Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Dalgın ve Uyuşuk


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 23 Şubat 2017
Geçerli Tarih: 29 Nisan 2024, 18:58
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=24100


DALGIN VE UYUŞUK

Milletin beynini asırlardır dalgın ve uyuşuk bırakan çeşitli sebepler arasında gerçek noktayı, bir kelime ile ifade etmek gerekirse,bütün olumsuzlukların kesin sebebi,düşünüş ve anlayış biçimi sorunudur. İnsanlar ve insanlardan meydana gelen topluluklar her şeyden evvel bütün bireyleriyle üzerlerindeki uyuşukluktan ve dalgınlıktan kurtulmayı başarabilirlerse, ancak doğru bir düşünüş biçimine sahip olabilirler. Düşünüş biçimi zayıf, çürük, hasta, çarpık, "dalgın ve uyuşuk" olan bir toplumun bütün gayretleri de boşadır. Kafasını çalıştıran, aklını ve zekasını kullanan insanın, dalgın ve uyuşuk olamayacağı gibi, toplumu ve toplumun geleceğini yakından ilgilendiren konularda da dikkatli ve duyarlı olur. Bilinçli ve duyarlı toplumların,başkalarının söylediklerine, anlattıklarına inanmadan önce, kendi akıllarının süzgecinden geçirirler ve ondan sonra, neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verirler. 
 
Yazar Recep Akın'ın deyimiyle: "Bir millet, bir memleket için kurtuluş, esenlik ve başarı istiyorsak bunu yalnız bir kişiden hiçbir zaman istememeliyiz. Umumi kurtuluşu, gene umumi gayret temin eder ve bir millet, bir toplum yalnız bir bireyin gayretleriyle bir adım bile atamaz."  Önemli olan doğru ve yerinde zamanlarda dürüst ve düzgün kararlar vermeyi başarabilmektir. Verilen mesajlar ve düşünceler, bir toplumun faydasına, yaşamasına ve devamına en iyi katkıyı sağlamak olmalıdır.Toplumu geriye götürecek bir takım uygulamalara katkı sağlamak olmamalıdır. Yürüdüğümüz gerçek yolun, milletin güven ve emniyeti,mutluluğu,refaha eriştiren biricik yol olması için gereken çabanın da verilmesi gerekir. 

Kendi inancını yaşayan, askerlik yapan, vergi vermek gibi görevleri yerine getiren; bayrağına, manevi ve etik değerlere, anayasa, yasa ve yönetmeliklere saygılı; Türk olmanın gurur ve şuuruna sahip her vatandaşımızı,yüce devletimiz, himayesine almak ve temel hak ve hürriyetlerini eksiksiz kullanmalarını sağlamakla mükelleftir. Türk insanı dalgın olamaz. Uyuşuk hiç olamaz. Büyük Atatürk'ün dediği gibi: "Türk insanı çalışkandır, zekidir..." Her şeyin en iyisine, en güzeline ve en mükemmeline layıktır. Ancak, fertlerin saadeti ve esenliği, devleti idare edenlerin elindedir. Devleti idare edenlerin en öncelikli görevi, milletin devlete duyduğu güvenin sarsılmamasını temin etmektir. Kısır politikalar uğruna insanları huzursuz ve mutsuz etmeye, umutsuz ve karamsar kılmaya, çaresiz ve sahipsiz bırakmaya hiç kimsenin, hiçbir organizasyonun ve hiçbir ekolün hakkı yoktur. Bir milletin ırkını, dinini, mezhebini, meşrebini, rengini sormaya ve sorgulamaya da hiç kimsenin hakkı olamaz. 

İsmail Arabacı, Türkiye'nin Toplum Yapısı kitabında diyor ki: "Osmanlı İmparatorluğu, devşirme-dönmelerle idare olunmaya başlanınca, Türkler "siyasi daire"nin dışına atılmışlardır.Yönetimde bulunan dönme bütün kozmopolitler Osmanlı sınıfını temsil eden dönmeler kendilerini "millet-i hâkime" olarak gördüklerinden, Türkler'i "millet-i mahkûre" olarak telakki ediyorlardı. Osmanlılar, Türklere" Etrak-ı bi-idrak,etrak-ı nâpâk,Türk-i sütürk"diyorlardı. Yani, "akılsız, kaba, pis, eşek Türk" gibi sözlerle aşağılıyorlardı.Bugün de buna benzer şeyler söylenmiyor mu?       
 
Türkler yüzyıllardır Müslümandır. İnsanları putlaştırmayacak tek bir Allah'a tapmaya çağıran İslam dinini, asırlar öncesinden kabul etmiş ve Allah'tan başka ilah olmadığına inanırlar. Allah'tan başkasına kul olmamışlar,Allah'tan başkasından da korkmamışlardır. İslamiyetin doğduğu Arabistan'ta, kız çocukları diri diri toprağa gömülürken, Türkler kız çocuklarıyla ava çıkıyorlardı. Oğuz Han efsanesinden bahseden tarihi kayıtlar, tarihin beş devresinin ikisini açan, fikrin terakkisine ve dolayısıyla hürriyet ve medeniyet-i kazibeye (yalancı medeniyete) değil, medeniyet-i hakikiye hizmet eden,mazlum milletlere yeni ruh üfleyen, Türklerdir der. Türk kelimesini ağzına dahi almayanlar bunu anlayabilirler mi?Türkler hiç kimseyi kandırmaz. Hile ile,aldatarak,kandırarak iş görmez,kimsenin hakkına tecavüz etmez, kimseye de zulm yapmaz. İslam dini de böyle emr etmiyor mu?
 
Hileyle, sahtekarlıkla, aldatarak kazanılanın kimseye fayda getirmeyeceğini bilir. Türkler, değişimden yanadırlar, kimsenin hakkında kötü düşünmezler. Kötü düşünceli, art niyetli olan insanlar, hiç bir değişimi kabul etmezler; sürekli akıntıya kürek çekerler.Çünkü değişmeden akıntıya karşı durmanın kolay olduğunu sanırlar.Eğer bir Müslümanın, bilgi seviyesi düşük olursa, o nu kandırmak ve aldatmak çok kolay olmaz mı? Recep Akın,Yeniden Diriliş adlı kitabında bakın ne diyor: (İyileri tenzih ederek)"Müslümanlar arasında bir anket yapılacak olursa % 80' ninin sübhaneke Müslüman'ı olduğu anlaşılacaktır. Bu insanların dinleri taklid, terbiye metotları baba mirasıdır. Kur'ana dayalı olmayan taklid, o ne görmüşse yalan yanlış ne duymuşsa hiçbir kritere tabi tutmadan inanmıştır.Zamanla dinin derinliklerine kök salmış bir daha sökülüp atılması imkansız hale gelmiştir ki, gücün varsa gelde çıkar. Öyle bir sarılır ki yanlışlara, onu oradan dozerle bile döndüremezsin." 

Müslüman, dalgın ve uyuşuk olursa, kötü ve art niyetli kişilerin her dediğine inanan, yaptığı her işin doğru olduğunu sanan ve körü körüne onu savunacak hale gelmez mi? Müslüman araştıran, soran ve sorgulayan kişi haline gelirse, kendini de sorgular, yaptıklarını da.Böylelikle neyi yanlış, neyi doğru yaptım veya yapıyorum diyebilecek duruma da gelir. Okumadan, öğrenmeden, araştırmadan, kulaktan dolma bilgilerle bilgi sahibi olunmaz.Bugün dünya üzerindeki hemen hemen bütün Müslüman ülkeler,fakirlikle boğuşurken,açlık ve yokluk içinde kıvranırken, geri kalmışlığın, sefaletin içinde bocalarken,kan ve gözyaşı  akarken, içmeye temiz su bulamazken, bir dilim ekmeğe muhtaçken, yönetenlerin, neredeyse hepsinin de zenginlik ve refah içinde olduklarını, saraylarda yaşadıklarını, altın kaplarda yiğip içtiklerini, gösteriş ve ihtişam içinde bir hayat sürdüklerini de ayrıca bütün Müslümanların düşünmesi gerekir. Millete sabredin, şükredin diye fetva verilmeden önce,  "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen Peygamber ümmetinin nasıl bu hale geldi diye düşünülse idi, bugün Müslüman alemi çok daha farklı yerlerde olabilirdi. Cenab-ı Allah,Tevbe Suresi 35 Ayette şöyle diyor: Altın ve gümüş yığınları cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak: "İşte bu, kendiniz için biriktirdiğiniz servetiniz! Tadın biriktirmiş olduğunuzu!" denecek.     

Süleyman Kocabaş'da, Türkiye'nin Kaderi kitabında: 1850'lerde dünyada "Almanya" adıyla anılan bir devlet varmıydı? Diye soruyor. Elbette yoktu. Şimdi Almanya dünyanın süper güçleri arasında yer almaktadır. Osmanlı İmparatorluğu, 1299'da Türkler tarafından kuruldu. Osmanlı kurulduğunda, bugünkü bir çok devletin esamesi bile okunmuyordu.Koca bir imparatorluk, dönme ve devşirmelerin basiretsiz yönetimleri sonucu yıkılmadı mı?Şimdi de Türkiye Cumhuriyeti için aynı planlar yapılıp, aynı oyunları oynamaya çalışmıyorlar mı? Elin oğlu, bilim ve teknikte ilerledi, sosyal ve ekonomik olarak kalkındı, uzaya çıktı, aya ayak basalı 50 sene oldu.Onlar uzaya çıkarken bizler ne ile uğraşıyoruz? Sakalla, bıyıkla, kılıkla ve kıyafetle...


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster