Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Türkiye Yahudi Lobisinin Rehinesi mi?
01 Aralyk 2012, 11:53

Türkiye Yahudi Lobisinin Rehinesi mi?

Genç Birikim Suat Parlar ile gündeme dair

“Türkiye Yahudi Lobisinin Rehinesi mi?”


TÜRKIYE REHINE MI?...
 
Röportaj günümüzün kaynayan kazani Ortadogu'da olup bitenler ile güç kavgalari,Irak isgali,Kürtler, Kuzey Irak ve Filistin sorunu ile Israil-Amerika'nin bütün bölgeyi avucu içine alan ittifaklari ve Ortadogu'daki gelismelerin dogrudan ve dolayli olarak Türkiye'ye etkileri ile Türkiye'nin kendi iç sorunlari ve basörtüsü yasagina kadar bir dizi konuyu kapsiyor.

Ali Kaçar:
Suat Bey,bugün Israil'in,özellikle de Kuzey Irak'taki Kürtlerle olan iliskilerini konusmaya çalisacagiz.Bu konuyla ilgili ilk sorumuz su; I.Dünya Savasi’ndan sonra Kürtler,bagimsiz ya da özerk bir devlet kurma vaadiyle Ingiltere,1946'da Sovyetler Birligi,1975'te Cezayir Antlasmasi'yla ve I.Körfez Savasi'yla da ABD tarafindan aldatildiklari,bu aldatilmalarin her birinin de binlerce Kürt'ün katledilmesine neden oldugu bilinmektedir.Su siralar Irak isgali dolayisiyla Kürtlerle ABD arasindaki iliskiler çok iyi görünmektedir.Bu çerçevede,Kürtler bu kadar aldatilmis olmalarina ragmen nasil hala ABD gibi isgalci ve emperyalist bir ülkeye güvenebiliyorlar.Kürtlerin kendilerini her defasinda yüz üstü birakan ABD ile olan bu iliskisini nasil degerlendiriyorsunuz?
Suat Parlar:
Bu iliski biçimini, yani Kürtlerin bölgede ABD'nin, Britanya'nin ve Israil'in stratejik kölesine dönüstüren iliskiyi, Kürtlerle ABD arasindaki bir iliski olarak yorumlamamak lazim, bu iliski sebekelesmis, gangsterlesmis. Bu anlamda pek çok çikar düzenegi içerisinde yer alan Kürt feodallerinin ve kendini sözde milliyetçi sayan Kürt egemenlerinin gelistirdigi bir iliski tarzidir. Burada isimlendirmelere gitmeye de pek fazla gerek yok, tarihe baktigimiz zaman zaten bu iliskilerin Britanya manda yönetimiyle birlikte kuruldugunu görüyoruz ve iliskilerin daha sonra Iran Sahi, Amerikan istihbarat örgütleri, agirlikli olarak da MOSSAD tarafindan kurulan, denetlenen iliskiler oldugunu görüyoruz. Bu iliskilerin isleyis tarzini elbette ki Kürtler bilmez. Kürt insani bu iliskilerin içinde bir demokratik iradeyle zaten yer alamaz, bu mümkün degildir. Biz sunu söyleyemeyiz; Amerikan isbirliginin Kürtlere getirecegi sefaleti, Kürtlere getirecegi bölge halklariyla çatismayi, Kürtlere getirecegi siddeti, zaten o bölge insani onu göremez. Egemenleri açisindan mesele degerlendirildiginde de bunlar zaten rehindir. Bunlar Siyonizm'in rehineleridir. Yani bizim aslinda emperyalizmin Cahs'i olarak degerlendirecegimiz -ki bu Kürtlerin sevdigi bir tabirdir-. Bu liderler bölgede emperyalizm ve Siyonizm tarafindan rehin alinmislardir. Geçmisleri bu anlamda son derece kirlidir. Ortaklasa yaptiklari operasyonlar vardir. En önemlisi de su; bu liderliklerin kurumsallasmasina dogrudan dogruya hem emperyalizmin katkisi vardir, hem de Siyonizm'in katkisi vardir. Bu ideolojik bir katki olmanin ötesindedir. Örnegin Barzani’nin, TEYBET adi verilen istihbarat örgütünü MOSSAD kurmustur. Yillarca bunlarin parasiyla beslenmislerdir.
Ali Kaçar:
MOSSAD’in bu iliskilerdeki rolünü ayrica soracagiz. 1975 Cezayir Antlasmasi’yla ABD ve Iran Kürtlere olan destegini çekince, yalniz ve savunmasiz kalan Kürtler, Irak yönetimi tarafindan bir katliama ugramisti. Kürtlerin lideri Molla Mustafa Barzani bu katliama engel olmak için, destegin devami yönünde, en azindan katliama engel olmak için ABD’li yetkililere çok yalvarmasina ragmen bir karsilik bulamamisti. Son yillarda, sanki bunlar hiç yasanmamis gibi, Kürtlerin ABD ile iliskiler; gayet iyi! Kürtler, böyle bir ülkeye nasil güvenebiliyor?
Suat Parlar:
Simdi o bölgede bulunan Kürt liderler yenilgiye doymazlar. Yani aldatilmaya doymazlar. Bu bir açikçasi tarihe karsi hiledir. Çünkü bunu öngörebilecek kabiliyetlere ve tarihsel birikime sahiptirler. Ama öyle çikar aglariyla kusatilmis, emperyalizmin öyle düzenekleriyle iç içe gelmis, öyle kirletilmislerdir ki, her seferinde tekrar tekrar tuzaga düserler, yine tuzaga düstüler. Ama bu sefer düstükleri tuzak öncekilerden çok farkli bir tuzaktir. Çünkü öncekilerde bölge halklariyla karsi karsiya gelmiyorlardi bu ölçekte. Simdi bütün bölge halklariyla aralarina kan girdi. Bu çok vahim bir noktadir, bundan Kürtlerin yararlanabilecegi hiçbir fayda yoktur. En önemlisi de su; ortada bahsedilecek, ugruna bir takim diplomatik tavizler veyahut da bunun yani sira bazi askeri tavizler verilebilecek bir Kürt bagimsizligi söz konusu degil. Çünkü, burada Britanya mandaciligindan itibaren emperyalizmin bir Kürt bagimsizligini destekledigine dair hiçbir emare de görmüyoruz, böyle bir durum da söz konusu degil. O dönemde, örnegin, sözde Kürtlerin bagimsizligini savunan Ingiliz istihbaratçisi Noel dahi bir Ingiliz merkezli Kürt bagimsizligindan yanaydi. Odakta Ingiliz emperyalizminin çikarlari var. Simdi tabloda çok fazla bir degisiklik yok. Bu, Kürtlerle ilgili bir bagimsizligin, emperyalizm tarafindan kendilerine bahsedilecegine dair bir yanilsamaya dayaniyor. Böyle bir durum söz konusu degil. Emperyalizm hangi dünya halkina simdiye kadar bagimsizlik götürmüs ki, Kürtler de bundan istifade etsinler. Bu olsa olsa siddetli bir bagimlilik iliskisi içerisinde yeni tür bir kolonyalizmi bölgeye yerlestirmek olur. Böyle degerlendirildiginde de Amerika'yla kurulan bu iliskiyi açik bir stratejik kölelik iliskisi olarak degerlendirmek gerekiyor.
Ali Kaçar:
Zaten Mahmut Berzenci 1920’li yillarda Ingiltere'ye bagli bir Kürt devleti kurmak istedigi zaman, Ingiltere'nin kendisine ne yaptigini biliyoruz. Ayni sekilde, ABD tarafindan Kürtlere verilen umutlar, 1975 Cezayir Antlasmasindan sonraki katliam ve 1990’da I. Körfez isgalinden sonra Saddam'in gerçeklestirdigi Enfal hareketiyle yine yüz binlerce Kürt ve Sii katledilmistir. Ama, 1960'lardan beri devlet olarak iliskilerini kesmeyen sadece Siyonist Israil devletidir. Bilindigi gibi, Siyonist Devlet Israil, devlet olmadan önce 1930’larda Irak'in kuzeyindeki Kürtlerle iliski kurmus ve halen bu iliskiyi de devam ettirmektedir. Baba Barzani yani Molla Mustafa Barzani döneminde Siyonist Israil tarafindan Kürtlere para, askeri malzeme, askeri egitim ve saglik yardimi basta olmak üzere çesitli alanlarda yardim yapilmistir. Siyonist devlet bu yardimlari yapmaktan neyi amaçlamistir ve bu amacini ne gerçeklestirebilmistir?
Suat Parlar:
Simdi, Irak gibi açikçasi Arap dünyasinin kalbi ve beyni olan bir ülkeyi iç savasla tahrip etmek, kaynaklarini kurutmak, bunun yani sira petrol emperyalizminin Irak'i kontrol etmesini saglamak, Siyonist Israil'in stratejik amaçlari arasindadir. Yani Irak'i 30 yil boyunca bir iç savasa gömmüstür. Irak'in Arap dünyasindaki konumu Misir'in bile önündedir. Yani Misir tam anlamiyla bir Arap milliyetçiliginin pesinde degildir. Buna zaten Misir'in tarihsel kosullari etnisitesi de müsaade etmez. Ama Irak’in konumu farklidir. Irak’i tutan güç açikçasi Arap dünyasina hâkim olur. Bu, hem kaynaklar açisindan böyledir hem oradaki entelektüel birikim açisindan, hem de tarihsel güç açisindan. Nüfus olarak da Irak tabi en kalabalik ve etnik anlamda da Araplarin bütünlüklü olarak bulundugu ve bunun yani sira Arap kültürünün tüm renklerinin yer aldigi bir bölgedir. Böyle degerlendirildiginde Irak Arap dünyasi açisindan kirilma noktasidir.
30 yil boyunca Irak'in kanini emmistir Siyonist Israil, bunu yaparken de ne yazik ki o bölgedeki bir takim Kürt gruplarini sonuna kadar kullanmistir. Buna tabii Iran Sahi'nin verdigi gerici destek de ilave edilmelidir, CIA'nin verdigi destekte ilave edilmelidir. Bunlarin hepsi bir araya geldiginde Irak'i eli kolu bagli kendi iç problemlerine gömülmüs ve özellikle de Filistin sorununa müdahale edemez, o konuda bir cephe açamaz hale getirme çabasi içerisinde olmuslardir, bu isin birinci perdesi. Ikinci perdesinde de Irak'in, Israil'le askeri esitligi saglayabilecek tek Arap gücü olma yönelimi içerisine girmesi Irak'a yönelik siddeti artirmistir, Siyonist siddeti azdirmistir. Bu anlamda da giderek Kürtlere çok daha önemli kaynaklar aktarilmistir. Ta ki 1975 Cezayir Antlasmasi'yla bu anlamda yeni bir süreç baslatilincaya kadar. Ama 75'ten sonra da bu anlamda Israil'in iliskileri devam etmistir. Tabi, Israil bu iliskilerini sürdürürken bir takim tarihsel ve kutsal göndermelerde de bulunmustur. Erbil'de Adiabene Kürt Kralligi, Roma Kutsal Mabet'i yiktigi zaman Yahudilerin yanina kendi birliklerini göndermisti. Yani burada bir Kürt-Yahudi olusumun tarihsel temelleri de vardir.
Simdi gerçi Türkiye'de çok fazla kabul görmüyor ama Kürt Yahudiler gerçekligi var. Biz bu anlamda Yahudi ansiklopedisine baktigimizda kayip kabilenin Kürt kökenli olduguna dair vurgular var, bu önemlidir. Bu Kürt-Yahudi olusumuna yönelik Israil'in kültürel ve tarihsel göndermeleri giderek Irak'a yönelik bir kutsal hak iddiasini da gündeme getirmektedir. Biz buna Israil'in tarihsel kökleri anlaminda, dini kökleri anlaminda Babil Talmud'unun ve Irak'taki o çok önemli dini merkezlerin etkinligini de katarsak tablo daha netlesir. Israil'in Irak'ta hak iddiasi vardir. Bu hem topraklar anlamindadir, hem topraklarin ötesinde orayi kendisi açisindan dini, tarihsel, entelektüel bir merkez olarak degerlendirmektedir. Giderek bu bir isgal ideolojisinin payandasina dönüstürülecektir. Nitekim böyle egilimleri de görüyoruz. Israil sadece bölgeye istihbaratçilariyla, sadece bölge is adamlariyla, bankerleriyle girmiyor, ayni zamanda bilim adamlariyla da giriyor, enstitüleriyle de giriyor. Bu anlamda çok ciddi arastirmalar da yapiliyor. Sunu söylemek çok mümkün; giderek Siyonistlesen bir Kürt damar ortaya çikartilacak. Bu anlamda da Kürtler içerisinden bir kesimin ilahi seçilmislik kurgusu içerisinde irkçi bir temelde Yahudi sayilmasi Kürtleri de bölecek. Kürtler içerisinde de bir müddet sonra bir piramit ortaya çikartacak özellikler tasiyor. Böyle degerlendirildiginde Israil'in Irak'a yönelik ilgisi askeri, siyasi veya Arap dünyasini parçalama anlaminda da olmanin ötesinde anlamlar içeriyor. Arap dünyasinin kalbi olan Irak'in açikçasi bir süre sonra Siyonizmin yüreginin attigi bir bölgeye dönüstürmek için ciddi çabalar var. Israil'in bu anlamda stratejik bir mecburiyet içerisinde oldugunu da görüyoruz. Çünkü eger Israil açilamaz ise bu bölgeye yayilamaz ise Israil'in varligini sürdürmesi mümkün degil.
Ali Kaçar:
Yani simdi Siyonist Israil'in, bir de deginildigi gibi, bir çevreleme projesi var; kendi etrafinda bulunan Arap ülkelerini çevreleyen Iran ve Türkiye gibi ülkelerle iliskilerini gelistirme! Bir de, Arap ülkelerindeki azinliklarla iliski kurma projesi var. Kuzey Irak'taki Kürtlerle iliskiye geçmesi, bu düsünceden kaynaklanmakta. Biraz önce yine söylediginiz gibi, Kürtlerin, Baba Molla Mustafa döneminde Siyonistlerle çok yakin iliskiler vardi; bu dönemde her türlü maddi yardim yapiliyordu! Barzani döneminde de ayni tür yardimlarin devam ettigine iliskin bilgiler hem Ugur Mumcu tarafindan –ki, öldürülmesinin de bu nedenle oldugu söylenmektedir- hem de baskalari tarafindan gündeme getirilmistir. Baba Barzani dönemindeki iliskiler ogul Mesut Barzani döneminde de devam ediyor mu?
Suat Parlar:
O iliski birakiniz kesilmeyi, renklenerek, çesitlenerek, daha baska zeminlere kayarak tabi ki devam ediyor. Yani bunlar birbiriyle artik iç içe geçmis iliskiler. Ve su anda Mesut Barzani de, Celal Talabani de Siyonizmin elinde rehine olduklarinin bilincine zaten fazlasiyla sahipler, bundan memnuniyet de duyuyorlar. Yani Israil'i bölgesel süper bir devlet olarak degerlendirmenin verdigi rahatlik ve küstahlik içerisinde zaten stratejilerini belirtiyorlar. Bu iliskinin giderek daha da kurumsallastiginin göstergesi yani Kürtlerin olusturdugu fiili devletle Siyonist yapi arasinda bir ortaklik iliskisi zaten kurulmus vaziyette. Hatta sunu çok rahatlikla söyleyebiliriz; artik Ortadogu’da biri olmadan digeri olmaz, bu kadar birlesmis, iç içe geçmis vaziyetteler. Bu bakimdan da iliskinin parasal veya askeri mühimmata iliskin yönlerinden ziyade, nasil oldu da kendini Müslüman sayan Kürtler bu anlamda Yahudi Siyonistlerle böyle bir isbirligine gittiler sorusunun cevabini da bulmak gerekiyor. Yani bu iliski siradan bir askeri ittifak iliskisinin ötesinde anlamlar içeriyor.
Böyle baktigimiz zaman da Kürtlerin sosyal yapisini, dini yapisini parçalama adina Siyonistlerin çok erken tarihlerden itibaren faaliyete geçtigini görüyoruz. Bir takim rezervler olusturdular, Yezdanilik üzerinde çalistilar. Kürtlere uzun zamandan beri su söyleniyor; sizin milli dininiz Islam degil, sizin bu bölgede yarattiginiz baska dinler var, deniliyor ve bu propaganda giderek etkin hale gelmeye basladi. Neden? Sundan dolayi; Israil eger o bölgede dini, kültürel bir takim rezervler olusturamazsa, Kürtleri de bölüp parçalayamazsa hakimiyetini uzun süre devam ettiremez. Sunu söylemek istiyorum, Kürtlerin ayni zamanda Islam dünyasindan, yani Kuzey Irak'taki Kürtlerin Islam dünyasindan hizla koparildiklarini müsahede ediyoruz. Bu anlamda da açikçasi ufukta bir Kürt Siyonizm'i tipi Siyonizm'den bahsetmek mümkün hale geliyor.
Ali Kaçar:
Iran, ABD ve Sovyetler Birligi zaman içerisinde kendi menfaatleriyle paralel olarak Kürtlerden desteklerini çekerek, Kürtleri Irak yönetimi karsisinda yalniz birakmislar. Bu yalniz birakis, her defasinda yüz binlerce Kürt'ün Irak yönetimi tarafindan katledilmesine neden olmustu. Oysa, Siyonist Israil, Kürtlerle 1930'da baslattigi iliskisini, devlet olduktan sonra da, özellikle de 1960'lardan bu yana bugüne kadar kesintisiz devam ettirmistir. Kürtlerin Siyonist Israil'e olan ilgi ve alakasinin nedeni Siyonist Israil'in uzun yillar destek ve iliskisini devam ettirmesi midir?
Suat Parlar:
Tabii, nedenlerden bir tanesidir. Yani burada, sadakat iliskisinden dolayi Israil bize yardim ediyor, degerlendirmesinden dolayi bunun devam etmesi söz konusu degil. Baska unsurlar da var. O unsurlarin en önemlisi de sudur; Israil'i Kürt liderler model olarak degerlendiriyorlar. Hem fikri bir model olarak degerlendiriyorlar, hem ideolojik, hem de egemenlik modeli olarak degerlendiriyorlar, tehlikeli olan budur. Yani bu geçici bir diplomatik iliski olsaydi, bir askeri ittifak olsaydi bu mesele çözülürdü. Ama burada bir model alma söz konusu. Barzani'nin de model aldigini biz biliyoruz, Barzani'nin bu konuda Israil'e hayranlik duydugunu biliyoruz, ne yazik ki böyle. Onun ötesinde askeri egitim faaliyetinin disinda kendi istihbarat örgütlerinin kurulusunu Israil'e teslim etmeleri bir model almanin ifadesidir. Hiçbir güç, hiçbir örgüt, hiçbir devlet kendi istihbarat örgütünün kurulusunda bu kadar dis etkiye açik olmaz. Bu bile, özünde bir göstergedir. Yani bu örnek alma o ittifak dayanismasinin çok ötesinde. Burada da tabi tarihsel kökler önemli. Israil’le iliskiler yenidir, 1930’larda kurulmustur. Ama onun öncesinde Yahudiligin Kürtler üzerine hesaplari veyahut da bu temelde gelistirdigi bir takim oyunlar üzerinde durmak lazim. Iste bunlar 100 senelik 150 senelik 200 senelik meseleler, ürünlerini simdi veriyor.
Ali Kaçar:
Yine biraz önce bahsettiginiz, Yahudilesmis Kürtler olayi var! Belki, gerçi konumuz degil ama 1950'li yillarda, rüsvet karsiligi Israil Irak’taki Yahudilesen Kürtleri kendi ülkesine götürmüstü; bu Kürtlerin sayisinin 150 bin civarinda oldugu söyleniyor. Simdilerde ise, bu Yahudilesmis Kürtlerin tekrar, Kuzey Irak'a gönderilmek suretiyle, Kuzey Irak’ta arsa, büro, ofis satin aldiklari ve oralara yerlestikleri, ayrica Israil'in Kuzey Irak'ta özellikle de Mesut Barzani bölgesinde radyo-televizyon kurdugu söyleniyor bu konuda ne söylemek istersiniz?
Suat Parlar:
Özel yetistirilmis bankerler, özel yetistirilmis uzmanlar bölgede cirit atiyor. Israil, bu güne kadar hep göç alan bir ülke olarak bilinirdi, tarihinde ilk defa disariya göç verdi, nereye, Kuzey Irak’a. Binlerce Kürt Yahudisi oraya göç yapiyor ve içerideki isbirlikçileriyle birlikte toprak kapatiyorlar. Bakin su yanlisa düsmemek lazim, hiçbir Israil pasaportlu Israil hüviyetli kisinin orada toprak aldigini göremezsiniz. Türkiye'de de bu olmuyor. Böyle bir yöntem yok. Içeride isbirligi yaptiklari kisiler topraklari aliyor, ciddi miktarda toprak kapatiliyor, o önemli degil bölgede finansal bir düzenek olusturuyorlar, yatirimlara gidiyorlar, bölgesel anlamda çikarlari sebekelesiyor. Orada bir güç merkezi olusturmaya basladilar ve bu yerli bir güç merkezi degil, bu Irakli Kürtlerle baglantili bir güç merkezi degil, dogrudan dogruya Israil’e bagli, Israil politikasina, Israil stratejisine bagli bir güç merkezi. Böyle degerlendirildiginde de Kürt niteliginden fazla Yahudi niteligi ön planda. Orada açikçasi bir stratejik merkez olusuyor. Bu bir müddet sonra, birakiniz Türkiye, birakiniz Iran, birakiniz diger Arap ülkeleri açisindan sorun yaratmasini, bizzat Kürtler açisindan sorun yaratacak. Bir kamplasma ortaya çikacak, ciddi bir problem ortaya çikacak. Ve su var, burada vurguladigimiz Siyonizm türü bizim bugüne kadar algiladigimiz Siyonizm türünden farkli, buradaki Siyonizm askerî, kültürel, ideolojik, ekonomik nitelikleriyle beraber düsünmeliyiz. Bizim alistigimiz Siyonist sömürgeciligin artik bir dönüsüme ugrama noktasindayiz. Bir tarihsel dönemeçteyiz. Yani, intifadayi büyük bir siddetle bastiran, her gün dünya televizyonlarina malzeme olan bir Siyonizm’den ziyade bölgede yeni bir tür sömürgeciligi gelistiren, bunun finansal sebekelerini olusturan, Arap dünyasini ekonomik anlamda parçalayan, petrol üzerinde boru hatlari çerçevesi içerisinde bir egemenlik gelistiren bir Siyonizm tarziyla bas basa kalacagiz. Bas basa kalacagiz diyorum, çünkü bölgenin basina emperyalizmin musallat edecegi yeni bela bu olacak, burada da eksen Irak'tir.
Yani Siyonizm'in kalbi su anda Kudüs'te degil, Irak'ta, Kuzey Irak'ta, bunu net olarak görmek lazim. Ve korkarim ki etkilerini Bagdat'a kadar yayacaklar. Bu etki eski Kuzey Irak'la da sinirli kalmayacak bunu görmemiz lazim. Yeni tür Siyonizm çünkü ayni zamanda bölgenin petrol kaynaklari üzerinde yeni bir tür hâkimiyete dayaniyor. Simdi biz Irak'i bugüne kadar dünya petrol rezervlerinde ikinci olarak bilirdik, yanlis! 330 milyar varil tahmini rezerv, 112 milyar tespit edilmis rezerv var. Dünyanin en düsük maliyetli çikarilan petrolünden söz ediyoruz. Bir müddet sonra biz Hayfa hattinin da canlandigini görecegiz, Hayfa baslangiç noktasidir. Yani Irak petrolünün Hayfa'ya akmaya basladigi noktadan itibaren biz sunu bilelim ki; Israil bölgedeki bütün petrol hatlarinin kontrolünü eline geçirmede büyük bir asama kaydetmis olacaktir. Bugüne kadarki bütün Arap itirazi, Arap tepkisi, Israil'e yönelik bütün Arap dayanismasi paramparça olacaktir. Ve ne yazik ki; su anda Filistin meselesinin kendi çerçevesi içerisinde kontrol edilebilir bir düzeye gelmesinde de mesafe kaydetmis vaziyetteler. Yani böyle bir açilima gidiyor Israil bölgede.
Ali Kaçar:
Bu Yahudilesmis Kürtler'in, Irak isgalindeki rolü nedir? Yani biz biliyoruz ki, biraz önce bahsedilen çerçevede Siyonist katillerin Irak'ta menfaatleri vardir; bu menfaatleri sadece ekonomik de degil, çok çesitli ve kapsamlidir. Bu menfaatlerini korumak ve gelistirmek için, Irak isgalinde, ama özellikle de Felluce katliamina MOSSAD ajanlarinin, Israil'de egitilmis Yahudilesmis Kürtler'in ve diger Siyonist unsurlarin katildigina dair çokça haber basinda çikti. Bu çerçevede bu olayi nasil degerlendiriyorsunuz? Yani Siyonist Israil'in devlet olarak, bu isgaldeki rolünü nasil degerlendiriyorsunuz?
Suat Parlar:
Israil, dünya halklarinin düsmanidir. Israil'in dünya halklarina düsman olmasi siradan bir propaganda formülasyonu degil. Çünkü Israil, enternasyonal bir güç olarak dünyanin dört bir yanindaki direnislerin ve halk hareketlerinin bastirilmasinda emperyalizmin araci olarak kullaniliyor. Honduras'ta, Nikaragua'da, Orta Amerika ülkelerinde, Israilli iskence uzmanlari, kontrgerilla uzmanlari cirit attilar senelerce. Dolayisiyla Israil’in kontrgerilla savaslarinda büyük bir birikimi var. Bu birikim hem teknik biri birikimi hem de teknik bir birikim olmanin ötesinde emperyalizmle isbirliginin en önemli ayaklarin biridir. Israil ayni zamanda bunun için var. Simdi böyle degerlendirildiginde Amerikan ordusunun kontrgerilla teknikleri noktasinda Israil'in tecrübelerinden yararlandigini görüyoruz. Yani Felluce'den önce bizim bakmamiz gereken asil yer Cenin'dir; Felluce Cenin’dir. Felluce, Sabra ve Satilla'dir. Orada uygulanan metotlarin hepsi burada da uygulanmistir. Israil kontrgerilla yöntemlerini sadece askeri siddet anlaminda uygulamiyor. Onun yaninda isin bir de psikolojik savas yani var. Siz simdi bir toplumu çökertmek istediginizde merkezi degerlerinden vurursunuz. Irak açisindan kirilma noktasi caminin içerisindeki infazdir. Çünkü Irak halk açisindan cami kutsaldir. Yani bizde kutsal nedir, ordudur, ayni sekilde ne olmustur, askerlerimizin basina çuval geçirilmistir. Ikisi birbiriyle paraleldir ve buradaki Israil elini görmek lazim. Yani bu bölgede Ortadogu bölgesinde etno-sosyal, dini, kültürel incelemeler konusunda Israil, Amerika'nin da önündedir.
Bunun yani sira, ClA'dan daha fazla MOSSAD'in operasyonel kapasitesi vardir. Tüm bunlar bir yana Israil ordusunun kendi istihbarat birimleri kontrgerilla deneyimine fazlasiyla sahiptir. Ve Amerika savasta hem bu deneyimden egitim anlaminda yararlanmistir, hem de Israilli uzmanlar dogrudan dogruya hem Irak halkina yönelik iskencelerde, hem de katliamlarda sorumluluk tasir. Bu bir yana, Israil'in bombardiman tekniklerinin hepsi tekrar tekrar uygulanmistir, gündeme gelmistir. Tabii su söylenebilir, Amerika'nin buna ihtiyaci yok. Elbette ki ihtiyaci yok, ama böyle bir deneyimin aktarilmasi ayni zamanda Amerika'da kanaat önderleri veyahut politika olusturucular açisindan bir Israil reklamidir. Yani iste; bakiniz Israil bizim için ne büyük fedakarliklari göze aliyor, anlamina gelir. Bir de tabii su var, Israilli kontrgerilla uzmanlari, Celal Talabani'ye direnisi ezeriz, noktasina getirecek güveni saglayacak tarzda bir egitim vermislerdir pesmergelere. Pesmerge egitimi kesinlikle, hiç süphesiz o bölgede Israil'in verdigi egitim sayesinde bir noktaya geldi ve bugün Celal Talabani devlet baskani olarak su güveni duyuyor, diyor ki: “Direnisi ezmek için kendi milis güçlerimizi harekete geçirebiliriz.” Sorarlar, bu güven nereden geliyor. Çünkü bu bir özel savas, bu bir kirli savas, bunun yöntemleri böyle çok kisa bir süre içerisinde pesmerge tarzi, asiret tarzi savasla ögrenilemez, bu güven nereden geliyor, Israil'den geliyor, böyle bir egitim aldilar.
Ali Kaçar:
Belki tekrar önceki soruya dönmüs olacagiz ama, Yahudilestirilmis Kürtler, Israil'de ikinci sinif muamelesi görüyorlar. Gerçi, bir Kürt'ün Israil'de, Milli Savunma Bakani olmasi önemli ama, onun da basina gelenler biliniyor. Yani bir taraftan Yahudilesmis Kürtlere ikinci sinif muamelesi yapiliyor, adam yerine konmuyor, ama öbür taraftan da, Kuzey Irak'taki Kürtler el üstünde tutulmaya çalisiliyor. Bunu nasil degerlendirmek gerekiyor?
Suat Parlar:
Hiç kuskunuz olmasin, simdiden sonra Israil'de yasayan Kürt Yahudilerin tepkisi yükselecektir. Tabii simdi bölgede kök saldilar, bu önemlidir. Simdi Israil'in kendi içinde de çok ciddi bir katmanlasma var. Yani Falasalar, örnegin eziliyorlar. Tabi ki Kürt Yahudiler Batidan gelenler kadar etkili olamiyor ama bu tabloda da bir müddet sonra bazi degismeler olacak çünkü çok stratejik bir alanda çok güçlü bir merkezilesme, sebekelesme sagladilar. Bunun Israil'in iç politikasina muhakkak surette yansimalari olacaktir. Dolayisiyla rütbe merdiveninde bir müddet sonra bu Yahudilesmis Kürtlerin daha hizli bir biçimde basamaklari tirmandiklarini görecegiz.
Ali Kaçar:
Irak'ta hükümetin kurulusunu nasil degerlendiriyorsunuz, Israil'le baglantili olarak? Yani Talabani'nin Cumhurbaskani oldugu, Ibrahim Caferi'nin Basbakan oldugu, bir Sünni'nin de Meclis Baskani oldugu bir durum söz konusu Irak'ta! Tabi bir de, her seye hakim konumunda üçlü bir baskanlik konseyi var; bu konseyden oy birligi olmadan bir karar çikmiyor. Bu çerçeveyi degerlendirdigimizde, Israil'in su anki hükümet ve baskanlik konseyi üzerindeki etkisini ya da iliskisini nasil degerlendirebiliriz? Böyle bir iliski var mi, yok mu? Veya varsa ne kadar var? Yani bir tarafta %60 Sii'nin yasadigi bir yer ve Sii gelenegi, kendi aralarindaki iliskiler, inanç alanindaki iliskiler, ama bir taraftan da Kürtlerin biraz daha öne çiktigi bir durum söz konusu! Bu çeliskiyi nasil degerlendiriyorsunuz?
Suat Parlar:
Disariya yansiyan Sii kimligi Irak'ta mevcut degil. Irak'ta bütünlüklü, gerçekten oturmus bir Sii kimligi yok, Siiler paramparça. Ulema büyük bir mali güce hiçbir zaman sahip olmadi bu anlamda bir özerkligi yok. Ikincisi ulema gruplari birbiriyle çeliski halinde, örnegin, Necef ulemasiyla, Kazimeyn ulemasi arasinda çeliski vardir. Bunun yani sira Siilerin bir bölümü açikçasi seküler. Yani kendilerini Sii kimligiyle disa vurmazlar. Büyük toprak sahipleriyle digerleri arasinda çeliskiler var veya kentli Siilerle kirsal alanda yasayan Siiler arasinda çeliskiler var veya kentli Siilerle kirsal alanda yasayan Siiler arasinda çok ciddi sosyal çeliskiler vardir. Bütüncül, ortak degerlere sahip bir Sii kimliginden ziyade gerçek bir Sii koalisyonunu mümkün kilan bir Siilikten söz etmek gerekiyor. Simdi bu çok parçali Siiligin aslinda ne kadar güçsüz oldugunu Israil herkesten daha çok degerlendirebilecek konumda, Kürtler öyle degil ama. Daha dogrusu yillardan beridir iliski kurduklari Kürt liderler son derece organizeli, planli ki bu organizasyonun ve planlamanin Kürtlerin disindaki merkezlerde planlandigini, hesaba, kitaba vuruldugunu biliyoruz, böyle bir yapi içerisindeler. Istedigi kadar %60 bir kitlesel çogunlugu olsun Siilerin, Siiler hiçbir zaman etkili hale gelemeyecek, askeri güçleri yok, ekonomik güçleri yok, disaridan fazla yardim almiyorlar, bunun yani sira paramparça vaziyetteler ve Sii ulema Iran'da oldugu gibi hiçbir zaman merkezi bir konum Irak'ta üstlenemedi. Baas dönemi ezdi, mahvetti bu Sii kimligini. Böyle degerlendirildiginde, bu hükümet tam da Israil'in, Amerika'nin ve Britanya'nin istedigi bir hükümettir.
Oraya katilan Sünnilere gelince, hangi Sünnilik sorusunun sorulmasi lazim, tekrar tekrar sorulmasi lazim. Yani bir yaniyla Baas'i mesrulastiran bir ideolojiye yönelik oldu. Etnik yaniyla Siilige tepki tarzinda biçimlendi, bir yaniyla iste bizim bildigimiz dini akaitlerin bir uygulama biçimi olarak degerlendirildi. Bütüncül bir Sünni kimliginden de söz etmek mümkün degil. Ve Kûfe'de özellikle bunlarin sürekli propaganda edilmesi, yani dini eksenlerde ayrismanin da sürekli propaganda edilmesi son derece dikkat çekici. Bundan da Israil memnuniyet duyuyor, yani oradaki insanlar Sii, Sünni olmanin ötesinde Müslüman, bunlalar arasindaki ayrimi sürekli ön plana çikarmak, sürekli körüklemek ve sürekli bu kimlikler üzerinden meseleleri tartismak, aslinda tam da Israil'in politikasina hizmet ediyor. Böyle degerlendirildiginde bölgede dini parçalanmislik varmisçasina veya bu konudaki egilimleri körüklermisçesine din temelli bir hükümet koalisyonunun bir yönetim biçiminin ön plana çikarilmasi tam da Israil'in kurguladigi Müslüman gerçekligiyle örtüsüyor. Istedikleri böyle ayrismalardir.
Çünkü böyle ayrismalar bir müddet sonra bir iç savas sürecinde dini parçalanmaya yol açar. Sii bölgesindesiniz, Sünni bölgesindesiniz, açikçasi Islamiyet'in bütün tarihsel serüveni boyunca basina gelen en büyük felaket bu olur. Yayilir bu, eger bu mesrulasirsa bu etkisini bölgede gösterir. Bölge dedigimiz zaman ben sadece Türkiye'yi, Iran’i da kastetmiyorum, buna Pakistan'i da dahil ediyorum digerlerini de. Bu isi tutamayiz, yani o bakimdan bu ayrimlarin çok iyi sorgulanmasi ve bu ayrimlarin Israil’in istedigi propaganda tarzinda o psikolojik savasin ön plana sürülmemesi gerekiyor. Böyle degerlendirildiginde de mesele Irak meselesidir ve orada Müslümanlar arasinda birbiriyle siyasi hasimlik çerçevesi içerisinde sanki düsman güçlerin bir koalisyonu varmis gibi bir yapinin bize dayatilmasini reddetmeliyiz. Yani bu hükümet mesru bir hükümet degildir bu anlamda, bu siyasi yapi mesru degildir. Çünkü eger dayanak Islam ise, o zaman Islam'in kurallari çerçevesinde bu dayanagin ortaya konulmasi lazim, eger dayanak laiklik ise, o zaman bu temelde yani dini temelde bir vurgu niye ön planda, burada açikçasi çok hain bir plan görüyoruz. Bu plan da uzun vadeli olarak bu bölgeyi hem dini hem de etno-sosyal açidan parçalamaya dönük bir plan. Bu vurgulari siddetle reddetmemiz gerekiyor, yani bu anlamda da bakildiginda bu hükümet Israil'in en fazla isine yarayan görüntüyü veriyor, böyle bir yapi var.
Ali Kaçar:
Israil'in, -özellikle geçmiste çokça yazildi çizildi-, Irak'i üçe bölme plani vardi; yani kuzeyde Kürtler, ortada Sünniler, güneyde de Siilerden olusan bir ülke plani oldugu söyleniyordu. Bu engellenmis mi oldu, simdi ya da gelecekte böyle bir tehlike olabilir mi?
Suat Parlar:
Irak su an fiilen paramparça, Irak bölündü. Bu anlamda hukuki bir statüye bu bölünmenin kavusturulmasi uzun zaman da alabilir, kisa süre içerisinde bir iç savasla bu ortam gelisebilir de. Bunu açikçasi hiçbirimiz öngöremiyoruz. Ama bu fiili bölünmeyi tespit edelim, kuzeyde Kürt bölgesi ki giderek Musul'u da kapsami içerisine alan ve zengin petrol yataklarini Bati adina isletecek, onun muhafizligini yapacak. Ortada ezilen, giderek yoksullasan neredeyse bir toz haline dönüsen Sünni Arap bölgesi, güneyde de gene bir Sii Arap bölgesi. Böyle bir fiili bölünmeyi ebedilestirmek için ellerinden geleni artlarina koymuyorlar. Hem bunun dini temellerini olusturmaya çalisiyorlar, hem etnik temellerini olusturmaya çalisiyorlar, hem de ekonomik. Simdi, bunun yani sira tabi Irak'in bir de savaslarin ve ambargolarin tahribatiyla toplumsal parçalanmasi var. Muazzam bir tahribat ortaya çikti, toplum bütün degerlerinden oldu. Simdi böyle bakildiginda bu fiili parçalanmislik tablosu açikçasi bagimsiz devletler ya da devletçikler tarzinda bir olusuma gidebilir mi, gitmez mi bunu bilemiyoruz, bu konuda bence emperyalizm de Siyonist Israil de biraz bekle gör politikasi izlemekte. Bir müddet sonra buna stratejik bir yön tayin edecekler ama, kisa vadede hukuki bir çerçeve içerisine alinmis bir yeni tarz devletlesme içerisine gireceklerini pek de düsünmüyorum. Kürtler açisindan bu çok da avantajli olmaz, yani simdi Irak’in bütün kaynaklari üzerinde, bütün askeri yapisi üzerinde denetim kurmak varken bir bölgeye niye sikissinlar. Bu, ayrica Israil'in kurguladigi strateji açisindan da çok elverisli degil. Yani, eger söz konusu olan Israil’in bu bölgede varligini mesrulastirmasi, iyice pekistirmesi, buradaki ekonomik kaynaklarda söz sahibi olmasi, siyaseten burada söz sahibi olmasi ise o zaman Irak’in bütününde etkili olmayi isteyecektir.
Bakin en önemli nokta da sudur; bir Kürt Siyonist'i Celal Talabani su anda hem OPEC üyesi, hem de Islam Konferansi üyesi. Bu çok vahim bir noktadir. Yani ben buradan ilan ediyorum bunu. Su anda Islam Konferansi'nda Siyonist üye var, Siyonizm'in çikarlarini gözeten Siyonizm'le ortak hareket eden üye var. Bu, inanilmaz derecede vahim bir noktadir. OPEC içerisinde su anda Siyonizm'in kolu var. Dolayisiyla bundan, avantajdan, neden vazgeçsin Siyonizm. Hele hele dünya düzleminde, imgesini yenileme çabasi içerisindeyken. Dikkatle izleyelim, ne yaptilar Dünya Bankasi’nin basina Wolfowitz'i getirdiler. Paralel operasyon ediyor. Dünyanin belli basli prestijli bütün kurumlarina yönelik bir Yahudi atagiyla karsi karsiya degerlendirildiginde böyle imgesel bir dönüsüm döneminde açikçasi mecburen ittifaklarindan dolayi bir iç savasta Kürtlerle birlikte taraf olmayi Israil niye istesin. Ben tam tersine çok daha fazla agdali ve tehlikeli bir siyasetin gelistirildigi inancindayim. Biz sürekli olarak diyoruz ki, iste bölecekler, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulacak, vahim olan bu Irak’in Israillestirilmesidir. Siz temel güç kaynaklarini kontrol ettiginiz zaman zaten bu isi bitirirsiniz. Yani Irak'in nüfusu isterse %99'u Müslüman bir nüfus söylemiyle anlatilsin. Türkiye için de böyle söyleniyor, kime ne? Simdi Türkiye Israil'in çikarlarina tabi degil mi bölgede? Biz diyebilir miyiz ki, Türkiye'de nüfusun %99'unun Müslüman olmasi Siyonist Israil’in Türkiye'ye olan tasallutunu engellemistir. Türkiye'de neredeyse giderek bir egemen güç haline gelmesine yok diyemeyiz. Böyle degerlendirildiginde bir Israillesme söz konusu Irak açisindan.
Ali Kaçar:
Güçlü direnis karsisinda Irak’ta tutunamayan isgalciler, Irak'in bütününü kaybetmektense, bir ya da iki parçasina kendilerinin egemen olacaklari bölünmüs bir Irak'i tercih edeceklerdi. Iste, o zaman Irak'in üçe bölünmesi plani, Siyonist ve emperyalist Israil ve Amerika tarafindan devreye sokulacakti! Bir de su var, Britanya, 1920'li yillarda, bu topraklarda sinirlari cetvelle çizilmis onlarca devletçik kurdu. Simdi bu sinirlar, küresel emperyalizmin menfaatlerine engel mi ki, biraz önce siz de söylediniz, Amerika Disisleri Bakani 22 ülkenin sinirlarinin tekrar gözden geçirilecegini söylüyor. Ya da bu çerçevede Britanya ile Amerika'nin ve dolayisiyla Siyonist Israil'in menfaatlerinde bir çatisma var midir perde arkasinda?
Suat Parlar:
Simdi onun ne kastettigini iyi anlamak lazim. Bu bölgede sinirlari belirlenmemis bir devlet var, Israil. Israil'in sinirlan yok. Simdi 22 devletin sinirlari degisecek derken kastedilen nedir? 22 devlet arasinda serbest bölgeler olusturulmasi mi, 22 devlet içerisinde yeni bir ortak pazar anlayisinin olusturulmasi mi? 22 devletin yeni bir finansal altyapi çerçevesinde bir tür küresel emperyalist sistem organizasyonuna dahil edilmesi mi, yoksa bu 22 devletin merkezinde Israil'in durdugu yeni tür bir sömürgeci iliskiler agi içerisinde Avrupa Birligi benzeri bir yapiya kavusturulmasi mi? Bunlari çok iyi degerlendirmek lazim bir, ikincisi bu 22 devlet hangileridir, bu 22 devlet içerisinde özellikle Rusya'yi, Avrasya stratejisi çerçevesinde güneyden kusatma anlaminda Müslüman cumhuriyetlerin konumu nedir? Bu 22 devlete bunlar dahil midir, bunlar birbirlerinden mi toprak alacaklar yoksa daha üst bir birlik bir konfederatif yapi içerisinde küresel emperyalizm bunlari farkli bileskelerle, yeni tarzda tarif mi edecek? Bu sorularin açikçasi cevabi verilmis degil.
Yani burada bizim I. Dünya Savasi'nda gördügümüz sinir degisiklikleri mantigindan öte bir mantik söz konusu. Öyle bakildiginda da Büyük Ortadogu inisiyatifinin durum degisikliklerinden öte, din degisikligi, ideoloji degisikligi, kültür degisikligi, bu anlamda da bölgede kendi istedikleri çerçeve içerisinde yeni bir canli türünün yaratilmasi kapsaminda degerlendirilmesi lazim ve bu canli türü insan degil, beseriyetin sifir noktasina indirilmis dini disaridan tayin edilmis, kültürü disaridan tayin edilmis, ekonomisi disaridan tayin edilmis bir canli varliga dönüstürülmesi söz konusudur. Bu, bir yeni tür arayisidir. Eger zaten bu bölge buna biat ederse sahip oldugu degerlerin hepsini teslim etmis olacak, sinir degisikligini ben bu çerçeve içerisinde anliyorum.
Ali Kaçar:
Bu üç ülkenin kendi aralarinda menfaat çatismasi var mi? Mesela Britanya ile Amerika'nin...
Suat Parlar:
Britanya Amerika'siz yapamaz, Amerika Britanya'siz yapamaz. Britanya Amerika'nin hafizasidir. Emperyalist stratejik olusumunda hafizayi simgeler, o çok önemlidir, bir ön birikimdir vazgeçemez. Britanya'ya gelince su anda sterlin Amerika destegini çektigi anda çöker. Bunun detaylarina girmiyorum, örnekleri de vardir. Ingiliz para sisteminin arkasinda Amerika'nin destegini görmek lazim, askeri ve diplomatik iliskileri iç içe geçmistir, aralarinda böyle bir çatisma söz konusu degildir. Israil'le zaten böyle bir çatisma söz konusu degil. Avrupa Birligi'ne gelince,AvrupaBirligi soyut bir sema, böyle bir gerçeklik yok bu çok net. Avrupali emperyalistler birincisi Israil'e karsi son derece yumusak politikalar izlerler. Bu anlamda yani Amerika sopayi tutarken onlar havucu tutarlar, politikalari bütünlüktür. Bir de bir üçlü görmek lazim dünyaya baktigimizda, yani, Avrupa, Amerika ve Japonya küresel emperyalizmin temel noktalarinda anlasmislardir. Sermayenin açik kapi politikasinda, disariya kârlarin aktarilmasinda, -bu serbest piyasadir- bu degerlerin hepsinde anlasmislardir ve dolayisiyla aralarinda çeliskiler yok ama yer yer tabi emperyalistler arasi bazi diplomatik, siyasi çeliskileri görüyoruz. Bunun çözümünü buluyorlar, ama söz konusu olan üçüncü dünyanin ezilmesiyse bunda hatlari nettir.
Ali Kaçar:
Biraz da Türkiye'nin Israil'le olan iliskileriyle ilgili bir-iki soru sormak istiyorum. 1957 yili, Israil'le Türkiye'nin iliskileri açisindan baslangiç olarak kabul edilecek olsa da, iki ülke arasindaki asil iliski, herhalde 1996'da Çevik Bir'in yani 28 Subat darbeci generalleri döneminde baslatilan iliskilerdir. Darbeciler tarafindan baslatilan bu iliskiler Refahyol ve diger hükümetler döneminde daha da pekistirildi. AKP döneminde de ayni iliskiler devam ediyor yeni anlasmalar yapiliyor, kimileri iptal edildigini söylese de daha kapsamlilari yapilmak suretiyle bu iliskiler devam ediyor. Bu çerçevede özellikle Rantisi'nin ve Seyh Ahmed Yasin'in sehadetleri dolayisiyla ve Refah Mülteci Kampi'nda gerçeklestirilen katliamdan sonra Bülent Arinç'la, Tayyip Erdogan'in Siyonist Israil'in uygulamalari ile ilgili söyledigi bir söz vardi; “devlet terörü”. Bu konunun yanlis anlasildigina dair çesitli açiklamalar yapildi AKP'liler tarafindan, ancak bu, Siyonistleri tatmin etmemisti! Bunun üzerine, özür dilenmek amaciyla danisman milletvekilleri Siyonistlerin ayagina gönderildi, simdi de basbakan olarak kendisi gidiyor. Bu çerçevede “devlet terörü” sözünü, -ki biz dergimizde de yazdik o dönemlerde, Erdogan'in devlet terörü sözünden dolayi samimi olmadigini- siz nasil degerlendiriyorsunuz?
Suat Parlar:
Açikçasi o sözler beni etkilememisti zaten. Yani Türkiye su anda Israil'in bu bölgedeki stratejik derinligi, stratejik varlik kosulu. Israil Türkiye’siz yapamaz. Bunun için bir devlet politikasina gerek yok. Çünkü sunu net olarak görmek lazim Israil’i sanildigi gibi sadece emperyalizm kurmadi, Israil'i ayni zamanda Türkiye içerisindeki bazi güçler kurdu. Yani 19.yy.in baslarindan itibaren bu faaliyet basladi. Bu anlamda da Türkiye-Israil iliskileri iki devletin olmazsa olmazidir, kurucu unsurudur. Birbirlerinden bunlar bu anlamda vazgeçemezler. Bu yalnizlarin birbirine mahkumiyetidir. O yalnizligin tarihsel gerekçeleri ayri bir tartismanin konusu. Böyle degerlendirildiginde, yani, Israil'e devlet terörü yakistirmasi çok da fazla bir anlam ifade etmez.
Yani iç politikanin gerekliliklerinden dogan bir söylemdir. Bu bakimdan Basbakan'in Israil'e gidisini ben anliyorum. Anliyorum, Israil'e gidecek çünkü Israil'le Türkiye bir süre sonra askeri stratejik isbirliginin disinda müthis ölçekte ticari, iktisadi, finansal iliskiler gelistirecek, bu bir yana, Türkiye Israil'e enerji saglayacak, Türkiye Israil'e su saglayacak, Türkiye bütün tarim potansiyelini, Türkiye topraklarini Israil'e açacak. Böyle çok boyutlu iliskiler agi çerçevesi içerisinde buna benzer gezilere alisacagiz. Daha üst düzey geziler de meydana gelecek, tabi bu konuda da hep bize aktarilan gerekçe Israil'in, daha dogrusu Yahudi lobisinin Ermeni tezlerine karsi bize verdigi destek. Bu destegi verme sebepleri bellidir. Sunu söylüyorlar, biricik soykirim Yahudi soykirimidir, bundan baska soykirim olmamistir. Burada bir menfaat var, bir soykirim endüstrisi kurulmus vaziyettedir. Yani bu endüstriden vazgeçemezler bir, iki; soykirimin Yahudi soykirimi oldugu noktasindan vazgeçemezler. Bundan vazgeçerlerse Israil'in mesruiyeti ortadan kalkar, yoksa Türkiye'yi çok sevdiklerinden, çok benimsediklerinden degil. Bu, onlar açisindan bir mecburiyet. Aslinda Yahudi lobisi Türkiye'yi degil, kendisini savunmus oluyor ve Türkiye sürekli olarak bu tuzaga çekiliyor.
Yani Türkiye, Yahudi lobisinin elinde rehine mi? Türkiye Ermeni meselesini kendi koordinatlari içerisinde çözemez mi, çözer. Niye bu seneye kadar bu kadar büyük ölçekli gösteriler, bu kadar büyük ölçekli diplomatik kusatmalar ortaya çikmadi. Siz, simdi 100 milyarlarca dolar borçlu olursaniz ve o borcun çevrilmesinde sikintilar yasanacagi belirginlesirse disaridan kaynak akisina mecbur hale gelirseniz, içeride açikça kriz alametleri belirirse ve giderek siz bu kusatmaya cevap veremez duruma gelirseniz haliyle size yüklenecekler. Yani, bu anlamda Ermeni sorunu da gündeme gelir, baska sorunlar da gündeme gelir. Yani Türkiye'nin kendi jeopolitik çerçevesi içerisinde dik durmasi gerekirken gidip de sürekli Yahudi lobisinin rehinesi olmasinin ne anlami var? Kaldi ki bunun Türkiye'de bu ölçüde propagandasinin yapilmasi o gizli anlasmalarin aynen Amerika’yla bir dönem yapilan gizli anlasmalarda oldugu gibi Israil propagandasi yapilmasi sartiyla kosullanacagi kuskusunu da gündeme getiriyor aslinda, getirmeli de. Demek ki bu ülkede böyle bir propagandanin yapilmasi gizli anlasmalarla bagitlanmis. Çünkü Türkiye'de inanilmaz bir Israil propagandasi var, örtülü bir propaganda, ama bunu net olarak görüyoruz yani.
Bakiyorsunuz, Ermeniler iste Türkiye'yi Batiyla birlikte kusatiyorlar ama Yahudi lobisi bizim arkamizda, tüm bültenlerinde bunu görüyoruz. O bir yana, hiç adi geçmeden Israil'in stratejik tercihleri ve politikalari dogrultusunda düzenleniyor haber bültenleri, bunu görmemiz lazim. Yani bu sürekli olarak bir Yahudi veya Israil vurgusunun, reklaminin, propagandasinin ön plana çikarilmasindan bagimsiz Israil'in stratejik tercihleri Türkiye'de su anda bence çok büyük problem ve insanlarin beyni sürekli olarak böyle bir bombardimana maruz birakiliyor. Kaldi ki, zaten büyük bir medya içerisinde çok ciddi kollar olusturmus vaziyette Yahudi lobisi, bunu net olarak görmemiz gerekiyor. Böyle degerlendirildiginde tabii, ayni zamanda bu gezi bir iç politika zorunlulugu. Yani siz Türkiye'deki merkezlerine, Türkiye'deki egemenlik sistemine güvence verecekseniz, Israil'i bir yerde tutacaksiniz. Bu ayni zamanda iç politikayla da ilgili sadece bu Yahudi lobisiyle veya Israil'in bölgedeki stratejik açilimiyla iliskileri düzeltmekle baglantili degil, çünkü Türkiye'de Israil iç mesele. Su anda Türkiye'de çok ciddi bir güç bileskesi, herkesin hesaba katmak zorunda oldugu finansal bir yapi, bir organizasyon var. Bana diyebilir misiniz ki, Türkiye'nin iplik piyasasinda Israil’in kolu yok, finans piyasasinda Israil'in kolu yok, medyada Israil'in kolu yok, Yahudilik demiyorum, Israil’den bahsediyoruz, çok özel bu. Sinirlari çizilmemis bir terörist devletin su an Türkiye'de çok büyük bir iç düzenek olusturdugu inancindayim ben.
Simdi bu Türkiye'de birakiniz bir Yahudi partisini, artik sürekli bir Israil partisinden söz etmek mümkün hale gelmisken ve bu parti de neredeyse egemenlik sisteminin çelik çekirdeginde diger güçlerle esit bir güce ulasmissa Israil'e gidersiniz, herkes gider. Yani bugün akademik camia içerisinde Israil'in etkinlikleri arastirildigi zaman utanacagimiz bir tabloyla karsi karsiya kaliriz. Sadece Amerika'dan maas alan gazeteciler mi var, Israil'den maas alan gazeteciler yok mu, var, kimler oldugunu hepimiz biliyoruz. Neler yazdiklarini da hepimiz biliyoruz. Bu mesele böyle degerlendirildiginde Israil'e gidilir, buna bir de tabii Türkiye'deki Yahudi etkinliklerini de ilave etmek lazim. Su anda Türkiye'de Islami kesim içerisinde bile Yahudi kolu var. Giderek daha berraklasan. Bu Yahudi kolu Islami söylem kullaniyor, dogrudur, ama baktigimiz zaman sunu görüyoruz; bölgede Israil'in stratejik çikarlarina biat etmeye yeminli bir topluluk ki Ahmet Yasin'in sehadetinin gerçeklestigi gün bir dini liderin anilarina Islami terörizm kurgusuyla baslamasi, bedeninden baska verebilecegi hiçbir seyi olmayan insanlarin mücadele anlaminda ‘bunlar küfür içerisinde, bunlar terörist’ seklinde etiketlenmeleri tesadüf müdür, asla tesadüf degildir.
Yani bir yaniyla Amerikan çiftliklerinden beslenen çok ciddi bir Yahudi kolu ayni zamanda Türkiye'de Islami kesime de sizmis durumdadir. Bu dogrudan degil tabii, son derece de dolayli bir yaklasim ve ne ilginçtir ki inanilmaz senaryolarla ortaya sürdükleri ne idigü belirsiz tiplerle her gün karsimiza yeni kiyametlerle, yeni kiyamet kurgulariyla, yeni yok olus kurgulariyla geliyorlar. Kabalizmin en koyu taraflari her gün bize boca ediliyor ve bunu yapanlar da bunu Müslüman kimligi adina yapiyorlar. Böyle bir yapiyla karsi karsiyayiz, demek ki, Türkiye'nin Israil'le iliskileri gördügümüz derinligin ötesinde ve bunu, tabiî ki bir umutsuzluk olarak söylemiyorum, ama Türkiye'de devlet de bundan sonraki bütün hükümetler de bu iliskiye devam edeceklerdir. Bunu tabi bu ziyareti onaylama anlaminda söylemiyorum, bu ziyareti anlayamayiz. Çünkü su anda orada nispi bir baris ortamindan yola çikarak silahlarin susmus olmasinin vermis oldugu rahatlikla oraya gidiliyor. Ama suna itimat edin bu iliskiden sonra Filistin halki üzerindeki baski katmerlenecektir. Çünkü Israil arkasina Türkiye'nin mesruiyetini alacaktir ve bu keske askeri baski olsa, fiziksel baskiya direnilir, iskenceye, askeri baskiya direnilir ama bunun ötesine geçecektir. Psikolojik harbe yönelecekler, en önemlisi de su, Filistin halkini savas bekliyor, bu gidisle Filistin halki birbirine girecek. Büyük ölçüde gerildi orada iliskiler, biz bunun farkinda degiliz. Ama israrla iyi Filistinliler, kötü Filistinliler, teröristler, terörist olmayanlar tarzinda ayrimlara gidiliyor.
Türkiye'nin oraya gitmesi Israil'in politikalarini mesrulastiriyor. Israil duvarlari yikmadan Türkiye Basbakaninin oraya gitmemesi gerekiyordu. Birakiniz Israil'in devlet terörü uygulamasini, dünyanin bugüne kadar gördügü en acimasiz uygulamalardan biridir bu. Yani o duvarin yikilmasi gerekiyor önce. Türkiye ön sart olarak bunu koyacakti, duvari yiktirdiktan sonra gidecekti oraya. Ama bu olmuyor, devamli olarak biz Israil'in sartlariyla kendimizi bagli sayiyoruz. Duvar insa ediyor, Ortadogu'da yeni bir tür sömürgecilik baslatiyor, Siyonizm’in imgesini degistiriyor ve Siyonizm' in bu imgesini degistirirken Türkiye buna destek veriyor. Ve Türkiye sunu söylüyor, diger Arap ülkelerinin de iliskileri var, diger Arap ülkeleri iliski kurduguna göre ben ne yapabilirim. Yani bu ilginç bir mantik ki, hiçbir Arap ülkesi Osmanli Imparatorlugu'nun merkezinde durmuyordu. Kimdi Osmanli Imparatorlugu, Suudi Arabistan miydi, Yemen miydi, Cezayir miydi, kimdi Osmanli Imparatorlugu, yani Filistinlilerden kim sorumlu, Yahudi göçünü oraya kim tesvik etti, Filistin halkini Israil'in kölesi kim yapti, simdi böyle degerlendirildiginde ne diyecegiz? Hiçbir tarihsel sorumlulugum yok, hiçbir kültürel beseri sorumlulugumuz yok, Araplar iliski kurduguna göre biz de iliski kurariz. Peki o zaman ben de sunu söylerim, Kuzey Irak'taki Israil politikasi Türkiye'yi arkadan hançerlemeye yönelik politika, ortada böyle bir gerçeklik varken, Türkiye nasil oluyor da bu anlamda Israil'le iliskilerini gelistirebiliyor.
Yani bu önemli bir nokta, tam tersine Türkiye Filistin direnisine daha büyük ölçeklerde destek olmasi lazim. Bu konuyu bütün dünya forumlarina tasimasi, gündemde tutmasi lazim, Türkiye bunu yapmiyor. Ki bu anlamda sunu da söyleyemez, Filistinli liderler bir uzlasmanin içerisindeler ne yapalim, o zaman, Türkiye'nin su tezleri haklilik tasimayacak, yarin bölgede hiç istenmeyen bir gelisme olup bir Israil-Kürt devleti gündeme gelip orada Türkiye'nin benimsemedigi bir devlet baskani ortaya çiktiginda bu Kürtleri mi temsil ediyor olacak, Türkiye bu mesruiyeti taniyacak mi, mümkün degil. Yani böyle degerlendirildiginde de Türkiye Filistin halki konusunda da hassasiyetlerini hizla yitiriyor. Burada sözün bir miktari da Müslüman kesime. Televizyon kanallarinda Filistin meselesi bir numaraya yükselmeden ne kimse sokaga çikiyor, ne bu konuya sürekli bir ilgi var. Yani bu anlamda da ne yazik ki medya tekellerinin yönlendiriciligini bir kez daha görüyoruz. Yani yürekler çok çabuk soguyor, yürekler çabuk sogumamis olsaydi açikçasi Israil'le iliskiler bu kadar büyük bir hizla düzelmezdi.
Ali Kaçar:
Biz, bahsettiginiz o Müslüman(!) kitle, yani Israil'i öven, ya da Filistin'de istishad eylemlerini gerçeklestirenleri terörist olarak degerlendirenlerle bir degiliz. Onlari tasvip etmemiz, onlarla beraber hareket etmemiz mümkün degildir. Ama ayni zamanda Tayyip Erdogan'in ziyaretini, bundan önce Abdullah Gül'ün ziyaretini, Cemil Çiçek'in yapmis oldugu ziyareti, bunlari da kabullenmemiz ve tasvip etmemiz mümkün degildir. Israil, bahsettiginiz gibi, terörist bir devlettir, isgalci bir devlettir. Yeri olmamasina ragmen bir hançer gibi saplanmistir Ortadogu'nun kalbine. Ama özellikle son zamanlarda Türkiye'de gündeme gelen birtakim darbe öncesini hatirlatici olaylar gelisti. Iste, dügmeye basildi, derin devlet tartismalari v.s. ve bunlarin üzerine Genelkurmay II. Baskani Ilker Basbug'un ilk konusmasi, ondan sonra Özkök'ün hakki ve yetkisi olmamasina ragmen gündeme getirdigi konular, Özkök'ten sonra da Anayasa Mahkemesi Baskani Mustafa Bumin'in yapmis oldugu konusma; bu konusmalarla, Avrupa Birligi'nden öte, Türkiye'nin biraz daha Amerika ve Israil eksenine yaklasmasinda hükümetin yaptiklarina bir mesruiyet mi kazandirilmaya çalisiliyor? Yani hükümet, biz yapmiyorduk ama iste bakin içeride bir sürü sikintilar var ve bu sikintilardan dolayi biz de mecbur olduk, anlaminda bir seyi mi gündeme getirmeye çalisiyorlar?
Suat Parlar:
Özkök'ün Ilimli Islam Projesi'ne tavir koymasi desteklenmelidir, sundan dolayi desteklenmelidir; bu dine karsi din politikasidir. Yani Ilimli Islam Politikasi, Israil'in ve Amerika'nin politikasidir. Yani böyle bir mesrulastirmadan ziyade ben sunu net olarak söylüyorum, su anda Türkiye'de milli kurumlarin hepsi -hukuk, hükümet, yargi, bütün milli kurumlari dahil ederek söylüyorum- Türkiye'deki egemenlik sistemi yani komprador kapitalistler, dünya finansinin uzantilari, sebekelesmis Yahudi partisi, bunun medya tekellerindeki müttefikleri anlaminda egemenlik sistemindeki kurumlardan zaten bagimsizligini ilan etmisler. Bu egemenlik sistemi su anda tüm milli kurumlarla aslinda karsi karsiya, hepsiyle karsi karsiya. Yani bizim anayasal mimarimiz içerisinde yer alan kurumlarin hepsine yönelik bir yipratma ve kapalilik var, bunu görmek lazim. Yani küresellesme, ulus devleti yok etme, ulus devleti ortadan kaldirmak için çok ciddi bir saldirganlik içerisinde böyle bakildiginda artik Türkiye'de Israil veya Amerika'nin bir tercih olarak kabullenilmesi, stratejik bir tercih olarak kabullenilmesi pek mümkün degil. Bundan sonrasi sudur, bundan sonrasi sürüklenmedir, sürükleniyorlar. Çünkü her seferinde bu kurumlarin yetkililerine su söyleniyor; "eger bizim istemedigimiz bir adim atarsaniz biz bu ülkeyi finansal açidan, ekonomik açidan yok ederiz. Bizim bu gücümüz var mi, var." Yani açikçasi haftada bir milyar dolar faiz ödeyen bir ülke bu kadar issiziyle, bu kadar tahrip olmus ekonomisiyle, tasfiye edilmis tarimiyla direnemez, direnemeyecegimizi de biliyoruz. Bu beraberinde çok büyük bir açmazi getiriyor.
Yani açikçasi Türkiye'de su anda milli kurumlarin hem Israil'le hem ABD ile mesafeyi tabi Avrupa Birligi ile de açmasi; bir an önce çok yeni çözümler bulmasi sart. Bunu yapamazsa çünkü silinip gidecek bu siyasi cografyadan. Yani gidisat bu anlamda iyimser bir gidisat degil. Ama ne yazik ki, ne yazik ki, artik öyle bir noktaya geldi ki is, Türkiye'de komprador rejim su anda Türkiye'nin sistemine, düzenine her seyine el koyma asamasinda. Yani emperyalizmle birlikte bu komprador yapi teslim alma asamasinda. Böyle degerlendirildiginde de açikçasi bürokrasi zaten çaresiz. Türkiye'de su anda bürokrasi büyük bir açmaza düsürülmüs vaziyette. Bu sürüklenisi durdurma noktasinda herkes kendince bir gayret içerisinde iste pes pese gelen açiklamalar var. Bu açiklamalar aslinda var olan karmasaya yönelik bir tespiti ve teshisi de tam olarak içermiyor, yani bir stratejik programi çikarip önümüze koyamiyorlar. Bazi uyarilar var ama bu uyanlarin sonuca baglanmasi gerekir ama eger biz Ilimli Islam Projesi'ne karsi çikacaksak Büyük Ortadogu Inisiyatifi'ne karsi çikacagiz demektir. Bu Amerika'yla çatisma anlamina gelir. Pek mükemmel! Israil'le çatisma anlamina gelir. Pek mükemmel! Ama bunun bir program olarak önümüze konulmasi lazim artik. Yoksa bunlar buz üzerine yazilan yazilar gibi silinir gider.
Yani tekrar söylüyorum Türkiye gerçekten Büyük Ortadogu Projesinin temel ayagi Islam Projesi'ne karsiysa -Islam'in ilimlisi susu busu olmaz- o zaman Israil'e bir milyar dolarlik tank ihalesi vermeyecekti. Israil silah sanayini ayaga kaldirmayacakti. Israil'e kaynak aktarmayacakti. Çünkü Israil çok net bir biçimde Türkiye'nin su anda düsmani. Iste Kuzey Irak'ta yaptiklari hep gündemde biliniyor. Simdi böyle degerlendirildiginde Türkiye neden intihar ediyor. Bu intihara Türkiye'yi zorlayan nedenler neler. Ve üstelik bunun görüldügünü de biliyoruz. Yani tespitler bunun görüldügünü ortaya koyuyor. O zaman geregi yapilacak. Geregi eger vatandasa çok büyük fedakârliklar yapmayi getirecekse hay hay. Zaten biz beseriyetin sifir noktasindayiz. Bundan daha asagiya nereye düsecegiz. Dolayisiyla bize çikip gürül gürül; “sartlar sunlardir ve biz sunu yapacagiz" denilmesi gerekir. Bu anlamda çok büyük fedakarliklar lazimsa bu ülke buna hazirdir. Bu noktada bu ülke Israil'le çatisilacaksa çatisacak, Amerika'yla da çatisacaksa çatisacak. Bunun geregini yerine getirmek lazim.
Ali kaçar:
Bu konuda zannediyorum Disisleri tarafindan yapilan bir açiklama vardi; "Iran’da nükleer anlamda bir tehlike söz konusu degildir!” diye. Özkök ise, son konusmasinda, -Disisleri açiklamasinin tam tersine- diyor ki –ABD’nin isine gelecek tarzda- “Hayir, Iran’da nükleer tehlike vardir”. Mesela söyle bir degerlendirme yapildi; 1 Mart’ta orduyla Amerika arasi açilmisti, ancak, son aylarda ordu Amerika’ya yaklasti, hükümet ise uzaklasmis oldu. Simdi, Türkiye'de özellikle Amerika ve Israil’le olan iliskilerin öncülügünü ordu yapmaktadir. Yani IMET (Uluslararasi Askeri Egitim ve Talim Programi) programi çerçevesinde ABD'de egitilen ve bu anlamda Türkiye'de söz sahibi olanlarin Türkiye'de neler yaptigini hepimiz biliyoruz. ABD'de egitim programlarindan geçen bu tür insanlarin Amerika'ya karsi söyleyebilecekleri bir seyleri var mi?
Suat Parlar:
Su anda çok net bir biçimde bir tespit yapabiliriz; Türkiye'de ordu Amerika'yla baglari çözmenin mecburiyetini anlamistir. Ama bu anlama bir stratejik programa dönüsemiyor. Kisa vadede bir programa dönüsmesi mümkün de görünmüyor. Çünkü hem iliskiler çok derinlesmis, iç içe geçmis, hem de büyük bir kusatma var. Yoksa askerin kafasina çuval geçirilmesi kirilma noktasidir. Yani bunu hiçbir ordu unutamaz, unutmasi mümkün de olmaz. Su anda açikçasi ortada dayanaklari iyi olusturulmus stratejik bir altyapi olmadan ayrismaya gidilemiyor ama sunu en azindan ben bir öngörü olarak söyleyebilirim: gidisat bütün baskilara ragmen, bütün psikolojik savas unsurlarina ragmen iplerin daha da gerilmesine dogru. Yani iste Mart tezkeresi meselesi, ondan sonra Incirlik'in statüsünün gündeme gelmesi bu konudaki tartismalar, simdi su var açikçasi Türkiye zaman kazanmaya çalisiyor. Çünkü bu güne kadar NATO kusatmasi altinda her türlü stratejik doktrinleri disaridan empoze edilen bir ülkeydi. Yapilanma, organizasyon buna göre gerçeklestirilmisti. Silah sistemlerinin %75'i Amerikan patentli.
Simdi ortada bu gerçeklikler varken bunlari masa basinda bir günde degistirmek mümkün degil, ama sunu da net bir sekilde görmek lazim, toplumdaki %82'lik tepkiye dair Amerika'nin alarm verme sebebi sivil halktan dolayi degildi. O %82 halen daha ulusal kaynakli olan orduyla baglantilidir. Ve bu konuda da açikçasi bazi yönelimler içerisindeler, yani orduya yönelik olarak ta çok siddetli bir baski gündemde. O %82'nin içerisinde ordu da vardir. Toplumdaki bütün egilimler bekler çünkü. Hele halen daha ulusal kaynakli olan yani o anlamda istedikleri tarzda kendi deyimleriyle Amerikan tabiriyle profesyonellesmemis bir ordu açisindan düsünüldügünde bu egilimlerin hepsini besler. Ama burada açik bir çaresizlikte var, bir stratejik çaresizlik de var. Simdi bu kapani öyle hemen bir anda dagitmak, bunun kosullarini meydana getirmek mümkün degil en önemlisi de su iliskilerin iyilestirildigi, daha da iyiye gidecegi, iyiye gitmesi konusunda çok ciddi bir propaganda savasi yürütülüyor. Yani bu da önemli.
Ali Kaçar:
Suat Bey bir taraftan dediginiz dogru. Ordu 11 kisinin basina çuval geçirildigini unutmaz kolay kolay, unutmamasi gerekirdi en azindan. Çünkü en gözde askerlerin basina geçirilmistir o çuvallar! Ama ayni konusmada yani hiç yeri degilken halki, toplumu orduya karsi çikabilecek hale getirici anlamda irticayi gündeme getirmesinin anlami neydi? Yani, Amerika'ya, Israil'e karsi çikacak ya da buna niyetlenen bir kesimin iç bütünlügü saglayici tarzda konusmalar yapmasi gerekmiyor mu? Ama hiç yeri degilken önceki konusmalarinda da vardi, bu son konusmada da var. Mustafa Bumin’de zaten bundan cesaret alarak ayni türden bir konusma yapti. Yani bu çeliski degil mi?
Suat Parlar:
Simdi bizim adina irtica dedigin seyin ne olduguna karar vermemiz lazim. Amerika çiftliklerinden idare edilen bir irtica var.
Ali Kaçar:
Hayir, onu kast etmiyorum.
Suat Parlar:
Bu var. Simdi biz kast etmiyoruz o ayri. Bunun yani sira sebekelesen, demin bizim de tepkimizi ortaya koydugumuz, Islami kesim içerisin yayginlasan hem Amerika'yla hem Israil'le baglantili bir anlayis var. Bunun yani sira Ilimli Islam Projesi çerçevesinde Türkiye'de Islam'in özünü bosaltarak, Islamla ulusal degerler arasina mesafe koyarak bu anlamda Islam'i köksüzlestirmeye çalisan bir akim var. Eger irticadan kast edilen bunlarsa bir itirazim yok. Ama onun haricinde simdi insanlarin inançlariyla, örtünme biçimleriyle ilgili irtica teshisleri Türkiye’yi bir yere götürmeyecek. Bu bizim açimizdan açikçasi kirilma noktasi. Simdi temel mesele bu degil. Temel mesele sudur; Türkiye'de kompradorlasmis rejimle iç içe geçen, bu kompradorlasmis rejime Islamiyetten bir mesruiyet saglamaya çalisan olusumlar var. Bunlarin üzerine gidilmesi lazim. Bunlari üzerine gitmeden okullara giden çocuklarin, kiz çocuklarinin basörtüleriyle ugrasmak çok anlamli degil. Önemli olan disariyla ittifak halinde, disariyla bütünlesmis ve dinler arasi diyalog çerçevesinde arti Pentagon'un Türkiye'de bir uzantisi haline dönüsmüs, bu anlamda finansal sebekelere sahip güçlerin dagitilmasi lazim. Bunlara hiç kimse dokunmuyor. Bunlar faaliyetlerini istedikleri gibi yürütüyorlar, irtica denince akla gelen iste üniversitelerdeki çocuklarin basörtüsü oluyor. Bu çok yanlis. Ama burada da tabi baska bir mesele gündeme geliyor, o da su, inanca politik güvence aranmaz. Inancin geregi yerine getirilir. Inanca sürekli politik güvence arayisi bunu siyasi rant pesinde olanlar açisindan devamli yenilenen bir meseleye dönüstürüyor. Böyle düsünüldügünde de artik Türkiye'nin bir karar asamasina geldigini görüyoruz. Yani Türkiye'nin önünden bu meseleyi kaldirmasi lazim. Yani insanlar örtünecekse örtünecek.
Ali Kaçar:
Inançlari geregi.
Suat Parlar:
Tabi. Simdi sudur, eger komprador rejimle uzlasan, Islam'i bu anlamda komprador rejime payanda yapan, emperyalizme payanda yapan güçlere, bunlarin finansal sebekelerine karsi çikilacaksa, bunlarla mücadele edilecekse bu anlamda sonuna kadar Bumin'in de yanindayiz, Özkök'ün de yanindayiz sonuna kadar hep beraber karsi çikalim. Buna en fazla da Müslümanlarin karsi çikmasi lazim. Çünkü bize dine karsi din politikasi dayatiliyor. Ama irtica deyip de bunun çerçevesi içerisine basörtüsünü almak Türkiye'yi hiçbir noktaya götürmez. Tam tersine bulundugu noktadan daha geriye çeker ve açikçasi içeride kendi istedikleri tarzda sebekelesmeye giden ve kendi Islamlarini yaratan emperyalistlerinde çok fazla isine gelir çünkü bu halk kitlesi bu toplumun omurgasidir. Böyle degerlendirmek lazim.
Ali Kaçar:
Evet, bu iki konusmada da aslinda, özellikle dis baglantili güçlerle mücadele anlaminda, dediginiz dogru. Ama benim izledigim kadariyla her iki konusmada da tamamen yine sizin söylediginiz tarzda basörtüsüne karsi bir durus var. Aslinda bu konusma yine söylediginiz gibi Israil'in ve Amerikan'in isine gelir. Yani mesela Kudüs Gecesi dolayisiyla tanklari yürüttüler. Ama 11 askerin basina çuval geçirilirken herhangi bir sey yapilmadi.
Suat Parlar:
Tabi surada temel noktayi belirtmek lazim. Eger Türkiye'de söylenildigi tarzda bir irtica tehlikesi varsa bu irtica tehlikesi kadin erkek diye ayrilmaz. O zaman bu anlayista olan erkek ögrencilerin de üniversiteye alinmamasi lazim. Veya bu insanlarin devlet kurumlarindan tasfiye edilmesi lazim.
Ali Kaçar:
Askere alinmamasi lazim.
Suat Parlar:
Bunlarin açikçasi bu ölçekte Türkiye'yi geriye götürecek, bulundugu noktadan geriye tasiyacak kadar bir tehlike mevcut ise bunun kadini erkegi olmaz. Niye sadece kadinlara yönelik olarak bu degerlendiriliyor. Baska siyasi semboller de var. Ikinci bir nokta da Islami kimlik vurgusunu ön plana çikaran bütün partililerin, örgütlerin derneklerin, yapilarin, okullarin hepsinin tutarli olacaksa dagitilmasi lazim. Eger kendimizle tutarli oalacaksak. Kaldi ki geriye götürme anlaminda meseleyi degerlendirdigimizde Tüpras elden gidiyor, Eregli elden gidiyor, Iktisadi Devlet Tesekkülleri elden gidiyor hepsi özel sermayeye, yabanci sirketlere peskes çekiliyor. Bu geriye gitme degil mi? Bir ülkenin endüstriyel tabaninin çözülmesi geriye gitme degil, tariminin tasfiye edilmesi gerive gitme degil, bir ülkenin efendim tümüyle bati ideolojisine açilmasi geriye gitme degil, kendi kültürel degerlerinin asindirilmasi geriye gitme degil, finansal anlamda büyük bir çukurun içine düsülmesi geriye gitme degil de geriye gitmedir? Biz su anda babalarimizin, yasadigi siyasi sosyal ve ekonomik kosullarin daha gerisindeyiz.
Yani su anda öyle bir tabtoyla karsi karsiyayiz ki geriye gitme tehlikesi var ise onu tespit etmek lazim. Yani Tüpras vatan topragidir, Eregli vatan topragidir, bayrak budur, kutsallik budur. Yani bunlarin hepsini biz verecegiz, her seyimizi verecegiz, her türlü degerimizden vazgeçecegiz bu geriye gitme olmayacak; ama iste çocuklar basörtüsü taktiginda bu büyük bir gericilik olacak. Açik bir çeliski var. Yani bu çeliskinin de bir an önce yok edilmesi gerekiyor. Bu çeliskinin giderilmesinde de temel rol su, “ben inançlarin politik güvencesiyim” havasiyla kimse ortada dolasmayacak. Bunun geregini yapacak. Yani bunun bedeli neyse bu bedeli bir noktada ödemeyi göze alacagiz. Iste toplum referanduma gitsin, gitmesin. Niye toplum referanduma gitsin? Toplum zaten bu konuda taahhütte bulunan bir partiyi iktidara tasidi. Toplum niye bu anlamda kamp yapsin ki. Yani böyle bir referandumda toplum niye oy kullansin. Ben insanlarin inançlariyla ilgili oy kullanmak istemiyorum. Ben insanlarin inançlariyla ilgili oy kullanma haddini kendimde bulamam. Bu anlamda ben referanduma karsiyim. Bu insanlarin inanciysa bu insanlar inançlarinin geregini güvence aramadan yerine getirecekler. Bu konuda politik güvence önerenlerin de suratina bir daha bakmayacaklar. Böyle olmasi lazim.
Ali Kaçar:
Evet, sizi bir hayli yorduk çok tesekkür ederiz.
Suat Parlar:
Ben tesekkür ederim
Ali Kaçar:
Genç Birikim Dergisi'nin okuyucularina son olarak diyeceklerinizi alalim.
Suat Parlar:
Mücadele dolu günler diliyorum.Çünkü en fazla ihtiyaç olan bizim açimizdan mücadeledir. Mücadele dolu günler diliyorum.
Ali Kaçar:
Çok tesekkür ederim. 
Genç Birikim Aylik Egitim ve Düsünce Dergisi, yil:7, sayi: 72, 2005.
Suat PARLAR Kimdir?
 
Avukat- Arastirmaci Yazar,Ortadogu Uzmani.
Türkiye'de; yazdigi konularda, en basarili sayilan yazarlardan biri olarak kabul edilmektedir. Yazar,solcu kimligiyle taninmasina ve düsüncesinde olmasina ragmen,olaylara objektif bakmasini bilmektedir.
Yazarin Toplam 29 Kitabi Bulunmaktadir.                  
 

 

Haberi Ekleyen: Ali Dursun

Bu haber 2191 defa okunmuştur.

Paylaş

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Röportaj-Söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi Dedesi rahmetli Mustafa Kul'un bayrağını taşıyor

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı!

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı! Ortadoğu'yu en iyi bilen gazeteci Hüsnü Mahalli, SÖZCÜ'ye konuştu

Cesur,Devrimci ve Çağdaş

Cesur,Devrimci ve Çağdaş TGB Başkanı Çağdaş Cengiz ile röportaj

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü Kılıçdaroğlu provokasyonlar konusunda uyardı

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!..

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!.. Yıldırım Mayruk,Barbaros Şansal ile birlikte ülkeyi terk ediyor!..

GÖRELE ' DE HAVA DURUMU

GIRESUN

RÖPORTAJ

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

ARŞİVLEN HABERLER

Arama
ssssssssssssssssssssssssssssssssssss