Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 09 Ekim 2014
Geçerli Tarih: 03 Aralyk 2024, 20:20
Site: Görele Sol Platformu
URL: https://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=19365
ABD taseronlugu mu?
Geçenlerde Orta Dogu sorunlarinin tartisildigi bir açik
oturumda, izleyicilerden biri sordu: “Suriye’ye karsi ABD’nin taseronlugunu mu
yapiyoruz?” Bu soru bir panelistin hosuna gitmedi; “taseron” gibi sözcüklerin
rastgele kullanilmasini elestirdi; çok sayida dis politika hatasina ragmen TC
hükümetinin böyle küçültücü bir rolü üstlenemeyecegini ileri sürdü.
Ben de ayni günlerde, Suriye’de Türkiye’ye roller biçen iki
Amerikali’nin görüsleriyle karsilastim. Bunlari okurlarimla paylasmak
istiyorum.
Birinci Amerikali’nin adi Emile Nakhleh. Uzun yillar CIA’da
çalismis; 2006’da Siyasî Islâm Bürosu’nun sefi olarak bu örgütten emekliye
ayrilmis. 23 Subat’ta Financial Times’ta “Suriye’ye Müdahale Zaman Meselesidir”
baslikli bir yazisi çikti. Yazi bir saptamayla basliyor: “Bati’nin Besar Esad
rejiminin son bulmasi için Suriye muhalefetine yardim etme zamani
gelmistir;…ancak 2011’deki Libya müdahalesini takrarlama egilimi bugün yoktur.”
Bu durumda ne yapmali? CIA emeklisi sunlari öneriyor:
“Rejimden kaçan askerî personel ve muhalefet için bir siginma bölgesi
olusturulmali; bölgeye yiyecek, su, tibbî ve teknik malzeme akimi
saglanmalidir. Bölge Türkiye’ye bitisik olacagi için, olusturulup
desteklenmesinde Ankara kritik bir rol üstlenmelidir.”
Nakhleh devam ediyor: “Suriye güçleri siginma bölgesine
tecavüz ederlerse, Bati, daha etkili bir direnmeyi saglamak üzere muhalefeti
silahlandirmali; basarisizlik halinde, ‘kurtarilmis’ bölgeden baslayarak, belli
sayida askeri araziye yollamalidir.”
CIA emeklisi, müdahalenin ilk adimlarinda Türkiye’ye “kritik
bir rol” önermektedir; ama, “isgal” söz konusu oldugunda sorumlulugu genel
olarak “Bati’ya” vermektedir. Türkiye’ye önemli görevler düsmesi dogaldir;
ancak burada “taseronluk” degil; Türkiye’nin Libya’dakinden çok daha ön planda
rol üstlenecegi ortaklasa bir askerî operasyon önerilmektedir.
***
Bush dönemi CIA’sindan emekli Nakhleh’in bugünkü ABD
politikasini dogrudan etkilemesi pek düsünülemez. Peki, Obama yönetiminin tavri
nedir? Hillary Clinton, bir yandan Suriye’de rejim degisikligini israrla
istemektedir; bir yandan da ABD’nin Libya türü bir askerî müdahaleye (en
azindan simdilik) kalkismayacagini söylemektedir. Bu çerçeve içinde Türkiye
için düsünülen bir rol var midir?
Obama-Erdogan görüsmelerinin içerigini elbette bilemiyoruz.
Ancak, önemli bir ipucu var: 2009-2011’de ABD Disisleri Bakanligi’nin Politika
Planlama Bölümü’nün baskanligini yapmis olan Anne-Marie Slaughter’in
“Türkiye’nin Sinavi” baslikli bir yazisindan (Project Syndicate, 13 Subat 2012)
söz ediyorum.
Bayan Slaughter bir uluslararasi iliskiler profesörüdür;
ancak, ABD hükümetleriyle de içli-dislidir. Geçen yil Disisleri Bakanligi’ndaki
görevinden ayrilip Princeton Üniversitesi’ne geçmistir, ama ayni bakanliga
(yani Bayan Clinton’a) danismanlik yapmayi da sürdürmektedir. Yazinin Obama
yönetiminin en azindan yari-resmî görüslerini içerdigini bu nedenle düsünebiliyoruz.
Yazi, esasen, üst perdeden akil veren yetkili bir
siyasetçinin üslubuyla kaleme alinmistir. Seçerek, kirparak aktaralim:
“Büyük güç olma hevesine kapilan devletler, bunun
gerektirdigi yükleri de kabul etmelidir. Gücün kaynaginda sadece büyüklük,
stratejik konum, güçlü bir ekonomi, becerili diplomasi ve askerî kapasite
yoktur. Harekete geçme iradesi de gereklidir. Bu demektir ki, gerçek liderlik,
bazi çevrelerin hiç hosuna gitmeyen kararlari alma ve uygulama cesaretini
gerektirir. Türkiye’nin uluslararasi yildizi son zamanlarda yükselmistir.
Basbakan Erdogan, Orta Dogu ve Kuzey Afrika’nin pek çok ülkesinde
yüceltilmistir. Disisleri Bakani Davutoglu, artan etkili bir gücü temsil ederek
dünyayi dolasmaktadir. Bugünlerde Suriye’de kiyim sürerken Türkiye’nin bölgesel
ve küresel ihtiraslari kritik bir sinavdan geçmektedir. Daha Kasim’da bir
tampon bölge olusturulmasi görüsünü ortaya atan Davutoglu, Rusya ve Çin’in
vetosundan sonra [Suriye için] bir konferans örgütlenmesini öneriyor. Hâlâ mi
konferans? Türkiye devamli olarak konusmayi önermekte ve gerçekten fark
yaratacak önlemleri almayi hep ertelemektedir.”
“Yag çekme ve firçalama” ögelerini birlestiren bu küstah
ifadeler, Türkiye’den beklenen eylemlerle bütünlesmektedir: “Türkiye, yerel
esgüdüm komiteleriyle siki isbirligi kurmali; Suriye’nin Kuzey Dogu sinirinda
Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO’nun) saldiriya yasak bölgeler olusturmasini
lojistik, istihbarat, silah, egitim, iletisim hatta uçak destegi ile saglamali;
ÖSO’ya [verilecek]… uçaksavarlar ve tanksavarlar sayesinde Suriye ordusunun
bazi bölgelere girisi böylece önlenmelidir. Bu strateji basarisiz olursa,
Türkiye ve Arap Birligi devletleri, kara kuvetlerini Suriye’ye yollamayi
(NATO’nun lojistik ve iletisim destegini alarak) düsünmelidirler.”
***
Dikkat ediniz: Bayan Clinton’un danismaninin, Suriye’ye
müdahale önerisi hemen hemen tamamen Türkiye’ye dönüktür. “Arap Birligi” askerlerinin,
Suriye’nin Kuzey Dogu sinirina “tasinmasi” hayalîdir. (Slaughter’in yazisindan
sonra Arap Birligi Baskanligi Irak’a geçmistir. Suudi’lerin ve Katar’in “rejim
degisikligi” talebi rafa kaldirilmistir ve bunu içermeyen Annan Plani
benimsenmistir.) Önce hava, sonra kara harekâti tamamen TSK tarafindan
üstlenilecek; NATO, “lojistik ve iletisim destegi” disinda elini tasin altina
sokmayacaktir.
Slaughter’in Türkiye’ye biçtigi rol, taseronluk degilse
nedir? Elbette taseronun kazançlari da gözetilir; pazarlikla belirlenir; ancak
(sendikasiz, sigortasiz, güvencesiz isçi çalistirmak gibi) kirli isleri
üstlenmek sartiyla…
Slaughter yazisinda, kendince basarili insanî emperyalizm
örnekleri vererek, “Suriye’deki kirli, kanli isi” Türkiye’ye pazarlamaya
çalisiyor: Bosna, Kosova, Sierra Leone, Dogu Timor, Haiti, Fildisi Sahili…
Liste, ABD, Britanya, Avustralya, Brezilya, Fransa birliklerinin “burunlari
(hemen hemen) kanamadan” yaptiklari müdahalelerden olusuyor. Clinton’un
danismani, nedense, Irak, Afganistan ve Libya’dan söz etmiyor. Suriye için
Türkiye’ye önerilen askerî müdahale ise, bu sonuncularin benzeridir.
Subat’ta yayimlanan bu “yari-resmî” yazi, ABD yönetiminin
bugünkü egilimlerini ne derecede yansitmaktadir? “Taseronluk” hâlâ gündemde
midir? Bedeli müzakere edilmekte midir? Bizimkiler ikna edilmis midir?
Bilemiyoruz.
Sadece ve sadece Türkiye’nin bu türden kanli ve kirli bir
maceraya karismasina karsi çikmamiz gerektigini biliyoruz; o kadar…