Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Suriye denilen ülke: Neden düşmüyor?
21 Eylül 2012, 22:08

Suriye denilen ülke: Neden düşmüyor?

Peki Suriye,neden "düşmüyor"?

Suriye denilen ülke: Neden düsmüyor?

Emperyalizmin destegi, bati basinin yalanlari ve Türkiye'nin "savasa hazir" söylemi her geçen gün artarken akillara takilan soru:
 
Peki Suriye,neden “düsmüyor”?
Suriye zorla iç savasa sürükleniyor. Bati ve Türkiye’nin büyük destegine ragmen ne muhalifler tek bir çati altinda toparlanabiliyor ne de Müslüman Kardesler Misir’da olugu gibi kendisinden beklenen görevi yerine getirebiliyor. Suriye; Tunus, Misir ve Libya’dan sonra Bati ve NATO’nun hedefindeki ülke. Arkalarinda yine büyük bir medya destegi ve bu kez Türkiye’nin “onlar adina savasa hazir” politikalari var.
Peki Suriye, neden “düsmüyor”?

Bu sorunun yaniti sadece Rusya ve Çin’in destegiyle açiklanabilir mi? Suriye’de nasil bir anti-emperyalist gelenek var? Son günlerde savas karsiti her ismin itham edildigi “BAAS’çilik” nedir ve gerçekten bir hakaret midir? BAAS Ortadogu’da neyi temsil eder? Baba Hafiz Esad ve yol önderi Misir lideri Cemal Abdül Nasir’a basit birer “diktatör” deyip geçebilir miyiz? Neden Arap dünyasindaki en büyük komünist gelenege sahip ülke Suriye’dir? Onlarca dini ve etnik grubun yasadigi bu ülkede halklar neden birbirlerine kirdirilamiyor?
Bir hatirlatma niteligi tasiyan ve iki gün sürecek olan yazi dizimizde, tüm bu sorularin yanitlarini aramayi amaçliyoruz. Dizi, her gün gazete, televizyon ve sosyal medyada yer olan yüzlerce haberle kafalarimizin iyice karistirildigi bu dönemde “Suriye denilen ülkeyi” bir kez daha anlatmayi hedefliyor.
Dizinin bugün yayinlanan ilk bölümünde Suriye ülkesini olusturan halklar ve bunlarin Türkiye’yle akrabalik iliskileri anlatiliyor. Ayrica “Türkiye halki bu savasa neden ikna edilemiyor” sorusunun yaniti araniyor. Dizinin ikinci bölümünde Arap anti-emperyalizm gelenegi, Cemal Abdul Nasir ve Arap sosyalizmi, bu geleneklerin etkisindeki Suriye’nin sosyalizm deneyimi, BAAS ve Hafiz Esad anlatilacak.
Halk, akrabalarinin yasadigi ülkede savas istemiyor…

Türkiye halki, AKP ve medyaya ragmen bir türlü Türkiye’nin Suriye’ye saldirmasina ikna edilemiyor. Kamuoyu yoklamalari, halkin yüzde 70’inin bu savasa karsi oldugunu gösteriyor.
Anadolu halkinin Kürt meselesinde oldugu gibi bu meselede de büyük bir sagduyu gösterdigi söylenebilir elbette. Ya da soL yazarlarindan Fatih Yasli’nin yazdigi gibi; “artik o kadar apolitik ki Türkiye, halk savasla bile ilgilenmiyor”… Biz, ilk öngörümüzün dogru oldugunu umarak, devam edelim.
Suriye denen ülkeyi olusturan halklarin bilesenlerine baktigimizda, Türkiye halkinin böyle bir savasa kolay ikna edilemeyecegini görürüz. Çünkü Suriye, Türkiye’de yasayan etnik ya da dinsel gruplarin “yakin akrabalarinin” yasadigi ülkedir. Bu halklar, aralarindaki sinirlara ragmen ortak geçmis, gelenek ve inanislara sahiptir. Ve bu ortaklik, çesitli yöntemlerle bugün hala sürdürülür.
Suriye; “küçük Anadolu”…

20 milyon nüfusa sahip bu ülkenin halkini, Araplar, Kürtler, Çerkezler, Türkmenler, Ermeniler ve Museviler olusturuyor. Dini gruplar arasinda Sünniler, Nusayriler, Hiristiyanlar, Yahudiler, Dürziler ve Ismaililer var.
Ülkede resmi dil Arapça, ancak her etnik kimlik kendi dilini kullanma hakkina sahip. Arapçanin yani sira Türkçe, Kürtçe, Çerkezce, Ermenice, Aramice, Süryanice ve Ibranice bu ülkenin günlük yasaminda kullanilan diller arasinda.
Osmanli ve ardinda 1946’ya kadar süren Fransiz isgalindeki bu ülkenin halklari, tüm bu zamanlar boyunca emperyalistler tarafindan birçok kez birbirlerine kirdirilmaya çalisildi. Ama tarihinin hiçbir döneminde böyle bir iç savas basarilamadi Suriye topraklarinda.
Suriye’de o kadar çok etnik ve dini kimlik var ki, bunlar üzerinden kurgulanan emperyalist planlarin kimi zaman “fantezi” sinirlarini zorladigini görürüz.
Suriye, ülkesinin Fransiz isgali sirasinda; “Fransiz Nusayri Devleti” isimli bir devlet görmüslügü bile vardir. Fransa ve Nusayriligin hangi ortak geçmis ve bagla bir devlet haline gelebilecegine dair varsayimlari okuyucunun hayal gücüne birakiyoruz.
1946 yilinda bagimsizligini kazanan Suriye’de ilk seçim yasasi da ayni yil kabul edildi. Ilk Temsilciler Meclisi mezhepsel dagilima bagli kalinarak sekillendi. Buna göre olusan Meclis, 116 Müslüman (100 Sünni, 12 Nusayri, 3 Dürzi ve 1 Ismaili), 18 Hiristiyan (7 Rum Ortodoks, 2 Ortodoks Ermeni, 2 Suriyeli Ortodoks, 2 Rum Katolik ve birer Suriyeli Katolik, Katolik Ermeni ve Maruni) ve 1 Yahudi’den olusturuldu.
Ancak 1954 yilinda BAAS ve diger azinliklarin muhalefetine ragmen Islamiyet’in devletin resmi dini olarak kabul edilmesine engel olunamadi.
Nedir bu Nusayrilik?

Önce, Basbakan Erdogan’in diline doladigi ve her firsatta CHP lideri Kiliçdaroglu’na ortak gelenegini hatirlatarak, adeta bir hakaret olarak kullandigi Nusayrilik meselesine bakalim.
Arap Alevileri olarak adlandirabilecegimiz Nusayriler, Suriye’nin yüzde 12’sini olusturuyor ve yaklasik 2.5 milyonluk bir nüfusa sahipler. Nusayriler tarihleri boyunca büyük bir baski görerek, dinlerini gizlemek zorunda kaldilar. BAAS’in ve Suriye yönetiminin Nusayrilerden olustugu ise bir efsaneden ibaret. BAAS’in iki kurucusundan biri hiristiyan, digeri ise sunni.
Anadolu Aleviligi ile Nusayrilik arasinda birçok ortak yön oldugu gibi önemli farklar da var. Anadolu Aleviligi’ndeki Orta Asya ve Dogu etkisine karsin, Nusayrilik için daha çok bati düsünce sistemlerinden etkilenmis oldugunu söyleyebiliriz.
9. yüz yilda Ibni Nusayri tarafindan kurulan ve Ibni Hamdan el Hasibi tarafindan gelistirilen Nusayrilik’te de, Anadolu Aleviliginde oldugu gibi Ali, tasavvuf ve Ehl-i Beyt’e büyük bir sevgi ve saygi vardir. Nusayriler Ali’yi Tanri kabul ederler ve Ali’ye insansi özellikler atfetmek büyük günah sayilir; Ali, Allah’in cisimlesmesinden baska bir sey degildir.
Arastirmaci Ali Duran Gülçiçek, “Nusayri Alevileri” baslikli çalismasinda Nusayriligin Anadolu ve Iran-Hind etkilerinin yani sira Hiristiyanlik ve Yahudilik etkilerinden söz ediyor. Gülçiçek’e göre, Nusayrilikte Pisagor, Eflatun ve daha sonra yeni Plantonculuk olarak adlandirilan düsünce sistemleri de önemli ölçüde etkili. Örnegin, Platon’un’ yeniden dogus/ruh göçü’ temasi Nusayrilikte de var. Ayrica Pisagor’a dayanan ve kutsal kitaplarin yorumlanmasinda, özellikle Museviligin kullandigi ‘ebced sistemi’ denilen sayi sistemi Nusayrilikte de kullaniliyor. Ve bu düsünce sistemlerinde yer alan ‘sir’cilik da aynen muhafaza ediliyor.
Nusayrilerin Kuran’dan sonra ikinci bir kutsal kitaplari daha var; Kitab-ül Mecmu. Kitab-ül Mecmu, bu dine mensup her fert tarafindan biliniyor. 16 sureden olusan Kitap, Nusayriler tarafindan bir sir olarak saklaniyor ve yabancilara açilmiyor.
Nusayrilerin, dini bilgilerin yeni nesillere aktarilmasi ve bu yolla devamliliginin saglanmasi için gelistirdikleri “amcalik” gibi çesitli kurumlari da var.
“Katleri Allah’i memnun eder”…

Nusayriler, farkli inanç yapilari yüzünden özellikle Sünniler tarafindan haksiz tanimlara ve suçlamalara maruz kaldilar hep.
Bilim ve Gelecek dergisinin 91. Sayisinda yer alan Gül Atmaca’nin “Karisan Suriye ve Nusayriler” makalesinden devam edelim:
“Kendilerine ‘Hassasin’ diyen de vardir, Haçlilara destek verdiklerini söyleyenler de. Hatta, 14. yüzyilda, Sünni din alimi olan Ibni Teymiyye, Nusayrilerin Yahudilerden, Hiristiyanlardan ve diger pek çok putperestten daha kâfir olduklarini ve onlara savas açmanin Allah’i memnun edecegini belirten bir fetva vermisti.
Kaçgöç dalgalari Nusayrileri açliga ve yoksulluga mecbur etmenin yani sira, çesitli sifatlarla horlanmalarina neden oldu. Yoksul halk, açliktan ölmemek için sarp daglarin verimsiz topraklarini isleyerek, agaçlari kesip tarla haline getirerek ayakta durmaya çalisti. Kendilerine, Arapça ‘fellahü’l-ard’ (topragi isleyenler) ve irgat anlamina gelen ‘fellah’ adi verildi bu yüzden. Kentlere giden Nusayriler ise Sünni ya da Hiristiyan toprak agalarinin topraksiz serfleri, irgatlari ya da yanasmalari olarak yasadilar.”
Türkiye’deki Nusayri nüfusu yaklasik 2 milyon olarak hesaplaniyor. Mersin, Adana ve Hatay’da yogun olarak yasiyorlar ve birçogunun Suriye’de akrabalari var. Nusayrilerle birlikte Türkiye’deki Alevi nüfusu 20 milyonu buluyor. Türkiye’deki Nusayriler de diger Aleviler gibi baski nedeniyle, inançlarini gizli tutuyorlar.
En büyük azinlik Kürtler…

Kürtler, Suriye’deki en büyük etnik azinligi olusturuyor. Yaklasik 1,8 milyonluk bir Kürt nüfusu yasiyor Suriye’de. Ülkedeki Kürtlerin tamamina yakini Sünni Müslüman ve daha çok Kürtçe’nin Kirmançi lehçesini konusuyor.
Suriye Kürtleri, ülkenin kuzeyinde ve kuzeydogusundaki bölgede Türkiye siniri boyunca yasiyorlar. Ekonomik kaynakli göç sebebiyle Halep ve Sam’da da bir Kürt nüfusu var.
Suriye’deki Kürt nüfusun önemli bir bölümünü asiret birlesmeleri olusturuyor. Birinci Dünya Savasi sonrasi Suriye-Irak-Türkiye sinirina yakin yerlerde yasayan asiretler, emperyalistler tarafindan çizilen yapay sinirlar sebebiyle bölünmüslerdi. Asiretleri Suriye’de kalan diger Kürtlerin, Fransiz isgali döneminde Suriye’ye geçmeleri yasakti. Ülkenin 1946’da bagimsizligini ilaninin ardindan Suriye’ye geçisler kolaylasti ve asiret birlesmeleri basladi.
Ancak, Suriye’nin kurulusu sirasinda, 1945’ten önce bu ülkede ikamet ettigini kanitlayamayan 120 bin Kürt vatandasliktan çikarildi. Bu vatansiz Kürtlerin sayisinin bugün 300 bin civarinda oldugu belirtiliyor. Suriye’de ilk Kürt Partisi olan Suriye Kürdistan Demokrat Partisi 1957 yilinda kuruldu. Ancak Kürtlerin parti kurmalari yasak oldugu için faaliyetlerini yasadisi olarak sürdürdü. SKDP de dahil olmak üzere Suriye’de kurulan hiçbir Kürt partisinin silahli mücadele gelenegi olmadigini da hatirlatalim.
Suriye’de Kürt politikasi degisiyor…

1970’lerden sonra baba Esad’in Kürt politikasi da degismeye basladi. Yasadisi olarak kabul edilseler de, Kürt partilerinin kurulmasina göz yumuldu.
Kürtlere yönelik açilimlar 1980’lerde de devam etti. Tüm Kürt siyasi mahkûmlar serbest birakildi, Kürtlerin yasadigi bölgelerde imar çalismalari baslatildi. Kürt partilerinin kurulusu serbest hale getirildi. Bu yillarda, Kürtçe kitap, gazete ve dergi yayinlari da serbest birakildi. Ayrica açilan dil kurslariyla Kürtçe’nin ögretilmesi yayginlastirildi. 2001’den itibaren BAAS yetkilileri ile Kürt partilerinin olusturdugu Kürt Demokratik Ittifaki arasinda “vatansiz Kürtlerin” durumuna dair görüsmeler baslatildi.
Mart 2004’te gerçeklesen Kamisli ayaklanmasini ardindan Kürt partileri kapatildi. Ancak, ogul Esad hükümetinin üst düzey yetkilileri, yasadisi olan Kürt partileriyle görüsmelerini sürdürdü. 2005 yilinda düzenlenen 10. BAAS Kongresi’nin ana gündem maddesini de yine “vatansiz Kürtlerin” durumu olusturdu. Bu sorunun çözümü için Kürt gruplariyla görüsmelerin sürdürülmesine karar verildi.
Suriye yönetiminde görev almis önemli Kürtler arasinda devlet baskanligi yapmis Hüsnü Zaim, basbakanlik yapmis Hüsnü Barazi, uzun yillar Suriye Komünist Partisi’nin liderligini ve milletvekilligini sürdüren Halit Bektas ve 40 yil boyunca ülkede genel müftülük yapan Ahmet Kefteru da bulunuyor.
Suriye Kürtleriyle ilgili son gelisme hepimizin yakindan bildigi gibi basini PYD’nin çektigi ve 11 Kürt partisinin bir araya gelerek olusturulan Kürt Ulusal Konseyi’nin Kürtlerin yasadigi bazi illerde yönetime el koymasi oldu. Kürtlerin yogun olarak yasadigi Kamisli’da ise Esad egemenliginin devam ettigini belirtelim.
Çerkezlerin Suriye’deki akrabalari…

Suriye’deki Çerkez nüfusun sayisi 300 bin ve Türkiye’deki bir milyon Çerkez ile yakin akrabaliklari var. Türkiye Kafkas Dernekleri Federasyonu da, kurdugu kriz masasiyla Suriye’deki olaylari yakindan takip ediyor.
Çerkezlerin Suriye’ye esas yerlesimi, 1877-1878 Osmanli-Rus Savasi sirasinda ve sonrasinda oldu. Osmanli Hükümeti, Berlin Antlasmasi’na göre Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan çikarilan Çerkezleri Anadolu, Suriye ve Filistin’e yerlestirdi.
Çerkezler Suriye’de yogun olarak, askeri bir hat seklinde Golan tepelerine ve Kuneyta bölgelerine yerlestirildiler.
Farkli etnik topluluklar içinde küçük gruplar halinde yerlestirilmis Çerkezler için Osmanli askeri gücünde yer almak bir tür zorunluluktu.
1920’lerde, Suriye’nin Fransiz isgali sirasinda Çerkezler bu kez iç düzeni saglayan süvari birlikleri olarak Fransiz yönetiminin hizmetine sürüldüler. Bu durum Çerkezlerin Araplarca asagilanmasina sebep oluyordu. 1948-49 Arap-Israil savasinda Çerkezlerin Araplarin yaninda savasmasi, bu halkin itibarinin yeniden kazanmasiyla sonuçlandi.
Suriyeli Çerkezler, kültürlerini ve kimliklerini çikardiklari gazete, dergi ve yayinlarla koruyorlar.
En eski Mezopotamya halki: Süryaniler

Yukari Mezopotamya halki olarak adlandirilan Süryaniler’in, Arami ya da Asur kökenli olduklari sanilmaktadir. Isa’nin dili olmasi sebebiyle kutsal da kabul edilen Aramice konusan ve Eski Mezopotamya kültürü tasiyan bu halk, Hiristiyan inancina sahip. Suriye’deki Süryani nüfusu 300 bin. Türkiye’de ise yaklasik 30 bin civarinda bir Süryani toplulugu var ve daha çok Istanbul, Mardin, Diyarbakir ve Izmir’de yasiyorlar.
Süryanilerin Suriye’ de özel dini mahkemeleri, evlilik, veraset konularinda, bagli bulunduklari kilisenin çatisi altinda özel yargi sistemleri var.
Türkiye Süryanileri, Sam’da bulunan “Antakya Süryani Patrikligi”ne baglilar.
Kadim halk Hiristiyanlar…

Suriye’de 1 milyon 200 civarinda Hiristiyan yasiyor. Suriyeli Hiristiyanlar kendilerini Suriye’nin en kadim halki olarak görüyorlar. Hiristiyanlik tarihinin en eski kiliselerinden bazilari Suriye’de bulunuyor. Ülkedeki Hiristiyanlarin çogunun ibadet ve günlük konusma dilleri Arapça.
Suriye’deki Hiristiyanlari, Bizans Imparatorlugu zamaninda Hiristiyanligi kabul eden Rum Ortodoks ve Rum Katolikler ile farkli bölgelerden göç etmis; Ermeniler, Asuriler, Keldaniler, Maruniler, Latinler ve Protestanlar olusuyor. Agirlikli olarak Halep’te yasamalarina ragmen, Cerablus, Ayn El Arap, Tel Abayad gibi yerlesim birimlerinde de Ortodoks ve Ermeni nüfuslari bulunuyor.
1915 yilinda “büyük felaket” olara adlandirilan dönemde Halep’e, daha sonra da Kamisli ve Haseke’ ye yerlesen Ermeniler, Hafiz Esad döneminden elde ettikleri ayricaliklarla kimliklerini koruyorlar. Kendi okullarinda egitim verebiliyorlar, Ermenice gazete, dergi ve yayin çikarabiliyorlar.
Suriye Türkmenleri…

Suriye’deki Türkmenlerin nüfuslarinin 1.5 milyon civarinda oldugu tahmin ediliyor. Türkmenlerin bu topraklara gelisi üç dalga halinde olmus. Ilk Türk boylari, Suriye’ye 11. ve 12. yüzyillarda, Anadolu ve Mezopotamya’ya yapilan akinlarla yerlesmis. Yavuz Sultan Selim’in Hac yolunun güvenligini saglamak amaciyla Osmanli topraklarindan bu yol üzerine Türkmenleri yerlestirilmesiyle ikinci göç dalgasi gerçeklesmis. Üçüncü büyük göç ise 93 Osmanli-Rus harbinin ardindan Kafkaslardaki Türkmenlerin Suriye’ye yerlestirilmesiyle olmus.
Türkmenler, agirlikli olarak Sam, Humus, Lazkiye ve Halep’in kenar mahallelerinde yasiyorlar. Türkmenler de dil ve kültürlerini korumak amaciyla yayin yapabiliyorlar.

Yazi dizimizin bugünkü bölümünde “Suriye’de nasil bir anti-emperyalist gelenek var?", “BAAS’çilik” nedir ve gerçekten bir hakaret midir? Baba Hafiz Esad ve Misir lideri Cemal Abdül Nasir’a basit birer “diktatör” deyip geçebilir miyiz?” sorularinin yanitlarini arayacagiz.
 
Ingiltere, Fransa, Almanya ve ABD, petrol yataklarinin yagmalamasi üzerine kurduklari politikalarinin sürdürülebilirligini, asiret kavgalari, isbirlikçi krallar ve seyhler üzerinden sagliyorlardi. Gelirinin önemli bir bölümünü petrolün olusturdugu Arap ülkelerinde gelismis bir sanayi ve isçi sinifi olmamasi, Arap aydinlarinin milliyetçilige yönelmelerindeki en önemli nedenlerden biri oldu.
Arap ülkelerinde anti-emperyalist muhalefet de bu sebeple “din” ve “milliyetçilik” temalari üzerinden gelisti. Müslüman Kardesler ve Misir lideri Nasir ile O’nun temsil ettigi sosyalist Arap Birligi düsüncesi, bu iki muhalefet odaginin temsilcileri oldular.
Ortadogu’da Müslüman Kardesler üzerinden olusturulmaya çalisilan Sunni hat, ilk bakista Misir’da basarili olmus gibi görülebilir. Ancak, geçtigimiz yil Misir’da yapilan ve Müslüman Kardesler’in en iddiali aday olarak girdigi seçimlere halkin katilim orani yüzde 50’de kaldi. Müslüman Kardesler, bu oyun yüzde 50’sini alarak iktidara geldi. Üstelik arkalarinda NATO güçleri ve bati ittifaki vardi. Bu sonuç, bu ülkedeki yüz yillik köklü mücadele gelenegine ragmen Müslüman Kardesler’in Misir halkinin yüzde 75’i tarafindan deteklenmedigi anlamina geliyor.
Her ne kadar Misir kökenli bir hareket olsa da yaklasik yüz yildir Suriye’de de varligini sürdürüyor örgüt. Ancak, NATO güçleri ve Türkiye’nin her türlü silah ve parali asker destegine ragmen Müslüman Kardesler, Suriye’de Esad karsiti muhalefetin ana odagi yapilamiyor.
Çünkü Suriye’de, her gün haberlerde yer alanlarin tersine, ne Nusayri bir azinlik tarafindan ezilen Sunni çogunluk var ne de bu çogunlugun Müslüman Kardesler tarafindan temsil edildigi gerçegi. Üstelik, Sam ve Halep gibi büyük kentlerde “ticaret ve sanayi” sözü edilen Sunni çogunlugun elinde ve bu sinif Esad karsiti cepheye dahil edilemiyor.
Suriye “neden hala teslim alinamiyor” sorusunun birçok yaniti var kuskusuz.
Biz, Ortadogu’da Misir lideri Nasir ve BAAS eliyle baslatilan anti-emperyalist gelenegi bir kez daha hatirlatalim ve bu gelenegin sorunun yanitindaki yerini okuyucuya birakalim.

Dirilis hareketi…

BAAS’in temelleri, Suriye bagimsizligina kavusmadan önce 1940’li yillarda atildi. 1946’da Sam’da ilk kongresini yapti. O zamanki adiyla Arap Dirilis Hareketi, 1953’te Ekrem Havrani’nin Sosyalist Partisi’yle birleserek, Arap Sosyalist Yeniden Dirilis Partisi (BAAS) adini aldi. Kisaca Dirilis Hareketi olarak da anilan partinin kuruculari Rum Ortodoksu Misel Eflak ve Sünni Müslüman Salah Bitar’di.
Suriye’yi isgali sirasinda kendi kadrolarini yetistirmek amaciyla Fransa, çok sayida genci egitim için Paris’e gönderdi. Ancak, bu planin pek hesapta olmayan sonuçlari oldu. Paris’te özgürlükçü sosyalist düsünceyle tanisan bu gençler, ülkelerine dönerek bagimsizlik mücadelesinin önderleri oldular.
Paris’te tarih okuyan Eflak ve fizik okuyan Bitar da bu gençlerin arasindaydi. BAAS böyle bir siyasi atmosfer içinde dogdu. Ve kisa sürede büyüdü. BAAS, “sosyalizm vurgusu, Arap birligi çagrisi ve milli bir yeniden dogus” söylemiyle genç Araplar arasinda büyük bir destek buldu.

Tek bir sosyalist Arap devleti…

BAAS’in öncelikli siari, tüm Araplari tek bir çati altinda toplayacak Sosyalist Arap Devleti’ni kurmakti.
Eflak ve Bitar, 1930’larda Paris’teki ögrencilik günlerinde, milliyetçilikle sosyalizmin çesitli yanlarini bir araya getiren bir doktrin gelistirdiler. BAAS’i “sosyal adaletsizligi, sinif sömürüsünü, tiranligi sona erdirecek ve özgürlük, adalet, demokrasi ve sosyalizmi getirecek devrimci hareket” olarak tanimliyorlardi. Parti, 1950’lere kadar örgütlenmesini sürdürdü.
Suriye’de 1954 yilinda yapilan seçimler BAAS’in kaderini degistirdi. Beklenmedik bir oy orani alan BAAS, Meclis’e 18 milletvekili soktu. Bu, BAAS’in tarihi boyunca aldigi ilk basariydi. Ve bu basarida, arkasina aldigi Cemal Abdül Nasir rüzgarinin etkisi büyüktü.
BAAS’i anlatmaya devam edecegimizi hatirlatalim ve BAAS’i ideolojik olarak sekillendiren ve üzerinde büyük etkisi olan Misir lideri Cemal Abdül Nasir’dan biraz söz edelim.

Araplarin büyük umudu; Nasir…

Misir’da darbe ya da daha sonra 1952 devrimi olarak anilacak hareket, bir grup alt rütbeli subay tarafindan yapildi. Kendilerini Hür Subaylar olarak adlandiran grubun lideri Cemal Abdül Nasir’di.
1918 dogumlu Nasir’in babasi bir köylüydü. Annesini sekiz yasinda kaybetmis ve akrabalarinin yaninda büyümüstü. Bir süre hukuk fakültesine devam etmis olsa da daha çok orta ve ortanin alti sinifa ait çocuklarin gittigi askeri akademiye girdi.
Nasir ve Hür Subaylar hareketini olusturan askerlerin çogunlugunu Misir’in alt tabakasindan gelmis ve Ingiliz isgalinden bizzat zarar görmüs ailelerin çocuklari olusturuyordu.
Kral Faruk’u yaptiklari darbeyle deviren Hür Subaylar, darbenin ardindan 6 maddelik bir program açikladilar:
“Ingiliz sömürgeciligine son verilmesi, onun isbirlikçi yöneticilerinin uzaklastirilmasi, feodalizmin kaldirilmasi, devletin yabanci sermayenin kontrolünden kurtarilmasi, güçlü bir milli ordu kurulmasi ve demokrasinin yeniden insasi”.
Nasir’in liderligindeki Devrim Komuta Konseyi’nin iktidari alir almaz yaptigi ilk is toprak reformu oldu. Büyük toprak sahiplerinin topraklarina devlet bonosu karsiliginda el konuldu ve topraksiz köylülere dagitildi. Toprak sahibi olmaya sinirlamalar getirildi.
1956 yilinda halk oylamasina sunulan yeni anayasa ile halka “emperyalizm ve feodalizmin kaldirilmasi, sosyal adaletin ve demokratik bir toplumun kurulmasi” vaat edildi. Yeni anayasa büyük bir oy oraniyla kabul edildi ve ardindan Nasir cumhurbaskani oldu. Bu seçimlerde kadinlar ilk kez oy kullandilar Misir’da.
Nasir’in Cumhurbaskani olarak yaptigi ilk icraat, o güne kadar Ingiliz ve Fransiz sirketlerinin hakimiyetinde olan Süveys Kanali’ni millilestirmek oldu.
Bu karar Ingiltere, Fransa ve Israil’in Misir’a saldirmasiyla sonuçlandi. Sina ve Kafire yakinlarindaki askeri hedefler bombalandi. Ingiltere ordusu Süveys sehrine girdi. Harekat, BM’nin araya girmesiyle durduruldu.

“Arap sosyalizmi”…

Nasir, ideolojisini yerli köklerini de vurgulayarak “Arap sosyalizmi” olarak tanimliyordu. 1961-1964 arasinda, ülkedeki tüm yabanci sirketlerden bankalara, sigorta sirketlerinden otellere kadar her sey millilestirildi. Bu millilestirme sirasinda bosalan kadrolara agirlikli olarak kadinlar yerlestirildi. Sanayide kalkinmaya agirlik veren yeni ekonomik planlamalar yapildi. Gelir dagilimi yasalariyla maaslar esitlendi. Emekli maasi, asgari ücret ve saglik sigortasi sistemi getirildi.
1964’te yapilan düzenlemeyle Meclis’in yüzde 50’sinin isçi ve köylülerden olusturulmasi karara baglandi. Egitim parasiz hale getirildi ve ders programlarina “sosyalizmin anlatilmasi” da eklendi. Tasralarda üniversiteler açildi. Ünlü El-Ezher üniversitesi de düzenlenen kurumlar arasindaydi. Yeni teknik fakültelerin eklenmesiyle bu üniversitenin dini etkisi azaltildi.
Söyleminde her zaman “sosyalizm ve Arap birligini” vurgulayan Nasir’in bu ideolojisi dogrultusunda ilk adimi 1958 yilinda atildi. Suriye ve Misir’i tek devlet haline getirecek olan Birlesik Arap Cumhuriyeti için çalismalar baslatildi. Karar her iki ülkede yapilan halk oylamalariyla kabul edildi.
Ancak, Birlik girisimi BAAS’in bu yillar boyunca yasadigi iç karisiklik sebebiyle 1961 yilinda sona erdi. Suriye Hava Kuvvetlerinde askeri pilot olan Hafiz Esad’in BAAS ile çatismasi da bu yillarda basladi. Nasirci olan Esad, birligin dagitilmasina karsi çikti.
Yasami boyunca Arap halkinin umudunu temsil eden Nasir’in ideolojisi, Irak’tan Suriye, Libya ve Cezayir’e kadar uzanan ülkelerde liderler ve anti-emperyalist halk hareketlerine önderlik etti.

BAAS iktidara geliyor…

Suriye’de 1954 yilinda yapilan seçimlerden BAAS ve Suriye Komünist Partisi güçlenerek çikti. Özellikle azinlik gruplari arasinda etkili olan Suriye Komünist Partisi lideri Halil Bektas, Arap dünyasinin ilk komünist milletvekili seçildi. 1955 yilinda BAAS liderlerinden Ekrem Havrani Meclis Baskani, 1956’da da kurucularindan Bitar, Disisleri bakani oldu. BAAS Suriye’de önemli iktidar odaklarindan biri olmaya baslamisti.
BAAS, Suriye’de iktidari 1963’te yapilan bir darbeyle aldi. Darbenin ardindan, kabul edilen yeni anayasa ile “büyük üretim araçlarinin millilestirilmesi, toprak, tasinmaz mal ve sanayi mülkiyetinin sinirlandirilmasi” gibi uygulamalara gidildi. Rejim, Misir’da oldugu gibi yaptigi toprak reformlariyla, büyük toprak sahiplerinin topraklarina el koydu ve halka dagitti. 1965’de ülkede bulunan 100 yabanci sirket millilestirildi.
BAAS’in iktidar yillari, ayni zamanda parti içinde iki muhalefet odaginin birbiriyle çatistigi yillardi. Ekrem Havrani’nin basini çektigi sosyalist kanatla, Misel Eflak’in basini çektigi milliyetçi kanat arasindaki çatisma Eflak’in tasfiyesiyle sonuçlandi. Savunma Bakani General Hafiz Esad, bu çatismada sosyalist kanadin yaninda yer aldi.
Tasfiyenin ardindan, Irak lideri Saddam Hüseyin’in davetiyle bu ülkeye giden Eflak, Irak BAAS’inin genel sekreterligi görevine getirildi.

30 yillik Esad iktidari…

Iç çekismeler bununla bitmedi. O siralar Savunma Bakani olan Hafiz Esad, Devlet Baskani Nurettin Atasi ve parti Genel Sekreteri Salah Cedid ile girdigi çatismayi 1970’de yaptigi darbeyle sonlandirdi. Böylece Hafiz Esad’in, 30 yillik iktidari baslamis oldu.
Petrol yataklarini millilestiren ilk Arap lider olan Esad, yeni Anayasa ile Suriye’nin yönetim biçimini, “Suriye Sosyalist Halk Cumhuriyeti” olarak degistirdi.
Esad, bir önceki BAAS yönetiminin aldigi ekonomik kararlari uygulamaya devam etti. Ayrica kurulan köy kooperatifleriyle köylüye ücretsiz tohum, makine ve karsiliksiz krediler dagitildi. Kirsal kesimde egitim ve saglik isleri yayginlastirildi. Orta egitimini tamamlayan her ögrenciye üniversiteye girme hakki tanindi. Yasalar kadinlara esitlik saglayacak sekilde düzenlendi, milletvekili seçilmelerinin önündeki engeller kaldirildi.
Hafiz Esad’in iktidari boyunca Sovyetler Birligiyle iliskileri hep yakin oldu. Bu ülkenin Ortadogu’daki tek askeri üssü de Esad döneminde kuruldu.

Baba Hafiz Esad…

Ortadogu diplomasisindeki basarisi sebebiyle “kurt siyasetçi” lakabiyla anilan Hafiz Esad, 1930 yilinda Lazkiye’de dogdu. Yoksul toprak köylüsü olan ailesi ülkedeki Nusayri azinliktandi. Ailesinin okuyan tek çocugu olan Esad, BAAS’a katildiginda 16 yasindaydi. Ögrenim hayatini askeri akademide sürdürdü ve pilot oldu. Üstün yetenekli ögrenci sifatiyla savas pilotlugu egitimi almak için Sovyetler Birligi’ne gönderildi. Iktidarda kaldigi 30 yilin ardindan, 2000’de Lübnan Devlet Baskani ile yaptigi telefon görüsmesi sirasinda, geçirdigi kalp kriziyle yasamini yitirdi.
Esad’in ölümünün ardindan yerine Londra’da doktorluk ve Sam’da askeri egitim alan ikinci oglu Besar Esad iktidara geldi.
1980’li yillarla birlikte dünyada degisen siyasi ve ekonomik konjönktür ve SSCB’nin dagilmasi, Nasir ideolojisinin etkisindeki Irak’ta Saddam Hüseyin, Libya’da Muammer Kaddafi ve Suriye’de Hafiz Esad rejimlerinde iyice yalnizlasmasi anlamina geliyordu. Bu tarihlerden sonra her üç ülkede de isler artik eskisi gibi olmayacak sekilde degisti.
Hatay meselesi, su sorunu, 1957 krizi ve PKK lideri Abdullah Öcalan’in çok uzun yillar bu ülkede ikamet etmesi nedeniyle Suriye-Türkiye iliskileri hep sorunlu oldu. Suriye ile yakin iliskilerin tarihi AKP iktidariyla basladi. Erdogan ailesiyle ogul Besar Esad ailesi arasindaki “samimi dostluk” iki yil öncesine kadar devam etti.
 
 
Hatice Ikinci (soL)

Haberi Ekleyen: Ali Dursun

Bu haber 1301 defa okunmuştur.

Paylaş

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Röportaj-Söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi Dedesi rahmetli Mustafa Kul'un bayrağını taşıyor

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı!

Erdoğan'ın halifelik hayali Türkiye'yi tehlikeye attı! Ortadoğu'yu en iyi bilen gazeteci Hüsnü Mahalli, SÖZCÜ'ye konuştu

Cesur,Devrimci ve Çağdaş

Cesur,Devrimci ve Çağdaş TGB Başkanı Çağdaş Cengiz ile röportaj

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü

Kılıçdaroğlu: AKP kaybedeceğini gördü Kılıçdaroğlu provokasyonlar konusunda uyardı

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!..

Yıldırım Mayruk ülkeyi terk ediyor!.. Yıldırım Mayruk,Barbaros Şansal ile birlikte ülkeyi terk ediyor!..

GÖRELE ' DE HAVA DURUMU

GIRESUN

RÖPORTAJ

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

ARŞİVLEN HABERLER

Arama
ssssssssssssssssssssssssssssssssssss