Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Küreselleşen Dünyada Yanlız Kalanlar


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 27 Mayıs 2017
Geçerli Tarih: 28 Nisan 2024, 02:42
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=24310


KÜRESELLEŞEN DÜNYADA YALNIZ KALANLAR

Yeni bir yüzyılın başlarında en temel olgu da şudur: Bütün devletler, "küreselleşme" adı verilen büyük bir akıntının içine düşmüş gibi sürüklenmiş gitmektedirler. Küreselleşme, milletlerin bağımsızlığına, hakların özgürlüğüne kadar siyasal rejimlerdeki çeşitliliği de umursamadan, üzerinde yaşadığımız gezegenin en ücra köşelerine kadar girmiştir. Düşünün ki, küreselleşen dünyada, doğal afetler başta olmak üzere, insan elinden veya kaynağında insan olan bir sürü olumsuzlukların, önlenemez bir hale gelmiş olması, bütün insanları düşündürmesi gerekir. Gezegenimizin sahipleri ise, hiçbir zaman bu denli az sayıda ve bu kadar güçlü olmamışken, bu olumsuzluklara bir son verilmesini sağlamak için çaba harcamaktan kaçınmaktadırlar. Amerika, Avrupa ve Japonya olmak üzere bir üçlü topluluk oluşturmuşlar ve onların yarısı da Birleşik Devletler'de mevzilenmişlerdir. İşte bu bir Amerikan olgusundan başka bir şey değildir. 

"Küreselleşme"adıyla ortaya çıkan sermaye ve iktidarların yaşamı değiştirecek yeni teknikler, ileriye doğru yeni bir sıçrama yaratıp yaratmayacağı ise belli değildir. Küreselleşme, hem pazarları hem ülkeleri ele geçirip sömürgeleştirme çağına doğru yol alırken, ülkelerin milli kaynaklarını talan etmenin planları da yapılmaktadır. Küreselleşme, dünya çapında bir yağma aynı zamanda büyük grupların çevreyi ölçüsüz derecede yıkıp yok etme ve adeta talan etmeye dönüştüren bir olgudur. Yıkılan ve talan edilen bir yer de, kelimelerin, nesnelerin, bedenlerin, zekanın ve aklın yaygın biçimde metaalaşması,eşitsizliklerin derinleşmesi,toplumda derin yaralar açması nasıl önlenebilir ki? Dünyamızda,hemen hemen her şeyin bol olduğu, görülmemiş düzeylere eriştiği, ama evsiz, işsiz ve yeterince yiyeceği olmayanların sayısı da günden güne artmaktadır.  
Dünyanın geri kalmış ülkelerine bakınca, hukuk dışı uygulamalar, insan haklarının adının dahi söylenmediği, keyfi uygulamalar ve yönetici ve yönetilebilir nitelik taşımayan birimlerin gelişip palazlandığı, her çeşit yasallıktan yakasını sıyıran ve tam bir barbarlığın içine kadar dalmış vaziyettedir. Böylesi bir ortam da, sivil halkı tutsak hale getirip ve sadece yağmacı gruplar yasa koyar hale gelirse, spekülasyonlar,büyük çapta rüşvet ve yolsuzluk olayları, kandırma ve aldatma sonucu ortaya çıkan dinsel ve etnik bağnazlıklar, otoriter rejimlere rotasını çevirmez mi? Demokrasi ve özgürlük naraları zafer kazanırken, öte yandan sansür, dalavera, entrika ve hile, korku ve baskı, zorbalığa dönüşmez mi? 

Hemen hemen herkesin kendi çevresine bakıp hissettiği ve gördüğü şudur: Modernite aldatmacası, her şeyi,kısır bir tek biçimliliğin acımasız ağırlığı altında iki büklüm hale getirmiştir. Medya desen, tabuları adeta kafalara çakar hale gelmiş; haberler aynı yerden, şarkılar aynı dilden, şiirler aynı gönülden, diziler aynı tezgahtan, sloganlar aynı naradan, aynı nesneler, aynı giysiler, aynı tip insanlar,aynı arabalar, aynı şehircilik, aynı mimarlık,çoğu kez birbirine benzer biçimde dayanıp döşenmiş aynı apartman daireleri gibi durmuyor mu? Her şeyi aynı düzeye getirmek isteyen bu olağanüstü olguya tepki olarak, gelenekçi ve köktendincilik bu soyut modernite anlayışını reddederek kurucu bir metne kapanarak kök salmayı istemez  mi? Herkesin sustuğu, susturulduğu, laf söylemekten korkar ve çekinir hale geldiği, kimse kimsenin aklını beğenmediği, düşenin elinden, yatanın derdinden, garibin halinden sual edilmediği bir dünyada, inanın, ne din bezirganlığı son bulur ne de küresellik şarkıları sona erer. 

Ekonomi küreselleştikçe dünya da birleşiyor zannediliyor, ama dünya çapında ticaret yapan iş adamları ve sermaye baronlarının baş döndürücü bir şekilde büyümeleri ve ülkelerin milli kaynaklarını talan ettikleri görülmüyor veya görülmek istenmiyor. İşte asıl tehlike de budur. Bir milleti ayakta tutan, geleceğini belirleyen, maddi ve maneviyatını güçlendirip diri tutan, ülke kaynakların doğru kullanılmasıdır.Milli servetleri korumak, gelecek kuşaklara aktarmak, ülkeyi yönetenlerin birinci görevi değil midir? Bir ülke düşünün ki! Her çeşit gıdayı ithal edecek duruma gelmiş, hayvancılık bitmiş, tarım sona ermiş,samanı bile dışardan alıyor, fabrikalar kapanmış, sanayileşme durmuş hatta yok olmak üzere, eğitim ve teknik, bilim ve fen terk edilmiş ülke ve ülkedeki insanların geleceği belirsiz hale gelmiş, kimsenin umurunda değilmiş gibi; ama ülkenin yarısı kendini uzayda zannediyor. İşte mübarek Ramazan ayı geldi. "Küreselleşen dünyada yalnız kalanlar" ise, iftar sofrasına koyacağı bir tas çorbayı, sahurda yiyeceği bir lokma ekmeği düşünüyor; böyle giderse de, düşünmeye devam edecek gibi görünüyor. HERKESE HAYIRLI RAMAZANLAR DİLERİM.


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster