Karakter boyutu :
12 Temmuz 2013, 23:41
Su Deyip Geçmeyin!Temel Demirer yazdı
“SU” DEYIP, GEÇMEYIN![*] TEMEL DEMIRER “Öfkelenin. Kayitsiz kalmayin. Mücadeleye katilin.”[1] Doganin metalastirilip, finansallastirildigi sürdürülemezlik güzergâhinda kapitalizmin yarattigi ekolojik krizle dogrudan ilintili olarak devreye giren su sorunu dört yanimizi kusatmisken; sakin ola “su” deyip, geçmeyin! “Her sey sudan yaratildi” derler; yani su hayattir. Suyun yasamsalligi, dünyadaki durum ya da kapitalizmin ekolojik sürdürülemezligiyle daha da öne çikmis, devasa bir önem kazanmistir. ÖNEMI VE SORU(N)LARI SU Yeryüzündeki sular, günesin sagladigi enerji ile sürekli bir döngü içinde bulunur. Insanlar, ihtiyaçlari için, suyu bu döngüden alir ve kullandiktan sonra tekrar ayni döngüye iade ederler. Bu süreç sirasinda suya karisan maddeler, suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini degistirir ve “su kirliligi” olarak adlandirilan durum çikar ortaya. Su kirlenmesi, su kaynaginin fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde degismesi olarak tanimlanabilir. Çevre kirlenmesi denilince genellikle hava, su ve topragin kirlenmesi düsünülür. Bunlardan en kolay ve çabuk kirlenen kuskusuz sudur. Çünkü her kirlenen sey genelde su ile yikanarak temizlenir, bu da kirliligin son mekâninin su olmasi anlamina gelir. Havanin ve topragin kirlilik bakimindan zamanla kendi kendilerini yenilemeleri bir bakima kirliliklerini suya vermelerine neden olur. Yaklasik 150 milyon kilometrekarelik dünya topragina, dengesiz biçimde dagilmis, en degerli dogal kaynak sudur. Çöl ve kutup bölgelerinin kapladigi 75 milyon kilometrekarelik kesimde hiç su yoktur. Içimlik sularin olmadigi yerde yasayan insan sayisi 1.8 milyar kisidir. 2.4 milyar kisi ise her türlü saglikli içme suyu donanimindan yoksundur. Dünyada her yil 20 milyon kisi pis su yüzünden ya da su yetmezliginden kaynaklanan hastaliklardan ölüyor. Azalan su kaynaklari ile gittikçe çogalan insanlari beslemek için tarim ürünlerini üretmek olanaksizdir. Yillar ilerledikçe su tüketimi de artmaktadir. 1950’de yilda 1000 kilometreküp olan tüketim, 1991’de 4000 kilometreküpe ulasmistir. 40 yillik aralikta su tüketimindeki artis, dünya nüfus artisinin 2 kati olmustur. Hayatin kaynagi su, dünyanin 4’te 3’ünü, insan vücudunun ise yüzde 70’ini olusturuyor. Yasamsal faaliyetlerimizden günlük ihtiyaçlarimiza kadar su, olmazsa olmazimiz. Yüzde 97.5’i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su olarak, yüzde 2.5’i ise nehir ve göllerde tatli su olarak bulunan dünyadaki toplam su miktari 1 milyar km3’tür. Yararlanabilecegimiz elverisli tatli su miktari, bilinenin aksine oldukça yetersiz çünkü tatli su kaynaklarinin yüzde 90’i kutuplarda ve yeraltina hapsedilmis durumdadir. Bu kapsamda 2010 yili sonunda dünya nüfusunun yüzde 89’unu olusturan 6.1 milyon insan, içilebilir temiz sudan yoksundur. Sorun, 2050’de 9 milyara ulasmasi beklenen dünya nüfusunun saglikli içme suyuna, simdiden önlem alinmazsa, nasil ulasacagidir. Ülkelerin yüzde 15’inin kaynaginin yüzde 50 oraninda komsu ülkelerden gelen suya bagli olmasi da ayrica çözümü hayli zor bir sorundur. ‘Dünya Su Konseyi’ tarafindan üç yilda bir düzenlenen ‘Dünya Su Forumu’nun ilki 1997’de Marakes’te gerçeklestirilmisti. 1997 forumu öncesi BM’nin 26 birimi tarafindan yayimlanan raporun giris bölümünde UNESCO Direktörü Matssura söyle demisti: “Yasamsal önemdeki su sorunuyla, politika ne yazik ki yeterince ilgilenmemektedir. Ayrica su sorunu küresel ölçekte de kötü yönetilmektedir. Kriz kapiya dayanmadan harekete geçmenin zamani çoktan gelmistir.”[2] Sözü edilen raporda su noktalar da öne çikiyordu: Her yil 80 milyon artan dünya nüfusunun su ihtiyaci da 64 milyar metreküp artmistir. Beslenme aliskanliklarindaki gelismelere kosut olarak su ihtiyaci da artmaktadir. Orta sinif süt, et ve ekmek gibi gidalari daha fazla tüketmektedir. Bu da daha fazla su tüketimi anlamina gelmektedir. Örnegin 1 kilo bugday üretmek için bölgesine göre 400 ila Su gereksinimi XX. yüzyilda en az 6 kat artmistir. Bu ise, kisi basina tüketilen su miktarinin giderek azalmasi demektir. 1950’de kisi basina 17 bin metreküp su gereksimi söz konusuydu. 2005’te 7 milyara yakin insan yilda 5 bin metreküp suyla yetinmek zorunda kalmistir. Günümüzde 1.5 milyari askin insan temiz içme suyundan yoksundur. Temiz içme suyundan yoksunluk, yilda çogu çocuk 25 bin insanin ölüp gitmesine yol açmaktadir. Bir Fransiz günde ortalama Zengin ülkeler, ne yazik ki, yoksullarin açligi gibi susuzlugu konusunda da duyarsiz davranmayi sürdürmektedirler. BM tarafindan tipki beslenme gibi insan hakki olarak kabul edilen temiz, saglikli içme suyunun dagitim ve pazarlanmasindan aslan payini, milyarlarca dolar kazanan dev finans sirketleri almaktadir. Bu arada saglikli olmayan kirli sularin, dünyada 1 numarali halk düsmani ilan edildigini de unutmayalim. Sözü edilen sagliksiz sular her yil 5 yasin altinda 1.5 milyon çocugun ölümüne yol açiyor. Diyare, kolera söz konusu sagliksiz sulardan kaynaklanmakta, özellikle de yoksul ülkelerde kitlesel ölümlere neden olmaktadir. Gerçek su ki, günümüzde 800 milyona yakin insan, temel hak sayilan saglikli, temiz, yeterli içme suyundan yoksun durumdadir. Dünya su konusunda ciddi anlamda hastadir ve acilen tedavi beklemektedir.
Insanlik sadece 200 bin kilometreküp tatli suya erisebiliyorken, tatli su talebi, arzdan çok daha fazladir. Gida ve Tarim Örgütü (FAO) 2025 yilina kadar 1.8 milyar insanin sudan tamamen yoksun bölgelerde yasayacagini öngörüyor. Burada bir parantez açip ekleyelim: Dünyada 1800’de yaklasik 1 milyar insan yasiyormus. Dünya nüfusu 130 yilda ikiye katlanarak, 1930’da 2 milyar olmus. Ondan sonra, nüfus artis hizi giderek artmis, 44 yilda ikiye katlanarak 1974’te 4 milyar olmus, 2011 yilina gelindiginde de 7 milyara ulasmis, 2050 civarinda 10 milyara ulasmasi bekleniyor. Bu artis hizi, yakin gelecekte dünya nüfusuna bir Çin ve bir Hindistan daha eklenmesi anlamina geliyor. Bu iyimser beklenti çünkü dogurganlik oraninin 2.5’ten 2.1’e düsecegini varsayiyor. Eger bu oran düsmez de sabit kalirsa, insanligi, 2050 civarinda, 11 milyarlik bir dünya nüfusu bekliyor.[3] Bu nüfusun su, gida, et, süt, yumurta, endüstriyel ürünler, deterjan, elektrik aletleri otomobil hatta hamburger, kola, gazoz gibi gereksinimleri olacagini varsayalim. Bir hamburgerin (etinden ekmegine kadar) masaniza gelmesi için 3 bin litre suyun kullanildigini[4] biliyor muydunuz? Migros gibi bir yerden aldiginiz bir poset ayiklanmis salatanin rafa gelmesi için Ingiltere’de bir yilda 10 milyar hamburger yeniyor. 10 milyar nüfuslu bir dünyanin gereksinimlerini karsilamak için, Çin’in en büyük baraji “üç vadi baraji” boyunda 960 yeni baraj ve 15 bin nükleer santral gerekecekmis. Bu gereksinimlerin tüketecegi suyu, gidayi, atmosfere salacagi sera gazlarini düsünelim. Sonra tüm bunlari alip, küresel isinma, su ve gida krizleri tartismalarinin yanina koyalim.[5] Evet su, “küresel isinma” ile de tehlikededir! Çünkü Avrupa Çevre Ajansi (AÇA) Genel Müdürü Prof. Dr. Jacqueline McGlade’in, “Is suya gelince, imkânlarimizin ötesinde bir yasam sürüyoruz. Su kitligina yönelik kisa vadeli çözüm, yüzey ve yeralti suyu kaynaklarimizdan sürekli daha fazla miktarlarda su çikarmak olmustur. Bu kaynaklarin asiri kullanimi sürdürülebilir degildir. Geri kalan suyun kalitesi ve miktari üzerinde oldugu kadar, bu suya bagli olan ekosistemler üzerinde de agir etkileri olmaktadir. Talebi azaltmali, çikarttigimiz su miktarini en aza indirmeli ve bu suyun verimli kullanimini arttirmaliyiz,” derken; Avrupa genelinde, çikarilan suyun yüzde 44’ü enerji üretimi, yüzde 24’ü tarim, yüzde 21’i sebeke suyu ve yüzde 11’i de sanayi için kullanilmaktadir. Ancak bu rakamlar sektörel su kullanimina iliskin olarak Avrupa çapindaki önemli farkliliklari gizlemektedir. Örnegin Güney Avrupa’da, çikarilan suyun yüzde 60’i tarimda kullanilmakta. Bu rakam bazi bölgelerde yüzde 80’lere kadar ulasiyor. Avrupa genelinde, göl ve nehir gibi yüzey sulari, çikarilan toplam tatli suyun yüzde 81’ini temin etmekte olup, sanayi, enerji ve tarim için en yaygin kullanilan su kaynagini teskil etmektedir. Nihayet unutulmamalidir ki: “Her insani bilfiil ilgilendiren, ilgilendirmesi gereken bir sorun olarak “su”, en temel yasam haklarindan birisidir. Ama doga ile ilgili her seyde oldugu gibi, su da insanligin har vurup harman savurdugu, yanlis politikalar, bilinçsiz kullanim yüzünden kirletip tükenme noktasina getirdigi bir kaynaktir da. Bunlara bir de küresel isinma sonucu yasanan ve yasanacak olan kurakliklar da eklenmelidir”! KÜRESEL ISINMA VE SU Ormanlik ve sulak alanlarin insan eliyle tahrip edilmesi sonucu basgösteren çöllesme ve kuraklik, dünyada 4 milyar hektardan fazla alani, 110 ülkede ise 1.2 milyar insanin yasamini dogrudan tehdit ediyor. TEMA Vakfi’nin, ‘Çöllesme ve Kuraklikla Mücadele Günü’ dolayisiyla yayimladigi rapor, dünyada, Almanya ve Fransa’nin toplam nüfusu kadar (yaklasik 135 milyon) insanin çöllesme nedeniyle göç etme tehlikesi altinda oldugunu belirtti. Raporda, 2020 yilina dek 60 milyon insanin Alt Sahra Afrikasi’nin çöllesmis bölgelerinden Kuzey Afrika ve Avrupa’ya göç etmesinin beklendigi, çöllesmenin ekonomik kaynaklar üzerinde de büyük bir yük oldugu vurgulaniyor. Çöllesme gerçeginin ardinda susuzluk yani küresel isinma (ile dogrudan ilintili “dogal” felaketler) dinamigi yatiyor. Sera etkili gaz salimlarinin tetikledigi küresel isinmanin neden oldugu iklim degisikliklerinin dogal felaketleri de arttirdigi uzun zamandir bilinen bilimsel bir gerçek. Uluslararasi sigorta devi ‘Munich RE’ye göre, 2010 yilinda 950 dogal felaket 295 bin insanin yasamina malolmustur. Maddi kayiplar ise 97 milyar dolardir. 6 Mayis 2011’de ‘Science Dergisi’nde yayimlanan arastirmada, küresel isinmanin otuz yillik sürede bugday ve misir üretiminin yüzde 5.5 ve yüzde 3.8 arasinda azalmasina yol açtigi saptandi. ‘Le Monde’un 7 Mayis 2011 tarihli nüshasinda Stephane Foucart’in yazdiklarina göre Kaliforniya Stanford Üniversitesi’nden David Lobell ve arkadaslari 1980-2008 döneminde iklim degisikliklerinin aralarinda bugday, misir, pirinç ve soyanin yer aldigi dört temel hububatin dünya üretimde düsüs yarattigini dogrulamislardir. Açlik, susuzlukla devreye giren kuraklik gida fiyatlarini uçurmustur. Tüm bunlarin ardinda küresel isinma gerçegi yatmaktadir. Örnegin yüzde 98’i buzullarla kapli Antarktika’nin 50 yilda 2.4 derece isindigini ifade eden Dr. Barbaros Çetin, “Kutuplar yok olursa dünyanin iklimi kökünden degisir. Besin zinciri kopar. Insanlik büyük bir felaketle karsilasir” derken; küresel isinma ve iklim degisikliginin sonuçlari her geçen gün daha çok ortaya çikiyor. Bilim insanlari Bati Antarktika’da erime hizinin tahmin edilenden daha yüksek oldugunu açikladi. ‘Nature Geoscience’ dergisindeki arastirmaya göre, Bati Antarktika’daki sicaklik küresel ortalama sicakligin neredeyse iki kati fazla artarak, 1958-2010 yillari arasinda 2.4 derece yükseldi. Kuzey Buz Denizi’nde 3.41 kilometrekarelik bir alani kaplayan buzullarda 16 Eylül itibariyla 1979’dan beri yüzde 45’lik küçülme görüldü. ABD Ulusal Kar ve Buzul Verileri Merkezi, buzullarin 1979’da kayit tutulmaya basladigindan beri en düsük seviyeye ulastigini bildirdi. Ve Ingiliz bilim ekibi kara haber açikladi: Kuzey Kutbu’ndaki içbuzul 20-30 yil içinde yaz döneminde tamamen eriyecek, Kuzey Buz Denizi yaklasik 10 yilda açik deniz hâlini alacak. Ayrica 26 bilim insani tarafindan Kopenhag’daki Iklim Zirvesi için hazirlanan iklim raporu, dünyanin ikliminin bugüne kadar tahmin edilenden çok daha hizli ve çok daha etkili degistigini ortaya koydu. Çalismaya göre Antarktika’da üç yilin yaz mevsiminde yasanan erime hizi, BM’nin 2007’de yayimladigi ‘Dünya Iklim Raporu’nda belirtilen ortalama hizdan yaklasik yüzde 40 daha fazla. Iklim çalismalariyla taninan Michael Mann, Kuzey Buz Denizi’ndeki buzullarin beklenenden daha hizli eridigini belirterek, Maldivler gibi adalarda su seviyesinin 10 ila 20 yil arasinda artacagini söyledi. Nihayet Güney Amerika kitasindaki And Daglari’ndaki buzullarda rekor seviyede bir erime yasaniyor. Uzmanlar buzullarin 1970’li yillardan bu yana yüzde 30 ila yüzde 50 oraninda eridigini açikladi. ‘Avrupa Jeoloji Birligi’ tarafindan yayimlanan ‘Cryosphere’ dergisindeki arastirmaya göre, And Daglari’nin tropik kisimlarindaki buzullar son 300 yilin en hizli erime sürecine girdi. And Daglari’ndaki buzullarin erime nedeni olarak ise 1950 ila 1994 yillari arasinda bölgedeki hava sicakliginin 0.7 derece artmis olmasi gösterildi… Tüm bunlar doganin dengelerini alt üst ederken; su sorunu derinlestirerek, yayginlastiriyor… DÜNYANIN SU GERÇEGI ‘Dünya Saglik Örgütü’ (WHO), ‘Uluslararasi Su Örgütü’ (IWA), ‘Uluslararasi Su Kaynaklari Birligi’ (IWRA), küresel isinma, sanayilesme ve kentlesme nedeniyle; su kaynaklari, nehirler ve göllerin hizla kuruduguna dikkat çekerken; dünyada her 6 kisiden birinin yani 1.1 milyar insanin temiz içme suyu bulamadigini vurguladi. WHO, IWA ve IWRA tarafindan hazirlanan ortak raporda su kaynaklarinin hizla tükendigi belirtildi. Küresel isinma, sanayilesme ve kentlesme nedeniyle su kaynaklarinin tükendigi dünyada ciddi bir su sorunu oldugunun altini çizdiler. Yaklasik 1.6 milyar insanin suyun kit oldugu bölgelerde yasadigina isaret edilen BM raporunda, bu soruna egilinmemesi hâlinde kisa zamanda bu sayinin 2 milyara çikabilecegi uyarisinda bulunuldu. 2050’de dünya nüfusunun 9 milyara ulasmasinin beklendigi ifade edilen raporda, bu döneme kadar durumun giderek kötülesecegi kaydedildi. ‘Dogal Hayati Koruma Örgütü’nün arastirmasi, 201 nehir yatagi boyunca yasayan yaklasik 2 milyar 700 milyon kisinin yilda en az bir ay yeterli suya ulasamadigi belirtildi. Örnegin ‘XX. Uluslararasi Stockholm Su Haftasi’nda uzmanlar önümüzdeki 30-40 yil içinde insanligi tehdit edecek boyutlara ulasacagi öngörülen su ve gida güvenligi sorununu masaya yatirdi. 26-31 Agustos 2012 tarihlerinde düzenlenen toplantida konusmacilar oldukça karamsar analizler yapti. 900 milyonu açlik sinirinda yasayan, 2 milyari yetersiz beslenen buna karsilik 1.5 milyari da gereginden çok fazla tüketen insanligi, bu yasam biçimi devam ettigi takdirde 2050’ye dogru su ve gida sikintisinin bekledigi yolunda uyardi. ‘Stockholm Su Enstitüsü’ Müdürü Torgny Holmgren, her yil 1.5 milyar kisinin asiri tüketimi yüzünden, tatli su kaynaklarinin dörtte biri kullanilarak üretilen 1 milyar ton gida maddesinin çöpe atildigini hatirlatti. Ayrica 2005 yili verilerine göre, dünya genelinde 2.5 milyardan fazla insanin da hijyen kosullarina uygun olmayan bir biçimde yasamlarini sürdürdügünü belirten Yrd. Doç. Dr. Elif Çolakoglu’nun saptamalarinin altini çizerek ekleyelim: Dünyadaki su kaynaklari bulunus sekline göre yeralti ve yerüstü sulari olmak üzere iki ayrilir. Yeralti sulari yeralti nehirleri, yeralti gölleri ve pinarlar; yerüstü sulari nehirler, göller ve denizler olmak üzere üç sekilde bulunur. Güney yarimkürenin yüzde 81’i, Kuzey yarimkürenin yüzde 61’i sulardan olusmaktadir. Deniz ve okyanus sulari tuzlu oldugundan içme ve sulama amaçli kullanilmazlar. Karalar üzerine yagan tatli sularin kaynagi deniz ve okyanuslardan buharlasan sulardir. Ayrica deniz ve okyanuslar milyonlarca farkli türde bitki ve hayvan türü için dogal yasam alani olusturmasi açisindan da önemlidir. Deniz ve okyanuslardaki tuzluluk orani enlemin etkisiyle ekvatordan kutuplara dogru gidildikçe azalir. Ekvator civarinda sicakligin fazla olmasi buharlasmayi arttirdigi için sulardaki tuz orani daha fazladir. Dünyamizdaki okyanuslar içinde hareket hâlinde olan büyük akintilar bulunmaktadir. Gulf Stream akintisi, Meksika Körfezi’nden Atlantik Okyanusu’nu geçerek Ingiltere’ye dogru akan bir akinti olup çok iyi bilinen bir sicak su akintisidir. Gulf Stream günde Basta Ingiltere’nin batisi olmak üzere bazi alanlarin hava durumunu etkileyen Gulf Stream akintisi, sicak iklimlerin sicak sularini Kuzey Atlantik’e dogru hareket ettirir. Atmosferde bulunan su miktari yaklasik olarak 13 bin km3’tür. Yüzey tatli sularinin en çok bulundugu yerler 90 bin km3 ile göllerdir. Bu miktar nehirlerin 40 kati, sulak alanlarin ise yedi katidir. Dünya içme sularinin yüzde 25-40’lik bölümünü yeralti sulari saglamaktadir. Evet dünyanin su gerçegi böyleyken; ABD Genel Kurmayi’nin ‘Müsterek Faaliyet Ortami Su sorununun 2022 yilindan sonra daha ciddi hâle gelecegine isaret edilen raporda, bu tarihten sonra basta Güney Asya, Ortadogu ve Kuzey Afrika olmak üzere “suyun bir savas silahi olarak kullanilmasi ihtimalinin daha da güçleneceginin” alti çizildi. SU SAVASLARI (IHTIMALI!) Evet ‘The Telegraph’in, “Suyun önemini, ancak fazlasiyla karsilastigimizda ya da ondan yoksun kaldigimizda anliyoruz. Fakat dünyanin birçok bölgesindeki insanlar, temiz su kaynaklarina ulasamiyorlar. 1998’de 28 ülke su kitligi çekmisti. Bu sayinin 2025’te 56’ya yükselmesi bekleniyor… 1990’la 2025 arasinda yeterli suyu olmayan ülkelerde yasayan nüfusunsa, 131 milyondan 817 milyona yükselecegi tahmin ediliyor,”[6] saptamasinin yer aldigi “Gelecekteki Su Savaslari” baslikli makalesinin altini çizdigi üzere “su savaslari (ihtimali!)”nin güçlendigi bir yerkürede yasiyoruz… Yukarida da degindigimiz gibi, ‘ABD Ulusal Istihbarat Ajansi’ tarafindan, CIA ve diger istihbarat ajanslarinin da katkilariyla hazirlanan bir rapora göre 10 yil içinde su tedarikine iliskin sorunlar artarak ABD’nin ulusal güvenligi açisindan önemli devletlerde istikrarsizliklara yol açacak… Raporun aktardigi verilere bakinca, günümüzde su tedarikinde durumun ne kadar kritik ve patlayici oldugunu, ABD’nin kaygilarinin arkasindakileri görebiliyoruz. Bir kez daha gezegenin toplam su stoklarinin ancak yüzde 1 kadari hemen kullanilabilir durumdaki tatli sulardan olusuyor. Ancak bunun da önemli bir kismi saglik açisindan hemen kullanmaya uygun degil. UNICEF’in saptadigina göre gelismekte olan ülkelerin nüfusunun yüzde 37’si, dünya nüfusunun yüzde 20’si temiz (mikropsuz, zehirsiz) su kaynaklarindan yoksun. Gezegenin toplam su stoklarinin yaklasik yüzde 1’ini olusturan tatli su stoklarinin kullanimina bakinca da, gida tedarikiyle su tedariki arasinda yasamsal iliski oldugunu görüyoruz. Nehirlerin, göllerin ve toprak alti sularinin yüzde 68’i tarimda, yüzde 10’u enerji sektöründe, yalnizca yüzde 7’si sanayi ve hanehalki tarafindan kullaniliyor, yüzde 3 de rezervuarlardan kullanilamadan buhar olup gidiyor. Salt tüketime yönelik kullanim söz konusu oldugunda tarimin payi yüzde 93’e yükseliyor. Hanehalki tarafindan tüketilen suyun ise toplam tatli su kaynaklari içindeki payi yüzde 3’ün altinda kaliyor. Bir kilogram bugday ekmegi, bir kilogram sigir eti, bir litre süt üretebilmek için (yaratilan kirlenmeyi temizlemenin su kullanimi açisindan maliyeti de göz ününe alinarak), sirasiyla Ayrica su kaynaklarinin dagilimindaki esitsizligi de göz önüne almak gerekiyor. UNDP verilerine göre, kentsel yerlesim bölgelerinde kisi basina günlük su tüketimi ABD’de Dahasi küresel isinma, artan isiya bagli olarak kuraklik, buzullarin eriyerek deniz sularina karismasi, deniz sularinin yükselerek alçak bölgelerde yeralti sularini kirletmesi yoluyla tatli su kitligi sorununu daha da agirlastiriyor. Daha fazla sayida insan, giderek azalan su kaynaklari üzerinde giderek daha yogun rekabet etmek zorunda kaliyor. Bu sirada, su kaynaklarinin özellestirilmesine bagli olarak olusan küresel özel su tekelleri, suyun tedarikini, yoksul bölgelerden zengin bölgelere, çogu zaman suyun bulundugu bölge halkini bu sudan yoksun birakarak kaydirirken sorunun siyasi boyutunu daha da agirlastiriyor;[8] tüm bu kosullarda, dünyada uzun bir süredir gündemde olan su savaslari konusu, XXI. yüzyilin en önemli sorunu olarak gösteriliyor. Hâlihazirda su savaslarinin zaten küresel ve bölgesel ölçekte yasandigini belirten, ‘Su’dan Savaslar’[9] baslikli kitabinin yazari Doç. Dr. Dursun Yildiz, emperyal güçlerin siyasal ve kültürel hegemonyasini sürdürmek için su savaslarini bir araç olarak kullandiginin altini çizerek, sunlari diyor: “XXI. yüzyilda da geçmiste oldugu gibi su konusunda gerginlikler olacak. Bu gerginlikler küçük çatismalara da neden olabilir ancak mutlak bir su savasini öngörmek çok kolay degil. Bu öngörü yapilirsa bu savasin taniminin da yapilmasi gerek. Bu durumda bu savasin bölgesel ölçekte mi, küresel ölçekte mi yoksa yerel ölçekte yogunlasan anlasmazlik ya da çatisma seklinde mi olacagi belirtilmelidir. Yine bunlarin yanisira bu savasin askeri hedefi ve somut kazanimlarinin ne olacagi da açiklamaya muhtaçtir. Bu öngörülerin belirttigi sekilde gelecekte bir savas çikarsa bunun gerçekten sadece su nedeniyle mi çiktigi da incelenmelidir. Aslinda dünyada uzun dönemdir suyun paylasimi olarak yerel anlamda, silahli çatisma olarak ülkesel anlamda, ekonomik olarak da küresel anlamda yasanmakta olan su savaslari var. Bu konu birçok uluslararasi forum ve platformlarda ele aliniyor, programlar yapiliyor. BM’de bu konuda sözlesmeler kabul ediliyor. Ancak bu programlardan yeterli sonuçlar alinamiyor. Bunlar yapilirken bazi bölgelerdeki gerginlikler körükleniyor, asiri silahlanmayla çatisma ortamina zemin yaratiliyor. Dünyada 10 yilda askeri harcamalar yüzde 45 artti, 2008 yilinda 1.5 trilyon dolar ile rekor kirdigi söyleniyor. Bu miktar dünya toplam gayri safi yurtiçi hasilasinin yüzde 2.4’ü, askeri harcamalar su ve sanitasyona ayrilan bütçeden çok fazla. Bu oran Hindistan’da 8 kat, Pakistan’da 40 kat, Etiyopya’da 10 kat. Askeri harcamalarin Yemen, Uganda, Kenya ve Meksika’da da yüksek oldugu açiklandi. Yani dünyada toplam 1 milyar 700 milyon insanin yasadigi ülkelerde silahlanma harcamasi su ve sanitasyon için yapilan harcamalardan çok çok fazla. Su gibi yasamsal bir kaynak savasmak için çok uygun bir argüman… Bu alanda zaten bir trajedi yasaniyor. Dünya Saglik Örgütü günde 4000’i 5 yasin altinda çocuk olan yaklasik 25 000 kisinin su ve suya bagli hastaliklardan yasamini kaybettigini belirtiyor. Sicak çatisma olmasa da bu trajedi zaten yasaniyor. Simdi bu trajediye su’dan bir savasin katkisi olur mu; tabii ki olur. Ancak o savas çikana kadar geçecek sürede yasamini su ve bagli sorunlar nedeniyle kaybedecek olan insanlarin toplaminin bir su savasi sonucundan çok daha trajik oldugu görülür! Bu nedenle Su Savasi -çok kolay akilda kalan ve bu alanda yasanan diger trajedileri gölgeleyen bir kavram olarak da ortaya çikmaktadir. Ortadogu dünya nüfusunun yüzde 5’inin yasadigi temiz su kaynaklarinin ise yüzde 1’ine sahip bir cografya. Üstelik bu su kaynaklarinin yüzde 90’i da sinirasan su kaynaklari. Petrol ve diger jeostratejik üstünlükleri ve Israil de dikkate alindiginda bu bölgede istikrarin saglanmasi zor görünüyor.” ORTADOGU’NUN SU SORU(N)LARI ‘Amerikan Ulusal Havacilik ve Uzay Arastirmalari Merkezi’ (NASA), Ortadogu’da tatli su kaybinin alarm verici düzeyde oldugunu açiklayip, ‘Water Resources Research’de 15 Subat 2013’de yayimlanan arastirmada, Ortadogu’da kötü yönetim, yeralti suyuna artan talep ve 2007 yilindaki kurakligin etkileri nedeniyle neredeyse Lut Gölü büyüklügünde tatli suyun kaybedildiginin belirtildigi koordinatlarda su savaslari ihtimalinin reel bir imkâna dönüsmesinin en muhtemel oldugu cografyalarin basinda su soru(n)lariyla malûl Ortadogu cografyasi geliyor. ‘Middle East Economic Digest’ dergisinin yorumda Ortadogu’da su konusunda çatisma çikmasi en muhtemel cografya olarak Irak gösterilirken; James Denselow’un, “Irak’ta gündemi iskence skandallari, asker sayilari ve ‘köse tasi’ olan seçimler belirlerken ülkenin içinde bulundugu çevresel kriz unutuluyor. Oysa Türkiye ve Suriye’nin barajlari nedeniyle yasanan su krizi çöllesmeyi artiriyor,”[10] saptamasina Ala Allami ekliyor: “Susuzluk nedeniyle çevre felaketi yasayan Irak, Türkiye’nin su politikasina güçlü yanit vermeli. Fakat petrolü silah olarak kullanmak yerine, Ankara’nin ilgili anlasmalara uymamasi nedeniyle meseleyi BM’ye tasimak en iyisi.”[11] Gerçekten de Nejat Eslen’in, “Ortadogu’nun en önemli su kaynaklarini elinde bulunduran Türkiye’nin, küresel isinmanin bu cografyada neden olacagi degisimlerden etkilenmemesi mümkün degil. Türkiye, küresel isinmanin Ortadogu’da yol açacagi jeopolitik istikrarsizliklarin etkilerini simdiden hesaplamasi ve tedbirler gelistirmesi gerek,” dedigi tabloda Robert D. Kaplan Firat ve Dicle nehirlerini kontrol imkâninin Türkiye’ye XXI. yüzyilda “müthis” bir güç kazandiracagini belirtip, “Türkiye’nin en büyük siyasi kozu ‘su’dur,” diyor. Evet, suyun bir siyasi koz olarak kullanilmasi, jeostratejik üstünlük aracina dönüstürülmesi, su savaslari ihtimalini Ortadogu’da da tehlikeli biçimde güçlendirmektedir. TÜRKIYE’DE SU (TÜKENIRKEN)! Öncelikle Türkiye’de tükenen su gerçegine iliskin verileri siralayalim: Türkiye’de yillik ortalama yagis metrekareye 643 mm’dir. Bu da 501 milyar m3 suya denk düser. Yeralti suyunu besleyen 69 milyar m3’lük suyun 28 milyar m3’ü pinarlar vasitasiyla yerüstü suyuna tekrar katilmaktadir. Ayrica, komsu ülkelerden gelen yilda ortalama 7 milyar m3 su bulunmaktadir. Böylece Türkiye’nin brüt yerüstü su potansiyeli 193 milyar m3 olmaktadir. Yilda kisi basina düsen kullanilabilir su miktari 10.000 m3’ten fazla olan ülkeler su zengini, 1.000 m3’ten az olan ülkeler ise su fakiri olarak kabul edilmekteyken; Türkiye’de kisi basina düsen kullanilabilir su miktari Türkiye Istatistik Kurumu (TÜIK) verilerine göre nüfusumuzun 2030 yilinda 100 milyona ulasacagi ve bu durumda kisi basina düsen kullanilabilir su miktarinin Söz konusu veriler isiginda Türkiye’nin su ile ilgili rakamlari ise ürperticidir. ‘Dogal Hayati Koruma Dernegi’ (WWF) verilerine göre Türkiye’de 40 yil içinde 3 tane Van Gölü büyüklügüne denk gelen sulak alan kaybedilirken; su potansiyeli 110 milyar metreküp, bunun sadece yüzde 16’si içme ve kullanma amaçli, büyük bölümü, yüzde 72’si tarim için kullaniliyor, tabii yüzde 12 de sanayiye gidiyor… Bitmedi, Türkiye’de 50 yil içinde yaklasik 1 milyon 300 bin hektardan fazla sulak alan kurutma, doldurma ve su sistemine yapilan müdahaleler nedeniyle ekolojik ve ekonomik özelligini yitirdi! Evet, evet yasanan kuraklik, çevre kirliligi ve kaynaklarin bilinçsiz kullanimi sebebiyle Türkiye’deki göller birer birer kuruyor. Simdiye kadar 14 göl haritadan silindi. Devlet Su Isleri verilerine göre Kayseri Yay, Çöl, Engir Gölü, Hatay Amik, Konya Aksehir, Eber, Akgöl, Hotamis ve Yunak Gölü, Kütahya Simav Gölü, Izmir Gölcük Gölü, Çanakkale Ece Gölü, Trabzon Sera Gölü, Antalya Avlan Gölü artik suya hasret. Bazi göller tamamen kururken bazilari ise bataklik hâlini alarak göl vasfini kaybetti... Örnegin yanlis politikalar yüzünden 35 yilda suyunun üçte birini kaybeden Burdur Gölü için harekete geçilmezse 2040 yilinda haritalarda böyle bir yeryüzü sekli kalmayacakken; göl, ayrica çevresindeki maden ocaklarinin tehdidi altindadir. 194 kus türüne ev sahipligi yapan Burdur Gölü’ndeki küçülmenin nedeni gölü besleyen akarsularin üzerine kurulan barajlardir; yani sira çevresinde açilan sondaj kuyulari da gölü zenginlestiren yeralti sularinin azalmasina neden oluyor. Böyle devam ederse göl dev bir çukura dönecek! Bunlarin yanibasinda “Istanbul’un suyunu karsilayan Melen Havzasi alarm verirken; temizligi gösteren canlilarin yok olusu, suyun nasil içilemez hâle geldigini kanitliyor,” notunu düsüyor Prof. Alper H. Çolak, Prof. Kamil Sengönül ve Ars. Gör. Simay Kirca… Kolay mi? ISKI, Istanbul Hezarfen Havaalani’nda yer alan 11 adet yapinin ‘Mutlak Koruma Havzasi’ sinirlari içerisinde yer aldigi gerekçesiyle yikilmasini isteyip, bu konuda Istanbul Büyüksehir Belediyesi’ne 2009’da bir yazi yazmis olsa da, yapilar hâlen yerinde duruyor! Türkiye’de suyun durumu, bunlarla da sinirli degil; bir de HES saldirganligi söz konusu… HES SALDIRGANLIGI (VE DIRENIS) Suyun ticarilestirilerek tüketilmesi yaninda çevre direnisleriyle hayatin da savunulmasi devreye sokan HES’ler, kapitalist AKP mamûlati bir saldirganlik örnegidir! Küresel isinmaya karsi Türkiye’nin elindeki en önemli imkân olan Karadeniz, toplam 516 HES’le çöplük olacakken; AKP saldirganligi ne yasaya ne kurala ne de dogaya zerrece saygi göstermemektedir. Dogaya ve insan(lik)a bir düsmanlik ya da suyun ticarilestirilmesi örnegi olarak HES’e iliskin verilebilecek çarpici bir örnek sudur: Hidroelektrik santral yapimi tartisilirken, Munzur Vadisi’nde saptanan 1518 bitki türü, -bilim insanlarinin ifadesiyle- “ölecek”! Ama kapitalistlerin umurunda degil! Mesela Rize’nin Ikizdere Vadisi’nde hidroelektrik santrali (HES) yapilmasini engelleyen koruma kurulu kararini yargiya tasiyan Çevre ve Orman Bakani Veysel Eroglu, vadiyi sit alani ilan eden Trabzon Kültür ve Tabiat Varliklari Koruma Kurulu’nun bazi kuruluslardan görüs almamasinin usulsüzlük oldugunu belirterek, HES’e karsi çikanlari, enerji pastasindan pay almak isteyenlerden maddi yardim saglamakla “suç”layabiliyor! Sadece bu kadar da degil! Örnegin dogayi tahrip eden HES ve baraj çilginliginda sinir tanimayan AKP, Danistay’in daha önce yürütmeyi durdurma karari vermesine ragmen Elazig ve Dersim il sinirlari içinde 19 köy hakkinda Tatar HES ile Elazig’a Peri Suyu üzerine yapilacak Pembelik Baraji ve HES yapimi amaciyla kamulastirma karari aldi. Resmi Gazete’nin 3 Temmuz 2012 sayisinda yer alan Bakanlar Kurulu kararina göre, Tatar HES’in yapimi amaciyla Bardakli, Karasakal, Alayagmur, Tatar, Obuzbasi, Elmali, Sökücek, Kusakli, Dogucak köyleri ile yine Peri Suyu üzerinde yapilmak istenen Pembelik Baraji ve HES yapimi için Akkus, Okçular, Akarbasi, Alabal, Özlüce, Çalikaya, Kalkanli, Çayagzi, Asagidoluca ve Dallibahçe köylerinin bazi ada ve parselleri Hazine adina tescil edilmek üzere Enerji Piyasasi Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafindan acele kamulastirilmasi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanligi’nin talebi üzerine kararlastirildi. AKP hükümetinin Pembelik Baraji ve Tatar HES için aldigi kamulastirma karari esas olarak savas sirasinda kullanilmak üzere 1939’da Bakanlar Kurulu’na verilen “el koyma” yetkisine dayandirdi! Ayrica Amasya’daki HES, mahkeme kararina karsin sürüyor, hem de eski ÇED raporuyla… HES’i yapan sirket projeyi baska bir sirkete devretti. Projeyi degistiren sirket hem yürütmeyi durdurma kararina ragmen çalismalarini sürdürüyor hem eski projeye ait raporla yoluna devam ediyor. Yesilirmak üzerine yapimi planlanan 22 HES’den biri olan Amasya’nin Tasova ilçesindeki Umutlu Köyü HES insaati, Danistay’in yürütmeyi durdurma kararina ragmen devam ediyor. Bu saldirgan keyfilik; ister istemez su için mücadele ve direnisleri devreye sokuyor… Artvin’in Arhavi ilçesinde bagli Kamilet Vadisi’nde yapimi planlanan Taslikaya HES projesi için Eyner Enerji sirketinin çalisma baslatmasi üzerine yöre halki protesto gösterisi düzenliyor… Tunceli-Elazig sinirinda yapimi devam eden Pembelik Baraji ve Hidroelektrik Santrali’nin insaati 500 kisilik protestocu grup tarafindan basilip, gösteriler sirasinda is makineleri ve bazi araçlar atese veriliyor… Sivas’in Divrigi ilçesine bagli Kayacik köyü sinirlari içerisinde, yaklasik alti yildan beri demir madeni çikaran bir sirket, demir madenini yikayip zenginlestirmek amaciyla köyün can suyu olan Venk Deresi’ni kullanmak için kazi çalismasi baslatinca; Kayacik köyü sakinleri Venk Deresi’nin köyü ve vadiyi besleyen tek su kaynagi oldugunu belirtip, buna karsi çikiyorlar… Senoz Vadisi Koruma Platformu üyesi bir grup, Rize’nin Çayeli ilçesi Çataldere köyünde yapimi sürdürülen HES insaati ile yüksek gerilim hatlarini tasladilar… Erzurum’un Tortum ilçesinde yapimi sürdürülen HES insaatiyla ilgili olarak yöre sakinleri ile yüklenici firma çalisanlari arasinda çatismalara yol açan olaylarla ilgili adli sorusturma baslatildi… Konuyla ilgili olarak HES protesto eylemlerine katildigi için Tortum Sulh Ceza Mahkemesi tarafindan “HES çalisma alanlarinda bulunmama ve eylemlere katilanlara görüsmeme” cezasi verilen ve o dönem 17 yasinda olan Leyla Yalçinkaya hakkinda bu kez 3 ayri suçlamayla 9 yila kadar hapis cezasi istemiyle dava açildi. Yalçinkaya’nin avukati Ercüment Senol, Bagbasi’nda vatandaslarin HES yüzünden güvenlik kuvvetleriyle karsi karsiya geldigini animsatip, çocuk mahkemesinde yargilanan bir kizin jandarma Abdullah Teke’yi dövdügü, yaraladigi ve hakaret ettigine “kargalarin bile inanmayacagini” söyledi… Bu direnisler karsisinda özellikle Karadeniz Bölgesinde yapilmasi planlanan HES’lerle ilgili kendilerinin de hatasi oldugunu açiklayan Orman ve Su Isleri Bakani Veysel Eroglu, “HES’leri halka iyi anlatamadik. Bunun için yeni ‘HES’leri anlatma kampanyasi’ baslatacagiz” derken; Karadeniz’deki direnis meyvesini verdi, iki firma HES yapimindan vazgeçti. HES projelerine karsi Karadeniz çapinda yürüttükleri mücadelede önemli basarilar kazanan birçok projenin durdurulmasini saglayan ‘Derelerin Kardesligi Platformu’nun avukati Yakup Sekip Okumusoglu, Artvin’in Borçka ilçesindeki Maçahel Vadisi’nde yapilmasi planlanan Sarniç 1-2 Regülatörü ve HES projesi için yatirimci firma Daglar Enerji firmasinin, bu yatirimdan vazgeçtigini belirtti. Ayrica Hopa’da firma “halk tepkisi” nedeniyle HES projesinden vazgeçti. ‘Hopa Derelerini Koruma Platformu’, zaferi Metin Lokumcu’ya ithaf etti. TÜCCARLARIN SU “TICARETI” Kapitalizm tarafindan bir insan hakki olmaktan çikarilan su, tüccarlarin “ticaret” metasina dönüstürülürken; su soyguncusu sirketlerin yagmasina maruz birakildi! Tipki Karl Marx’in, “Ekonomi senin yasamindan ve insanligindan aldigi seylerin yerine sana para ve zenginlik verir”; Safak Pavey’in, “Çevre, daha çok insana hizmet eden, insanin sömürebildigi bir meta kavramina dönüstü,” saptamasindaki üzere… Örnegin Nihal Kemaloglu’nun, “Halkin saglikli suya erisimi için yegâne yol olarak suyun ‘özellestirilmesini’ dayatan küresellesmeye derelerini HES yaparak ‘elektrik üretecegiz’ diye 49 yilligina içme suyu kullanma ve satis hakkini devreden Türkiye’de… artik hepimiz 74 milyon su tüketicisi olduk,” diye betimledigi tabloda su, kapitalist talan için önemli bir sanayi girdisine indirgeniyor… Kapitalizm tarafindan suyun ticarilestirilmesinin en önemli “gerekçe”lerinden birisi, sanayi üretimi için gerekli suyun garanti altina alinmasi, bu arada da yüksek kârlar elde edilmesidir! Bu noktada Çevre ve Orman Bakani Veysel Eroglu’nun, suyun özellestirilmesi yönündeki elestirilerin animsatilmasi üzerine, “Suyun satilmasi degil, degerlendirmesi söz konusu olacaktir,” demesini ciddiye almayin! Kolay mi? “Daha düne kadar evimizdeki musluklardan içtigimiz su, bugün kapitalizmin elinde az bulunan ve fahis fiyata ve denetimsiz satilan bir metaya dönüserek son derecede cazip bir para kazanma alani hâline gelmistir. Piyasacilarin bu yeni ve kolay para kazanma alanina üsüsmelerinin yolunu ilk açan ise Uluslararasi Para Fonu’nun eski baskani Camdessus olmustur.[12] Camdessus, IMF’den ayrilip BM’nin resmi ve yari resmi danismani olunca yaptigi ilk is, küresel ölçekte yüzde 95 oraninda kamunun elinde olan su ve dagitimina özel girisimcileri de katmayi akil etmesidir. Böylece özel sektöre ilk agizda yüzde 10 ila yüzde 15 pay verilmesi saglanmistir. Bu pay o siralarda 600 milyon tüketici anlamina geliyordu. Bu ise yine o dönemde üçü Fransiz olan (Veolia-environnement-eski Vivendi, Suez ve Saur ve Bouygues olmak üzere) bes dünya su devinin ‘ellerini ovusturmasina’ yol açmisti. Ne var ki bu alan için büyük yatirimlar gerekiyordu. Bay Camdessus buna da çare bulmakta gecikmeyecek, büyük yatirim handikapini kamu-özel sektör ortakligi gibi ne at ne deve olan bir icatla piyasacilarin yatirim yükünü kamuya yükleyecekti. Formül ilginçti. Ne ki, bu ortakligin gerçeklestigi her yerde, ne hikmetse kârli çikan, kamunun zarar etmesine karsin, sürekli özel sektör oluyordu. Üstelik özel sektör, suyu tüketiciye eskiye oranla yüzde 30 ila yüzde 40 daha pahaliya satiyordu”![13] “ÇÖZÜM” IÇIN ÇERÇEVE “Iyi de ne yapmali” mi? Kanimca; “Sebzeleri elde yikamak yerine su dolu bir kapta yikayan 4 kisilik aile yilda 18 ton su kurtarabilir… Otomobilinizi hortumla yikamaniz demek 250- 1.5 litrelik bir pet siseyi su ile doldurup sifonunuzun içine yerlestirerek yilda 2 ton suyu kurtarabilirsiniz… Bir çamasir makinesi tek çalistirmada Unutulmasin “Su Sorunu”, “sudan bir mesele” degildir! “… ‘Sudan ucuz’, ‘sudan bahane’, ‘havadan sudan konusmak’ vb deyimler suyun sinirsiz, ucuz ve önemsiz bir kaynak oldugu izlenimini vermektedir. Ancak su sanildiginin aksine hiç de ‘sinirsiz’ bir kaynak degil, hele ki bu cografyada; Türkiye su zengini bir ülke degildir. Kisi basina düsen yillik su miktarina göre su azligi yasayan bir ülke konumunda oldugunu bir kez daha vurgulayalim. TUIK 2030 yili için nüfusumuzun 100 milyon olacagini öngörmüstür. Bu durumda kisi basina düsen kullanilabilir su miktarinin Su fakirligine dogru kosar adim gidise ek olarak, ne yazik ki neo-liberal politikalar ile su kaynaklarinin tüm dünyada oldugu gibi cografyamizda da özellestirme furyasi ile talan edilisi ile ‘ucuz’ ve ‘önemsiz’ bir kaynak olmadigini görüyoruz. Su, dünyamiz için yasam kaynagidir. Dünyanin ‘Küresel Isinma’ felaketinden dolayi, giderek daha fazla su sikintisi çekecegi gerçegini de bilim insanlari dile getirmekte. Buna ilaveten yakin bir gelecekte, dünyada su savaslarinin kaçinilmaz olacagi da belirtiliyor! Dolayisiyla da stratejik bir kaynak olarak su, her geçen gün daha çok önem kazanmaktadir. 11 Eylül 1990’da ‘The Newyork Times’te çikan bir habere göre su kaynaklarinin iktisatli kullanilmamasi ve tedbir alinmamasi durumunda 2025 yilinda 37 ülkede ciddi kuraklik yasanacagi tahmin edilmektedir. Bilim insanlarina göre, ‘dünyanin yedek su deposu’ sayilan buzullarin erimesi ve denizlere karismasi, yakin gelecekte susuzluga yol açacak. Bu erime, ‘Küresel Isinma’ ile açiklaniyor. Buna neden olan “karbondioksit” salimininin yüzde 31’ini ABD, yüzde 28’ini Avrupa, yüzde 13’ünü Rusya üretmekte, yani ‘karbondioksit’in yüzde 73’ünü, bu üç büyük kapitalist merkezi üretmekte. Eko-Sosyalist Michael Löwy’nin de dedigi gibi su giderek daha kit ve kirletilmis hâle geliyor. Insanlar su içtiklerinde ve musluklarini açtiklarinda bu sorunu yasiyorlar. Kapitalizmin hayatin temel kaynaklarindan birini, suyu tehdit ettigine dair giderek büyüyen bir kavrayis var. Kentlerde su dagitiminin kamulastirilmasi talebi çevresinde gelismeye baslayan hareketler ortaya çikti. Örnegin Fransa’da, yerel yönetimin suyu özel isletmelere satildi ki bu da fiyatlari yükseltti ve suyun kalitesini düsürdü. Ikisi ayni anda oldu. Dolayisiyla giderek daha fazla insan su dagitiminin yeniden kamulastirilmasi için mücadeleye katilma ihtiyaci duyuyor. Fransa’da tartisma konusu olan sorunlardan biri de su dagitimi özel sirketlerin elinde mi kalacak, yoksa yeniden bir kamu hizmeti mi olacak? Su konusunda ayrica kapitalist tarimin suyu fantastik biçimlerde israf ettigi gerçegi ile karsi karsiyayiz. Suyu her zaman halka yönelik olmayan ürünler için, sinai ihtiyaçlar için kullaniyor. Dolayisiyla tarim modelini degistirmeye, daha biyolojik yogunluklu hâle getirmeye yönelik mücadeleler de var. Yani su gerçekten de politik bir sorun; ekolojik ve toplumsal sorunlari birlestiriyor. Su ve aritmanin ulus ötesi sirketlerin eline birakilmasi kapitalizmin yillardir yapisal krizini çözmek için kullandigi araçlardan biri. Sonuç: Öncelikle yoksullarin yasam hakkinin ihlâli. Her gün dünyada 3 bin 800 çocuk saglikli suya ve atik su sistemine erisimden yoksun olmakla baglantili hastaliklar nedeniyle ölüyor. Ama mücadele edip kazananlar da var. Bolivya’da halk, suyuna el koyan büyük sirketleri korkuttu; buna izin veren hükümeti devirip atti; ardindan da sirketleri kovdu. Güney Afrika’da yoksullastirilan halk, örgütlenerek su hakki için mücadele ediyor; ‘apertheid’i en iyi bilenler olarak ‘Özellestirme ayrimciliktir’ diyor. Su hakkiyla ilgili olarak genelde üç temel talep siralanmaktadir: Su hakki insan hakkidir. Bu haktan kesinlikle vazgeçilmemelidir. Su kaynaklarinda ve kullaniminda kamu mülkiyetinden vazgeçilmemelidir. Insanca yasam için gerekli temiz su miktari ücretsiz olarak verilmelidir. Su sorunu temelde Kapitalizm’in kaynaklari yagmalanmasi, her seyi metalastirip paraya çevirmesi ile ilgili bir sorun. Kapitalizm tasfiye edilmeden bu sorun tamami ile çözümlenemeyecek. Zira Kapitalizm insanliga karsi bütün suçlarin ana sorumlusudur.”[15] “SONUÇ YERINE”: ÖNEMLI BIR NOT Edgar Morin’in, “Bir sistem olusan problemleri çözme kabiliyetini yitirmisse ya parçalanir, ya barbarlasir ya da zorunlu bir dönüsüm geçirir,” saptamasi sürdürülemez kapitalizmin doga ve insan(lik)la iliskisinin tanimlanmasinda önemli bir formülüdür. Doganin (ve insan(lik)in) kurtulusunda anti-kapitalist durus ve perspektiflerin “olmazsa olmaz”liginin altini defalarca çizmistim.[16] Diyalektik materyalizm dünyayi statik degil, dinamik olarak kavramamiz gerektiginin altini çizer; F. Engels’in ifade ettigi gibi: “Her sey hem kendisidir hem de degildir, çünkü sürekli olus ve yok olus hâlindedir.” F. Engels devamla sunlarin altini çizer: “Doga üzerinde kazandigimiz zaferlerden dolayi kendimizi pek fazla övmeyelim. Böyle her zafer için doga bizden öcünü alir.” Tam da bu noktada, “Dogaya iyi muamele et, onu çocuklarinizdan ödünç aldiniz,” diyen Amerika yerlilerinin sözü animsanmalidir. Çünkü Karl Marx’in ifadesiyle, “Kapitalist üretim; büyük merkezlerde biriken sehir nüfusunun agirlik kazanmasiyla bir yandan toplumun tarihsel hareket gücünü biriktiriyor, diger yandan insan ve doga arasindaki özümlemeyi (Stoffwechsel) bozuyor (...) O (para), bütün dünyanin, insan dünyasinin ve doganin kendi degerini yagmaladi…” Bu hâlde “Ne olacak”in yanitini, “Madem ki insanin karakterini çevre yaratiyor o hâlde çevrenin de insana yarasir bir hâle getirilmesi gerekir,” saptamasiyla yine Karl Marx veriyor. Son sözde ‘Alman Ideolojisi’nden: “Her bireyin ayri ayri kurtulusu da tam olarak tarihin tümüyle dünya tarihi hâline dönüsmesi ölçüsünde gerçeklesecektir... Bireyin gerçek entelektüel zenginliginin, tamamen, bireyin gerçek iliskilerinin zenginligine bagli oldugu açiktir. Iste yalniz bu yolladir ki ayri ayri her birey, kendi çesitli ulusal ve yöresel sinirlarindan kurtulacak, bütün dünyanin üretimiyle (zihinsel üretimi de dahil olmak üzere) pratik iliskiler içine girecek, ve (insanlarin yarattiklari) her alandaki bütün dünya üretiminden yararlanma yetenegini edinecek duruma gelecektir. Evrensel bagimlilik, bireyin dünya tarihi ölçüsündeki elbirliginin dogal biçimi komünist devrimle, insanlarin birbiri üzerindeki karsilikli etkilerden dogan simdiye kadar insanlara sanki köküne kadar yabanci güçlermis gibi kabul ettirilen ve insanlara hükmeden bu güçler üzerindeki denetim ve bilinçli egemenlik hâline dönüsecektir…”[17] 10 Mart 2013 13:43:08, Ankara. N O T L A R [*] Su Hayattir Satilamaz, Derleyen: Yenikapi Tiyatrosu, Ceylan Yay., 2013… içinde… [1] Stephane Hessel. [2] Le Monde, 12 Mart 2009. [3] Los Angeles Times, 22 Temmuz 2012. [4] The Guardian, 3 Agustos 2012. [5] Ergin Yildizoglu, “‘Küresel Isinma’ Konusunda Yeni Mutabakat: (Çok Geç, Çok Yetersiz) -II-”, Cumhuriyet, 15 Agustos 2012, s.4. [6] “Gelecekteki Su Savaslari”, The Telegraph, 2 Ocak 2010. [7] www.waterfootprint.org [8] Ergin Yildizoglu, “Su Savaslarina Dogru”, Cumhuriyet, 26 Mart 2012, s.11. [9] Dursun Yildiz, Su’dan Savaslar, Truva Yay., 2010. [10] James Denselow, “Irak’taki Çevre Krizini Hafife Almayalim”, The Guardian, 18 Temmuz 2009. [11] Ala Allami, “Irak Su Anlasmalarina Uymayan Türkiye’yi BM’ye Sikâyet Etmeli”, Ahbar, 15 Temmuz 2009. [12] Le Monde Diplomatique, Ocak 2005 [13] Hüseyin Bas, “Dünya Su Forumu ya da ‘Havanda Su Dövmek’…”, Cumhuriyet, 23 Mart 2009, s.10. [14] “Dünyayi Kurtarmak Elinizde”, Cumhuriyet, 22 Aralik 2008, s.18. [15] M. Utku Sentürk, “Suya Dair Birkaç Söz…”, Günlük, 23 Mart 2011, s.11. [16] Bkz: Temel Demirer Kapitalizmin Ekolojik Sorunlari, Kaldiraç Yay., 2012… Temel Demirer, Küresellesmenin Ekolojik Sonuçlari, Özgür Üniversite Kitapligi, Maki Yayinevi, 2000 (Kolektif)… Temel Demirer, Ekoloji Politik, Özgür Üniversite Kitapligi, Maki Yayinevi, 2000 (Kolektif)… Temel Demirer, Marksizm ve Ekoloji, Öteki Yayinevi, 2000 (Kolektif)… Temel Demirer, Ispanya’daki II. Kitalararasi Bulusma Için “YDD”ye Karsi Tezler - II. Kitalararasi Bulusma Için Ekolojik Kiyamet Tezleri, Özgür Üniversite Yayinlari, 1996 (Kolektif)… [17] K. Marx-F. Engels, Alman Ideolojisi, çev: Sevim Belli, Sol Yay., 1999, s.68. Haberi Ekleyen: Ali Dursun Bu haber 1153 defa okunmuştur.
|
YAZARLAR
VİDEO GALERİ
GÖRELE ' DE HAVA DURUMUARŞİVLEN HABERLERArama |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||