Dikkat tuzak var!
12 Eylül’le hesaplasmak için, cunta rejimiyle baslayan tüm uygulamalari ve sorumlularini teker teker yargiya tasiyacak kapsamli bir ‘temizlenme’ sürecini baslatmak gerekir.
15. Maddenin kaldirilmasi sadece göstermeliktir. Dolayisiyla 12 Eylül ile bir hesaplasma söz konusu degildir.
Korkut Boratav ile daha çok paketin demokrasi (!) tartismasi altinda ‘oldubitti’ye getirilmeye çalisilan ekonomi politik boyutu hakkinda konustuk.
Röportaj yaptigimiz ve bu yazi dizisi dolayisiyla konustugumuz birçok insan geçici 15. Maddenin kaldirilmasinin 12 Eylül 1980 ile hesaplasma olmayacagi/olamayacagi konusunda hemfikirdi. Korkut Boratav da bunlardan biri ve bu düsüncesini söyle dile getirdi: “12 Eylül’le hesaplasmak için, cunta rejimiyle baslayan tüm uygulamalari ve sorumlularini teker teker yargiya tasiyacak kapsamli bir ‘temizlenme’ sürecini baslatmak gerekir.”
“Yüzde 10 barajinin sagladigi çogunlugun gücüyle parlamentodan çikarilan anayasa degisikligi, siyasi mesruiyetten yoksundur” diyen Korkut Boratav, halk oylamasina sunulacak bir Anayasa degisikligi söz konusuysa, bunun temsilî özelligi tartisma konusu olmayan bir yasama organinca hazirlanmasi gerektigini söyledi.
Pakette yer alan kamu çalisanlarina yönelik düzenlemelerin çesitli tuzaklar barindirdigina dikkat çeken Korkut Boratav, maddelerin satir aralari okundugunda giderek tüm kamu personelinin sözlesmeli konuma getirilebilecegine dikkat çekti.
15. MADDENIN KALDIRILMASI GÖSTERMELIK
24 Ocak ve 12 Eylül sonrasinda sekillenen 1982 Anayasasi’nin sosyo-ekonomik kosullari göz önünde bulunduruldugunda, geçici 15. maddeyi kaldiriyorum demek, 12 Eylül’le hesaplasma anlamina gelebilir mi?
Kesinlikle hayir. 12 Eylül’le hesaplasmak için, cunta rejimiyle baslayan tüm uygulamalari ve sorumlularini teker teker yargiya tasiyacak kapsamli bir ‘temizlenme’ sürecini baslatmak gerekir. Bunun ön-kosulu da sürecin önünü açacak tüm yasal ve kurumsal degisikliklerin yapilmasidir. 15. Maddenin kaldirilmasi sadece göstermeliktir. Dolayisiyla 12 Eylül ile bir hesaplasma söz konusu degildir.
Anayasa degisikligi paketiyle getirilen kamu denetçiligi ve bazi diger maddeler yoluyla, özellestirmelerinin yargi kararlari ile iptalinin engellenmesi öngörülüyor. Nitekim, Basbakan da Hatay’da yaptigi referanduma “evet” konusmasinda, Danistay’in iptal ettigi özellestirmeler yüzünden devletin milyarlarca dolar kaybettigini söyleyerek Danistay’i halka sikâyet etmisti. Yapilan degisikler ile hÂkim kilinan neoliberal politikalar arasinda bir iliski kurmak bu anlamda mümkün mü?
Idari yarginin zaman zaman neoliberal politikalarla uzlasmayan; onlari köstekleyen; ‘kamu yarari’ ölçütüne dayanarak halkin çikarlarini gözeten kararlari olmustur. Son örneklerden biri TEKEL isçileri ile ilgili aldigi karardir. Bunun disinda bazi özellestirmeler veya zamlar hakkinda alinan kararlar, Danistay’in kamu yararina dayanarak aldigi kararlara örnek olarak gösterilebilir. Yüksek yargiya karsi açilan bir kampanya oldugunu söylemek yanlis olmaz. Elbette bunun bazi nedenleri var. Yüksek yargiya karsi açilan kampanyanin bir bölümü, sermayenin bu alani tamamen denetleyememesinden kaynaklaniyor. Bu liberal çevreler için bir sorun. Liberal çevreler, yarginin ‘devlet çikarlarini’ gözeten baskici, anti-demokratik yönünü vurgulayarak eksik, tek yönlü, yaniltici bir analiz yapiyor. Anayasa degisikligi bu soruna dönük bir çözüm getirmiyor hatta yarginin ‘yerindelik’ (kamu çikari) ölçütüyle karar almasini sinirliyor. Bir baska deyisle söylersek halk siniflarinin çikarlarini gözetebilecek bir kapiyi kapatmis oluyor.
PAKETTE GIZLI TUZAKLAR VAR
Memurlara toplu sözlesme hakki verilmesinin çok büyük bir gelisme oldugu kaydediliyor. Ancak grevsiz toplu sözlesme bir anlam ifade edebilir mi?
Grev hakkinin taninmadigi bir toplu sözlesme anlamsizdir. Ayrica, orada memurlarin özlük haklarina iliskin gizli bir tuzak vardir. Zaman içinde tüm kamu personeli sözlesmeli konuma getirilebilir. En önemli tuzaklardan biri budur.
AKP’nin ‘40 Soruda Referandum’ kitapçiginda “Bilindigi üzere, ekonomik risk siyasi riskle dogrudan alakalidir. Bu yönüyle bakildiginda yapilan Anayasa degisikligi ülkemizin siyasi risklerini azaltan ve buna bagli olarak ekonomik istikrari da garanti eden düzenlemelerdir. Diger taraftan uluslararasi kredi derecelendirme kuruluslari ülkelerin kredi notunu gelisen olaylara bagli olarak dönem dönem yeniden degerlendirmektedirler” ifadeleri yer aliyor. Sizce de pakette getirilen düzenlemeler ekonomik dinamizmi arttiracak özellikleri tasimakta midir?
Bu ifadeler, Anayasa degisikligi üzerinde tereddütleri olan burjuva çevrelerine dönüktür. Ekonomik anlamda herhangi bir deger tasimamaktadir.
1982 Anayasasi yüzde 92 gibi bir oranla kabul edilmisti. Simdi de AKP propagandalarinin ayaklarindan birini de ‘halkin iradesi’ olusturuyor. O dönemleri yasamis biri olarak bu kadar sikâyet edilen 82 Anayasasinin bu kadar yüksek bir oranda kabul edilmesini neye baglamaliyiz?
1982 Anayasasini oylandigi kosullari düsünerek degerlendirmek gerekir. 1982 Anayasasi’na çogunlugun “hayir” demesi, askeri rejimin uzatilmasi sonucunu verecekti. Oysa birçok insan askeri rejim döneminin bir an önce bitmesini istiyordu. “Erkenden basimizdan gitsinler” gerekçesi, ‘evet’ oylarini artirmistir. Bunu unutmamak gerek. Ayrica, oylamanin tamamen baskici bir ortamda yapildigi da malûmdur. 80 öncesinde de sonrasinda da yasananlar hâlâ birçok insanin hafizasinda tazeligini koruyor.
DEGISIKLIK SIYASI MESRUIYETTEN YOKSUN
AKP, pakete evet oyu verilmesi gerektiginin nedeni olarak “demokrasiye evet” sloganini kullaniyor. Sizce pakette demokrasiye dair ne tür düzenlemeler bulunuyor?
Herhangi bir anayasa degisikligi, halk oylamasina sunulmadan önce, temsilî özelligi tartisma konusu olmayan bir yasama organinca hazirlanmaliydi. Bu nedenle, yüzde 10 barajinin sagladigi çogunlugun gücüyle parlamentodan çikarilan anayasa degisikligi, siyasi mesruiyetten yoksundur. Barajlarin tamamen kaldirildigi bir seçim, tüm partilerin anayasa platform ve programlarinin tartisilmasina imkân verirse, ‘kurucu meclis’ özelligi tasiyan bir parlamentonun olusmasina yol açar ve yeni bir anayasanin hazirlanmasi yetkisini de halktan almis olur. Bugünkü paket, 12 Eylül Anayasasinin temel özelliklerini (Cumhurbaskani’nin ve fiilen yürütmenin yetkilerini artirma yoluyla) pekistirmektedir. Halkin, emekçilerin, meslek gruplarinin özgürce örgütlenmelerine karsi husumet duyan bir siyaset çizgisi demokrat olamaz. Basbakan, “YARSAV’in hesabini görecegiz” derken bu zihniyeti itiraf ediyor. Demokratik kitle örgütlenmelerinin yerine, nitelikleri geregi demokrasiden nasibini almamis olan tarikat-cemaat topluluklarinin geçtigi; elestirel aydinlanma gelenegi yerine, biat kültürünün egemen oldugu bir rejim, sadece seçime dayandigi için demokrat olamaz. Liberal çevrelerin, neredeyse hayranlik duyarak ittifak ettikleri bu insanlari biraz daha yakindan tanimalarinda yarar vardir.
Bu haber 813 defa okunmuştur.