"BAYRAKLARI BAYRAK YAPAN ÜSTÜNDEKI KANDIR.
"TOPRAK, EGER UGRUNDA ÖLEN VARSA VATANDIR!"
Vatan, bütün insanlarin bir arada yasadigi toprak parçasinin adidir. Türkiye topraklari üzerinde yasayan bütün insan topluluklarina, dinine, diline, mezhebine ve etnik kökenine bakilmaksizin millet denir. Yani Türk milleti denir. Milleti olusturan ise bireylerdir. Her bireyin bu topraklar üzerinde yasarken çesitli görev ve sorumluluklari da vardir. Mesela askerlik yapmak, vergi vermek, seçimlere katilmak, kanunlara uymak gibi...
Atalarimiz bu vatan topragini bizlere kanlarini akitarak, gözyasi dökerek, sehit olup topraga düserek, düsmanlarla amansiz mücadele ederek birakmistir. Millet olarak onu ilelebet yasatmak, koruyup kollamak da hepimizin görevi olmalidir. Ayrica her karisi kanla sulanarak vatan yapilmis olan bu toprak parçasini bölüp parçalamak, birlik ve beraberligimizi bozmak, isteyenlere karsi çikmak da Türk milleti olarak hepimizin görevidir. Insanlari, din, dil, mezhep ve irkçi söylemlerle bölmek ve ayristirmak için çalisanlara da firsat verilmemelidir. Içimizde dis güçlerin masasi olan satilik ve kiralik, devlet ve millet düsmanlari olabilir. Bunlari çok iyi tanimaliyiz ve onlara karsi da çok uyanik olmaliyiz. Osmanli Imparatorlugu, içimizdeki hainlerin yardimlariyla yikilmadi mi? Irak ve Suriye'de yapilanlar da hepimize ders olmalidir.
Osmanli Imparatorlugu'nu yikan Yahudiler, Farmasonluk yoluyla Imparatorlugun içine kadar girmisler ve en mahrem mevkilere sokulup bütün sirlari elde etmisler ve bunun sonucu olarak da basimiza gelmeyen kalmamistir.1908 inkilabini hazirlayan Karasso, hem jurnallerle saraya kullugunu sunuyor, bagliligini gösteriyordu, hem de devleti yikmak için gizli gizli firsat kolluyordu. Karasso denen bu adam,31 Mart ihtilalinden sonra padisaha durumu bildirmekle görevli olan heyetin de arasinda bulunuyordu. Ayni zamanda çevresine bir çok dönme toplayan bu adam, siyonizme en büyük hizmeti, Türk milletine de en büyük ihaneti yapmistir.
Osmanli Imparatorlugu'nda millet sistemi diye bir sistem vardi. Yani Osmanli Devleti'nin hakimiyeti altinda bulunan bütün topluluklarin din ya da mezhep esasina göre yönetilmesine "millet sistemi" denilmistir. Halk da bu sisteme göre yönetiliyordu. Ayrica çok farkli etnik ve dinsel yapilardan olusan insanlarin imparatorluk yapisina uydurulmasiyla meydana gelen özgün bir toplumsal yapilanmaydi.
Eski Türklerin yönetim sistemine bakinca ise devlet yapisinin temelinde dört hüküm oldugu görülür. Bunlar, halk, özgürlük, ülke ve kanundur. Bu hükümler kisi hak ve hürriyetlerini güvence altina almaktaydi. Ayrica, kültür ve sanat faaliyetleri, Türk insaninin ahlaki yapisi, birlik, bütünlük ve dayanisma konulari; Türk devlet anlayisini sekillendiren unsurlardi. Dolayisiyla Türklerin teskilatçilik anlayisi, özgür ve bagimsiz yasama duygusu Türk kültürünün ortaya çikmasini saglamistir.
M.Ö. 209- 174 tarihleri arasinda hükümdar olan Oguz kaan, (Oguz Kaan'in bazi kaynaklarda Mete Han oldugu belirtilir)Türk-Musevi cemaatinin en önemli kalemlerinden biri olan Avram Galanti de Türklük Incelemeleri adli kitabinda, Oguz Han'dan bahsederek, Oguz'un Ibrahim'in muasiri (çagdasi) oldugunu kaydediyor. Ibrahim'in miladdan 2000 sene evvel yasadigina bakilirsa Oguz Han'in takriben bundan 4000 sene evvel yasadigi anlasilir... Ayrica Tarihin bes devresinin ikisini açan, fikrin terakkisine ve dolayisiyla hürriyet ve medeniyet-i kazibeye (yalanci medeniyete) degil, medeniyet-i hakikiye hizmet eden, mazlum milletlere yeni ruh üfleyen, Türklerdir. Diyor.
Jean-Paul Roux da "Türklerin Tarihi" kitabinda sunlari söylüyor: Osmanli Imparatorlugunu olusturan Türk olmayan topluluklarin tereddütlerinden, hatalarindan, ihanetlerinden sonra, Imparatorlugu savunmak Türklere kalmisti. Bu savunmayi büyük bir fedakarlikla yerine getirirler, öyle ki bu durumdan en ufak bir çikar saglamazlar...
Türkler, baska milletlere benzemedigi gibi her yönüyle de onlardan ayridir. Gerek tarihi gerek kültürel geçmisleriyle adi, sani büyük bir millettir. Tarihi süreçte onu hiç bir millet esir edememis, tutsak altina alamamis, almaya, emir ve talimatla yönetmeye cesaret dahi edememistir. Türkler, kendi dönemlerinde kaderlerini kendileri çizmisler, istikametlerini, yön ve yol bulmalarini kendileri belirlemislerdir.
Türklük, insanlik tarihinde Pasifik'ten Akdeniz'e, Pekin'den Viyana'ya, Cezayir'e ve Troyes'e uzanan iki bin yillik tarih demektir. Türkler, dünyanin gelecegi üzerinde etkili roller oynamis, tarih yapraklarini açarak ve kapayarak yeni çaglar açmis bir büyük milletin adidir da. Türkler, islamiyetten önce de vardi bu gün de var yarinlarda da var olacaktir. Türkleri çekemeyen, kiskanan ve ona düsmanlik eden, tarih sahnesinden indirmek için çalisanlar olmus ve bu gün de olmaktadir. Geçmis tarihimize bakildigi zaman, kimlerin düsmanlik yaptiklari görülecektir. Bunlarin en tepesinde de Farmasonlar, (Masonlar) geldigini tarih kitaplarinda yazmaktadir. Bunlar, Osmanli sarayinin en önemli mevkilerine kadar her yeri kontrolleri altina alirken, Büyük Britanya'nin Anglo-Siyon nazirlari Türklerin Islam alemindeki yüksek itibar ve prestijini kirma yollarini aradiklarini da yine tarih kitaplari yazmaktadir.
Ayrica Cevat Rifat Atilhan,"Ey Türk Iste Düsmanin" kitabinda sunlari yaziyor: Türk Istiklal Savasi'nin ardindan Avrupa'ya kaçan üstadlar, (Masonlar) Türk'ün milli tarihine, milli varligina ve âli menfaatlerine ihanet ederek her türlü casuslugu yaptiklari için bir daha Türkiye'ye dönmemislerdir.
Osmanli imparatorlugunun tasfiye 1897'de Basel'de birinci siyonist kongresinde karar altina alinmistir. Bu kongrede alinan kararlardan Venizelos (Yunanistan siyasetinin en önemli siyaset adami) haberdar edilmisti. Ayrica Amerikali fabrikatör Bernard Baruh tarafindan su sekilde teminata tabi tutuluyordu.
Bernard Baruh, Venizelos'a:
"Artik Türklerin ölümü yazgidir. Yunan ordularini en iyi silahlarla donatacagim. Fabrikalarimda imal edilen her türlü modern mühimmatin ihtiyacinizdan fazlasini verecegim. Sen yalnizca saraya ve parlamentoya hakim ol! Ve daima büyük idealimizin gerçeklesmesi geregini tekrarla ve bunu en mütevazi bir vatandasa dahi benimset. Anadolu'daki Yunanlilarin kurtaricisi oldugunu durmadan tekrarla ve Fener Patrikhanesi'ni Rumlarin genelkurmay merkezi haline getir. Istanbul'daki localara seni desteklemeleri için emir verilmistir. Osmanli zabitasi artik ölmüstür. Biz Basel'de alinan kararlari harfiyen uygulamakla sorumluyuz. Gücümüzü göstermek için artik zaman gelmistir. Yunanistan Anadolu harekatina her durumda girmelidir..." diye ihtar ediyordu.
2 Mayis 1919'da Yunan askeri kuvvetleri"14.7.1915 Balfor, Venizelos" antlasmasi geregince Ingiliz amirali farmason Kaltrop, General Miln ve Albay Zafiros, Izmir'e askerlik ve insanlik kurallarini bozucu nitelikteki hareketleriyle çikarma yapiyorlar. Yunan güçleri çetin bir karsi koymaya maruz kalmadan Anadolu'nun iç taraflarina dogru ilerliyor. Peki ilerliyorlar da ne oluyor?
Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliginde, milli kurtulus mücadelesi veren Türkler, Yunan güçlerini Izmir'den denize dökerek ülkesini düsmanlardan temizlemistir. Türkler, kurtulus mücadelesi verip sehit olurken, Türk'e düsman olan isgal güçlerinin saflarinda yer alarak Türk milletinin yok olup ortadan kaldirilmasi için düsmanla is birligi yapmaktan kaçinmamislardir. A. Nedim Çakmak,/ Isgal Günlerindeki Isbirlikçiler kitabinda diyor ki:Bu isbirlikçilerin basinda da Sait Molla gelmektedir. "Türk'üm demeyin, Müslümanim deyin..." sözünün mucidi Sait Molla'dir. Prens Sabahattin de "Türk'üm demeyip Türkiyeliyim..." demistir.
Sait Molla denen Ingiliz isbirlikçisi, Mustafa Neset Molla'nin oglu ve Mütareke Günlerindeki Seyhülislam Cemalettin Efendinin yegeni olan Sait Molla, Ingiliz Muhipler Cemiyeti'ni de kuran ve baskani olan kisidir.
Ayrica yazar sunlari da söylüyor: Yunan her tarafi isgal ediyordu. Menemen'de sikisan yigitler, Sümbüller Köyü'ne gelerek Dervis Mehmet'in yanina vararak, "Menemeni Yunan vurdu, ezan sustu, mala, cana, irza tecavüz ediyorlar. Buralara da gelirlerse ayni seyi yapacaklar" diyen yigitlere, Giritli Dervis Mehmet, söyle der:
"Ben Yund Dagi'na kadar bu köylerin Seyhi'yim, bizim tarikatimiz kursun atmayacak... Mehdi gelmeden caiz degildir" Seyh. Der de, yikilir bizim yigitler, bu mudur Seyh dedikleri? Vatan isgal altindayken biz kursun sikmayacagiz diyen. Bu mudur, ezanlari susmus camiyi, vatani savunacak gafil? Bir yigit dayanamaz, girtlagina sarilir sözde Seyhin: "Bunlardan baslayalim, gavurla anlasmis gibiler..." Sorarlar Seyh'e: Sizin tarikatiniz gâvur tarikati midir ki gavura kursun atmaz, ne biçim laf edersiniz?" Söz bitmis, umut tükenmistir. Is basa düsmüstür. Vatan mazeret degil, sehitlik mertebesine ulasabilecek yigitleri beklemektedir. Yola koyulurlar. 21 Mayis 1919'da Yunan devriyesine saldirirlar, ölümle dalga geçerek.Ölüm de neymis,vatan sag olsun diyerek...
Peki Seyh böyle demis de bazi hocalar ne demis?
Ramazan dolayisi ile vaiz olarak Alasehir Kazasi'na gelen dört hoca, vaaz verdikleri camilerde, " Yunan ordusu Padisah emriyle geliyor. Yunan ordusuna hizmette kusur etmeyin..." diye vaaz veriyorlardi.
Geçmiste oldugu gibi bu gün de içimizde Türk'e düsmanlik eden, Dervis Mehmet örneginde insan tipleri yok degildir. Bunlar, Türküm demezler, türküm denilmesine de karsi çikarlar. Mesela bunlar Arapla dost olurlar, Arap için gözyasi dökerler, ama Türk için aglamazlar,aglamadiklari gibi T.C. isminin devlet dairelerinden kaldirilmasi için çalisirlar. Çin zulmü altinda inleyen Uygur Türkleri için de tek laf etmezler, edemezler. Yanlis anlamayin. Ben irkçi falan degim. Benim "vatan"ima, irkima karsi olanlara, hakaret edip sövenlere karsiyim. Vatanima göz koyanlara, ülkeme hainlik edenlere, milletin malinin ,tasini topraginin, deresinin, irmaginin kurutulmasina, zengin kaynaklarin ese dosta, yandasa peskes çekilmesine karsiyim.
Bu yazı 280 defa okunmuştur.