Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


UMUTSUZ BİR HAZİRANA UYANMAK


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 24 Haziran 2011
Geçerli Tarih: 17 Mayıs 2024, 10:24
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=4845


UMUTSUZ BİR HAZİRANA UYANMAK

 

 

“Vanya Dayı” isimli kitabında, A.Çehov,  yitirilen değerlerin, yaşanamayan hayatın, mutsuzluğun, boşa geçen ömürlerin, umutsuz zamanları sıkça dile getirerek, 100 yıl önceki bıktırıcı, yorgun düşüren yılların ve Rusya’da gelmekte olan toplumsal kıyametlerin ip uçlarını, halkın iç çöküntüsünü anlatırken romanını “ve gittiler…!” diyerek bitiriyor.

 

Ve 12 Haziran 2011 Türkiye genel seçimleri de bitti…!

Gelecek yılların daha iyi olacağını anlatmak için yarışan, meclise giderse, bizlerin dertlerine çare olacağına dair, ikna etmek için çabalayan adaylar çekip  gittiler…!

 

Hepimiz kanamalı bir pazartesi sabahına uyandırıldık.

 

Kapımıza koşup, ellerinde bildirilerle, “bak en iyi proje benim partimde var, senin geleceğini yarınlarını en iyi ben korur ben savunurum…Bana oy ver sana ileri demokrasi getireyim…” Ya da  “…bana oy ver istikrar sürsün, aynı dağın yeliyiz, aynı bağın gülüyüz,  hadi bana bi daha oy ver, bana oy ver ki ülkemiz büyüsün…” diyenlerden şimdi ortada kimseler kalmadı.

 

Bir demokrasi cinayeti işleneceği meğerse herkes tarafından, siyasilerce,  başbakanca, cumhur başkanınca, YSK’sınca, biliniyormuş.  Ama kimse önlemini almamış !                         

 

Margues’in “Kırmızı Pazartesi” isimli romanında olduğu gibi, bütün toplum bir cinayetin işleneceğini çok iyi biliyor ama o cinayeti önlemek için gerekeni yapmıyor!

 

Yeni  bir genel seçim yapıldı. Şimdi 550 millet vekilimiz var.

Kadın millet vekili sayımız ilk kez 78+1 eşittir 79 oldu hamdolsun.

CHP (19),  AKP (46), MHP (3), BDP (11) bayan temsilci seçtirip meclise gönderdiler.

Hukukçu (107), Mühendis (71), Doktor (48), Gazeteci (10), Sanatçı (2), Ordu emeklisi (2) Futbolcu (1),  diğerleri ticaretten, çiftçilikten, serbest meslektenmiş. Yani meclisimiz oldukça renkli görünüyor. 

Ama çevre mücadelesi verecek tek bir kişi bile vekil yapılmadı!

Tunceli, Iğdır, Hakkari ve Şırnak illerinden AKP vekil çıkaramadı.

Yaşça en büyük vekilimiz CHP den Oktay Ekşi  oldu.

En genç vekilimiz,  AKP adayı Muhammet Bilal Macit (27)  oldu.

BDP desteğiyle ilk kez Süryani bir aday,  Erol Dora, meclise girdi.

Sakarya, 34 yıl sonra ilk kez bir CHP vekili çıkarmayı başardı.

KCK üyesi, ceza evinde yatan 6 aday BDP desteğiyle, vekil seçildi,

Ergenekon davasından yargılanan 2 aday CHP desteğiyle, 1 aday MHP desteğiyle meclise girdiler. Ancak YSK şimdi o adayların, tutsaklığının devamına karar verdi.

Bu millet vekillerimiz, mazbatayı aldılar ama tutuklu oldukları için, mecliste yapılacak yemin törenine katılıp,  vekillik görevlerini yapmaları engelleniyor!

 

Oysa, TCK 312. maddeden yargılanıp, siyasal yasaklı olan başbakanımız, 2002 seçimlerinde,  özel yasa çıkarılmıştı. Siirt seçimleri feshedilmiş, başbakanımız meclise girsin diye diğer adayların vekilliğine son verilmiş, yeni bir seçimle, başbakanımız meclise gelmiş, hatta başbakan bile olmuştu.

 

Yine aynı maddeden yargılanan, ceza evindeyken seçime katılan ve halkın ortak oyuyla seçilen Sebahat Tuncel, yeni bir yasal düzenleme ile, tutukluluk hali sona erdirilmiş, mecliste vekil olarak görev yapmasına imkan tanınmıştı.

 

Şimdi Diyarbakır halkından, aday olarak oy istemiş, BDP desteğiyle seçime katılmış, YSK onayıyla, vekil adayı olmasında sakınca görülmemiş, ve 80 binden fazla oy alarak, onca kısıtlamalara rağmen, bağımsız millet vekili seçilmiş Hatip Dicle, “18 ay, kesinleşen cezası var, kamu hizmetlerinden kısıtlanmış”  denilerek, vekilliği iptal edilmiştir.

 

KCK sanığı olarak yargılanan diğer 5 BDP vekili, 3 Ergenekon sanığı olarak yargılanan tutuklu vekillerimiz ise, Anayasanın 14. maddesi bahane edilerek, tutukluluklarının devamına karar veriliyor, mazbatalarını alıp vekil oldukları halde, fiilen meclise gelip yemin etmeleri, mecliste görev yapmaları engellenmektedir.

 

Başbakanımız vekil olsun meclise gelsin halka hizmet versin diye Anayasanın 76. maddesini, Seçim Yasasının 11. maddesini, derhal değiştirdiler. Şimdi 3. kez başbakanlık yapacak. Sebahat Tuncel, 2. dönem yine vekillik yapacak. Fena mı oldu?

 

Başbakanın ve AKP nin en büyük destekçilerinden Şamil Tayyar’a da sıra gelecek. Köşe yazısı  ve kitap yazmak suretiyle, mahkemelerce suçlu bulunmuş, tam 50 ay kesinleşmiş hapis cezası var. 10 Haziran 2011 tarihinde de Yargıtay’daki dosyadan 4 yıl hapis cezası alıp, cezası kesinleşmiştir. Bu gürültü-patırtı arasında, Şamil bey göz ardında kalmıştır. Yarın birileri de Şamil beyin durumunu öne sürecektir. 1 yıldan fazla hapis cezası alanların vekil adayı olması bile hukuken önünde kesin bir engel gösteriliyor. Kayseri AKP den vekil seçilen Şamil bey için acaba yarın yine aynı gerekçeler öne sürülecek mi dersiniz? Hatip Dicle’nin kesinleşmiş 18 aylık cezası yüzünden vekilliği düşürülüyor da Şamil için aynı  şey yapılmayacak mı?

 

Yarın Şamil beyin durumu tartışmaya açılırsa, acaba ulemaya mı danışacaklar?

 

Ülkemizin önünde dağ gibi sorunlar çözüm bekliyor.

 

Her gün sokakta bir kadın, kocası tarafından  öldürülüyor. 2002 yılından beri kadın katliamı ülkemizde %1447 oranında artış gösteriyor. Kimselerin umurunda olmuyor!Kadınlar ve çocuklar korunamıyor!

 

Kocası tarafından öldürülen 21 yaşındaki Meryem’in kalbi, yerinden sökülüp, 47 yaşındaki 3 çocuk babası Mehmet beye naklediliyor!

 

Parasız eğitim istiyoruz dedikleri için iki öğrenci (Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzel ) tam 16 aydır hapis yatıyorlar. Mahkemenin savcısı Kasım İlimlioğlu, bu iki öğrencinin suç işlemediği, ifade özgürlüğü kapsamında isteklerini beyan ettikleri gerekçesiyle “bihakken tahliyelerine ve beraatlerini“ mütalaa ediyor. Mahkeme hakimleri, “yeterli deliller toplanmadı“  iddiasıyla, tutukluluklarının devamına karar veriyor. Beraat ve tahliyeye karar veren sayın savcımız, tenzili rütbeye maruz kalıp, düz savcı olarak Büyükçekmece adliyesine gönderiliyor!

 

Dilovası ve çevresinde yaşayan halkın sağlık durumunu araştıran Doktor Onur Hamzaoğlu, “annelerin sütünden, bebeklerin kakasından ağır metal akıyor” diye rapor tuttuğu için, “halkı paniğe sevk etmekten” hakkında suç duyurusunda bulunup, mahkemelere veriliyor. Ortak malımız doğamız ve çevremiz korunamıyor!

 

Çevresel haklarını koruyup savunma mücadelesi veren Hopa halkı “eşkıya muamelesine” maruz bırakılıyor. Sesini başbakana duyurmak isteyenlerden birisi, emekli öğretmen Metin Lokumcuoğlu, ağzına biber gazı hortumu dayatılarak, kimyasal zehirlenmeye maruz bırakılıp, 31 Mayıs 2011 tarihinde, kalp krizinden ölümüne sebep oluyorlar.  Protestoculardan 61 kişi hapislere atılıyor. Haksız yere saldırıya uğrayan, hayatını kaybeden arkadaşlarının, savunma hakkı için protestolar düzenleyen diğer çevreciler, dövülerek kalçaları kırılıyor,  6 ay yatağa mahkum ediliyorlar!

 

Kütahya merkeze bağlı Dulkadir köylüsü yıllardır siyanür buharı soludukları yetmiyormuş gibi, 7 Mayıs 2011 tarihinde başlayan “siyanür atık barajlarının çöküşünü önleyemeyen” Etigümüş A.Ş yüzünden, siyanür soluyup, siyanürlü sulardan içmek, zehirlenmekle yüz yüze bırakılıyorlar. Türkiye Çevre Mühendisleri Odası başkanı Dr.Murat Taşdemir, 7 Mayıs tarihinden beri sabah-akşam, halkı ve yetkilileri uyarıyordu. Ayrıca o bölgenin 1. derece deprem bölgesi olduğunu, bir deprem olursa, telafisi imkansız zararların yaşanacağını ihbar ediyordu. 19 Mayıs 2011 tarihinde Kütahya-Simav çevresinde gerçekten de 5.9 şiddetinde bir deprem yaşanıyor ve halkın mağduriyeti daha çok artıyordu. Seçim hay huyu içinde en az 25 bin kişi kaderine terk ediliyor, siyanür soluyanlar, siyanürlü su içmek, o kirli su ile abdest almak  ve sokaklarda yatıp-kalkmak zorunda bırakılıyorlar!

 

Karadeniz bölgesi HES mafyasının kucağına terk ediliyor. “Anadolu’yu vermeyeceğiz” diye haykıranlar, 7 Nisan 2011 tarihinden beri yollarda yürüyerek, şikayetlerini Ankara’ya meclise taşımaya çalışıyorlar. Ama Gölbaşı mevkiinde, o yürüyüşçüler durduruluyor ve Ankara’ya sokulmuyorlar. Halkın doğasına sahip çıkmasına kimse kulak asmıyorken, yeni seçtiklerimiz de şu anda kendi dertlerine düşmüş durumdalar…!

 

4.000 kadar HES, 279 adet Termik santral, 4 nükleer santral reaktörü bu halka ve bu coğrafyaya resmen dayatılıyor. Savunacak hiç kimsemiz yok!

 

İşsizler, iş bekliyorlar, yoksullar dertlerine çare istiyorlar. Sınav şifreleri çalınan gençler, haksızlığı yapanların bulunup, cezalandırılmasını bekliyorlar. Hastalara şifa dağıtmaya çalışan hekimler, sağlık personelleri, iş koşullarının ve maaşlarının iyileştirilmesini bekliyorlar. Çiftçiler mazotun ucuzlamasını ve ürününe hakkı olan fiyatın verilmesini bekliyorlar. Öğretmen adayları bir an önce atamalarının yapılmasını bekliyorlar. Hukukçular, adliye ve hukuk koşullarının derhal iyileştirilmesini bekliyorlar. Gazeteciler, yazarlar, fikir özgürlüğü ve mesleki güvence istiyorlar. Yıllardır hapiste tutuklu yargılananlar bir an önce, delillerin toplanıp, haklılıklarının tespitini ve derhal tahliyelerini bekliyorlar!

 

Tutsak evinde ve hücrelerde yatanlar, çeşmeden temiz su akmasını, hangi terör suçundan suçlandıklarını, kime ne haksızlık yaptıklarını öğrenmek için gün sayıyorlar. ÜÇ büyük yüksek gerilim hattının altına kurulmuş Silivri ceza evinde 4 yıldan fazla süredir tutuklu olarak yatmak zorunda kalanlar, tahliyeden önce “elektromanyetik kirlenmeden kanser olma ve sağlıklarının bozulması tehlikesine” son verilmesini bekliyorlar! Aydınlarımız ve yurtseverlerimiz korunamıyorlar!

 

Diyarbakır ceza evindekiler, bir an önce Kürtçe bilen tercümanlar bulunup, ifadelerinin alınmasını, yargının hızlanmasını  istiyorlar! Halkımız korunmayı bekliyor!

 

Savaşlar sınırlarımıza kadar gelip dayandı. Her gün polisimiz ve askerimiz öldürülüyor. Ülkeyi savunmakla görevli ordu temsilcilerimiz ya öldürülüyor ya hapislere dolduruluyor. Askerimiz ve polisimiz korunamıyor!

 

Meclise girip, halkın sorunlarını ülkemizin başına gelenleri tartışıp çözüm bulmakla görevli vekillerimizin %20 den fazlası meclisi boykot kararı alıyor. Bu gidişle, meclisimiz de görev yapamayacaktır. Meclisimiz kurulamayacak, çekişme sürecek!

 

 Şamil Tayyar, gündeme  getirilirse, bence, derhal o YSK kararlarına çözüm bulunacaktır. Bir Şamil beyi kurtarmak için göreceksiniz ki diğer 9 millet vekilinin ve Hatip Dicle’nin konusuna da çözüm üretilecektir!

 

Bir fıkra anlatarak bitireyim. Köy imamı, cemaatin camiye gelmemesinden yakınıyormuş. Camiye gelip namaz kılmaları için, bin türlü sebep uyduruyormuş.

 

Adamın birisi, köyün imamına dert yanmış. “Bir büyük kırmızı şarap içmeden, hanımın koynuna girip, ona sarılamıyorum, pipo ile biraz tütün içmeden, dünyamı karartan sorunlarla baş edemiyorum. Ben bu halimle nasıl camiye gelip ibadet edeyim ey imam efendi?” demiş. Köy imamı kafayı sallamış. Beni iyi dinle demiş adama.

 

“Şarap beyaz olursa, pipon kirazdan olursa, tütün has telazdan olursa, bunları içmek de hiçbir günah yoktur. Sen yine gel camiye namazını kıl, Allah sevap yazacaktır” demiş.

 

Şimdi birisi çıkıp, Şamil Tayyar hakkında soru sorsun, bakın göreceksiniz, YSK derhal tüm vekillerin hakkını hukukunu teslim edecektir. Yeter ki başı dertte olan bir AKP vekili olsun! Hemen çözüm de bulunur, Allah o çözümü bulana sevap da yazar! 

 

Söylemesi benden sayın okuyucular…

 

 

 

 


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster