Obama, ikinci dönemine damgayi vuruyor. Yemin ederek göreve baslamasiyla birlikte, çok önemli kadro degisiklikleri için süreç basladi. En öncelikli olani Neo-Con (bildiginiz fasist) Hillary’den kurtulmakti. Ilk döneminde olusturdugu doktrine uygun degisimler bunlar. Yeni Doktrin, mücadele merkezini Ortadogu ve Orta Asya’dan, Pasifik’e çekiyordu. Çin’in büyük yatirimlar yaptigi Afrika da bunun bir uzantisi olarak görülebilir. ABD, stratejik bakis açisiyla incelendiginde Ingiltere’nin devamidir. Yani o da Ingiltere gibi deniz gücüdür. Obama ile birlikte bu konsept öne çikti. Denizlere hakim olmak, enerji geçis yollarini tutmayi (Afrika Boynuzu-Somali, Basra Körfezi, Malakka Bogazi gibi) hedefleyen bir oyun plani bu. Asil rakip ve düsmanin Çin oldugu anlayisiyla hareket eden, askeri, siyasi ve ekonomik ayaklari olan genis kapsamli bir plan.
OBAMA’NIN ROL MODELI: LINCOLN VE FDR
Simdi bu yil, var misiniz iddiasina, “Lincoln” filmi Akademi Oskarlari’ni toplayacak? Çünkü bu filmle birlikte, Obama’nin yeni dönemi için bilinç üstü ve altindan verilen çok önemli mesajlar var:
1) Obama da ABD’nin zor döneminde ayni Lincoln gibi bir devrimci “restorasyon” için isbasinda.
2) Daha çok demokrasi için radikal kararlar alinmasi gerekiyor. Ayni Lincoln’ün köleligi kaldirmak gibi ulvi bir amaç için bazi üçkagitlara girebilmesi gibi.
3) Obama da Lincoln gibi kendi güvenilir ekibiyle hareket ediyor. (Lincoln’ün Disisleri Bakani William H. Seward gibi Obama’nin güvenilir arkadaslarindan John Kerry'nin Disisleri, Chuck Hagel'in Savunma Bakanligi, John Brennan'in da CIA Baskanligi’na getirilmesi vs.)
Neyse, Allah sonunu benzetmesin…
Obama’nin ikinci dönemine, “ Yeni ABD” diyebiliriz (bazilari Obama reloaded ya da Obama 2.0 gibi daha modern isimler de buluyor) . Simdi bu Yeni ABD, ekonomik kriz basta olmak üzere kendi iç sorunlarindan mütevellit, küresel oyunda daha barisçi, daha müzakereci, ittifak arayisinda görünüyor. Içeride daha kamucu, inovasyoncu, reformcu bir çizgiyi eklemek gerek. Barack Hüseyin Obama’ya oy verenler çok kemik, ekonomik güçlük içinde büyük bir kitle. Ve yasanan ekonomik kriz içinde beklentileri büyük. Bu noktada Obama, ülkeyi Büyük Buhran’dan kamucu (Keynezyen) politikalarla çikaran FDR’a, yani Franklin Delano Roosevelt’e de öykünüyor.
Simdi Türkiye’de hükümet ve çevreleri, bakiyorum da Obama’dan çok mutlu ve umutlu. Bu yillardir (yanlis olarak) kullandiklari “zenci” söyleminde, Hüseyin Obama’yi kendilerine yakin buluyorlar. Oysa kazin ayagi öyle degil. Benden söylemesi; Obama, nasil RTE ile telefonda konusurken beyzbol sopasini eline aldiysa, her an yeni bir çalim atabilir. Zaten Suriye’de siki bir vücut çalimiyla bizim sifir soruncu Ahmet hocayi sinifta birakmislardi. Bu çalimlardan ikincisi ben PKK açiliminda bekliyorum.
John Kerry, disisleri bakani olduktan sonra ilk ziyaretini Türkiye’ye yapiyormus. Kerry, hem AKP hem BDP ile görüsecekmis. Ardindan da önce Davutoglu sonra Erdogan ABD’ye gidesiymis. 2009’da Brüksel’de devaminda Oslo’da ve sonunda Imrali’da, PKK ve Öcalan ile yapilan müzakereler tamamen ABD koordinasyonuyla yürütülüyordu. Zaten DTK Es Baskani Aysel Tugluk da 6 ay önce ne diyordu: “Obama yönetimi yeniden seçilirse Türkiye’yi ve AKP’yi masaya yatiracak! Bakin oturtacak demiyorum, masaya yatiracak! Bu bir dizayn olacak. Suriye, Iran, Irak ve Türkiye’nin durum ve tutumlari bölgenin geleceginde belirleyicidir”.
OBAMA FEYK ATABILIR
Buraya kadar her sey tamam. Zaten bilinen seyler bunlar artik. Ama çok bilinmeyen ya da beklenmeyen ise Obama’nin yeni döneminde, planlarin her an degisebilecegi gerçegidir. Mesela Kuzey Irak ile petrol anlasmalari, Washington’dan tepki görmeye basladi. Disisleri Müstesari Feridun Sinirlioglu’nun geçen hafta yaptigi kritik Washington ziyaretinde, ABD’nin Ankara’ya Barzani ile stratejik petrol anlasmasi konusunda firça çektigi ortaya çikti. Washington’dan Bagdat’tan habersiz “Bu anlasmayi imzalamayin” telkini gelmis. Kimileri bunun taktiksel oldugunu söylüyor ama bizce öyle degil. ABD yönetimi, Suriye ile oldugu gibi Iran ile dogrudan bir cephelesme istemiyor. Irak ile de istemiyor. Washington, Türkiye’nin Barzani ile fazla içli disli olmasinin Maliki yönetiminde yarattigi ciddi rahatsizligin farkinda. Maliki’nin tamamen Iran’a dayanmasindan korkuyorlar. Çünkü bölgede Iran-Irak-Suriye üçlüsü çok çetin bir duvar olusturabilir. Barzani ile PKK ve Öcalan üzerinden yapilan anlasmalar, petrol ve dogalgazin Bagdat’a sorulmaksizin dogrudan Türkiye’ye akitilmasi belli ki ABD’yi rahatsiz ediyor. Bizimkiler biraz fazla açgözlü çiktilar sanirim bu konuda. Ben Paris’teki cinayetlerin, Tuzhurmatu’daki Türkmen katliaminin ve yeni bazi sürpriz olabilecek gelismelerin bunun habercisi oldugu kanaatindeyim. Obama, Türkiye’yi frenlemek isteyecektir. PKK eylemleri yeniden baslayabilir. Çünkü Kissinger’in ta 1970’lerde, (o zaman Iran konusunda bunlari söylemisti) “Kürt meselesi kanayan bir yara, bizim de bu yarayi kanar halde tutmamiz gerek” dedigi gibi, bu sorunu bilerek ve isteyerek yaratanlar çözülmesinden ne gibi bir menfaat umarlar? Bu menfaat ancak çok somut biçimde ortaya çikmalidir ki, bir çözüm olsun. Eger bu çözüm, Tugluk’un dedigi gibi Iran, Irak ve Suriye’yi de Amerikan çikarlarina aykiri olarak etkileyecek bir çözüm ise, Türkiye’nin bölünmesi, Kürtlerin bir devlet kurmasi filan gibi ayrintilar Obama yönetiminin pek de umrunda olmayacaktir. Sanirim Kerry’nin ilk ziyaretinde Ankara epey sallanacak. Ortadogu’da 2. Bir Israil plani, esasen Israil’in planidir. ABD için Ortadogu’da kullanabildigi sürece kimin ne devleti oldugunun pek önemi yoktur. Bugün dostu olan yarin düsmani olur, düsmani olan yarin dostu olabilir. Ama bölgede 2. Bir Israil’e en çok Israil’in ihtiyaci vardir. Chuck Hagel gibi bir anti-Israilci ismin Pentagon’un basina gelmesinden anlayabilirsiniz ne demek istedigimi. Cumhuriyet gazetesinden Utku Çakirözer de buna deginmis 23 Ocak tarihli yazisinda. “Obama ile ikinci döneme Brennan (yeni CIA Baskani) damgasi” baslikli yazisinda ABD’nin Suriye konusundaki haraketsizliginin baslica nedenlerinden birinin CIA baskanligina getirilecek olan John Brennan’in Baskan Obama’yi ‘frenlemesi’ olarak gösterildigini belirtiyor;
“Obama’nin terörle mücadele basdanismani olan Brennan, ABD yönetiminin Ortadogu’da radikal Islamcilari güçlendirecek adimlar atmasi ya da atilmasina destek vermesine siddetle karsi çikan bir isim. ABD’nin Libya Büyükelçisi Christopher Stevens’in Selefiler tarafindan katledilmesi sonrasinda Brennan’in tavsiyelerine artik daha fazla kulak veriliyor Beyaz Saray’da. Brennan’i taniyanlar kendisinin Esad’a karsi savasan El Kaide ve El Nusra örgütü üyesi radikal Islamci militanlara Türkiye üzerinden destek verildigine inanmasinin, önemli sonuçlar yaratacagini dile getiriyor. Istanbul merkezli Müslüman Kardesler agirlikli Suriye muhalefetinin ABD gözetiminde Katar’da yeniden yapilandirilmasi ve Suudi Arabistan ile Katar’in muhalefete baslarda verdikleri destegi radikal Islamci unsurlari görerek azaltmalarinin ardinda hep Brennan faktörünün yattigi ileri sürülüyor.” (Bu saptama dogru, ABD özellikle Afrika’da artik teröre karsi bir söylem ile bu gruplara karsi politikalar gelistiriyor. Son Mali gelismesi bunu dogrular nitelikte. Ve Libya’ya yapilan müdahalden de pismanlar. Önümüzdeki günlerde Hillary Clinton’un bu konuda mahkeme önüne çikmasi olasidir.)
Bu arada Yeni ABD yönetimi, Türkiye’deki siyasi gelismelerden de endiseli. Geçmisten beri, kontrol edilebilir siyasi istikrarsizlik ve ekonomik ritm bozuklugu üzerinden rahatlikla yönetebildigi bir Türkiye’yi dizayn etti. Simdi neden tek adam yönetiminde, gayetle “istikrarli” bir baskanlik Türkiye’sini istesin ki. Zaten ABD çevrelerinden iyi haber alanlar, Kerry’nin ziyaretinde düsünce özgürlükleri vs. konusunda uyarilarda bulunacagini belirtiyor. ABD için önemli olan, kendi isine tas koyan askerlerin içeri atilmasi; gazetecileri, aydinlari içeri atmak onlarin isine gelen bir sey degil. Tayyip Erdogan’in tüm gücü elinde toplayacagi bir yeni Anayasa, ABD engeline de takilabilir. Yani bu Yeni ABD, “Yeni CHP”, “Yeni Yargi” ya da “Yeni Ileri Demokrasi” gibi AKP’nin çok da isine gelen bir “yeni” olmayabilir.
Hüseyin Vodinali