17 Ekim 2010, 06:11
Çevre Mücadelesi Bir Sınıf Mücadelesidir
Çünkü kapitalistler her alana el attılar. Dolayısıyla çok açıktır, çevre mücadelesi gerçek kimliğine oturmuştur Türkiye'de.
Bu bir sinif mücadelesidir Yildiz Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisligi Bölümü Ögretim Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün’le, “Yasami Savunanlar Istanbul’da” etkinligi üzerine konustuk. Suyu, topragi, ormani için mücadele edenleri bulusturup, bir yol haritasi çikarmaya çalistiklarini belirten Üstün, hükümetin Orta Vadeli Plan’la saldirilari hizlandiracagina dikkat çekiyor. Üstün, Bergama’nin ardindan çevre mücadelelerinin sinif karakterinin öne çiktigini belirtiyor… Suyun Ticarilestirilmesine Hayir Platformu bu hafta sonu düzenlenecek olan forumla neyi amaçliyor? Özetle, kimler ne istiyor? Bu forum; suyuna, topragina, emegine sahip çikanlari, kapitalizmin saldirisi altindaki bütün alanlarda mücadele edenleri bir araya getirmeyi hedefliyor. Bunun birkaç amaci var. Bir tanesi mücadele edenleri birbiriyle yakinlastirmak, bulusturmak; yalniz olmadiklarini ve kapitalizmin her alanda saldirisinin oldugunu hepsine aktarmak. Bu etkinlikte daha çok, mücadele eden halk konusacak. Suyun Ticarilestirilmesine Hayir Platformu buna ev sahipligi yapacak. 100’e yakin bileseni var Platform’un. Sendikalar, meslek odalari, devrimci örgütler, yazarlar, çizerler, ögretim üyeleri gibi pek çok bileseni var. Biz uzun süredir birlikte mücadele ediyoruz. Mücadele alanlari öylesine birbirine geçisli bir hale geldi ki, ayni mücadeleden örgütler her alanda karsi durus sergilemeye çalisiyor. Biraz da bu daginikligi toparlamak istiyoruz. Aslinda hepimiz ayni amaç için mücadele ediyoruz. Forumun ikinci amaci ise bu birlikteligin stratejisini, yol haritasini çikarmak. Tabii önce forumlarda bu birlikteligi uzun uzun tartisacagiz; çünkü, mücadele eden her örgütün farkli mücadele teknikleri ya da amaçlari var. Bunlari ortaklastirmaya çalisacagiz. Su anda Türkiye’nin her yerinde ve her alanda ticarilestirme saldirisi söz konusu. Büyük kentlerde mahallelerde insanlar suya erisememeye basladi. Kontörlü sayaçlarla ön ödeme uygulamalarina geçildi. Halk bunun zorluklarini yasamaya basladi, daha da yasayacak. Yörelerde derelerin sirketlere devriyle hem nehir tipi hem baraj tipi hidroelektrik santrallerin yapimi hizlica sürüyor. Bunun için yasa da tanimiyorlar. Yürütmenin durduruldugu yerlerde dahi çalismalar devam ediyor. Orta Vadeli Plan’i okuyanlar çok iyi bilirler, nükleer santral çalismalarina yol verildi. Ihaleler için harekete geçtiler. Orta Vadeli Plan’da hem nükleer santral projelerini hem de rüzgar enerjisi su, enerjisi gibi kendi ifadeleriyle “yenilenebilir” dedikleri teknikleri de içeren çalismalari yogunlastirdilar. 10 Ekim’de de Resmi Gazete’de yayinladilar. Termik de bunlardan bir tanesi. Bunun yani sira ormanlara ve madenlerin oldugu alanlara yönelik bir saldiri var. Bunlarin tarim alani olmasi, zeytinlik olmasi, ormanlik olmasi fark etmiyor. Ayni sekilde yeraltindaki rezervlerin gün isigina çikarilmasi için yasada yaptiklari degisikliklerle saldirilarini hizlica yasama geçiriyorlar. Istanbul’daki bu bulusmanin ön çalismasi Ankara’da olmustu. Ama bu bir ilk sayilabilir. Katilanlar arzu ederlerse bundan sonra da birlikte mücadele etmenin yöntemleri kurgulanacak. Çünkü ne Suyun Ticarilestirilmesine Hayir Platformu’nun ne diger katilan bilesenlerin “su söyle olsun bu böyle olsun” gibi bir yönlendirmesi var. Biz sadece bir araya gelecegiz, stratejiyi konusacagiz, bu stratejiden ne çikarsa kamuoyuyla da paylasacagiz. Bir tek seyden eminiz, yolumuza hep beraber devam edecegiz. Platform’un yürüttügü bu mücadelede bir özgünlük göze çarpiyor. Akademiyle köylülerin, kent yoksullarinin mücadelesinde biraz daha fazla etkilesim görüyoruz… Biraz hakliliginiz var ama bu kadar da keskin degil. Su Politik diye bir bilesenimiz var bizim. O bilesenin üyeleri genelde akademiden geliyor, belki de bu yaniltiyor. Aslinda Su Platformu’nun böyle bir misyonu yok. Akademiyle halki karsilastirmak gibi bir misyonu yok. Ama keske basarabilsek, çok güzel. Karsilasiliyor tabii. Uygulamada bunu resmen görüyoruz. Çünkü bilgiyi akademiden aliyor, ihtiyaci var. Halk bilmiyor basina gelecekleri. Bunun için de içimizde akademiden gelen arkadaslar Su Politik gibi, Ögretim Üyeleri Dernegi gibi farkli bilesenlerin içinde de dagilmis olan ögretim kadrosu bu isi yapiyor ve hakikaten halkla bulustu. Belki bu da bir ilk Türkiye’de. Biliyorsunuz çok elit bir yerde durur akademi. Ve bir türlü de sinif mücadelesi içinde çok aktif rol almaz. Su Platformu’nda bu da basarildi ama açikçasi basindaki kurgu böyle degildi. Yasamdaki uygulama da bize bunu gösterdi. Biz bulustuk ve bundan da çok memnunuz çünkü sadece akademiden gelen arkadaslar bir sey ögretmiyor, akademiden gelenler de mücadelen çok sey ögreniyorlar. Karsilikli bir ögrenme süreci ve karsilikli bilgi aktarma süreci var. Dediginiz gibi düsünmek mümkün. Herkes ayni fikirde olmayabilir. Ama uygulamada bu gerçeklesti... Çevre mücadelesi dedigimiz sey bir on yil öncesine kadar daha çok, orta sinif muhalefeti ya da burjuva duyarliligi denebilecek bir temelde yürüyordu. Simdi ise 10 yil önce çevre mücadelesinin bayraktarligini yapanlarin çok da kenarda oldugu, hatta içinde yer almadigi bir çevre mücadelesi var önümüzde. Kapitalizm karsiti bir temelde yürüyor. Bu da Türkiye’de toplumsal muhalefetin yeniden sekillenisinde neoliberal döneme özgü bir temel tastir diyebilir miyiz? Vallahi hepimiz o temel tas olmasini umut ederek mücadele ediyoruz. Çevre mücadelesi ya da çevreci dendiginde hep belli bir sinifin içinden gelen insanlarin kendileri için yaptiklari, birtakim kulüplerin yaptigi mücadeleler akla gelirdi. Mücadele de denmez ya onlara; daha çok sirket ortakliklarinin olusturdugu çalismalardi, gruplardi, derneklerdi. Ama bana göre çevre mücadelesi gerçek anlamda Bergama’da basladi. Yani çevrenin içinde hasbelkader olan bir insan olarak ben böyle görüyorum. Ilk defa sinif mücadelesi çevre ile Bergama’da bulustu. Orada halk hiçbir sey bilmedigi halde yasamina, topragina sahip çikmaya basladi. Bergama çok basarilmis bir mücadele degil. Biliyorsunuz oradaki altin madeni, hala isletiliyor. Ancak mücadele baslangici ve mücadele tarzi olarak bana göre çok iyi basarilmis bir mücadele. Çünkü çevre mücadelesi artik sinif mücadelesi halinde dönüsmeye basladi ve arkasi geldi. Iste hemen arkasindan dereleri yasatmak için, diger bölgelerde maden aramalarina karsi bir mücadeleleri yasadik. Termige karsi Sinop civarinda verilen büyük mücadeleleri yasiyoruz. Baraj sulari altinda kalmamasi için Munzur’da, Allianoi’de, Hasankeyf’te yasiyoruz. Bunlarin hepsi bana göre gerçekçi bir sinif mücadelesi çerçevesini Bergama’dan sonra aldi. Bana göre bir ilk Bergama. Onun disinda hep halkin aklinda iste TEMA gibi, sirketlerin organizasyonuyla yürütülen biraz da sirketlerin kendi reklamlari olan bir mücadele kimligi geliyordu. Onlar zaten çevre mücadelesi degil, kapitalizme karsi verilmis mücadeleler degil. Daha çok etrafimiz temiz görünsün, iste çiçek böcek… Bunun için de çevreciden, çevre mücadelelerinden herkes ürker, rahatsiz olur. Asil çevre mücadelesi bence Bergama köylüsünün verdigi mücadeledir. Ya da Maden Mahallesi’ndeki içme suyuna erisemeyen halkin verdigi mücadeledir. Derelerini korumak için Karadeniz’de, Munzur’da, Akdeniz’de ve ya Ege’de halkin verdigi mücadeledir çevre mücadelesi. Bir sinif mücadelesidir. Çünkü kapitalistler her alana el attilar. Dolayisiyla çok açiktir, çevre mücadelesi gerçek kimligine oturmustur Türkiye’de. Beyza Üstün 15 Ekim 2010
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 794 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|