Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama: Eğitimci,yazar Özcan Temel,Hastane önünde çöp kokusundan geçilmiyor! diyor.
Kategori: Görele
Eklenme Tarihi: 27 Eylül 2015
Geçerli Tarih: 03 Mayıs 2024, 04:10
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/haber_detay.asp?haberID=22052
Hastane önünde çöp kokusundan geçilmiyor!
Kanıma dokunan önemli
bir çevre kirliliği hakkında 2012 yılında bir yazı kaleme almıştım.
Yıl 2015 hâlâ bu
sorun: Çöp.
Bu yazının yeniden
yayınlanmasında, çevre bilinci ve duyarlılığı açısından yarar olduğu düşüncesindeyim.
Çevreye duyarlı bir
insanım. Doğal çevrenin hoyratça kirletilmesinden, bozulmasından son derece
rahatsızlık duyuyorum. Bu yılın yaz aylarında,Görele Devlet Hastanesi'ne girip
çıkarken ya da üst ve alt yolda geçerken son derece rahatsız edici keskin çöp
kokusunu yalnızca burnumuzda değil ta ciğerlerimizde, yüreğimizde, midemizde,
beynimizde duyduk.
İki bin on iki yılında
da böyle çöp kokusu sarmıştı, Görele'nin girişini. Şimdi de öyle! Önceki çöp yığını
Girezi'nin doğusundaydı; şimdiki çöp yığını batısında... Şu mübarek bayram
gününde yine ekşi, keskin, rahatsız edici çöp kokusu...
Konuyu yeniden dile
getirmeyi büyüdüğüm, eğitim gördüğüm, çalıştığım, kutsal ve değerli bildiğim,
gönülden sevdiğim Görele'ye karşı bir vefâ borcu olarak görüyorum.
Eski yazımı yeniden
duyarlı insanlara paylaşmanın burukluğunu içindeyim.
GÖRELE Mİ
GÖR HELE Mİ?
Yazmayı severim. Hele ki dizelerle, şiirlerle tatlandırılmış
yazıyı daha çok severim. Durup dururken iş edindim, kendime. Yazmadan
edemiyorum. Konu/ lar arıyorum, yazmak
için dersem abartıya kaçar, doğrusu.
Yazılacak konu kimi zaman elime, ayağıma dolaşıyor; kimi zaman gözüme
giriyor…
Köyümden yürüyerek
Görele’ye geliyordum; Girezi burnunu
döner dönmez önce, ekşi ekşi çöp kokusu geldi burnuma sonra sayısız
karakargalar, bir de ak kanatlı, uzun gagalı martılar; ilişti gözüme… Bir sürü
karakarga alçak uçuşlarla bir çöpten diğerine konuyor; az ilerde ak kanatlı
martılar ayrı bir çöp yığınına… Çevre kirliliği yaratan, rahatsız edici kocaman
kocaman naylon çuvallara doldurulmuş çöpler…
Birden aklıma, rahmetli Ali Ekber Çiçek’in çalıp söylediği “Derdim
Çoktur” türküsü geliverdi. Başladım
mırıldanmaya:
Derdim çoktur
hangisine yanayım
Yine tazelendi yürek
yarası
Ben bu derde nerde
derman bulayım
Meğer dost elinden ola
çaresi…
***
Efendim efendim benim
efendim
Benim bu derdime
derman efendim…
Dert mi, derman mı? Ne
dedin, efendim? Öyle görünüyor ki dert de çöp derman da… İsteseniz de istemeseniz de çöplükten ekşi
ekşi çöp kokusu geliyor, burnunuza. Hem o öyle bir koku ki ta burnunuzun
direğini sızlatıyor? Mumla arayıp bulacağınız bu acayip koku, ne kolonyada var,
ne esansta, ne gülde, çiçekte!… Hele bir benim gibi yürüyerek geçin Girezi
burnundan, o zaman anlarsınız çöpün,
çöplüğün ekşi ekşi kokusunu… Üzülmeyin hemen öyle, çöp kokluyorum diye.
Sıkmayın canınızı, efendim; eğer mideniz bulanmıyorsa, haksızlık etmeyin çöpe!
Kokuyor ama midenizi bulandırmıyor! Bu bile kocaman bir artısı çöpün. İyi gözle
bakın iyi olsun. Kötü gözle bakmayın, lütfen… Biliyorum, kızacaksınız bana,
ölecek hastaya, “iyisin” dediğim için. Tersini söylesem, ölecek hastaya “Kötüsün!” desem daha mı iyi
olur? Daha mı?.. Hem o bölgede de yaşamıyorum ki! Yürüyorum yalnızca; on
dakika, bilemedin on beş dakika. Hepsi bu!
“Her şeyin bir çaresi var!” diye söylenir.
Evet, her şeyin bir çaresi var. Nasıl mı? Suya atılıp yavaş yavaş ısıtılan
kurbağa örneği yavaş yavaş alışırız çöp koklamaya. Bir zaman sonra, inanın ne
ekşi ekşi kokusunu duyarız çöpün ne de çirkin yüzünü görürüz çöplüğün.
Hadi çirkin sesli
karakargaları biliriz; onların gagası çöpten çıkmaz… Ya şu güzelim beyaz
martıların ne işi var çöplükte? Birbiriyle yarışırcasına niçin denizden çöplüğe
doğru uçarlar? Çöplük öyle senin, benim, onun bildiği gibi pis kokular yayan
rahatsız edici bir ortam değil, demek ki! Değil ki mavi denizin balıklarına
ilgi duymayıp lime lime çöpleri gagalamak için çöplüğe doğru uçuyor, beyaz
martılar… Ah martılar; saflığın, temizliğin, güzelliğin timsali martılar…
Neyse ki tam kışın
ortasındaydık; hava oldukça soğuktu; doğruyu söylemek gerekirse duymuyordum
yazınki kadar keskin çöp kokusunu… Kim bilir belki de alışmıştım, kokuya; suda
ısıtılan kurbağa gibi. Yazınki gibi öbek öbek çöp yığınları da yoktu, andalda.
Hem yürüyor hem
düşünüyordum… Orhan Veli’nin “Anlatamıyorum” şiirinin dizelerini değiştirerek
yarenlik yapmak geliyordu, içimden… Hani “Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel…”
dizeleriyle sürüp giden şiirini…
Bilmezdim çöplüğün bu
kadar güzel
Ve çöp kokusunun bu
kadar hoş olduğunu,
Girezi burnundan
geçmeden önce…
Her şeyi söylemek
mümkün,
Akla gelen her şeyi…
Söy-le-mi-yo-rum!
Çöplük dışında bir şey
daha vardı, beni rahatsız eden. Yol boyu dikilen onlarca aydınlatma
direklerindeki lambalar kırılmıştı! İnsaf dedim içimden, insaf yahu. İnsan
birini de kırmaz, bırakır, yahu! Ölürken
bile “Işık, ışık, biraz daha ışık!” diye seslenen düşünür, şair, yazar Goete’ye
inat bizdeki “göte”ler ışık veren lambaları patlatmışlar; iyi mi? Neden, niçin
mi? Kurt dumanlı havayı sever misali aydınlıktan korktukları, ürktükleri için.
İnsan görünümlü bu akıl yoksulu yaratıklara bu yakışır ancak!
Sağda çöpler, solda
lambası kırık aydınlatma direkleri… İleri bakmaya karar verdim. Daima ileri
bakarak yürüyorum. Bu kez de gözüme Çavuşlu beldesi ilişmez mi? Önce rahatlar
gibi oldum; şehri, karlı dağları, dingin denizi görünce ta ötede… Çok sürmedi
bu saltanat; sonra o hınzır düşünce geldi takıldı usuma. Karşımda gördüğüm o
güzel belde de bizim andala benzeyecekti!
Çöp depolama ve işleme tesisi kuracaklar, Çavuşlu’ya!.. Sonuçta, anladım ki parke döşeli kaldırımda yürürken
rahat, huzur yok bana… Ne yapsam, ne etsem? Ben de mi “Çavuşlu diye diye”
yollara düşsem… Ben değil, biz, hepimiz
yollara düşmeliyiz. Hep bir ağızdan haykıra haykıra:
Çavuşlu diye diye
Düştüm yollara düştüm
Andır kalsın bu çöplük
Bak ne hallara düştüm.
***
Alaşağı vur dizi
Çöplükten kurtar bizi…
Ona mı yansam buna mı
yansam bana mı yansam derken Nazım Hikmet’in “
Ben yanmasam/
Sen yanmasan / Biz
yanmasak / Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…” dizeleri gelmez mi, dilime…
Ayıkla pirincin taşını! Çok sevdiğim bir
hafif müzik bestesi yetişti, imdadıma. Hem yürüdüm hem mırıldandım, duyulur
duyulmaz bir tonda. Düşündüm: Çöp ve
çöpçü olmasaydı bu güzel şarkı yazılıp bestelenebilir miydi? Bestelenip de ta
benim içime işleyip dilime takılabilir miydi? Ne yalan söyleyeyim. Çok severim
ben, bu şarkıyı. Hele Erkin Koray babadan dinledikçe içim içime sığmaz.
Aşktan yana şansım yok
Ağlıyorum derdim çok
Aşkımı kaybetmişim
Sordum sordum bulan
yok
***
Dün gece çok aradım
Aradım bulamadım
Kör olası çöpçüler
Aşkımı süpürmüşler
İster doğudan, ister
batıdan gir; girerken çöplükle karşılanacak, çıkarken çöplükle uğurlanacaksın!
Bu senin, kendi elinle çizdiğin yazgın olacak. Dillere destan Çavuşlu ekmeği
oldu Trabzon ekmeği. Yurdun her yerinde satılıyor. Çavuşlu fırınları bu ekmeği
çıkarırken, Trabzonlular bile gelip Çavuşlu’dan ekmek alırken ne oldu şimdi
“ekmek bizden, marka Trabzon’dan” gayrı? Ekmeğe sahip çıkanlar, çöp tesisine de
sahip çıkarlar mı? Güzelim Çavuşlu vadisinden alıp kendi vadilerine taşırlar
mı? Doğankent üzerinden sahile inecek raylı yola ne oldu? Nimete, hizmete koşanlar, külfetten
kaçıyorlar… Marka ekmek, raylı yol bize; çöplük tesisi size diyorlar…
Bir tek bizim
sahilimizden geçmedi, devlet ana yolu. Ünye’den, Fatsa’dan, Akçaabat’tan da
geçti. Geçti ama onların sahillerine yeşillikler, güzellikler getirdi. Huzur
getirdi. Ya bizim sahilimiz? Sahilimizde yürürken bizim de içimize huzur
doluyor mu? Bizim de gözlerimiz yeşillikler, düzenli parklar, çiçekler, güller
görüyor mu? Kaldırımın altındaki balıkçı
barınakları ayrı bir çirkinlik abidesi, ayrı bir dert; kaldırımın karşısındaki
tokalaklı, yaban otlu, çöplü alanlar ayrı… Ey güzel el, ne olursun, dokun şu
Görele’mize; dokun, lütfen. Dokun ki gördüklerim kocaman bir yalan, baktıklarım
bir hayal, bir düş olsun!
İşte böyle dostlar…
Ayaklarım kırılsaydı da köyümden Görele’ye yürümeseydim. Yürümek spordur; spor
sağlığa yararlıdır düşüncesiyle çıktım yollara… Bakın başıma gelen hallere…
Günde şu kadar adam gelip geçiyor bu yoldan.
Kimsenin gözüne batmıyor andaldaki (Kurtağzı) çöp, havadaki ağır koku
kimsenin burnunu sızlatmıyor da sana mı batıyor, seni mi sızlatıyor be adam!
Yürü, git işine Allah aşkına… Sana mı
kaldı, çöp, çöplük, çöp tesisi; koca koca adamlar varken!
Yok yok… Şair Nedim’in derdine düşmüşün, onun gibi hayal görmüşsün ey Özcan! “Yok, bu şehre girerken senin anlattığın çöplük / Bir yeşil belde görünmüş, ham hayal olmuş sana.” Hepsi bu: Bakmak ve görmek! Derseniz ki “ Nereden bakmak, nereye bakmak, nasıl bakmak?”. O da size düşer; sevgili dostlar.Benden bu kadar.06.02.2012
Haber : Özcan Temel otemel28@hotmail.com