Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Mezmerdek ve Saman Kokusu


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 22 Şubat 2016
Geçerli Tarih: 01 Mayıs 2024, 14:01
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=22713


MEZMERDEK VE SAMAN  KOKUSU!..

Bir yaz mevsimi... Çukurova sarı sıcağa teslim.. Deli deli akan Ceyhan Nehri'nin kıyısına kurulmuş bir köy... Ufukta, antik Castabala Kenti'nin heybetli kale duvarları... Ve sisler arasında uzayıp giden yorgun Toros Dağları...
Tozlu dar sokakların etrafına sıralanmış; bahçe içinde kırmızı kiremitli, beyaz kireç boyalı, tek katlı köy evleri... Sıcaktan kaçan insanlar, evlerin serinliğine sığınmış...
Bu köyde yaşayanlar,  Ceyhan Nehri'nin deli akan suyu gibi özgür ruhlu ve asiydiler.. Dizginlenemez doru bir at,  yaydan fırlayan ok misaliydi yürekleri.. O çevredekiler, o köye Teksas diyordu. Hükümete, haksızlığa, yanlış yapanlara karşı koyuyorlardı, hiç tereddütsüz!.. Silahlar, mermiler konuşurdu gözler karardığında... Devsol!.. Devyol!.. Siyasi örgütlere katılmaktan hiç çekinmeyen gençleri vardı...
Bir öğle vakti... Geniş sokağın başındaki dut ağacı, kalın gövdesiyle; iri ballı dutlarıyla kimbilir kaç yıllıktı... Şireli dutlar yerlerde sergen... Kara sinekler vızıl vızıl üşüşüyor şirelere...
Bir grup çocuğun umrunda bile değil bu hava, bu sıklet, bu toz toprak, şireli dutlar ve sinekler!.. Heyecanla misket oynuyorlar... Mavi, yeşil, kırmızı, sarı rengarenk misketler... Janjanlı, pırıl pırıl cam misketler... Yöresel adı gulle...
Grubun elebaşısı Mezmerdek!... Adını ebesi koymuş... Kemikli ellerine gelen bebeğin,  iri kocaman sürmeli gözlerini, kuzguni siyah saçlarını, kuş gibi çırpınmasını görünce,
- Anaaaam!.. Mezmerdek guşu gibi buuu!.. Elimden uçuveriyo ellam.. Gocca gözlere bakında helee.. Adı Mezmerdek ossun!..
Gerçekten de Mezmerdek Kuşu gibi ele avuca sığmadı büyüdükçe.. Farklı bir sevimliliği, albenisi vardı. Her zaman oyunun kurallarını o koyuyor;  çelimsiz kısa boyu, kara sürmeli kocaman gözleriyle kendinden büyük çocukları bile o yönetiyordu.Körebe mi, saklambaç mı, çelik çomak mı, kiriştek çevirmek mi, cottulum eşşek mi?.. Belirleme ondaydı.. Bir de öfkeliydi ki!.. Haksızlığa hiç gelemezdi, dikleniverir, kendinden büyük dinlemez dalardı çocukların üstüne... Zeki, cin gbiydi...
İşte o gün, o nefes aldırmayan yaz günü, Mezmerdek ve arkadaşları önce Ceyhan Nehri'nin cıvıldak denilen sığ sularına girmişler, Mezmerdek komut vermiş, hep bir ağızdan,
- Arılım turulum, sıtmam sayrım, derdim marazım, kelim körüm hepsi bu ırmağın suyunda gitsiiiiinnn!.. Tumalıııımmm!.. Cuuuuuump suyaaaa!..
Birbirlerine su atarak, dalıp çıkarak, çırılçıplak kıyıdaki çakıl taşlarına yatarak oynaşmışlardı... Yakaladıkları eşeklere çırılçıplak binmişler, küncü yapraklarını ıslatıp önlerindeki organlarını ovalayarak "kiminki daha çok kalkıyor, kiminki daha büyük" denemesi yapıp gülüşmüşlerdi..
Mezmerdek,
- Yeterin artık, haydi sokak başında dut yemeğe... Giyinin donları!..
Giyindiler... Pamuk, karpuz tarlalarının arasından koşarak, yarışarak toplandılar o sokak başındaki dut ağacının altında...
Bızdık Hasan,
- Oğlum gulle oynayak bee!..
- Tamam, çıkarın ceplerinizden gulleleri, heeeepsiniiii!... Dedi Mezmerdek..
Gulleler çıktı, çember oldular, sayıştılar önce kim başlayacak diye... Pinnik Ali kazandı, ilk atış onundu.  Yanyana dizilen misketlere, iri kırmızı dakkasını attı...
- Karavanaaaa!..
Gülüştü çocuklar, Ali bozuldu. Sıra çotlu Memet'te...
- Karavanaaaa!..
Sıra Mezmerdek'te...
Tek gözünü kapatarak nişan aldı...
- Çaaaaaatttt!..
Vurmuştu, misketler yuvarlanarak etrafa dağıldı...
- Vurdum, vurdum hepsi benim!..
Yenilginin hırsıyla Pinnik Ali öfkelendi.
- Yemez oğlum, yalnız dakkanın değdiğini alırsın... Dedi.
-  Yok yaaa!.. Niyeymiş, hepsini vurdum... Dağılanların hepsi benim!..
Horozlanmışlardı... Birbirlerinin yakasına yapıştılar... Burunlarından soluyorlardı, küfürleşerek itişmeye başladılar... Arkadaşları ayırmaya çalışırken, sokağın diğer başından bir askeri cemse göründü... Ağır ağır ilerliyordu... Çocuklar kavgayı bıraktılar..
Cemse geldi, merakla bekleşen çocukların yanında durdu.. İçinden bir asker indi, koşarak döndü, diğer kapıyı açtı, selama durdu. Önce kocaman postallı bacakları gördü çocuklar... Sonra yıldızlı apoletleri.. Cemseden iri yarı, bir jandarma subayı indi, sert bakışları vardı. Çocuklara yaklaştı, gülümsedi!..
- Merhaba çocuklar!.. Dedi.
Kocaman açılmış gözler, suskun dudaklar, birbirlerine yanaşmıştı çocuklar... Gözleriyle takip ediyorlardı komutanı...
- Merhaba, korkmayın korkmayın, size bir şey soracağım... Bakalım en akıllınız kim?..
Mezmerdek'e yaklaştı,
- Adın ne senin bakim?..
Arkadaşları da katıldı, hep bir ağızdan,
- Mezmerdeeeek!..
- Ne güzel adın var senin, ne güzel gözlerin var...
Tozlu ellerini arkasına saklayan Mezmerdek, hazırol vaziyetindeydi... İri gözleri daha da irileşmişti... Omuzunda yıldızları olan postallı adama merak ve heyecanla bakıyordu..
- Ali Barım'ın evini biliyor musun?..
Başını sallayarak,
-  O benim halamın kocası...
-  Hadi bana göster o zaman...
Parmağıyla işaret ederek,
- Ahha!.. Şoordaki , karşıdaki ev!..
-  Gel benimle...
Elinden tuttu, eli kocamandı, minik el avucun içinde kaybolmuştu.
Kerpiç damlı evin, bel vermiş bahçe kapısının önünde durdular.
- Hala, halaaa!..
Minik yumruğuyla tahta kapıya vuruyordu...
- Halaaa!..
İçerden,
- Ne baarıyon deli danalar gibi gurban olduğum, az dur geliyom keleee!..
Kapı açıldı. Beyaz namaz örtüsü başında; şalvarlı, nur yüzlü, sürmeli gözlü yaşlı kadın,
-  Eeee!.. No'ldu, ne var, ne baardın?.. Derken, az ilerdeki jandarma subayını gördü...
- Abarııı!.. Bu kim ki laaan?..
Uzun boylu adam yaklaştı,
- Ana burası Ali Barım'ın evi mi?..
- Heee oğul!.. N'dceen?..
- Az içeri girelim hele, kahven yok mu?.. Tanrı misafiriyim..
- Eee!.. Buyur, buyur.
İçeri girdiler. Asker ve çocuklar dışarda kaldı...
Yerde kilim serili tavanı basık bir oda... Dantelli örtüsüyle üç sedir, ot yastıklar, duvarda asılı Kur'an-ı Kerim... Karşı sedire oturdu jandarma subayı. Mezmerdek'te yanına... Yan gözle inceliyordu komutanı... Ayak ayak üstüne atıp, kaykılarak oturan sert bakışlı bu komutanın ne büyük postalları vardı...
Hala da yan sedire ilişti... Kimdi bu adam, ne istiyordu, kocasını niye soruyordu?.. Merakla bekledi...
- Eee ana, nasılsın bakalım?.. Bu yıl mahsul nasıldı, verimkâr mıydı bari?..
- Yok bre oğul,  nerdeee?.. Karpuz tarlada kaldııı, başşaklar pambık tutmadııı.. Halımız hal deel annayacan...
- Geçmiş olsun, geçmiş olsun... Seneye iyi olur inşallah!..
- İşşallah, işşallah.. Hele ben gaaveyi yapayım da...
Ellerini dizlerine koyup  "ssmillah" diyerek kalktı, basma örtülü mutfak kapısını araladı, mutfağa geçti..
Kahve bakır tepside geldi. Yanında bir bardak su. Hala tepsiyi masaya koydu ve sordu,
- Bir birşey mi var oğul?.. Na'lsın. Necisiiin, nerelisiiiin?.. Nerden gelirsiiin?..
Kahveyi ağır ağır yudumlarken cevapladı komutan...
- Sağol ana... Görevden gelirim... Ali Barım senin kocan mı?..
- Heeee!..
- Nerde kendisi?
- Yok burda, az önce çıktıydı... Ne hal oldu ki?.
- Bak ana, biz bir duyum aldık Bu evde silah varmış.
Halanın beti benzi uçtu. Mezmerdek bir halasına, bir komutana bakıyor...
- Abarııı!.. Kim uydurmuş kiiii?. Bizde silah milah yok oğul.
Namaz örtüsünü düzeltti, yüzünü sıvazladı, elleri titriyordu.
- Doğru mu söylüyorsun, bu evde silah yok mu?..
Yutkundu,
- Yok oğul yok...
Sessizlik... Komutan Mezmerdek'e döndü, saçlarını okşayarak sordu,
- Okula gidiyor musun?..
- Gidiyom...
- Kaçıncı sınıftasın?..
- Beşe geçtim...
- Pekiiii, büyüyünce benim gibi asker olmak ister misin?..
Mezmerdek gözleri postallarda, başını sallayarak,
- İsterim.
Komutan aniden halaya dönerek,
- Ana bana bir bardak su ver de sonra kalkayım...
Hala mutfağa geçti. Jandarma subayı, belindeki tabancayı çıkardı, yanındaki ot yastığın altına gizledi. Baş parmağını dudaklarına götürerek emreden bakışlarla  "sus" işareti yaptı... Mezmerdek büyülenmiş gibi izliyor. Hala cam bardak elinde geldi, suyu verdi. Yüzbaşı suyu içti, bardağı geri verdi. Hala ayakta bekliyor.
- Eee ana, bu evde silah yok diyorsun... Ama bak burda ne var?..
Az önce eliyle koyduğu tabancayı ot yastığın altından çıkardı. Hala dondu... Şaşkın şaşkın bir tabancaya bir komutana baktı. Titreyen bir ses ve tüm saflığıyla,
- Ben oraya saklamadıydım!..
Tuzağa yakalanmıştı... Komutan ayağa kalktı. Sert bir sesle,
- Hadi ana beni uğraştırma, silahlar nerde göster.
Hala önde, komutan ve Mezmerdek arkada, bahçedeki samanlığa geçtiler. Kapı açıldı. Loş samanlıkta, tavana kadar istiflenmiş saman balyaları ve inekler... Ve o sıcak havayla harmanlanan kesif saman kokusu!.. Silahlar oradaydı... Samanların içinde. O gün halasının kocası Ali Barım'ı jandarmalar götürdü.
Mezmerdek'in tüm yaşamını etkileyecekti tanıdığı o komutan ve o samanlıkta gördüğü ilk silahlar... Sıcak havanın iyice ağırlaştırdığı saman kokusu, silahların görüntüsü ve yüzbaşının heybeti, Mezmerdek'in beynine çakıldı kaldı!.. Yüreğinde yeni yeni duygular yeşerdiğinde de, beyninde şekillenen asiliğinde de o kokuyu hiç unutamadı...
Uzun yıllar sonra ayağında kocaman postallarıyla dağlarda çatışırken, elinde tuttuğu her silah, o samanlıktaki kokuyla bütünleşiyordu...


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster