, ayaklari çamurlu olanlari hareket içinde ileriye tasimasindan kaynaklanir. Castaneda, popülizmin “ulusalci, rahatsiz edici ve dar kafali” oldugunu ilan ederken, bu tanimin onun yaptigi kitle taniminin ta kendisi oldugunu düsünmemek elde degildir. Fakat dahasi da var ya da daha dogrusu, isin baska bir boyutu daha var. Castaneda, iktidardaki popülistlerin bazi özelliklerini, “ülke ekonomilerinin, sözüm-ona kumanda mevkilerinin ötesine uzanan genis sektörlerini ulusallastirmalari” ve “descamisadolar, ‘gömleksizler’ için, orta sinifin vergilerini yükseltmeksizin para harcamalarini mümkün kilan dogal kaynaklari ya da tekelci rantlari” ele geçirmeleri olarak tanimladiginda, Kötü Sol’u gerçekten kötü yapanin, sermayeye karsi verdigi mücadeleler oldugunu anliyorsunuz.

O halde, Kötü Sol mütemadiyen Venezüella’nin Hugo Chavez’i ve Bolivya’nin Evo Morales’i etrafinda tanimlanirken, Iyi Sol’un Sili, Uruguay hükümetlerini (ve belki hatta Nestor Kirchner’in Arjantin’ini) içeriyor olmasinda hayret edilecek bir sey olmasa gerek. Chavez’le araya konulan mesafenin her seyin gerçek ölçüsü oldugu görünürken, Rafael Correa’nin Ekvador’unun da Kötü kategorisine girecegi sonucuna varmak mümkündür.

Ama, siniflandirmanin isi yaramadigi yer de burasidir: Basli basina kapitalizme yönelik mücadeleyle kapitalizmin mevcut politika ve pratiklerine yönelik mücadele birbirlerinden nasil ayirt edilebilir? Bir yanda yeni bir ekonomik sistem için verilen mücadele, öte yanda uluslararasi borç verenler karsisinda, ticari iliskilerde ve kaynaklardan elde edilen rantlarin bölüsülmesinde adalet için verilen mücadele? Bunlari birbirlerinden ayirt etmek ilk bakista göründügünden daha zor olabilir.

Nihayetinde, sermaye karsisindaki bir despotik hamleler süreci (Marks ve Engels’in sözleriyle ifade edersek “tüm sermayeyi burjuvaziden çesitli derecelerde” çekip alan uzun bir yürüyüs süreci) bile, komuta mevkilerini hemen ele geçirmekten; her seyi, hemen simdi, isçi denetimi altinda ulusallastirmaktan daha az olan her seyi, basit bir biçimde, uluslararasi sermayeye teslimiyet olarak degerlendirecek olan kimseler tarafindan, muhakkak basit reformizm olarak tanimlanacaktir.

Güçler dengesinin (dâhili ve harici) ve süreç kavraminin, kendileri için altini önemle çizdikleri bildirilerden daha az sey ifade ettigi soyut idealistler, daima, (sadece uvertürlerine burun kiviranlarin isimlerini degistirmek suretiyle) ayni ihanet sarkisini okurlar. Fakat bu durum, belirli örneklerde hatali olduklari anlamina gelmez.

Basli basina sermayeye yönelik bir mücadeleyi nasil tanimlayabiliriz? Latin Amerika’nin yeni sol hükümetleri kapitalizme karsi bir alternatif insa etmekte midirler?

KAPITALIZM KARSISINDAKI ALTERNATIF

Kapitalizm karsisindaki gerçek bir alternatifi olusturan sey nedir? Ben bu alternatifin, temel hedefini sermayenin ya da maddi üretim araçlarinin gelisiminin degil, bizzat insanin gelisiminin; insan yeteneklerinin gelisiminin olusturdugu bir toplum oldugunu ileri sürecegim. Bu perspektifin Bolivarci Venezüella Anayasasi’nda; 299. maddenin “bütünsel insani gelisme” vurgusunda; 20. maddenin “kadin ya da erkek herkes kendi kisiligini özgürce gelistirme hakkina sahiptir” açiklamasinda ve 102. maddenin “bütün insanlarin yaratici potansiyelinin gelistirilmesi ve kadin ya da erkek herkesin demokratik bir toplumda kendi kisiligini tam olarak ifade etmesi” noktasina odaklanmasinda vücut buldugunu görebiliyoruz.

Bu pasajlarda (ki hiç bir sekilde anayasanin tamamini kapsamamaktadirlar); gerçek bir alternatif kavrayisi; sermayenin mantigindan farkli bir mantiga sahip olan bir ekonomi mevcuttur. Baskan Hugo Chavez Eylül 2003′te, “Sosyal ekonominin mantigi insana, çalismaya, yani isçiye ve isçinin ailesine, yani, insana dayanir” demisti. Bu sosyal ekonomi, diye devam etmektedir, ekonomik kazanca, degisim degerlerine odaklanmaz; tersine “sosyal ekonomi temelde kullanim degeri üretir”. Amaci, “yeni erkegin, yeni kadinin, yeni toplumun insasidir.”

Bunlar, güzel düsünceler ve güzel sözlerdir; fakat elbette yalnizca düsünceler ve sözlerdir. Ilki bir anayasadan, ikincisi de Aló President

e (Alo Baskan) olarak adlandirilan düzenli ulusal egitim seminerinden alinmistir. Bu düsünceler ve sözler nasil gerçek kilinabilir? Kapitalizm karsisindaki bu alternatifin gerçeklesmesi için gerekli olan dört ön kosulun sunlar oldugunu ileri sürebilirim:

1) Yapisal degisikliklerle ilgili her türlü tartisma mevcut yapiyla, kisaca kapitalizmle ilgili bir kavrayistan yola çikmalidir. Sermayenin mantiginin, yani insan ihtiyaçlarinin giderilmesini degil kâri hedefleyen bir mantigin, hem baski sayesinde elde edilen göreceli avantajlari pekistirdigi hem de kölece tayinlardaki herhangi bir artisin kabul edildigi yerde hüküm sürebildigini kavramaliyiz.

KOMÜNIST MANIFESTO'NUN YAZILDIGI DÖNEMDEKI GIBI KRITIK BIR DÖNEMDEYIZ

2) Sermayenin mantigina karsi ideolojik mücadele yürütmek temel bir zorunluluktur. Sermayenin dogasi; yani sermayenin, kolektif isçinin toplumsal emeginin bir sonucu oldugu hakkinda kitlesel bir kavrayisin gelismemesi halinde, neo-liberal ve baskici politikalarin yarattigi yikim karsisinda hayatta kalma ihtiyaci yalnizca daha adil bir toplum arzusunu, sömürülenler ve dislananlar için daha büyük bir pay arayisini; kisacasi insani yüzlü barbarlik talebini yaratabilir.

3) Savasimda kapitalizmin ötesine geçebilmenin kritik bir cephesini, insan yeteneginin yalnizca insan faaliyeti yoluyla, yalnizca Marks tarafindan “devrimci pratik” olarak anlasilan, kosullarin ve insanin kendisinin eszamanli biçimde degistirilmesi yoluyla gelisebileceginin kabul edilmesi olusturur. Gerçek insani gelisme ne hayatta kalmayi destekleyen para, ne de halk hükümetlerinin egitime ve sagliga yapacaklari harcamalar biçimine bürünerek gökten zembille iner. Tüm yanitlari devletten ve hemen her seyi vaat etmekte olan liderlerden bekleyen bir halk yaratan popülizmin tersine, fikirler savasinda sermayenin mantigina gerçekten meydan okuyan fikir, isyerindeki ve mahalledeki öz-yönetimi insani potansiyelin önündeki engelleri ortadan kaldirmanin araçlari olarak açikça kabul eden fikir; yani 21. yüzyil sosyalizmi fikridir.

4) Fakat, bu sosyalizm fikri gerçek kapitalizmin yerini alamaz. Ne de küçümen isbirligi adaciklari, kapitalist sirketlerle basariyla mücadele ederek dünyayi degistirebilirler. Kapitalist üretim iliskilerinin yeniden üretimini budayip atarken, yeni üretim iliskilerini filizlendirmek için iktidara ihtiyaciniz vardir. Devlet iktidarini sermayeden çekip almaya ve sermaye bu el koymalara yanit verdigi anda o iktidari kullanmaya ihtiyaciniz vardir; sermaye greve gidince, teslim olmak yerine ileri atilmak için hazirlikli olmak zorundasinizdir. “Demokrasi savasimini” kazanmak ve “tüm sermayeyi, burjuvaziden çesitli derecelerde çekip almak için politik üstünlügü” kullanmak, bugün de Marks ve Engels’in Komünist Manifesto’yu yazdiklari zamanki kadar kritik bir önem tasimaktadir.

PES EDEN SOSYAL DEMOKRASI

Bu ön kosullar üzerinde biraz düsünelim. Bunlar solda yer alan yeni Latin Amerika hükümetleri tarafindan yerine getiriliyor mu? Tersine çogunlukla, kapitalizmin dogasini anlamayan, sermayenin mantigiyla ideolojik düzeyde mücadele etmeyen, kapitalizm karsisinda gerçek bir alternatifin var olduguna inanmayan ve sasirtici olmayan biçimde de, sermaye greve gitme tehdidi savurdugunda pes eden sosyal demokrasinin bildik özellikleriyle karsilasiyoruz.

British Columbiasi’nin sosyal demokrat baskani (benim de partinin siyaset kurulu baskani oldugum 1970′lerde) Kanada’da, “Altin yumurtlayan kazi kesemeyiz” diye ilan ediyordu. Burada kristalize olan, sosyal demokrasinin nihai hikmeti; yani sosyal demokrasinin sermayenin mantigini güçlendirme ve halki ideolojik bakimdan silahsizlandirma ve hareketsizlestirme tarzidir.

Ne var ki Venezüella bu noktada farkli bir yönde seyretmektedir. Bolivarci Devrim sosyalist bir alternatif insa etmek için yola çikmamis (ve bu yoldaki ilerlemesi yolun her bir adiminda tartisma konusu yapilmis) olsa bile, hem sermayenin mantigini aktif bir sekilde reddetmekte hem de halki bu alternatifin insasi için ideolojik anlamda silahlandirip harekete geçirmektedir.

VENEZÜELLA’NIN BASLANGIÇTAKI YOLU

1999 tarihli Bolivarci Anayasa insani yetenegin gelisimine odaklanmis olmakla birlikte, önceki anayasalarin kapitalizme verdigi destegi de muhafaza etmektedir. Yani Anayasa mülkiyet hakkini garanti altina almakta (Madde 115), özel girisime büyümenin ve istihdamin gelisiminde bir rol vermekte (Madde 299) ve devleti özel inisiyatifi tesvik etmeye çagirmaktadir (Madde 112). Öte yandan kapitalist gelismenin devamina destek verilmesi 2001-2007 yillarina yönelik ilk planin açik eksenini olusturuyordu. Neo-liberalizmi reddeden ve stratejik sanayilerde devletin varliginin önemini vurgulayan bu planin odak noktasini, bir “güven ortami” yaratarak, hem yerli hem de yabanci özel sermayenin yatirimlarini tesvik etmek olusturuyordu.

Buna, özel sektör ve kamu sektörüne karsi “alternatif ve tamamlayici bir yol” olarak kavranan “sosyal ekonomi”nin gelistirilmesi eklenecekti. Fakat öz-yönetim ve elbirlikçi etkinlikler açisindan ne kadar küçük bir rolün tasavvur edildigi görülmelidir. Bu, esas olarak, enformal sektörü sosyal ekonomiyle eklemlemeye yönelik bir programdi: plan, “enformal isçilerin küçük isletmecilere dönüstürülmesinin” zorunlu oldugunu ileri sürüyordu. Buna göre, aile, kooperatif ve öz-yönetim mikro-isletmeleri, egitim (ve Kadinlarin Gelisim Bankasi gibi kurumlardan saglanacak olan) mikro-finansman ve yönetmeliklerle vergi yüklerinin hafifletilmesi yoluyla tesvik edileceklerdi. Devletin amaci açikça “yükselen bir yönetici sinif yaratmak” olarak tanimlanmisti.

Sosyal ekonomi, böylece, Brezilya’da ve baska yerlerde oynadigi rolü: devletler, sivil toplum kuruluslari, Graamen tipi bankalar ve hayirsever kilise kurumlarinca beslenen ve kapitalist küresellesmenin ekonomik ve siyasi etkileri için birer pozitif sok emicisi islevini gören elbirligi adaciklari rolünü oynayacakti. Elbette bu, ciddi biçimde gelistirilirse, onlara hayatta kalmalari için daha iyi firsatlar saglayarak, issizler ve dislanmislar açisindan, yani Venezüella isçi sinifinin enformal sektörde çalisan yarisi açisindan isleri kolaylastirabilirdi. Fakat, sosyal ekonomi 2001-07 planinda (küresel kapitalizmin kösesinde ya da bucaginda hayatta kalmanin olusturdugu ölçüde bir alternatif olmanin haricinde) kapitalizme karsi alternatif olarak öngörülmedi.

AMAÇ FAKLI BIR KAPITALIZMDI

Venezüella için Üçüncü Yol: Neo-liberalizme sirtini dönebilir, devlet içinde devlet olan Milli Petrol Sirketi’ne (PDVSA) karsi harekete geçerek petrol rantlarinin dagiliminda degisiklige gidebilir ve aktif bir devlet araciligiyla, yapisalci iktisatçilar tarafindan desteklenen “içsel kalkinma” yolunda ilerleyebilirdi. Kisaca amaç, farkli bir kapitalizmdi. Bolivarci Devrim ilk baslangicinda açikça Iyi Sol’a aitti.

Ancak, potansiyel olarak isyankar bir unsuru; insani gelisme temasini da bünyesinde barindiriyordu. Bolivarci Anayasa insanin yeteneginin yalnizca kendi etkinligi araciligiyla gelistigini isaret etmesi bakimindan essizdir. Sadece 62. Madde, halkin katiliminin onun “hem bireysel hem kolektif bakimdan tam gelisiminin güvence altina alinmasinin saglanmasindaki zorunlu yol” oldugunu ilan etmekle kalmaz; ayrica bu anayasa toplumun her düzeyinde demokratik planlama ile katilimci bütçeye ve (Madde 70′de oldugu gibi) “karsilikli elbirligi ve dayanisma degerleriyle yönetilen birlik biçimleri” örnekleri olarak “bütün biçimlerdeki öz-yönetim, ortak-yönetim ve kooperatifler”e özel olarak odaklanir. Bolivarci Anayasa, “demokratik, katilimci ve özne” bir toplum üzerinde yaptigi vurguyla, kesinlikle sosyal ekonominin tohumlarini, 21. yüzyil sosyalizminin tohumlarini içermektedir.

Bu tohumlar da gökten zembille inmediler. Bunlar, Hugo Chavez’in Dördüncü Cumhuriyet’i alasagi etme mücadelesiyle ittifaka giden (ve yeni Kurucu Meclis’teki üyelikleriyle bu tohumlari dogrudan dogruya anayasaya sokan) toplumsal hareketlerden ve kendisini “Miraflores’deki isyanci” olarak tanimlayan sahsin, yani 1993 yilinda “egemen halk kendisini iktidarin amacina ve öznesine dönüstürmelidir. Bu seçenek devrimciler açisindan tartisilabilir nitelikte degildir” diye yazan mahkûm Chavez’in kendisinden geldi.

Elbette, Bolivarci Anayasada bulunabilecek olanlar gibi çelisikli ögeler de benzersiz degildir ve potansiyel isyankar tohumlar genellikle hiç bir sey üretmezler. Bir kez seçildiklerinde, halki bir sonraki seçime kadar dinlenmesi için eve gönderen, emekçi halkin temsilcisi olarak seçilmis hükümetlere oldukça asinayiz. Dahasi, sonradan kendi kendilerinin polisligini yapmaya yönelen ve bu tohumlarin kurumasiyla sonuçlanan bu toplumsal hareketlerin sergiledigi oldukça kederli bir deneyim tarzi da mevcuttur. Oysa Venezüella’daki sinif mücadelesi sosyal ekonomiyi giderek kapitalist gelismeye karsi bir alternatif olarak ortaya çikacak biçimde besledi.

Ilk olarak Chavez, verdigi sözlerin bir bölümünü tutmaya giriserek, (oportünist destekçileri de dahil olmak üzere) birçoklarinin beklentilerini yikti. Ayrica hükümetin kendi Üçüncü Yol yönelimini sürdürmesine izin verecek olan (ve yeni petrol üretimi üzerindeki imtiyaz haklarini yükselten) yeni hidrokarbon vergisi gibi önlemler de basli basina kapitalizme karsi bir mücadeleyi olusturmasalar da, hükümetin inisiyatifini bir hayli asan dinamik bir etki yarattilar. Chavez’in, kendi kampinda varolan muhalefete ve (ABD emperyalizmi tarafindan tam anlamiyla desteklenen) yaltakçi Venezüella oligarsisinin; ilk olarak Nisan 2002 askeri darbesiyle, daha sonra da patronlarin 2002-03 kis aylarindaki lokavtiyla verdigi yanita ragmen korudugu ilerleme azmi, sadece isyerlerindeki ve mahallelerdeki kitleleri Chavez’in arkasinda seferber etmekle kalmadi, Chavez’i de kapitalizmin insani gelisme için bir temel olusturamayacagina ikna etti. Bolivarci Devrim bu noktadan itibaren kapitalizmden uzaklasan bir yola girmeye basladi.

YENI BIR YOL

Hükümet gelirlerinin 2003 yilinda, devlet petrol sirketi PDVSA’nin etkin sekilde yeniden ulusallastirilmasini takiben canlanmasiyla birlikte, saglik ve egitim alanindaki yeni programlar (misyonlar) Bolivarci hükümetin kendisine miras kalan muazzam sosyal borcu temizleme yönündeki gerçek kararliligini göstermeye basladi. Bundan baska, hükümetin genel lokavt süresince yaptigi gida dagitimi deneyimine dayali olarak, 2004 yilindan itibaren yoksullara önemli miktarda tesvikli gida yardimi saglamak üzere Mercal Misyonu baslatildi. Onun hemen ardindan; halka elbirligi ve öz-yönetim kurslari araciligiyla hem özel vasiflar ögreterek hem de onu yeni üretim iliskilerine girmesi için hazirlayarak, yeni insani yeteneklerin insasina yönelen radikal bir içsel kalkinma programi olan Vuelvan Caras Misyonu devreye sokuldu. Etkisi çarpiciydi:1998 yilinda Chavez ilk seçildiginde 800′lerin altinda olan kooperatif sayisi 2005 Agustosuna kadar neredeyse 84000′lere ulasti.

Bütün bunlar, Chavez’in sermayenin “sapkin mantigi”na karsi mücadelesi ve onun, alternatif, yani hedefi “yeni erkegin, yeni kadinin, yeni toplumun insasi” olan sosyal ekonomi hakkindaki vurgulari baglaminda meydana geldi. Bu ideolojik mücadelenin derinlesmesine sosyal ekonominin, sosyalizm olarak yeniden adlandirilmasi damgasini vurdu. Chavez, 2005 Ocak ayinda, Dünya Sosyal Forum’unda açikça, Sovyetler Birligi’nde varolandan farkli bir sosyalizmin yeniden kesfedilmesi çagrisinda bulundu. “Sosyalizmi bir tez, bir proje ve bir yol olarak, fakat yeni tipteki bir sosyalizm, makineleri veya devleti degil insanlari her seyin üzerinde tutan, insancil bir sosyalizm olarak yeniden talep etmeliyiz”.

6 ay sonra, Istvan Meszaros’ un Sermayenin Ötesinde isimli kitabindan etkilenmis olarak, yeni bir komünal üretim ve tüketim sisteminin; komünal ihtiyaçlar ve amaçlar tarafindan belirlenen faaliyetlerin birbirleriyle degis-tokusunun hüküm sürecegi bir sistemin önemini vurguladi. “Bu sistemi halkçi bir temelde, mahallelerin, mahalle örgütlerinin, kooperatiflerinin katilimi, öz yönetim ve bu sistemi ortaya çikartacak olan daha baska yollarin yardimiyla yaratmaya katkida bulunmaliyiz.” Esas olay, yeni bir kurumun, Empresas de Produccion Social’in (Toplumsal Üretim Sirketleri-EPS) yaratilmasiydi. Sadece kolektif öz-çikara degil topluluga da baglilik yemini etmis olan mevcut kooperatifler, küçük devlet isletmeleri ve devlet isleriyle avantajli kredi vadelerine erisme kaygisi içinde olan özel firmalar gibi bir dizi kaynaktan türeyen bu yeni toplumsal üretim isletmeleri, hem toplulugun ihtiyaçlarina hizmet etme hem de isçi katilimini ifade etme ilkelerine sadik olacaklardi.

2006 yilinda, yeni bir kurucu blok daha mevcutlara eklendi: Mevcut kentsel bölgelerde 200 ile 400 ve kirsal alanlarda 20 ile 50 arasi aileye dayali olan komünal konseyler. Bunlar, toplumun ihtiyaçlarini ve önceliklerini demokratik yollarla tespit etmek için kuruldular. Bu konseyler, önemli miktarda kaynagin belediye düzeylerinden mahalle düzeyine tasinmasi, yeni komünal bankalarin yerel projelere destek vermesi ve seçilmis temsilcilerin degil genel kongrenin en yüksek karar organi olmasini saglayan bir büyüklükle birlikte, yalnizca halkin kosullari degistirirken dönüstürülmesi bakimindan degil, ayni zamanda gerçek komünal ihtiyaçlara ve komünal amaçlara dayali üretken faaliyet bakimindan da bir temel olarak öngörüldüler.

CHAVEZ'IN SOSYALIZME GIDEN YOLU

Chavez’in, 2006 Aralik tarihinde, berrak bir biçimde, yeni bir sosyalizmin insasi temasi üzerinden yeniden seçilmesiyle birlikte, bu yeni konseyler Bolivarci sosyalizminin temel hücreleriyle ve yeni bir devletin temelleriyle özdeslestirildiler Chavez, “Tüm iktidar komünal konseylere” çagrisinda bulundu. “Komünal iktidarin patlamasi” sosyalizme dogru gidisin “bes motorundan” besincisi olarak belirlendi. Buradaki mantik, karar alma süreçlerinin ve iktidarin köklü bir biçimde adem-i merkezilestirilmesi mantigidir; büyük bir ideoloji ve egitim kampanyasi olan üçüncü motorda, “Moral y Luces“de (Ahlak ve Aydinlanma) oldugu gibi, burada da tutarli biçimde sürdürülmekte olan tema, sosyalizmi insa etmek bakimindan devrimci pratige yapilan vurgudur. Chavez, Marks’i ve Che Guevera’yi zikrederken, yeni sosyalist insanlarin ancak pratik araciligiyla kendilerini üretebileceklerini vurgulamistir (Alo Presidente, no. 279, 27 Mart 2007)

Ihtiyaç duyulan pratik türü, (kapitalizmden miras kalan bir virüs; bir “enfeksiyon” olan) öz-çikara ve degisim hedefli üretime dayali bir pratik degildir. Aksine, esas yasamsal olan dogrudan dogruya toplumun ihtiyaçlari için yapilan üretimle toplumsal dayanisma içindeki pratiktir. Bu bakimdan, ideolojik mücadelenin üçüncü motorunda ve komünal iktidarin patlamasindan olusan besinci motorda vücut bulan demokratik dönüstürücü pratikler, ayni madalyonun iki yüzü gibi algilanabilirler ve birbirlerine gereksinim duyarlar. Ideolojik mücadele cephesi var olmadiginda, ihtiyaçlar üzerine odaklanilmasi eski ihtiyaçlar için, kapitalist toplumda üretilmis olan degerler için verilen bir mücadele halini alir ve dönüstürücü demokratik pratikler var olmadiginda da, tek basina ideolojik çagrilar eninde sonunda bir kumandacilik ve sinizm bilesimine dönüsür.

Yine de, sosyalist pratigin sadece mahallerde yasandigi sanilmamalidir. Chavez, yeniden seçildiginden beri, sosyalizmin “elementer üçgeni” olarak adlandirdigi seyi vurgulamaktadir: Toplumsal mülkiyet birimleri, toplumsal üretim ve topluluklarin ihtiyaçlarinin karsilanmasi. Kapitalizm yoksul çocuklara çizme temin edecek midir? Chavez, kapitalizmin bu sorunu piyasanin çözecegini söyledigini belirtmektedir, ama sosyalizmde bunlari dogrudan dogruya iyi çizmelere ihtiyaç duyan çocuklar için üretmeyi planlayabiliriz. Chavez, böylece, daha ileri bir adim atmistir: Isçi katiliminin önemi vurgulamaya devam ederken, bunun yeterli olmadigini ileri sürmektedir: örnegin kooperatiflere, giderek toplumsal mülkiyet birimleri haline gelmeleri ve dogrudan dogruya komünal ihtiyaçlar uyarinca üretmeleri için kilavuzluk etmek gerekmektedir.

NE BURJUVA NE KAPITALIST DEVLET SADECE SOSYAL DEVLET

Sosyalizmin “elementer üçgeni” üzerine yapilan bu vurgu açik bir özelestiriyi, hükümetin el konulan fabrikalari degerlendirirken ve toplumsal üretim sirketlerini (EPS) gelistirirken attigi hatali adimlarin elestirisini de yansitmaktadir. Chavez, hatalar yaptik, demektedir; ortaya çikan yeni formlar kapitalizmin ötesine geçememistir. Bu nedenledir ki, simdi yalnizca toplumsal üretim degil ayni zamanda toplumsal mülkiyet de vurgulanmaktadir. Toplumsal mülkiyetin (yani, toplumun mülkiyetinin) güvencesi devlet olmak zorundadir; “ne burjuva devleti ne de kapitalist devlet, yalnizca “Sosyal Devlet” (Alo Presidente, no. 2649, 28 Ocak 2007)

Kapitalizme karsi olan ve yeni degerler içeren yeni bir sosyalizmin yaratilmasini savunan bir fikirler savasiminin yolda oldugu kuskusuzdur. Chavez’in televizyon konusmalarindan ve yeni ideolojik kampanyadan yayilan, yalnizca yirmi birinci yüzyil sosyalizminin niteliklerinin giderek daha fazla ifade edilisi degil ayni zamanda kitlesel bir bilincin de gelisimidir. Elbette, yukarida belirtildigi gibi, “bu sosyalizm fikri gerçek kapitalizmin yerini alamaz.”

POLITIK ÜSTÜNLÜGÜN YENI ÜRETIM ILISKILERININ KURULMASI UGRUNA KULLANILMASI

Ancak Venezüella’da, bir fikirler savasindan fazlasi cereyan etmektedir. Petrol ve temel sanayideki devlet sektörlerinin yaygilasmasina ek olarak, 2007 yilinda baslayan yeni döneme iletisim, elektrik enerjisi gibi stratejik sektörlerin ulusallastirilmasi ve devletin, çok uluslu sirketlerin önceden egemen oldugu zengin petrol yataklarindaki hakim konumunun yeniden elde edilmesi damgasini vurmus durumdadir. Dahasi, latifundialara karsi verilen mücadeleler de bazi topraklara el konulmasiyla sonuçlandi. Iran gibi ülkelerin devlet sirketleriyle yapilan ortakliklar da dâhil olmak üzere, traktör gibi üretim araçlarini üretmeyi hedefleyen yeni devlet sirketleri kuruldu.

Ancak yine de çok daha fazlasinin yapilmasi gerekiyor. Eger Venezüella ekonomisi dönüstürülecek ve petrole olan bagimliligindan kurtarilacaksa, (tarimda ve sanayide) yeni üretken sektörlerin ve ülkenin uçsuz bucaksiz iç bölgelerini disa açabilecek yeni bir altyapinin gelistirilmesi zorunlu. Kaynaklar orada; ayrica ya büyük ölçüde issiz olan ya da enformal sektörde çalisiyor sayilan isçi sinifi (yani yedek isgücü ordusunun bir parçasi) da orada. Eger Bolivarci Devrim yaygin kalkinma sürecini sürdürmek konusunda ciddiyse bu durumda, bu sürecin planlama ve devlet eliyle yukaridan yönetilmesi kaçinilmaz bir egilim olusturacak.

Peki öz-yönetim, ortak yönetim ve isçi yönetimi; yani “karsilikli elbirligi ve dayanisma degerleri tarafindan yönlendirilen birlik biçimleri” buna nasil eklenecek? Gerçekte, devlet sektöründeki deneyim, alüminyum sirketi ALCASA ve And’lardaki elektrik dagitim firmasi (CADELA) disinda hiç de iç acici degil, devlet sektöründeki isçi yönetimi ketlenmis durumda ve stratejik devlet endüstrileri diye adlandirilan sektörlerdekiler de (bilhassa PDVSA’daki) gerileme halinde. Bunlar, isçilerin kendilerini öz-yönetim araciligiyla üretim içinde dönüstürdükleri bir süreci olusturmaktan çok, devlet kapitalizmi ve devletçi sirketlerin karakteristigi olan hiyerarsik modeller araciligiyla yukaridan yönetiliyorlar. Bu geri dönüsler de militan isçileri, kapitalizmde oynadiklari hasim rolüyle sinirlandirarak, morallerini bozuyor. Eski toplumun (Venezüella’da rant kapma mücadelesi anlamina gelen) bütün ben-merkezli egilimleri pekistiriliyor.

Simdi verilen söz bu modelin degisecegi; Moral y Luces programinin motorunun (is gününün, egitimi de içerecek biçimde dönüsümü yoluyla) bütün isletmelerdeki isçi yönetimleri için hem ideolojik egitim hem de ögrenimi içerecegi ve isçi konseylerinin tüm isletmelerde sadece idarenin islevlerini daha fazla üstlenmeleri için degil ayni zamanda komünal ihtiyaçlara yanit verecekleri biçimde yetkilendirilecekleri yönünde.

Elbette bunlar heyecan verici konular: halk kapitalizmin ürettigi parçalanmis, kötürümlestirilmis insanlar olarak kalmaya devam etmeyecekse demokratik, katilimci ve özneci bir üretime dogru belirgin adimlarin atilmasi yasamsal bir önem tasiyor. Ama yine de, yukaridan verilen vaatlerle, pratikte bu vaatlerin gerçeklestirilmesi arasindaki uçurum Venezüella’da son derece belirgin; ve bu özel örnekte, bugüne kadarki deneyim, isletmecilerin ve bakanlarin bu yukaridan denetim kaybina karsi kayda deger bir direnis sergilediklerine isaret ediyor.

Ne yazik ki, bu sorunu çözmek veya bütün o verilen sözleri yerine getirmek için, asagidan gelen isçi denetimi taleplerini yükseltecek ortak bir kolektif özne mevcut degil. Son yarim yüzyillik ekonomik gelisme modeli ve neo-liberalizm verili oldugunda, sadece devlet yönetimi disinda kalan örgütlü isçi sinifi zayif degil; ayrica Chavezvci Isçi Hareket (UNT) içindeki yogun hizip kavgalari simdilik örgütlü isçi sinifinin temel bir aktör haline gelmesini etkili biçimde engelliyor.

O halde bu devrimci sürecin özneleri kimler? Dikkatler mahallelerdeki gelismelere, yeni komünal konseylerin insa edilmesi ve bunlarin birbirleriyle baglantili hale getirilmesine ve bu konseylerin mahallelerin ihtiyaçlarini karsilama sürecini örgütleme potansiyeli üzerine yapilan vurgulara çevrilmis durumda. Çünkü mahallelerde elbette aktif özneler; mücadele araciligiyla, bireysel ve kolektif anlamda gelisen ve gelismeye devam eden insanlar mevcut.

Fakat isyerindeki iliskilerin üzerine yaslanmaktan çok, mahallelere ve komünal ihtiyaçlara yaslanan, ne tür bir sosyalizmdir? Bu 21. yüzyilin yeni sosyalizminde komünal iliskiler, üretim iliskilerinin yerlerini mi almistir? Burada ihtiyaçlar sistemi emek sistemine mi hükmetmektedir?

VE VENEZUELA'NIN YÜKSELISI

Bu düsünce tanim olarak dislanmamalidir. Elbette, kapitalizmde, Sovyetler Birligi’nin devletçiliginde ve Yugoslavya’nin öz-yönetimci isletmelerinde, üretim alaninda bulunanlarin hedefleri sistemi sürükleyip onu yönetmisti. Belki de bu yüzden Mezsaros’un (Beyond Capital: Towards a Theory of Transition, 1995, 835) “ihtiyaçlarin önceligi” belirlemesi, dünyayi 21. yüzyil sosyalizmine dogru harekete geçirmek açisindan uygun olan kaldiraçtir.

Ancak, komünal konseylerle komünal ihtiyaçlar üzerinde odaklanilmasi, geçmisin üretimci yaklasimiyla açik bir karsitlik içindeyken, varolan fark belki de gerçekte oldugundan daha çok görüntüdedir. Bu süreci neden yeni bir toplumsal iliskinin, kolektif üreticiler arasindaki bir dayanisma iliskisinin ortaya çikisi olarak düsünmeyelim? Unutmayalim ki, tüccar sermayesi ve tefeci sermaye, sermayenin üretim sürecini isgal etmesinin öncesinde birer sosyal iliski olarak ortaya çiktilar. O halde, öz-bilinçli kolektif isçiler, (yani kendi birliklerinin bilincinde olan üreticiler) neden üretim alanina nihai olarak hükmedecek sosyal bir iliski olarak ortaya çikamasinlar? Elbette üreticilerin birligi kavrami daima sosyalist üretim iliskisi olarak anlasilmistir. Asla açik seçik nitelikte olmamakla birlikte, bu yeni iliski bu biçimde ortaya çikmaktadir; ya da daha iyi bir ifadeyle, bu iliski hangi yollarla gelismektedir?

Komünal konseylerin yalnizca halkin ihtiyaçlarina çözümler üretmekle kalmayip ayni zamanda kendilerini kendileri için kolektif isçiler olarak ürettikleri mekanlar olarak görülmesi halinde, bu durumda komünal iktidar patlamasi ile Moral y Luces ve de bu momentin öteki ana kampanyalari arasindaki belirgin baglantinin; yeni birlesik bir sosyalist partisinin ortaya çikisini görmemiz de mümkün hale gelir. “Build it Now”‘da, bu yeni tip sosyalizmin insasi bakimindan yasamsal bir önem tasiyan devrimci demokrasi sürecini devam ettirebilecek asagidan bir partiye duyulan ihtiyaci tartismistim. Ancak aralarinda yazarin da bulundugu pek az kisi, Chavez’in 2006 Aralik’ta yeniden seçilmesinden kisa bir süre sonra yaptigi açiklamanin, yeni partinin var olan Chavezci partileri birlestirmeyecegi, aksine bundan tamamen baska bir sey olacagi; Venezüella tarihinin topluluklardan ve mahallelerden baslayarak asagidan yukariya dogru insa edilmis en demokratik partisi olacagini vurgulayan ufku konusunda hazirlikliydi.

Elbette su anda baslamis olan parti insa sürecinin demokratik niteligi, beklentilerin çok ötesine uzanmaktadir. Ülkenin dört bir yanindaki standlarda partiye kaydolmak için imza atanlarin sayisi bazilarinin umut ettigi 4 milyon sayisinin altinda kalmis olmakla birlikte, sosyalizmin bu yeni partisi Venezüella’da bugüne kadar kurulan en büyük parti olacaktir (ve eski solun muhalif dinozorlarinca talep edilen kadro partisine de hiç benzemeyecektir). Parti 200 kisilik gruplarla konsolide edildikten sonra, bu gruplarin sözcüleri Agustos ayindan baslayarak (kendi gruplariyla sürekli danisma içinde) parti programini gelistirdikleri üç aylik bir süreci baslatacaklar ve program 2 Aralik günü bütün üyelerin katilacagi bir referandumla oylanacak. Parti liderligi 2008 ortasina kadar belirlenmeyecek. Yeni liderlik neye benzeyecek? Chavez’in umudu belli ki topluluklarin dogal liderlerini birlestirmesi yönünde. Chavez, Aralik ayinda “yeni parti eski yüzlerin bir toplami olamaz; bu sahtekarlik olur” demisti.

CHAVEZ IKTIDARI ALMAK IÇIN NEREYE YÜKLENDI

Komünal iktidar patlamasi ile bu yeni partiyi insa etme sürecinin pek çok ortak noktasi var. Her ikisi de çok sayida insani harekete geçiriyor ve her ikisinin de Besinci Cumhuriyet’e sirayet etmeye devam eden himayecilik ve yolsuzluk gibi ortak bir düsmanlari var; her ikisi de partide ve devlette varolan ve kitlelerin yetenek ve kapasitelerinin gelisimini, aileleri için iktidar ve rahatlik biriktirme arzusu kadar zorlayici bulmayan kimselere potansiyel olarak meydan okuyor ve her ikisi de Chavez’le halk arasindaki bagi; içinde Chavez’in iktidari almak için açikça halka yaslandigi (“halk yiginlari! halk yiginlari!”) ve kendisi de halkin ihtiyaçlari ve talepleri tarafindan ileriye dogru tasinmakta olan bir diyalektigi yansitiyor.

Peki, sosyalist üretim iliskilerine ne oluyor? Her iki motorun ve (geçici olarak PSUV olarak adlandirilmis olan) Venezüella birlesik sosyalist partisinin kitlelerin yeteneklerini ve kapasitesini insa etmek ve kolektif üreticilerin yeni toplumsal iliskilerini güçlendirmekte elde ettikleri basari ölçüsünde, üretim alaninin bu iliski tarafindan istila edilmesi kaçinilmaz olacaktir: Kendilerini mahallelerinde “iktidarin amacina ve öznesine dönüstüren” ayni insanlarin isyerlerinde veya bir bütün olarak toplumda alinan kararlarda daha az ile yetinmeleri olasi degil. Aslinda süreç; komünal konseylerin yerel kooperatiflerle ve devlet isletmeleriyle yerel ihtiyaçlara yönelik dogrudan üretimde bulunmak üzere baglantili hale getirilmesiyle birlikte, zaten basliyor. Isçi konseylerinin ve komünal konseylerin etkinliklerini koordine etmeye baslamalari ölçüsünde, kolektif üreticiler üretimin mülkiyetinin ele geçirilmesi yolunda basari elde edebileceklerdir.

Ancak bu sürecin basarisi kesinlikle kaçinilmaz degildir. Bolivarci Devrimin içinde her zaman oldugu gibi ters yönü isaret eden bazi güçlü egilimler de mevcuttur. Bunlar sadece, ne önemli devlet sektörlerindeki hükümet bakanlari ve yöneticilerinin her seyi yukaridan planlama ve yönetme yönündeki güçlü egilimleri (ki bu bagimsiz isçi hareketlerini basarili biçimde ketlemis olan bir modeldir) ne de sadece yeni bir oligarsinin ortaya çikis temeli haline gelebilecek olan devam eden yolsuzluk ve himayecilik kültüründen ibarettir. Ayrica yerli bir kapitalist sinifin Bolivarci Devrimin görünür gelecekte üzerine dayanarak yürümesi gereken bir ayak olarak gelistirilmesini destekleyen çok berrak bir egilim de mevcuttur.

21.YÜZYILDA SOSYALIZM

Bugünlerde hiç bir Chavezci elbette 21. yüzyil sosyalizminin sermayeye dayanmasi gerektigini açikta ileri sürmemektedir. Aksine, hepsi de Bolivarci Devrimin sürecin bu noktasinda özel sermayeyi “sosyalist kosulluluk” yoluyla; yani özel sermayenin devrime hizmet edebilmesinin kosullarini olusturan yeni kurallarin belirlenmesi yoluyla islah etmesi gerektirdigini israrla savunmaktadirlar. Bu en iyi haliyle, bir geçis olarak, “tüm sermayeyi burjuvaziden çesitli derecelerde” çekip alma ve “despotik hamleler” gerçeklestirme süreci olarak görülebilir. Elbette hesaplarin açilmasi, isçi konseylerine iktidar taninmasi, komünal konseylere hesap verilmesinin talep edilmesi ve isgününün isçi yönetimi egitiminin devreye sokulmasi yoluyla dönüstürülmesi gibi önlemler, kapitalizme yabanci olan bir mantigin; yeni sosyalist üretim iliskilerinin mantiginin kapitalist firmalarin içinde devreye sokulmasi demektir.

Buna ragmen, bu temel kurallarin niteliginin berrak olmamasi disariya karisik sinyallerin gönderildigi anlamina gelmektedir. Yani Venezüella’nin daha uzun bir süreligine “karma ekonomi” ile yola devam edecegi; Bolivarci Devrim’de özel sermayeye de bir yer oldugu; ve devlet islerine ve devlet kredilerine ulasmanin yeterli kosulunun, sermayenin, mahallelerin ve isçilerin çikarlarina bagliligi oldugu yolundaki “gerçekçi” mesajlar, “Sosyalist Sanayiciler Konfederasyonu” ile özel sermayeyi sosyalist mülkiyet olarak tanimlamakla mesgul olan diger özel kapitalist örgütlerin olusmasina yol açmistir. “Chavezci” kapitalistlerin ülke çapinda yaptiklari toplantilarda “üretken sosyalizm”in sosyalist modelin bir parçasi olarak özel kapitalistlere ihtiyaci olacagi söylenmektedir.

Bu durumda, güç kazanan, sosyalizmin “elementer üçgeni” (isçiler tarafindan komünal ihtiyaçlarin giderilmesi için sosyal üretim yoluyla örgütlenen toplumsal mülkiyet birimleri) degil, kapitalist üçgendir: kar elde etmek amaciyla üretim araçlarinin özel mülkiyeti ve ücretli isçi sömürüsü. Sosyal sorumluluk dili ne kadar kibirli olursa olsun, kâr arayisi hakim hale gelmektedir. Topluluga baglilik gerçekte bir vergiye ve isçi katilimi da isçilerin kendi kendilerini kâr yaratmaya tesvik etmeleri için verilen hisselere dönüsmektedir. Bu modeli takip etmis olan EPS’nin hayal kirikligi yaratan deneyimlerinden de görülecegi gibi, sermaye bu kisitlari, kendisi kapitalist kosullugu dayatacak denli güç kazanana kadar sömürme ve kar elde etme hakkini güvence altina almak üzere kabul etmektedir.

Bolivarci Devrim, bütün devrimci süreçler gibi, kendi potansiyel mezar kazicisini da üretmektedir. Bolivarci Devrim, sermaye mantigi enfeksiyonunu besledigi ölçüde, iki bacagi üzerinde yürümek yerine, tek bacagiyla geri geri sekmektedir. Bu egilimin sürecin akisi içinde filizlendiginin farkinda oldugumuz ve buna sürmekte olan himayecilik ve yolsuzluluk modelini, (bankacilik, ithal mal islemeciligi, toprak mülkiyeti ve medyada) eski kapitalist iktidardan geriye kalan adaciklari ve ABD emperyalizminin sürekli varligini ve tehdidini de eklersek, Venezüella’da sosyalizm mücadelesinin önünde çok güçlü engeller bulundugu gayet açiktir.

Ama bu mücadele yine de devam etmektedir. Bolivarci Devrim, önüne çikartilan engelleri tam da liderlikle kitlelerin hareketi arasinda varolan diyalektik sayesinde asmis ve kendisini süreç içinde nitel açidan gelistirmistir. Iste bu yüzden kolektif isçinin komünal iktidar patlamasi, Moral y Luces ideolojik kampanyasi ve asagidan bir partinin seferberligi yoluyla gelistirilmesi, sonraki adimlar açisindan yasamsal bir önem tasimaktadir. Kitlelerin destegi ve Bolivarci liderligin sermaye greve gittiginde (kaçinilmaz biçimde yaptigi gibi) teslim olmak yerine ileriye dogru hareket etme isteginde olmayi sürdürmesi, devrimi ileriye tasimaktadir. Sermayenin gida fiyatlari üzerindeki denetimlere (imal edilmis kitliklar ve tavan fiyatlarinin üzerinde yaptigi satislarla) meydan okumaya yönelik son girisimine verilen yanitin da ortaya çikardigi gibi, liderligin ve asagidan hareketin diyalektigi bu sürecin derinlesmesini güvence altina almaktadir; spekülasyonla ugrasan süper marketlere, devletin tek bir sözü üzerine, komünal konseylerce el konulmakta ve isletilmektedir.

ADALETIN ÖTESINE GEÇMEK

Peki Latin Amerika’nin diger yeni sol hükümetleri ne durumdalar? Onlar basli basina kapitalizmle mücadele ediyorlar mi? Bazi örneklerde, ortada herhangi bir mücadele yoktur. Gerçekten Iyi Sol nazik bir soldur. Fakat çatisma göstergelerinin oldugu yerlerde, yeni bir ekonomik sistem için verilen mücadeleyle adalet mücadelesini birbirlerinden nasil ayirt edebiliriz?

Diger Latin Amerika hükümetlerinin icraatlarini destekleyenler, sermayeye karsi baska türlü bir zamanda gerçeklestirecek olduklari despotik hamleleri yapmalarini (su an için) engelleyen güçler dengesini sik sik vurgulamaktadirlar. Bu, önsel olarak saf disi birakilabilecek bir tartisma degildir. Gerçekten de bir hükümetin yavas hareket etmesini gerektiren sartlar mevcut olabilir. Fakat buradaki ana soru asla ilerlemenin hizi degil yönü olmustur. Gerçeklestirilen icraatlar kapitalizmin dogasini ortaya çikartan, ona ideolojik bakimdan saldiran ve emekçi siniflari seferber ederek onlarin yetenek ve iktidarlarini arttiran cinsten icraatlar mi olmustur? Ya da bunlar, toplumsal hareketleri disiplin altina alip hareketsizlestirmekte, sermayeyi seffafligin olmamasi sayesinde mistiklestirmekte ve devleti (onu bunlar ne kadar “ekonomik bakimdan yetersiz ve çürük çarik” olurlarsa olsunlar, su hamleleri yapmak için kullanmak yerine) sermaye yararina uygulamalar için mi kullanmaktadirlar?

Mesele kisaca bu hükümetlerin ise adalet mücadelesiyle baslayip baslamamis olmalari degildir. Hatirlayin, Bolivarci Devrim de ise (bir parça yaklasim sahibi olmakla birlikte) Iyi Sol olarak baslamamis miydi? Baslangiçtaki reformlari kapitalizmin ötesine geçemezken bile, pek çok önemli degisimi hayata geçirdi. Bu da kaos teorisinde alisildik olunan bir görüngüdür; baslangiçtaki kosullarda ortaya çikan en küçük degisimler dramatik sonuçlar yaratabilir.

Peki ama bu sonuçlari ne yaratti? Kismen, birçok Latin Amerika ülkesini ve aslinda dünyanin birçok ülkesini karakterize etmekte olan derin yoksulluk, esitsizlik, yüksek issizlik ve dislamanin kalicilik kazanmasi. Kismen de, ayricalikli ve asalak oligarsinin kibri; ki bu da yine sadece Venezüella’ya has degildi. Baslangiçtaki bu kosullarin kirilganligini ortaya çikartan ve Bolivarci Devrimin yörüngesini belirleyen, bir seyleri degistirme mücadelesinin niteligi; toplumsal içerigi bakimindan burjuva-demokratik olmakla birlikte, devrimci nitelikte olan bir mücadele oldu; devrimciydi çünkü mücadeleye hazir olan kitlelerle, kitleleri ileriye dogru zorlayan bir liderligi birlestirdi.

Nispeten kisa bir zamanda Bolivarci Devrim uzun bir yol kat etti. Hala birçok sorunla karsi karsiya ve basarisi yalnizca verecegi mücadelenin bir sonucu olarak yasanacak; üstelik bu mücadele sadece, dünya çapindaki barbarligin sampiyonu olan, kendi yönetimine karsi bir alternatifin varolduguna isaret eden her türlü iddia tarafindan tehdit edilen ABD emperyalizmine ve sadece, kitle medyasindaki, bankalardaki, islemecilik sektöründeki ve latifundialardaki kapitalist adaciklariyla yerli oligarsiye karsi verilecek bir mücadele de olmayacak. Gerçekten zor olan mücadele, daha önce de iddia ettigim gibi, Bolivarci Devrimin kendi içinde; olasi bir yeni Bolivarci oligarsi ile dislanan ve sömürülen kitleler arasindaki ayrismada yatiyor.

Bunlar tüm Latin Amerika’nin karsi karsiya oldugu mücadeleler. Build It Now‘da vurguladigim sonuçta oldugu gibi, “bu mücadeleler, yayildiklari her yerde, önceden harekete geçenlerin ve yeni harekete geçecek olanlarin isleri kolaylastiracaktir.” Venezüella’dan almamiz gereken ders iyi anlasilmali ve yaygin biçimde tartisilmalidir: insani gelisme ve devrimci pratik üzerine yaptigi vurgu, egitim ve saglik alanlarindaki misyonlari ve komünal konseylerin devrimci demokratik bir devletin temeli olarak insa edilmesi, baska yerlerdeki kitlelere yalnizca ilham verebilir ve devrimci bir liderligin olusumunun kosullarini yaratabilir. Yine de Bolivarci Devrimden çikarilacak gerçek ders, bir alternatifin mevcut oldugunu anlayan kitlelerle, teslim olmak yerine ileriye dogru gitmeye hazir olan bir liderligin diyalektiginin neler yaratabilecegidir.

Bazilari buna popülizm diyebilir. Ben, gerçekten Kötü Sol diyorum. (Çeviri: Sendika.org)

Odatv.com

Haberi Ekleyen: Ali Dursun

Bu haber 1451 defa okunmuştur.

Paylaş

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Röportaj-Söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi Dedesi rahmetli Mustafa Kul'un bayrağını taşıyor

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı!

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı! Ortadoğu'yu en iyi bilen gazeteci Hüsnü Mahalli, SÖZCÜ'ye konuştu

Cesur,Devrimci ve Çağdaş

Cesur,Devrimci ve Çağdaş TGB Başkanı Çağdaş Cengiz ile röportaj

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü Kılıçdaroğlu provokasyonlar konusunda uyardı

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!..

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!.. Yıldırım Mayruk,Barbaros Şansal ile birlikte ülkeyi terk ediyor!..

GÖRELE ' DE HAVA DURUMU

GIRESUN

RÖPORTAJ

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

ARŞİVLEN HABERLER

Arama
ssssssssssssssssssssssssssssssssssss