16 Kasym 2010, 03:31
Kini olanın dini olmaz!
Tasavvuf dünyasının renkli isimlerinden Ömer Tuğrul İnançer ile kurban üzerine konuştuk. Mine Şenocaklı
Kini olanin dini olmaz! Tasavvuf dünyasinin renkli isimlerinden Ömer Tugrul Inançer ile kurban üzerine konustuk
Mine Senocakli Kurban Bayrami öncesinde hayvanlara eziyet edilmemesi için bir mesaj almak umuduyla çikmistim yola... Tasavvuf ehli Ömer Tugrul Inançer’in bir sohbetine katildim, sorularima cevap aramak için. Cevapladi fazlasiyla... Ama o sohbetten bana kalan öyle bir söz var ki, sadece bayrami degil, hepimizin bastan sona hayatini ilgilendiriyor. Inaçer’in hatirlattigi Hz. Muhammed’in bir Hadis-i Serifi; “Kini olanin dini olmaz!”
“Allah’in kabre konuldugumuz zaman melekler vasitasiyla bize soracagi sorular var. ‘Dinin ne?’, ‘Rabbin kim?’, ‘Peygamberin kim?’, ‘Kardeslerin kim?’, ‘Kiblen neresi?’ gibi... Bu suallerin içinde iki sual yok; ‘Disi misin, erkek misin?’ ve ‘Hangi millettensin?’
‘Çerkez misin, Laz misin, Kürt müsün?’ diye sorulmayacak. Sorulmayacak demek, Allah senin cinsiyetine, milliyetine deger vermiyor, insanligina deger veriyor demektir...”
Bugün arife... Geçen hafta basinda karar vermistim Kurban Bayrami üzerine bir söylesi yapmaya... Zira her bayramda içim sizlar, kaçisan hayvanlarla baslayip eziyete dönen kurban merasimlerine tanik oldukça. Ne gariptir, çocuklugumdan böyle kötü görüntüler yok aklimda, üstelik gözümün önünde pek çok kez kurban kesmisken amcam ve babam, kanini alnima sürmeyi ihmal etmeden... Dualarla, sevgiyle kesilirdi o kinali koyunlar. Üzülürdüm, aglardim yine de, ama bir vahset degildi hatirladigim. Simdi is ya mekanize, dolduruyorlar bir çadira kan görünmesin diye, ya da o güne kadar eline biçak almamis, kasapliktan bihaber adamlar çöküyor girtlagina gariplerin! Böyle mi olmali? Bunun hayirla, sevgiyle, inançla nasil bir ilgisi var? Hele ki o kurban etiyle mangal yapmak da ne oluyor kesilir kesilmez. Incelik, insanlik nerede?
Bana bayram gibi gelmiyor yillardir Kurban Bayrami... Galiba biraz eskiye özlemdendi bu bayram arifesinde isin ehlinden kurbani gerçek anlamiyla dinlemek. Peki kime soracaktim? Resmi bir din dersi almak degildi amacim, söyle ruhani bir terbiyeydi asil meselem. Iste bu yüzden zor oldu dogru isme ulasmak! Ona da tam ulastigim söylenemez. Pek çok kisiyi aradim, “Dogru isim kim olmali?” diye... “Ömer Tugrul Inançer, senin sorularina ilaç olur” dediler. Sagolsunlar, oldu. Üstelik söylesi yapmama bile gerek kalmadan! Telefonla randevu almaya çalistim, “Maalesef hiç vakti yok” dediler. Bu arada ögrendim ki, cuma aksami Üsküdar Belediyesi Altunizade Kültür Merkezi’nde konusmaci oldugu bir tasavvuf sohbeti var. “Eger oraya gidip yüzyüze konusursam, belki bir randevu alabilirim. Randevu alamasam bile sohbette mutlaka Kurban Bayrami’na da deginir, faydalanirim” diye düsündüm. Solugu Altunizade’de aldim.
Cem Yilmaz gibi...
Tanistirdilar, tiklim tiklim dolu olan salonun girisinde... Heybetli, davudi sesli, gözlerinin içi gülen bir adamdi. Derdimi anlattim, “Gerçekten vaktim yok. Buradan çikar çikmaz bir konserimiz var, ona yetisecegim” dedi. Yüz ifademden olsa gerek yine kendi buldu çözümü, beni kirmadan; “Bugün Kurban Bayrami ile ilgili konusmayi düsünmüyordum ama sorulariniz varsa verin, konusmamda bunlari da cevaplamaya çalisayim” dedi. Siraladim ezberden birkaçini... En çok da hayvanlara eziyetin üzerine basa basa...
O kürsüye yürürken ben kalabalik salonda bir merdiven basamagina ilistim. Az bulunur bir sesle, “Aksam serifleriniz hayrolsun” diye girdi söze... Daha ilk cümleleriyle kalpleri fethedip, beyinlere hitap eden bir hatip Tugrul Inançer... Sadece ben degil, tüm salon nefessiz dinledik. Kah, yapilan yanlisliklara kizarak konustu pes perdeden, kah Cem Yilmaz’i aratmayacak esprilerle süsledi sözlerini... Neler yoktu ki o 1.5 saatlik sohbette... Türk-Kürt meselesinden tutun, helal ve haram kesime kadar... Konusmayi bastan sona kaydettim, ama son sözünü bastan söylemeden edemeyecegim, zaten onun da istegi buydu o aksam salonu dolduranlardan:
“Allah’in kabre konuldugumuz zaman melekler vasitasiyla bize soracagi sorular var. ‘Dinin ne?’, ‘Rabbin kim?’, ‘Peygamberin kim?’, ‘Kitabin ne?’, ‘Kardeslerin kim?’, ‘Kiblen neresi?’ gibi... Bu suallerin içinde iki sual yok; ‘Disi misin, erkek misin?’ ve ‘Hangi millettensin?’ Biz Ibrahim Aleyhisselam’in milletindeniz. Bütün müminler öyledir. Bu kadar! ‘Çerkez misin, Laz misin, Kürt müsün?’ diye sorulmayacak. Sorulmayacak demek, Allah senin cinsiyetine, milliyetine deger vermiyor, insanligina deger veriyor demektir. O yüzden hepinizden su Hadis-i Serif’i tefekkür etmenizi niyaz ediyorum; efendimiz saadetle buyuruyorlar; Kini olanin dini olmaz!”
Kurban Bayrami öncesinde bundan güzel söz mü olur? Birbirimizi kurban etmeyi burakirsak milliyet için, cinsiyet için, belki o zaman hayvancagizlara da eziyet etmemeyi ögreniriz bir gün!
Müzik gibi konusuyor...
Nev-i sahsina münhasir bir insan Ömer Tugrul Inançer. Durusuyla, heybetiyle, ses tonuyla, sözleriyle, hitabetiyle karizmatik olmaktan da öte... Zira uhrevi bir boyuta tasiyor bu karizmasini... Hukuk fakültesi mezunu, asil meslegi avukatlik. 20 yil müsavir-avukatlik yaptiktan sonra 1991 yilinda Kültür ve Turizm Bakanligi Istanbul Tarihi Türk Müzigi Toplulugu’nda sanatçi-müdür olarak çalismaya baslamis. Tahsili sirasinda özel olarak müzik dersleri almis. Çesitli radyo ve televizyon programlarinda misafir sanatçi ve konusmaci olarak yer almis. Birçok yurtiçi ve yurtdisi konserde müzik faaliyetlerinde bulunmus. Tasavvuf konusunda ise pek çok makale ve kitap kaleme almis bir tasavvuf ehli... Son kitabi ise Timas Yayinlari’ndan çikan Muhabbet Peygamberi Hz. Muhammed...
Gece de kurban kesilir
Hep ayni seyleri söylemek zorunda kaliyoruz. Çünkü hep ayni yanlisliklar deklare ediliyor ve konusuluyor. Kurban Bayrami sebebiyle ortalikta olan yanlisliklardan biri de su; kurban paylasmaktir! Bu lakirdi yanlistir. Paylasmak için sahip olmak lazim. Ben bir seyin sahibi olmaliyim ki baskalariyla paylasayim. Kurban kesmek borç ödemektir. Paylasmak nereden çikti? Allah, “Kurban kesin, fukaraya verin” mi diyor? “Rabbin için namaz kil ve kurban kes” diyor. Fikhi hükümler olarak birtakim incelikleri var, oralara girmeye hacet yok. Kurban kesmek farz olarak kabul edilmemis, çünkü farzlar umumidir; burada sartlar var. Kurban nisabi zekat nisabi ile ayni degildir. Bugünkü hesap karsiligi 81 gram gümüs veya karsiligi mali olan ve nema getiren ve üzerinden bir sene geçen varlikta olan zekat nisabidir. Kurban nisabi için Hazreti Peygamber böyle demiyor ama. Diyelim ki, arife günü ya da Kurban Bayrami’nin birinci, ikinci günü parasi yok, üçüncü günü piyango gibi bir sey vurdu ya da evinde kiymetini bilmedigi bir antika vardi, antikaci gidip geliyordu, nihayet bayramin üçüncü günü kandirdi, etti, bilmem kaç yüz liraya o antikayi aldi... Artik o kisinin elinde kurban kesecek kadar para var. “Efendim daha benim evim yok ama” diyemez, o zekatta geçerli. Kurbanda bu sart yok... Kurban kesme günlerinde, ki yeterince isik, aydinlatma varsa gece bile kurban kesilir... Tabii hayvana eziyet etmeyecek sekilde, ustalikla, kendi parmagini, elini de kesmeyecek sekilde aydinlatma olursa...
“Kurban kesmek borç ödemektir, paylasmak nereden çikti!”
“Eyyam-i Nahr’da, yani kurban kesilecek günlerde, kurban kesecek takati, parasi olup da, kesmeyen bizim namazgâhimiza gelmesin” buyuruyor Resulullah Efendimiz... Bir gün Efendimiz’e putperestler geliyor. Mescid-i Nebi’de sohbet edip, Islam hakkinda bilgi alirlarken, birden kipirdanmaya, etrafa bakinmaya basliyorlar. Normal seyrinden çikiyor sohbet... Peygamber Efendimiz, “Ne oluyor? Beni dinlemiyorsunuz, baska bir sey mi var?” diye soruyor. Diyorlar ki, “Efendim bizim ibadet saatimiz geldi. Ne yapabiliriz diye düsünüyoruz.” Resulullah, “Yapin ibadetinizi!” diyor. Putperest ibadeti! Mescid-i Nebi’de! Ama dikkat buyurun, “Eyyam-i Nahr’da, kurban kesmeye takati olup da kesmeyen Mescid’e gelmesin” diyor. Resulullah’in yaptigi ve yapmamizi istedigi her sey Farz-i Ayn’dir. Bitti! Bizim hayrimiza, faydamiza olmayan seyi Resulullah yapar mi? Yapmaz. “Efendim namazin farzini kil, yeter. Sünneti kilma.” Resulullah senin kadar bilmiyordu çünkü! O, kiliyor! Ha, arasira kilmazsan Resulullah onu affettirir Rabbimize. Sünneti sadece, farzi degil ama! Onun hesabini kendin verirsin Rabbimize! Öyleyse Kurban Bayrami’nin kurbani paylasmak olmadigini, hakikatte Allah’a olan borcun kullara arzi suretiyle ödenmesi gerektigini ögrenmek lazim. Bu kullara arzetmeyi de, birtakim derneklerin organizasyonunu temin etmek için paylasmak olarak sunmanin yanlis oldugunu da tabii...
Dinimizi çul ve kil dinine indirgedik, buna ne hakkimiz var!
Bizim toplulugun bir konseri var. Adi Sürre Alayi... Hilafetin bizim oldugu zamandan, yani Yavuz Sultan Selim Han’dan sonra ta 1920 yilina kadar Istanbul’dan Huzur-u Hz.Peygamber’e, onun hemsehrilerine, Huzur-u Kabe’ye gönderilen bir hediye alayi var. Iste onun adi Sürre Alayi... Topkapi Sarayi’ndan baslar, Üsküdar’da devam eder, bugün Selamiçesme diye bilinen semtin asil adi Selamet Çesmesi’dir, orada son merasim yapilir... Bagdat Caddesi, o zaman da Bagdat Yolu’dur, Sürre Alayi oradan Izmit’e dogru yola çikar. 6 ile 7 ay sürer bu yolculuk. Ugranilan her yere bir hediye birakilir, onlarin verdikleri hediyeler kabul edilir. Bu bir bardak su da olabilir, çok önemli degil miktari... Ve Sürre Alayi, zilkadenin 15’i, 20’si civarinda Mekke’ye vasil olur. Sürre emini, her sene degisir ve bir baska alim tayin edilir. Onun riyasetinde Kabe örtüsü degistirilir ve Hac mevsimi açilir. Bu asirlarca devam etmis, Türkler’in Resulullah’a olan muhabbetlerinin israrina vesile olmus, bir resmi devlet merasimi olarak... Iste bu merasimin musiki ile anlatimi yapiliyor. Ben bu vesile ile Sürre Alayi’ni arz ettim size. Ama esas arz etmek istedigim nokta sudur; biz yabanci bir memlekete, yabanci bir siyasi erke göndermiyorduk bu hediyeleri, kendi vilayetimize gönderiyorduk. Hicaz’in elimizden çikmasi 1918. Daha 100 sene olmadi. Simdi nasil Haydarpasa’dan bilet alip, Erzurum’a, Adana’ya gidiyorsan, o zaman da “Ver bir bilet” deyip Medine’ye gidiyordun. Ne pasaport, ne bir sey! Simdi bazi utanmazlar diyorlar ki, “Araplar’a para kaptiracagina burada mektep aç, yol ya da çesme yap!” Din kardesligi suuru kalmadi. Arap’i begenmemek gibi bir burnu büyüklük var. Niye begenmiyorsun? Allah indinde Arap, Acem, Hintli, Çinli, Portekizli önemli mi? Ayette ne diyor? “Allah indinde en çok ikrama layik olaniniz Allah’a en ziyade itikat edeninizdir.” Ve bu ayetin bizim gibi kafasizlar tarafindan iyi anlasilmayacagini bilen Resulullah Efendimiz Veda Hutbesi’nde ne dedi? “Arap’in Acem’e, Acem’in Arap’a üstünlügü yoktur.” Acem demek Iranli demek degildir, Arap olmayan demektir. Yani Arap olanin Arap olmayana, Arap olmayanin Arap’a üstünlügü yoktur. Sen Arap’i neden ufaltiyorsun?
“Birbirimizi sevmedikçe iman etmis olmayiz!”
Allah’in kabre konuldugumuz zaman melekler vasitasiyla bize soracagi sualler var, biliyorsunuz. ‘Dinin ne?’, ‘Rabbin kim?’, ‘Peygamberin kim?’, ‘Kitabin ne?’, ‘Kardeslerin kim?’, ‘Kiblen neresi?’ gibi... Bu suallerin içinde iki sual yok; ‘Disi misin, erkek misin?’ ve ‘Hangi millettensin?’ Biz Ibrahim Aleyhisselam’in milletindeniz. Bütün müminler öyledir. Bu kadar! Baska bir sey sormayacaklar. ‘Çerkez misin?’, ‘Laz misin?’, ‘Kürt müsün?’ sorulmayacak. Sorulmayacak demek, Allah deger vermiyor demektir. Allah senin disiligine, erkekligine ve milliyetine deger vermiyor, insanligina deger veriyor. Disilik ve erkeklik dünyevi bir haldir. Üremek için Allah tarafindan ihsan edilmistir. Dogru kullanirsan cennete gidersin, egri kullanirsan cehenemme... Bu kadar basit. Niye biz bu kadar ehemmiyet veriyoruz peki? Bunlar hep ayrimcilik. Biz, ben iyi; öteki, sen tukaka... Yok böyle bir sey. Birbirimizi sevmedikçe iman etmis olmayiz. Bu benim fikrim falan degil, hadis. “Birbirinizi sevmedikçe iman etmis olmazsiniz ve beni her seyden ziyade sevmedikçe imaniniz kemale gelmez.” Namaz kilmaktan oruç tutmaktan, bas örtmekten bahsetmiyor Resulullah, sevmekten bahsediyor. Biz hiç sevgi konusmuyoruz. Dinimizi çul ve kil dinine indirgedik, ne hakkimiz var! Örttün örmedin, açtin açtirmadin, mektebe sokarim sokmam, girerim girmezsin! Bu mu Islam dini? Kafamin içiyle ne zaman mesgul olcaksin? Hele hele gönülle ne zaman mesgul olacaksin? Bayram günleri sururlu, neseli günlerdir. Ancak o nese ve surur hak edenler içindir. Ben toplum olarak hak etmedigimiz fikrindeyim. Yanlis düsünüyor olabilirim, af buyrun. Ancak bu bayramda o, “Birbirinizi sevmedikçe iman etmis olmazsiniz ve beni her seyden ziyade sevmedikçe imaniniz kemale gelmez” hadisinden vazgeçtim, su hadisi tefekkür etmenizi niyaz ediyorum hepinizden. Efendimiz saadetle buyuruyorlar; “Kini olanin dini olmaz!” Vesselam... Hayirli bayramlar...
Fakir fukaraya da kendi yediginden yedirecek, giydiginden giydireceksin
NAFAKA ile ilgili meselelerde de ne yazik ki dogru anlamadigimiz pek çok sey var. Mesela biz elbisemizin eskisini, kullanilmisini veriyoruz. Ama Allah böyle demiyor. Müminler kendi nafakalarindan verirler, birikimlerinden, tasarruflarindan degil! Kendi riziklarindan verirler. Yani ben baklava börek yiyorum, fukaraya peynir ekmek veriyorum. Olmaz! Yediginden yedireceksin, giydiginden giydireceksin. Gömlek eskidi sen giymiyorsun, fukara niye giysin? Kendine gömlek alirken iki tane al, birini de fukaraya ver. Dogrusu bu. Sadaka, zekat ya da kurban eti, “Ey sevgili kardesim, benim Allah’a borcumu ödememe vesile oldugun için, kabul buyurdugun için tesekkür ederim” diye verilir. “Al bunu!” diye verilmez. “Lütfen kabul eder misin?” diye verilir. Çünkü paylasim için benim olmasi lazim.
“Kefenlere cep dikilir!”
Sonra agzimizda, “Ya Malikel Mülk!” Her seyin sahibi Allah’tir! Sonra, “Ben paylasacagim.” Hayir, paylasmayacagim. Onun hakkini ödeyecegim. Paylasmak bu degildir. Islam ve Müslüman paylasmaz. Muhatabin hakkini öder. Çünkü seriatte o senindir, bu benim. Tarikatte hem senindir hem benim. Hakikatte ne senindir ne benim. Marifette ne sen varsin ne ben var. Hadi, oraya kadar gelmedik. Ama hiç olmazsa ‘Hem senindir hem benim’i ögrenebiliriz. Ben yok ki, benim olsun. Isin hakikati budur. Ha, Islam’da mülkiyet yok mu? Var. Emanetçi sifatiyla var. Benim bir arkadasimin Beylerbeyi’nde dükkani var. Dükkaninin camina kocaman yazmis; kefenlere cep dikilir. Ne kadar irfanli bir laf. Anlayan anliyor.
Singir singir olma, makul ol
Hiçbir seye yaramayan, hakikatte kendisi toprak olan altin, gümüs için neler yapiyoruz degil mi? Kollarimizda ise yaramayan bir sürü maden. Yani topraktan çikan altin. “Bak benim daha çok var, benim daha çok var!” Hava yapmaktan baska ne ise yariyor bu bilezikler? Ha, “Bir tasarruf araci olarak kullaniyorum. Yarin öbür gün Allah esirgesin hastalik var saglik var, o zaman satarim” diyorsan, ona diyecek bir lafimiz yok. Tamam ama onu da gösteris malzemesi yapma... Peki süs yapma mi? Yap ama makul yap. Singir singir olma, makul ol. Allah Kitab-i Kerim’de ne diyor? O zamanki adet geregi hanimlar ayak bileklerine bilezik takiyorlar. Onun adi ne? Halhal. “Halhallarinizi yere vurarak singir singir yürümeyin” diyor. Simdi halhal takilmiyor. Yerine ne var? Tahta ayakkabi topugu... Takir tukur, takir tukur! Sanki Büyükada’da beygir geçiyor. Hiç kusura bakmayin, bir kere hanim zerafetine hiç yakismiyor. Bir de dikkat çekiyor!
Helal ya da haram kesim diye bir sey yoktur. Bu tamamen ‘duygusal’ bir meseledir!
Mesele çok, yanlisliklar çok. Yabanci birinin, besmelesiz kestigi et üzerinden “Helal kesti, haram kesti” diye fikirler beyan ediliyor. Helal kesim, haram kesim diye bir sey yoktur. Ancak kurban tirlanmasinda (kesilmesinde) özel merasim vardir. Bunun disinda Yahudi’nin kestigi de, Hristiyan’in kestigi de yenir. Biz simdi Istanbul’da kendi kendimize yasiyoruz. Halbuki sadece 1830’larda, Sultan Mahmut döneminde yapilan nüfus sayiminda yüzde 55 Müslüman, yüzde 45 gayrimüslim var Istanbul’da. Birçok da Yahudi var.
Hristiyan’in, Yahudi’nin kestigi et de tabii ki yenir!
Biliyorsunuz Yahudi dininde, haham olmayanin kestigi hayvanin eti yenmez. Ayrica hayvanin belden asagisi, yani butlari, sakatati yenmez. Turfa derler ona. Peki Istanbul’da onbinlerce Yahudi var. Onlar et yiyorlar. Koser tabir edilir ya, iste onlar Yahudi kasaplardir. Peki simdi soruyorum, onlarin kestigi sigir butlari, koyun butlari ne oluyordu? Onu da Müslüman kasap parayla alir ve satardi. Bütün seyhülislamlar, kazaskerler, seyh efendiler, müderrisler bilmiyorlar, bizim Avrupa’daki helal marketçiler biliyorlar, öyle mi? Bu tamamen duygusal bir meseledir! Haram kesim diye bir sey olmaz. Ama bunun yanisira bir Budist’in Buda’sina sundugu bugday, ekmek, portakal bir Müslüman’a haramdir, ondan yiyemezsin. Ama, bir Budist’in evinde ikram ettigi yemekten yiyebilirsin. Bunlar bilinmiyor. Efendim Hristiyan’in kestigi et yenir mi? Gayet tabii yenir. Söylüyorum deminden beri, haham kesiyor yiyorsun da, Hristiyan kesiyor niye yemiyorsun? Avrupa’ya gittiginizde isteginizi yiyin. Yalniz domuzun eti yenmez, kim keserse kessin! Onun disinda Müslüman’in yiyecegi bir kasaplik hayvanin kimin tarafindan kesildigi önemli degildir. Kendi kendimize kaideler icat etmeyelim.
Sabanci’nin besmelesi baska Koç’un besmelesi baska...
Kurbani nasil paylasacagimizi da Resulullah Efendimiz’den ögrenecegiz. Kurbani kesince, ortaya bir hasila çikiyor. Eti, kemigi, boynuzu, iskembesi... Bu hasilayi üçe ayiracaksiniz. Birisini, kendiniz dahil, bakmakla yükümlü oldugunuz kisilere ayiracaksiniz. Diger üçte biri zengin-fakir, hasta-saglam ayirdetmeksizin akraba ve komsuya, diger üçte biri de fakir fukaraya dagitacaksiniz... Bu meseleyi seneler önce anlatirken, rahmetli Vehbi Koç sagdi, Sakip Sabanci sagdi, ikisine de Allah rahmet eylesin, Türkiye’nin bu iki zengin sembol ismini misal vermistim... Vebhi Bey kurbani kesecek, Sakip Aga’ya gönderecek. Ahbap çünkü. Sakip Aga kesecek, Vehbi Bey’e gönderecek. Çünkü Vehbi Bey’in besmelesi baska, Sakip Aga’nin besmelesi baska. “Komsum zaten kurban kesti, benim ona et göndermeme lüzum yok” gibi mütealalari bir yana birakmaliyiz. Komsun kesti, sen de keseceksin. O sana et gönderecek, sen de ona et göndereceksin. O arada etin ihtiva ettigi mana besmelesidir.
Kirda kuzu çevirmek için kestigin hayvani besmelesiz kesersen mundar olmaz, yenir. Ama kurbanin besmelesi kasten terk edilirse kurban olmaz. Oradaki incelik besmeledir. O besmelede de mutlaka Allah’in ekber, azam gibi yüceligini ifade eden kelimeler olacak. En çok kullandigimiz kelime Bismillahi Allahü ekberdir. Iste o senin ekberin baska bir mana ifade ediyor, benim ekberim baska bir mana... Kurbanda onu paylasiyoruz, eti degil.
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 806 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|