17 Eylül 2010, 01:09
AKP İKTİDARINI SÜRDÜRMENİN YOLUNU NASIL BULDU
Oyunu başlatan da istediği kurallarla oynatan da, bozan da aynı siyasal yönetimdir.
AKP IKTIDARINI SÜRDÜRMENIN YOLUNU NASIL BULDU? Daha halkoylamasinin mürekkebi kurumadan yeni oyalama-uyutma gündemi siringa edilmeye baslandi bile. Bir yandan, “daha yeni, daha özgürlükçü bir anayasa Türkiye’nin ihtiyacidir” deniliyor, bir yandan da “yari baskanlik ya da baskanlik sistemi”ne geçis, sözde mahcup edalarla tartisiliyor. Isimizi, gücümüzü birakacagiz; dertlerimizi, sorunlarimizi tartisip önlemler almaya çalismayacagiz; varsa yoksa yeni anayasa ve baskanlik sistemi… 1980’lerin basindan bu yana dönüstürülmeye ve yeni sömürge düzenine, “hizi kumandaya ayarli”, uydu yapilmaya çalisilan ülkede, sekiz yillik dönemde dokuzuncu anayasa degisikligini yürürlüge koyan siyasal iktidar doymak bilmiyor. Demek ki, dönüstürme ve temizlik operasyonu hâlâ basarilamamis, bu ülke insaninin emperyalizme karsi savasi hâlâ kirilamamis. Öyle ya, bagimsizlikçi, yurtsever, özel nitelendirme yapmadan “herkes”i özgürlük-esitlik ekseninde gören, hizmetin, kaynaklarin ve adaletin dengeli dagilimini hedefleyen, bireysel ve toplumsal sömürüye karsi çikan, aydinlanmaci, toplumcu, sinifsal bakisi etiket olarak degil yasam tarzi olarak benimseyen, 12 Eylül’ü 5 generalle özdeslestirmeyerek neoliberal yüzünü gören, gerçek hedefi “hesap sorma” heyecanina feda etmeyen, sairinin “akrep gibisin kardesim” uyarisini dikkatle izleyen, demokrasiyi putlastirmayip yasayan, demokratik kitle örgütü ruhunu kaybetmemis, sürü kültürüne karsi durup erdemi, onuru ve ahlâki koruyan, daha saymakla bitmez yüce degerleri tasiyan insanimiz, tüm sikintilara ve baskilara karsin, dönem dönem yalpalasa ya da yalpalatilsa da teslim olmuyor; ekonomik, kültürel, etnik ve dinsel her türlü sömürüye karsi duruyor. Türkiye’de, kadin erkek ayrimi, dinsel ve etnik ayrim, kültürel farkliliklar, yoksulluk, adaletsizlik, esitsizlik, özgürlük nasil büyük oyunun küçük parçalari olarak kuklalastirilmis ise, hukuk ve özellikle de anayasa, ayni büyük oyunun küçük parçasina dönüstürülmüstür. Oyunu baslatan da istedigi kurallarla oynatan da, bozan da ayni siyasal yönetimdir. Daha 2010 anayasa degisiklikleri fiilen yürürlüge girmeden yeni anayasan söz etmek de bu oyunun bir parçasidir. Bu, 8 yillik döneminde 9 anayasa degisikligini yürürlüge koyan iktidarin doyumsuzlugu gibi bir yorumla geçistirilemeyecek, derinligi ve hedefleri olan bir yamalanma ve uydulastirma projesidir; yapacak baska isi olmayanlarin “can sikintisi”nin disa vurumu degil, emperyalist taseronlugun yeni görevidir. Unutulmamalidir ki, okyanus ötesi güç, sanildigi gibi, adi sikça geçen zat ile sinirli degildir. Ülkemizin ve insanimizin yasadigi gerçekler, hem de planli ve programli saklanip unutturuluyor. 2011 genel seçimleri de, yine gerçekler yerine sanal olarak yaratilmis tartismalar ve polemikler üzerine kurulacaktir. Iktidari sürdürmenin yolu böylece bulunmustur. Halkoylamasi bu yönde önemli bir prova olmustur. Sözcükleri gelisigüzel kullanip yipratmamak gerekir. Her yönüyle demokratiklikten uzak anayasa degisiklikleri kabul edildi diye bu sonuca mutlaka “saygi duyulmasi” gerekmez. Halkoylamasinin sonucunu kabul etmek ile o sonuca saygi duymak ayni sey degildir. Ayni sekilde, hukukun üstünlügüne saygi duyulur, ancak her hukuk kurali, adaleti saglayacak, saygi duyulacak düzenleme içermez. Demokratik, özgürlükçü ve esitlikçi anayasaya ise, çikarlari kesilenler disinda, kimse hayir demez. Hukuksal yönden bakildiginda, “bütün insanlar dogustan esittir”. Gerçek öyle midir? Gerçek, yoksulluk, issizlik, gelir dagiliminda ve bölüsümde adaletsizliktir; terörün aldigi kan, çocuk tecavüzleri, gençlerin intiharidir; sosyal güvenliksizlik, hakkini arayamama, satilan kamu topragi ve mallaridir; kaçirilan vergi, büyüyen borç, kapatilan isyeri, iflas eden is adamidir; adil yargilanma hakkinin, masumiyet karinesinin ihlâlidir; yikilamayan feodal yapi, topraksiz köylü, hayvansiz çiftçi, kurban bayrami için kurbanlik hayvan ithalidir; sermayenin krizi asma yolunun isçiyi kapinin önüne konulmasinda aranmasidir; egitim ve sagligin özellestirilmesi, yetmedi tekelcilere teslimidir. Liste uzar gider, çünkü gerçek, birey ve toplum yasaminin kendisidir, solunan hava, içilen su, ekilen topraktir. Gerçegin ve gerçekçiligin özü, “toplum çözümlemesi”dir, “sosyal analiz”dir. Bireysel yasam, bu yasamin toplum ile iliskisi, bireyin toplumdaki yeri, toplumsal yasam, toplumsal yasamin uluslararasi iliskisi bu çözümlemeyle ortaya çikar. “Gerçek”, üstü örtülse bile vardir, günes balçikla sivanmaz. Gerçegin tarihini de sömüren ya da sömürü taseronlugu yapanlar degil “halk” yazar. Ali Riza Aydin Anayasa Mahkemesi eski Raportörü Odatv.com
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 585 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|