Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Amerikan Ölüm Timlerinin Tarihi...
24 ?ubat 2013, 09:10

Amerikan Ölüm Timlerinin Tarihi...

İnsani maskeyle terörizm: Amerikan ölüm timlerinin tarihi

Amerikan Ölüm Timlerinin Tarihi...
 
 
 

Prof.Michel Chossudovsky           

Prof. Chossudovsky'nin, Amerikan kont-gerilla örgütlerinin tarihini, bunlarin uyguladigi "özellestirilmis savas" yöntemlerini ve bu örgütlerin Suriye'deki izlerini sürdügü önemli bir analizi...

Insani maskeyle terörizm: Amerikan ölüm timlerinin tarihi

Suriye ve Irak’ta ölüm timleri, Suriye’deki savasa ABD-NATO kamuflajinin tarihi kökenleri..
Prof. Michel Chossudovsky
Global Research

Ölüm timlerinin istihdami çok iyi kurulmus Amerikan askeri-istihbarat ajandasinin bir parçasidir. Amerika’nin, terör birimleri ve hedefi belli suikastlarla ilgili, mali ve askeri destek bakimindan Vietnam savasina kadar giden uzun bir tarihi vardir.
Yönetime bagli güçler, kuruldugunu ilan etmis Özgür Suriye Ordusu güçlerine karsi meydan okumayi sürdürürken, sayisiz vahsete yol açmis olan Bati’nin Suriye’deki gizli savasinin tarihsel kökenleri tamamen ortaya konmalidir.
2011 Martindaki baslangiçtan itibaren, ABD ve müttefikleri, ölüm timleri olusturma isine ve terörist birliklerin çok iyi planlanmis saldirilarina destek verdi.

Irak ve Suriye’de terör birliklerinin egitilmesi ve silahlandirilmasi, Orta Amerika’da ABD destekli ölüm timleri tarafindan gerçeklestirilen kitlesel katliamlarin “terörist modeli” olan “Salvador Modeli” örnek alinarak yapilmistir. Bu model ilk kez, tahmini olarak 75 bin kisinin ölümüyle sonuçlanan, askeri diktatörlüge karsi verilen direnisin en parlak günlerinde el Salvador’da uygulanmistir.
Suriye’deki ölüm timlerinin olusumu, Pentagon’un “kontrgerilla” programi altinda, Irak’ta ABD destekli terör birliklerinin tecrübesi ve tarihine dayanir.

Irak’taki ölüm timlerinin kurulmasi
Irak’taki Amerikan destekli ölüm timleri, ABD Disisleri Bakanligi tarafindan 2004 Hazirani’nda Bagdat’a gönderilen Amerikan büyükelçisi John Negreponte’nin yönetimi altinda, 2004-2005 arasi baslatilan bir girisim çerçevesinde silahlandirilmaya baslanmistir.
1981’den 1985’e kadar büyükelçi olarak Honduras’ta görev yapan Negreponte, tam “isin adami”ydi. Honduras’ta üslenmis olan kontralarin desteklenmesi ve takviye edilmesi konusunda son derece anahtar bir rol oynadigi gibi Honduras ordusuna bagli ölüm timlerinin aktivitelerinin gözetlenmesi konusunda da benzeri bir rol oynadi.
“General Gustavo Alvarez Martinez’in yönetimi altinda Honduras askeri yönetimi, Reagan yönetiminin yakin bir müttefiki olup klasik ölüm timleri tarzinda faaliyetleriyle düzinelerce siyasi muhalifi ortadan kaldirmaktaydi.”

Ocak 2005’te Pentagon, su hususlari degerlendirdigini ifade etmistir: “Ölüm timleri meydana getirerek Irakli isyancilarin (direnisçilerin) liderlerinin 20 sene önce Orta Amerika’da solcu gerillalara karsi verilen savastan ödünç alinan stratejiyle direnis liderlerini hedef almak.”
“El Salvador seçenegi” olarak adlandirilan proje adina Irakli ve Amerikali askeri güçler, koruduklarini düsündükleri Suriye’de direnis liderlerini öldürme ya da kaçirmak üzere görevlendirilebilirler…
Ölüm timleri, birbiriyle çeliskili isler yapabilir ya da yaptiklarini gizli tutabilirler.
Orta Amerika’daki ölüm timlerinin deneyimi, ABD’nin bölgede kirlenmis imajini parlatmaya yarayarak bu faaliyetler su ana kadar halen islenmemis, üzerinde durulmamis materyaller olarak kalmaktadir.

Reagan yönetimi, milliyetçi güçleri, Salvadorlu isyanci liderleri ve sempatizanlari nötralize etmek amaciyla egitmis ve finanse etmislerdir.
ABD’nin Bagdat’taki büyükelçisi Jhon Negreponte, Honduras’ta elçi olarak görev yaptigi dönemde 81-85 yillarinda gerçeklestirilen faaliyetlerde ön siralardaydi.
Ölüm Timleri, Latin Amerika’da zamanin politikalarinin vahsi yönünü ortaya koymaktaydi. .
1980’li yillarin baslarinda Baskan Reagan, Sandinista yönetimini devirmek amaciyla Nikaraguali kontralarin egitilmesine ve finanse edilmesine yardim etti. Kontralar, Mr. Reagan’i devirebilecek kadar büyük bir skandal olan Iran’a illegal silah satisindan elde edilen gelirle finans edildi.
Pentagon’un Irak’a iliskin saldiri önerisi…bu modeli takip etmekteydi.
Görev amaçlarinin muhalif liderleri öldürmek mi onlari kaçirmak mi yoksa onlari tutuklamak mi oldugu net degildir. Suriye’deki her türlü görev, Amerikan özel güçlerince üslenilebilir.

Ayrica böyle bir programin sorumlulugunu kimin üstlenecegi de net degildir. Pentagon ya da CIA hangisi? Bu tarz örtülü operasyonlar, iktidardaki gücün uzun kolu olan CIA tarafindan yürütülerek Amerikali yetkililere bunu bildigini inkar etme hakkini dahi verir. (el Salvador tarzi ‘ölüm timler’i ABD tarafindan Irakli militanlara karsi kullanilacak- Times gazetesi internet sitesi, 10 Ocak, 2005, vurgular bana ait).
“Irak-El Salvador seçenegi”nin açiklanan amaci “direnisi bitirmek” de olsa, ABD destekli terör birlikleri, pratikte mezhebi çatismalari alevlendirmek umuduyla sivilleri rutin bir sekilde öldürme isine katilmaktaydi. Sirayla, CIA ve M16, Irak’taki El Kaide birimlerini ve onlarin dogrudan Sii halki hedef alan bombalamalarini gerçeklestiren eylemlerini gözlemlemekteydi. Açikça ölüm timleri, ABD Özel Kuvvetlerince yönlendirilmekte ve bu kuvvetlere entegre olmaktaydi.
Daha sonra Suriye’ye ABD elçisi olarak atanan Robert Stephen Ford, (ki kendisi Bagdat’ta 2004-2005 yillari arasinda Negreponte’nin takiminin bir parçasiydi) 2004 Ocak ayinda Mehdi Ordusu’nun kalesi olan ve ilk iliskilerini kurdugu Sii Necef sehrine Amerikan temsilcisi olarak gönderilmisti.

Ocak 2005’te ise Robert Ford, John Negreponte’nin yönetimindeki Amerikan elçiliginde siyasi isler bas danismani olarak atandi. O, sadece içerdeki takimin lideri degildi ayni zamanda Salvador seçeneginin uygulanmasinda ve gündeme getirilmesinde Negreponte’nin partnerligini yapiyordu. Ford’un Bagdat’a transferinden önce alt yapinin bir kismi hazir hale getirilmisti.

John Negreponte ve Robert Stephen Ford, Irak ölüm timlerini devreye sokma konusunun sorumlulugunu almislardi. Negreponte operasyonu, elçilik binasindaki bürosundan koordine ederken Arapça ve Türkçeyi çok iyi konusan Robert S. Ford, militan gruplarla irtibata geçerek onlarla “yesil bölge” disinda stratejik iliskiler kurmakla görevlendirilmisti.
Diger iki elçilik çalisani Henry Ensher (Ford’un yardimcisi) ve siyasi bölümdeki daha genç çalisan Jeffrey Beals, “asirilik yanlilari dahil bütün Iraklilarla konusma” konusunda takim içerisinde çok önemli bir rol oynadi. (Bkz. Newyorker, 26 Mart, 2007). Negreponte’nin takimindaki bir baska önemli kisi, 2002-2004 yillarinda Amerika’nin Arnavutluk elçiligini yapan James Franklin Jeffrey’di. Jeffrey, 2010-2012 yillari arasinda Irak’a ABD elçisi olarak atanmisti.

Negreponte, ayni sekilde, Honduras’taki o altin günlerinden eski is arkadasi Albay James Seteele’i takimina aldirtti:
“Salvador Seçenegi”yle birlikte Negreponte, 80’li yillar boyunca Orta Amerika’daki günlerinden arkadasi olan Albay James Steel’den yardim aldi. Bagdat’taki titri, Irak Güvenlik Güçleri Danismani olan Steele’in amaci, Sünni direnis aginin liderlerini ve bu aga destek veren ögeleri hedefe almakti. Planli olsun ya da olmasin, bu ölüm timleri kontrolden çikarak Irak’taki ölümlerin en önemli nedeni oldu.
Bilerek ya da degil, Bagdat sokaklarinda her gün rastlanan sakatlanmis ya da iskence görmüs cesetler, akil hocaligini Jhon Negreponte’nin yaptigi ölüm timlerinin marifetiydi. Irak’i büyük ölçüde bugünkü cehennemî felaketin içine sürükleyen bu Amerikan destekli mezhebî siddet olmustur. (Dahr Jamail, Managing Escalation: Negroponte and Bush’s New Iraq Team,. [Gerilimi Yönetmek: Negreponte ve Bush’un Yeni Irak Ekibi] Antiwar.com, January 7, 2007)

“Cumhuriyetçi senatör Dennis Kucinich’e göre Albay Steele, Baspiskopos Oscar Romero ve dört Amerikali rahibe de dahil olmak üzere, on binlerce Salvadorlunun ortadan kaybedildigi ya da katledildigi El Salvador planinin uygulanmasindan sorumluydu.”
Bagdat’a tayin edilir edilmez Albay Steele, Irak Içisleri Bakanligi’na bagli “Özel Polis Komandosu” olarak bilinen kontrgerilla timini kurdu. (Bkz. ACN Havana, 14 Haziran, 2006).
Gazete haberlerince teyit edilen bilgilere göre, “ABD ordusu, bir çok tutukluyu, Içisleri Bakanliginin en çok korkulan 2. taburu, Kurt timi denen özel komando birliklerine teslim etmisti, ki bu tabur daha sonra Albay Steele’in sorumlulugu altinda olacakti:

“Kurt timleri, tutuklulari döverken ve onlara iskence yaparken Amerikan askerleri, ABD danismanlari kenarda duruyor ve seyrediyorlardi”. Içisleri Bakanligina bagli komandolar Samarra’daki halk kütüphanesinin yönetimini almis ve onu (söyledigine göre) bir tutuklama merkezine dönüstürmüstü. New York Times’in muhabiri Maas tarafindan 2005’te uyduruk bir hapishanede yapilan ve Kurt Birlikleri’nin ABD’li askeri danismani Albay James Steele’in katildigi mülakat, söyledigine göre disaridan bir tutukludan gelen çigliklarla kesilmisti. Steele El Salvador’da isyancilarla meydana gelen çatismalarda danisman olarak istihdam edilmisti. (a.g.e., vulgular bana ait)
Irak’taki kontrgerilla programinda rol oynayan bir baska adi çikmis figür, Newyork eski Polis Komiseri Bernie Kerik olmustur ki kendisi 2007’de federal mahkemede 16 ayri suçtan dolayi yargilanmaktaydi.

Kerik, 2003’teki isgalin basinda Irak polis güçlerinin egitimi ve organize isine yardimci olmak için Bush yönetimi tarafindan atanmisti. 2003’teki görevi kisa sirasinda Kerik, (kendisi Geçici Içisleri Bakani olarak görev yapmistir) Irak Polis güçleri içerisindeki terör güçlerini organize etmek için çalismisti: “Irak’a, Irak güvenlik güçlerini sekillendirmek üzere gönderilen Kerik, kendisine “Irak geçici içisleri bakani” unvanini vermisti. Ingiliz polisi onu, “Bagdat terminatörü” olarak isimlendirmekteydi. (Salon, 9 Aralik 2004, vurgular bana ait).
Negreponte’nin Bagdat’taki Amerikan Büyükelçiligi’nde yönetimi altinda siviller gizli bir sekilde öldürülürken hedefe alinmis kisilere yönelik suikastlar gerçeklestirilmekteydi.

Yazar ve jeopilitik analist Max Fuller, Amerikan destekli kontrgerilla programi altinda ne kadar insanlik disi olaylarin islendigini ayrintilariyla kanitlamaktadir.
Ölüm timlerinin ortaya çikisi ilk kez 2005 yilinin Mayis ayinda olmustur… tesadüfen bulunan onlarca ceset Bagdat çevresindeki bos arazilerde yok edildi. Kurbanlarin tamami elleri kelepçeli, gözleri bagli ve baslarindan vurulmustu. Ayrica cesetlerin üzerinde vahsi bir sekilde öldürüldüklerine dair izler bulunmaktaydi.
Kanitlar, önde gelen Sünni kurum olan Müslüman Alimler Birligi’ni, Içisleri Bakanligi’na bagli güçlerin yani sira Irak Islam Devrimi Yüksek Konseyi’nin eski askeri kanadinin, öldürülmelerin arkasinda oldugu yönünde açiklama yapmak zorunda birakti. Bu kurum, Içisleri Bakanligi’ni devlet terörü uygulamakla da suçladi. (Financial Times)
Polis komandolari ve Kürt Müfrezeleri Irak Içisleri Bakanligi içerisindeki Amerikan kontrgerilla programinin denetimi altindaydi.
Polis komandolari, deneyimli bir vesayet ve kidemli Amerikan kontrgerilla savasçilarinin yönetimi altinda sekillenmekteydi, ve bu savasçilar basindan beri elit ve son derece gizli ABD özel kuvvet birlikleriyle birlikte düzenlenen ortak operasyonlara katilmaktaydi. (Reuters, National Review Online).
….Özel Polis Komandolarinin gelismesinde stratejik role sahip olan ve eski bir Özel Kuvvetler üyesi olan James Steel, bir Amerikan askeri misyonunu yönetmek üzere, ülkede yasanmakta olan iç savasin doruklarinda bulunan El Salvador’a hareket etmeden önce Vietnam’da amatörlügünü atmisti….

Bu sürece katkida buluna bir baska Amerikali yine Steven Steel’in kendisiydi. O, Içisleri Bakanliginda berbat insan haklari ihlalleriyle ilgili saglam temellendirilmis suçlamalari bastan savan danismanlarin basinda gelmekteydi. Steele gibi Casteel de Latin Amerika’da kayda deger bir deneyim edinmis biriydi, 90’lardaki uyusturucu savaslari sirasinda kokain baronu Pablo Escobar’in avlanmasi operasyonuna katilmisti.
Casteel’in arka plani çarpicidir, çünkü bu tür bir istihbarat edinmeye destekteki rolü ve ölüm listeleri yayinlamasi, Amerika’nin kontrgerilla programini baslatmasi ve kazayla meydana gelmis gibi görünen tutarsiz ve çilginca cinayetlerinde temel parçacigi olusturmakta son derece karakteristiktir.
Bu tarz önceden planlanmis soykirimlar, Irak’ta olan bitenlerin bir devamidir. Hakkinda çok az sey bildigimiz Özel Polis Komandolari ile de bütünlük arz eder ki bu komandolar, Içisleri Bakanligi’nin vurucu bir güce sahip özel kuvvetler olusturulmasini da saglamistir (ABD Savunma Bakanligi). Bu tür bir rolü sürdürme noktasinda Polis Komando Karargâhlari, ülke çapinda kumanda, kontrol, iletisim, bilgisayar ve istihbarat operasyonlarinin yapildigi Amerikan nezaketinin merkezleri haline gelmistir. (Max Fuller, age).
2005 yilinda Negreponte’nin yönetimi altinda kurulan bu ilk zemin, halefi büyükelçi Zalmay Halilzad’in döneminde hayata geçirilmistir. Robert Stephen Ford, 2006’de Cezayir’e büyükelçi olarak atanmasindan ve 2008’de Bagdat’a Misyon Sef Yardimcisi olarak dönmesinden önce projenin sürmesini saglamistir.


“Suriye Kontralari” Operasyonu: Irak deneyiminden dersler çikarmak


Büyükelçi Negreponte’nin yönetimi altinda “Salvador Seçenegi”nin ürkütücü Irak versiyonu “Özgür Suriye Ordusu” kontralarini olusturmak için “rol model” olarak hizmet etmistir. Robert Stephen Ford, süphesiz, Bagdat’a Misyon Sef Yardimcisi olarak yeniden atanmasinin ardindan Suriye Kontralari projesinin uygulamasinda yer almistir.
Suriye’deki amaç, Sünni, Alevi, Sii, Kürt, Dürzi ve Hiristiyanlar arasinda bölünme yaratmakti. Suriye’nin baglami Irak’takinden oldukça farkli olmakla birlikte, cinayetlerin ve vahsiliklerin islendigi prosedürlerle ilgili benzerlikler bulunmaktaydi.
Humus kentinde islenen cinayetlerle ilgili Der Spiegel tarafindan yayinlanan analiz, kitle katliamlarinin islendigi organizeli mezhebi bir bölünme ve yargisiz infazlarin Irak’ta ABD destekli ölüm timleri tarafindan islenenlerle karsilastirilabilir oldugunu teyit etmektedir.

Humus’ta halk, rutin olarak “tutsaklar” (Aleviler, Siiler) ve “hainler” seklinde kategorize edilmistir. “Hainler”, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’nun terör eylemlerine karsi itirazlarini dile getirmis olan, isyancilarin isgal etmis oldugu bölgelerdeki Sünnilerdir:
“2011 yazindan beri biz, 150’den biraz daha az tutsagi infaz ettik, diyor Ebu Rami…Ama Humus’un infazcilari, savas tutsaklarindan daha çok kendi içlerindeki hainlerle mesgul oldu. “Casusluk yapan bir Sünni ya da devrime ihanet eden bir vatandas yakaladigimizda isini hizlica bitirirdik” diyor bir savasçi. Ebu Rami’ye göre ayaklanmanin basindan bu yana Hüseyin’in gizli müfrezeleri, 200 ila 250 arasinda haini ölüme gönderdi.” (Der Spiegel, 30 Mart, 2012).
Proje, parali askerlerin egitimi ve silah altina alinmalariyla ilgili bir programin baslatilmasini gerektiriyordu. Içlerinde Lübnanli ve Ürdünlü selefilerin oldugu ölüm timleri, Suriye’nin güney sinirina 2011 Mart’indan itibaren girmeye basladilar. Robert Stephen Ford’un Ocak 2011’de Suriye’ye gelmesinden önce ortam oldukça uygundu.

Büyükelçi Ford Ocak 2011 baslarinda Hama’da


Ford’un Suriye’ye büyükelçi olarak tayini, 2010 baslarinda açiklandi. ABD’nin Suriye’yi suçladigi Refik Hariri’nin öldürülmesinden hemen sonra diplomatik iliskiler kesilmisti. Ford, Sam’a isyanin baslamasindan hemen hemen iki ay önce gelmisti.


Özgür Suriye ordusu


Washington ve onun müttefikleri Suriye’de “Irak Salvador Seçenegi”nin temel özelliklerini aynen hayata geçirdiler, bu durum ÖSO’nun ve El Kaide’nin uzantisi olan en Nusra Cephesi de dahil farkli terörist gruplarin kurulmasina öncülük etti.
ÖSO’nun 2011 Hazirani’ndaki olusumu sirasinda yabanci savasçilarin egitimi ve silah altina alinmasi daha erken bir dönemde baslamisti.
Birçok bakimdan ÖSO, sis perdesi altindadir. Batili medya bu örgütü, hükümet güçlerinden kitleler halinde kopan askerler tarafindan kurulmus askeri bir olusum olarak sundu ve destekledi. Bununla birlikte ordudan kopanlarin çogu, kumanda ve kontrol islevleri bakimindan bütünlüklü bir askeri yapi kurma noktasinda basarisiz olmustur.
ÖSO, profesyonel askeri bir yapi olmadigi gibi, ülkenin farkli bölgelerinde eylemler düzenleyen çok farkli paramiliter hücrelerden olusan farkli terörist tugaylar arasindaki network bagini saglayamamistir.
Terörist gruplardan her biri bagimsiz bir sekilde eylem yapmaktadir. ÖSO, bu farkli paramiliter yapilar arasindaki irtibat da dahil, etkili bir kumanda ve kontrol saglayamamistir. ÖSO, seçilmis terörist olusumlara eklemlenmis ABD-NATO destekli özel güçlerin ve istihbarat birimlerinin kontrolü altindadir.

Oldukça iyi egitilmis, sahada operasyon yapan bu Özel Güçler, (bunlarin bir çogu özel güvenlik sirketlerinin issiz askerleridir) rutin olarak ABD-NATO ve müttefik askeri/istihbarat kumanda birimleriyle (Türkiye’de de dahil) kontakt halindedir. Bu eklemlenmis Özel Güçler, süphesiz, hükümet binalarina ve askeri merkezlere yönelik çok iyi planlanmis bombali saldirilar düzenlemektedir.
Ölüm timleri ABD, NATO, Körfez Isbirligi Konseyi ve Türkiye gibi ülkeler tarafindan egitilmekte ve silah altina alinmaktadir. (Ingiliz SAS ve Fransiz parasütçüler de dahil) Müttefik özel güçleri ve NATO ile sözlesme imzalamis özel güvenlik sirketleri tarafindan sürekli olarak gözlemlenmektedir. Bu baglamda haberler, isyanci güçler içerisinde faaliyet gösteren yaklasik 200-300 kadar parali askerin Suriye hükümeti tarafindan ele geçirildigini teyit etmektedir.


Nusra Cephesi


El Kaide’nin uzantisi oldugu söylenen Nusra Cephesi, yüksek profilli bir kaç bombali saldiriyi gerçeklestirmis, savasan isyanci gruplar arasindaki “en etkili grup” olarak biliniyor.
Bu örgüt (Disisleri Bakanligi tarafindan terörist örgütler listesine alinmistir) Amerika’nin düsmani olarak sunulmasina ragmen yaptigi eylemlerde Amerikan paramiliter egitimi, terör taktikleri ve silah sisteminin izlerini görmek mümkündür. Nusra Cephesi tarafindan sivillere karsi islenen zalimane eylemler, (ve ayni zamanda ABD-NATO tarafindan desteklenen ve finanse edilen eylemler) Irak’ta ABD destekli ölüm timleri tarafindan gerçeklestirilenlerle oldukça benzerlikler tasimaktadir.
Cephe’nin Halep’teki lideri Ebu Adnan söyle diyor: “Cebhetu’n Nusra, Irak savasi sirasinda deneyim kazanmis, deneyimlerini buraya tasimis Suriyeli savasçilara önem vermektedir. (özellikle de gelismis patlayici gereçlerinin üretimi konusunda).
Irak’ta oldugu gibi mezhebi siddet ve etnik temizlik aktif bir sekilde özendirilmistir. Suriye’de Aleviler, Siiler ve Hiristiyan topluluklar ABD-NATO destekli ölüm timlerinin hedefi olmustur. Aleviler ve Hiristiyanlar suikast programinin ana hedefi olmustur. Vatikan Haber Servisi su bilgileri teyit etmistir:

“Halep’teki Hiristiyanlar, sehri etkisi altina alan ve aylar boyu süren savas ve çatismalar nedeniyle meydana gelen yikimin kurbani olmakta ve hayatlarini kaybetmektedirler. Hiristiyan mahalleleri, son günlerde, devletin ordusuna yönelik yapilan eylemler sirasinda vurulmustur, bu da sivillerin toplu akinlarina neden olmustur.
Içinde cihatçi gruplarin da bulundugu muhalefet içerisindeki sertlik yanlisi gruplar, “Hiristiyanlarin evlerini ve binalarini, onlari kaçmaya zorlamak ve sehri ele geçirmek için (etnik temizlik yapabilmek amaciyla) atese vermektedir.” (Agenzia Fides. Vatican News, 19 Ekim, 2012).
“Sünni selefi militanlar –diyor rahip- sivillere karsi suç islemeye ve insanlari yanlarinda savasmaya zorlamaya devam ettiler. Fanatik Sünni asirilikçilar, özellikle Alevilere karsi kutsal bir savas sürdürdüklerini övünçle söylemektedirler. Teröristler, bir süphelinin dini aidiyetini denetlemek istediklerinde ona Hz. Musa’ya kadar giden soyagaciyla ilgili sorular sormakta, Alevilerin bilme ihtimallerinin olmadigi bazi sureleri ezbere bilip bilmediklerini kontrol etmektedirler. Alevilerin yasama sansi bulunmamaktadir.” (Agenzia Fides, 04/06/2012)

Haberler, selefilerin ve El Kaide uzantili ölüm timlerinin ve Suriye Müslüman Kardesler himayesindeki diger paramiliter örgütlerin, Mart 2011’den itibaren baslayan isyan hareketinden bu yana ülkeye akin ettiklerini teyit etmektedir.
Bunun da ötesinde, Israil istihbarat birimlerine göre, Sovyet-Afgan savasinin en civcivli zamanlarinda CIA cihadina fevç fevç katilmak için bölgeye gelen mücahitleri hatirlatircasina, NATO ve Türk Yüksek Komutasi islemlere baslamis bulunmaktadir.
“Ortadogu’daki binlerce Müslüman gönüllüyü Suriyeli isyancilarin yaninda savasmalari için silah altina alma kampanyasi baslatildi. Türk ordusu bu gönüllülere ev sahipligi yapabilir, onlari egitebilir ve Suriye’ye güvenli bir sekilde geçebilmelerini saglayabilir.” (DEBKAfile, NATO to give rebels anti-tank weapons, [NATO isyancilara anti-tank silahlari verecek] 14 Agustos, 2011).



Özel güvenlik sirketleri ve parali askerlerin silah altina alinmasi

Haberlere göre Körfez ülkeleri disinda faaliyet gösteren özel güvenlik sirketleri, parali askerlerin egitimi ve silah altina alinmalari isine el atmis durumda.
Suriye’ye yönlendirilmis parali askerlerin silah altina alinmalari için ayirt edici özel bir damga bulunmamis olsa da haberler, Katar ve BAE’de egitim kamplarinin olusturulmaya basladigini ifade ediyor.
BAE’deki Zayed askeri kompleksinde eski adi Blackwater yeni adi Xe Hizmetleri olan “gizli ordu teskil edilmeye çalisiliyor. BAE, parali askerlerin egitilmesiyle ilgili bir anlasmayi, Libya ve Suriye’ye karsi saldiri baslatilmadan önce, Temmuz 2010’de imzaladi.
Son gelisme olarak NATO ve Pentagon ile sözlesmeli olan güvenlik sirketleri, “muhalifler”in ölüm timlerinin kimyasal silah kullanmalari için baslatilan egitim kampanyasinda yer almaktalar:
“Önde gelen bir Amerikali yetkiliyle birkaç diplomat, CNN’e yaptiklari açiklamalarda ABD ve bazi Avrupali müttefiklerinin Suriyeli isyancilarin kimyasal silahlari nasil güvene alacaklarina iliskin egitmek için savunma müteahhitlerini kullandiklarini söyledi. (CNN Report, December 9, 2012). Ancak hangi sirketlerin bu isin içinde yer aldiklarina dair herhangi bir bilgi bulunmuyor.

Disisleri Bakanliginda kapali kapilar ardinda

Robert Stephen Ford, “Washington’un Suriye’deki özel koordinatörü” olarak görev yapmis olan Richard Armitage’in eski is ortagi Frederic C. Hof ve Derek Chollet’le birlikte terörist örgütlerin egitimini saglayan ve onlari silah altina alan Amerikan Disisleri Bakanligi içerisindeki küçük bir takimin parçasiydi.
Bu ekip, Disisleri Bakanligi Yakin Dogu Bölümü sefi Jeffrey Feltman yönetiminde faaliyet yürütmekteydi.
Feltman’in ekibi Türkiye, Katar, S. Arabistan ve Libya gibi ülkelerden buraya gelen parali askerlerin egitimi ve silah altina alinmalari süreciyle yakindan irtibatliydi. (Bu tabi Kaddafi sonrasi dönemin yönetiminin yaptigi bir kiyakti, zira bu yönetim Türkiye üzerinden Suriye’ye, özellikle de Kaddafi yönetiminin devrildigi Eylül 2011’den sonraki aylarda 600 kisilik bir grup göndermisti.)
Disisleri siyasi isler departman sefi Feltman, Suudi Disisleri Bakani Saud el Faysal ve Katar Disisleri Bakani Seyh Hamad bin Casim’le kontakt halindeydi. O, ayrica Batili ve Körfez istihbaratlarinin yani sira Libya yönetiminden temsilcilerin de içinde bulundugu Doha merkezli Suriye’de is yapan “özel güvenlik koordinasyonu” görevini yürütmekteydi. Suudi istihbaratinin önde gelen üyesi Prens Bender bin Sultan da bu grubun bir parçasiydi. (Bkz. Press Tv, May 12, 2012).

Haziran 2012’de Jeffrey Feltman, (Somali, Lübnan, Libya, Suriye, Yemen ve Mali de dahil olmak üzere) dünyanin farkli sicak bölgelerindeki ‘uyusmazlik çözümleri’nde Washington adina BM misyonunu yürüten stratejik bir pozisyon olan BM Genel Sekreterligi altindaki Siyasi Isler’in basina atandi.
ABD Disisleri Bakanligi, NATO ve Doha ile Riyad’daki Körfez Isbirligi Konseyi patronlari ile irtibat halinde Feltman, BM Özel Temsilcisi Lahdar Ibrahimi’nin “Baris Misyonu”nun arkasinda yer alan adamdi.
Bu arada BM Baris insiyatifi görevini sürdürürken, muhaliflere bagli isyanci güçlerin neden oldugu agir kayiplara cevap olarak NATO ve ABD, parali askerlerin egitimi ve silahlandirilmasi isini hizlandiriyordu. 

ABD destekli Suriye’deki “son oyun” bir rejim degisikligi degil, Suriye’nin bir ulus devlet olarak yikima ugratilmasiydi.

“Muhalefet”in ölüm timlerinin sivilleri öldürmek talimatiyla görevlendirilmeleri bu kriminal isin bir parçasiydi.
“Insani maskeyle terörizm”, NATO’nun “Koruma Yükümlülügü” doktrini altinda “insani amaçli müdahale”sinin avukatligina soyunan BM Insan Haklari Konseyi tarafindan yürütülmekteydi.

ABD-NATO ölüm timleri tarafindan islenen cinayet ve vahset, Bessar Esad hükümetinin üzerine atilmaktaydi. BM Insan Haklari Konseyi Yüksem Komiseri Navi Pillay sunlari söylüyor:
“Suriye hükümeti, silahsiz siviller tarafindan gerçeklestirilen mesru ve barisçil protesto gösterilerine yönelik kaba baski ve müdahale yerine farkli bir yol izleseydi kitlesel ölümler olmayabilirdi.” (Stephen Lendman, BM Suriye Insan Haklari Raportörü: ABD-NATO destekli katliamlari kamufle etmek, Global Resarch, 3 Ocak 2012).
Washington’un “ifade edilmeyen amaci” -dini ve etnik hatlar boyunca- Suriye’yi egemen bir ulus olarak yikima ugratip onu birbirinden ayri ve “bagimsiz” siyasi entitelere bölmeyi amaçlamaktadir.
medyasafak.com
NUSRA CEPHESI ÜZERINDEN ABD-SURIYE ISTIHBARAT SAVASI...               

Nusra Cephesi hakkinda bilinmeyenler... Nusra gerçekten de El Kaide'nin dogrudan Sam subesi mi? El Kaide her biri baska merkezlere bagli çok basli bir yapi mi? Ilginç bir analiz daha...

Khodor Awarki

Arabi Press

ABD, Cephetun-Nusra örgütünü terörist örgütler listesine ekledi, liderlerinden iki kisiyi “mallarina el konulan” listesine katti; birisi büyük olasilikla gerçek Emir'i oldugu düsünülen Ebu Muhammet El Golani, digeri Cuburi ailesinden olan ve El Kaide'nin Irak'taki temsilcisi ve lideri oldugu öne sürülen bir kisi. Her ikisini de Amerikalilar Irak'ta ortak düsmanlara karsi isbirligi iliskileri sirasinda tanimistir.
Her iki taraf düsman mi gerçekten? ABD'nin Suriye'yi Ortadogu'dan siyirip atmak, tarafsizlastirmak istedigini biliyoruz. ABD, Irak ve Lübnan'da yapamayi basaramadigi seyleri kendi lehine Suriye'de basaran milislerin omurgasini cezalandirmak istiyor mu gerçekten?

ABD destegi olmasaydi, ne Nusra ne de Suudi Arabistan ile Katar'in finansörlügünü yaptigi diger örgütler Suriye'de güçlü bir varlik gösteremezdi. Nusra'ya sempati duyan halk kitlesini, ABD yönetiminin destekledigi Ottopor hareketi kurmustur. Binlerce sivil aktivist, Nusra'ya “halk” elbisesini diken “ipek kurdu” idiler. Bu vesileyle Nusra'nin halk kitlesi Müslüman Kardesler (Ihvan) örgütünün kitlesini bile geride birakmayi basardi.
Para hersey degildir ama esastir, bu para Nusra'ya birinci etapta Haliçli (Körfez ülkelerinden) kisi ve örgütlerden ulasmaktadir, ikinci etapta Suriyeli göçmenlerden, ama en önemlisi Arap ve ABD resmi kaynaklarindan. Kusku duyan her kimse Amerikalilara, Amerikali aktivist ve CIA ajani Caterin El Telli'nin Lübnan – Renküs'ta ne yaptigini sorsun? Para, koordinatlar, teknik bilgiler, Sam ve kirsalinda Suriye ordusunun hareketlerinin ani uydu resimlerini temin eden operasyon masalariyla baglanti kuran gelismis cihazlari hangi Nusra liderine teslim ettigini...

Silah da problem degil, her iki araç ABD'nin Arap ajanlarinin vasitasiyla örgütün eline geçmektedir.
Suriye emniyet birimlerinin koridorlarinda örgütün semasi, onun ABD iliskileri hakkinda kapsamli bir bilgi var. Orda burda tutuklular var. Kusku yok ki köstebek de var. Bu örgütün dosyasindan sorumlu bir Suriyeli emniyet mensubu, Suriye yönetimine yakin bir Arap gazetecinin vasitasiyla saglanmis bir görüsmede bir takim bilgiler verdi.
Cephet-un Nusra dosyasindan sorumlu emniyetçinin konusmalarindan, onun yapilanmasini, planlarini net olarak bildigi anlasilmaktadir. Gazetecilere gizli bilgi sizdirma konusunda Suriye'deki tarihsel çekimserlige ragmen bazi krizler vardir ki bir anda bütün eski yöntemlerden vazgeçmeye neden olur. Adam, örgütün yayilis haritasini, çogu Arap asilli olan birlik sorumlularinin bir çogunun isimlerini veriyor.

Ekliyor:

“2008 yilinda ABD helikopterleri Irak sinirindan 8 kilometre Suriye'ye girdi, bir Amerikan komando özel timi indi, Bukemal yakinlarinda Sükkeriye adli bir semtte bir bahçeye saldirdi. O günlerde Suriye ve uluslararasi basin Amerikalilarin kursunlariyla ölen sekiz kisiden bahsetti. Hem bizim, hem onlarn zamaninda bildigimiz ve güvenlik sebeplerinden dolayi sustugumuz bir konuyu açiga getirmediler.
Amerikalilar o gün, yoldaslarini öldürdükten sonra tek bir adami canli olarak tutukladilar. O kisi El Kaide'nin Irak yapilanmasinda büyük bir sorumluydu. Öldürülen yoldaslariysa örgüte tabi sura meclisini teskil etmekteydiler. Ebu Gadiye olarak bilinen Irakli bu adam yoldaslarini ele verdi; nitekim kendisi Amerikalilara çalisan bir ajandi. Kendileri onu yanlarinda Irak'a aldilar”

Sam'da bir restorantta Arap gazetecinin masasinda konusan subay devam ediyor:

“Adamin gerçek ismini, kimligini kesinlikle biliyoruz. Ebu Muhammet El Golani'nin önemli yardimcilarindan oldugunu bilmekteyiz (Suriye emniyeti; onun kisisel bilgilerini, babalarinin ve kardeslerinin Sam kirsalindaki Akraba beldesindeki adreslerini bilmektedir. Kendisi iki defa yakalanmadan kurtuldu; birincisi Kudsiyye'de, ikincisi Dummar beldesinde sadece bir kaç ay önceydi.)”



Bu örgütün sözde kahramanliklarini, sahibi Arap olan ama Amerikali kurum ve beyinlerin yönettigi medya kuruluslari pazarlamistir. Peki o zaman ABD kendine hizmet eden, kendisi de ona hizmetten geri kalmayan bir örgütü neden terör listesinde koysun?

Cevabi Washington'da ara, iç çekismelerde, güç dengelerinde ve örgütü dizginleyen araçlarda. Pentagon ve CIA subaylarinin arasindaki zayif denge, Kongre meclisinden bazi üyelerinin o veya bu tarafin taraftari olmasi sebebiyle Suriye'de El Kaide örgütüyle olan ittifaki, Amerika Baskani için bir skandala dönüstürebilir. Nitekim Obama uluslararasi dengelerinin baskisiyla Suriye ile yapmasi gereken müzakereyi olabildigince gecktirmek istemektedir.
Seymour Hersh, bir televizyon programinda 2008'de Lübnan'da Hizbullah'a karsi savasmak için El Kaide'yi kullanma projesi olan “Bender – Chenny” planindan bahsetmisti. Hersh, Bender'in “Önemli olan teröristlerin kendilerini patlatmak degil. Bunu önemli görmüyorum. Önemli olan kime saldirdiklaridir” sözünü aktariyor. (Hersh'in bu fikirlerini uzun uzadiya ele aldigi makalesi Redirection “Yeni Yönelim” medyasafak'da yayinlandi; editör.)

http://www.youtube.com/watch?v=-Ga22XxUjSU

Ayni oyunu Bender bin Sultan ile Amerikalilar Suriye'de oynadi. ABD, kendini laik, solcu ya da sivil toplum aktivisti olarak gösteren satiliklari kullandi. “Devrim”in barisçil oldugunu öne sürerek bazi bölgeler silahli terörün yuvasi oldu. Depolar, evler ve camiler Libya basta olmak üzere bütün cihatçilara ve özellikle Irak'tan gelenlere ev sahipligi yapmak için açildi. Daha sonra Suudi Arabistanlilar, Afganlar ve Türkler akin etti. Kendi tekfircilerini göndermeyen hiç bir ümmet kalmadi. Bunun hepsi ABD'nin onayi Haliç'in finansörlügüyle gerçeklesti.

Tekfirci milisler, Nusra'nin 900 kadrosuna bu gücü, acimasizligi ve büyüme hizini vermistir.
Otobor'cular, halk destegini temin ettiler, gösteri yapmaya istekli gençligi topladilar. Ancak sonuç ABD'nin istedigi gibi oldu:

El Kaide çatisma ortaminin meyvalarini aldi. Ki bunun iki baslangiç nedeni vardir: Birincisi emniyet subaylarinin gösteri dagitma, kiskirticilari imha etme yollarini bilmemesidir (Kiskirticilari imha etme, göstericileri degil). Ikicisi: ilk haftalardan itibaren bazi silahli gruplar gösterileri keskin nisanci atesi ve kanli ölüm meydanina dönüstürdü. Kamuoyu ancak son dönemlerde bunlarin arkasinda kimin durdugunu anladi. Insanlarin çogu göstericilerin arasinda silah tasiyan olduguna inanmamistir.
Savasi ottoporistler baslatti ama netice itibariyle dis istihbarat örgütleri elinde rehin kaldilar. Hayali mevkiler verildi ama hem onlar hem de yer üstünde çalisanlar bilir ki aralarinda çok güçlü bir örgüt var: “Biladus-Sam'da Cephet-un Nusra”
ABD, Nusra'nin varolusu için lazim olan kosullarin saglanmasinda ne gibi bir rol oynadi? Bu bilinmez örgüt nasil Nato'nun destekledigi milislerin arasinda en büyük askeri güç haline geldi?
Ilk olarak ABD'nin kamuoyunu kazanma, bir devleti tahrip etme üslübunu bir anlatalim:
Bu bir yumusak savastir. Onun en büyük araci Ottopor adini verdigimiz sivil toplum aktivistleridir.
Ottopor, ise Sirbistan'da basladi ve basarili oldu
ABD Harvard Üniversitesi Kennedy Fakültesinde 5 ekim 2011 tarihinde, Sergey Bebovitch ile Slobodan Genovitch bir konusma yaptilar. 2003 yilindan beri Ottopor örgütünün Suriye'yi hedef aldigini söylediler. Bu bilgi yeni degildir. Ama yeni olan hareketin liderlerinin bunu açik açik söylemeleridir. Kendileri Sirbistanli bu hareketin kuruculari ve “barisçil mücadele” yollarini ögreten Canvas kolejinin sahipleridirler.

Ottopor:

Ottopor Ekim 1998'de Sirbistan'da kuruldu. Dogu Avrupa'da egemenlik kurmak isteyen ABD ve Avrupa'ya karsi kafa tutan Slobodan Milosevich'in yönetiminin düsmesini saglayan güçtür. Hareket, batili medyayla birlikte Milosevich'e karsi bir karalama kampanyasi baslatti. Sirbistan'da kamuoyunu ona karsi kiskirtti. Nato, Sirbistan'i bombalarken Ottopor, eger bombalama basarisiz olur ise sokaklara istila etmek için insanlari hazirlamaktaydi. 5 ekim 2000'de Ottopor, Milosevich'in sarayi önünde ilk gösteriyi düzenlemeyi basardi. Halkin talepleri önünde, Ottopor'un bile beklemedigi bir sekilde görevinden istifa etti. Ottoporistler, Uluslararsi cinayetler mahkemesi tarafindan arandigini bildigi halde Milosevich'in kolayca teslim olacagini tahmin etmemisti. Onu takip ettiler, yakaladilar ve uluslararasi mahkemeye teslim ettiler.
Kasim 2000'de Newyork Times dergisi Amerikali Demokratik Ödenekler Kurulusu Baskani Paul Mckarthey'nin, Ottopor hareketine üç milyon dolar verdigini, hareketin liderleriyle bir kaç kez görüstügünü kendi dilinden yayinladi. (Demokratik Ödenekler Kurulusu 1989'de kurulan, dünya genelinde kaos projelerine para destegi verme vazifeli bir kurumdur)
Ottopor liderleri hiç bir hükümetten destek kabul etmediklerini iddia etseler bile Amerikalinin dolayli yoldan gelen destegini almaktadirlar. 2006'da ABD Kongre'sine bagli Amerikan Özgürlük Koleji'nden para destegi aldilar. Bilmukabil, rejim düsürme egitim kurslarini Islami halklar ve kültüre agirlik vererek yeniden düzenlemeleri istendi. ABD'li ve Avrupali bir sürü kurulus, çok sayida Misirli ve Tunuslu aktivistin egitimini finanse etmistir. Destek alan, yolculuk ve okuma masraflari ödenen Suriyeli aktivistlerin kimligine hala ulasilmamistir.

Ottopor'un Gürcistan tecrübesi:

2000 yilinda Eduard Sevardnadze ikinci dönem için Cumhurbaskani seçildi. 1992, 1995 ve 1998'de üç kere ölümden kurtulmustu. Görev süresinde ülkesinin bu kaos ortamina ragmen istikrarini temin etmeye çalismisti. Bir yandan güçlü komsu Rusya, diger bir yandan Batiyla iliskilerini dengelemeye önem verdi. Ama Bati, kendisini ailesiyle birlikte yolsuzlukla suçlayan güçlü bir medya kampanyasi düzenlemisti (Hanimi özel bir gazetede editör, kizi bir televizyon stüdyosu müdürü, kizinin kocasi Amerikan finansörlügüyle sirket kuran bir isadamidir.)
Bu sürede Gürcistan, on bin Gürcünün öldügü Osetia ve Abhaziya'da terörist eylemlerle birlikte bir sürü bölücülük çalismasina meydan olmustu.

1996 yilinda ülkede insan haklarini korumak için Özgürlük Koleji kuruldu. Ilk önce hükümete faydali olan, bir çok önerisi kabul edilen bir hareketti.
2000 yilinda kolejde bölünmeler basladi. Sonuçta “Kemara” (Yeter) adli bir ögrenci hareketi ortaya çikti. Bu akim Sirbistanli Ottopor hareketinin imgelerini kullandi. Kemara, Amerikan özgürlük kolejinden açiklanan egitim sistemindeki yolsuzlukla mücadele projesi kapsaminda maddi destek almistir, bir de Amerikan Özgürlük Kurumu, Amerikan Demokrasi Koleji, Avrupa Birligi ve Avrupa Konseyi'nden. Bu destegi kisi örgütlemek, siyasi pazarlama, genel iliski, medya, digerlerini etkilemek, siyasi tartisma ve rejim düsürme aktiviteleri konusunda egitmek için kullanmistir. 2003 yilinda bütün Gürcistan sehirleri ve üniversitelerinde güçlü bir hale gelmistir.
Genel seçimler öncesinde Kemara, gayri resmi bir seçim kontrol heyeti kurdu. 2 Kasim 2003'de gerçeklesen seçimler Kemara hareketine destek veren örgütler tarafindan kontrol edildi. Ertesi gün bu örgütler seçimlerin demokratik olarak yetersiz oldugunu ilan etti. Mihail Sakachvily'nin seçimleri kazandigini öne sürdü. Seçimleri kontrol eden gayri resmi heyetin sonuçlarindan baska bir sonucu kabul etmedigini duyurdu. Halki sokaga inmeye ve sivil itaatsizlige davet etti. Baskan Shevarnadzeh'yi düsürme projesini görücüye çikartti.

Siyasi gelismeler hiz kazandi. Gürcistan yandas ile muhalif arasinda gösterilerle dolup tasti. 23 kasimda Shevarnadzeh, Rusya Disisleri Bakani Sergey Lavrov'la görüsüp, görüsmeden sonra istifa ettigini duyurdu, Almanya'da siyasi mülteci oldu.
Daha sonra Amerikan Demokrasiyi Koruma Koleji, Amerikali milyarder George Soros'un, Gürcü lideri düsürmek için üç ay içerisinde yirmidört milyon dolar ödedigini vurguladi. 2005 Baskent Tiflis'te yaptigi bir konusmada Gürcistan devriminin basarisinda kurumunun bir rol oynadigi için gurur duydugunu söyledi.
Soros'un çalisanlarinin bir sürüsü yeni Gürcistan yönetiminde önemli görevler üstlendi. Gürcistan Rusya'nin düsmani oldu. Aralarindaki siyasi ve askeri sorunlar ekonomiye yansidi, aylik aile geliri iki yüz dolara indi. Yeni Baskanin politikasi Gürcistan ekonomisini tarimdan turizme geçme üzerine kuruldu. Üretici bir ülkeden tüketici bir ülkeye dönüstü. Daha sonra Kemara hareketi yok oldu, liderleri 2005'de Ukrayna devriminde çalismak için gittiler.


ABD uydu görüntüleri Nusra'nin hizmetinde çalisirken

Günes isigini saçtigi ilk saatlerde araba, beklenen saldirinin bir gün öncesinde bizi Sam havaalanindan Sam'in göbegindeki Ebu Rummane meydanina aldi. Havaalanina yaklasmakta olan savas ateslerinden bir eser yok.
Olaylarin kapsamli bir silahli çatismaya kaymaya baslamasindan beri (Mayis 2011) havaalani yolunun iki tarafinda uzanan köy ve beldelerde silahli hücrelerin yayilmasi hakkinda iyi bir bilgiye sahiptim. Havaalani yoluna yakin bir ev vardi. Uyumak, sakin durmak bilmeyen sehirin gürültüsünden kaçmak için ona siginirdim. Sam'i hiç bir kenti sevmedigi kadar seven bir aileyle bulusurdum. Ailenin kaldigi köyün ismi “Hteytetü-t Türkmen”. Havaalani yolu üzerinde meshur restorant bölgesine yakin bir yerdedir. Yazlik bir dairesi olan bu evi sahibinden kiralardim. Ve sahibi, evin bahçesinde nargile içmeme sartini kosmayan bölgedeki az insanlardan biridir. Kendi sagligimi korumak için degil, Vahhabi inançlari geregi sigara ile nargile Seytan'in kirli islerindendir.

2007'den beri, Hteytetü-t Türkmen'de (Keza Sebaa, Akraba, Bebbila, Hüceyre'de de) magaza sahibi ve çiftçilerle alis veriste bulunduktan, köylerin mescitlerine girip zaruretin tanismayi icab ettigi halkla tanistiktan sonra çok açik gördüm ki ABD'nin Irak isgalinden bu yana bölgedeki en popüler kisilik El Zerkavi'dir. Ayrica; Lübnanli, Irakli ve Suudi Arabistanli bazi basin kurumlarinin asiri mezhepsel mesajlari burada, kapali, suskun ve disariya yansimayacak bir sekilde olsa da, halk tarafindan ileri derecede benimsenmektedir. Yillarca, Suudi Arabistan merkezli basin kuruluslari, Lübnan, Haliç ve Irak'daki subeleriyle mezhepsel bir medya savasi yürüttü. Hedefi, mezhepçiligi yayip, kini bütün bölgede yaymakti. Suriyeli basin yoktu, var olsa da anti mezhepçi bir mesaj vermesine karsin mezhepsel kinin hastalik yaptigi insanlari tedavi edememistir. Bu kini medya çikariyor, devletin gözü olmayan bütün köselerde bazi din adamlariysa büyütüyordu.

Hüda isimli bir kiz arkadas bana, asli Lazkiye'den olan kardesleri ve babasinin kiskirtici kanallari izledikten sonra nasil Vahhabi olduklarini anlatti. 2005 ile 2008 yillari arasinda sözde “Siilerin Sünnilere karsi baslattigi savas” deyimini pazarlamaya çalisan Irakli mezhepçi bir kaç kanali takip ettikten sonra tekfirci mezhepçilige nasil kaydiklarini anlatti. Mezhepsel zehir, Suriye'yi, halki ilimli olan bir ülkeden en uççu tekfirci akimlari benimseyen bir yuva haline getirdi.
Hteytetü-t Türkmen'de bir mühendis arkadasimin evi, ailesi ve dostlari vardi. Birbirimizi sik sik ziyaret ederdik. Kendi gözümle, kendi kardesleri basta olmak üzere Vahhabiligin her yere nasil yayildigini gösterirdi. Bu irkçiligin finansörlügünü yapan ise gizli bir camiide oturan Körfez'den bir kisiydi. Köye hep gelirdi. Bir villa kiralamisti.

O zaman emniyet neredeydi peki?

O zamanda her ev sahibinin yaninda kalan kiracilarin kimliklerini en yakin emniyet merkezine bildirmesi gerekiyordu. Ancak bazi emniyet mensuplarinin görevlerini kötüye kullanmasi bir çok zamanda örgütsel faaliyetlere göz yumulmasina neden oldu. El Kaide'yi örnek alan faaliyetler bölgenin tarlalarinda esip gürlüyordu. Illa da Irak'taki askeri isle alakasi yoktu bunun, ama bugün Suriye'de olup bitene hazirlik vardi.

Yerel sakinler, restorant ve eglence merkezlerinin çogalmasindan büyük bir sekilde yararlandi. Bazi köylerde siradan tarla sahibi olan vatandaslar, büyük arazi zenginleri oldular. Ancak bu, onlarin Haliç'ten gelen hediyeleri kabul etmesini engellemedi. Bu hediyelerin basinda, gönüllülerden gelen parayla kurulan mescitler gelir. Bu mescitler, Vahhabi “düsünce”nin okutuldugu birer gizli merkez olmustur. Tabii düsünce kelimesini iki tirnak arasina koyduk. Çalismalari gizli camiilerle sinirli kalmadi, din isleri bakanligina ait imam hatip okullarina bile sizabildiler. Kendi düsüncelerini talebelere sevdirebildiler. O köylerin evlatlari genellikle akademik tarzli egitimi sevmezlerdi, laik oldugunu düsünürler, anlamayi basarmazlardi. Bu yüzden seri bilgileri yeglerlerdi. Ama “seriat”inin büyük kismi vahhabi damgaliydi.
Bölgenin bazi köyleri, çok sayida Vahhabiyi barindirmakla birlikte, bazi çocuklari is için gittikleri Haliç'ten gözle görülür bir Vahhabi tutuculuguyla geri döndü. Bir kismi devletin destegiyle Irak'ta savasmak istedi, döndüklerinde ise mezhepsel kinle döndüler. Elleri isgalcilerin kaniyla degil, baska mezheplerden olanlarin kaniyla kirlenmisti.

Eski Irak cihatçilari nerde bulunsalar halk ve emniyetin üzerinde heybet salarlardi. Sanki Sam'in güney ve dogu kirsalindaki bazi köylerin cihatçilari ile Vahhabilik arasinda yazilmis bir sözlesme vardi. Hücayra, Seyyide Zeynep ve Akraba'da bazi Irakli mülteciler kalmakla birlikte Haceri-l Esved'de Golan'dan gelen bazi mülteciler vardi. Daha sonra bunlar kanli olaylarin merkezi oldular. Asiret iliskileri de çogunlugun saflasmasinda büyük bir rol oynadi. Ayirimcilik, yoksulluk ve mezhepsellik sarj edilen iç dünyalardaki nefret ve gazap, içerideki her seyin bir anda disariya çikmasina neden oldu. Köyler ansizin, El Kaide'nin kendine seçtigi siyah renkle kusandi.
Bölgede hiç kimse Vahhabi olmaktan utanmiyor. Sadece bununla kalmayip, milisler Irak'ta yaptiklariyla övünüyor, “Seyh Üsama bin Laden'in cihadinin” uzantisi oldugunu düsünüyorlar.
Medyanin “terörün halk yuvasi” dedigi kitlenin içinde Cephetu-n Nusra barinak buldu.

Cephetu-n Nusra Irak El Kaide'sinin rahminden gelmistir. Kadro örgütleme isini Ebu Muhammet El Golani baslatmistir. Ki o Irak “Islami Devlet” örgütünün liderlerinden olan bir Suriyelidir. 2011 yilinin ilk çegreginde Suriye'de uyuyan bir sürü hücresi olan El Kaide üyesi Suriyeli ve Iraklilarin arasinda örgütleme isine basladi. Bir süre sonra “Islami Devlet” örgütünün lideri Ebu Bekr El Bagdadi'yle arasi açildi. Çünkü El Bagdadi'den izin almamisti. Ser'i ve örgütsel sorun El Golani'yi fazla etkilemedi çünkü kisa bir sürede kendi seçeneklerini emri vaki yapabildi. Deyrezzor'daki deneyimli cihatçilarin çogu ona katildi. Suriye emniyetinin düsüncesinden uzak oldugu için Kamisli'da bir merkez kurdu.
Bir süre sonra Ebu Muhammet El Golani, El Bagdadi'ye yeniden katildi. Bir aracinin müdahalesi sonucunda yeniden biat etti. Anlasma geregi El Golani, Irakli örgütün manevi destegi yanisira mali ve kadro destegi alacakti. Ayrica Emir'in Sam vilayeti temsilcisi olacak, kendisi de bilmukabil Irakli araci örgütün emiri olacakti. Sonuç olarak Ebu Muhammet El Golani'nin gruplari El Kaide hücreleriyle tek bir vücüd içerisinde birlesti. Ama her hücre kendi kendine askeri hareket etme özgürlügüne sahipti.

El Kaide'nin Irak'taki örgütlenmesi, hiç bir zaman silahli hücreden baska bir sey degildi. Hücre emirinden baska bir baglari yoktur. O da kendi üstündeki bir emiri taniyordur. Kadrolar itaatkardir. Üye ile emirin arasindaki bag kesindir, emire her konuda yönlendirme imkani verir. Örgütün Irak'taki kadrolarin bagliligi ayni ismi tasiyan dört taraf arasinda bölünür. Taraflarin her birisinin, tek basina, bereketi uluslararasi El Kaide örgütüne bagliliga kanit olan bir kisilikle irtibati vardir.

Birinci taraf: Suudi istihbaratin içine sindigi ve kendisinin de içine sinmis olanidir. Liderligi, Irak Siileriyle ve Iran nüfüzuyla savasmak için Suudi istihbaratiyla isbirligini mubah görüyor. Burada Suudi istihbaratina usakligi ile kendi görüsleri arasindaki farki ayird etmek mümkün degildir. Bu taraf Irak'ta sivilleri hedef alan hemen hemen bütün katliamlardan sorumludur. El Zarkavi'nin cinayetleriyle baslar, Irak Kürdistan'i hariç bütün sehirlerde olan bombali saldirilara kadar varir. Zarkavi ilk dönemlerde ayni sekilde Ürdün istihbaratina bagliydi. Ona karsi dürüst olmamislardi, Amerikalilarin lehine onu ele geçirmeye çalistilar. Bu yüzden düsman oldular. Suudi Arabistanlilar tek bir görev için onu kullandi: yozlastirilamayan Sii liderleri öldürmek, mümkün olani yozlastirmak. Ihtiyaçlari bittiginde Amerikalilar onu öldürdü çünkü güvenilir olmadigini, özellikle Amman otellerini bombalayanlari gönderdigini düsündüler.
Ilginç olani, yarginin gizli arastirmalarinin mahkeme açilmasina neden olmamasidir. Bazi ölümlerin arkasinda Sii bir liderin güvenlik sorumlusunun oldugu sonucuna varilmisti. Söz konusu emniyetçi ABD istihbaratina dogrudan baglidir. Yaninda çalistigi lider de Vahhabilerin oyuyla ve Suudi Arabistan'in parasiyla seçimleri kazanmisti.
Zarkavi'ye bagli o emniyetçi Siidir (Yani Zarkavi'ye göre kafirdir) ancak Mercii Ayetullah Muhammet Bakir El Hekim'i öldürme eylemini onunla birlikte düzenlemisti. Efendisi nasil Amerikalilarin ve Körfez'dekilerin dostu ise, bu güvenlikçinin kendisi de bir Amerikan ajanidir.


Ikinci Taraf: Irak'ta El Kaide adiyla çalisan küçük bir dindar cihatçi grubudur. Suriye istihbarati bunlari Amerikalilara karsi savasmak sartiyla egitmis ve silahlandirmistir. Üyelerinin çogu Amerika'ya karsi savasmak isteyen Suriyeliler'den olusuyor. Çogunlukla Duma ve Daraa'dandirlar. Onlara ek olarak, Suriyeli Askeri istihbaratin toparladigi Saddam Hüseyin'in subaylari eski Baasçilar da katildi. Haliç'in parasi onlarin dönmesine (yollarini ayirmalarina) neden oldu. Buna karsin Suriyeliler de “Sahva” (Uyanis)larin kurulmasinda yardimci oldular. Nitekim bir Suriyeli General bunu ilke defa Suriye'yi ziyaret eden, El Kaide'nin ve yandaslarinin cinayetlerinden dolayi sikayet eden bir asiret heyetine önermistir. Böylece iliski nihai olarak kesilmis, Suriye kurumlari onlarin hücrelerini bitirme operasyonlarini 2007'den itibaren baslatmistir.

Üçüncü Taraf: Bunlarin kadrolarinin bir kismi Ürdünlü ve ABD'li kurumlarla iletisim içerisindedir. Amerikalilar, Ürdünlüleri araci olarak kullanmaktadir. Tekfirci kadrolari örgütlemek ya da yeni kadro icat etmek için kullanmislardir. Tekfirci cihadin pesine düsen bazi aptal ve cahil üyeler emirlerinin ve komutanlarinin kurbani olurlar. Komutanlari, ya Ürdün istihbarat elemanlari ya da CIA ile indirekt iletisimli ajanlardan ibarettir. ABD, eskiden beri ve simdiye kadar, müttefik istihbarat örgütlerle beraber internet sitelerini yeni teröristleri avlamak için kullaniyor. ABD ile müttefikleri, din adiyla öldürmeye tesvik eden siteler sayesinde savasçilari örgütleyip Irak'a veya istedigi her hangi bir yere gönderiyor. Hem düsmanlarina karsi savastiriyor, hem de Amerikalilara karsi gerçekten savasan El Kaide militanlarina sizabilmek için kullaniyor.

Dördüncü Taraf: Zavahiri'ye direkt bagli olan gerçek El Kaide. Çok azdir. Amerikalilara karsi savasta çok serttir. Bazi Amerikali arastirmacilar, bunlarla Iranlilarin arasinda Amerikali güçleri vurmak için bir isbirligi var oldugunu öne sürüyor.

Cephetü-n Nusra hangi El Kaide'ye bagli?

Dört tarafin birlesmesinin sonucudur. Zavahiri'ye bagli uluslararsi örgütü, bu yeni yapilanmayi ele geçirmeye çalisiyor. Hala basaramadi çünkü taraflarin en güçlüsü olan Ebu Muhammet El Golani ABD istihbaratina direkt baglidir. Ebu Gadiye adli büyük bir Amerikan ajani ona gölgesi gibi refakat ediyor.
Hayalin ulasamadigi bir senaryo bu. Ama, tekfirci düsünceye inananlari Amerikan ve Arap istihbaratina bagli komutanlara kurban eden gerçektir.
Suriye'de emniyet, Seyh Abbas El Lahham'i öldürenleri yakaladi. Ürdün'le sürekli degis tokus sebeplerinden dolayi bunu ilan etmediler. Ürdünlü-Filistinli bir Ürdün askeri emniyet mensubu oldugu anlasildi (Ne kadar gariptirki Ürdün askeri istihbarat örgütü Suriye'de faaliyet gösterirken onun kardesi Genel Emniyet bazi Suriyeli istihbaratçilarla koordinasyon halindedir) ve ona iki katil yardim ediyor. Sayin Lahham'in hep gittigi camiinin oldugu eski Sam'da çalisiyorlardi (Hz. Hüseyin'in kizi Seyyide Sekine'nin makami) Haceri-l Esved'de ikamet ediyor, Ürdünlü subayin Nusra ve Cihat örgütünde bir emir oldugunu saniyorlardi.
Ürdün, askeri istihbarat yoluyla Suriye'de Amerikalilari memnun etmek için, Suriyelilere karsi çalisiyor. Ayni zamanda Ihvan ve Vahhabilerin kazanmamasi için Suriye ile birlikte çalisiyor. Nitekim Suriye yönetimi düser düsmez Kral Abdullah da kendiliginden düsecektir.

Bazilari Suriyelilerin yarisi Amerika ve El Kaide'yle çalisan Ürdün istihbaratiyla birlikte çalismasini çok garipseyebilir. Ancak okurlar, bütün batili istihbarat mensuplarinin, teröristlerin Avrupa'da, orda bir mahalle, surda bir metroyu bombalamasini önleyen bilgileri verdigi için Suriyelilere tesekkür etmek için ellerinden öptügünü bildiklerinde ne diyecek?
Suriye rejimi çok güçlüdür. Hatta gereginden fazla bir güce sahip oldugunu hissediyor. Oyunun kendi elinden alindigina dair bir his tasimiyor. Bundan dolayi tek tek uçaklar belli hedefleri vurup dönüyor, bir grup degil.
Amerikali, Halep kurtulus savasinda ve teröristleri ülkeden kovma çatismalarinda yüzbinlerce kisinin ölmesini temenni eder. Suriyeliler biliyor ki zaferleri; Ankara, Tel Aviv, Vashington, Riyad ve Doha'dan baslar.

Oyunun çok büyük oldugu bilinmektedir. Bölgeyi asar. Suriyelinin iyi veya kötü sansina oyun çok büyük, Ruslar ise hala savasin o ülkelerin baskentlerine tasinmasini kabul etmiyor. Suriyeli müttefikine bazi kirmizi çizgileri kabul etmesi için baski uyguluyor. Ki bu kirmizi çizgileri vurmak Suriye düsmanlarinin büyük bedeller ödemesine neden olacakti... Ama.. Sabredin biraz, oyun daha bitmedi, diyor isi bilen Suriyeliler.
Zavahiri'ye bagli El Kaide, ‘Cephetu-n Nusra Ve-l Cihat' örgütünü kuran taraflar arasindaki denklemleri bilmektedir. Örgütü ele geçirmeye çalisiyor. Ancak Suudi parasi ve nüfuzu (Bender bin Sultan, bu örgütü ele geçirme operasyonunu kendisi yürütüyor), Amerikali uydu görüntüleri onlarin degil, Ebu Muhammet El Golani'nin hizmetindedir.
Bu birlesmeden dev bir kadro olustu. Gerilla savasi ve sabotaj islerinde uzman yaklasik 900 kisi. Irak'ta, Iraklilara ve Sahva'lara karsi savasmislardi. Simdilik Nusra'ya ait tugaylarin veya ayni perspektife sahip silahli gruplarin emirleri oldular. Bu gruplar, Suriyelileri endiselendirmemek amaciyla degisik isim kullanarak bir nevi takiyye yapmis gibi oluyor.
Her Suriyeli biliyor ki Nusra örgütünün Suriyeli askeri faaliyetleri komuta etmesinin sonucu, bitmeyen katliamlar, gereksiz kan selleri olacaktir.

Yandas veya muhalif; Alevi, Sünni, Hiristyan veya Dürzi; her Suriyelinin vicdaninda zamanin silemedigi katliam resimleri hala mevcuttur. Samli bir kaç yüz vahhabi teröristin Hanefi, Safii ve Maliki mezheplerinin mensuplari karsisinda 19. yüzyilda isledigi katliamlar. Ayni zamanda Vahhabiler ve ordusu (Ihvan) Sam surlarini istila etmeye çalismisti. 1804 yilinda Bereda Nehri kipkirmizi olmustu çünkü Safiiler bir kaç mescitte Hz. Muhammet'in dogum yilini kutlamak istemisti. Çatismalar, ancak Vahhabileri imha etmekle bitti.
Suriye Sünnileri, Aleviler'den, Hiristyan ve Dürzilerden önce biliyor ki Cezayir'de ne Sii vardir, ne Alevi, ne Hiristyan ne de Dürzi. Buna ragmen tekfirci Vahhabi satir 15 yil boyunca Cezayirli kellesi kesmeye devam etti, hala da ediyor. Iki yüz bin Cezayirli sehit Vahhabilerin satir ve biçagiyla düstü. Gösterdikleri neden ya bir Emir'in fetvasi ya da Maliki olan insanlarin hak dinde olmadigidir.

Cezayir'in halki ve ordusu Sünni olmasina karsin yüz binlerce sehit verdigine göre azinliklarla dolup tasan Suriye'de ne olacak? Zaten Nusra'ya bagli vahhabiler, onlari tekfir edip, ergen çocuklarina kelle kesme egitimi veriyorlar.
Amerikali, terörün Suriye'de kazanamayacagini, silahli muhaliflerin bu isi basaramayacagini biliyor. Suriye ordusu, sadece dagilmamis degil, ayni zamanda genis ve birlik içerisinde olan bir halk kitlesinin destegini almaktadir. Bir süper güç ve bir bölgesel gücün yaninda yer almasiyla birlikte kaynaklari uzun zaman sürebilecek bir savasa girmeye yeterlidir. Ayrica yönetimi destekleyen halkin hesabinda, Suriye'nin içerisinde veya disarisinda gönüllü savasçi olmak için hazir duran yüz binlerce kisi vardir. Bir sürü Suriyeli sehirden gelmek için hazirlar. Tekfircilerin satirlarinin gölgesinde yasamanin ne oldugunu simdi çok iyi bilen Halep halki onlar arasinda en az isteklisi degildir. Bunlarin yanisira gerekirse; Irak, Iran, Lübnan (ve Hatta Türkiye'den) yüzbinlerce gönüllü akmak için firsat bekliyor.

Amerikali bunu biliyor. Amerikalinin düsmanlari da biliyor ki Suriye'den sonra sira herkese gelecek. Nitakim terörist seytan ordusu (yüz binden fazlalar) Suriye'deki katliamlarini bitirdikten sonra ülkesine dönmeyecek, dümeni Lübnan'a çevirecek, yapabilirse Irak'tan Iran'a uzanan bölgeye de bir kanli mühür atacaktir.
Amerikali bunlari biliyor ama terörün kazanmasi için her destegi vermekten sakinmayacak. Kazanimi Suriye'yi kaos, yikim ve kanla bogmaktir.

Halep'te küçük bir örnegini görmekteyiz; ne elektrik, ne su, ne isitma, ne ekmek.. Teröristler; erzak nakliyatlarina, bugday ambarlarina, petrol ve gaz hatlarina saldirdilar. Resmi yandan büyük bir becerisizlik, öldürücü sizmalar var. Ama, Renküs'te (Lübnan), Deyrezzor'da, Idlip ve Hama kirsalinda El Kaide örgütü mü militanlarina, Sam'a kadar giden kafilelere en iyi yolu çizen uydu resimlerini temin eden?

Lübnanli bir istihbarat örgütünü, Sam havaalani cephesini hafifletmek için hazirlatilan yirmi bin Nusraci savasçiyi sinir bölgesinde korumaya zorlayan El Kaide mi?
Renküs'ten Nusra örgütü militanlarinin kafileleri gece gündüz geçmektedir (Ne tesadüftür ki yazar Khodor Awarki bu bölgede olup bitenleri takip ederken ona açilan ates sonucunda hafif bir yara aldi – çevirenin notu). Suriye ordusunun her hareketini takip eden, Sam kirsalina kadar harita üzerinde görünmez yollar çizen uydulara bagli operasyon merkezlerinin talimatiyla hareket ediyorlar. Amerikali, Suriye'de El Kaide'nin hizmetindedir. Aksi yöndeki her cümle, Suriyeli askerlerin her gün kendi gözleriyle gördükleri gerçeklere terstir.

Amerikali kurnazlik yapiyor,Suriye ordusu da kurnazlik yapiyor.Kafileler geçiyor,bazilari düstü.Uydular bazen basardi ama bu hainlerin ve köstebeklerin destegiyle mümkün olabildi. Bazen de basarisiz oldular. Savaslar öyledir. Ama sonunda zafer hayat için savasanindir, El Kaideciler ölüm için savasiyorlar. Basarirlarsa Cezayir gibi kendi aralarinda savasmayacaklarinin güvencesini kim verecek? Bütün azinliklari öldürürlerse çogunluga karsi sefkatli mi olacaklar? Cezayir'de azinlik, çogunluk mu vardi?
Ideolojik anlamda Nusra, “Ahrarü's-Sam” ile “Gurebe'üs-Sam” örgütlerinden farksizdir. Müslüman Kardeslere ait Sam'daki “Liva'ül-Islam” ile Halep'teki “Livaü't-Tevhid” örgütleri de öyledir. Her ikisinde Ebu Muhammet El Golani'yle gizli iliskileri olan ama özel sebeplerden dolayi bu iliskileri desifre edilmeyen birlikler mevcuttur.

Cephenin merkezi Deyrezzor'dadir. Agirligi ordadir. Ikinci merkezi, ne Idlip'in kirsalinda (Ihvan) ne de Halep'in kirsalindadir (Selefiler), aylardir Sam savasi için hazirlik yapilan Sam kirsalindadir. Garip olan sudur ki Sam savasi hazirliklari, ABD'nin yesil isigiyla beraber verdigi; planlama, egitim, ve silahlarla olmustur.
Daha ilginci ise Amerikalilarin El Kaidecileri Cephetu-n Nusra çatisi altinda birlestirmek için Arap aracilar kullanmasidir: Tarik El Hasimi önderliginde Irak Islam Partisi, Saad El Hariri liderliginde Lübnanli-Suudi Arabistanli El Mustakbel Akimi. El Hariri, El Kaide'ye bagli olmayan sözde Islamcilara destek vermektedir. Bunlarin arasinda; Hums'ta Kasim Izzeddin, Sam kirsalinda öldürülen Majed Kheybe ve Idlip kirsalindaki “Sühede'ü Idlep” tugayi lideri Basel Isa (Kisa süre önce öldürüldü) yer alir.

Cephetü-n Nusra'ya para ve silah verenler Katar ve Suudi Arabistan finansörlerden sadece isim olarak uzaktadir. Müslüman Kardesler örgütüne Katarli hazineler ile Türk egitim kamplari açilir. Nusra dahil Vahhabi tekfircilere ise Vahhabilige destek veren Katarli ve Suudi Arabistanli sözde sivil toplum kuruluslarin parasi akar. Ayrica Suudi Arabistan, kendini iki ana akimin (Ihvan ile El Kaide) disarisinda gösterenlere de iyi bakiyor. Öne sürülen bütün anlasmazliklarina ragmen, Ebu Muhammet El Golani'den bagimsiz savastigini iddia eden bütün selefi tugaylar para ve silahini ayni kaynaktan aliyor. Hepsi, Amerikali subaylarin yönettigi, Avrupali, Arap ve Türk subaylarin yardimci oldugu operasyon merkezlerinden çikan talimatlarla hareket etmektedir.
Para Suriye'de sorunun anahtaridir. Sadece para vasitasiyla, militanlari kusatan birliklerin arasindan yol açmada basarili oldular. Sorun küçük subaylarda veya ordu askerlerinde degildir. Asil sorun, bazi birlikleri yerinden hareket ettirebilen, digerlerini yalnis yönlendirebilen güç merkezlerindedir. Yanlis bilgilerle bazi silah arkadaslarinin kaninin akmasina neden olanlar var. Bir çok kez uçaklar dogru hedefi degil yanlis hedefi bombaladi. Top mermisi bir çok kez isabet etmesi gereken hedefi kaçirmistir. Böylece çok büyük gayretler bir yerde saklanan bir hainin yüzünden bosa gitti.

Onlar için Suriye aylar önce özel bir birlik kurdu.Yeterince isim ve adrese ulasti.Tek tek sessizce imha ediliyorlar.

Silahli militanlarin güç noktasi, 130 ülkenin istihbarat örgütlerinin onlar için çalismasi yanisira mezhepsel düsünceler veya para için kanaat degistirenlerden olusan besinci bir kolun varligidir. Ama Suriye Arap Ordusu, bütün mezheplerden gelen, mezhepçiligi bilmeyen düsüncelerle büyütülen subaylariyla iftihar etmektedir.

Teröre karsi savas veren en sert subaylar Sünni olanlardir,yoldaslari bunu itiraf ederler.

Para, para ve para... Faaliyetlerine en az bes sene önce baslayan bütün Batili, Katarli, Suudi, Lübnanli ve Türk istihbaratçinin isinden daha fazla is yapiyor. Sadece paradir bir otobani, silahli militanlarin ve silah dolusu kamyonlarin Arsal'den Renküs'e ve Sam kirsalina kadar gitmesi için açabilen.

Istihbarat islerinde profesyönellik Suriye ordusuna hatalari gösterecektir. Temizleme hamleleri baslamistir. Son Sam savasi gösterdi ki ABD bir kader ve onun istekleri de ilahi emir degildir. Savas, savasçi bir Suriye beyninin askeri birlikler arasinda koordinasyon saglanmasi istendiginde destanlar yaratabilecegini, orduya karsi savasan yüzlerce askeri beyne ve teknolojilere karsi üstün gelinebilecegini kanitladi.
medyasafak.com

"Israil Yanlisi Körfez Monarsileri ve Bati,Suriye’yi Bölmeyi Deniyorlar"

Bir analist Press TV’ye Suriye’deki kanli silahli krizlerin ardinda ülkeyi Siyonist rejimin menfaatleri lehine bölmek isteyen Israil yanlisi ajanda var, dedi.

Suriye ulusal televizyonu Persembe günü ülkeye girmeye çalisirken öldürülen yabanci militanlarin cesetlerini gösteren görüntüler yayimladi. Suriye karsiti yabanci silahli militanlar Lübnan'in sinir kasabasi Vadi Halid üzerinden Suriye'ye girmeye çalisiyorlardi.
Press TV Suriye'nin baskenti Sam'dan gazeteci ve politik analist Ala'a Ibrahim ile eldeki meseleyi daha çok aydinlatmak için konustu. Kendisi Press TV'nin News Analysis (Haber Analiz) programindaki diger iki misafire eslik ediyor: Londra'dan Ingiltere'deki Suriye Gençligi kurucularindan Danny Maki ve Lübnan'in baskenti Beyrut'tan politik analist Cihad Muracede.

Asagidaki metin bu röportajin yaklasik bir çözümüdür.

Press TV: Bay Ibrahim, önceki misafirimiz Danni Makki'nin iddialari hakkinda konusalim mi? Londra'daki misafirimizin dedigi gibi, bu Suriyeliler arasindaki bir savas degil bilakis bunun da ötesinde bölgesel bir savas.
Bu görüsü kabul ediyor musunuz? Eger bu bir dava olursa, uluslararasi açidan diger ülkeleri sorumlu tutacak, bu ülkeler üzerinde onlari egemen bir ülkenin haklarina müdahale etmeme konusunda baski uygulayacak yer neresidir? Öncelikli olarak, bu bir meseledir veya Suriyelilerin kendi aralarindaki mücadele bir iç mesele olmalidir.
Ibrahim: Peki, her seyden önce, bence birçok insan hemfikir veya hepimiz hemfikir olabiliriz ki, bu bir vekâlet savasidir. Bu Suriyelilerin kendi aralarinda bir savas degildir, bu sizin Londra'dan degerli misafirinizin belirttigi gibi bölgesel güçler arasinda bir savastir.
Sahada çatisanlarin büyük çogunlugunun Suriyeliler oldugunu unutmamak zorunda oldugumuz söyleniyor ama bu bunun bir vekâlet savasi oldugu gerçegini degistirmiyor. Hükümete karsi savasan bu silahli gruplarin finansi, silahlari, medya destegi Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye ve elbette Amerika Birlesik Devletleri ve Avrupa Birligi gibi ülkelerden geliyor.
Bana bu ülkeler müdahale etmeli mi diye sordunuz, elbette müdahale etmemeliler ve sayet uluslararasi hukuk noktasindan konusursak, hiçbir ülke bir baska ülkenin içislerine müdahale etmemelidir ve Birlesmis Milletler sarti bu konuda çok açiktir ama simdi uluslararasi hukuku kim takar ki?
Katar Suriyeli isyancilara destegini dobra dobra söyledi, Amerika Birlesik Devletleri isyancilara destegini açikça dile getirdi. Victoria Nuland (Amerika Birlesik Devletleri'nin Birlesmis Milletler'deki sözcüsü) daha dün veya evvelsi gün Suriye'deki silahli gruplara Suriye hükümeti tarafindan takip edilemeyecek ve kesilemeyecek iletisim araçlari sagladiklarini söyledi. Bence bu, bu ülkelerin Suriye'deki krize nasil müdahil olduklarina bir delildir.
Bunu biraz analiz edersek, bence, Amerika Birlesik Devletleri Suriye hükümetini su an devirmek istemiyor. Suriye'yi biraz daha zayiflatmak istiyorlar ve bana göre silahli gruplari yeteri kadar silahla desteklemeye devam edecekler ve yeteri kadar insan gücüyle ülkeyi zayiflatmaya devam edecekler ama onlara Suriye hükümetini devirmeye yetecek kadar silah vermeyecekler.
Bana göre onlar sadece ülkeyi zayiflatmak ve bölgede zayif bir Suriye rolü olusturmak istiyorlar.

Press TV: Peki, Bay Ibrahim'in dediklerinin izinden gitmeme izin verin. Amerika Birlesik Devletleri, sizin düsüncenize göre, hükümeti su an düsürmek istemiyor mu, böyle diyebilir misiniz?
Neden böyle bir durum olsun ve söylediginiz gibi, neden yalnizca ülkede kaos yaratmaya yetecek kadar silah vermek istesinler? Ama söylediginize göre silahlar hala hükümeti devirmeye yetecek kadar kâfi degil.
Ibrahim: Dogrusu bunun için birçok sebep var. Her seyden evvel akildan çikarmayalim ki, bölgedeki bütün Amerikan politikalari Israil'in menfaatlerine göre temelleniyor.
Israil'in ilk menfaati varligini dini bir devlet, bölgedeki Yahudi devleti olarak ayakta tutmaktir ve Israilli politikacilarin siklikla, Birlesmis Milletler'in Israil devletini Yahudi nitelikli olarak kabul etmesini istiyoruz, Filistinliler Yahudi niteligini kabul etsinler istiyoruz, dediklerini görüyoruz.
Sonuç olarak, Amerika Birlesik Devletleri, Israil'in en yüksek menfaatleri disinda, Orta Dogu'daki son seküler devlet olan Suriye'ye son vermek istiyor.
Suriye birçok etnik grubu bir araya toplayan, birçok dini grubun uyum içinde yasadigi bir ülkedir; seküler bir ülkedir, herkes kendi hakkina vatandaslik temelinde sahiptir ve etnik aidiyetlerine veya dini mensubiyetleri temelinde degil. Bu sebeplerden birisidir.
Ikinci sebep, elbette Condoleezza Rice'in dedigi seydir ki, Suriye bölgenin çivisidir. O Amerikan yönetimini Suriye krizine daha çok müdahil görmek istiyordu.
Dogrusu onlar büyük ölçüde müdahale ettiler ama Suriye Orta Dogu'da çok önemlidir, o her seyi bir arada tutar. Suriye Lübnan ile Irak ve Orta Dogu'yu ve sonra Irak ve Iran'i baglayan bir bagdir ve sayet Suriye düserse “Direnis Ekseni” olarak andigimiza neler olacak bir düsünün? Lübnan ve Filistin'deki Direnis Hareketlerine ne olacak? Filistin davasinin ardinda neresi olacak? Bu Suriye'nin önemini vurgulamak için yeterlidir.

Press TV: Dogrusu ne istenildigine, bunun arkasindaki birçok amaca, Suriye'nin bölünmek istenildigine dair perspektifleri analistler söyledigi için ben genel olarak bakmak istiyorum.
Sizin bölgenin bölünme durumu hakkindaki görüsünüz nedir?
Ibrahim: Elbette Suriye'nin bölünmesi ajandadaki amaçlardan birisi olacaktir ancak öncelikle birkaç noktayi zikretmek zorundayim.
Her seyden evvel, sahada savasan insanlarin çokluguna dikkat çektim, onlar Suriyeliler olabilirler ama El Kaide ile tamamen iliskili degiller; bunlar Suriyeliler olabilirler ama asiri Islamci ideoloji Suriye'de savasan gruplar arasinda etkileyen bir unsurdur.
Beyrut'tan Cihad Muracede beyefendi Suriye'deki her hangi bir silahli grubu ziyaret ederse, onlari arkalarinda Islami bir ajanda olan, olabildigince köktenci, asiri Islamci gruplar olarak bulacaktir; bu ilk noktadir.
Ikinci nokta… Misafirlerinizin dikkatini Suriye – Türkiye sinirindaki Harem sehrine çekmek istiyorum. Bu sehirdeki 12 bin Suriyeli Cebhe el Nursa ve El Kaide savasçilari tarafindan tuzaga düsürüldü.
Eger o, bu sehri samimi bir sekilde ziyaret eder ve orada ne oldugunu görürse, anlayacaktir ki, kendi halkini bombalayan Suriye hükümeti degildir; Suriye halkini bombalayan dis destekli isyancilardir. Nihayet, teröristler polis karakollarini ele geçirdiklerinde içerideki tüm polis memurlarini öldürüyorlar, güvenlik merkezlerini ele geçirdiklerinde içerideki bütün güvenlik memurlarini öldürüyorlar, Suriye ordusunun alaylarini ele geçirdiklerinde herkesi öldürüyorlar, insanlari etnik ve mezhebi açilardan katlediyorlar, inanin bana bayim, bu terörizmdir ve Suriye devleti kimseyi bombalamadi, muhtemelen bazi insanlar buna inanmak istese bile bu bir polis devleti degildir.
Suriye'nin bölünmesi konusuna geçelim, evet Suriye'nin bölünmesi meselesi masadadir ve bence muhalefet buna çok karsi degildir. Bunu daha evvel çokça söylediler, kendileri, silahli gruplar ve Özgür Suriye Ordusu diye andiklari için insani koridor, kurtarilmis bölgeler, güvenli alanlar istemekle buna basladilar ve bana göre bu Suriye'nin bölünmesinin ilk adimi olacakti.
Evet, Suriye'nin bölünmesi masadadir. Bu, Katar, Suudi Arabistan ve hatta Amerika Birlesik Devletleri gibi büyük oyuncular tarafindan dile getirildi. Bence bu arka plandaki amaçlardan birisidir.
(Cihad Muracede'ye cevaben): Bu saçmadir, bunu Cumhurbaskani hakkinda söyleyemezsiniz. Cumhurbaskani Sam'da kaldi ve hala ordu ve silahli kuvvetler komutani olarak oradadir. O, (Muracede) yayinda böyle seyler söyleyemez…
Belki siz dogru bilgi almalisiniz. Bu inanilmaz bir sey, bu tipik bir durum ve ben bunu baska bir TV kanalindan beklerdim… Çünkü bu (programin diger misafirinin söyledigi sey) bir çesit propagandadir ki bunu Bati yanlisi muhabirler ve “analistler” yaparlar…
(Cihad Muracede'ye cevaben): Nasil karar aliyorlar? El Cezire'de konusarak mi? Referandum olmadi mi? Krizin baslangicindan bu yana iki seçim olmadi mi; parlamento seçimi ve anayasa referandumu; söylediklerinizin hiç birisi dogru görünmüyor.

medyasafak

Haberi Ekleyen: Ali Dursun

Bu haber 1851 defa okunmuştur.

Paylaş

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Röportaj-Söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi Dedesi rahmetli Mustafa Kul'un bayrağını taşıyor

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı!

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı! Ortadoğu'yu en iyi bilen gazeteci Hüsnü Mahalli, SÖZCÜ'ye konuştu

Cesur,Devrimci ve Çağdaş

Cesur,Devrimci ve Çağdaş TGB Başkanı Çağdaş Cengiz ile röportaj

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü Kılıçdaroğlu provokasyonlar konusunda uyardı

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!..

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!.. Yıldırım Mayruk,Barbaros Şansal ile birlikte ülkeyi terk ediyor!..

GÖRELE ' DE HAVA DURUMU

GIRESUN

RÖPORTAJ

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

ARŞİVLEN HABERLER

Arama
ssssssssssssssssssssssssssssssssssss