Türkiye'de geçen yil 75 yasinin üzerinde bin 160 erkek "dünya evine" girdi!
Bu rakami TÜIK'in geçtigimiz mart ayinin basinda açikladigi Evlenme ve Bosanma Istatistikleri'nden aldim.
Ve hayir, "mart ayi" ile konumuzun hiç ilgisi yok.
Ayni istatistik verilerinden anliyoruz ki evliliklerde erkekler, kadinlara göre 2 yil 8 ay daha büyük oluyorlar. Bu ortalama rakam tabii.
Bu hesapla bin 160 "dede"nin, bin 160 "büyük anne" ile evlendigini söylememiz de "tamamen" yanlis olmaz.
"Tamamen" vurgusuna dikkatinizi çekmek isterim!
Bu siyaset geregi yapilan açiklamalar gibi yani. Tamamen dogru olmadigi gibi, tamamen yanlis da olmayabiliyor.
Nasil, siz de mi videolara kaptirdiniz kendinizi? O zaman ne demek istedigimi daha fazla açiklamama gerek yok demektir!
Felaket tellalligi yapacak degilim ama sorumlu bir gazeteci olarak açiklamak zorundayim, kaba bosanma hizimiz binde 1.62 olduguna göre bu evliliklerden en az birinin ayrilikla sonuçlanacagini da söylemem tamamen yanlis olmayacagi gibi tamamen dogru da olmayacak.
Tabii Mustafa'nin bu konuda yaptigi yoruma da hiç deginmeyecegim çünkü ortalama ömür beklentisi üzerinden bir hesaplama yapmayi etik bulmuyorum.
Ancak sunu da söylememe izin veriniz: Yanlis kisiyle evlenmis olma olasiliklari çok yüksek!
Eski hikayeyi hepimiz biliyoruz.
Prenses kurbagayi öper, o soguk tenli, berbat sesli çirkin yaratiktan muazzam yakisikli bir delikanli çikarir.
Bu bir masal degil, gerçektir.
Bugün sokaklarimizi kurbagalar isgal etmemisse biliniz ki bunu, bu sevimsiz yaratigi öpmeye igrenmeyen kadinlarimiza borçluyuz.
Her kadin, aslinda bir kurbagayi öper ve biz kendimizi prens saniriz.
Ve hayir, erkek düsmani filan degilim; sadece bir erkegin, hayatindaki kadin sayesinde "bir sey" olabilecegini düsünürüm.
Kurbaga metaforu masalin gelisi; onlar muratlarina ererken, biz kerevetlerine çikalim diye!
* * *
Kurbaga Prens masalinda da oldugu gibi masallar hep mutlu sonla biter ve sonunda masalin kahramanlari olan kadin ve erkek evlenirler, muratlarina ererler.
Sonra baslarina ne geldigini, iliskilerinin sürüp sürmedigini bilemeyiz, masallar bunu anlatmaz.
Rapunzel, geç saatlere kadar çalisan kocasi ve dört çocugu için saçlarini süpürge mi etti, yoksa kuaföre gidip mizanpli yaptirarak keyfine mi bakti, bunu bilemeyiz.
Ve sanirim bu masallari uyduranlar da masallarin gerçek sonunu bilmemizi istemiyorlar.
Onun için Pamuk Prenses Vol. 2 diye bir masal yok.
O pamuklar gibi beyaz sahane kadin ne hale geldi, bilemeyiz.
Çünkü arkadaslar, bunu benden duymus olabilir ve sevdiceginize de beni kaynak gösterebilirsiniz: Çünkü kahramanlarimizin bulusmasindan sonra büyük olasilikla anlatilmaya deger bir sey kalmamistir.
William Blake üstadimizin da dedigi gibi "ancak söylenmemis asklar, asktir."
Bedri Rahmi'nin bir Denizli köylüsünden duydugu söz, Blake'in sözüne tur bindirir aslinda: Seversin, kavusamazsan ask olur!
Çünkü, UC Riverside'dan psikoloji profesörü Sonja Lyubomirsky'ye göre huzurlu ve mutlu evliligin bir raf ömrü var.
Ve bu maalesef biz insanlarin en kötü özelligi diyebilecegim uyum yetenegimiz ile ilgili.
"Hedonik adaptasyon" deniliyor ve insan iyi seye çok kolay alisiyor.
Rahmetli anneannem de Kaliforniya'da üniversite okumamisti ama "alismis kudurmustan beterdir" sözünün felsefi derinligine sahipti.
Çocugunuza istedigi her seyi alan anne – babalardansaniz, el degmemis bebeklerin, yüzüne bakilmayan toplarin nedeninin bu hedonik adaptasyon oldugunu bilirsiniz.
"Baklava – börek olsa her gün yenmez" özlü halk deyisinin de isaret ettigi bir durum bu.
Elbette romantik iliskiler için de geçerli.
Ilk bulusmalar, el ele tutusmalar, kaçamak öpücükler, sonunda kavusma!
Ama insan bu tadina doyulmaz hazza da bir uyum gösteriyor, alisiyor. Hedonik adaptasyon gelistiriyor. Sonja Hanim bu konuyla ilgili bir kitap yazmis, uzun süreli iliskilerin de böyle bir hedonik adaptasyondan zarar göreceginden söz ediyor. Cinsel tutkunun ve cinsel uyarinin ise hedonik adaptasyona özellikle yakin olduguna dikkat çekiyor.
O gün ki gördüm seni, yaktin ah yaktin beni
Ilk görüste asik olanlardan misiniz, bilmiyorum ama eger böyle oldugunuzu düsünüyorsaniz üzülerek söylemeliyim ki gerçek bir palavracisiniz.
Dost aci söyler!
"Ilk görüste" hissettigimiz sey, ask degil bir "cinsel çekim" olabilir.
Çünkü arkadaslar, ask bir süreç meselesidir.
Yolda yürürken kafaniza saksi düsebilir ama durduk yerde ask düsmez.
Cinsel çekim derken salt cinsellikten söz etmedigimi de bilmenizi isterim.
Bir erkegin ya da kadinin, birisine karsi neden çekim hissettigini tam olarak açiklamak zor.
Insanlara sorsak, belki de sordugumuz insan sayisi kadar degisik yanit alabilecegimiz bir soru bu.
Kimi için kas – göz, kimisi için boy – pos, kimisi için zeka – akil, kimisi için meslek – söhret vs. olabilir bu çekimin nedeni.
Diyelim ki "kas-göz" diyenler en büyük grubu olustursun, onlarin içinde de yüzlerce alt küme bulabiliriz.
Süreç bu çekimden sonra baslar.
Öyle bir çekimdir ki ona direnmeyi birakin, tam tersine o çekime iyice kapilip karsimizdakinin içinde eriyip yok olma istegine dönüsür adeta.
Onda, belki de hiç sahip olmadigi özellikleri vehmederiz.
"Askin gözü kördür" asamasina geçiyoruz böylece.
O her seyin en iyisidir. Güzeldir, akillidir, zekidir, çekicidir, bas döndürücüdür, esprilidir, odur, budur.
Ve böylesine mükemmel bir yaratigin nasil olup da bizim gibi bir sefili, yetersizi begendiginden kaynaklanan kuruntular da baslar. Kiskançlik krizlerinin nedeni biraz da budur.
Oysa karsimizdakine, hissettigimiz bu yetersizliklerle ilgili ne düsündügünü sorsak, alacagimiz yanit büyük olasilikla bos bos bakan bir çift göz olacaktir.
Çünkü o da zaten tam tersini düsünüyordur. Tipki, bizim onun hakkindaki düsüncelerimiz gibi.
Ama bu gerçek soruyu sormaya kimse cesaret edemez, onun yerine rol yapmaya baslar.
Karsimizdaki insanin nasil birisini arzuladigi ile ilgili tahminlerimizden kaynaklanan bir senaryo yazar, onu oynariz. O da aynisini yapar. Sonra onlar erer muradina, bizler de çikariz kerevetine.
Zamanla rol olarak oynadigimiz bazi seyleri içsellestirip kisiligimizin bir parçasi haline getirmis olsak bile oyun oynama becerisinin ve takatinin de bir sonu vardir, gerçekler birer birer ortaya çikmaya baslar.
Ferrari'nin Sahin'e dönüstügü, "mükemmel erkek" ya da "mükemmel kadin" diye yücelttigimiz varligin kendisi gibi olmaya basladigi bir dönem.
Marifet, daha sonra bununla birlikte yasamaya alismak ile ilgilidir. Romantizmin sonu gelmistir.
Çünkü o kadin, sizin hayallerinizde yarattiginiz aslinda hiç var olmayan birisi degil, kanli–canli, iyi yönleri oldugu kadar yetersiz yönleri de olabilen gerçek bir insandir, bir hayal degildir.
Ve unutmayin ki sizinle evlenecek kadin ya da erkek de ayni hatayi yapmistir, o da yanlis kisiyle evlenmistir.
Pandemi dinlemeyip solugu evlendirme dairesinde arayan dedelerimiz de bilmeliler ki aslinda yanlis kadinla evlendiler.
(75'liklere "dedelerimiz" diyorum ya sizden saklayacak degilim, bir arkadasimi kizdirmak için böyle yaziyorum; çünkü esasen "dedelik" yasta degil, bastadir!)
"E simdi ne olacak, hemen bosanalim mi" diye soranlar oldugunu duyar gibiyim.
Hayir, bu gerekmeyebilir.
Hayallerle yasamayi birakip, gerçeklerle barisabilirseniz tabii.