Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 21 Mart 2016
Geçerli Tarih: 20 Nisan 2024, 14:28
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=22804
Ofisin kapısı açıldı, her zaman ki umursamaz tavrı ile
odaya daldı.
Epey zamandır sesi soluğu çıkmıyordu.
Dışarıdaki havaya bakarak "Mart ayı çok kötü bir aydır" dedi.
"Diğer aylardan farkı ne, Onlarında iyi ve kötü tarafları var" dedim.
"Anlatayım" dedi.
Her gelişinde mutlaka anlatacak bir şeyi olurdu.
***
Mart ’da güneş açtığında sevinir, baharın geldiğini
düşünürüz. Kalın giysilerimizi atarız.
Ağaçlar çiçek açmaya başlar. Böyle bakınca şirindir Mart ayı…
Günlük güneşlik olan hava birden kararır. Yağmur, fırtına neye uğradığını şaşırır
insan. Üstünde incecik giysilerle kala kalırsın. Şakacıdır Mart ayı...
Fırtınanın etkisi ile ağaçlar çiçeklerini dökerler.
Meyvelerinden olurlar.
Hayal kırıklığıdır, Mart ayı…
Mart ayında güneş açması ne kadar doğalsa, kar, fırtına
da o kadar doğaldır. Kışın sonuna doğru yakacaklarını tüketen garip gurabanın
üstüne adeta bir kabus gibi çöker. Bu
yüzden,Mart ayında yağan kar'ın toprağa değil de, başka bir yere yağdığı
düşünülür. Gaddardır Mart ayı…
Mart ayına beni sinir eden aslında bunlar değil...
Mart denince,
benim aklıma Karadeniz'in bir köyünde
karşılaştığım, O genç adam gelir. Bir gün önce toprağa verilen annesinin
mezarında dua ederken görmüştüm. Annesinin cenazesine haberi olmadığı için
gelememişti. Geldiğini gören aile efradından bazıları etrafına toplandı.
Sarıldılar, kimi sesli, kimi sessizce ağlıyordu.
Genç adam " Bana neden haber vermediniz" dedi.
Cevap; soğuk havayı daha da soğuttu. Kurşun herhalde bu kadar yara açardı.
"Unuttuk"
Kardeşlerine, yeğenlerine, yengelerine, eniştelerine boş gözlerle baka kaldı.
Cevabı algılaması kolay olmadı. Adeta kanı donmuş gibiydi.
Düşecek sandım, düşmedi.
Biraz ilerde duran babasına doğru yürüdü. Boynuna sarıldı.
"Sende mi, sende mi unuttun baba "dedi.
Cevap gelmedi...
Sessizlik dayanılır gibi değildi.
Kök salıp, çınar olmayı hayal ettiği topraklarda, sadece bir ayrık otu olduğunu
anlatıyordu bu sessizlik.
Yağan kara aldırmadan dut ağacının altındaki derme çatma sedire
oturdu. İçine düştüğü yalnızlık, şaşkınlık, çaresizlik, utanç elle tutulacak
gibiydi.
İçim acıdı.
O an dev bir kartal olduğumu düşündüm. O’nu pençeme alıp,
Sis Dağı'nın doruğuna götürdüm. "Bağır" dedim "Alabildiğince,
gücünün yettiğince, avazın tükeninceye kadar bağır" İçindeki zehir böylece
çıksın;önce dereye oradan da denize ulaşsın.Küçülsün yok olsun, bitsin istedim.
Tabi ki böyle bir şey olmadı.Yaşadığımız masal değildi
ki…
Hava çok soğuktu. Kar yağmaya devam ediyordu.
İnsanlar birer ikişer evlerine çekildi. Benim de durmam anlamsızdı.
O ise kara ve soğuğa aldırmadan oturuyordu.
Hala oturuyor mu, bilmiyorum.
***
Hikaye bitmiş olmalı ki; bardağında ki çayı bir yudumda
içti.
Hiç bir şey söylemeden kalktı gitti.
Dışarıda insanın içini ısıtan bir güneş vardı. Mart ayının yalancılığına insanlar
kim bilir kaçıncı defa aldanıyordu.
Öylece Mart güneşine baka kaldım. Sonra
Aklıma ben geldim. Üşüdüm, çok üşüdüm.