24 Eylül 2010, 23:38
Ezgileri Susturulamayan Bir Yürek RUHİ SU
Ezgileri Susturulamayan Bir Yürek RUHİ SU
Ezgileri Susturulamayan Bir Yürek RUHI SU “Ama benim memleketimde bugün Insan kani sudan ucuz Oysa en güzel emek insanin kendisi Kolay mi kan uykularda kalkip Ninniler söylemesi”… Çarpik düzen ve bununla birlikte halk kültürünün yozlasmaya yüztuttugu bir dönemde bütün zorluklari göze alarak geçmisin direncini tasiyan kültür mirasini sahiplenen ilk isimdir Ruhi Su. Halkiyla bütünlesmek, sanatçi yönüyle toplumsal sorunlara karsi bilinç uyandirmak adina çiktigi bu zorlu yolda kendisine ödetilen bedel baski ve yildirmalarla geçen koca bir yasam olmasina ragmen çok iyi bildigi ve gelistirmeyi basardigi geçmisten aldigi direnis gelenegi onurlu durusundan hiç ödün vermemesini sagladi. Aramizdan ayrildigi 20 Eylül 1985’ten bugüne tam 20 yil geçti… Muhalif müzigin sesi 1960’larda yükselir. Köroglu, Pir Sultan, Dadaloglu gibi ozanlara dayanan muhalif halk müzigi gelenegi o yillarda yeniden etkinligini Ruhi Su sayesinde sürdürür. Dünya müzigi ve geleneksel halk müzigi arasinda bir köprü kurma misyonunu basariyla yüklenen usta ozan sergiledigi devrimci durusuyla da tipki Pir Sultan gibi, Dadaloglu ve Köroglu gibi egemenlerin hedefi olur. 1951 yilinda tutuklanip aylarca iskenceler görür. Tam 5 yil degisik hapishanelerde tutsak edilir. Sonra sürgün, gözalti… Yurt disina tedavi görmek için gitmesini bile engellerler. Bugün az sayida devrimci sanatçinin örnek aldigi Ruhi Su hala bu devrimci durusun, direnisin en basta gelen sembollerinden birisidir. “Türkü söylemek benim için bir ask halidir. En güzel asklarimi türkü söylerken yasadim. Ne onlar beni aldatti ne de ben onlari. Türkü söyledikçe yeseriyor, çiçekleniyordum” diyordu her seye karsin Ruhi Su bir yazisinda. Bir ülkenin suyu ve topragi kadar degerli varligi olan türkülerine baski görenin yaninda saf tutarak sahip çikmistir… Ruhi Su yasamini da karsisina dikilen bütün güçlüklere ve engellemelere karsin bir sanat yapitina dönüstürebilen bir insandi. Görkemli basarisinda geçmisten bir baska halk sanatçisinda övdügü sevgiye, hosgörüye ve insanin yaratma gücüne oldugu kadar halktan kopuk hiçbir isten, hiçbir insandan hayir gelmeyecegine duydugu inancin da payi büyüktür. 1912 yilinda Van’da dogmustu. Anasini, babasini hiç görmedi. Çocuklugu Adana’da, Çukurova’da, Toroslar’da geçti. Van’dan Adana’ya bir aileye geldiginde çok küçüktü. Ailesi çok yoksuldu. Alti yasina geldiginde Adana’yi Fransiz ve Ingilizler isgal etmistir. Bu yüzden Toroslara siginirlar. Oradan oraya göçerler. Sonra tekrar Adana… Asil adi Mehmet olan Ruhi Su 10 yasindadir o zaman. Sonra bir öksüzler yurduna verilir. O günden sonra da hep yatili okur. Müzik yasami da öksüzler yurdunda baslar. 1925 yilinda Ankara’da Müzik Ögretmen Okulu kurulmustu. Türkiye’deki tüm öksüzler yurtlarina bir bildiri yollanir, “müzige hevesli, istidatli çocuklari bize yollayin” denir. Bu sinavlara girip kazanir Ruhi Su. Ama Türkiye’deki tüm öksüz yurtlarina bir baska tamim daha gönderilir, “okulu bitiren tüm çocuklar zorunlu olarak askeri okullara girecek” diyorlardi bu kez. Ruhi adi da Adana’dan ayrilmadan önce muayene sirasinda doktorlar tarafindan konmustu Ruhi Su’ya. Askeri lisedeyken çalip söylemeye, bir yandan da sevmedigi askeri okuldan ayrilmanin yollarini aramaya baslamistir. Okuldan kaçip Ankara’ya gider. Cebinde sahte bir kimlik, yüreginde sonsuz bir sevinç ve umutla gittigi yolun sonunda yaninda iki inzibatla Istanbul’a döner. Kaçtigi için hapsedilmistir. Daha sonra çürüge çiktigindan Halicioglu Askeri Lisesi ile iliskisi kesilir, Adana’ya, öksüzler yurduna geri gönderilir. Oradan da Adana Ögretmen Okulu’na… Müzik sevdasi agir basmistir Usta’nin. Ankara’daki o tek müzik okuluna gitmeyi düsler. Adana’da o yillar yaz geldiginde öksüzler yurdunda kalan çocuklar evlerine gönderilirdi. Evi olmayanlar da Konya’ya ayni okula gönderilirdi. Orada Ruhi Su’nun sesini duyan okul ögrencileri “mutlaka Ankara’ya gelmeye bak” demislerdi Ruhi Su’ya. Birisinden bir keman ödünç alip bir otel odasinda gece gündüz çalisir. Sinav günü gelip çatinca girdigi her dersin sinavini basariyla verip sonunda Ankara Müzik Ögretmen Okulu’na girer. Orta Egitim Müdürü büyük egitimci Hasan Ali Yücel’dir o yillar. 1936’da Ankara’da Riyaseti Cumhur Orkestrasi kurulmustur. Ankara Müzik Ögretmen Okulu’nu bitiren Ruhi Su da girer konservatuvara, 1942 yilinda opera bölümünden mezun olur. Radyolarda türkü söylemeye baslar. Radyodaki programlari çok tutulur. Radyo programlari tutulmasina tutulmustur ama senin için söyle söyle diyorlar diyenler halk türkülerini söyleyen, seslendiren Ruhi Su’yu, 1952’de hem radyodan hem de operadan kopartmislardi. 1952 yilinda cezaevine girer, 5 yil hapis yatar. Siyasal düsünceleri yüzünden girdigi cezaevinden 1957’de çikar. 1960’ta Istanbul’da türkü söylemeye baslar. Bu siralarda “Bitmeyen Yol” filminde söyledigi türküdeki Serdari’nin “Halimiz ne olacak kisa çöp uzundan hakkini alacak” seklindeki sözler hakkinda kampanyalar açilmasina bile neden olacaktir. Sanat yasami boyunca 16 45’lik plak, 12 uzunçalar plak doldurdu. Kendi siirlerinin yanisira Nâzim Hikmet’ten, Türk halk ozanlarindan ve diger sairlerden çesitli siirleri besteledi. Siir, yazi ve konusmalarini 1975’te basilan "Ezgili Yürek" adli kitabinda topladi. Anisina hazirlanan "Ruhi Su’ya Saygi" kitabi da 1986’da yayinlandi. Ruhi Su “Halkimin destegini gördügüm için sürdürdüm ve hep bu isle yasadim” diyordu. Genç yaslardan baslayarak dünyaya bakis açisi sanatini, sanatçi duyarliligi da dünyaya bakis açisini gelistirmis, biçimlendirmis ve güçlendirmisti. Yasami boyunca yilmadi. Sesi, sazi ve türkülerle yasadi. 1985’te aramizdan ayrildiginda Türkiye halkina bagliligini benzersiz bir eylemle, bu halkin müzigini evrensellige ulastirarak kanitlamisti. Devrimci müzik nedir sorusuna karsilik “Halkin özlemleridir. Ekmekten aska kadar halk neyin özlemini çekiyorsa odur” diyordu. Dadaloglu’nda da, Köroglu’nda da, Pir Sultan’da da bizim halkin özlemi, dertleri ve sorunlari dile geliyor demisti. Ruhi Su da diger bütün halk ozanlari gibi halk kaynagindan beslenmis bir ozan. Ama bir farkla o bir yandan halk kültürünü arastiriyor, geçmisin siirlerini, türkülerini ortaya çikariyordu. Bir yandan da bunlari çagdas bir yorumla halka sunmaya çalisiyordu. Ruhi Su’nun gür sesli yalin söyleyisi, türkülere bir canlilik, tazelik ve renklilik getirmistir. Hem O’nun halka olan saygisini hem de halk kültürüne olan sevgisini ortaya koymustur. Ruhi Su, 1960-1970’li yillar arasindaki kusagin bir kesiminin türkülere getirdigi yoz anlayisi kirmis, kan aglayan agitlara, yigitçe baskaldiran koçaklamalara, derin insancillik yüklü nefeslere yeni bir soluk getirmisti. Çünkü Ruhi Su’nun sesi kabuklari kirip öze giden, özle sözü bir eden bir sesti. Halk türlü baskilardan türkülerde kurtulur, içini türkülerle döker. Ruhi Su’nun türkülere getirdigi katki, yanikligi uyanikliga çeviren bir ses ve saza bile basini egmeden, gögsünü gere gere bir söyleyisti. Yorumculuk yönüyle de öne çiktigi 1960’li yillardan sonra bir ekol haline gelmisti. 1940’larda basladigi müzik çalismalarina da 1952-57 yillari arasinda tutukluluk yüzünden ara verir. Türküleri bir konu çevresinde toplar ve toplumcu sairlerin yapitlarini da besteleyip yorumlardi. 80 sonrasi ortaya çikan müzik gruplarinda Ruhi Su’nun etkisi görülür. Ruhi Su’nun kendinden sonra gelenleri etkilemesinin nedeni türkülerdir. Diyar diyar gezip derledigi türküler… Ruhi Su’ya kadar türküler sadece o zamana kadar gelen, geleneklere bagli kalan klasik bir yöntemle “derleme“ usulü ele aliniyorken Ruhi Su, müzikte çagdaslasma adina yorum ve derlemede farkli arayislara girmistir. O, ardindan gelenlere halk türkülerinin alisildik kaliplarin disinda da sunulabilecegini kanitlamayi bilmistir. Türkülere kendinden bir seyler katan Ruhi Su, birçok konuda türkülere titizlikle egiliyor, tarihsel serüveni içinde köklerine inip bugüne tasiyordu. Her türküde koydugu katki gelenegi gelecekle bulusturuyordu. Ruhi Su demek halk türkülerinin teorisini ve pratigini birlikte ve en iyi haliyle isleyerek ortaya koymak demekti. Anadolu’nun geleneksel enstrümani olan ince saziyla bas-bariton bir ses bu kadar birlik ve beraberlik çagristirip yakisabilirdi. Ruhi Su’ya göre ses müzikte en önemli ögeydi. Sözü söz eden merami ifade de en basta gelendi. Bu nedenle çoksesli müzik arayislarinin basina “insan sesini” koymustur. Onunki ne geleneksel olarak kisir bir halk seviciligi ne de körü körüne çagdaslasma adina batili anlamda müzik anlayisi degildi. Anadolu’daki müzik kültürünün özüne sadik fakat halkin begenisini yüceltecek bir egilimdi. Müzikteki gelisme ve degisimi egitime, bu alandaki zengin kültürel birikimin çagdas kültüre dönüsmesine bagliyordu. O’na göre bir yerde türküler ne kadar gelismisse, anlatim gücü ne kadar artmissa, oradaki kosullar o oranda çogalmis demekti. Türkülerden korkulmasi bosuna degildi. Halki türkülere katmak, geçmis kültürü çagin begenisiyle ve diyalektik bir yöntemle yiginlara tasimak ve türkülerle tek ses olmakti amaçladigi. Geçmisten yansiyani bugünkü ile karistirmak, günümüzde geçerli olan gerçek yasamdan izlerle yasatmak ve sonra haykirmak. Ruhi Su’dan yansiyan buydu iste. Bu yüzden sevilmisti Ruhi Su. Ve genç kusaklarin belleklerinde bu nedenle yasiyor. Ve bu nedenle ezgili yüreginden tasan ses kulaklarimizda yankilanmaya devam ediyor. Ölümünden tam 20 yil sonra bile… Temel Kaynak: Ezgili Yürek, Ruhi Su, Adam Yayinlari 1985. (2005) Tamer UYSAL Halkla Iliskiler Uzmani Arastirmaci-Yazar
Haberi Ekleyen: Ali Dursun
Bu haber 793 defa okunmuştur.
Paylaş
|
GÖRELE ' DE HAVA DURUMU
RÖPORTAJ
Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi
|