Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Aile Yapısı


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 20 Ekim 2017
Geçerli Tarih: 06 Mayıs 2024, 19:16
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=24594


Hayatımızın ahlâki boyutunu sadece aklımızla kavramamız mümkün değildir. Bunun için duygularımızın da muhakkak devreye girmesi ve kâlbimizin hassasiyetini artırması gerekir. Bu duygular en mükemmel ifadesini aile ocağında bulur. Aile ocağı, adaletin tecelli etmesi için ideal bir ortamdır. Aynı zamanda hak, hukuk,aklın ve mantığın hakimiyetini temin edecek sosyal çekirdeği de oluşturur. Kendi benliklerinin mutlaklarından vazgeçerek, farklı ama birbirini tamamlayan karakterleri sayesinde orijinal bir yapıyı da oluşturur. Ayrıca insanı kısıtlayan, düşüncelere gem vuran, susturan ve konuşmaktan alıkoyan otoriteleri reddeden ama ahlâk ve erdemi asla terk etmeyen, örf ve adetleri ayaklar altına almayan bir yapının da adıdır. 

Unutulmamalıdır ki, bir milleti ayakta tutan aile yapısının sağlamlığıdır. Aile fertleri arasında ahlâk ve terbiyesi bozuk birisi olursa, bozukluklar hem o aileye hem de milletin diğer katmanlarına kadar sirayet eder.Ondan sonra da,bozulmaların önü arkası alınamaz bir duruma gelir. Ailede meydana gelen bir çok bozulmaların sebebi ise en başta maddi imkansızlıktan kaynaklanmaktadır. Mesela ortalama bir ailenin geliri,ihtiyaçların karşılanmasına yetmiyorsa, o aile içinde kavgalar, sürtüşmeler,yozlaşmalar, bozulma ve çözülmelerin başlayacağı bir vakıadır. Önce çiftler arasında  anlaşmazlıklar başlar, sonra çocukların birbirleriyle olan kardeşlik bağlarında kopukluklar meydana gelir, sevgi ve saygının yerini nefret alır. Sevgi ve saygının olmadığı, kin ve nefretin hakim olduğu bir yapının ise, uzun süre ayakta durması, yıkılıp yok olmaması nerdeyse imkansızdır.

Yuvası yıkılan, ailesi dağılan bireylerin, bir zaman sonra sağlıkları da, davranışları da bozulur. Bu itibarla evlilikte sevgi, saygı ve saadet,çoğu zaman maddiyata bağlı olsa da, hayat şartlarının zorluklarına da bağlıdır. Eğer bir aile de geçim sıkıntısı yaşanıyorsa, o ailede, ne huzur olur, ne mutluluk kalır, ne de bunalımların ardı arkası kesilir.Evine ekmek götürebilen birisinin evinde, huzur da olur, mutluluk da, bunalımların yerini de ferahlık alır.Düşünsenize! Evine ekmek götürecek kadar kazancı olmayan bir babanın veya annenin ruh halini, o evde sıkıntı ve ruhi bunalımlar yaşanmamasının imkanı var mıdır? Bu sıkıntı ve bunalımlar o evde yaşayan herkese yansımaz mı, artık o evde huzur ve mutluluktan söz etmenin mümkünü kalır mı? İnsanlara bir paket makarna, bir çuval kömür vermeden önce, insanlara iş imkanları sağlamak gerekmiyor mu? Alın teriyle çalışarak yemenin içmenin zevkini ne verebilir ki? İnsanlara, balık verme yerine, balık tutması öğretilirse, inanın avantadan geçinen, bedavaya alıştırılan, ya da maddi çıkar peşinde koşan insanlar, çok daha mutlu ve huzurlu olacaklardır. Huzurlu olan ve içinde mutluluk türküleri söylenen bir "Aile Yapısı" ise, ebedi yıkılmayarak ayakta kalacaktır.

Tüm kadınların ve erkeklerin en büyük arzusu, mutlu bir evliliktir. Fakat bazı erkekle kadının evlilikten farklı beklentileri vardır, olması da normaldir. Mesela kadın, kocasının evine bağlı, ailesine hakim, anlayışlı ve romantik olmasını arzu eder. Erkek ise, evleneceği kadın da bazı meziyetler, bazı özellikler olsun ister. Mesela kimi erkek, evleneceği kadının güzel ve çekici olmasını isterken, kimi erkek de, namuslu ve iffetli, becerikli ve işbilir, kendisine ve ailesine karşı saygılı, kanaatkar, adeta iyilik meleği olsun ister.Meşhur "Kamus-ı Türki" lügatinin yazarı 1850- 1904 yılları arasında yaşamış Şemsettin Sami Bey şöyle demektedir: "Toplum ailelerden oluşur. Toplumun mutluluğu, ailelerin mutluluğuna bağlıdır. Ailelerin mutluluğu kadınların yetiştirilmesine bağlı olduğundan, kadınların gelişimi toplumun gelişimini sağlayacaktır." Kadının yetiştirilmesi ise, okutulması ve eğitilmesiyle olur. Kız çocuklarını okutmayan, eğitmeyen bir toplumun, aile yapısı ne kadar sağlam, ne kadar güçlü olabilir ki? 

Sevgiden uzak, saygı olmayan, örfüne ve geleneklerine bağlı kalmayan, maddi çıkarı olmadan kimsenin elinden tutmayan, yüzüne bile bakmayan, yardım ve imdadına koşmayan aile yapıları, maddileşmiş bir yapı değil midir? Böyle bir yapı, uzun süre ayakta kalabilir mi? Hemen hemen her şeyin maddiyata dayandırıldığı bir yapı da, aşklar da, sevgiler de göstermelik ve aldatmaca dır. Ama emeğe saygı duyan,alın terinin kutsallığına inanan, helalinden yemek için canını dişine takan insanların ise,şükürleri ve yakarışları, hem kendileri için hem de vatan ve millet için hayırlı olur. Çağımız kadınla erkeğin rakip halinde olduğu bir zamanın içinde bulunuyoruz. Kimi sevgi ve aşk pırıltıları arasında, kimi bunalımlarının gölgesinde, kimi de ihtiraslarının esiri olmuş bir vaziyette  birbirleriyle rekabet etmenin gayreti içindedirler. Ama hastalıklı ve arazlarla dolu bir rekabet içine de girilmemesi gerekir ki, kavga ve kargaşa yaşanmasın, kin ve öfke olmasın, kıskançlık ve hasetlikden de uzak durulsun.
 
Erkek yapının çatısı ise kadın ailenin direğidir. Aileyi ayakta tutan kadındır. Kadının iki yüzü vardır. Bir yüzü analık, diğer yüzü de kadınlık tır. Bu iki yüzün mücadelesi şekil verir kadına. İhtirasları, kaprisleri, neşesi, hüznü çehresinde dir. Ama annelik cehresi, tüm negatif duygulardan uzak, saflık ve merhamet yüklüdür. Ailesine hakim, evine bağlı, sevgi ve şefkat yumağıdır kadın. Ama maalesef, kadınlara kötü davranan, zulm eden, işkence yapan, çile çektiren, döven, söven, hatta katleden de erkektir. Kadına fikir özgürlüğü tanımayan, hoşgörülü davranmayan, yetenek ve becerilerine fırsat tanımayan yapılar da, yıkılmaya ve çökmeye mahkum hale gelir. 

Teknolojinin alabildiğine hayatımıza yön vermeye başladığı bir çağda yaşıyoruz. Nerdeyse artık teknolojinin getirdiği kolaylıklardan faydalanmayan yok gibi. Her evde büyük ekran tv'ler, bilgisayar, cep telefonu ve diğer elektronik ev eşyaları... Hayatımızın bir parçası olmuş, birçok kolaylıklar sağlamıştır. Ancak, birçok güzelliklerimizi de hayatımızdan söküp almış, insani duyguları zaafa uğratmış, adeta kendine bağımlı kılmıştır.Teknolojiye evet, ama ona bu kadar bağımlı olmaya, bize hükmeder hale gelmesine de hayır denmelidir.Eğer ona bu kadar bağımlı hale gelinirse, soruyorum sizlere! çok yakın bir gelecek de,yardımlaşma ve paylaşım ortadan kalkmaz, herkes kendi hayatını yaşamaya başlamaz, kendi bildiğini ve yaptığını doğru sanmaz mı? Hepimiz toplumun içinde yaşıyoruz ve görüyoruz. Birbirlerine selam vermeyenleri, görünmemek için yolunu değiştiren veya onun bindiği vasıtaya binmeyen insanların varlığı günden güne çoğalarak artmakta olduğunu gözlemliyoruz. Böyle bir zamanda ailenin ve aile birliğinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Ailede başlayan birlik ve beraberlik, yardımlaşma ve paylaşma duygusu tüm yurdumuza yayılırsa, insanların birbirlerine olan kin ve nefreti ortadan kalkar, sevgi ve saygı tüm yurda egemen olur. Saygı ve sevginin egemen olduğu bir ülke de,nesiller arasında anlaşmazlıklar,sürtüşmeler, çatışmalar da yaşanmaz. Çocuklar da, gençler de, aile ortamında yaşamanın hazzı ile hayatlarını sürdürerek, geleceğe daha iyi ve daha mutlu olarak hazırlık yaparlar.

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster