Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Geçmiş, Bugün ve Yarın


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 09 Ekim 2017
Geçerli Tarih: 25 Nisan 2024, 16:25
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=24577


Tarihi yeniden yaşamaya mahkum olmamak için tarihi bilmek ve hatırlamak gerekir. Ama, gerçek tarihi, yalan yanlış bilgilerle, okuyanların kafasının karışmasına yol açacak tarihi hatırlamak değildir. Çanakkaleyi geçilmez yapan kahramanları,Türk’ü esir etmek ve topraklarını ele geçirmek için yurdumuzu işgal eden Haçlı Güçlerini ve onlara yardım, yataklık eden işbirlikçi hainleri de hatırlamak gerekir. Düşmanları ülkeden atmak için 1919’da Samsun’da doğan güneşi hatırlamak ve unutmamak gerekir. Ondan sonra da, 1948 yılında, İsrail Devletinin nasıl kurulduğu ve Filistin topraklarının ele geçirilmesi, 1974 Kıbrıs Barış Hareketi, tarih yığınlarını oluştururken, bugünkü politikaların ışığında tarih yeniden okunmalı ve geleceğe doğru yürüyüşün yolu aydınlatılmalıdır.  

1950-1970 yıllarının dünyası, hareketsiz olmadığı gibi barış içinde olduğunu da söylemek mümkün değildir. Bunalımlar ve uyuşmazlıklar birbirini izlemiş ve hepsi de tehlikeli olmuştur. Dünyamızın denetimini ele geçirmiş olan para, iktidarların da sloganı olmuş, paranın verdiği güçle ve bu gücü arkasına alan meddahlar, herkesin gözlerinin içine baka baka haykırmakta, siyasal iktidarları adeta kendilerine tutsak etmekte ve ulus-devleti aştığını söyleyerek dünya halklarına yasasını dayatmaktadır. Sonra da, hegemonyacı bir kapitalist düşünce, yeni bir egemen sınıfın öncülüğünü yaparak, kendi ideolojisini de dayatarak, şekilden şekile  sokarak, dilini, rengini ve gereçlerini de değiştirerek, piyasaların "küreselleşmesi"ni adeta dayatmaya çalışmaktadır. Dayatılmaya çalışılan küreselleşme ise, yığınların açlık çekmesine, sefil ve yoksul olmasına, imkansızlıklar içerisinde yaşamasına sebep olmaktadır. 

Birinci Dünya Savaşı boyunca yeterince silahı bile olmayan Rusya, rekor sayılacak bir zaman diliminde, yükseliş göstermiş ve üstelik de, Batı'nın hatırı sayılır bir yardımı falan da olmadan, Hitler Almanya'sına karşı bir zafer kazanmıştır. Teknik düzeyde kimi alanlarda hasımlarından yüksek  gözükse de, köhnemiş ağır sanayi görüntüsüne rağmen, "üstün güç" olmayı sürdürmüş ve sürdürmektedir. Çarlık Rusya'sını vaktiyle kemirmiş olan gerilik, 1917 Ekim Devrimi'nden bir yarım yüzyıl sonra yeniden, ama çok daha karmaşık bir bağlamda ortaya çıkmıştır.Çünkü, Batı'yı yakalama amacına, daha sonra Doğu'yu yakalama da eklenmiştir. 

20'nci yüzyılın ilk çeğreğinde evrensel çapta iki büyük olaydan birisi, Rusy'da 1917 Bolşevik Devrimi, ötekisi de Türkiye'de 1923 Devrimidir. Her ikisi de tarihe, topluma ve insana farklı açılardan baksalar da, ortak oldukları nokta, emperyalizme karşı oluşlarıdır. Bugün Rusya'da yeni rejimden eser yoktur. Ama Türkiye, çöken bir imparatorluktan geriye kalan son toprak parçası, Anadolu'da, önce emperyalizme karşı bir ulusal kurtuluş mücadelesi vermek; arkasından, Cumhuriyet'i ilan edip devleti ve toplumu çağın aydınlığına açan bir devrim hareketini başlatmak, yüzyılın ilk çeğreğinde gerçekleşmiştir. 

Yeni bir yüzyılda, Türkiye'yi mutlu insanların ülkesi yapmak elimizde; insanların insanca yaşayacakları barış içinde bir toplum kurmak bir düş değildir. Bunun bütün imkanları var ülkede. Aklın, bilimin, özgürlüğün, demokrasinin nimetleriyle donatılıp yolu açılacak bir Türkiye, dünya milletleri arasında kendine özgü kimliği ve bağımsızlığı ile, örnek bir ülke olacaktır. Bu yolu ona açacak olanlar da, gerçekten ilerici, demokrat ve aydınlık güçlerdir. 

Dünyanın sahibi olduğunu zanneden küresel güçler, dünyayı yaşanmaz kılmak için adeta kendi aralarında yarışmakta, daha çok insan ölmesi için silah üretmekte, ürettikleri silahları da, her yönden cahil bırakılmış, geri kalmış ülkelere satarak,birbirleriyle savaşmaları ve daha çok insanın ölmesinin planlarını yapmaktadırlar. Her yönden geri kalmış, cahil bırakılmış insanların yaşadıkları ülke kaynakları da, küresel yıkım güçlerinin ellerine geçerek,bir sömürü silahına dönüşmektedir. Üretmeden tüketen,geri kalmış, cahil bırakılmış ilimden ve irfandan bi haber insanlar ise, mabet kapılarında, yardım kuruluşlarının önünde el açıp dilenir hale gelmekten kendilerini kurtarmayı başaramazlar. Çalışmadan ve bir emek de sarf etmeden yaşanılabileceğini sanan  insanların, bir zaman sonra, duygu ve düşünceleri de değişecektir.

Dünyayı saran ve kuşatan, tüketim çılgınlığı, üretmeden tüketenler, yani, taşıma suyla değirmen döneceğini sananlar, bir zaman sonra küresel yıkım güçlerinin insafına sığınacak duruma geleceklerini hesap etmezlerse, hem kendileri hem de gelecek kuşakların hayatları, küresel yıkım güçlerinin ellerine bırakılmış olacaktır. Acıması ve insafı olmayan, maddiyattan başka bir düşünce taşımayan küresel güçler ise, genetik yapısı değiştirilmiş bitkileri ve hayvansal ürünlerini, çalışmayan, ekmeyen ve dikmeyen, kısacası üretmeyen cahil ve geri kalmış ülke insanlarına şifa diye dağıtır, yedirir ve içirir. Son zamanlarda, dünyanın her tarafında yaşanan iklimsel afetler, depremler, yağmurların,tufana dönüşmesinin nedenleri, hep bu küresel yıkım güçlerinin sebep oldukları olumsuzluklar değil mi? Dünyanın dengesi bozuldu. Yağan yağmurlar, mandalina büyüklüğünde düşen dolu, zararlı güneş ışınları, hepsi de bu küresel yıkım güçlerinin sebep oldukları olumsuzluklar değil mi? Birinci Dünya Savaşı'nı da bu küresel yıkım güçleri başlatmadı mı? Mondros Mütarekesi'nin imzalanması, Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma ve yutma planlarının bir parçası olarak, İstanbul Boğazı'na savaş gemileri getirip, Türk Milleti'ni esir edeceklerini sanmaları...

Birinci Dünya Savaşı yaklaşırken Osmanlı İmparatorluğu acaba ne durumda idi? siyasi, ekonomik, tarımsal, sınayi ve ulaştırma bakımından, nasıldı? Öyleya. Osmanlı İmparatorluğu, savaşa girecekti. Üstelik, 1881-1908 yılları arasında Avrupa'nın İmparatorluk'taki ticaret ve yatırım faaliyetleri artıyorken... İtalya'nın Müttefik Devletler safında savaşa girmesinden önce yapılan pazarlık vardı. Bu pazarlığın ne olduğunu Erol Mütercimler (Bu Vatan Böyle Kurtuldu) kitabında şöyle açıklıyor: Türkiye'nin yenilmesi halinde toprak isteklerini ileri sürme fırsatıydı. İtalya'nın ganimetlerden ne pay alacağını belirleyen Nisan 1915 tarihli Londra Antlaşmasıyla, Türkiye'nin parçalanması halinde Antalya civarındaki yöreden İtalya'ya toprak verilmesi kararlaştırılmıştı. 

1914 temmuzunda başlayan Birinci Dünya Savaşı 1918 yılında bittiği zaman, artık Avrupa siyasi haritasında bazı imparatorluklar silinmiş oluyordu. Haritadan silinen imparatorluktan birisi de Osmanlı İmparatorluğu idi. 1299 yılında kurulan, 622 yıl hüküm süren koskoca bir imparatorluk toprakları paylaşılıyordu. 15. ve 16. yüzyıllarda en parlak dönemini yaşayan Osmanlı İmparatorluğu, 17'dinci yüzyılda duraklama devrine girmiş, siyasi, dini, ekonomik, sosyal nedeniyle çöküş sürecine doğru hızla yol almıştır. 

Mustafa Kemal Paşa, Bandırma vapuruyla Samsun'a çıkarak,kurtuluş mücadelesine başlamış,milletini seven, vatanına bağlı, bayrağına saygılı insanlarla,bir milleti esir olmaktan, hatta yok olmaktan kurtararak, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur. Kurulan bu cumhuriyette, insanca yaşamak, güven ve emniyet içinde olmak, çok çalışmak, kendi kendimize yeterli olmamızın çarelerini hep birlikte bulup, hep birlikte huzur içinde, barış ve kardeşlik türküleri söyleyerek yemenin ve kalkınmayı da ihmal etmeden, ileri ülkeler seviyesini yakalamalıyız. 

Danaları delirttiler, bitkileri çıldırttılar, toprağı verimsizleştirdiler, havayı bozdular, suları kirlettiler; yetmedi! Açlıktan ölen, savaşlarda yetim bırakılan çocuklar, ağlayan analar, dul kalan kadınlar, yetim bırakılan evlatlar, evlerinden çıkarılan, yurtlarından kovulan masum ve gariban insanlar da mı yetmedi? Ölçüyü kaçırmış, kazanç tutkusundan başka bir düşünce taşımayan bu yıkım güçleri, geçmişte de vardı, bugün de var, gelecekte de olacaktır. Ama, ülkeleri yönetmekle görevli olanlar, bu yıkım güçlerine taviz vermezler de, onlarla mücadele ederlerse, inanın dünyamızda hayat daha huzurlu ve güvenli olacaktır. Geçmişini bilmeyen, bugünü anlamayan, geleceğini planlamayan milletler,eğer yazgılarını, sevgisiz, merhametsiz, acımasız ve maddi kazanç peşinde koşanların insafına bırakırlarsa, o milletin uzun süre ayakta durması hayalden öteye geçmeyecektir. Onun içindir ki, "Geçmiş, Bugün ve Yarın" çok doğru bilinmeli, çok iyi anlaşılmalı ve çok iyi planlanmalıdır.


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster