VAH MÜSLÜMANLAR!
Bektasi’nin biri belinde pala ile dolasan bir bekçiye sorar: Belindeki nedir? Ne ise yarar? “Buna pala derler, biz hatalari bununla düzeltiriz” der bekçi ve hemen bir soru da o sorar: Peki siz hatalari ne ile düzeltirsiniz?
Bektasi, “Biz hata görmeyiz ki düzeltelim” diye cevap verir.
Burada bahsi geçen Bektasi’nin sahsinda tüm nazenin tarikat mensuplari hatta tüm nezih Müslümanlari temsilen güzel bir mesaj verilmektedir.
Küffara karsi sedid, müminlere karsi gayet merhametli olmasi gereken müminlerin, tarihi süreç içersinde zaman zaman aksi durumlara düstügünü görüyoruz.
Hz. Peygamberin vefatinin üzerinden henüz 20 yil geçmisken içersinde seçkin sahabelerin de yer aldigi Cemel, Siffin gibi savaslar bunun en mücessem örnekleridir. Sonrasinda gelisen olaylar ve tabi Islam tarihinin en trajik ve kanli katliami olan Kerbela hadisesi vahametin en dip seviyesini göstermesi açisindan düsündürücüdür.
Arkasindan gelen itikadi ve ameli mezhep tartismalari ve olusumlari, bir taraftan rahmete vesile olurken öbür yandan kötü niyetli insanlar elinde patlamaya hazir bombalar haline dönüstürülmüstür. Nitekim mezhep taassuplari yüzünden bazi dönemlerde çok ciddi tartismalar ve hatta kanli çatismalar yasanmistir.
Müslümanlarin takim tutar gibi mezhep tutmalari, mezhepli olmanin ötesinde mezhepçi olmalari ve hosgörüyü unutmalari çok pahaliya mal olmustur.
Yine tuttuklari liderleri ve feyz aldiklari seyhlerini “la yüs’el” hatta “insanüstü” görmeleri de kendi disindakileri ötekilestirici bir tavir almalarini beraberinde getirmistir.
Kendi çizgisini tek dogru olarak görüp disindakilere hayat hakki tanimayan bu zihniyet, dünyayi kendisine dar ettigi gibi baskalarinin hayatini da mahvetmistir.
Bugün Islam dünyasinda yasananlar, tarihten ibret alinmayarak yasananlarin tekerrüründen baska bir sey degildir.
Ülkemizde yasananlar ise bu ironinin psikolojik versiyonudur. Ortadogu’da öldürücü silahlarla yapilanlar, burada yazili, görsel medya ve internet silahlari kullanilarak yapilmaktadir.
Daha düne kadar kardes oldugunu söyleyenler bugün karsi tarafi kalles olarak ilan edip veryansin etmektedir.
Iktidar nimetlerinden yararlanip hükümete methiyeler düzenler, bugün iktidari topa tutuyor; buna mukabil siyasi erk sahipleri ve yandaslari ise düne kadar beraber olduklari insanlara bugün en hakaretamiz ifadeleri kullaniyor.
Bu arada kimler gülüyor, zil takip oynuyor? Memleketin durumu ne oluyor? Ekonomi nereye gidiyor? Daha önemlisi Islam kardesligi ve hukuku ne duruma düsürülüyor? Diye sorulup hesap ediliyor mu acaba?
Hakli olan, haksiz olan; hakli iken haksiz duruma düsen; haksiz oldugu halde hakli gibi gözükmeye çalisan… Su an bunlarin hiçbirinin önemi yok. Hepsinden çok daha önemlisi ve tehlikelisi, insanlarin hizla kutuplastirilmasidir.
Kullanilan agir ifadeler ve nefret söylemleri belki birilerini memnun eder gibi gözükse de diger yandan binlerce insani kiriyor ve incitiyor.
“Oh olsun, onlar zaten hak etmisti” gibi tavir ve söylemler, ötekilestirici ve benmerkezci söylemlerdir. Yarin benzer seylerin kendi baslarina gelmeyecegine kimsenin garantisi yoktur.
Neticede hükümetler gelip geçicidir. Kalici olan hukukun üstünlügüne dayali, esit yurttaslik ve insan haklarini esas alan demokratik bir devlet anlayisidir.
Demokratik, seffaf, hesap verebilen bir devlet düzeni kurulmadigi sürece bu tartismalar bitmeyecektir. Bugün “X” cemaatinin basina gelenler yarin “Y” cemaatinin basina gelecek; “filan” kesim haklarini elde ederken bir baska kesim haklarinin verilmesini beklemeye devam edecektir.
Hâlbuki devletin rengi, ideolojisi olmaz. Devletin nazarinda herkes ayni derecede haklara sahiptir. Bu haklar bir lütuf degil, en dogal haklardir.
Devlete düsen vatandaslarinin haklarini örselemek ve ötelemek degil, en kisa zamanda ve anayasal güvenceyle vermeye çalismaktir.
Burada vatandaslara da büyük is düsmektedir. Her seyden önce özgürlükler birbirimizin elindedir. Bir kesim kendi hak ve özgürlülük taleplerini dile getirirken baska kesimlerin hak ve özgürlük taleplerine de saygi duymali hatta destek vermelidir.
Nefret söylemi yerine sevgi dili gelistirilip herkesi oldugu gibi kabullenerek ortak paydalar etrafinda bulusulmalidir.
Yarin sular durulup normallesme saglandiginda yüz yüze bakamayacagimiz tavir ve söylemlerden kaçinilmalidir.
Devlet hepimizin devleti ve en büyük semsiyemizdir. Bu semsiyenin altinda herkese yer olmalidir. Bu meyanda herkesi kucaklayan ve sefkat kanatlarini açan “devlet ana”yi muhkemlestirmek hepimizin görevi olmalidir.
IHSAN ÜNLÜ
ihsan66@gmail.com
Bu yazı 1430 defa okunmuştur.