Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Nasıl Yönetilmek?


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 11 Mart 2017
Geçerli Tarih: 06 Mayıs 2024, 12:01
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=24119


NASIL YÖNETİLMEK

Dünya tarihi boyunca her türlü insan topluluğunda olsun, her çeşit kültür ve inanç olgusunda olsun mutlaka devlete veya onun işleyişini yerine getirecek bir mekanizmaya ihtiyaç duyulmuştur. Şöyle özetlemek gerekirse: Sınırları belli olan ve aynı coğrafyayı paylaşan toplumun, temel inanç ve ahlak anlayışına ve genel ihtiyaçlarına uygun bir biçimde hazırlanmış, yazılı ve yazısız yasa kurallarının belirlenmesi ve yürütülmesine ihtiyaç vardır. Dış tehditlere karşı ülkeyi savunmak için ordu, iç güvenliği sağlamak ve kanunları uygulamak üzere emniyet teşkilatına ihtiyaç vardır. Toplumsal uzlaşma ve milletle devlet arasındaki anlaşma metinleri olan anayasaları ve bu çerçevede kanunları yürütmek, iç ve dış sorunları çözecek plan ve projeler üretme, kalkınma ve huzuru artırma hamlelerine girişmek amacıyla sorumlu ve selahiyetli bir idari mekanizmaya da ihtiyaç vardır. Ayrıca, İş çevrelerinden bürokrasiye, medyadan milli eğitime kadar her alanda kendinden emin, tecrübeli,işinin ehli elamanlar ve ekipmanları oluşturmak ve kadrolaştırmak da elbette gereklidir. 

Ancak, devleti yöneten kadroların, aklın, akılcılığın, bilim ve teknolojinin, sevgi ve saygının yolundan giderlerse ve o yoldan da hiç bir şartta ve şekilde ayrılmazlarsa başarılı olurlar. Siyaset, ekonomi, toplum ve mülkiyet ilişkileri hukuk, ideoloji ve toplum psikolojisi açısından bakıldığı zaman, idarecilerin her yönüyle bilgili ve eğitim yönünden donanımlı olmaları da gerekir ki,insanlara verilen hizmetin kalitesi de artmış olsun.İşinin ehli, bilgili ve yetenekli insanları dışlayarak, aşağılayarak, hakir görerek,tipine ve rengine ,görüş ve düşüncesine göre sınıflandırarak, hizmet alanından uzaklaştırmak, hem o insanlara haksızlık edilmiş olur hem de devlet çarkının yavaşlamasına neden olmaz mı?Ondan sonra da ülkede siyasi istikrarın olmadığından,ekonominin iyi gitmediğinden, sanayinin gelişmediğinden, ilim ve teknik yönden ilerleme kaydedilmediğinden yakınır dururuz.Elin oğlu uzaya gider, mars'da su bulur, bizler de, Hristiyan icadı akıllı cep telefonlarını kullanmakla övünür dururuz. Bütün okullarda, bilimsel ve mesleki eğitimle birlikte kalifiye ve marifetli elemanlar da yetiştirilse, o insan eğer işini severek yapmıyorsa, sevgi ve saygıyı ön planda tutmuyorsa, korkarak ve çekinerek işine gidip geliyorsa, geçinme zorlu çekiyorsa, hakkının yendiğine, hukukunun çiğnendiğine inanıyorsa, o insanın çalışma ve iş hayatında başarılı olacağı düşünülemez. Hele bir de "Adama göre iş değil de, işe göre adam" anlayışı bütün iş alanlarında uygulanır hale getirilirse, o ülkede ne kalkınma olur ne de insanlar mutlu ve refah içinde bulunurlar.   

Hangi görüş ve düşüncede olursa olsun, nasıl bir anlayış taşıyorsa taşısın, hiç kimse görüş ve anlayışından dolayı dışlanmamalı,şiddete maruz bırakılmamalı,yaşayış biçimine de müdahale edilmemelidir.İnsanın yaradılışı şehveti, lezzeti, sevgi ve hogörü gibi duygu ve değerlerini körletmeyi ve kirletmeyi değil, bunları mübah ve meşru yollarla tatmin etmeyi ve geliştirip güzelleştirmeyi amaçlar. Korkutmayı, ürkütmeyi, horlamayı ve aşağılamayı amaçlamaz. Eğer bugün, yeryüzündeki zulüm ve sömürü ,insanlığı korkunç bir vahşet ve sefalet cehennemine doğru sürüklüyorsa, bunun nedenlerini, özellikle bütün Müslümanların düşünmeleri gerekir. Ama onlar, iç çekişmeler,siyasi ve dini kavgalar, hak ve hukuksuzlukla birbirlerinin gözlerini oymakla uğraşmaktadırlar. Üzülerek belirtmek gerekirse, inanma ve inancını yaşama hürriyetini korumak için "Dinde zorlama" ya fırsat tanınmadığı halde, bir birlerinin dinini, imanını, mezhebini,sorgulayan ve onu dinsizlikle suçlayacak kadar ileri giden Müslümanların (İyileri tenzih ederim)nasıl bu duruma geldiklerini kendilerinin de fark edemeyecek duruma gelmiş olmalarıdır.
 
Dünyanın başka ülkelerinde,farklı dinlerin farklı kavimlerin ve farklı ideolojilerin oluşturduğu çeşitli devlet modelleri vardır.Herhangi bir devlet modelinde, farklı kabiliyet ve marifetlere sahip nüfus potansiyelini ve insan mozayiğini; hem ahlaki ve psikolojik yönden, hem de fiziki ve teknolojik yönden eğitmek, yetiştirmek ve değerlendirmek bütün devlet modellerinin görevleri arasındadır.Çağın ihtiyaçlarına ve standartlarına ters düşmeyen ekonomik şartları hazırlayacak zirai ve sınayi kalkınmayla ilgili yöntem ve modelleri geliştirmek, yani maddi ve mali kapasitesini yeterli hale getirmek de devletin görevleri arasındadır. Ancak, devleti idare edenlerin, hizmet verirken dine göre, mezhebi sorgulayarak, renk ayrımı yaparak, kılık kıyafete bakarak hizmet vermemesi gerekir ki, o ülkedeki dirlik ve düzen bozulmasın, hatta bütün insanlar rahatlık ve huzur içinde devletine güvenerek yaşayıp gitsinler.

Atatürk'ün bize miras bıraktığı dünya görüşüne, siyaset anlayışına, devlet geleneğine ve kültüre baktığımızda, Büyük Önder'in sınırları Türkiye'yi de aşan bir milliyetçilik anlayışını, uzlaşmacı ve dengeli bir dış politika yönetimini, dine son derece saygılı bir laiklik düşüncesini bırakmıştır. O' hem bir Osmanlı paşası, hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olarak bir dehadır. Onun kurduğu bu Cumhuriyet, sonsuza kadar yaşayacak ve yaşatılacaktır. Onun içindir ki, ne bir kişi, ne bir zümre, ne de bir ayrıcalıklı toplum önderine, Türk milleti, Cumhuriyet ve onun değerlerini yıkmasına ve değiştirmesine müsaade etmez, etmeyecektir.  

"Yaşayan her insanın bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman ne bir saat ertelenir ne de bir saat öne alınır" (Bakara Suresi 447) Her şeyin mutlak yaratıcı ve hakimi olan Allah; gezegenlerden atom zerreciklerine, beyin hücrelerinden sinir sistemine kadar, bütün alemlerin ve hadiselerin tek ve gerçek hakimidir.Her konuda en doğru ve değişmez kuralları bilen ve gönderen de yine Allah'tır. Ancak, imtihan gereği, istedikleri sistemi tercih ve tatbik etmek fırsatını insanlara vermektedir.Yani insanlar, "Nasıl yönetilmek" istediklerini kendileri belirler. Belirlerken de, "ben değil, biz" diyerek yani "çoğulcu bir anlayış"la  özgürce ve hür iradesiyle, kimseden korkmadan ve çekinmemesi de gerekir. Cenab-ı Hak, Fatiha Suresinde: "Biz ancak Sana ibadet eder ve Biz yalnız senden yardım dileriz" şeklinde yine "ben" yerine "biz" zamiriyle emir buyurur.

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster