Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Enternasyoneli Yeniden İnşa Etmek Zorundayız


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 09 A?ustos 2017
Geçerli Tarih: 21 Eylül 2024, 01:15
Site: Görele Sol Platformu
URL: https://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=24487


Isçi sinifinin ve dünya halklarinin Enternasyonalini yeniden insa etmek zorundayiz - Samir Amin

Dünya sisteminde; yerel ve uluslararasi, ekonomik ve askeri, toplumsal ve kültürel olmak üzere tüm boyutlarda inanilmaz ölçülerde bir iktidar merkezilesmesi oldu.

Asagi yukari bin tane dev sirket ve yüzlerce finans kurulusu kendi aralarinda karteller olusturdular ve ulusal ve küresel üretim sistemlerini taseron statüsüne indirgediler.Bu yolla, finans oligarsileri, emekten ve kendi özel çikarlari için rant üretricilerine dönüstürülen sirketlerden gelen büyüyen kâr hisselerine el koyuyorlar.

Belli basli sag ve sol partiler ile sendika ve sözde sivil toplum örgütlerini ehlilestirdikten sonra bu oligarsiler ayrica; bunlarin emrine amade medyanin, kamuoyunu depolitize etmek amaciyla gerekli dezenformasyonlari yaratmasi ile birlikte su an mutlak bir politik güç uyguluyorlar.Oligarsiler, sermaye tarafindan denetlenen neredeyse tek partili bir sistemi geleneksel çok partili pratigin yerine ikame ederek, sözü edilen pratigi imha ettiler. Temsili demokrasi, tüm anlamini yitirdigi için mesruiyetini de kaybetti.

Tamamen kapali bir sistem olan bu geç dönem, günümüz kapitalizmi, her ne kadar böyle bir adlandirmadan kaçinmak için gerekli özen gösterilse de, ‘totalitarizm’ ölçütlerine tekabül etmekten kendini kurtaramiyor. Totalitarizm hala ‘yumusak’ olsa da, kurbanlari– isçi sinifinin ve dünyahalklarinin büyük çogunlugu – isyan eder etmez son derece büyük bir siddete basvurmak için her daim hazirdir.Sözde ‘modernlesme’nin bir parçasi olan tüm degisimler, yukaridaki analizin isiginda ele alinmalidir.Tekeller içinyaratilacakfinansal çikarlarin gerektirdiklerinden baska bir seye tabi olmayan bilimsel gelismeler ve teknolojik yeniliklerin (BT dahil) yaninda, kapitalizmin asla çözme yeteneginin olmadigi (Aralik 2016 Paris Anlasmasi maskeden baska birsey degildi) büyük ekolojik sorunlar da (özellikle iklim degisikligi) sonuç olarak bir vaka olarak önümüzde durmaktadir.Göklere çikarilan rekabet ve usak ruhlu medyanin, özgürlügün ve etkili bir sivil toplumun garantisi olarak sundugu piyasa özgürlügü aslinda, mevcut oligarsinin fraksiyonlari arasindaki siddetli çatismalar yüzünden paramparça edilmis gerçekligin tam zitti ve bu oligarsilerin iktidarlarinin yikici etkilerinin de sebebidir.

Dünya düzeyinde günümüz kapitalizmi, basindan itibaren küresellesmis olarak (19. yüzyil sömürgelestirmeleri de çok açik bir sekilde küresellesmenin bir biçimiydi), geçmiste de oldugu gibi hep ayni mantigi izler. Günümüzdeki ‘küresellesme’de bu mantiktan kaçamaz: Emperyalist küresellesmenin yeni bir biçiminden baska birsey degildir. Herhangi bir tanimlama olmaksizin sikça kullanilan bu ‘küresellseme’ sözcügü önemli bir gerçegi gizliyor: Güney Kürenin kaynaklarini yagmalamaya, yerelligin bozulmasi ve taseronlastirma ile iliskili olarak Kürenin emek gücünü asiri derecede sömürmeye devam eden tarihsel emperyalist güçler (benim ‘Üçlü Takim’ diye adlandirdigim Amerika, Bati ve Orta Avrupa ülkeleri ve Japonya) tarafindan gelistirilen sistematik stratejilerin uygulanmasi. Bu güçlerin niyeti ‘tarihsel ayricaliklarini’ sürdürmek ve hükmedilen çevre ülkelerin mevcut statülerinden siyrilmalarini engellemektir.Geçen yüzyilin tarihi aslinda dünya sisteminin çevresindeki halklarinsosyalist bir kopusla ya da ulusal kurtulusun inceltilmis formlariyla ilgili ayaklanmalarinin tarihidir. Tarihin bu sayfasi simdilik çevrilmis durumdadir. Ancak su an sürmekte olan yeniden sömürgelestirme, mesruiyeti olmadigi için kirilgandir.

Bu yüzden, bu tarihsel emperyalist Üçlü takim, gezegeni askeri açidan tümden kontrol altina almak için Amerika tarafindan yönetilen bir sistem insa etti. Avrupa'nin yapisinin ayrilmazbir sekilde bagli oldugu NATO üyelikleri ve ayni sekilde Japonya'nin militarizasyonu, daha önce daimi ve siddetli bir çekisme içinde olan ulusal emperyalizmlerin (Amerika, Büyük Britanya, Japonya, Almanya, Fransa ve diger birkaç ülke) yerini bu yeni kollektif emperyalizmin aldiginin isaretleridir.

Bu kosullar altinda, tüm dünyadaki isçiler ve halklardan olusan bir enternasyonal cephe insa etmek, günümüz emperyalist kapitalizminin yayilan saldirisina karsi koyabilecek bir mücadelenin ana hedefi olmak zorundadir.

Bu devasa meydan okumayla karsilastirildiginda, sistemin kurbanlari tarafindan verilen mücadelenin yetersizligi apaçik ortadadir. Mücadelenin zayifligini ben asagidaki basliklar altinda siniflandiriyorum:

i) ister yerel düzeyde isterse de dünya düzeyinde olsun mücadelenin asiri derecede parçalanmisligi, her zaman spesifik olmasi ve belirli yerler ve belli konular üzerine yönelmesi(ekoloji, kadin haklari, sosyal hizmetler, birtakim topluluklarin talepleri vb.).Ulus, hatta dünya düzeyinde yürütülen ender kampanyalar da, iktidardakilerin yürüttügü politikalari degistirmeye yönelik bir baski olusturmadigi için elle tutulur bir basari elde edemedi. Bu mücadelelerin büyük çogunlugu sistem tarafindan soguruldu ve böylelikle sistemin islah edilebilecegine dair ilizyon da beslenmis oldu.

Ne var ki, genellestirilmis proleterlestirme sürecinde devasa bir ivme kazanildi. Su anda, merkez kapitalist ülkelerdeki halklarin neredeyse tamami emek gücünü satan ücretli çalisan konumuna mahkumdur.Güney Küre'de bazi bölgelerin sanayilestirilmesi bir taraftan proleterya ve maasli orta sinifi yaratirken, diger taraftan da bu bölgelerin köylü sinifini su an tamamen piyasa sistemine dahil etti. Fakat egemenlerin uygulamaya koydugu politik stratejiler, bu muazzam büyüklükteki proleteryayi, birbirleriyle siklikla çatisma halinde olan çesitli fraksiyonlara bölmeyi basardi. Bu çeliskinin üstesinden gelinmesi gerekiyor.

ii) Bu Üçlünün (Amerika, Bati ve Orta Avrupa, Japonya ) halklari, uluslararasi anti-emperyalist dayanismadan vazgeçip, yerine yapabildikleri en iyi sey olarak, tekellere ait sermaye tarafindan denetlenen ‘insancil’ kampanyalar ve ‘yardim’ programlari ikame ettiler. Sonuç olarak, Avrupa'nin sol gelenekten miras alan politik güçleri su anda, mevcut küresellesmenin emperyalist vizyonuna destek sunuyor.

iii) Yeni sag ideoloji halk arasinda destek kazaniyor.

Kuzeyde antikapitalist sinif mücadelesinin ana temasi terkedildi ya da solun sözde yeni tanimi ‘ortaklik kültürü’ veya komüniteryanizm gibi ifadelere indirgendi. Özgül haklarin savunusu kapitalizme karsi genel mücadeleden ayrildi.

Kimi Güney ülkelerinde toplumsal degisim için savasan antiemperyalist karakterdeki mücadele gelenegi yerini, dinler ya da sahte ahlak degerleri tarafindan ifade edilen modasi geçmis reaksiyoner ilizyonlara birakti. Diger Güney ülkelerinde, geçtigimiz yillar içerisinde basarili bir ekonomik büyüme ivmesi yakalanmasi da, küresellesmeyi sekillendirmeyeaktif bir sekilde dahil olabilecek kabiliyette, ‘gelismis’ ulusal bir kapitalizmin insa edilebilecegi yanilgisini besliyor.

Üçlü Takim ülkelerinde ve hatta dünya düzeyinde, günümüz emperyalizminde oligarsilerin iktidari yikilamaz gibi görünüyor (“tarihin sonu”!). Halkin çogunlugu; sürekli olarak, sabikali, milliyetçi ya da totaliter otokrasi gibi lakaplarla süslenen geçmisteki hasminin– sosyalizm – yerine ‘piyasa demokrasisi’ kiligindaki sisteme razi oluyor.

Fakat bu sistem birçok sebepten dolayi sürdürülebilir degildir:

i)Günümüz kapitalizmi, elestiriye ve reforma ‘açik’, yenilikçi ve esnek olarak takdim ediliyor.Bazilari, sistemdeki kontrolden çikmis finansin istismarlarina ve sisteme daimi olarak eslik eden kemer sikma politikalarina son verilmesi gerektigini –ve böylece ‘kapitalizmi kurtarabilecegimizi’– iddia ediyor.Ancak, Üçlü Takimin oligarklarinin çikarlarina – baska hiçbir seyin önemi yoktur – hizmet eden, ülkelerini dört bir yandan kusatan ekonomik durgunluga ragmen bu oligarklarin sahip olduklari servetin sürekli olarak artisini garanti eden mevcut pratiklere bakarak bu çagrilarin beyhude oldugunu görebiliriz.

ii)Avrupa alt sistemi de emperyal küresellesmenin önemli bir parçasidir.Amerika'nin askeri kumandanliginin altinda, antisosyalist ve emperyalizm yanlisi, reaksiyoner bir ruh içerisinde tasarlanmistir. Bunun içinde Almanya, özellikle euro bölgesi ve Amerika'nin Latin Amerika'yi istilasina benzer bir sekilde dahil ettikleri Dogu Avrupa üzerinde egemenligini kullaniyor. ‘Alman Avrupa’, Yunanistan krizinde gördügümüz gibi, büyük bir kibirle ortaya serilen Alman oligarsisinin milliyetçi çikarlarina hizmet ediyor. Bu Avrupa, varligini sürdüremez ve içe dogru patlama basladi bile.

iii)Üçlü Takim ülkelerinde büyümedeki durgunluk ile küresellesmeden kazanç elde etmeyi basarmis Güney bölgelerinde yakalanan büyüme ivmesi çeliski olusturuyor. Agirlik merkezi Atlantik Bati ülkelerinden Güneye, özellikle de Asya'ya kayiyor olsa da kapitalizmin hala canli ve iyi durumda olduguna dair acele bir çikarim yapildi. Ama aslinda, tarihi islah hareketini sürdürmenin önüne çikarilacak engellerin askeri saldirganligi da içerecek sekilde giderek siddetini artirmasi kuvvetle muhtemeldir. Emperyal güçlerin, küçük ya da büyük hiçbir çevre ülkesinin bu boyunduruk altindan kendini kurtarmasina müsaade etmeye niyeti yoktur.

iv) Kapitalist yayilmayla zorunlu olarak iliskili olan ekolojik yikim da bu sistemin neden sürdürülebilir olmadigini gösteren nedenlerdendir.

Biz su an ‘halkin bahari’ ve bir sosyalist perspektifin (ama su an mevcut olmayan) dogusu ile hizlanacak ‘kapitalizmin sonbahar’ asamasini yasiyoruz. Kapitalizmin bugünkü asamasinda, tatmin edici, iyiye giden bir reform ihtimali yalnizca bir ilizyondan ibarettir. Sosyalist atilimi gerçeklestirebilecek – yalnizca hayal edecek degil – yetenege sahip uluslararasi radikal solun yeniden canlandirilmasindan baska seçenek yoktur. Kapitalizmin krizini degil, krizlerle dolu kapitalizmi sonlandirmaya ihtiyaç var.

Ilk hipotezden yola çikildiginda, özellikle Avrupa'da, kararli hiçbir seyin Üçlü Takim halklarinin emperyalist seçenege bagliligina etki etmeyecegi görülecektir. Sistemin kurbanlari, daha sonra baska bir vizyonla yeniden insa edilmeden önce yikilmak zorunda olan ‘Avrupa projesi’nin çizdigi yol disinda bir alternatifi düsünme yetisinden yoksun olmaya devam edeceklerdir. Siriza, Podemos ve Fransa'da Insoumise deneyimleri ve Alman Sol Parti'nin (Die Linke) kararsizliklari sorunun büyüklügünü ve karmasikligini gösteriyor. Avrupa'dakibu elestirel yaklasimlarin yüzeysel bir sekilde ‘milliyetçilik’le suçlanmasinin makul bir tarafi yok. Tam tersi, Avrupa projesi giderek Almanya'nin burjuva milliyetçiligi olarak görülür hale geliyor. Baska yerlerde oldugu gibiAvrupa'da da, emperyalist küresellesmeden kopusu baslatacak ulusal, halkçi ve demokratik projeler (burjuva degil, aksine burjuvazi karsiti) olusturmaktan baska seçenek bulunmamaktadir. Servetin ve iktidarin asiri merkezilesmesiyle ilintili sistemi yikmak gerekiyor.

Bu hipoteze göre en muhtemel sonuç 20. yüzyili yeniden olusturmak olacaktir: özellikle sistemin çevresinde (periphery) yer alan kimi yerlerde gerçeklesen ilerlemeler. Fakat bu gelisimler ayni sebepten – emperyalist güç merkezleri tarafindan onlara karsi yürütülen daimi savas ve bu atilimlarin basarisi büyük oranda kendi sinirlarina ve sapmalarina baglidir– dolayi tipki geçmiste oldugu gibi kirilgan olacaktir.

Fakat isçi sinifinin ve dünya halklarinin enternasyonalizmi gerekli ve mümkün daha ileri degisimler için yollar açiyor.

Bu yollardan biri ‘medeniyetin yikimi’dir. Bu durumda, bu degisimler herhangi birileri tarafindan planlanip yönetilmeyecek, sartlarin yarattigi ihtiyaçlar, izlenecek yolu belirlemek durumunda olacaktir. Gelgelelim, çagimizdaki ekolojik ve askeri yikim gücünü ve bu gücü kullanma egiliminin varligini hesaba kattigimizda, Marx'in zamaninda elestirdigi gibi, savasin birbirine karsit kamplarin hepsini birden yok etme riskini gerçek anlamda tasidigini görürüz. Fakat bunun tersine ikinci yol, isçi sinifi ve halklarin olusturdugu enternasyonal cephenin akli basinda ve örgütlü bir müdahalesini gerektirecektir.

Su an var olan emperyalist kapitalist sistemin igrenç tabiati tarafindan kandirilmis gerçek militanlarin asil amaci isçiler ve halklardan olusan yeni bir Enternasyonal yaratmak olmalidir. Bu agir bir sorumluluktur ve bu görev elle tutulur sonuçlar elde edene kadar biraz zaman alacaktir. Ben kendimce, asagidaki önerileri ortaya atiyorum:

i)Amaç, yalnizca bir ‘hareket’ degil, bir Örgüt (yeni Enternasyonal) kurmak olmali. Bu bir tartisma forumu konseptinin ötesinde birseyler içerir. Ayni zamanda, hala yaygin olan ‘hareketlerin’ yatay olmasinin gerekli oldugu fikri ve antidemokratik karakteri bahane edilerek dikey örgütlenme diye adlandirdiklarinin düsmanlastirilmasi konusunda kavramin yetersizliklerini analiz etmeyi de içermelidir: aslinda örgüt, ‘liderler’ üreten kendiliginden hareketin sonucudur. Dikey örgütlerin liderleri, hükmetmek ve hatta hareketi manipüle etmek isteyebilir. Fakat uygun tüzüklerle bundan kaçinilmasi mümkündür. Bu konu tartisilmalidir.

ii)Geçmise ait de olsalar isçi Enternasyonallari üzerinde ciddi anlamda çalisilmalidir. Bu, onlarin arasindan bir model ‘seçmek’ amaciyla degil, günümüz kosullari için en uygun formu bulmak için yapilmalidir.

iii) Böyle bir davet birçok mücadeleci parti ve örgütlere gönderilmelidir. Projeyi hemen baslatmak için ilk is olarak bir komite kurulmalidir.

iv) Bu metni agirlastirmak istemiyorum ama tamamlayici olmasi açisindan asagidaki metinleri öneriyorum (Ingilizce ve Fransizca):

a) modern tarihte sosyalizm yönünde hareketlerin birligi ve çesitliligi üzerine temel bir metin;

b) Avrupa projesinin çökmesi üzerine bir metin;

c) radikal solu yenilemek için gerekli cesaret; Marx'i okumak; yeni köylü sorunu; Ekim 1917 ve Maoizm'den alinacak dersler; ulusal, halkçi projelerin yeniden olusturulmasinin gerekliligi üzerine metinler.

Çeviri : Özgür Girisen


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster