Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Cehennemde duygusallık


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 31 Mayıs 2015
Geçerli Tarih: 07 Mayıs 2024, 01:43
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=21339


CEHENNEMDE DUYGUSALLIK

Ne kadar soğuk bir hava, adeta ayazın katmerlisi bu gece... Ayın şavkı üzerimize yağıyor... Saklanmak mümkün değil... Allahtan dimdik tepede, kocaman heybetli bir kaya bizi bağrına basıyor. Beni ve silah arkadaşlarımı. Çatışma durdu ama her an başlayabilir.
Beynim soğuktan şişmiş... Konuşmalıyım, konuşmalıyım, her yanım uyuşuyor... Konuşmalıyım... İçimdeki bir ses kendiliğinden konuştu,
- Ne gerekti bu ayazda, bu soğukta, bu dik tepelerde çarpışmanın ne gereği vardı?..  Beynim, soruma cevap verir misin?
Soğuktan şişmiş beynim cevap verdi;
- Vadiyi ve bu tepeleri tutacak ve koruyacaksın!... Yeni oluşum dediler,  eğittiler seni  buralara gönderdiler... Askerliğe doyamadın ya... Koşa koşa gittin eğitime... Unuttun mu? Herşeyden önemliydi asker olmak senin için. İnsanın uğruda ölecek değerleri olmalı diyordun ya!.. İşte bu değerlerin adına savaşıyorsun.
- Ooooof! Beynim, çok üşüyorum... Tanrı'm, ellerime bak it yalasa doyar derler ya... Ne kadar şişmiş ve morarmış. Üstelik sağ elim tabancamın kabzasına yapışmış...  Uyumamalıyım, uyumamalıyım... Beynim bana yardım et bana yardım et beyniiiiimmm..
- Yardım falan edemem, savaş bu işte.  Baksana her yerin pislikten nasıl kaşınıyor... Ellerin somun gibi şişmiş. Helikopterden atılan kutu yiyecekleri yemekten iyice zayıfladın.
- Beyniiiiim, beyniiiiim, kızdırma beniiii. Uyumamalıyım, uyumamalıyım... Eveeeet ya, alt tarafım da kaşınıyor... Bir haftadır yıkayamadım, toprakla silindim... Ya ayaklarım?.. Ah şu botu çıkarsam da ayaklarımı soksam kara... Ovalasam, ovalasam saatlerce ha beynim, ne dersin?..
- Hayır dedim, çatışma her an çıkabilir. O zaman çıplak ayakla mı savaşacaksın beyefendiiiii?..  Arkanı kayaya sürt istersen,  kaşıntıyı keser.
- Delirdin mi beyniiiim.. Uyumamalıyım..
- O halde rahat dur. Madem sağ elin yapıştı kabzaya sol elini kullan işte.. Hem unut bunları, önüne bak, askerlerin uyuyabilir. Uyuşabilir soğuktan, sen ayakta kalmalısın.
- Haklısın ben ayakta kalmalıyım. Her an herşey olabilir. Uzaklardan gelen bir kurşun bitirir beni. Uyumamalıyım, uyumamalıyım...
- Hah şöyleeee, akıllı ol, kendine gel...
- Tamam tamam beynim, haklısın.
Saat gecenin bir yarısı, sabaha yaklaştık. Kar sustu, tipi başladı...
Vuuuuuuuuu!.. Vuuuuuuuu!..
Askerlerimi kontrol etmeliyim...
- Nöbetçiiii!..
- Emret komutanım.
- Uyumuyorsun değil mi?
- Hayır komutanım, uyumuyorum.
- Aferin unutma arkadaşlarının canı sana bağlı... Gözlerini termal kameradan ayırma sakın.
- Emret komutanım.
Uyumamalıyım, uyumamalıyım...
- Beyniiiiim, kulaklarımı hissetmiyorum. Niye cevap vermiyorsun. Sen de uyudun mu yoksa... Yok yok sen uyumazsın, ben uyusam da sen uyumazsın...
Vuuuuuuu!.. Vvuuuuuu!..
- Kaya, kaya!.. Beni duyuyor musun? Dik tepenin başında bir başınasın. Sen de bu tepenin nöbetini mi tutuyorsun?. Bizi de koruyorsun... Kaya; gecenin ayazına, gündüzün yakıcı güneşine karşı bu tepede bir başına dimdik ayaktasın. Kurşunlara, bombalara da dayanıklı mısın acaba?...
Booooooooooommmmm!...
Tatatatatatatatatatata...
Tak tak tak tak tak tak tak...
- Arkadaşlar uyanın saldırı başladı!...
- Ateşşş... Ateşşş... Ateşşş...
Ta ta ta ta ta ta ta..
Üzerime kayadan kopan parçalar dökülüyor.
Cuvvv cuuvvv
Kaya beni koruyor... Kaya bedeniyle bizi koruyor. Kendi bedenini siper edip bizi koruyor. Kendi yaralanıyor ama bizi koruyor...
- Gözcüüü!..
- Emret komutanım,
- Saldırı ne taraftan?..
-  Karşı tepelerden komutanım. İzli mermi atıyorlar.
- Mesafe kaç metre?
- 150 metre komutanım.
- Anlaşıldı... Havancı mesafe 150 metre, ateeeeşşş..
Tüüüüüüüüvvv...
- Aynı şekilde bir daha ateeeeeeeeşşş...
Tüüüüüüüüvvv...
-Kanasçı, gördüğünü indir, ateş serbest...
- Anlaşıldı komutanım!..
Tooooooooooooovvv şılak şılak... Tooooooooooooooovvvvv!..
- Yaylım ateşi açın, ateeeeeeşşş!..
Ta ta ta ta ta ta ta ta ta ta....
On beş dakika süren çatışmadan sonra...
- Komutanım, ateşi kestiler.
- Ateş kes, ateş kes... Harcamayın mermilerinizi boş yere, bekleyin. Herkes iyi mi? Sağ ve sol mazgallar herkes iyi mi?.. Tekmil veeer!..
- Sağ mazgalda vukuat yok kumutanım!..
- Sol mazgalda vukuat yok komutanım!..
- Anlaşıldı... Uyanık olun yeniden saldırıya geçebilirler. Herkes yerinde kalsın. Şarjörlerinizi değiştirin ve tamamlayın...
- Emredersiniz komutanım!..
Gece birden ısınıvermişti. Üşüyen bedenim adeta yanıyordu. İçimden alevler fışkırıyordu. Tanrım, bir çatışma daha sona ermişti.
Vurulmuş olabilirdim... Her yanımı yokladım. Kan yoktu, iyiydim. Beni ısıtan heyecanımdı. Hatta terlemişti bile beni. Bütün kaşıntılarım durmuştu. Kendimi hamama girmişte soluklanıyormuşum gibi hissediyordum. O kadar hararetliydim ki nefesim önümde bir metre kadar yeri ısıtıyordu adeta. Bu ölüm korkusuydu aslında... Ölümün soğuk nefesi havanın ayazına karışıyordu. Ama benim içim alev alevdi...
Sabah oluyordu, Güneş ışınlarını yavaş yavaş yeryüzüne indiriyordu. Hararette yerini, sabahın o dayanılmaz soğuğuna bırakıyordu ve elim hala tabancamın kabzasını sıkı sıkı tutuyordu...
Tanrım, nasıl çelişkiydi bu... Bir saat önce cehennem yeri olan bu tepe, şimdi sabahın ilk ışıklarıyla harika bir manzaraya dönüşüyordu. Dağlara inen sis ardından, kıpkırmızı bir güneş doğuyordu. Gecenin karanlığını yırtıyordu...
- Tehlike geçti, arkadaşlar herkes iyi mi?..
- Evet komutanım, vukuat yok. Hepimiz iyiyiz.
- Geçmiş olsun arkadaşlar. Şimdi nöbetimizi devralacak diğer timi bekleyeceğiz. Ama bu arada dikkatli olacağız anlaşıldı mı?..
- Anlaşıldı komutanım...
Sırtımı kayaya dayadım, bacaklarımı uzattım. Kayadan kopan parçaların tozu toprağı arasına. Kaşıntılar başlamıştı...
- Eveeeet kaya, sana sen nasılsın diyeceğim ama dilim varmıyor. Biliyorum ki yaralısın. Bedeninden kopan parçalar etrafa yayılmış. Bizi korumak için, bize siper oldun, kendi bedenini feda ettin. Kimbilir kaç yıldır burada böyle heybetli duruşunla vadiye tepeden bakıyorsun... Nelere, hangi olaylara şahit oldun. Ne ölüler gördün, kopan bacaklar, patlayan beyinler, parçalanan bedenler... Sana sığınanları korudun. Bizi koruduğun gibi... Sen kaya, sen de bir askersin bizim gibi... Bizim koruduğumuz değerleri, bizler gibi korumaya çalışıyorsun.
- Komutanım!
- Evet!..
- Yeni timi getiren helikopter göründü.
- Tamam güvenlik tedbiri alın hemen.
- Anlaşıldı komutanım...
PAT  PAT  PAT  PAT  PAT  PAT  PAT
Helikopter güvenli alana indi. Yeni tim koşarak yanımıza geldi. Görev yerimizi onlara bırakıp başarılar diledik... Bir görevi daha bitirmiştik. Helikopterde dönerken, aşağıya, bizi saklayan, koruyan kayaya baktım. Parçalanıp yerlere saçılan parçalarına... "Kaya gibi sağlam" sözü geldi aklıma. Savaş, kayaları da parçalıyordu. Savaş kimseye yaşam hakkı tanımıyordu, ne bize, ne karşı güçlere.. Savaş, insanları da yok ediyordu, doğayı da, insanlık adına inandığın değerleri de...
Bir gün oğlum olursa, bir gün barış içinde yaşanan bir dünyada oğlum olursa, adını Kaya koyacağım...


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster