Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Müslümanlıktan Muhafazakar Demokratlığa...


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 11 Şubat 2012
Geçerli Tarih: 20 Mayıs 2024, 04:27
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=8386


Müslümanlıktan 'Muhafazakâr Demokratlığa' Geçenlerin Hikâyesi Üzerine Deneme (2)

SEYİT GÜNEŞ

11 Şubat 2012


AKP’nin kuruluşundan hemen önce Fazilet Partisi çatısı altında siyasete devam eden Milli Görüş hareketi içerisinde iki önemli gelişme yaşandı. Birinci gelişme parti içinde kısa sürede açığa çıkan görüş ayrılığı ve iç iktidar çekişmesi oldu. Refah Partisi kapatıldıktan ve Erbakan siyasi yasaklı duruma düştükten sonra 1998 yılında İsmail Alptekin’in genel başkanlığında Fazilet Partisi kuruldu. İsmail Alptekin o dönemki tanımlamalar ile ılımlı kanattan (diğer tanımlama “radikal” idi) gelen bir kişilikti. Alptekin’in genel başkanlığı, Erbakan tarafından fark edilen iç gerilimlerin önünü almak ve partiyi bir arada tutmak için yapılmış bir manevra idi. Fakat bir arada durmak adına yapılan bu manevra çok uzun ömürlü olmadı. Ilımlı kanadın partide etkin olmaya başladığından olsa gerek beş ay sonra kurucular kurulu kararı ile İsmail Alptekin genel başkanlıktan alınarak yerine Erbakan’ın yakın mesai arkadaşlarından Recai Kutan genel başkanlığa atandı.

İki yıl içerisinde parti içindeki farklılık yeterince olgunlaştı ve parti gelenekçiler ve yenilikçiler adıyla iki kanada ayrıldı. Fazilet Partisi’nin ilk olağan kongresinde Abdullah Gül yenilikçilerin temsilcisi olarak Recai Kutan’ın karşısında genel başkanlığa adaylığını koydu. Kongrede 1154 geçerli oyun 521’ini alan Abdullah Gül genel başkanlığı 122 oy gibi az bir farkla kaybetti. Fakat bu tablo yenilikçileri üzmediği gibi daha da cesaretlendirdi. Çünkü bütün delegelerin neredeyse yarısının desteğini almışlardı. İki yıl gibi kısa bir zamanda teşkilat içinde bu ölçüde etkin hale gelmeleri önemli bir başarı idi. Bu başarının nedenlerine aşağıda değineceğiz. Böylece AKP’nin kurucu heyeti hocalarından bağımsız olarak ilk defa siyaset sahnesinde boy gösteriyorlardı. Nitekim Fazilet Partisi bu kongreden yaklaşık bir ay sonra kapatıldı. Yenilikçi diye adlandırılan kanat yeni parti kurma çalışmalarına kendi başlarına devam ettiler ve Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdular. Gelenekçiler ise Saadet Partisi çatısı altında kendilerini örgütlediler.

Fazilet Partisi çatısı altındaki Milli Görüş hareketinin yaşadığı ikinci önemli gelişme Meclis’te yaşanan başörtüsü krizi oldu. Milli Görüşçüler 28 Şubat’ın rövanşını meclise başörtülü vekil sokarak almak istediler. 1999 seçimlerinde Fazilet Partisi’nden milletvekili seçilen başörtülü vekil Merve Kavakçı yemin töreni sırasında meclise girdi. Dönemin birinci partisi konumundaki Ecevit önderliğindeki DSP’li vekiller başta olmak üzere diğer bütün partiler elbirliğiyle meclis oturumunu sabote ettiler. Yemin töreni yarım kaldı. Kürsüye çıkan Ecevit Fazilet Partisi saflarına bakarak ‘Burası Devlete Meydan Okunacak Yer Değildir’ diyerek kadim devlet tavrını bir kez daha göstermiş oldu. Merve Kavakçı meclisten çıkmak zorunda kaldı ve bir daha meclise dönemedi. İki yıl sonra kapatılan Fazilet Partisi’nin kapatılma gerekçesinin temel dayanağı meclise başörtülü vekil sokma çabası oldu. Yenilikçiler ile gelenekçiler arasındaki ayrımı açığa çıkaran ve tetikleyen de mecliste yaşanan bu gelişme oldu.

Kadim devlet bu süreci iyi okudu. Ayrımı derinleştirici politik hamleler ile Milli Görüş hareketi üzerine gitti. Genel kurulda Abdullah Gül genel başkan seçilemeyince hareketin bölüneceği öngörüsü ile Fazilet Partisi’ni hemen kapattı. Bu öngörü doğru çıktı ki yukarıda bahsettiğimiz üzere Fazilet Partisi’nin kapatılmasının hemen ardından Saadet Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu.

'Muhafazakâr Demokratlığın' Adı: Adalet ve Kalkınma Partisi

Erbakan ve arkadaşlarının temsil ettiği Milli Görüş hareketi içindeki statükoya karşı görece genç kuşak diye tabir edilen bugünün AKP kadrolarının başkaldırışı, bu hareketin tarihinde daha önceleri de yaşanmıştı. 80’lerin sonları ile 90’ların başlarında yaşanan kuşaklar arası bu çatışma o dönemlerde coşkulu genç radikaller ile daha muhafazakâr bir ana akım arasındaki çatışma olarak ifade ediliyordu.[1] Fakat 2000’lerin başında yine aynı kuşağın hocalarına isyanı bu sefer radikallikten değil tam tersine ‘ılımlı olma’ çabasından kaynaklandı.

Ilımlı olma çabası neden kaynaklandı biraz bunu irdeleyelim. Bu çabanın gerekçesi olarak iki ana nedenden bahsedebiliriz. Birinci neden tabii ki genel olarak değişen dünya dengeleri ve emperyalist güçlerin İslami akımlara yaklaşımındaki farklılaşmadır. Soğuk Savaş döneminde Sovyetlere karşı bölgede ‘yeşil kuşak’ diye tanımlanan proje ekseninde silahlandırılan ve Sovyetlere karşı savaştırılan radikal İslami hareketlere, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra emperyalist güçlerin artık ihtiyacı kalmamıştı. ABD, köktenci ve ‘ılımlı’ İslam ayrımı yapmaya başladı. ‘Ilımlı İslam’, Batı hegemonyasıyla işbirliği yapan dinsel hareketlere tekabül ediyordu; köktenci İslam taraftarlarıysa terörist olarak tekrar tanımlanıyordu.[2] Bu aşamada devreye bulunduğumuz coğrafya için Fethullah Gülen etkisi giriyordu. ABD tarafından İslam camiasının George Soros’u olma misyonu biçilen Fethullah Gülen, 28 Şubat sürecinde ABD’ye, bilinen adresiyle Pensilvanya’ya yerleşti. Fethullah Gülen, Fazilet Partisi içinde açıktan yenilikçi kanadı destekliyordu. 8 yıl Cidde’de bulunan İslami Kalkınma Bankası’nda çalışmış olan, ABD başta olmak üzere dünya ülkeleri ile ilişkileri olan ve kapitalist piyasa ilişkilerini oldukça iyi bilen Abdullah Gül, yeni politik dönüşümde misyon sahibi olabilecek uygun bir profili de oluşturuyordu. Nitekim Fethullah Gülen ile yakınlığı halihazırda yaşanmakta olan birçok iç gerilimde (şike soruşturması, Mümtaz’er Türköne’nin ataması) sürekli olarak açığa çıkmaktadır. ABD başta olmak üzere emperyalist güçlerin değişen bölge politikalarına uygun pozisyon alma ve iç politikadaki egemen Kemalist elite karşı kendini sağlama alma çabası, yenilikçi kanadın şekillenmesinin temel motivasyon kaynağı oldu.

Ilımlı olma çabasının ikinci nedeni, Milli Görüş’ün genç, girişimci ve yeni yeni palazlanan ve ‘serbest piyasaya ılımlı’[3] bakan eski radikallerinin, yerel iktidarlar aracılığıyla elde edilen zenginleşmenin sağladığı büyük imkânlardan vazgeçmek istememesi idi. Refah Partisi’nin iktidar olduğu dönemde daha sonra gelenekçiler olarak adlandırılacak olan ekip ağırlıklı olarak hükümet ve devlet kademelerinde görev aldı. 28 Şubat darbesi olunca bu ekip hızla devlet kademelerinden tasfiye edildi. Ellerinde neredeyse hiçbir şey kalmadı.

Genç kuşak ise yerel alanlarda, belediyelerde ve belediyeler etrafında kurulan şirketlerde görev aldı. Belediye imkanları ile hızla zenginleşen ve palazlanan bu kuşak, sahip oldukları imkanlar sayesinde kısa sürede bulundukları yereller için vazgeçilmez kişilikler haline geldi. Bu kuşak esas olarak da teşkilatın taban örgütlerinde çalışıyordu. Abdullah Gül’ün temsil ettiği yenilikçilerin bu kadar kısa sürede Fazilet Partisi’nde etkin olmasının temel nedeni de genç kuşağın piyasadaki yerinden vazgeçmeme, bu yerlerini daha da geliştirme hırsı ve arzusu idi. Belediyelerde ve yerellerde şekillenen bu gücün temsiliyeti de Recep Tayyip Erdoğan’da cisimleşiyordu. Nitekim halk arasında çokça konuşulur; AKP İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin paraları ile kuruldu, diye. Kanal 7 ve Deniz Feneri gibi örnekler bu zenginleşmenin ön plana çıkan simgeleşmiş kurumlardır.

Siyaset alanında yaşanan gelişmeler (28 Şubat ve meclisteki başörtüsü krizi), bu kuşağa egemen Kemalist elitin hışmından uzak durmak ve gelişmeye başlayan zenginliklerinin ellerinden alınmasını engellemek için daha fazla taviz vermek gerekliliğini gösterdi. 28 Şubat’ın hemen ertesinde iç politikadaki baskıdan biraz olsun korunmak için AB’ye yanaşmaya çalışan Refah Partisi, bu arayışından istediği sonucu alamadı. Halbuki ‘ABD politikalarını izleyerek ve gittikçe artan Müslüman nüfusları üzerinde denetime dayalı bir baskı kurarak Batı Avrupa elitleri, ‘köktendincileri’ hedef aldıkları müddetçe otoriter devlet rejimlerine göz yummakta bir sakınca görmüyorlardı.’[4] Bu nafile çabalardan da anlaşıldığı üzere bu geleneğin önünde bu sefer iki seçenek duruyordu. Bu sefer iki seçenek diyorum çünkü normal şartlarda zulme karşı tavır bellidir. Ya boyun eğersin ya da bedeli ne olursa olsun direnirsin, bir gelenek yaratırsın. Milli Görüş geleneği için sahip olduğu tefeci bezirgan karakterden dolayı direniş hiçbir zaman seçenek olmadı. Seksen yıldır Kemalist zulme hiç direnmeden, bu elitist, statükocu gücü hep ‘Allah’a havale’ ettiler. Köşelerine çekilip bir başka bahara dediler. Bu sefer önlerinde iki seçenek duruyordu. Ya yine zalimleri Allah’a havale edeceklerdi, ya da ‘muhafazakar demokratlık’ adı altında bütün inançlarından, değerlerinden tavizler verip yıllarca ‘gavur’, ‘Hıristiyan Kulübü’ dedikleri ABD, AB gibi emperyalist odaklara kendilerini pazarlama yoluna gideceklerdi.

Kaderin cilvesi olacak ki 80 yıl önce Kemalist rejimin kendisini emperyalizme pazarlama imkanını sağlayan ve iktidarlaşmasının önünü açan uluslararası politik dengeler, tarihin bu evresinde tefeci bezirgan sermayeye bu imkanı tanıyordu. Tefeci bezirgan zihniyet, karakteri itibariyle elbette ki bu fırsatı geri tepmeyecekti. Yukarıda özelliklerinden bahsettiğimiz Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan ittifakı gelenek üzerinde etkin ve tabanda ciddi bir saygınlığı olan eski kuşaktan Bülent Arınç’ı da yanlarına alarak gelenekle de bağlarını oluşturuyorlardı. Uluslararası ilişkilerde deneyimli, özellikle finans çevrelerince ve Arap ülkelerinde iyi tanınan Abdullah Gül, teşkilatın genç kuşağının idolü, tabanda çok güçlü bir etkisi olan ve yerel sermaye birikimlerinin kontrolünü büyük oranda elinde tutan Recep Tayyip Erdoğan ve gelenek üzerinde ve eski kuşakta önemli bir etkisi olan Bülent Arınç ile sacayakları tamamlanmış oldu. Milli Görüş gömleğini de üzerlerinden atan bu üçlü Türkiye siyasetinin yeni akımı, ‘muhafazakar demokratlık’ı Adalet ve Kalkınma Partisi’nde inşa ettiler.


NOTLAR

[1] Cihan Tuğal, "NATO’nun İslamcıları", NLR (II) 44, Mart-Nisan 2007.
[2] A.g.e.
[3] A.g.e.
[4] A.g.e.


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster