BU FOTOGRAF BIR UYARIDIR
“Anayasa’nin 2. ve 5. maddelerinde yer alan sosyal hukuk devleti, insan haklarina dayanan, kisilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yasamalarini güvence altina alan, kisi hak ve özgürlükleriyle kamu yarari arasinda adil bir denge kurabilen, çalisma hayatinin kararlilik içinde gelismesi için sosyal, iktisadî ve malî tedbirler alarak çalisanlari koruyan ve insanca yasamalarini saglayan, issizligi önleyen, milli gelirin adalete uygun biçimde dagitilmasi için gereken önlemleri alan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu gelistirerek sürdüren, güçsüzleri güçlüler karsisinda koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlettir. Çagdas devlet anlayisi sosyal hukuk devletinin tüm kurum ve kurallariyla Anayasa’nin özüne ve ruhuna uygun biçimde kurularak isletilmesini, bu yolla bireylerin refah, huzur ve mutlulugunun saglanmasini gerekli kilar. Sosyal hukuk devletinde kisinin korunmasi, sosyal güvenligin ve sosyal adaletin saglanmasiyla olanaklidir.”
Toplumun çogunlugunun, bütünüyle degistirilmesini istedigi, yapilan kismi degisikliklere karsin otoriter ve baskici olarak nitelendirdigi 1982 Anayasasi’nin “sosyal hukuk devleti” ilkesini Anayasa Mahkemesi böyle tanimliyor (E.1999/50 ve E.2006/95). Iki ayi askin sürede direnisini sürdüren tekel isçilerinin yaninda, aslinda onlarla birlikte ülkenin her kösesinde direniste olmasi gereken ve sosyal hukuk devletinden yararlanamayan toplumun, ezilen ve sömürülen tüm kesimlerinin, özellikle issizlerin ve 2009/15759 sayili “Kamu Kurum ve Kuruluslarindaki Geçici Mahiyetteki Isleri Yürütmek Üzere Geçici Personel Istihdami ve Bu Personele Ödenecek Ücretler Hakkinda” Bakanlar Kurulu karariyla 4/C kapsamina alinan 36.215 isçinin Anayasa’nin sosyal devlet tanimi içindeki yerlerini yeniden ve yeniden düsünmeleri gerekiyor.
Bu kisa sosyal devleti tanimi bile, medyatik güncel içinde toplumu boganlarin, demokrasiyi ve onun olmazsa olmazi hukuk devleti ve yargiyi yalnizca kendi çikarlari için biçimlendirmek isteyenlerin, savasi dinsel ya da etnik çerçeve içine sikistiranlarin ve liberallik adina bu kesime yardimci olanlarin hangi gerçeklerin üstünü örtmeye çalistiklarini animsatmiyor mu? Ya da hiç olmazsa kimi insancil ve tarihsel nitelendirmeleri düsündürmüyor mu?
Insanin insan tarafindan sömürülmesi, tüm dönemlerde insanlik tarihinin maddi temelini olusturur, boyun egdirme, tabi kilma, bagimlilastirma temeline dayali bütün üretim iliskilerini gösterir. Degisen dünya, sömürünün sekli ya da boyutuyla ne kadar oynarsa oynasin, “hür dünya” adiyla “demokrasi” sihirli sözcügüne ne kadar sarilirsa sarilsin, isin özü aynidir. “Isçi mi kaldi?” masaliyla, çalisanlari ve ekmekçileri yabancilastirmak, toplumun adaletsiz yapisini görmemezlikten gelmek sinifsal bakis degistirilemez, “isçi” ve “is felsefesi”ni ortadan kaldirilamaz.
Isçiler, güncel nitelendirmeyle çalisanlar, “siradan is üretme yiginlari” degildir; üretim araçlarini ellerinde tutanlarin gözünde her zaman için satisa sunulmak üzere belli ürünler ve fikirler üretmekle yükümlü niteliksiz insanlar degildir. Onlar, emegin ürününden koparilarak, 4/c gibi karantina odalarina alinip issizlige terk edilemez. Hele hele, devlet üretmez diyerek özellestirmeyi amaç edinen, ancak kendisini bir isveren gibi görmekten de kaçinmayan devlet, hani “insan için var olmasi gerektigi”, baska islerle ugrasmamasi gerektigi savunulan devlet bunu hiç yapmaz, aklina bile getirmez. Artik dünya degisti diyenler de, bu degisikligin yalnizca sömürenler için yapildigini savunamaz. O zaman onlara sormak gerekir: “Toplumsal sorumluluk”da mi yok oldu? “Insan haklari” kimilerine uygulanmayacak mi? Insanin insani sömürmesi, ezmesi ortadan kalkti mi? Devletin, issiz birakmak, sömürüyü derinlestirmek gibi görevleri de mi var? Insan, üretimden koparilabilir mi, “meta”ya dönüstürülebilir mi, insanca yasamaktan, insanliktan çikarilabilir mi?
Sömürü karsisinda insanlik tarihini, “akrep gibi korkak” olanlar degil, “bir agaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardesçe” yasayanlar yazar. Tekel isçilerinin direnisi, sömürü gerçegini görmeyenlere ve unutanlara emekçinin uyarisidir. Yasamin, “baharda uyanan toprak, filizlenen tohum” gibi gerçegidir.
Ali Riza Aydin
Eski Anayasa Mahkemesi Raportörü
Odatv.com
Bu haber 628 defa okunmuştur.