SEKIZ MART DÜNYA EMEKÇI KADINLAR GÜNÜ
---EKMEK VE GÜL ISTER---
NURSEN URAL
1857 trajedisinde yanarak (yakilarak katledilen) "esit ise esit ücret" istemleriyle -Dünya Kadinlar Günü-kutlamalarimizin öncülü olan 129 isimsiz kadinlarimizin(yildizlarimizin ) trajik, onurlu, direnisleri önünde saygiyla egiliyorum. Anilari, mücadelemizde düslerimiz gibi diri yasayacak. Ta ki Dünya Emekçi Kadinlar Günü, kutlamalarini, mutlu güne devsirilene dek.
"Sekiz Mart Dünya Kadinlar Günü" kutlamalarinda içim ezilir.1857 Newyork ta ki trajik direnis, özünden koparilarak yalnizca kadin günü kutlamasina indirgenip, tüketime endekslenmesinden.
Endisem ve korkum; bir gün bizde Martin Niemiller gibi "Benim için sesini çikaracak kimse kalmamisti" diyecegimiz kara günün esiginde, gözlerimiz kapali oturuyor olmamizdandir…
Batili kadinlarin canlari pahasina aldiklari bu haklari; bize armagan eden Atatürk'ü saygiyla aniyorum. Atatürk’ün Türk Kadinina, armagan ettigi bu haklari; feodal kaliti zihniyet, yasa degisikligi ile birer birer elimizden geri almakta. Hepimizin, bu konu üzerinde durup, düsünmesi gerekir. Benim içsellestirdigim tema: Hak verilmez mücadele sonucunda alirsa; ne feodal zihniyetin (bir yasa degisikligi ile )ne de burjuvazinin gücü, bu hakki elimizden almaya yetmeyecegidir.
12 Eylül sonrasi, ülkemiz de siniftan kopus ve kaçis ideolojisi hüküm sürerken; Sovyetler’in parçalanip dagilmasi, Berlin Duvarinin yikilmasiyla birlikte sözde aydin küçük-burjuvalarin “birey olma” sevdasina kapilmalari rastlanti miydi?
Kendini bireysel kurtulusa degil, toplumsal kurtulusa adamis binlerce devrimcinin zindanlara tikildigi sürgün hayati yasama zorunda kaldigi, idamlarin ;( Erdal Eren’in gibi çocuklarin yasi büyütülerek) mesrulastirilip, onaylandigi askeri diktatörlügün gelmesi, rastlanti miydi?
Tüm dünyayi neoliberalizm rüzgârlarinin sardigi, uluslararasi arenada da gericilik ve gerileme rüzgârlarinin karayelden halklari kasip, kavurdugu bu dönemden; bizim gibi üçüncü dünya ülkelerin payina düsende acilarin en katmerlisini yasamak düstü..
Sinif mücadelesinin es geçildigi, devrimci degerin ayaklar altina alinip çignendigi ve bu dönemde özellikle kendine yabancilastirilan gençlige; burjuva ideolojisinin sinsi degerleri, toplumda derin korku yaratilarak enjekte edilmistir. Gençler, yaslari geregi merakli olduklari cinsellik, psikoloji gibi konulara yöneltildi. Düsün dünyasini varsillastiran kitaplarin yakilmasi ve yerine bireyci, toplumsal sorunlara duyarsiz piyasa kitaplarin raflara dizilmesiyle birlikte yalnizca kendini düsünen, gücünü, gününü bosa harcayan, düsünmeyen, sorgulamayan, düsün özürlü gençlik “imal” edildi.
Türkiye’de feminist hareketin boy gösterip, popülerlik kazanmasi, bu yikici olusumlarla birlikte yol aldi. Her türlü küçük-burjuva ve burjuva ideolojisinin boy gösterdigi bir ortamda, feministlerin olmamasi elbette mümkün degildi! Din afyonculugunun etkili olmayacagi alanlara, feministlik ve maçoluk afyonu serpilip, yesertildi.
Sihirli bir degnegin dokunusuyla “kadin” sorununu irdeleyen filmler, kitaplar, çesitli dergiler sinifsal kökünden koparilarak piyasaya hâkim oldu. Film ve yazinsal eserlerde ele alinan kadin konulari; entel, yalniz, bunalimli, küçük-burjuva tiplerin islenmesiyle feminizm hareketinin mantarlasmasina neden oldu. Bu da egemenlerin ekmegine bal sürmekten baska bir sey degildi.
Feminist hareket, sosyalist feministlerden burjuva feminizmine kadar genis bir yelpazeyi kapsiyor. Fakat kendine sosyalist feminist diyenler de dâhil olmak üzere hepsinin ortak yani, temel sorunun sinifsal oldugunu görmemeleridir. Feminizm kadin sorununu çözemeyecegi gibi sinifsal boyutunu da kadin-erkek çatismasina indirger. Düsüncede sosyalist yasamda eril egemen kültürün nimetlerinden paylarina düseni yadsimayan bu durumdan yararlanan erkeklerimizin varligi da feminist hareketin ivmesinin yükselmesinde belirleyici etken olmustur. Bu erkeklerimizi, sosyalist maçolar olarak adlandiriyorum
Engels;"kadin ile erkegin gerçek esitligi, her ikisinin sermaye yoluyla sömürülmesinin ortadan kalkmasindan sonra gerçeklesecektir."
Isbölümüyle birlikte toplumun siniflara ayrilmasi ve mülkiyetin kutsanmasiyla ortaya çikan kadin sorununu; yine mülkiyetin ortadan kalkmasiyla birlikte yok olacaktir. Feministlerin büyük bir bölümüyse, kadinin ezilmesini erkegin dogasindan kaynaklanan cinsiyet üstü bir sorun olarak ele alir. Bu nedenle de sinif çeliskisinden kaynaklanan durumun üstü örtülerek, kadin sorununu kadinlarla, erkekler arasindaki çatismaya indirger. Sorunun kaynagini göremedikleri için de yanlis tahlil, yanlis çözümünü dogurur.
Diyalektik Materyalizm, özü, içerigi, kapsami irdelenip, içsellesmediginde; siniflardan önce kadin sorunu mevcuttu, sorunun çözümü için siniflarin ortadan kalkmasiyla bir ilgisi olmadigi savi temel kurar. Bu çikarimla; diyalektik materyalist bakis açisindan yoksun olan küçük-burjuva kavrayis, kadinin kurtulus mücadelesini siniflardan bagimsiz olarak yürütülecek düzen içi mücadeleye indirger. Siniflar arasindaki fark ne denli büyükse, bu siniflara mensup olan kadinlarin yasadiklari sorunlar arasindaki uçurumlar da o denli derinlesir. Kadinlarin “kadin olmaktan” gelen ortak sorunlarini irdeleyip, çözüm bulmak bu noktada olanaksizlasir. Yalnizca bu durumda geçici iyilestirmeler elde edilir.
TARIHSEL HER ÇAGIN DEGISIMI, HER ZAMAN, KADINLARIN ÖZGÜRLÜK YOLUNDA ILERLEME ORANIYLA BELIRLENIR*
Gelisen sanayi emek gücünü hafifletmesiyle birlikte; ucuz emek gücü olarak; din bezirgânlarinin da destegi ile dört duvar arasindan çikartilan kadinlar, fabrikalara yerlestirildi. Ve böylece burjuvazi bir tasla iki kus avlayarak pençelerini daha da büyüttü. Mars-Engels derki:"el emegi ne denli az beceri ve güç gerektirirse, erkek emeginin yerini, o denli kadin emegi alir.
Yasam serüvenimizin inisli, çikisli, dolambaçli yolculugunu kendine yabancilasmadan sonlandirmak; artik birey için çölde vaha arayisi yolculuguna dönüstürmüstür. Enflasyon %100 iken %10, ,%5 olarak gösteren iktidar yancisi ekonomistler gülünç rakamlarla aglanacak halimizi geçistirirler.
Basbakanimizin, Davos’taki restlesme konusmasi, yerel seçimlerin yönünü degistirmesi gibi. Medya araciliyla halkin hafizasina aslanlar gibi kükreyen ülkesini, bütün degerlerin üstünde tutan; batiya bile korkusuzca, yigitçe meydan okuyan basbakan profili resmedildi. Basbakanimizin bu profili yerel seçimlerde AKP ‘in çitasini yükseltmistir. Ülkemizin onurunu kurtaran basbakanimizin ogulcugunun minik gemisi ve diger yolsuzluklar, bulanan bilincimizde kaybolup gitti…
Konya talimli Israil’li pilotlarca, Gazze Seridi'nde binlerce can fosforlu misket bombalariyla(kullanimi yasak)katledilmistir. Gazze’de ki ölümlerden ülkemizin de dolayli olarak sorumlu olabilecegi; kapali kapilar ardinda ortak çikarlar dogrultusunda ülkemizin yetkin kisilerinin imzalarinin bulunabilecegi, halktan birinin aklinin kösesinden geçme cesareti bile gösteremez.
Bulanan bilinçlerin diline bir parmak bal çalinca; ceylan derili koltuga oturanlarin sayisi, rengi çok olur. Atatürk'ün Türk Kadinina armagan ettigi haklarin geri alinmasi için salt çogunluk göreve hazir bekler.
Demokrasilerde çare tükenmez. Eger haktan tepki gelir sesler yükselirse ; "Al anani git" “Biraktigimiz yerde otluyorsunuz ” Sapkami alir giderim” Derler. “Kirk yil bizi fislediler. Simdi biz onlari fisleyecegiz.” Derler, derler, derler. Kisacasi unutkanlik hastaligimiz devam ettigi sürece, tarih ayni tekerin zulmünde döner. Unutma hastaligimiz olmasa kendimize yabancilasmasak gelecegin kendi ellerimizden var olacagi inansak sorumluluk üstlenecek bilincine erissek; tarih ayni tekerin zulmünden dener mi? Ne yazik ki dünyada ki en zor sey sorumluluk üstlenecek bilince erismektir.
EMEGI DISLANMIS "DÜNYA KADINLAR GÜNÜ"KUTLAMALARININ TARIHÇESINI GÖRELIM
# 8 Mart 1857'de New Yok’lu 40 bin dokuma isçisi kadin, daha iyi çalisma kosullari,10 saatlik is günü, esit ise esit istekleriyle greve çikti. Patron, öbür isçilerin grevci kadinlarla dayanismasini engellemek için fabrika kapisina kilit vurdu. Fabrikada çikan yanginda, 129 grevci kadin yanarak öldü.
# 1908 yilinin 8 Mart'inda New York’ta, yine dokuma isçisi kadinlar bir grev baslatarak, isyerlerini isgal ettiler. Isteklerini daha da genisletmislerdi:"8 saatlik is günü, çocuk emeginin sömürülmesine son verilmesi ve kadinlara oy hakki taninmasi."
# 1909'da Manhattan'da 20 bin gömlek isçisi kadinin grevi, öbür fabrikalara yayildi. Polis grevcilere saldirarak yüzlerce kadini yaraladi ve tutukladi. Grev, istekler kabul edilinceye degin 2 ay sürdü.
# 1910 yilinda Danimarka'nin Kopenhag kentinde toplanan Ikinci Enternasyonel'in Kadinlar Konferansi’nda, Clara Zetkin'in önerisiyle 8 Mart "Ulusal Kadinlar Günü" ilan edildi.
#1911 yilinda,1910 Kopenhag Konferasi'nda alinan karar uyarinca,8-Mart ilk kez Avusturya, Danimarka, Almanya ve Isviçre'de yüz binlerce kadin ve erkegin katilimiyla kutlandi. Bu kutlamalardan bir hafta sonra 25 Mart'ta New York kentinde çikan Triangel yangininda 140 kadin isçi yanarak öldü. Bu olay Amerika'daki çalisma kosullarini büyük ölçüde etkiledi.
# 1912 yilinda Amerika’da, Massachusetts Eyaleti'ndeki büyük yün merkezi Lawrence'de,20.000 isçi, ücretlerinin azalmasini protesto ettiler. New England Tekstil Sanayi'yi sarsan bir is birakma eylemi yapildi. Grevcilerin yaptigi pek çok yürüyüsten birinde, bir grup genç kiz "Hem ekmek, hem gül istiyoruz" yazili bir pankart tasiyordu. Bu slogan, James Oppenheim'in ünlü "Ekmek ve Gül" siirine esin verdi.
# 1917 yilinda Rusya'da kadinlar, savasa ve sefalete karsi "Ekmek ve Baris" için yürüdüler. Ekim Devrimi'nden sonra 8 Mart tüm Sovyetlerde, mücadele günü olarak kutlandi.
# 1975 yili Birlesmis Milletlerce, Esit Haklar, Gelisme ve Baris için Uluslararasi Kadinlar Yili,1975–1985 ise Dünya Kadin On Yili olarak ilan edildi.
1977'de emekçi sözcügümüz dista birakilarak;(Birlesmis Milletler ) BM,32/142 sayili genel kurul karari ile 8 Mart'i Dünya Kadinlar Günü olarak kabul etti.
Ekmek ve Gül siiriyle çagina taniklik eden: James OPPENHEIM(1882–1932) saygiyla anarak 129+140 zifiri gecenin isimsiz yildizlari için hep bir agizdan, avazimizin çiktigi kadar " Ekmek ve Gül" siirini okuyalim. Mücadelemizin öncülü isimsiz yildizlarimiz isiltili göz kirpisiyla bizi dinleyerek eslik ederler.
EKMEK VE GÜL
Yürüyoruz yürüyoruz, günün aydinliginda
Donuk fabrika bacalarina, yoksul mutfaklara
Çarpiyor sesimiz ve birden parlayan
Bir isik gibi ulasiyor insanlara
"Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!"
Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz
Çünkü hâlâ bizim ogullarimizdir onlar
Ve biz hâlâ analik ederiz onlara
En zorlu is, en agir emek
Ve çalismak dogustan mezara dek
Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz
Yasamak için ekmek
Ruhumuz için gül istiyoruz!
Yürüyoruz yürüyoruz kol kola
Saflarimizda ölüp gitmis arkadaslarimiz
Ve türkümüzde onlarin kederli "Ekmek!" çigliklari
Çünkü bir köle gibi çalistirildi onlar
Sanattan, güzellikten, sevgiden yoksun
Biz de bugün hâlâ onlarin özlemini haykiriyoruz
Is ve ekmek istiyoruz
Ama gül de istiyoruz
Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adina
Kadiniz, insaniz, insanligi ayaga kaldiriyoruz
Paydos bundan böyle kölelige, aylakliga
Herkes çalissin, bölüsülsün kardesçe, yasamin sunduklari
Iste bunun için yükseliyor yüreklerimizden
Bu ekmek ve gül türküleri
Ve yineliyoruz hep bir agizdan
"Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!"
Bu yazı 1522 defa okunmuştur.