21 ?ubat 2010, 23:40
ABD, TÜRKİYE-İRAN SAVAŞI İSTİYOR
Bu oyuna gelecek miyiz
ABD, TÜRKIYE-IRAN SAVASI ISTIYOR Bu oyuna gelecek miyiz? Geçen hafta içinde OdaTV’de üç önemli dis politika yazisi yayimlandi. Ilki 7 Subat 2010 tarihli Ilkan Ceylan’a aitti ve “Iran Israil’e Saldiracak mi?...” basligini tasiyordu. ABD ve Israil ile Iran arasinda, Iran’in uranyum zenginlestireme çalismalarinin nükleer silah üretme asamasina gelmesinden kaynaklanan uzlasmazligin çok ciddi boyutlara vardigi anlatiliyordu. Büyük basin-yayin organlarinin konuyu gözden kaçirmaya çalistiklari –ayrica- belirtiliyordu. Çatisma olasiliginin arttigi vurgulaniyordu... Mehmet Ali Güller, 9 Subat 2010 tarihinde kaleme aldigi yazisinda, ABD’nin ekonomik ve siyasal alanlarda yasadigi derin bunalima dikkat çekmekteydi. Bu bunalimi “ABD Çöküyor mu?” basligiyla on üç alt baslikta toplamisti. ABD’nin Orta Dogu ve Irak politikasindan askeri gücünü Afganistan’da yogunlastirmasina, Avrupa’da, Kafkasya’da, Orta ve Uzak Asya’da, Çin’de ve Latin Amerika’daki uzlasmazlik noktalarina kadar birçok konu üzerinde duruyor, genel dünya fotografi içinde bu ülkeyi ve ekonomik sorunlarindan kaynaklanan açmazlarini irdeliyordu... Burç Aka’nin, yine 9 Subat 2010’da yayinlanan “Iste Bu Gözden Kaçiyor” baslikli yazisinda ise ABD-Israil ile Iran gerginliginde Çin-Iran yakinligina dikkat çekmekteydi. Bu soru, aslinda hep ötelenen ABD-Çin çatismasinda önemli parametrelerden birini olusturuyordu. Ekonomik anlamda birbirlerine bagimli olan bu iki dev ülkenin, birbirleriyle olan sorunlarini sürekli öteledikleri, buzdolabina koyduklari bilinen bir gerçek. Ancak birçok yerde karsi karsiya gelmelerinin kaçinilmazligi da bilinen bir baska gerçekti... Bu yazimda, özel olarak ABD-Çin iliskilerini ele almayacagim. Bu çok önemli gerginligi Iran agirlikli olarak ABD- Israil-Iran baglaminda irdelemeye çalisacagim. OdaTV okurlarinin, sözünü ettigim üç yaziyi hatirlayip bu degerlendirmemi okumalarinin daha yararli olacagini düsünüyorum. ABD-Israil Etkilesimi Önce ABD ve Israil arasindaki etkilesime genel olarak göz atalim. Yahudiler,Bati’nin büyük destegiyle 2000 yillik bir vatansizlik döneminin ardindan anayurtlari olan Israil’e kavusmuslardi. 1948 yilinda, igneyle kuyu kazarak sürdürdükleri çok uzun ve zorlu mücadelenin sonunda ideallerine ulasmislardi. Ancak Ingilizler de Amerikalilar da kimseye kara kasi kara gözü için destek saglamazdi. Kuskusuz Yahudi diasporasinin, lobisinin ve özellikle mason localarinin -basta ABD olmak üzere- dünyanin bütün önemli ülkelerinde çok etkili olduklari bir gerçekti. Ancak Bati ile Israil Devleti arasinda “stratejik ortaklik” –aslinda- Bati çikarlari üzerine insa edilmisti. Israil’in Orta Dogu’da asal islevi Bati’nin petrol jandarmaligini yapmakti. Bu arada hemen hatirlatalim, Israil petrol zengini bir ülke degildi. Çünkü ABD, stratejik ortaklarinin petrol zengini olmalarindan hiç hoslanmiyordu. Eski Irak’in ve Orta Amerika’da Vanezüella’nin, çok yakin geçmiste Irak’in basina hangi dertleri açtiklari çok iyi biliyordu. ABD’nin ikinci Israil olarak kurmaya çalistigi Kuzey Irak’taki uydu Kürt Devleti’ne de Musul petrollerinin aslan payi vermek gibi bir niyeti olmadigi anlasiliyordu. Israil daha kurulurken yerinden yurdundan ettigi Filistin halki ile dogal olarak kavgaliydi. Bunun disinda –daha önceki yazilarimda belirttigim üzere- ABD yanlisi ve karsiti politikalar uygulayan ve sik sik saf degistiren Araplar, darmadaginik bir haldeydiler. Bunlarin birçogu bugün bir yandan ABD ile göbek bagi içindeyken bir yandan da –sözüm ona- Israil karsitiydilar. Bu ülkeler Misir, Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan, Körfez Emirlikleriydi. Israil’in burada görevi “sürekli bunalim politikasi” uygulamakti. 1948, 1956, 1967 ve 1973’te yasanan savaslarda Arap ordularini darmadagin etmis, ABD’nin kendisine verdigi görevi basariyla yerine getirmisti. Ne var ki 2006 yilinda ilk kez bir Israil.-Arap çatismasinda Hizbullah’a karsi üstünlük saglayamamisti. 2000’li yillarda, ABD ekonomisinin çöküs sinyalleri vermesiyle, Israil’in bu sasirtici basarisizligi arasinda bir bag kurmak pek de yanlis olmasa gerek. ABD’nin 2001 Afganistan, 2003 Irak operasyonlari gücünü doruklara çikarmak için attigi son adimlardi ve –artik- ne yaparsa yapsin çöküsü gizlenemez boyutlardaydi. Bu durum kaçinilmaz olarak Orta Dogu’da da kendini hissettirmekteydi. Bu yaprak gibi sallanan dünya devinin basi su dönemde çok ciddi biçimde sikintida. Iran nükleer çatismalarini ödün vermeden sürdürüyor ve molla yönetimi, nihai amacinin Israil’i ortadan kaldirmak oldugunu açikça belirtiyor. Aslinda, ortada Israil olmasa, sorun pek de çözülemeyecek türden degil. ABD nasil Kuzey Kore’nin nükleer güce sahip olmasini sineye çekiyorsa bunu da kabullenmek zorunda kalabilir. Dünyada akli basinda uluslarda (!) nükleer silah bulunup, ötekilerde bulunmamasi gerektigi masalina kendisi de inanmiyor elbette O akli basinda ABD’nin, bitmis bir savasin ardindan, bitmis bir Japonya’ya atom bombasi kullanip, 100.000’den fazla insani katlettigi unutulmadi tabiî. Yani ABD-Iran arasindaki iki bilinmeyenli denklem, Israil devreye girince seytan üçgenine dönüsüyor.Çünkü Israil,Iran’in bu çalismalarini kendi varligina yönelik tehdit olarak algiliyor. Israil ile ABD ilk kez ciddi biçimde ters düsüyorlar. Israil,israrla ABD’den Iran’in nükleer tesislerinin vurulmasini istiyor. “ABD’yi Yahudi lobileri yönetiyor” türünden büyüklere masallarin ne kadar dogru ne kadar yanlis oldugunu bu örnek olayda görebilecegiz. Israil’in nükleer gücü Iran’dan çok daha yüksek,bu bilinen bir gerçek.Ne var ki bir nükleer çatismanin gerçeklesmesi durumunda çok küçük bir ülke olan Israil’in de bundan fazlasiyla zararli çikacagi ortada. Ancak ortak bir Israil-ABD operasyonuyla Iran’in nükleer tesisleri vurulmaya çalisilabilir. Orada da aninda ABD’de patlayacak bombalarin yaratacagi tahribata, bir asimetrik savasa bu ülke ne kadar tahammül edebilir? Malum, Orta Dogu’da Müslümanlarin hayati “hiçbir” seydir, Amerika’da ise “her sey”.Dolayisiyla ABD’nin bunu göze almasi çok zor görünüyor. Tezatlar Ülkesi Iran Sorunun temeli durumundaki Iran’i dogru degerlendirebilmek için kismen yakin dönem tarihine göndermeler yapmak gerekecek. Artilarini ve eksilerini bütünlüklü biçimde ele aldigimizda, tam bir “tezatlar ülkesi” ise karsi karsiya oldugumuzu fark ediyoruz. Bugün Iran dendiginde, önce akla ülkedeki baskici Islami yönetim geliyor. Bati’nin yüzlerce yil bogusarak üstesinden gelebildigi teokratik yönetimin bütün özellikleri burada görülüyor. Çok zorlu ugraslar sonunda elde edilen laikligin ne oldugu bu olumsuz örnekle iyice anlasiliyor. Çünkü semavi dinler olan Musevilik, Hiristiyanlik ve Islamiyet; sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik yasam modellerine sahip olan dinlerdir ve –eninde sonunda- hükmetmek, iktidar olmak arzusu içindedirler. Bunlarin dogasinda Cumhuriyet Aydinlamasi ve demokrasinin esitlik-özgürlük ilkeleri yoktur. Bati’nin çok kanli süreçler sonrasinda dini siyasal alandan tasfiye etmesi ve sosyal gelismeyi engelleyemeyecek duruma getirmesi hiç de anlamsiz degildir. Çünkü teokratik devlet özlemi içinde olanlar, iktidara gelinceye kadar toplumun diger muhalif gruplariyla ortakliklar kurar, iktidara geldikten sonra kendisinden olmayan her türlü “öteki”ni birer birer tasfiye ederler. O nedenle bugün bu baski altinda ezilen Iran halkinin demokrasi ve özgürlük talepleri son derece mesru ve insani isteklerdir. Peki bu muhalefetin içinde Bati’nin emperyal parmagi yok mudur? Elbette vardir, ancak bu durum Iranli muhaliflerin dogru ve hakli bir direnis sergiledikleri gerçegini degistirmemektedir. Burada biraz durup, bir düsüncemi Oda TV okurlariyla paylasmak istiyorum. Aslinda bu konuda, özellikle molla ihtilalinin baslangiç dönemlerinde de çesitli makaleler yayimlanmisti, yani bu düsüncem yalniz bana ait bir degerlendirme degil… Iran bugün hiç kuskusuz ABD’yi en rahatsiz eden ülkelerden biri, buna kusku yak. Ne var ki molla ihtilali gerçeklesirken çok ilginç gelismeler yasanmisti. Mollalar toplumun bütün kesimleriyle ittifak hâlindeydiler ve dolayisiyla hayli güçlüydüler, burasi dogru. Komünistler, Azeriler, Kürtler Iran Sahi Riza Pehlevi’ye karsiydilar. Bunlarin tümü Islamcilarla birlikte göz ardi edilmeyecek bir etkinlige sahiplerdi. Ancak o dönemin ABD’si de gücünün dorugundaydi. O kadar ki, 1953’te Iran’da ulusal bir devrim gerçeklestirmek amaciyla harekete geçen ve özellikle Iran petrollerini millilestirmeyi amaçlaya Musaddik bir darbe ile yönetimi ele geçirdiginde, Riza Pehlevi esi Süreyya ile birlikte ülkeyi terk edip Roma’ya sigindiginda.derhal devreye giren ABD, çok kisa bir sürede bütün bir Iran ordusunu satin almak suretiyle darbeyi engellemisti.1979’da Orta Dogu konjonktüründe önemli bir degisiklik olmamisti ve ABD’nin yine durumu kontrolü altina almsi mümkün görünüyordu.Darbe sonrasi ülkeye dönen Sah Riza, daha sonra ABD’nin dünyadaki en yakin müttefiki durumuna gelmisti.Ayrica ülke içinde bütün muhaliflerine karsi çok sert ve kanli bir sindirme politikasi uygulamaya baslamisti. Iran istihbarat örgütü SAVAK, Iran halkinin korkulu rüyasi haline gelmisti. Ancak ayni Sah 1960’li yillardan baslayarak, daha degisik politikalara da yönelmisti. Feodalitenin belini kirmak, Iran’da Bati’daki ruhban sinifinin esdegeri durumundaki “ulema”yi etkisizlestirmek gibi modernlesme çabalarina girmisti. Bu arada güçlü bir esnaf örgütlenmesi olan “çarsi”yi da tasfiye etme çabasindaydi. Bütün bunlar sanayilesmis, kentlilesmis, çagdaslasmis bir Iran yaratabilmek içindi. 1970’li yillarin ortalarindan itibaren zengin bir petrol ülkesi olma özelliginden yararlanarak çok yogun bir silahlanma çabasi içine girmisti.Aslinda ABD’nin SSCB’nin güneybati sinirinda güçlü bir müttefikinin bulunmasindan rahatsiz olmasi söz konusu degildi. Bu arada Sah’in kendisi de ABD için güven verici bir liderdi. Ancak bu dönüsümleri yasayan ve gelisen bir Iran’in basina daha sonra Sah gibi sadik bir lider yerine muhalif bir lider gelirse ne olacakti?...Simdi dikkatinizi çekmek istiyorum. 1970’li yillar, ayni zamanda ABD’nin “yesil kusak projesi” nin startini verdigi bir çok önemli bir dönemdir. Bütünüyle dinsellesmis bir Iran, bu projenin genel karakterine uygun biçimde Sovyetler Birligi’ne güneyden çok daha etkili biçimde sikistiramaz miydi? Ihtilal öncesinde ABD’nin akil almaz biçimde edilgin kalmasi akillarda ciddi sorular yaratmisti… Burada hemen ABD ile Iran’in ilk günden karsi karsiya geldikleri öne sürülebilir,ABD’nin böyle büyük bir yanlisi nasil yapabilecegi sorulabilir.Özellikle genç okurlar ABD’nin II.Dünya Savasi sonrasi XX.yüzyil tarihini dikkatle okurlarsa bu ülkenin yaptigi pek çok ciddi yanlisa tanik olabilirler.Bugün Orta Dogu’da,Asya’da,Kuzey Afrika’da kendisine karsi çikan silahli Islamci örgütlerin hepsi zamaninda ABD tarafindan kurulmamis miydi.? Yalniz bu bile bu ülkenin dengesiz politikalarinin bir göstergesi degil mi?..Bu düsüncelerim –elbette-tarihin kendisi degil, tarihin arka odasina yönelik zihin jimnastigi yalnizca.Bunlarin mutlak dogrular olarak kabullenilmesi yanlis olur.. Iran’la ilgili dikkat çekici bir nokta da, bizdeki Islamcilarin Iran’a yükledikleri entelektüel birikimdir. Yere göge koyamazlar, bu ülke ulemasini. Bunlarin da çok ciddiye alinacak yani yok. Iran’daki birikim bütünüyle Islam ilimleri içeren bir entelektüalizmdir, baska bir sey degil. Islam ilimleri ise tam anlamiyla bir okyanustur, oraya dalarsiniz. bir daha da çikamazsiniz. Orada bilim, modern sanat, felsefe estetik gibi toplumu ve insani yücelten alanlarla, cumhuriyet ve demokrasi degerleri bulunmaz. Simdi gelelim madalyonun öteki yüzüne Iran Orta Dogu’da 6000 yillik çok köklü bir kültüre ve devlet gelenegine sahip. Anadolu Türklügü gibi, XX. Yüzyilda kisa bir süre düsman isgaline ugramasina karsin bagimsizligini hiç yitirmemis bir toplum.Çok güçlü bir antiemperyalist bilince sahip olmasi,bölgede en dikkat çeken özelliklerinden birisi.Bunlar güçlü, köklü devlet gelenegiyle ve çok basarili bir hariciyeye de sahip olmasi ile birlesince ortaya dünya dengelerini zorlayacak çok güçlü bir siyasal aktör çikariyor. Devlet gelenegine ve bilincine sahip toplumlarin bir baska önemli özellikleri de “simdiki zaman”a çakili olarak yasamamalari ve geleceklerini bugünlerden baslayarak insa etmeye çalismalaridir.Bu çerçevede Iran da,bulundugu çok kritik cografyada,Rusya ve Çin basta olmak üzere bütün Asya ülkeleriyle, Orta Dogu,Afrika toplumlariyla ve Latin Amerika’da ulusal sol rüzgârlar estiren yönetimlerle yapici iliskiler kuruyor.Hatta dogalgaz ihracatçisi bir ülke olarak Avrupa’da da yakinliklar olusturuyor,böylelikle bugününü ve yarinlarini güvence altina almaya çalisiyor.Ancak çok daha önemlisi ve konumuzla ilgili yani daha baska.Iran kendisini,kirk ya da elli yil sonrasinin petrolsüz dünyasina hazirliyor.Bir petrol üreticisi ve ihracatçisi olarak,çok zor durumda kalmamak için,gelecegin dünyasinin belirleyici unsuru olacak nükleer enerji çalismalarina agirlik veriyor.Bir baska petrol zengini Suudiler ise-sanki- petrol hiç bitmeyecekmis gibi davraniyorlar.Yarinlarina yatirim yapmak yerine ABD’nin dümen suyunda Vahhabi yetistiriyor,Çeçen direnisçileri destekliyorlar,ne kadar bos is varsa onlarla ugrasiyorlar.Iste devlet agirligina sahip Iran’la bu anlayistan çok uzaktaki Suudi Arabistan gibi ülkelerin farki buralarda ortaya çikiyor.Peki bu çalismalar sonunda Iran nükleer baslikli silahlara sahip olmayacak mi,Bati bu konudaki kaygilarinda ne kadar hakli?Bu konuda iyimser olmak pek mümkün görünmüyor. Iste böyle bir durumda baslarinda fanatik dinsel yönetimlerin bulundugu Israil ve Iran dünyaya korku saliyorlar. Aslinda Israil’in ABD güdümünden çikip,yarim yüzyili askin bir süredir aci çektirdigi insanlarla ortak noktalar bulabilmeleri olanaksiz degil. Buna karsilik Orta Dogu’da karistiricilik rolünü terk etmis bir Israil’in yasama hakkina saygi duydugunu açiklayan Iran, en dogrusunu yapmis olmazlar mi ?... Çok fazla hayal kuruyorum galiba! Bir cümleyle Türkiye-Iran iliskilerine- konu baglaminda- deginmekte yarar var. ABD’nin bölgenin her yerinde Sünni-Sii gerginligi yaratip, bunu son noktada Türkiye-Iran Savasi ile sonuçlandirmak isteyebilir. Ancak bu oyuna ne Türkiye gelir ne de Iran. ABD’ye en yakin AKP Hükümeti’nin de, en az onun kadar ABD yanlisi Genelkurmay komuta kademesinin de bu tuzaga düsmesi mümkün degildir. Dr. Vakur Kayador Odatv.com
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 780 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|