05 Kasym 2010, 15:45
TABİATI VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA
"TABİATI VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA KANUNU TASARISI" ÜZERİNE;
“TABIATI VE BIYOLOJIK ÇESITLILIGI KORUMA KANUNU TASARISI” ÜZERINE…Yücel Çaglar Son gelismeler; “bir musibet (felaket, kötülük) bin nasihatten yegdir.” atasözünü akla getiriyor: Bilindigi gibi, Ikizdere Vadisi’nde de dogal süreç ve varliklarin yikimina yol açabilecek HES’lerin yapilmasi öngörülüyordu. Ancak, Vadinin “Dogal Sit” olarak ayrilmasina karar verilince, bu öngörü, en azindan simdilik gerçeklestirilemez oldu. Bu gelisme kitle iletisim araçlarina yansiyinca hazirlik çalismalari gerçekten de uzunca zamandir yürütülen “Tabiati ve Biyolojik Çesitliligi Koruma Kanunu Tasarisi”nin gündeme gelmesine yol açti. Böylece, Tasarinin neler getirip neler götürecegi kamuoyunda tartisilmaya baslandi. Bu, olumlu bir gelisme kuskusuz. Ancak, tartismalarda çogunlukla sergilenen siglik siyasal iktidarin bu alanda da ne denli sansli oldugunu düsündürtüyor. Sözgelimi, Tasarinin, siyasal iktidarin, Ikizdere ile ilgili olumlu kararin asilmasina yönelik çabasinin bir ürünü oldugu öne sürülüyor. Dolayisiyla, yine “tek agaci görmekten ormani göremememe” durumuna düsülüyor. Oysa “Tabiati ve Biyolojik Çesitliligi Koruma Kanunu Tasarisi” gerek hazirlik sürecinde yasananlar gerekse içerdigi yaptirimlar yönünden basli basina bir gösterge; siyasal iktidarin dogal varlik ve süreçlere nasil yaklastiginin, daha açik bir söyleyisle de dogal varlik ve süreçleri sermaye birikimine bir olanak olarak sunma çabasi içinde oldugunun göstergesi… Ancak, Tasarinin yalnizca Ikizdere Vadisi’nde yapilacak HES’lerle iliskilendirilerek tartisilmasi, Çevre ve Orman Bakanligi’nin; b “ …tasarinin 2002'den bu yana üzerinde çalisilan bir konu oldugu”, b “21 Aralik 2009'da AB Çevre Fasli'nin açilmasiyla da sürecin hizlandigi” ve b ''Tasariya 6 Ekim 2010 tarihinde Basbakanlik Kanunlar Kararnameler Genel Müdürlügü'nde nihai hali verilmistir. Rize Ikizdere Vadisinin 22 Ekim 2010 tarihinde sit alani ilan edildigi düsünülürse, son düzenlemenin bu kararla ve HES projeleri ile herhangi bir alakasinin olmadigi daha iyi anlasilacaktir'” vb türden dogru ve bir bakima da kendisini aklayici ama kamuoyunu, deyis yerindeyse “uyutucu” açiklamalar yapmasi kolaylastirilmistir. Tartismalar sirasinda, yine çogunlukla, Tasari tek basina ele aliniyor; ne büyük bir yanilgi… Oysa, Anayasada 12 Eylülde “evetlenen” degisiklikler kapsaminda idari yarginin ve kurulus yasasinda yapilmak istenen degisikliklerle de Sayistay’in etkinlik alanlarinin kisitlanmasi vb düzenlemeler de ayni bütünün parçalaridir; siyasal iktidarin söz konusu çabalarini kolaylastirici düzenlemelerdir. Nedense, bu son derece yalin gerçekler ya görülemiyor ya da çesitli gerekçelerle görmezden geliniyor . Öte yandan, ülkemizde “doganin korunmasi” alaninda da göz ardi edilemeyecek düzeyde bilgi üretilmis, deneyim birikimi olusmus ve oldukça etkili bir kamuoyu duyarliligi yaratilmistir. Bu gelisme, bir yaniyla konuyla ilgili her türlü düzenlemenin tasarlanmasini ve yürütülmesini önemli ölçüde kolaylastiran, kamusal bir olanaktir. Siyasal iktidarin, en azindan Türkiye’nin de taraf oldugu ülkelerarasi anlasmalar uyarinca bu gerçegi göz ardi etmemesi gerekiyor. Üstelik, Anayasamizin 56. maddesi de böyle bir tutumu zorunlu kilmaktadir. Ne var ki, bu zorunluluklar, bir yaniyla da siyasal iktidarlar için kesinlikle asilmasi gereken engellerdir. Siyasal iktidar da bu gerçeklerin ayirdindadir; ayirdinda oldugu içindir ine ilgili gördügü demokratik kitle örgütü yönetici ve uzmanlarini da Tasarinin hazirlanma sürecine katmistir. Ancak, hazirlik çalismalarina gerçekten de övünülecek bir içtenlik ve yapicilikla yaklasip katkida bulunma çabasina gösteren kisi, kurum ve kuruluslarin kaygilari, görüs ve önerileri söz konusu Tasariya hemen hemen hiç yansitilmamistir. Kisacasi, hazirlik sürecine katilan kisi ve kuruluslar, deyim yerindeyse, yine “konu mankenliginden” öteye geçemeyen bir konumda birakilmistir. Hazirlik sürecine katilan ve katkida bulunanlarin bilgisi disinda son biçimi verilen Tasari öngörüldügü gibi yasalastiginda; b ülkemizdeki doga koruma alaninda yogun hukuksal, yönetsel ve teknik çatismalara neden olabilecek, b bugüne degin koruma altina alinabilen, dolayisiyla ranti artan alanlarin yerli ve yabanci sermayenin istekleri dogrultusunda kullanilabilmesi daha da kolaylastirilabilecek, b dogal varsilliklarimizin onarilamayacak biçim ve düzeyde zarar görmesine yol açabilecek uygulamalara yasal dayanaklar saglayabilecek, b doga koruma alaninda onca emek ve özveriyle elde edilebilen kazanimlarin yitirilmesine yol açabilecek, b Türkiye’yi taraf oldugu çok sayida ülkelerarasi anlasma karsisinda çesitli uyusmazliklara düsürebilecek bir dile, düzene ve yaptirimlara sahiptir. Ayrica öngörülen “koruma” yönetiminde göstermelik “katilim” ve “danisma” organlarina yer verilmekte ve dolayisiyla da Çevre ve Orman Bakanligi her durumda tek basina “son sözü” söyleyebilecek bir konuma getirilmektedir. Bu nedenlerle, “Tabiati ve Biyolojik Çesitliligi Koruma Kanunu Tasarisi”, Türkiye’nin de taraf oldugu ülkelerarasi çok sayida anlasamnin yani sira Anayasanin “Tarih, Kültür ve Tabiat Varliklarinin Korunmasi” basligi altinda yer verilen 63. maddesindeki; “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varliklarinin ve degerlerinin korunmasini saglar, bu amaçla destekleyici ve tesvik edici tedbirleri alir.” yaptirimina aykiridir. Anayasanin 56. maddesindeki; “Çevreyi gelistirmek, çevre sagligini korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaslarin ödevidir.” yaptirimi ise simdilerde de yürürlüktedir ve “vatandaslik ödevinin” yapilmasi gerekmektedir. Bu geregin yaziklanmalarla, yakinmalarla ve özellikle de tekil sorunlara indirgemecilikle yerine getirilemeyecegi açiktir. Artik, hiç olmazsa bu yalin gerçek kavranmalidir; kavranmali ve Tasarinin tüm getirecekleri ve götürecekleri sergilenmelidir. Asagida tartismaniza açilan görüslerin, bu geregin yerine getirilmesine katkida bulunma çabasi olarak degerlendirilmesini dilerim. Yücel ÇAGLAR | GIRIS Dogal varsilliklarin ticarilestirilmesine, “koruma” görünümü altinda korunmamasina yönelik girisimlere yasal dayanaklar kazandirma çabalari ülkemizde de her düzeyde sürdürülmektedir. Üstelik, bu süreç görünümde çesitli “katilimci” düzenekler isletilerek gerçeklestirilmektedir. Böylece, kamuoyunda çalismalarin demokratik bir düzen içinde yürütüldügü sanisi yaratilarak olasi karsi çikislarin önlenebilecegi ya da en aza indirilebilecegi umulmaktadir. Kamuoyuna “Tabiati ve Biyolojik Çesitliligi Koruma Kanunu Tasarisi” olarak yansitilan düzenleme, giderek geleneksellestirilen bu tutumun son örnegidir. Hazirlik sürecine onlarca uzman kisi ve kurulus temcisinin katilmasina karsin hiçbir öneri ve uyari dikkate alinmadan son biçimi verilen Tasarinin tasidigi olumsuzluklar alti kümede toplanarak bilginize sunulmustur: Tasari, Anayasal ödevin “kagit üzerinde” kalmasina yol açacaktir ! Bilindigi gibi Anayasanin 56. maddesine göre “Çevreyi gelistirmek, çevre sagligini korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaslarin ödevidir.” Açiktir ki, vatandaslarin bu ödevlerini ancak çevrenin korunmasi ile ilgili her girisime katilarak ve/veya katkida bulunarak yerine getirebilirler. Tasarinin hazirlik sürecinde bir ölçüde de olsa göz önünde bulundurulan bu anayasal ilke Tasarinin son biçimi verilirken göz ardi edilmistir. Dolayisiyla, “katilimcilik” ilkesi, Tasarinin hazirlanma sürecinde, deyis yerindeyse “kenar süsü” islevini görmüs, “kâgit üzerinde kalmistir”. Tasari, gerçekte, 37. maddesinin 4. bendiyle 2872 sayili Çevre Kanunu’nun 9. maddesinin “a” fikrasini yürürlükten kaldirarak bu durumun kurumsallastirilmasini da öngörmektedir. Animsanacagi gibi, en son 2006 yilinda çikarilan 5491 sayili yasanin 6. maddesiyle yeniden düzenlenen bu fikraya göre; <<Çevrenin korunmasi amaciyla; a) Dogal çevreyi olusturan biyolojik çesitlilik ile bu çesitliligi barindiran ekosistemin korunmasi esastir. Biyolojik çesitliligi koruma ve kullanim esaslari, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluslarinin ve ilgili diger kuruluslarin görüsleri alinarak belirlenir.>> Öte yandan, bu, Tasarinin 4. maddesinin “ç” bendinde “Tabiat ve biyolojik çesitliligin yönetiminin karar alma sürecinde seffaflik ile yeterli düzeyde katilim saglanmasi esastir.” biçiminde açiklanan “katilim” ilkesinin göstermelik bir süreç olarak isletileceginin de somut bir göstergesidir. Baska hiçbir maddesinde “katilimin” nasil saglanabilecegine hiçbir açiklama getirilmemis olmasi, 6 ve 7. maddelerinde olusturulmasi öngörülen “Ulusal Biyolojik Çesitlilik Kurulu” ve “Mahalli Biyolojik Çesitlilik Kurullari”ndaki yapinin agirlikla resmi düzeyde tasarlanmasi bu yargiyi hakli kilmaktadir. Tasarinin dayandirildigi doga koruma stratejisi yanlistir, gerçekçi degildir ! Çünkü, Tasarida; -
"tabiati ve biyolojik çesitliligi” koruma sorunun tek bir yasal çerçeve olusturularak çözümlenebilecegi varsayilmaktadir; · öngörülen koruma amaçli düzenleme ve uygulamalar dogal varlik ve süreçlere zarar verebilen yasama etkinliklere dissallastirilmaktadir; · “koruma” ile “kullanma” gibi dogasi geregi çogunlukla ve de ülkemiz özelinde iki karsit eylemin esanli olarak gerçeklestirilmesi hedeflenmektedir; · “tabiati koruma” ve “biyolojik çesitliligi koruma” konulari birbirinden farkli eylem alanlari olarak görülmektedir; · “tabiatin korunmasi” sorunu dogal varliklarin korunmasina indirgenmekte, dogal varliklarin varolabilmelerinin ve varliklarini sürdürebilmelerinin temel kosulu olan dogal süreçler gerektigince dikkate alinmamaktadir; · koruma amaçli düzenleme ve uygulamalarin yalnizca özel olarak koruma altina alinabilmis alanlar ve varliklara indirgenmis bir yaklasimla gelistirilmesi öngörülmektedir; · koruma amaçli düzenleme ve uygulamalarin yalnizca Çevre ve Orman Bakanligi tarafindan yürütülmesi hedeflenmekte; öteki bakanliklar, yerel yönetimler, kamu kurumu niteligindeki meslek örgütleri vb kurum ve kuruluslara herhangi bir yetki, görev getirmemekte; yalnizca olusturulmasi öngörülen kurullarda temsil edilmeleri olanakli kilinmaktadir; -
görece olarak en önemli koruma yapilarinda bile, örnegin tabiati koruma alani, yaban hayati koruma alani, gen koruma alani vb alanlarda, daha da önemlisi, bu alanlarin “mutlak koruma bölgelerinde” de (Madde 3/m) “üstün kamu yarari” (Madde 15/2), “stratejik kullanimi gerektiren” (Madde 15/2) vb hukuksal dayanaklara yeterince sahip olmadigi artik anlasilan gerekçelerle, izin verilmesine, irtifak ve intifa haklari olusturulabilmesine olanak saglanmaktadir (Madde 15); üstelik bu alanda “son söz” için Bakanlar Kurulu yetkili kilinmaktadir; -
koruma yapisi kazandirilmis yerlerin tümünde de 2634 sayili Turizmi Tesvik Kanunu’na göre “kültür ve turizm koruma ve gelisim bölgesi” ve “turizm merkezi” ayrilabilmesine izin verilmektedir (Madde 32) ; · öteki ilgili yasal düzenlemelerle hemen hemen hiçbir iliski kurulmamistir; -
Tasari, Çevre Kanunu’nun 9. maddesinin “c” bendini yürürlükten kaldirarak ilgili uluslararasi hukuksal düzenlemelerin dikkate alinmasini keyfi uygulamalara birakilmaktadir; -
Çevre Kanunu’nun 9. maddesinin “f” bendini de yürürlükten kaldirarak koruma altina alinan türlerin ülke disina çikarilmasini, nesli tehdit ve tehlike altindaki yabani bitki ve hayvan türlerinin uluslararasi ticaretini olanakli kilmaktadir. Bu nedenle öngörülen içerigiyle Tasari doga koruma çalismalarinin gerektigince etken olabilmesini rastlantilara birakmaktadir. Tasaridaki kavramsal bosluklar, belirsizlikler ve anlam kaymalari, uygulamalari kargasaya dönüstürebilecek, ilgili kuruluslar arasinda çatismalara yol açabilecek, doga koruma alaninda simdiye degin elde edilebilen kazanimlari da geçersizlestirebilecektir ! Tasarinin hemen hemen tüm maddelerinde birbirleriyle çeliskili, ne anlama geldigi anlasilamayan, soyut, en azindan tartismali terim ve kavramlara çokça yer verilmis, genellemeler yapilmistir: Örnegin, -
Tasarinin 17. maddesinde oldugu gibi, “Nesli tehlike altinda, nadir, dar yayilisli, dar yayilisli endemik, relikt, tehdit altinda, hassas ve gösterge türler tabii yasama alanlarinda özel olarak korunur” vb gibi açik olmayan anlatimlara basvurulmus; dahasi, maddenin 2. bendinde “Özel korunmasi gereken yabani bitki ve hayvan türlerine iliskin liste Bakanlikça belirlenir.” yaptirimina da yer verilerek, keyfiliklere olanak saglanmistir, · Örnegi en çarpici biçimde 3. Maddeden verilebilecegi gibi, koruma yapilari tanimlamasinda bile birbirinden ayrilamayacak açiklamalar yapilmistir: m) Mutlak Koruma Bölgesi: Korunan alan sinirlari ve tabii habitatlar içinde bulunan ve bu alanlarin koruma altina alinmasini gerektiren tabiat ve biyolojik çesitlilik degerlerini barindiran alanlari, n) Özel koruma alani: Hassas habitatlar ile nadir ve tehdit altindaki türleri barindiran alanlari, Açiktir ki, bu iki kavram uygulamada kolaylikla birbirinin yerine kullanilabilecektir. · 13 korunan alan yapisi tanimlanmistir; bu sayida korunan alan yapisi uygulamada çesitli karisikliklara yol açabilecektir; ayrica, bu yapilarin çogu IUCN’nin önerdigi yapi siniflandirmasiyla da uyusmamaktadir, · 2873 sayili yasanin 7 ve 8. maddelerine göre kamu kurum ve kuruluslari ile gerçek ve tüzel kisilerin yapacaklari tesislere yalnizca “milli park” ve “tabiat parki” olarak ayrilan yerlerde ve belirli kosullarla izin verilebilirken Tasari, 15. maddesinin 2. bendiyle Bakalar Kuruluna, “Tabiati koruma alanlari, yaban hayati koruma sahalari, gen koruma alanlarinda ve korunan alanlarin mutlak koruma bölgelerinde” “üstün kamu yarari ve stratejik kullanimi gerektiren” durumlarda her kisi ve kurulusa “kullanma izni, intifa ve irtifak hakki” verebilme olanagi getirmektedir; · 22. maddesinin 3. fikrasinda “Tabii durumuna uygun hale getirilemeyen alanlar buna en yakin bir yasama alanina dönüstürülür.” biçiminde nelerin, kimler tarafindan nasil yapilabilecegine hiçbir açiklama getirilmeyen yaptirimlara yer verilmistir, · “Veya” baglaciyla birbirine baglanmis çok sayida tümcecikteki eyleme, uygun duruma vb kim, hangi kurulus tarafindan nasil karar verilecegi belirsizdir, Amaci, “Ülkemizin kara, kiyi, sucul ve deniz alanlarindaki sahip oldugu tabii degerlerin, biyolojik çesitliligin, gen kaynaklarinin ve peyzajin korunmasi ile koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirligine iliskin usul ve esaslarin belirlenmesi….” gibi ilgi alanlari, olgulari, dolayisiyla önlemleri ve ilgili kuruluslari (görevli ve yetkili) son derece farkli olan bir yasal düzenlemede bu türden belirsizlikler, bosluk ve anlam kaymalari önlenemediginde yönetsel kargasa kaçinilmazdir. Tasarida öngörülen yönetsel yapi olumlu kurumsal gelenekleri geçersizlestirecek, doga koruma gibi çok tarafli bir sorun alaninin yönetimini tümüyle siyasal iktidarlara birakacaktir ! Türkiye’de geçerli olan ekonomik büyüme süreci yeni sermaye birikim alanlarinin bulunmasini ve ticarilestirilmesini gerektirmektedir. Dogal varsilliklar ise, ülkemizde, henüz böyle bir büyüme düzeninin gerektirdigi yogunlukta ve yayginlikta henüz ticarilestirilememistir. En son düzenlenen içerigiyle Tasari, öngörüldügü gibi yasalastiginda hemen hemen tümüyle bu yetersizligin asilmasina sinirsizca katkida bulunabilecek bir düzenleme islevini görecektir. Çünkü, Tasarida; · esgüdümcü, denetleyici, yaptirim uygulayici, bagimsiz, demokratik bir kamusal yönetim yapisi öngörülmemektedir; · yer verilen “Ulusal Biyolojik Çesitlilik Kurulu” ile “Mahalli Biyolojik Çesitlilik Kurullari”, dahasi “Tabiati Koruma Bilim Heyeti”, her yönüyle siyasal iktidarlara bagimli, yeterince katilimci olamayacak kurullardir; aralarinda yetki ve sorumluluk isbölümü yoktur; · Ulusal Biyolojik Çesitlilik Kurulu” ve “Mahalli Biyolojik Çesitlilik Kurullari” ile “Tabiati Koruma Bilim Heyeti” etkinlik alanlari örtüsmemekte; aralarinda islevsel bir bag kurulmamakta; 8. maddenin 2. bendinde sözü edilen “biyolojik çesitlilik uzman listesi”nde kimlerin yer aldigi belirtilmemekte ve 6 üyenin kim tarafindan ve nasil “seçilecegine” herhangi bir açiklik getirilmemektedir; · Tasarinin 6. maddesine göre; “Bu Kanun kapsamina giren konularda genel istisarenin saglanmasini, tabiatin ve biyolojik çesitliligin korunmasini ve bilimsel esaslara göre yürütülmesini saglamak maksadiyla gerekli kararlari almak üzere…” olusturulan 20 kisilik Ulusal Biyolojik Çesitlilik Kurulu’nun çogu üyesinin genel müdür ya da genel müdür yardimcisi gibi kamu görevlilerinden olusturulmasi öngörülmektedir; öyle ki, bu kurulda DSI ve Maden Isleri, Bayindirlik ve Iskân Bakanligi Teknik Arastirma ve Uygulama Genel Müdürleri yahut yardimcilarinin da yer verilmistir. “Mahalli Biyolojik Çesitlilik Komisyonu”nun üye bilesiminde bile büyük ölçüde korunan bu yapinin siyasal iktidarlara bagimli olmasi kaçinilmazdir; -
6. maddede önce “Bu Kanun kapsamina giren konularda genel istisarenin saglanmasi” görevi verilen “Ulusal Biyolojik Çesitlilik Kurulu”, maddeye göre “tabiatin ve biyolojik çesitliligin korunmasini ve bilimsel esaslara göre yürütülmesini saglamak amaciyla gerekli kararlari…” da alabilecektir; ancak bu kararlarin niteligine, daha da önemlisi yaptirim gücüne hiçbir açiklik getirilmemektedir; -
Çevre ve Orman Bakanligi’nin merkez ve tasra birimleri tarafindan kullanilmasi gereken ve özellikle de doga koruma alaninda vazgeçilemeyecek olan yönetsel ilkeler geçersizlestirilmektedir; örnegin, Tasarinin 4. maddesinde yer verilen “Korunan alanlarda yerinde koruma ve yönetimin saglanmasi için gerektiginde isbirligi ve yetki devri yapilabilir.” yaptiriminin hangi alanlarda ve düzeylerde isletilebilecegine herhangi bir açiklik getirilmemis olmasi, özellikle yerel düzeyde son derece vahim çatismalara yol açabilecektir; · Daha önce herhangi bir koruma yapisina kavusturulmus alanlarin yürürlükteki yapisi, Geçici 1. maddeye göre, “uygun statü verilinceye degin”, sürdürülebilecektir; bu yaptirimiyla Tasari, ayni koruma statüsüne sahip alanlarin bile farkli yönetsel yapilarla yönetilmesi gibi keyfiliklere yol açabilecek;, -
4. maddenin “a” bendine göre “Korunan alanlarda koruma ve kullanim kararlarinin uzun devreli gelisme planlari veya her tür ve ölçekteki planlar ile belirlenmesi esastir.”; ancak, bu düzenlemeye göre arazi kullanimi gibi çok boyutlu ve çok sektörlü bir kararin kim, hangi kurum, kurulus tarafindan nasil alinabilecegi belirsizdir; -
13. maddesine göre de “ Korunan alanlarin kontrolü ve korunmasi için gerekli görülen hallerde koruma görevi özel güvenlik marifeti ile…” saglanacaktir. Ne var ki, koruma altindaki varlik ve süreçlerin gerektigince korunabilmesi, özel bilgi ve beceri donanimi gerektirmektedir; polisiye önlemlerle bu gerek yerine getirilemez; -
Tasarinin 9. maddesinin 3. bendine göre; “Uzun devreli gelisme planlari da dâhil olmak üzere korunan alanlara ait her tür ve ölçekteki planlar Bakanlikça yapilir, yaptirilir ve onaylanir. Bu alanlarda sit alani bulunmasi halinde sadece sit alanlariyla sinirli kalmak kaydiyla ilgili Kültür Varliklarini Koruma Bölge Kurulunun uygun görüsü alinir.”; böylece, görece olarak bagimsiz organlar olan söz konusu koruma bölge kurullarinin islevleri sözü edilen “uygun görüsü” vermekle sinirlandirilmis olmaktadir. Bilindigi gibi, doganin, bu kapsamda da biyolojik çesitliligin korunabilmesi ancak yeterince etkili kamusal bir yönetsel yapiyla kalici sonuçlar verebilecek bir etkinlik alanidir. Oysa, Tasarinin yukarida örneklenen yetersizlikleri giderilemediginde böyle bir yönetsel yapi da kurulamayacak, söz konusu etkinliklerin amacina ulasabilmesi de büyük ölçüde rastlantilara kalacaktir. Tasari, doga korumanin temel araçlarindan birisi olan planlama, siyasal iktidarlarin her türlü keyfiliklerine açik birakilmistir ! Tasari, planlama islevi ile ilgili olarak iki planlama düzlemine yer verilmektedir: i) Uzun Devreli Gelisme Plani ve ii) Tür ve habitat koruma eylem plani. Ne var ki bu iki düzlemle ilgili yaptirimlar öngörülügü gibi yasalastiginda doga koruma çalismalari; · gerektigi gibi planlanamayacak, · hazirlanan “planlar” ise dogaya ve bu kapsamda biyolojik çesitlilige zarar verebilecek kararlara ve eylemlere dayanak olabilecektir. Çünkü, Tasarida, örnegin; · 4. maddenin “a” bendinde; “Korunan alanlarda koruma ve kullanim kararlarinin uzun devreli gelisme planlari veya her tür ve ölçekteki planlar ile belirlenmesi esastir.” yaptirimina yer verilmistir; ancak “veya” baglacindan sonra sözü edilen “her tür ve ölçekteki planlarin” neler olabilecegine ve buna kimler tarafindan nasil karar verilebilecegine herhangi bir açiklik getirilmemistir; · 3. maddenin “ü” bendinde “Uzun Devreli Gelisme Plani: Korunan alanlarin kaynak degerlerinin korunmasi, arazi kullanimi ve yönetimi için hazirlanan planlari” tanimi yapilmistir; ancak, “arazi kullanimi ve yönetimi” çok boyutlu ve çok tarafli bir karar alanidir; bu alanda yalnizca Çevre ve Orman Bakanligi’nin yetkilendirilmesi asilamayacak yönetsel çatismalara yol açabilecektir; · 9. maddenin 3. bendinde de “Uzun devreli gelisme planlari da dâhil olmak üzere korunan alanlara ait her tür ve ölçekteki planlar Bakanlikça yapilir, yaptirilir ve onaylanir.” yaptirimina yer verilmis, ancak, yaptirimda sözü edilen “her tür ve ölçekteki planlarin” hangi planlar olduguna hiçbir açiklama getirilmemistir; · “uzun devreli gelisme planlari da dâhil olmak üzere her tür ve ölçekteki planlarin” nasil bir düzen içinde hazirlanacagi ya da hazirlattirilabilecegi belirsizdir; · 21. maddede “Tür ve habitat koruma eylem planlari ilgili kurum ve kuruluslarla birlikte Bakanlikça hazirlanir veya hazirlattirilir. Tür ve habitat koruma eylem planlari Ulusal Biyolojik Çesitlilik Kurulunun görüsü alinmak suretiyle Bakanlikça onaylanir.” yaptirimina yer verilmesine karsin bu planlarin, öteki yaptirimlarda yine Bakanlikça yapilabilecegi ya da yaptirilabilecegi belirtilen “her tür ve ölçekteki planlar” ile, özellikle de “Uzun Devreli Gelisme Plani” ile iliskisi nasil kurulabilecegi hiçbir biçimde düzenlenmemistir. Açiktir ki, yatay ve dikey tümlesikligin gerektigince saglanmasi her türlü planlama çalismasinin öncelikli kosuludur. Tasarida bu kosul yerine getirilmemekte, aksine, gerçekte “plansizlik” olarak nitelendirilebilecek karar ve uygulama süreçlerine olanak verilmektedir. Bu durum, doga koruma amaciyla kullanilabilecek kisitli kaynaklarin savurganligina yol açabilecek, yani sira, siyasal iktidarlarin, somut olarak da ilgili yönetimlerin her türlü keyfili karar ve uygulamalarini kolaylastirabilecektir. Tasari, siyasal iktidarlara daha önce çesitli koruma yapilarina kavusturulabilmis alanlari bu yapilarindan çikarma olanagi getirilmektedir ! Tasarinin “Geçici 1. maddesinin 2. bendine göre; “2863 sayili Kültür ve Tabiat Varliklarini Koruma Kanunu ve ilgili mevzuat kapsaminda dogal/tabii sit olarak tescil ve ilan edilmis alanlardan; bu Kanunun 9 uncu maddesinde tanimlanmis koruma alanlarinda ve 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayili Orman Kanunu kapsamina giren orman ve orman rejimine tabi olan sinirlar içerisinde kalan alanlarda yer alanlarin dogal sit veya tabii sit statüleri ile 2863 sayili Kanuna göre belirlenen korunma alanlari statüleri….” kaldirilabilecektir. Geçici 2. maddesine göre de; “2863 sayili Kanun ve ilgili mevzuat kapsaminda dogal/tabii sit olarak tescil ve ilan edilmis alanlardan sulak alanlar, özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parklari, tabiat anitlari, tabiati koruma alanlari, yaban hayati koruma ve yaban hayati gelistirme sahalarinda ve 6831 sayili Kanun kapsamina giren orman ve orman rejimine tabi olan sinirlar içerisinde kalan alanlar disinda kalan alanlardaki 2863 sayili Kanun kapsaminda tescili yapilmis dogal sit ve tabiat varliklari “Ulusal Biyolojik Çesitlilik Komisyonu” tarafindan degerlendirilir ve Bakanlik tarafindan uygun koruma statüsü…” verilebilecektir. Tasari öngörüldügü gibi yasalastiginda, siyasal iktidarlar bu geçici maddelerle her türlü koruma yapisinda gerekli gördügü yapisal degisikliklere gidebilecektir. Tasari, doga koruma-halka iliskiler sorununun nasil çözümlenebilecegine hiçbir açiklik getirmemektedir ! Doga ve özel olarak da biyolojik çesitliligi koruma amaçli etkinlikler, açiktir ki, halkin özellikle ilgili kesimlerinin katkisi ve katilimlarinin gerektigince saglanmasini zorunlu kilmaktadir. Öte yandan, bu etkinlikler, çogunlukla bu kesimleri çesitli yönlerden de hem olumlu hem de olumsuz olarak etkileyebilmektedir. Bu gerçeklere karsin Tasarida “Yöre Halkinin Haklari” basligi altindaki 14. maddede, yalnizca; “Korunan alanlarda geleneksel olarak üretilen ürünlerin gelistirilmesine, üretilmesine, belgelendirilmesine, mahallinde pazarlanmasina ve satisina öncelik verilir. Bakanlik bu konuda gerekli tedbirleri alir.” yaptirimina yer verilmistir. Açiktir ki, bu yaptirim; · herhangi bir koruma yapisina kavusturulmus alanlardan da ticari amaçlarla yararlanabilmesine sinirsizca olanak vermekte, · herhangi alanin bir koruma yapisina kavusturulmasi nedeniyle artacak ve/veya yeni kazanacagi rantinin ilgili taraflar arasinda paylasimini düzenlememekte, · ilgili “yöre halkinin” yasanin uygulanmasindan dogabilecek çesitli kayiplarinin nasil giderilebilecegine açiklik getirmemekte, · ilgili “yöre halkinin” kendilerini dogrudan ve dolayli olarak ilgilendiren koruma kararlarinin alinma ve uygulanma süreçlerine nasil ve ne denli katilabilecegini ortaya koymamaktadir. Dolayisiyla, Tasari öngörüldügü gibi yasalastiginda ilgili “yöre halkinin” koruma çalismalarina yabancilasmalarinin önlenebilmesi tümüyle rastlantilara kalacak, bu da söz konusu çalismalarin etkenlik düzeyini düsürebilecek, kaynak savurganliklarina yol açabilecektir. SONUÇ “Tabiati ve Biyolojik Çesitliligi Koruma Kanunu Tasarisi”, içerdigi yaptirimlarin eksikligi ve yanlisligi ile içermedigi yaptirimlari dolayisiyla tasidigi yetersizlikler, ülkemizde bugünlere kalmis dogal varsilliklarimizin ve doga koruma alanindaki kazanimlarin onarilamayacak biçimde zarar görmesine yol açabilecektir. Bu nedenle Tasari; · bu içerigi ve düzeniyle TBMM’ne sunulmamalidir; · hazirlik sürecinde dile getirilen ve katilimcilar tarafindan da benimsenen görüs ve öneriler dikkate alinarak yukarida örneklenen eksiklik ve yanlisliklari giderilecek biçimde yeniden düzenlenmelidir; · yeniden düzenlenen Tasarinin, TBMM’deki ilgili komisyonlarda görüsülmesi, sürecine “taraf” konumundakiler öncelikli olmak üzere ilgili demokratik kitle örgütlerinin dengeli katilimlari saglanmalidir, · yeniden düzenlenen Tasarinin kitle iletisim araçlariyla genel kamuoyunun bilgisine sunulmali, görüs ve önerilerine açilmalidir. *** Bu durum, örnegin, 9. maddede de söz konusudur: Maddenin “c” bendine göre “c) Milli park: Bilimsel ve estetik bakimdan, milli veya milletlerarasi düzeyde ender bulunan tabii degerlerden en az bir veya daha fazla ekosistemin tamamini kapsayacak büyüklükte olan özellikli kaynak degerlerinin korundugu ve yönetildigi kara, kiyi, sucul ve deniz alanlaridir” “ç” bendine göre de; “ç) Özel çevre koruma bölgesi: Bu Kanunla belirlenen koruma statülerinin herhangi birinin özelliklerini tasimakla beraber, ulusal ve uluslararasi önemi haiz olup ayni zamanda tarim, turizm, sehirlesme ve sanayi baskisi altinda bozulma ve yok olma tehlikesi altindaki ekolojik açidan hassas alanlardir.” Nevzat ÖZER TEMA-RIZE
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 753 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|