Bu yil deniz nimetinden gönlümce yararlandim. Bes haftam denizde geçti. Bu vesileyle, Akdeniz aksamlarinin bütün güzelliklerini de yasadim. Gün batiminda kumsalda yürürken, sevda yaratan dudaklarin mirildandigi sarkilari dinledim; ruhum sonsuzluga tirmandi. Cenap Sehabeddin’in dedigi gibi, ‘Alnima bir yirmi sekiz yas günesi dogdu.’
Son iki hafta boyunca hemen her gün tekneyle baliga da çiktik. Üç veya dört kisi çikiyoruz. Yeterince balik tutarsak hep birlikte yiyoruz. Bir kisiye yetecek kadar tutmussak, arkadaslarin ittifakiyla rizik bana devrediliyor. Istedikleri karsilik su: “Sorularimiza cevap verirken bizi firçalama!” Söyle veya böyle, bendeniz, her aksam yagda veya izgarada taze balik yiyebildim. Senol Usta’nin da ellerine saglik!
Yemekten bahsetmisken sunu da söyleyeyim. Bütün günüm hareket halinde geçmesine ragmen, tatil sonu ‘kilo’ blançosu su: Dört kilo almisim. Demek ki iyi yemek yemisim.
NE YAZIK KI ÇIGKÖFTE YASAK!
Tek ‘buruklugum’ vardi: Lokman hekimlerim Prof. Dr. Basak Noyan Hanim’la Prof. Dr. Özcan Gökçe Bey, çigköfte yememi yasakladilar. En az üç ay agzima koymayacakmisim. Nasil dayanirim ben bu hasrete! Günde en az onbes yirmi çigköfte yiyordum. Simdi sadece rüyalarimda görecegim.
Asirilik mahrumiyet getiriyor. Simdi, kendi kendime diyorum ki, “Ulan, su çigköfteyi normal sayida yeseydin de bu yasaga çarpilmasaydin olmaz miydi!” Ama oldu iste. Asiri gittik, mahrum kaldik. Ne yapalim, artik hasretimizi Adana kebapla giderecegiz.
Açilmisken bu yilin yayina girecek dosyalarindan da söz edeyim kisaca:
‘Ebu Zer’ kitabim baskida. Arkasindan benim ideal kitaplarim olan ‘Özgürlük ve Isyan’, ‘Deizm’, ‘Kadin Haklari Risalesi’, ‘Kötülük Toplumu’ ve hayatimin gaye kitaplarindarn biri olan ‘Tecdit’ yayina girecek. Sürekli yüregimi isitan okuyucularima tesekkürler ediyorum.