Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Ego Çaprazındaki Bensizler!


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 02 Nisan 2013
Geçerli Tarih: 21 Kasym 2024, 20:32
Site: Görele Sol Platformu
URL: https://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=13933


EGO ÇAPRAZINDA KI BENSIZLER!

Kurt puslu havayi severmis...

Emeksiz, zahmetsiz, tehlikesiz sölenine zemin hazirladigi için.  Böylece çobanda küçükbas hayvanlarin sahiplerinin hismindan, dillerinde ki agudan yüklüce hakaretlerine maruz kalmadan, yara almadan kurtulmus olur. Puslu hava, kurtla çobanin egosunu çaprazlama beslese de sahiplerinin benini ve koyunlarin bedeni yaralamis olur. Doga olaylarinin sebep oldugu her sey ereksiz kendi içinde kendi yasalarinca isledigi için her sey ego tatmini disinda olmasina ragmen ben yinede bunu ego çaprazinda ki bensizler besini olarak sifatlandiriyorum. Milenyum diyorlar bu çaga. Oysa bu çaga en yakisani ad; ego çaprazinda ki bensizler çagidir. Kisacasi;”Insan kendi bilincine upuygun gelen her seye dogru der” Sener Aksu

Ben: “Bireyselligin temeli olan düsünen özne. Ben, bilginin hem öznesi hem de bir nesnesidir. Descartes ben’i felsefenin çikis noktasina, en temele yerlestirmistir. Ruhbilimin kuruculari sayilan(…)Hume, Mill, ben’i’ belirgin ruh durumlarinin birbirini izleyisi olarak tanimliyorlar. Kant’a göre ben, düsünüyorum iliskisi içinde sunumlari bir araya getiren ya da bütünlestiren bir islevdir. Bergson,  ben kavramini zaman kavramiyla özdeslestirdi. Ona göre zaman ben’dir, ben sezdigim sürenin kendisiyimdir.(…)Ben’i ruhsal aygitin yapisinda yer alan güdü topluluklarinin olusturdugu bütün olarak tanimlayabiliriz. Bu bütün, birbirinden ayrilmaz üç yapiyi, duygusallik, düsünsellik ve istemi içerir. Ben, her seyden önce organizmanin gerçekligine uyum saglayabilmesi için gerekli dogrulama ve denetim alanidir. Buna göre ben, kendi kendisinin bilincinde olan kisilik yapisina karsiliktir. Bu yapi öznenin kendi bilicine varmasiyla baslar. Ben’in gelisimi oldukça uzun bir evrede gerçeklesir. Kisisel bütünlük bilinci dünyayi tanimakla olgunlasir.” (*)

Sartre’ye göre;”Bilinçli özne, sürekli bir gelecek önünde duran varliktir. Insanin önceden yaratilmis özü yoktur, var olursa kendini tanimlar. Umutsuzluga düser. Geçmise dönemez, an’in kendisi için bos bir olanak oldugu insan, gelecege de güvenmez. Bu nedenle, kendini saçma bir dünyada duyumsar. Dogmak, yasamak, ölmek, eylemek saçma gelir. Iste insan böyle bir anda baskalarini duyumsar, kendisini merkez olmaktan çikarir.” Ego çaprazinda ki bensizler için en zor sey kendini merkez olmaktan çikarmaktir. Çünkü onlar her seyin merkezinde kendini görenlerdir. Sokrates ”Kendine gel!”Der. Kendine gelmek emek, sevgi ister. Vicdanli yürek, düsünen bas, düsündügünü söyleyecek dil sunulani sorgulayan akilli, onurlu ruh ister. Ego çaprazinda ki bensizler içinse ise (emek, sevgi düsünce, onur)bunlarin hepsinin dogustan kendinde var olduguna samimiyetle benlerini inandirirlar. Çünkü ego bilinci devre disi birakarak var olan hastalikli öznede bireyselligini duyumsar. Dilde toplumcudur. Edimlerinde toplumun bir ögesi olduguna itiraz eder.

Elbette ki durup dururken insanlik bir ileri iki geri gitmez. Egemen güçler kanli yükselise geçerken toplum üzerinden balans ayari yaparlar. Kitaplarin, insanlarin yakildigi açlik sinirinda yasama mahkûm edildigi toplumlarin bilicinin parçalanmasi insanligin olmazlarindan degildir. Tam olarak animsamasam da Yilmaz Güney ; “Biz de sevgilimize gül vermesini bilirdik ama karnimiz açti o parayla ekmek alip yedik.” Der. Bu ortamda özünü olusturmak birey olmak ignenin yildizindan dünyayi aydinlatacak günesi geçirmektir. Ego çaprazinda ki bensizlerin çogalmasi da bundandir.

Virgilius; ”Gerçek dost, sevgi, tavir söz ve edimleriyle belli olur” Der. Ne yazik ki bizim gibi sikistirilmis toplumlarda yasamin ölçemedigi degeri ölüm biçer. Bu nedenle de ölü sevici özneler olmaktan vazgeçemiyoruz. Birçok dostumu, yakinimi, sevdiklerimi sonsuz dinlence yolculuguna ugurlarken hocanin üç kere faniyi iyi bilirdik yinelemesinde içimin yarildigi solugumun tikandigi anlar çok olmustur. Ömrünce iyi oldugunu yüzüne söylenmemis bu cümleyi acaba dostum, yakinim, sevdigim bu sonlu yolculukta don bedende hocanin sözlerini duymuslar midir?

Kargaya demisler; “B.kun ilaç!” Karga da gitmis deryadan öte denize s.çmis. Birine seni görmek beni mutlu ediyor, iyi geliyor demeyin. Sevgi sözcüklerinin çekim eklerini hiç kullanmayin. Ilk isi malayi eline alip araniza duvar örer! Bu sikistirilmis toplum bireylerinin tipik davranisidir. Kendi bilincinde olmayan benin ego çaprazda ki zehirli besinidir. Kurt puslu havayi bende günesli havayi severim. Günesli havalarda parkta ki kalabaligi sahilde gezenleri benimin çemberine alirim. Bu gezintim onlarda kendimi görerek eksiklerimin, fazlaliklarimin farkinda olma uyanikliligidir. Daha da önemlisi her yastan insanlarin her inanistan, düsünüsten giyimden insanlarin yâda sinifsal farkliliklarin iç içe geçtigi kisacasi; toplumdan bireyleri, bireylerden toplumu, toplumdan kendimi görebildigim yerlerdir. Bugünde farkinda olma uyanikligi gezimin park dinlencesinde bir sigara molasi ve yalanci kitap okuma maskesiyle kulak zarlarimi açip parktaki çok benlerin agizlarina dayadim. Ailece gezenlerin haricindekilerin çogunlugu söz birligi etmisçesine ikili, üçlü, besli gruptalar halinde sevginin çekim eklerine serzeniste bulunuyorlardi. Agzi süt kokanlar, yasi baharin civiltili güzelligini mustulayanlar, agizlarin da disi, saçlarinda, sakallarin da rengi kalmamislar üstelik koro halinde; “Sevmeyeceksin! Sevsen de söylemeyeceksin! Sevdikte ne oldu! Bak halime sadakatin, sevginin armaganidir harita yüzüm apak saçlarim. On bes günde bir boyamasam pamuk prens olurum. Yillarca bekledim o kazmayi. Babam bile kizim sevdigini söyleme bu kadar sevme demisti! Ben sevdigimi söylemesem neye yarar diye diye o kazmayi adam yerine koyup yere göye koymadan sevdim. Sevdigimi de söyledim. Tabi sevince g..tü halkti.”  Iki kadin birden;”Ögle deme ayiptir. Orospunun tuzagina düsmüstür.” Diyerek müdahale ettiler. Kadin dilini çikarip: ”Orospunun da pezevenk kazmanin da  agzina …….!”

Bu grup argoyla arabesk arasi yüreklerinin, egolarinin zehrini türkülestirince türkülerden, insanligimdan utanip hemen yerimi degistirip kulaklarimi dörtlü gruba kilitledim. “ Beni kendine âsik edene kadar kapimda köpek olup bekledi. Ne zaman âsik olup, sevdigimi söyledim o zamanda porsuk osrugu oldu. Bulusmak için yalvaran artik telefonu bile açmiyor. Sabaha kadar feste, msn de. Merhaba diyorum hiç orali olmuyor, dönmüyor. Görmüyormus çok derin mevzular üzerine tartismalar yapiyormus olmayan akliyla. Dilim kopsaydi sevdigimi söylemeseydim. Of kalbim yine çarpiyor. Nefret ediyorum kendimden neden sevdim onu.” Kadinlar her sözcügün basina; “Sevmeseydim!Sevdigimi söylemeseydim!Simdi mahkeme duvari koymazdi aramiza.Felik fellik kaçmazdi!” Diyerek belki on kere kullandilar bir paragraflik sohbetlerinde bu sözcükleri. Erkek ikide bir kizlar, kizlar diye tisliyip tisliyip susuyor. Kadinlar ona konusma firsati vermiyorlar. Nihayet zorlada olsa erkek söze girdi. “ Kizlar bizde bir tane h…r çikar. Sizde az kasar yok.”Diyerek zehrini döke döke devam etti. “Benim kankam o sillik orospu yüzünden intihar etti.Bende birini seversem anam avradim olsun.Hepsini asik ederim sonrada zillerini eline verip arkalarindan teneke çalarim.Eger dedigimi yapmasam bana da C…..   demesinler.Birini sevenin beni sevip asik olmayanin gelmisini,geçmisi s…m.! “  Yagmurdan kaçan doluya tutulurmus. Bu grupta bahar sevgimi, günes sevincimi insani askimi yerle bir ettiler. S.Aksu ;Isigi avuçlarina hapsetmek isteyenin zihni kararir.”Demis. Benimde bu duyduklarimdan içim aklim, ruhum karardi. Benim param parça oldu. Sevgiden korkan toplum barisa dogru yürüyebilir mi yürüse de sevgiden yoksun benle barisi nasil içsellestirir.

Çoklu erkek grubuna yöneldim. Tam saymadim ama sekiz, dokuz kisiydiler. Iki kadin bir aradaysa dertlesiyordur. Üç kadin bir aradaysa dedikodu ediyordur. Dört kadinsa bölünüp dertlesiyordur. Iki erkek bir aradaysa sicak, içtenlikli sohbet ediyordur. Üçü bir aradaysa tartisiyordur. Dört ve üstü bir aradaysa ülkeyi kurtariyordur. Yukarda da degindim gibi ben farkinda uyaniklik gezilerimi degisik sahil ve parklarda yaparim. Her agzin sesi tanidik gelir kulagima. Az çok sohbetlerinin konu izlegini çözdüm. Bu çoklu erkek gurupta birbirinin sözünü keserek baris sürecinin nasil olmasi üzerinde avaz avaz tartisiyorlar. Öcalan’i asarak barisi getirende oldu. Buna itiraz edende. Erdogan’in bu baris sürecinde ki taktigini alkislayanda, yerende oldu. Sonunda sehitler dillendirildi. Dagda öldürüleni de sehit olarak adlandiran dogu siveli sese ani çikis yapan karisik siveli agizlar nasil olurda teröristi sehitlik mertebesine çikarip sehit unvanini vererek lekelermis. Gerçi aralarinda insan sütü emmis bir karincayi incitmemis olan teröristlerde varmis ama niyetleri kötü. Devleti yikmak. Ülkeyi bölmek. Ister kandirilarak isterse de bilerek terörist olsunlar. Hepsi ayni kapiya açiliyormus. Sözcükleri arasina Atatürk’te konuk oldu. Biri o verdigi sözü tutsaydi bugün bunlar olmazdi diye cümle kurmasiyla susturulmasi bir oldu. Ölmüslerden seytan vazgeçmis simdi o rahmetlinin bu olanlarla ne ilgisi varmis. Yoktan bir ülke var etmis. Hem de o fakirlik, sefalet içinde ki vahim durumdan. Bir digeri Inönü’yü suçlarken biri araya girip;  Kiliçtaroglu’nu önce destek verip sonra kivirmasi ve Bahçeli’nin tabanini kiskirtmasini dillendirip bir çirpida BDP’in bazi vekillerinin hadlerini asan ileri geri konusmalarinin baris sürecini aksattigini vurgulayarak bogazini temizleyip devam ediyor ki bir digeri sözü aldi. “Sunu bilin ki devlet degirmen tasidir. Saksak basini gözünü kirar, parçalar ama o zahiresini istedigi gibi ögütür. Basbakanimizin es baskanin akil süvarileri baris olsun savas dursun derlerse durur. Taze kan dökülmese yavas yavas baris sürecine geçilir. Ben bunu bilir bunu söylerim. Bizim ülke bizim halk diye bir sey yokmus ben bunu saç, sakal beyazladiktan sonra anladim.” Bende baris sürecinin nasil islerlik kazanacagi tam olarak anlayamasam da çok degisik siveli ve oldukça düzgün konusan agizlarin bir arada birbirlerini bogazlamadan yumruklasmadan çok gürültülü olsa da konusmalari hosuma gidiyordu eger her konusmaci cümle içinde vajinaya zehrini dökerek egosunu tatmin etmeseydi.

Can Yücel’in bu  siirini içimden dua edercesine yineleyerek  ; “ Ahhh.. Be Dünya..!!!/ Sen Dönüyorsun Onu Anladik da…/Bu  Firildak Insanlar/Benden Hada hizli Dönüyor…/”Hemde Ortada Hiçbir Yörünge yokken ”  ve ego salginina yakalanmamak içinde  bu gurubun yanindan kaçarcasina  çocuklarin o minik, koca yüreklerine sigindim.

Salincakta ki çocuklari mutlulukla izlerken kulaklarimi agizlarina yamadim. Dört bes yaslarinda ki erkek al al yanaklariyla salincakta oturan kizin kulagina bir seyler mirildayarak bütün gücüyle itiyor. Kizin katilarak içten kahkahayla gülüsü bahari mustulayan kuslarin civiltili armonisi. Az önce ki gruplarin kinli, kinayeli konusmalarini silip atiyor kulaklarimdan. Kiz ikide bir bukleli zeytin isiltili saçlarini savura savura erkege dönüp ;“Baran’cim bende seni çok seviyorummmmmm. Daha hizli daha hizli it. Kuslar gibi uçur beni Baran’cim.” Çocuklar olmasaydi toplanip dönemezdim kendime, evime. O mutlu tabluyu bozmamak için de içimden küçük kiza çok sevdigim yegenimin adini verdim Havin. Bir kez daha çocuklarin sevgi varsili dünyalarindan benime sevgi payi aldim. Havin’ler, Baran’lar var oldugu sürece içten beklentisiz ego çaprazinda ki bensizlerin eline düsmeden insanligimizi isitarak duyumsatan, ruhumuzu, kalbimizi besleyen ari besinli sevgi hep var olacak. Dönen dönsün yolundan sevgimi, nefrete bulastirmadan ego çaprazinda ki bensizlige kurban etmeden onurla, mutlulukla yürek dolusu agizla söyleyecegim.

Akil geren düslerle/ savruluyor küllerim/ anka daginda poyraz var…// Hosça kal demeden gidebilirim/ pusulasi nirvana’ya çevrili kalbin esiriyim/ bahari göçmen kustular da mustulayabilir çocugum/ binlerce asir topraklara ekilen aciyi alaca safaktan derledik/ oysa vatan kavgasindan daha kutsaldi bir kalpten bir kalbe can tasimak (…)

Birine seni görmek beni mutlu ediyor, iyi geliyor demeden asla vazgeçmeyecegim. Sevgi sözcüklerinin bütün çekim eklerini kullanacagim. Malayi elime araniza duvar örmeye degil asinmis, dökülmüs yerleri sevgiyle sivamak için alacagim! Baskasini öldüren cezasini çekerek yasamaya devam eder sevgisini öldüren kendini öldürür bununda cezasi yok! Ego çaprazimizda ki bensizlerin tekeline girmeden onlari da hos görerek Havin’ce, Baran’ca korkusuzca çocukça içten agiz dolusu yürekle sevgimi haykirmaktir yasamak.

Hikâyemi dinleyecek kadar sabirli/ ask damgali sevgimi kaldiracak kadar güçlü/ onurumu öpecek kadar gökkusakli/ ölümü gömecek kadar cesaretli/ insani kalbimi saracak kadar genis/ umudumu uçuracak kadar deli biri var mi/ depozite almadan kalbimi rehin birakacagim(…)

(*) Afsar Timuçin, Felsefe Sözlügü, Insancil Yayinlari,ikinci baski,agustos 1998,Istanbul


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster