28 ?ubat 2010, 10:56
Tesadüfen bulunan icatlar
Tesadüfen bulunan icatlar
Tesadüfen bulunan icatlar FOTOGRAF Mucit: Louis-Jacques Daguerre Tarih: 1838 Kaza: Daginik laboratuvar dolabi... Bu rastlantisal bulusun nedeni kirik bir termometre... Louis Daguerre, karanlik odada, gümüs iyodür levhada açiga çikan görüntüyü sabitlemenin yollarini ariyordu. 1938 yilinda bir gün, farkli kimyasal maddelerin bulundugu dolabina, daha sonra kullanmak ve temizlemek üzere bozuk görüntülü bir film levhasi koydu. Bunu tekrar disari çikardiginda görüntü belirginlesmisti. Ancak Daguerre, bu gariplige hangi kimyasal maddenin neden oldugunu bilmiyordu. Bunun üzerine levhalari yerlestirdi ve kimyasal maddeleri birer birer disari çikartti. Dolabi bosaltmasina ragmen hala aradigi maddeyi bulamamisti. Sonunda dolabin raflarindan birinde, kirilmis termometreden dökülmüs civayi fark etti... Gümüslü levha üzerine alinan görüntü (daguerreotype), modern fotografçiligin baslangici oldu... Yerini ancak on yil sonra negatif ve, pozitif film sürecine birakti. POST-IT KAGIDI Mucit: Dr. Spencer Silver Tarih: 1974 Kaza: Kutsal bir ilham ve hatali üretim... "3M" bilim adamlarindan Dr. Spencer Silver, 1970'lerin baslarinda dayaniksiz yapistiriciyi buldugunda, bunu ise yaramaz bir bulus olarak degerlendirmisti... Bundan yillar sonra, meslektasi Art Fry, bir kilisede ilahi kitabindaki ayracin bir türlü istedigi yerde durmamasi üzerine oldukça sinirlendi. Anlamsiz vaazlardan mi yoksa kutsal bir ilhamdan mi bilinmez, kafasini bu konuya yormaya basladi ve birden aklina meslektasinin ise yaramayan bulusu geliverdi... Bu sayede ayiracin kitaba yapismasini saglayacak, ancak çikarttiginda da kitaba zarar gelmeyecekti. Post-it kagidi tabii ki bir gecelik basarinin ürünü degil... 3M'in ortaya attigi bu örnek, büro malzemeleri içinde vazgeçilmezler arasinda yerini aldi... VULKANIZE KAUÇUK (LASTIK) Mucit: Charles Goodyear Tarih: 1844 Kaza: Kizgin ocaga atilan kauçuk... Amerikali Charles Goodyear, 10 yildan beri ham kauçugu daha saglam ve elastik hale getirmenin çarelerini ariyordu. Bu onda bir takinti halini almisti ve hatta ödenmemis borçlari nedeniyle hapse bile girdi. Goodyear bu konuda her seyi denemisti; karisimina kükürt bile eklemisti. Ne var ki, bu karisimi kizgin ocaga atincaya kadar hiçbir sonuç elde edemedi: Kauçuk erimiyordu... Bunu gece boyunca disariya çivileyen Goodyear, ertesi gün karisimin oldukça esnek oldugunu fark etti. Kükürtle sertlestirme yöntemine, Romalilar'in ates tanrisindan esinlenerek, "Vulkan" adini verdi (vulkanizasyon). Yöntemin Amerika'daki patentini almayi basardi, ancak Fransa ve Ingiltere'den yasal formaliteler nedeniyle patent alamadi. Goodyear, Paris'te borçlari nedeniyle hapis yattiktan sonra Amerika'ya döndü. Patentleri ortaklari tarafindan yagmalandigindan yoksulluk içinde öldü. Ancak en azindan "Goodyear Tyre" ve "Rubber Company" gibi sirketler onun isminin gelecek kusaklar tarafindan da anilmasini sagladi... DAYANIKLI CAM Mucit: Edouard Benedictus Tarih: 1903 Kaza: Kirilmasi gereken deney tüpünün yere düstügünde parçalanmamasi... Güvenli camin bulunmasi, tam da en çok ihtiyaç duyulan zaman*da gerçeklestirildi: Motorlu tasit çaginda... 1903 yilinda Fransiz kimyager Edouard Benedictus, deney tüpünü laboratuarinin zeminine düsürdü. Tüp kirildi ancak dagilmadan tek parça halinde kaldi. Benedictus, kolodyum ihtiva eden sivinin buharlasmasindan sonra tüpte kalan ince plastik tabakanin parçalanmayi engel*ledigini anladi. Bunu not ettikten sonra bu konu üzerine fazla kafa yormadi. Ancak, kaza yapan bir aracin için*deki kizin kirilan camlardan çok feci sekilde yaralanmasi, bu konuyu tekrar gündeme getirmesine neden oldu. Daha önceki deneyiminden esinlenerek iki cam tabakasinin arasina selüloz nitrat yerlestirerek üç katli cami olusturdu. Bulusu 1920'lerde arabalarin ön camlarinda kullanilmaya ve otomotiv endüstrisinde ciddi sekilde taklit edilmeye baslandi. RÖNTGEN ISINLARI Mucit: Wilhelm Konrad Röntgen Tarih: 1895 Kaza: Bir elektrik deneyi... Röntgen, gazlarin içinden geçen elektrik yolunu arastirmak amaciyla, katod isin tüpüyle deney yaparken, baryum platin siyanürü levhasindan yayilan radyasyonun seffaf olmayan cisimlerin içinden geçebildigin! Fark etti. Arastirmalarina devam ederken radyasyonun 15 mm. kalinligindaki alüminyumdan, daha indirgenmis yogunlukta geçebildigini gördü. Ve bu radyasyona, "X-isinlari" adini verdi. Bugün dünyada Almanya disinda (Almanya'da Röntgenstrahlen olarak adlandiriliyor) bu isimle aniliyor. Bu, daha sonra insan vücudunun iç kismini gösteren fotograflamada kullanildi. 19. yüzyil sonlarina dogru savas alanlarinda da kullanilmaya basladi. KAOS TEORISI Mucit: Ed Lorenz Tarih: 1960'lar Kaza: Bilgisayardaki bozuk çikis... Amerikali meteoroloji uzmani Ed Lorenz'in bilgisayarinda anlamsiz ve komik veriler belirince, Lorenz bunlarin her zamanki aksakliklardan kaynaklandigini düsündü. Ancak hatayla ilgili ipuçlarini elde etmek için kagittaki çiktida çalismaya basladi. Bilgisayarin, baslamak için ilk sonuçlari eslestirdigini, ancak daha sonra haritayi yok ettigini gördü. Birden jetonu düstü: Lorenz bilgisayara ayni girdileri ikinci asamada yüklememis, bu küçük farklilik da, sonraki birkaç hafta boyunca, tamamen degisik sonuçlar verip durmustu... Lorenz böylece, hava durumu gibi küçük olaylarin bazen çok büyük sonuçlar dogurabilecegini açiklayan "kaos teoremini" bulmus oldu... RADYOAKTIVITE Mucit: Henri Becquerel Tarih: 1896 Kaza: Fotograf camindaki sislenme... Fransiz fizikçi Henri Becquerel, 1896 Marti'nda laboratuarindaki çekmecesini açtiginda büyük bir sürprizle karsilasti. Kapkaranlik bir ortamda olmasina ragmen bazi fotograf camlari bulaniklasmisti. O sirada Becquerel, yeni kesfedilen röntgen isinlari üzerinde çalisiyor ve bazi kimyasallar yardimiyla bunlarin yayilmalarini saglamaya ugrasiyordu, ilk aklina gelen, günes isiginin etkisiyle kristallerin isini yaydigi ve fotograf camini sislendirdigiydi... Ilk deneyleri onun dogru yolda oldugunu desteklese de hava bozunca olayin seyri birdenbire degisti. Becquerel, kristallerin günes isigindan etkilenmesini engellemek için kimyasallar kullanarak camlari tekrar çekmeceye koydu. Camlari disari çikardiginda, uranyumlu kristallerden olusan camlarda artik sisin bulunmayisina oldukça sasirdi. Ve bugün "bir atom çekirdeginin ta*necikler veya elektromanyetik isimalar yayarak kendiliginden parçalanmasi" olarak bilinen radyoaktiviteyi kesfetmis oldu... PENISILIN Mucit: Alexander Fleming Tarih: 1928 Kaza: Havada uçusan bir küf... St. Mary Hastanesi'nde danisman olarak çalisan ve Alexander Fleming'in hayatta kalan tek meslektasi, ünlü bilim adaminin penisilini 1928 yilinda bir rastlanti sonucu buldugunu anlatmisti. Fleming bir deney üzerinde çalisirken, muhtemelen laboratuvarin karsisindaki bardan uçup gelen bir küf mikroskoptaki lamin üzerine konmustu. O sirada Fleming, lam üzerinde zararli bir bakteri türü olan stafilokoklari inceliyordu. Dikkatsiz bir bilim adami bu küfü büyük olasilikla önünden uzaklastirirdi, ama o, küfün bakteri üzerindeki etkisini görmek istedi. Sonuç hayret inciydi... Çünkü Fleming, "Penicilim notatum" isimli yesil küfün bulundugu bölümdeki bakterilerin öldügünü fark etmisti... Daha sonra gerçekklestirilen testlerde, bu küfün diger bakteriler üzerinde de etkili oldugu ortaya çikti. Tavsan, fare ve insanlar üzerinde yapilan testler sonunda, açik bir yan etkisinin de olmadigi görüldü. Ne var ki Fleming, küften sizan maddeyi bir türlü kesfedememisti. Sonuç olarak 1939 yilinda, Oxford'dan Howard Florey ve Ernst Chain bu maddeyi ayristirmayi basardilar ve buna "penicilin" adini verdiler. Bu madde, öldürücü bakteriyel hastaliklarla savasabilen ilk antibiyotik olarak tarihe geçti. Fleming ve diger iki bilim adami, 1945 yilinda Nobel Ödülü aldilar... Çünkü, milyonlarca insanin hayatini kurtaran bir bulus yapmislardi... SOK TEDAVISI Mucit: Julius Wagner-Jauregg Tarih: 1917 Kaza:Mezbaha isçilerinin kesim yöntemi... ECT (Electroconvulsive the-rapy) olarak bilinen elektrosok tedavisi, mezbaha isçilerinin, domuzlarin elektrikle sersemlemelerinden sonra çok sakin durduklarini fark etmelerinin bir sonucu... ECTye, beyne elektrik akimi verilmesi suretiyle, depresyon gibi akil hastaliklarinin semptomlarini engellemekteki son çare olarak bakiliyor. Elektrosok tedavisi fikri, sitma asisiyla frengili hastalari te*davi eden Avusturyali Julius Wagner-Jauregg tarafindan gelistirildi. 1927 yilinda Nobel Ödülü alan VVagner-Jauregg, bu fikre, "bir sisteme elektrik verilmesinin tedavi edici özellik tasiyacagindan yola çikarak ulasti. Ve böylece, çok tartisilan sok tedavisi dogmus oldu... Ayni zamanda, sizofrenlerin dogal yollardan çarpilmalarinin, hastalik belirtilerinin iyilesmesine neden oldugu da belirlenmisti. Psikiyatristler, hastalarin beynine elektrik akimi uygulamak yoluyla, anlasilmasi güç tedavinin gerçeklestigini belirtiyorlardi. Ancak ECTnin kisa süreli hafiza kaybina neden olmasi disinda önemli etkisinin bulunmadigina dair klinik bulgulara az da olsa rastlaniyor. Hastalarin tedavi edilmesine yönelik olarak bu yöntem çok uzun zamandan beri kullanilmaya devam ediyor. SAKKARIN Mucit: Fahlberg adinda bir kimya ögrencisi Tarih: 1879 Kaza: Kurallara uymama... 1879 yilinda Fahlberg adindaki bir kimya ögrencisi, toluol (kömür katranindaki hidrokarbon) türevle*rini arastirirken elindeki maddeyi tatti ve günümüzün yapay tatlandi*ricisi sakkarin ortaya çikti. Diger iki yapay tatlandirici da kaza sonucu kesfedildi. 1937'de Il*linois Üniversitesi ögrencilerinden Michael Sveda sigarasini yakti ve tatli oldugunu tespit etti. Ve bu maddenin "cyclamate" oldugunu buldu. Nutra Svveet ise 1965 yilin*da anti nükleer bilesimler arastirilirken kesfedildi... BUCKMINSTERFULLERME Mucit Harry Kroto Tarih: 1985 Kaza: Karbon atomunun kilise kubbesine benzemesi... Harry Kroto ve meslektaslari, uzayda varoldugu düsünülen anlasilmasi zor yapidaki karbon atomlarini çözmeye çalisiyorlardi. Laboratuar testleri sonucunda karbonun, 60 atomdan olusan, digerlerinden daha güçlü ve istikrarli yapida oldugu ortaya çikti. Cevaplar arastirilirken çalisma gruplarindan biri, atomlarin, mimar Richard Buckminster Fullerln tasarladigi, kubbeli kiliseye benzeyen hexagonlardan olustuklarini ortaya çikarmisti. Bu da Kroto'nun aklina, daha önce pentagon ve hexagonlardan olusturdugu, "Gece Gökyüzü" modelini getirdi. O gece, çalisma gruplarindan bir bölümü de karbon atomlarini, futbol topuna benzeyecek sekilde birlestirmisti. Ve grup, pentagon ve hexagonlarin hep 60 sayisinda bulustugunu kesfetti. 60 karbon atomundan olusan "Buckyball’lar su anda karbonun temel biçimi olarak degerlendirilirken, Kroto ve meslektaslari 1996 yilinda Nobel Ödülü'nü almaya hak kazandilar... Akilli toz Çogu insan esyalarinin tuz buz oldugunu gördügünde üzülür fakat bu Jamie Link için geçerli degil. Kaliforniya Üniversitesi’nde kimya doktorasini yapan Jamie, üzerinde çalistigi silikon çiplerin toz haline geldigini görür fakat sonrasinda ilginç bir sekilde farkeder ki, küçük parçaciklar hala sensör fonksiyonlarina devam etmekte. Bu mucizevi bulus, ona üniversitenin en önemli ödülünü kazandirmasinin yani sira, onun sagliktan deprem arastirmalarina kadar bir dizi alanda önemli bir yere sahip olmasini saglar. Kola Atlantali eczaci John Pemberton, bas agrisi için bir ilaç hazirlama telasi içindeydi. Içerigini halen bilmedigimiz karisimi 8 yil boyunca eczanelerde satisa sundu. Fakat sonrasinda tüm zamanlarin en popüler içecegi marketlerde siseler halinde yerini aldi. Teflon Ozon tabakasina verdigi zarar halen konusulup tartisilan ‘klorofluorokarbon’un(CFC), omlet severlerin en önemli araci olacagi kimin aklina gelirdi. Güçlü bir sogutucu yapmak için hazirladigi CFC karisimini hidroklorik asitle reaksiyona sokan kimyager Roy Plunkett, yanmaz yapismaz teflon tavayi icat etti. Sentetik boya 18 yasindaki William Perkin sitmaya karsi çare ararken dünyanin ilk sentetik boyasini üretti. Bazi karisimlari birbirine eklediginde ortaya parlak renk verici bir madde çikti. Karisimin dogal boyadan daha canli ve güzel oldugunu fark eden Perkin, bu çalisma sonrasinda da kanser tedavisi için kemoterapiyi icat eden Paul Ehrlich’e ilham verecekti. Kalp pili Mühendis Wilson Greatbatch, kalp seslerini kaydeden bir cihaz üzerinde çalisiyordu. Yaptigi cihazdan yanlis parçayi çikaran Wilson gerekli enerjiyi cihaza verdiginde, icadi normal bir kalpten daha dogru ve hatasiz nabiz atmaya baslamisti. Japon Yapistirici Harry Coover, Kodak’ta çalisan bir kimyagerdi. II. Dünya Savasi’nin ortasiydi ve Dr. Coover, seffaf ve kursuna dayanikli bir materyal üzerinde çalisiyordu. Üzerinde çalistigi materyal cyanoacrylate yapis yapis bir malzemeydi ve Coover çalismalarini çöpe atti. Yillar sonra, çöpe attigi sise hala çöp kutusunun dibine yapisik duruyordu. Coover’in jetonu düstügünde yillardan 1958'di.
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 1165 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|