02 Mart 2013, 14:22
Ekoloji demokrasisi
Metin Yeğin ile röportaj
Ekoloji demokrasisi Röportaj : Aysen Eren-Bir AVM’nin bir mahalleden daha fazla elektrik tükettigini biliyor musunuz? Yani bir yandan Hasankeyf’e, Loç’a baraj yapilmasin derken diger yandan AVM’ye karsi çikabilmenin göz önüne alinmasi gerekir. AVM’ler enerji emicidir.Yazar, belgeselci, gazeteci, sinemaci, isçi, avukat, seyyah… O kendini ‘sokagin çocugu’ ve ‘devrimci’ olarak tanimliyor. Dünyanin dört bir kösesinde sahit oldugu sokak öykülerini ve devrim efsanelerini bize aktaran Metin Yegin ile, kurulmasina öncü oldugu Viransehir Komünü’nden yola çikarak Ekoloji Demokrasisi ile kentlesmeyi konustuk.* Ekoloji demokrasisini tanimlar misiniz?Metin Yegin: Ekolojik demokrasi, radikal katilimci bir demokrasi biçimi. Her dönemin bazi kutsal kelimeleri var. Bunlardan biri ‘Demokrasi’. Kendisinde demokrasi olmadigini söyleyen bir ülke bile yok. Bu yüzden sürekli olarak bir daha, bir daha tanimlanmasi gerekmektedir. Mesela bizde genel seçimlerle tanimlanan ‘demokrasi’ ne kadar demokrasidir? 4-5 yilda bir gidiyorsunuz seçim sandiginin basina. Elinize bir oy kâgidi alip bir yere mühür basiyorsunuz. Televizyon seyrediyorsunuz kim kazandi diye. Sonra gelecek 4-5 yil da televizyon seyrediyorsunuz. Bu mu demokrasi? Yani 80 yasiniza kadar yasarsaniz, eger darbeleri filan saymazsaniz en fazla 8-10 kere oy kullanirsiniz. Bu mu demokrasi? Demokrasi dediginizde bana göre topragin paylasiminda demokrasi, iletisimde demokrasi, egitimde demokrasi, zenginligin paylasmasinda demokrasi olmasi gerekir. Tam bu noktada bir baska kutsal kelime “ekoloji” devreye giriyor. Bir seyi herkes seviyorsa kuskulanmak gerekir. Herkes “Ben de ekolojistim” diye basliyor. Bir toplantida ekolojist belediye olduklarini anlatmak isteyen belediye baskani “biz ilkokul ögrencileriyle gittik etraftaki bütün çöpleri topladik” diye anlatiyordu. Mintika temizligi ile ekolojiyi karistiriyordu. Ekolojik demokrasi çok radikal bir taleptir. Hiçbir biçimde yönetme hakkini baskasina devretmeyeceginiz, yasaminizin her aninda bu haktan vazgeçemeyeceginiz bir sey.* Bu tanim Murray Bookchin’in ‘Ekolojik Kent’ kavramiyla parallelik tasiyor mu?Yegin: Murray Bookchin’in ekolojik kentiyle özellikle kapitalizmin ve endüstriyel toplumun elestirel bakisi ile birçok paralellik tasir ama ben bu ‘Ekolojik Kent’ tanimina da kuskuyla bakiyorum. Kentin ortaya çikisi bana göre bir temerküz- iktidar meselesidir. Bu yüzden ekolojik kent dedigimizde gerçekte yine de bir otorite merkezi etrafinda yasami tanimlamiyor muyuz? Yani aslinda su paradoksal duruma vurgu yapmak istiyorum. Bir kentin hangi malzemelerden insa edilmis olmasi aslina bakarsaniz ‘ekolojik’ olmasinin en son ölçütü olmalidir. Organik materyallerden insa edilmis bir kent olabilir ama onun ekolojik olmasi demek karar verme sürecinden, insa sürecine, bunda harcanan enerjiden, yapi bittiginde tüketecegi enerjiye kadar bir bütünsel durumdur. Bu yüzden ben yazilarimda sermaye ekolojik bir kent insa edemez diyorum israrla.* ‘Gecekondu hakki’ ve ‘Barinma hakki’ni anlatir misiniz?Yegin: Dünyanin hiçbir yerinde barinma hakki radikal insaat tekelleriyle ve bu insaat biçimiyle çözülemedi, çözülemez. Bu dünyada yasayan her ailenin ev hakki, barinma hakki vardir. Bu yüzden ‘gecekondu hakki’ni savunuyorum ve özellikle de buna gecekondu diyorum. Yillardir sanki bal petegine yapismis olarak tanimlanan gecekonducular kenti insa edenlerdir, her türlü engele ragmen. Yani sanilanin aksine kente yapismis gecekondular degil gecekondunun sirtina çikmis kentler vardir. O gecekonduda kalan amelelerin insa ettigi, sokaklarini süpürdügü, yemegini pisirdigi bir kent. Bu yüzden kutsal vatan için canlari feda olan yoksullara bir evlek ‘gecekondu’ topragini çok mu görüyorsunuz?* Yazilarinizda ‘Yesil Alan’ tanimini kapitalist kent tanimi olarak siniflandirmissiniz. Bunu açar misiniz?Yegin: ‘Yesil alan’ da yine kutsal bir kelime. Her belediye su kadar yesil alan yaptik diyor. Ben de panellerde, sempozyumlarda filan bir küçük kâgida kalinca bir yesil bir çizgi çizerek size yesil alan dagitiyorum diyorum. Yesil alan dedikleri peyzaj müteahitlerine emanet edilmis parklarin 10. kattan ve hatta 20-30. kattan görülmesi ki o çizgiden daha da incedir. Yani zaten bu tanimlama tam olarak kapitalist bir kent tanimidir. Çünkü topraga, agaca ne biliyim elmaya, armuda ve yaban otuna bile yabancilasmis bir tanimdir yesil alan. Bir agacin ömrü vardir. Bir elma agacinin ömrünün 300-400 yil, zeytinin 400 yil bir kayinin ömrünün 1000 yil oldugunu biliyor musunuz? Birakin bunu etrafinizda 10 yildir yasayabilen bir agaç kaldi mi? Bu yüzden yesil alan dedikleri kapitalist kentin yabancilasmasini çok iyi anlatan bir tanim aslinda.* ‘Gecekondu’lu kent hayalinizi açiklar misiniz? Nasil bir kenttir ve onu bugünkü kentlerden farkli kilan fiziksel özellikleri midir? Yoksa yönetimsel ve örgütsel olarak da farkli midir?Yegin: Öncelikle sunu söylemeliyim gecekondulu kent benim hayalim degil. Bugün için ileri sürdügüm reformist bir öneri. Ben kentsel dönüsüm diye adlandirilan bütün dünyada devam eden neoliberal kent insasini durdurabilmek için kent topraginin kamulastirilmasini yani ayni zamanda toplumsallastirilmasini gerçeklestirecek bir kent reformu öneriyorum. Yeni bir gecekondu hareketi öneriyorum. Bu ayni zamanda barinma hakkinin da metalasmasini önemli ölçüde azaltacaktir. Ayni zamanda orta sinifi da hacizlerden kurtaracaktir. Çünkü küçük bir krizde su an için 20 yillik borçlanmalara girmis orta sinif, bu satin aldigi evlerden sokaklara atilacak, akabinde evlerinden atildiklari için is bulma olanaklarini da tamamen yitirerek her seyini kaybedecektir. Bunu, sadece 14-15 yil ödedikten sonra taksidini ödeyemeyerek disari atilan, bu yüzden kentin içinden akan nehrin-kanalizasyonun yanina çadirlarini kurarak protesto ederek yasayan Sili’lerden biliyorum. Geçen ay ABD’de 10 banka 4.5 milyon ailenin evlerini usulsüz haciz yaptigini kabul edip tazminat ödemeyi kabul etti. Benim hayalim bir Kent Reformu. Ayni toprak reformu gibi düsünün. Bunda da kent topragi yoksullara dagitilacak, insaat tekellerine ihtiyaçlarina duymadan evlerini yapacaklar, engellenmelerini bir tarafa birakin bilgi ve hatta kredi ile desteklendikleri zaman su an ki her türlü engellemeye ragmen TOKI konutlarindan daha güzel olan gecekondularin, paylasilan bilgi, desteklenen insaat biçimiyle çok daha harika bir kent yaratacagi kesindir.* Kentlesmenin kapitalizmi besledigi ve neo-liberal politikalarin ürünü oldugu fikrini destekler misiniz? Neden?Yegin: Son yillarda yeni kent insasi-neoliberal kent insasi kapitalizmin tek temel dinamigi oldu. Yani radikal insaat tekelleri açisindan hem de bunun finanse edilmesi açisindan kapitalizmin bir baska dinamigi yok. Yani Istanbul üzerinden anlatirsak mesela 1. Köprü otomobil sanayinin dogrudan bir zaferidir. 2. Köprü metanin sinirlarin ötesine ulastirilmasini, ulus ötesi pazara entegre edilmesi en önemli unsurudur. Fakat 3. Köprü, yeni Istanbul, kanal Istanbul tam anlamiyla kendisi için bir projedir. Yani hiçbir tasit geçmeyecekte olsa bu köprünün insa edilmesi gerekmektedir. Kendisi için insaattir. Her insa edilen dev projeler, her zerresinde kapitalizmi, neoliberalizmi yeniden insa etme ya da sürdürebilme girisimidir.* Bu baglamda ekoloji demokrasisi kentlesme karsitligini mi yoksa farkli bir kentlesme anlayisini mi yani ‘gecekondu hakki’ni gözeterek kentlesmeyi mi savunur? Yegin: Bana göre ekolojik demokrasi kenti yukarda anlattigim biçimiyle ‘Kent’ karsitidir. Daha dogrusu her seyin tek elde toplanmasina karsidir. Çünkü nerede ve nasil bir temerküz varsa orada bunun dagilmasinda bir sorun olacaktir. Bu yüzden sermayenin ve kent anlayisinin aksine çok katli binalara ihtiyacimiz olmadigini söylüyoruz. Çarpici bir örnek olarak sadece 27 km’lik bir serit üzerinde Türkiye’nin bir ucundan digerine 1500 km bir serit üzerine ev yapsak Türkiye de herkesin evi olur diyoruz. Bir de ülkenin diger taraflari da bombostur bu durumda. Benim savundugum ‘ekokent’ böyle bir sey aslinda.* Kentlesme, ranta dayali arazi ve mülk edinme egilimi dogurdu. Eski gecekondu semtleri bunun sonucunda ya yerlerini çok katli binalara biraktilar veya ‘Kentsel Dönüsüm’ projelerinin hedefi oldular. ‘Gecekondu hakki’ gözetilse bile mülkiyete dayali haklar çarpik kentlesmeyi beslemeye devam etmez mi? Yegin: Burada da gecekondu yine bana göre haksiz bir biçimde suçlaniyor. Simdi dagin tepesinde yan yana iki arsa düsünün bunlardan birisinin sadece 100 liraya digerinin ise isgal edildigini varsayalim. Sonra burasi 10 milyar liraya çikinca 100 liraya satin alan, akilli is adami, isgal eden gecekonducu, bedavadan konmus sayiliyor. Aslinda aralarindaki fark sadece 100 lira! Yani eger ranta karsi çikiyorsaniz sadece isgalciye degil, 100 liraya alip 10 milyar liraya satana da karsi çikmaniz gerekir. Bu yüzden ‘çarpik kentlesme’ ki bana burada bu konuda da yazma fikri verdiniz, nedir çarpik kentlesme? Mesela TOKI konutlari çarpik kentlesme olmuyor mu?* Günümüzde basta Istanbul olmak üzere büyüksehir belediyelerince, sehirin açik alanlarinin hizlica AVM’lesmesi sürüyor. En son gelen haber, Kadiköy Sali Pazari’nin yerine bir AVM kurulacagi yönünde. ‘Ekolojik Demokrasi’ AVM’leri nasil degerlendirir?Yegin: AVM’ler dehset verici neoliberal kentlerin, ibadet tapinaklaridir çünkü neoliberal tüketici dünyasi bütünüyle burada yeni bir satin alan ve tüketen insan durumunu yaratmaktadir. Mesela bir AVM’nin bir mahalleden daha fazla elektrik tükettigini biliyor musunuz? Yani bir yandan Hasankeyf’e, Loç’a baraj yapilmasin derken diger yandan AVM’ye karsi çikabilmenin göz önüne alinmasi gerekir. AVM’ler özetle enerji emicidir.Cumhuriyet Sürdürülebilir Yasam Eki
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 1154 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|