Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


"Sultan Abdülaziz Han'a yapılanlar"


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 14 Mayıs 2018
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 16:23
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=26827


Osmanlı hanedanının otuz ikinci padişahı, "Sultan Abdülaziz Han'a yapılanlar"ı tarih kitapları uzun uzun yazmakta ve Sultana neler yapıldığını gözler önüne sermektedir. Abdülaziz, Yıldırım Beyazıt şahzadelerinden Süleyman ve Musa Çelebi'lerin Rumeli sınırları içinde kalan hükümdarlıkları dikkate alınacak olursa otuz dördüncüsü, İstanbul'un fethinden sonra saltanat sürenlerin yirmi altıncısı, Osman Oğullarından gelme halifelerin de yirmi dördüncüsüdür. İkinci Mahmud ile Pertevniyal Valide Sultan'ın oğludur. Babasından sonra saltanat süren kardeşlerinin en sonuncusudur. 9 Şubat 1829'da İstanbul'da Beşiktaş Sarayında doğan Abdülaziz, gelenekler gereğince doğumu yedi gün şenliklerle kutlandı. Babasının ölümü ile ağabeyi Abdülmecid'in 3 Temmuz 1839'da tahta çıkması üzerine veliaht, 25 Haziran 1861'de Abdülmecid'in ölümü üzerine padişah oldu. 15 yıl dört ay 19 gün tahtta kaldıktan sonra 30 Mayıs 1876'da tahttan indirildi. 7 Haziran 1876'da Ortaköy'deki Fer'iyye Sarayı'nın Ortaköy'e düşen tarafından bazı tarihçilere göre intihar etti,bazılarına göre de öldürüldü.Divanyolu'nda babası ikinci  Mahmud'un türbesinde gömülüdür. 

Tarihçilerin anlattıklarına göre Abdülaziz, Arapça ve Farsça öğrenmiş fakat kendisine hiçbir Batı dili öğretilmemiştir. Yabancılarla hemen hemen hiç görüştürülmeyen Abdülaziz, saf bir insan değildi; bilakis zekiydi. Onun gözden düşürülmesinde Sir Stradford'un rolü olduğu kadar,Babıali'de bazı devlet adamlarının da payı vardı.

Abdülaziz, Türk'ün dünyada saygınlık kazanmasını isteyen padişahtı. Bu yol ise kuvvet ve kudrete dayanıyordu. Kuvvet ve kudret sahibi olmadıkça dünya siyasetinde Osmanlı İmparatorluğu'nun eski parlak devirlerine dönmesinin mümkün olamayacağını biliyordu. Sultan Aziz'in ordu ve donanmanın güçlenmesi için yaptığı masraf devletin ekonomik gücünden fazlaydı. Bunun yanısıra, Harem-i Hümayun giderleri de bulunuyordu. Diğer taraftan, Sultan Aziz'e savurganlığın önlenmesi önerisinde bulunan devlet adamları, özellikle sadrazamları olan Ali ve Fuat Paşalar da adeta birer hükümdar gibi debdebe içinde yaşıyorlardı. Mahmud Nedim Paşa döneminde ise devlet uzun yıllar düzelmeyecek buhranlara sürüklendi. Padişah,Mahmud Nedim Paşa'dan mühr-i hümayünu alarak Midhat Paşa'yı sadrazamlığa getirdi. Ne var ki, fevkalâde başarılı bir vali olmasına rağmen, Midhat Paşa, politika işlerinde yeterli ölçüde görgü ve tecrübeden yoksundur. Ali Paşa'nın aksine Osmanlı İmparatorluğu'nda İngiliz politikasını yürütmeye başladı. İngiliz Sefiri Henry Elliot'un belirttiğine göre, Osmanlı İmparatorluğu'nda rejimin değişmesinden başka çıkar yol görmüyor ve padişahın yetkilerinin daraltılmasını istiyordu.  

Nizamettin Tepedenlioğlu bir yazısında: "İngilizlerin de isteği buydu. Sultan Aziz'in kuvved ve kutreti sıfıra indirilmeli, yetkiler elinden alınmalı... Abdülaziz sıfıra indirildiği gün Osmanlı İmparatorluğu paramparça olacaktır."demektedir.Bir taraftan, İngiltere diğer taraftan Rusya Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasını hızlandırmak için akla gelmedik oyunlara girişmişlerdi. İçte huzursuzluk giderek artıyordu. İstanbul'un çeşitli medreselerinde buluşan hocalar, büyük kalabalıklar halinde "Fatih Camii" nde toplanıyorlardı. Asıl dikkat çekici olan taraf şuydu ki, bu ayaklanan hocaların arasında "Jön Türkler" de bulunuyordu. Kışkırtmaların başında Meşihata ( Mürşitlik, Şeyhlik) kadar yükselmiş olan, sonradan görevden atılan, Sultan Abdülaziz'in eski imamı Hayrullah Efendi geliyordu. Sultan Abdülaziz kendisi için kurulan tuzaklardan habersiz bulunduğundan bir önlem almaya gerek görmüyordu... Abdülaziz'i tahtan indirme planı Midhat Paşa'nın Edirnekapı'daki konağında tezgahlanmıştı. Toplantıda bulunanların ileri gelenleri Hüseyin Avni Paşa, Kayserili Ahmed Paşa, Ziya Paşa,V. Murad'ın bankeri ve İtalyan doktoru idi...(1)    

1967 Kasım ve 2 sayılı nüshasında diyor ki: İstanbul üniversitesine bağlı kıymetli eserler arasında, İbnül-Emin Mahmûd Kemal beyin (3310) numaralı defterinde, sultan Abdulaziz Hanın annesi pertevniyal valide sultanın söyleyip yazdırdığı (Sergüzeşt-name) vardır. Yıldız evrakı arasında görülüp, İbnül-Emin Ahmet Tevfik beyin, 1918'de suretini çıkardığı bu sergüzeştnamede Pertevniyal sultan diyor ki: 1876 senesi, 30 Mayıs günü, sabaha karşı saat sekizde, valide sultanı yataktan kaldırıyorlar. Sultan, oğlu Abdulaziz hanı uyandırıyor. Halife, (Anne bunu bana kim yaptı? Beni sultan Selime mi döndürecekler? Ben kime ne ettim?) diyor. Valide sultan (Avni Paşa etti) diyor. (Yalnız Avni etmedi. Rüştü paşa ile Ahmet ve Mithat Paşalar da, bu işe dahil. Ben bu felaketi otuz kırk defa rüyamda gördüm. Bundan sonra, Cebrail gökten inse, devlet reisi olmam. Cenab-ı Hakkın takdiri böyle imiş) diyor. 

30 Mayıs 1876 Salı günü kayıklaTopkapı sarayına götürülüp, üçüncü Selim hanın şehit edildiği odada,haps olunuyor.Çorba gönderiyorlar. Kalfa (Kaşıksız,efendimizin önüne nasıl koyayım?) diyor. Bir kırık tahta kaşık veriyorlar. Halife, biraz içiyor.Abdest almak için, nalın aratıyor. (İzin yok) diyerek vermiyorlar. Abdesthaneye yalın ayak giriyor. Üç gün kuru tahta üstünde aç, susuz bırakılıyor. Kayıkta yağmurdan ıslanmış olan elbisesini çıkarmak için gecelik istiyor. (İrade yoktur) diyerek vermiyorlar. Sultan Murada tebrikname ve acıklı mektuplar gönderip yalvarıyor. Dördüncü gün, (2 Haziran sabahı) sultan Muradın iradesi ile diyerek, Feriye sarayına götürüyorlar. İçeri hızlı girdiği için, bir süngülü asker, göğsünden itiyor. (Annem nerede?) diye soruyor ve annesi koşup gelerek, yukarı çıkarıyor. Askerlerin saygısızca konuşturulduğunu görünce, (Aman anneciğim. Bunlar beni öldürecekler) diyerek ağlıyor.Askerler, ikide bir, kılıcını isteriz diye hücum ediyor. Vermiyor ise de, Valide sultan, gizlice vermek zorunda kalıyor. 

4 Haziran sabahı Valide sultan içeri gelip, kapının açık olduğunu ve halifenin kanlar içinde yattığını görünce, feryad ediyor. Halife, ellerini, annesinin göğsü üzerine koyup (Allah,Allah) diyor.Gelenler, Valide sultanı başka odaya götürüyor, kulağındaki küpelerini ve yüzüğünü çekip alıyorlar. Halifeyi eski bir perdeye sarıp, Ortaköy karakoluna götürüyorlar. Can çekişirken Rüştü, Mithat ve Avni paşalar, ve yardakçıları gelip, (Bizi azl et!) diyerek alay ediyorlar. Valide sultan, (Arslanım şehid oldu.Beni de şehid etsinler) diye feryad ediyor. Asker gelip, (Sultan Murad irade etti. Seni Beylerbeyi sarayına götüreceğiz) diyorlar. Valide sultan, (Benim yerim, Yeni saraydır) diyor. Valide sultanın kollarından çekip yalın ayak, yaşmaksız ve feracesiz karakola götürüp, paşalara seyr ettiriyorlar. Halifenin zevcelerinden Tıryal hanım efendi gelip, (Canım, Allah rızası için namusu ile oynamayın. Hiç olmazsa araba ile götürünüz) diyor. Paşalar, başarılarından pek keyifli kahkaha atmaktadırlar. 

Tıryal hanımın arabasına bindirilerek yeni saraya (Topkapı sarayına) götürülüyor.Başka araba ile Tıryal hanım da, zorla oraya götürüyorlar. Üç gün sonra kızlar ağası Topkapı sarayına geliyor. İki sultanın ayrı odalarda baygın yattıklarını görüyor. Altı gece sonra, odalarına birer kandil gönderiliyor. Otuzsekiz gün sonra Feriye sarayına götürüyorlar. Kapı ve pencereleri çivileniyor. Sekiz gün Valide sultana eziyyet ederek (Mallarının yerini bildir) diyorlar. Dokuzuncu gün, pencereler açılıyor. 31 Ağustos 1876'da beşinci murad tahtdan indirilip, Dolmabahçe sarayından Çırağan sarayına götürülüyor. Sultan Abdulhamid han tahta çıkınca, işkencelerden kurtulup, rahata kavuşuyorlar. Sultanlara yapılan işkencelerin, sultan Muradın emri ile olduğunu söylerlerdi. Halbuki sultan Muradın birşeyden haberi yoktu. Sultan Abdül azizin tebriklerini ve yalvarmalarını paşalar sultan Murada göstermiyor. Sultan adına kendileri cevap yazıp aldattıkları (1959) tarihli askeri tarih mecbuasında uzun yazılıdır.

Yılmaz Öztunanın (Türkiye tarihi)nin onikinci cildinde özetle diyor ki: (Sultan Abdülazizin hâl edilmesi, birkaç ahlaksız veya safdil devlet adamının, şahsi ihtirasları uğruna oldu. Bunların başında, eski sadr-ı azam Hüseyin Avni Paşa geliyordu. Kurmaylıktan yetişmiş, üç defa serasker olmuştu. Bir uşağın oğlu idi. (Kinim dinimdir) diyen kindar adamlardan biri idi. Mason Fuad Paşanın yetiştirmesi idi. Meziyyetsizliklerinden, kötülüklerinden dolayı azl olunur, sonra etrikalarla yine bir makam kapardı.Mahmud Nedim Paşa tarafından azl edilip sürüldüğü ve rütbesi ve nişanları alındığı için, Padişaha kin bağladı. Sultanı tahtından indirmeye ve öldürmeye karar verdi. Londraya gidip, İngilizlerle bu işi planlaştırdı. Facianın ikinci adamı Midhat Paşanın batı kültürü olmadığı gibi, din bilgisi de yoktu. Tuna ve Bağdat valiliklerinde yaptığı işler, Avrupa basınında alkışlanmış, bilhassa İngilizler tarafından şımartılmıştır.  Hislerine kapılan, acele ve yanlış kararlar veren, bu yüzden iyi iş görmeye müsaid olmayan bir adamdı. Ali Paşa gibi, ölünceye kadar sadarette kalacağını umarken, iki ay içinde azl edilmesini, gururuna yedirememiş, hükümdara düşman olmuştur. İçki masalarında, devlete ait kararlar alırdı. İngilteredeki parlamento idaresini aynen alırsa, Türkiyenin aynen İngiltere olacağını sanırdı...(2) 

Osmanlı İmparatorluğu'nu zayıflatan ve güçsüz bırakanlar, başta İngilizlere uşaklık yapan devletin makamlarına getirilen basiretsiz yöneticilerdir. Bunlar, yabancı güçlerin birer maşası haline gelerek, koca bir Osmanlı Devleti'nin yıkılmasına sebep olmuşlardır. Şahsiyetsiz ve onursuzluklarını da katarak,hırslarının ve kıskançlıklarının esiri olmuşlar, kendi vatanına ve milletine ihanet ederek, ülke topraklarını düşman çizmelerine çiğnetmişlerdir. Vatanı ve milleti, esir etmenin planlarını, yabancı şer güçleriyle birlikte yaparak, Osmanlı İmparatorluğu'nun sonunu getirmişlerdir. Bu millete tuzak kuranlar, kendi topraklarında esir etmenin planlarını yapanlar, Türk Milleti'nin nasıl bir millet olduğunu, ülkesini düşman güçlerinden temizlemek için ne uğraşlar verdiğini,Türk Kurtuluş Savaşı'nda gördü ve Türkler, adeta küllerinden yeniden doğarak, yeni bir devlet kurarak, Türk Yurdu'nu düşman çizmeleri altında çiğnenmekten kurtarmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkan iç ve dış şer güçleri, bugün de aynı oyunları oynama peşinde, Türk milletini tarih sahnesinden indirmenin sinsi planlarını yapmaktadırlar. Ama, Türk milleti, milli birlik ve bütünlük içinde, sarsılmadan ve yıkılmadan dimdik ayakta olduğunu, bütün dünyaya göstermekte, birlik ve beraberliği bozmaya ve yıkmaya çalışanlara da fırsat vermeyeceğini, bütün dünyaya haykırmaktadır. Sultan Abdülaziz'e yapılan bütün kötü muamele ve iğrenç işkenceleri yapanlar, dış güçlerin içimizdeki satılık ve kiralık adamları tarafından yapıldığını, tarih kitapları sayfalar dolusu yazmaktadır. Basiretsiz ve yeteneksiz bu milletin adamı olarak ortaya attıklarını yazmaktadır.  İşte, basiretsiz ve yeteneksiz adamların mevki ve makam hırslarının nelere yol açacağının bir ibret vesikası...  

Bir ibret vesikası da,... Osmanlı memleketlerinde bir cemiyet kurmaları, ya da bir cemiyete üye olmaları kesinlikle yasak olan İngilizler, Mr. Ryan'ı görevlendirerek İngilizlere bağımlı, Türklerle işbirlikçi dernekler kurdurma planlarıdır. Ryan, Hürriyet ve İtilaf Fırkası Genel Merkezinde İngiliz Mandacısı ve parti başkanı Sadık Bey ile görüşürken, bu sırada parti üzerinde nüfuz sahibi olan Şuray-ı Devlet azası Sait Molla hemen  ortaya atılıp kendi hesabına pay çıkararak, İngiliz temsilcisi Ryan'a, "İstediğiniz işi ben yaparım" diyerek cemiyeti kurmaya talip olmasıdır. 30 Ekim 1918 tarihinde, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından hemen sonra yurt dışından İstanbul'a dönerek, İstanbul Gazetesinde yazdığı makalelerinde İngilizleri övmesi ve İngiliz Mandasının kabul edilmesi yönünde ateşli yazılarıyla dikkati çeken, Şuray-ı Devlet (Danıştay) üyeliği ve Adliye Nezareti Müsteşarlığı yapmış, İngilizlerden aldığı paralarla İstanbul Gazetesi'ni satın alan, aslında İngiliz büyük elçiliğinden ayda 300 lira maaş aldığı bilinen, sicilli bir İngiliz ajanı olan Sait Molla'dır. "Asılırsan İngiliz Sicimiyle Asıl!" sözünün de mucidi olan Sait Molla, İngiliz ajanı Rahip Frew ile birlikte, Cemiyetin açık amacının, "biricik kurtuluş yolumuz, Anadolu'da İngiliz manda ve himayesinin gerekliliğini savunarak, bunu gerçekleştirmeye çalışmaktır..." diye ifade etmesidir. (3) 

(1)İstanbul kültür ve sanat ansiklopedisi
(2)Hüseyin Hilmi Işık. Eshab-ı Kiram
(3)İşgal Günlerinde İşbirlikçiler. A. Nedim Çakmak                                       
 


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster