Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 19 Kasım 2015
Geçerli Tarih: 03 Mayıs 2024, 08:41
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=22252
VURUN
“ÖTEKİ”NE![*]
SİBEL ÖZBUDUN
“Sıradan insanların hepsi birer
diktatör özlemiyle yanıp
tutuşur.”[1]
Geçtiğimiz günlerde, sosyal medyada 22
yaşında “gizli tanık” ifadesiyle müebbet hapis cezasına çarptırılan ve cezası
Yargıtay tarafından onaylanan Gülsüm Koç’a dikkat çekmek üzere bir mesaj
paylaşmıştım. Aktroll’lerden biri ikiletmeden atladı: “Kadın kadın olaydı her şeye burnunu sokmaz edepli kadın olurdu demekki
bir bok yediki...” (İmla ve ifade bozuklukları aktroll’e aittir.)
Bu topraklarda iklimi tüm
“ötekile(ştirilenle)r” için kirleten, boğuculaştıran, bir zihniyetin
sayısız/sonsuz dışavurumlarından yalnızca biri. “Hafif”lerden bile sayılabilir.
“Ağır”larından hiç söz etmeyeceğim, küfür-kıyamet, ana-avrat, cinsel organ ve
fiillerin adlarının argodaki en galiz çeşitlemeleri, dümdüz gidiyor, bildiğiniz
üzere...
AKP rejiminin “faşizm” olarak
nitelendirilip nitelendirilemeyeceğine ilişkin tartışmalar sürdürüledursun,
gövdesini ve ruhunu “yeni” rejime yakıt etmeye hazır yurttaşlar, “hayat
bilgileri”ni besleyen o kuytu “nass”ları (dogmaları) siyasal iktidardan
aldıkları sinyallere göre yeniden mevzilendiriyorlar, nicedir.
Bu mevzilenmelerin hiç hayra delalet
etmediği ise, en ufak bir kıvılcımın bir anda sınır tanımayan bir güruh
şiddetine dönüşmesinden; bu ülkenin milliyetçi-İslâmcı malzemesinin[2] her an
(şimdilik) mevzi infilaklara açık bir patlayıcı üretmesinden biliyoruz.
“Mesela” mı dediniz? Uzağa gitmeyelim: Konya’da millî maç sırasında Ankara
katliamında yaşamını yitirenler için saygı duruşu anonsuna karşı yuhalamalı,
ıslıklı, tekbirli protestolar... Kırşehir’in sahibi Kürt olan, tek (ve de
solcu) kitabevinin içindekilerle birlikte tutuşturan, hıncını alamayıp
Kürtlerin işyerlerini kundaklayan karanlık öfke... Şehit cenazelerinden sonra
Kürt sürek avına çıkan, Kürtçe konuşan çocukları yakalayıp bayrağa saran,
Atatürk heykeli öptüren, bütün bunları videoya çekip sosyal medyada paylaşan ve
onbinlerce “like” alan vandallık... Suyun batı yakasında, hemen her ilde ne
zaman patlak vereceği kestirilemeyen linç girişimleri[3]... Sarıgazi’de
Alevîlerin yaşadığı 9 apartmana “Alevîlere, Kürtlere ölüm! Tekbir! IŞİD” yazan[4] pogrom
tehditkârlığı... Polise molotof attığı iddiasıyla yakalayıp başına çuval
geçirdiği Kürt gencini demir çubukla kan revan içinde bırakıp bunu videoya
çeken, “bir daha olursa kelleni kopartırım” tehdidiyle birlikte Youtube’da
yayınlayan “vigilante” ruh hâli... Sosyal medyada “boğulan küçük çocuğu görünce
çok üzüldüm. Sonra çocuğun Kürt olduğunu öğrenince üzüntüm geçti”
yazılamaları...
Uzatmayalım, isterseniz...
Türkiye’de “ortalama” (Türk, Sünnî
Müslüman, erkek, kasabalı[5]...) yurttaşın
bilincinin hammaddesini, siyasal iktidarların konjonktüre göre besleyip
yoğurdukları, şekillendirdikleri birkaç “girdi”nin bulamacından oluşur:
milliyetçilik; (Sünnî) İslâm dindarlığı; ataerkillik; antikomünizm; iç-dış
düşman paranoyası; hep haklı, hep mağdur olma hissiyatı... Hiç kuşku yok ki
tarihsel olarak biçimlenmiş bir haritadır bu; ve, bir kez daha vurgulamalı ki,
egemenlerin dayatma ve manipülasyonuna açıktır: formel eğitim dahil
sosyalizasyon süreçleri aracılığıyla bir kuşaktan diğerine aktarılır. Ve
herkese, herşeye bir “yerli yerindelik” hissi verir. Ve sistemin kendini tehdit
altında hissettiği momentlerde iletişim kanalları (bu medya organları olabileceği
gibi Cuma hutbeleri, kahvehane sohbetleri, “şehir efsaneleri” de olabilir)
aracılığıyla çeşitli bileşimler hâlinde harekete geçirilir: sonuç, Ermeni
soykırımından Maraş pogromuna, Sivas katliamından çeşitli illerdeki Kürt
linçlerine uzanan vahşet zinciridir...
Faşist rejimlerin de hammaddesini teşkil
eden bu zihinsel “kuytu”lar (karanlıklar), yukarıda da belirttiğim gibi,
“öteki”lere, “standart”tan sapanların bir “tehdit” olarak algılanmasına
yaslanmaktadır: Ötekiler, yani “Türk, Sünnî, eril, sağcı” olarak kurgulanan
“vasat”tan, ya da kısacası “milli-manevî değerler”den sapanlar: Günümüzdeki
karşılığı, özgürlük isteyen Kürtler, Alevîler, kadınlar, “farklılığın
tanınması” talebindeki gayrımüslimler, LGBTİ bireyler, eylemleriyle ortalığı
karıştıran, “huzuru bozan” işçiler, çevreciler, öğrenciler, farklı giyinen, saç
uzatan, küpe takan, sokaklarda birbirine sarılan genç erkek ve kadınlar...
İşin daha da vahim yanı,
“azınlıklaştırılan”, “marjinalleştirilen” bu toplumsal kesimlere yönelik
kahredici tepkilerin, “tehlike algısı”nın yükseldiği momentlerde birbirinden
beslenmesi, birbirinin içine kaynamasıdır. Bir başka deyişle bu ülkede faşizmin
kitlesel hâlet-i ruhiyesi; Kürt-Alevî-işçi-gençlik düşmanı, jinekofobik (kadın
düşmanı) ve homofobik bir oluştur: bir korku-nefret sentezi... Bu dallardan her
biri, diğerini besler.
Faşizme uzanan bu toplumsal cinnet
hâlinden, kadınlara çokça pay düşüyor. Açımlayayım. Kadınlara yönelik
(aile-içi) şiddetin önemli bir kısmı, uluslararası standartlarda, bilindiği
üzere “namus/ onur cinayetleri” ya da “şehvet suçu” olarak kodlanmaktadır. Yani
ailesinin/ kocanın onurunu kıracak bir davranışta bulunduğu varsayılan kadının
(kocası ya da bir aile ferdi tarafından) öldürülmesi; ya da bir erkeğin şehvet
saikiyle bir kadına tecavüz etmesi, belki de edim sırasında/ sonrasında kadını
öldürmesi... İlki, modernizmin, modernleşme/ eğitim vb. ile zaman içinde
giderilebilecek bir “kültürel durum” olarak nitelediği bir ölüm nedeni
sayılır... Bir bakıma, “normal”, bir başka deyişle “kültürel norm”larla uyumlu
sayılır, yani. İkinciyle nasıl baş edileceğini Batı dünyası da kara kara
düşünmektedir.
Oysa Türkiye’deki kadınlara (ve
çocuklara) yönelik suçlara baktığınızda, bu “kültürel” durumun ya da bireysel
“şehvet” sınırlarının çoktan aşılmış olduğunu görürsünüz. Gazete haberlerinden,
birkaç örneği olsun, izleyelim mi?
* “Aksaray’da 17 yaşındaki kızı kaçıran
2 kişi, tecavüz ettikten sonra çantasını gasp edip boğazından yaralayarak ölüme
terk etti”![6]
* “Hatay’da öğretmenlik yapan M.S. 6 kız
öğrencisiyle yaşadığı cinsel ilişkiyi gizlice kaydetti. Görüntüleri tehdit
olarak kullanan M.S. kızları 5 kişiyle daha ilişkiye girmeye zorladı”![7]
* “Antalya’da öz kızları 15 yaşındaki
H.Ö. ile 16 yaşındaki B.Ö. ve kızlarının sınıf arkadaşı 16 yaşındaki E.E. ve
zihinsel engelli 14 yaşındaki Ç.K.’ye silah tehdidiyle tecavüz edip, grup seks
yaptıkları suçlamasıyla tutuklandı”![8]
* “İstanbul’da, dört kızını taciz ettiği
öne sürülen baba M.Y. hakkında dava açıldı”![9]
* “Erzurum Palandöken’de bir çocuk annesi
R.B., eşinin kendisini başkalarıyla para karşılığı ilişkiye zorladığını ve
tehdit ettiğini ileri sürerek şikâyetçi oldu. Kocasının evlerine farklı tarih
ve saatlerde erkek getirdiğini anlatan R.B., ‘Getirdiği kişilerle ilişkiye
girerken kendisi de pencereden izleyip mastürbasyon yapıyor. Çıkışta da bu
erkeklerden para aldığını gördüm,’ diyerek kocasını ihbar etti.”![10]
* “Trabzon’da evden kaçan 14 yaşındaki
kızı Zigana dağındaki bir eve götüren 8 genç, askere gidecek arkadaşlarına
‘kıyak olsun’ diye ‘tecavüz partisi’ düzenledi”![11]
* “Siirt’in Baykan ilçesinde 12
yaşındaki N.G’ye 2 yıl boyunca cinsel istismarda bulundukları iddiasıyla 34’ü
öğrenci 40 kişi gözaltına alındı”![12]
* “Kars’ın bir köyünde imam 28 yaşındaki
A.B. ve 25 yaşındaki M.B., Erzurum’un Yakutile İlçesi’nde oturan kız kardeşleri
21 yaşındaki H.B.’ye tecavüz ettikleri için tutuklandı. İki kardeşe para vererek
ilişkiye giren iki kişi daha cezaevine gönderildi”![13]
* “Antalya’da 6 yıl önce bir çocuk
annesi eşi Saniye Ünlü (Toptaş) ile zorla ters ilişkiye gidip tüfek harbisi
(silahın içini temizlemekte kullanılan çubuk) ile tecavüz eden Mevlüt Ünlü (36)”![14]
* “Urfa’da Ahmet Ç., 30 bin liralık
kumar borcu yüzünden öz kızını sattı”![15]
* “Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde cinnet
getirdiği öne sürülen 42 yaşındaki Bayram Ergen, eşi 35 yaşındaki Birgül
Ergen’i pompalı tüfekle öldürdükten sonra 7 aylık kızı Elif Beyza’yı da
ayaklarıyla ezerek öldürdü”![16]
* “Düzce’de 25 yaşındaki S.Y., 81
yaşındaki kadına cinsel tecavüzde bulundu”![17]
* “Antalya’da M.H.K., birlikte yaşadığı
M.S’ye ‘başkaları ile gezdiği’ gerekçesi ile 2 ay işkence yaptı, ayak
parmaklarını çekiçle kırdı, zincire vurup tırnaklarını kerpetenle söktü”![18]
* “Babası, yedi aylık bebeği
tokatlayarak hastanelik etti”![19]
* “Antrenöre 18 yaşından küçük 11 erkek
sporcuya tecavüzden 136 yıl hapis cezası”![20]
Bes!...
Tüyler ürpertici, değil mi? Ama dediğim
gibi, bu sadece ve sadece “birkaç” örnek!
Görüldüğü
üzere bu ülkede kadınlar ve çocuklar, hâkim unsur karşısında “azınlık”
addedilen diğer “ötekiler”e yönelen şiddet sarmalından masun değil. Onlar da
her bir sahnesi bir öncekinden daha irkiltici, daha tüylere ürpertici bir hâl
alan bir şiddet pornografisinin hedefi durumundalar. İşe kafa keserek başlayan,
bu “kesmeyince” mide bulandırıcılık dozajını adım adım yükselten, insanları
diri diri yakan, kızgın kuma gömen... IŞİD vahşeti, bu coğrafyada düzenden yana,
ortalama insanı da sarhoş etmişe benziyor. Dükkânının vitrinine isabet eden
kartopunun intikamını şakalaşan gençler üzerine bıçakla saldırarak alan esnaf,
kendisini sollayan aracın sürücüsünü lövyeyle döve döve öldüren şöför,
sevgilisinden kuşkulanınca onu öldürmekle yetinmeyip kafasını gövdesinden
ayıran aşık... bu ülke insan(cık)larının “bozulduğu”na kani oldukları dengeleri
yakıp yıkarak yeniden tesis etmeye yöneldiğine işaret ediyor. “Düzen”i yeniden
sağlamak: Kadını “sırtında sopa, karnında sıpa”yla yuvasının dişi kuşu durumuna
döndürmek; Kürd’ü Türk efendi karşısında el pençe divan duran saygılı köleye
irca etmek, Alevî’yi kimliğini, ibadetini gizlemeye zorlamak, genci yüreğinde
vatan millet sevgisi, göğsünde iman, büyüklerine saygılı, sorgulamayan
muhafızlara dönüştürmek, işçiyi yediği lokma için patronuna binbir dua eden,
itaatkâr ve çalışkan otomat kılmak... Yani herkesin, ama herkesin “had”dini
bilmesini sağlamak, herşeyin yerli yerinde olduğu, hiyerarşik bir düzen
içerisinde dizildiği güvenlikli dünyayı yeniden kurmak...
Faşizmi
besleyen “kitle ruhu” tam da budur; iktisadî-siyasal-toplumsal altüstlüklere,
geleneklere, herkesin payına ve kaderine razı olduğu, huzur dolu eski günlere
geri dönüş arzusuyla, “kurulu düzen”ine yönelik tehditlere karşı, güvenliğini
kendi sağlamak üzere harekete geçmeye hazır ve gönüllü reaksiyon. Dinci,
milliyetçi, ırkçı, işçi düşmanı, “sapına kadar” eril...
İşin kötüsü; bu “ruh” derinliklerde bir
yerde, zamanı geldiğinde uyandırılmayı beklemektedir. Bugün kontrolu elinden
kaçırmakta olduğunu hisseden AKP iktidarının yaptığı, tam da bu: bu kuytu “nass”ları
uyarıp uyandırmak!
23 Ekim 2015 13:23:55
N O T L A R
[*] Newaya Jin,
No:128, Kasım 2015…
[1] Selim İleri.
[2] Bu ikisinin günümüzde farklı siyasal partiler
halinde tezahür etmesine bakmayın; Türkiye’de “muhafazakâr sağ”ı besleyen iki
ana damarı oluşturur, milliyetçilik ve (Sünnî) İslâm. İki damar, farklı siyasal
bileşimlerin konjonktürel olarak yükselip gerilediği aynı gövdeye akar.
[3] “Manisa’nın Demirci ilçesinde ırkçı bir grubun
Kürt işçilere saldırması sonucu 2 işçi ağır yaralandı. Yaralı işçiler tedavi
olmak için gittikleri Demirci Devlet Hastanesi’nde de ırkçı grubun linç
girişimi ile karşılaştı. Polisler ırkçı grubun hastane önünde toplanmasını da
izlemekle yetindi.” (“Kürt İşçilere Irkçı Saldırı”, Evrensel, 23 Haziran 2015,
s.3.)
[4] Ali Açar, “İstanbul’da Korkutan Gelişme: Alevî
Evleri İşaretlendi”, Cumhuriyet, 13
Ekim 2014, s. 5.
[5] İlber Ortaylı, Türkiye’deki “kasabalılaşma”yı
nicedir vurguluyor: “Göçlerle, dış kapital girişiyle, köylülüğün erimesi
nedeniyle, iyi organizasyonun olmaması nedeniyle Türk kasabası geriledi. Bugün
Türk kasabasının üretimi fevkâlâde düşüktür, yaratıcılığı azalmıştır. Bu
nedenle her şeye kapalı ve her şeyi istiyor. ... Üretmeyen, üretimin olmadığı
bu tür yerlerde siyasi partiler de cılız kalır, siyasi fikir ve retorik de
düşük olur. Bu kaçınılmaz bir şeydir... Türkiye’de kasabalılık egemendir
bugün... Bizde büyük şehirlerin varoşlarında köylülük var sanılıyor. Hayır
efendim... Büyük şehirlerin varoşlarında egemen olan kasabalılıktır.” (Ahmet
Hakan, “Türkiye’ye Bugün Köylülük Değil Kasabalılık Egemen”, Hürriyet, 22 Ekim 2014, s.4.)
[6] “3 Kentte Vahşet”, Cumhuriyet, 18 Kasım 2014, s.3.
[7] Esra Alus, “Öğretmen Seri Tecavüzcü Çıktı”,
Milliyet, 3 Ağustos 2014, s.13.
[8] Teslime Tosun,
“Öz Kızlarına Tecavüz Eden Çifte 70’er Yıl”, Milliyet, 14 Eylül 2013… http://gundem.milliyet.com.tr/oz-kizlarina-tecavuz-eden-cifte/gundem/detay/1763512
/default .htm
[9] İsmail Saymaz, “Tacizci Babanın 73 Yıl Hapsi
İstendi”, Radikal, 14 Aralık 2013,
s.9.
[10] Hümeyra Pardeli, “Palandöken’de ‘Seks
Zirvesi’…”, Hürriyet, 3 Eylül 2013, s.3.
[11] Özgür Özdemir, “14 Yaşındaki Kıza Tecavüz
Partisi...”, Sabah, 12 Mayıs 2013,
s.5.
[12] “Tecavüz Edip Ölümle Tehdit Ettiler”, Cumhuriyet, 10 Ekim 2013, s.3.
[13] “Kardeşine Tecavüz Eden İmam ‘Görev Baskısı’
Dedi”, Cumhuriyet, 21 Kasım 2013,
s.3.
[14] Teslime Tosun, “… ‘Harbili’ Tecavüz
Cinayetinde Kocaya Müebbet”, Hürriyet,
16 Şubat 2014, s.3.
[15] “Kumar Borcu İçin Öz Kızını Sattı”, Milliyet, 4 Mayıs 2012, s.3.
[16] Ergün Tos, “Eşini Pompalı Tüfekle 7 Aylık
Kızını Ayaklarıyla Ezerek Öldürdü”, Hürriyet,
9 Mart 2014… http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25973551.asp
[17] Özgen Acar, “Kadının Dünyasından!”, Cumhuriyet, 13 Mayıs 2014, s.14.)
[18] Özgen Acar, “Kadının Dünyasından!”, Cumhuriyet, 13 Mayıs 2014, s.14.)
[19] “Yaşam Savaşında”, Cumhuriyet, 23 Şubat 2013, s.3.
[20] Cumhuriyet,
16 Mayıs 2015, s.3.