Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


"Yaşamsal Çizgi"


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 24 Kasım 2015
Geçerli Tarih: 03 Mayıs 2024, 07:46
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=22279


  "YAŞAMSAL ÇİZGİ"
 
Hayatın bizzat kendisinin bir ders olduğu ve hayatın her alanından insanların alacakları ve öğrenecekleri ibretlik olayların yanında bunlardan çıkaracakları dersler vardır. Yağan yağmurdan, esen yelden, çakan şimşekten, gürleyen gökten, kar tanelerinden insanların alacakları çok dersler vardır. İnsandan insana, hayvandan hayvana, böcekten böceğe geçen bir yarış vardır ve bu yarış hem kendi geleceğini, hem de tüm canlı varlıkların geleceğine katkılar sağlayabilme yarışıdır. İnsanca bir yaşam için, insani değerlerin öne çıkarılması ve bu değerlerin yok olmasının önüne geçilmesi bütün insanların başta gelen görevleri olmalıdır ki, insanlık yaşamsal çizgilerini takip edebilsin ve ondan hiç bir zaman ayrılmasın. İnsanların, yaşamsal çizgilerini takip etmeyi bıraktıkları zaman ise, horlandıkları ve aşağılandıkları görülmüştür. İnsan için, aşağılanarak yaşamaktan şerefli bir ölüm çok daha iyidir. Şerefli bir yaşama ve zafere ulaşabilmek için ise, ahlaklı olmak, eğitimli ve kültürlü olmak, bilim ve teknikte ileri ülkelerle yarış halinde olmak gerekir. Bunun için de, topluma yönverenler, topluma doğruları ve yanlışları anlatıp gösterenlerin, kimseden korkmaması, çekinmemesi, pasif olmaması gerekir.

Mesela din görevlilerinin pasif tutumu, sıradan insanlarınkinden çok daha fazla zararlı olmaktadır. Sıradan bir insanın kusurları ve günahları, büyük ölçüde kendisi ve yakın çevresi ile sınırlı kalır. Oysa bir alimin veya bir din görevlisinin hatası ve bu hatadan doğan sonuçlar etrafa dalga dalga yayılır. Bir alim veya din görevlisi ne zaman ki hakkı, hakikati dile getirir ve hak bildiği tarzda, hakikat bildiği yolda giderse ve hakikatları da kimseden korkmadan anlatırsa,  insanlık fayda ve yararlar elde eder. Despot bir idareciye karşı yanlışları söylemekten çekinen bir alim veya din görevlisi, görevini kötüye kullanıyor demektir. Hak ve hakikat karşısında suskun kalmayı tercih ediyor demektir.                                         "Şüphesiz ki ben, Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye, O'ndan size gönderilmiş bir müjdeleyici ve uyarıcıyım" HÛD Suresi 2.

Yeryüzünde ne zaman ki doğa ile doğa ötesi, madde ile mana, dünya ile ahiret, akıl ile duygu, bilim ile din, mantık ile aşk, efendi ile köle, ışık ile karanlık, toprak sahibi ile köylü, yönetenle yönetilen, siyaset ile din, alim ile cahil arasında bir zıtlaşma yaşanıyorsa, orada şirkin yapı taşları döşeniyor demektir. Verilen mesajlar, çeşitli söylemler, yapılan uygulamalar, tek taraflı ve yanlı yapılıyorsa, o yerde ve ülkede huzurdan ve emniyetten söz etmek mümkün değildir. Gerçek manada, adalet için, haksızlıkları ve keyfi uygulamaları yok etmek için, fukaralığı kökünden kazımak için, ayrıştırma ve ötekileştirmenin önüne geçebilmek için dişediş bir mücadele verilmediği zaman, o ülkede huzurdan ve asayişten, emniyet ve güvenden söz etmenin mümkünü kalır mı?
 
Yapısal şartlar, bir ülkede devlet otoriteleri ile halkın arasındaki ilişkilerin özellikleri hakkında bilgi verecek nitelikte değilse, yönetimi elinde bulunduranlara halk biat etmemişse, devlet haini damgasıni hemen yiyecektir. (1)

Bir ülkede, sorumluluklar üstlenmiş bulunan bazı insanlar, karışıklıkların ve belirsizliklerin kendisini hareketsiz kılmasına izin verir mi? Medeniyet ögelerinin değerlerine  samimi olarak inanılıyorsa, bunları savunmak boyunlarının borcu değil midir? Tartışma yoksa, eleştiri yoksa, sorgulama yapılamıyorsa, mutlak gücü elinde bulunduranlar, bir zaman sonra "ben devletim, ben ne dersem o, ne istersem o" diye dayatırsa, siyasi sadakat, siyasi bir mesele olmaktan çıkıp, şahsi bir mesele haline gelmez mi? İslami terimleri, İslami söylemleri dillerinden düşürmeyenlerin, İslam dini böyle bir anlayışı, böyle bir uygulamayı kesin bir dille reddettiğini bilmiyor olabilirler mi?

İslam dini, insanın insana, insanın kendi arzularına köle olmasını da kesinlikle reddeden evrensel bir deklarasyondur. İslam dini, bir toplumun bir başka toplum üzerinde tahakküm kurmasına kesinlikle vize vermediği gibi, bireyin bizzat kendi arzularının sınır tanımayan fırtınalarına kapılıp da,cahiliye toplumlarının temelini kazdıran bir cinnete kapılmasına da imkan tanımaz.    

Cahiliye toplumunun insanı, başkaları üzerinde hükümranlık kurup sömürerek yaşadığı için güçlüdür. Aynı zamanda cahiliye toplumları nüfuz alanlarını yeryüzünde genişletecek bir mekanizma ile kendilerini donatmışlardır. Tüm çevre, insanların inançları, idealleri ve huyları, sanat, kurallar ve yasalar cahiliye toplumunun karakteristikleri ile donanmışlardır. İslamiyetten önceki cahiliye toplumları, kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlar, kendi elleriyle yaptıkları putlara tapıyorlardı... Bugünün islam anlayışına bakıldığı zaman, İslami düşünce olarak nitelendirdiklerimiz (iyileri tenzih ederim) bile cahiliye toplumunun gölgesi altında kalmış, gerçek özelliklerinden uzaklaşmış oldukları gibi, "Yaşamsal çizgi" lerinden de saptıkları görülmektedir.

İslamiyetin doğuş yıllarındaki cahiliye toplumları, peygamberimizin ışığında "yaşamsal çizgi"lerini takip ederek yollarını bulmuşlardı. Bakalım bugünün cahiliye toplumları da, aynı ışıkla saptıkları yolları tekrar bulabilecekler mi?                                         
 
1- Asaf Hüseyin        

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster